deneme

27 Aralık 2012 Perşembe

YOLUN SONU (II)


10. makale

YOLUN SONU (II)

POST-MARKSİZM - EMPERYALİST KÜRESELLEŞME VE EZİLENLER
MARKSİZM-LENİNİZME GÖRE “EZİLENLER” VE “EZİLENLERİN MARKSİZMİ” NEDİR NE DEĞİLDİR (II)
Post-Marksist arayışların Anadolu coğrafyasına yansımaları (I)
(Sıkça sorulan sorular)

7. Tez
Ezilenlerin değil, işçi sınıfının partisi

Marksizm-Leninizm şunu diyor: Ezilenlerin değil, işçi sınıfının partisi olabilirsiniz. Bu nedenden dolayı ezilen kavramını işçi sınıfı anlamında kullanamazsınız. Bu kavramı kullanmakta itinalı olunmalıdır. Komünist basın Marksist-Leninist teoriye, tarihsel geleneğe sıkı sıkıya bağlı olmalıdır. Komünist basının ezilenlerin değil, işçi sınıfının sesi olduğunu ise hepimiz biliyoruz. Lenin'in örgütlenme ve parti basını anlayışı, tasfiyeciliğe karşı mücadelesi bunun böyle olduğunu göstermektedir.

Nasıl bir sınıf mücadelesi?
Sınıf mücadelesinin üç biçimi var:
-Ekonomik mücadele
-Siyasi mücadele ve
-İdeolojik mücadele.
Marksizm-Leninizm böyle bir ayırım yapıyor. Genel olarak sınıf mücadelesi ve özelde de bu mücadelenin her biri sınıfsal karakter taşır. Şu olmaz: Komünist partisi hiçbir koşul altında ideolojik mücadeleden ezilenlerin ideolojisi doğrultusunda bir mücadeleyi anlamaz, anlayamaz. Çünkü ezilenlerin ideolojisi diye bir ideoloji veya her bir bileşeninin kendine özgü ayrı ayrı ideolojileri yok. Ezilenler toplamında, bileşenlerin durumuna göre burjuva veya küçük burjuva ideolojilerden bahsedilebilir. Bu da ezilenlerin toplamına özgü bir ideoloji anlamına gelmez. Bu, diğer mücadele biçimleri için de geçerlidir.

17 Aralık 2012 Pazartesi

YOLUN SONU (I)


9. makale

YOLUN SONU (I)

EZİLENLERİN MARKSİZMİ”
ÇAKMA MARKSİZM” - POST-MARKSİZM
(Sıkça sorulan sorular)

EZİLENLER VE EZİLENLERİN MARKSİZMİ KAVRAMSAL OLARAK NEDİR NE DEĞİLDİR (I)

Önce ezilenler kavramına bir açıklık getirmek gerekmektedir. Bu kavramdan anlaşılması gereken nedir, bu kavramı hangi anlamda kullanmak gerekir ve ona hangi anlamlar yüklenilmemelidir?

Marksist-Leninistlere veya Marksist Leninist Komünistlere göre ezilenler kavramından anlaşılması gereken şudur: proletarya, kırın ve kentin emekçi sınıf ve tabakaları, ezilen ulus ve ulusal topluluklar, ezilen cins olarak kadınlar, bastırılmış dinsel inanç toplulukları, bastırılmış cinsel kimlikler ezilenler kavramının içeriğini oluştururlar.

Ezilenler kavramı, beli bir sınıfı ifade etmek için kullanılmazsa, sınıfsal belirsizliklere maddi zemin oluşturmaz ve sınıf bakış açısını bulanıklaştırmaz.

Marksist-Leninistler veya Marksist Leninist Komünistler ezilenler kavramını, işçi sınıfı yerine kullanamazlar ve bununla işçi sınıfını kastediyoruz diyemezler.

Marksist-Leninistler veya Marksist Leninist Komünistler ezilenler kavramına ajitasyon ve propaganda faaliyetlerinde kullanmanın ötesinde bir anlam yüklemezler.

7 Aralık 2012 Cuma

SOSYALİZMDE ÜCRET POLİTİKASI* (II)

-->
SOSYALİZMDE ÜCRET POLİTİKASI* (II)

II-KRUŞÇEV VE SONRASI

Hukuk, hiçbir zaman, toplumun iktisadi yapısından … daha yüksek olamaz”
(Marks, “Gotha Programı Eleştirisi”)

Kendi anlayışlarına göre Kruşçev revizyonistleri, en kısa zamanda komünizme geçmek ve emeğine göre değil de, ihtiyaçlara göre ilkesini gerçekleştirmek için iktidarı ele geçirdiler. XX. Parti Kongresi, önceki girişimin (1955) onanması ve sonrasındaki adımların çıkış noktasıydı. Komünizme geçme vaadi uzun ömürlü olmadı ve yakın zamanda komünizme geçileceğinin açıklandığı XXII. Parti Kongresi, aynı zamanda, Sovyet revizyonistlerini ekonomik gerçeklikle yüz yüze getirdi.

1933’te dağıtılan ”Çalışma Halk Komiserliği“ 1955’te „İş ve Ücretler İçin Devlet Komitesi“ adı altında yeniden kuruldu. Öncü işçi hareketi tasfiye edildi. Buna paralel olarak akortla çalışma da geriledi. Bunun yerini zamana göre ücret almaya başladı. Bireysel parça başı ücretin yerini, daha önceleri eleştirilen grup primleri aldı. Komünizme doğru yaklaşılıyor olsa gerek, ücretlerde eşitleme adımları atılmaya başlandı; Orta ve özellikle alt gelirler arttırıldı ve 1957-1965 arasında yüksek gelirler ya artmadı ya da yavaş arttı. Buna paralel olarak bireysel parça başı iş azaltıldı ve progresif akort ölçülerinin “aşırı” biçimleri tasfiye edildi.
Sonra progresif akort tasfiye edildi; 1961’de işçilerin sadece yüzde biri bu sisteme göre ücret alıyordu.

26 Kasım 2012 Pazartesi

BİR DEMAGOGUN HEZEYANLARI - “EZİLENLERİN MARKSİZMİ” - ANTİ-SINIFÇILIK

-->

8. makale

BİR DEMAGOGUN HEZEYANLARI

EZİLENLERİN MARKSİZMİ” - “ÇAKMA MARKSİZM”
EZİLENLERİN MARKSİZMİ” - ANTİ-SINIFÇILIK
(Sıkça sorulan sorular)

“Ezilenlerin Marksizmi” yazısını demagoji nasıl yapılırı öğrenmek için mutlaka okumalısınız. Bu yazıda Althusser'ciliğin bütün “incelikleri”ni, Marksizmin reddini, yöntem olarak diyalektik ve tarihsel materyalizmini reddini, işçi sınıfına karşı beslenen kin ve nefreti vs. görebilirsiniz. Demagoji ile üstü örtülen bu gerçekleri göstermeye çalışacağım.

Marksizm, ezilenlerin barbarlığıyla, kanıyla, mücadele tarzıyla ve ideolojiyi edinim formuyla irtibatlanmalıdır” deniyor.

Eğer burada “Marksizm” denirken her dünyalının anladığı, yaşıyor olsalardı Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in anlayacağı Marksizmden, dolayısıyla Marksizm-Leninizmden bahsediliyorsa yukarıdaki cümlenin içeriği bir küçük burjuva darkafalının; Lenin'in deyimiyle bir Spiesser'in veya bir Philister'in çığlığıdır; işçi sınıfı yok, ezilenler var; Marksizm işçi sınıfının “barbarlığıyla, kanıyla, mücadele tarzıyla ve ideolojiyi edinim formuyla” değil, “ezilenler”inkiyle “irtibatlanmalıdır”.

15 Kasım 2012 Perşembe

DEMOKRATİK ÖZERKLİK'TE EKONOMİYE SINIFSAL BAKIŞ*



DEMOKRATİK ÖZERKLİK'TE EKONOMİYE SINIFSAL BAKIŞ*

Öncelikle bu coğrafyada ve bu kentte, Kürt halkının büyük kahramanlıklar göstererek büyüttüğü özgürlük mücadelesinin beşiği Amed’de bulunmaktan, büyük bir onur ve mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. Burada bulunmanın bir onur kaynağı olması bir yana, aynı zamanda, çok uzun bir sürece yayılan sömürgeci inkar ve imha politikalarına rağmen, ödenen büyük bedellerle elde edilmiş bir kazanım olduğunun farkındayım. Eğer iki gündür burada Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin bir etabını oluşturan Demokratik Özerklik üzerine gerek akademik gerek politik tartışmalar yürütüyorsak, bu elbette Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin kahraman evlatları sayesindedir. Bu yüzden sözlerimin başında Kürt ulusal özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenleri büyük bir saygıyla anıyorum ve bu buluşmayı örgütleyen Kürt halkının öncü siyasal dinamiklerini de selamlıyorum.

8 Kasım 2012 Perşembe

SOSYALİZMDE ÜCRET POLİTİKASI* (I)


SOSYALİZMDE ÜCRET POLİTİKASI* (I)
Kavram üzerine:
Bazı kavramlar, yanlış çevrilerin kurbanı olmuş. Bunlardan birisi de emek kavramıdır. Bu ve diğer yazıda emek kavramı bolca kullanıldığı için, bu kavramın Marksist teoride ne anlama geldiğini, Marks’ın bu kavramla neyi ifade ettiğini açıklamak gerekiyor. Aksi taktirde, kavramların yanlış anlaşılmasından dolayı pekala yanlış sonuçlara varılabilir. Bu nedenle önce bu kavramın açıklanmasını doğru görüyorum.
Emek kavramının Türkçe’de yanlış kullanılmasından dolayı, yazı boyunca çoğu yerde emek derken yanı sıra iş/çalışma kavramları da kullanıldı. Dikkatsizliğin ürünü olarak çoğu yerde emek kavramı kullanılmıştır.

29 Ekim 2012 Pazartesi

POST-MARKSİZM - “EZİLENLERİN MARKSİZMİ” SINIFTAN KAÇIŞIN TEORİLEŞTİRİLMESİ

-->
7. makale

POST-MARKSİZM - “EZİLENLERİN MARKSİZMİ”
SINIFTAN KAÇIŞIN TEORİLEŞTİRİLMESİ

(TP'NİN İDEOLOJİK DOKUSU POST-MARKSİZMDİR, ANTİ-MARKSİZMDİR)
(Sıkça sorulan sorular)

TP'nin bahsettiği Marksizmin “çatalları”nın; “mezhepleri”nin ve “tarikatları”nın görüşleri Marksizmin varoluşundan bu yana sınıf mücadelesi sürecinde komünistler tarafından toplumsal yaşamın her alanında (felsefede, teoride, pratikte vb.) eleştirilmiş ve çürütülmüştür. Sınıflı toplumun bir yansıması olarak bunlar, ulusal ve uluslararası alanda komünist hareketin zayıfladığı, sınıf mücadelesinin gerilediği her dönem yeniden ortaya çıkmışlardır. SSCB'nde siyasi iktidarın Kruşçev revizyonizmi tarafından gasp edilmesi (1956, SBKP (B), 20. Parti Kongresi) sonrasında bürokratik kapitalist sistem ve nihayetinde de sosyal emperyalist sistem olarak gelişen Sovyet modern revizyonizminin tahribatı, “Avrupa komünizmi”nin krizi, işçi sınıfını sorgulayan ve sosyal hareketleri ön plana çıkartan tartışmalara neden olmuştur. Değişim, gelişme, yeni koşullar adı altında yeni olgulara cevap arayan devrimden ve işçi sınıfından umudunu kesmiş çevreler, ilk iş olarak Marksizmi sorgulamaya; onu yeni olana cevap verecek duruma getirmeye ve ilkelerini değiştirmeye çalışmışlardır. Amaçları Marksizmden veya Marksizm-Leninizmden burjuvazinin kabul edebileceği bir Marksizm oluşturmaktı. Özellikle 1960'lardan sonra görülen bu çabanın adı Post-Marksizmdir.

17 Ekim 2012 Çarşamba

“ÇATALLAŞAN” MARKSİZM - “ÇAKMA” MARKSİZM (II)




6. makale
“ÇATALLAŞAN” MARKSİZM - “ÇAKMA” MARKSİZM (II)
(Anadolu coğrafyasında Post-Marksizm savunuculuğu)
 (Sıkça sorulan sorular)

Revizyonizmin ve tasfiyeciliğin belki de en temel savı, “bütün değerlerin yeniden değerlendirilmesi”dir. Bütün değerler yeniden değerlendirilmeye başlanınca işin sonunun nereye varacağı pek kestirilemez. Herkes bütün değerleri kendine göre yeniden değerlendirmeye başlar.  Revizyonizm, Post-Marksizmin ve tasfiyeciliğin amacı da budur. Amaç, ideolojide, teoride ve örgütsellikte bütünselliği, sistematikliği kırmak ve yerine çoğulculuğu getirmektir. Post-Marksizm için her insanın kendini Marksist görmesi, Marksist olmak için yeterlidir. Marksizm-Leninizmin temel ilkeleri, yöntemi üzerine oldukça farklı konumlarda olmak o kadar önemli değildir. Bu ancak Marksizmin “çatalları”nı, “mezhepleri”ni ve nihayetinde de “tarikatları”nı ilgilendirir. Nihayetinde insanlar sizin için “şu tür-bu tür” Marksist der; sıfat “şu tür-bu tür” olabilir. Sonuçta bir biçimde Marksistsiniz. Esas olan da budur.

10 Ekim 2012 Çarşamba

SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ VE DEĞER YASASI* (II)

-->
SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ VE DEĞER YASASI* (II)

IV-SOVYET EKONOMİSİNDE META ÜRETİMİ, TOPLUMUN VEYA
          SINIFLARIN YENİDEN ŞEKİLLENMESİNDE ARTI DEĞERİN   
          OYNADIĞI ROL

SB’nde, XX. Parti Kongresinden sonraki ekonomide ve politikadaki gelişmeleri, birkaç noktada toparlayabiliriz.
En azından, “bütün halkın devleti”ne, “bütün halkın partisi”ne dönüştürülerek, “artık proletarya diktatörlüğü elzem değildir” denilerek proletarya diktatörlüğü yıkılıyor, komünist partide, halk kavramının içeriğinin de bizzat ifade ettiği gibi farklı sınıfların temsil edildiği kabul ediliyor. Ekonomide ise sosyalist ekonomiye özgü hiçbir şey bırakılmıyor. Üretim araçları alınıp satılıyor, azami karın ve işin verimliliğinin maddi teşvike dayandırılması, iş gücünün sömürüsü esas alınıyor.

Böylesi bir durumda proletarya diktatörlüğünden, sosyalizmden bahsedilemeyeceğine göre Sovyet ekonomisi, nasıl bir ekonomiydi? Veya hangi üretim biçimi çerçevesinde meta üretimi yapılıyordu ve değer yasası etkide bulunuyordu? SB’nde ne küçük üretime/meta üretimine dayanarak gelişen bir kapitalizmin, ne de klasik kapitalist ülkelerde gördüğümüz özel mülkiyet temelinde gelişen bir kapitalizmin yeniden inşası söz konusuydu.

3 Ekim 2012 Çarşamba

SURİYE VE İRAN SORUNU (ORTADOĞU VE ORTA ASYA'DA BÜYÜK OYUN VE OYUNCULARI)


 SURİYE VE İRAN SORUNU
(ORTADOĞU VE ORTA  ASYA'DA BÜYÜK OYUN VE OYUNCULARI)

Akdeniz Alanında tektürel ve çoktürel faktörler bir arada bulunmaktalar. Belli bir bütünselliği olan bu coğrafi alanda tarih boyunca çatışmaları, işbirliğini, ilhakları, ötekileştirmeyi ifade eden aşamalardan geçilerek günümüze gelinmiştir.

1990 öncesinde iki süper gücün (ABD ve Sovyetler Birlği) rekabeti bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik gelişmeye damgasını vuruyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu alana Batılı emperyalist ülkeler, NATO ülkeleri deniz güçleri tamamen hakim oldular. Ama bu hakimiyet durumu Akdeniz Alanının politik olarak parçalanmışlığını ortadan kaldıramadı. Siyasal parçalanmışlığın yanı sıra bu alanda Kuzey-Güney arasındaki ekonomik gelişme ve buna bağlı olarak yaşam standardındaki farklılık da giderek büyüdü.

Deniz ve ticaret yollarının, Cebeli Tarık, Çanakkale boğazlarının ve Suveyş Kanalı'nın kontrolü Akdeniz Alanındaki güçlü ülkeler ve dünya hegemonyası için rekabet eden güçler tarafından her dönem önemli bir stratejik sorun olarak algılanmıştır.

26 Eylül 2012 Çarşamba

İŞÇİ SINIFI - “EZİLENLER” ve “ÇATALLAŞAN” MARKSİZM (I)

-->
5. makale

İŞÇİ SINIFI - “EZİLENLER” ve “ÇATALLAŞAN” MARKSİZM (I)
(Anadolu coğrafyasında Post-Marksizm savunuculuğu)
(Sıkça sorulan sorular)

TP'den “Marksist Çağrı ve Ezilenler” yazısıyla devam edelim.

Dolayısıyla Teori ve Politika’nın ‘dünyanın bütün işçileri ve ezilenler birleşin!’ şiarıyla ezilenlere genel bir seslenmeyi öne çıkarmasında konjonktürel bir anlam aranmalıdır, yoksa bir tür ilkesellik değil. Bu şiarla ‘tarih üstü’ bir politik gerçek olarak ezilenlerin safında olma bir tür ilerlemeci anlayışla, artık değişmeyecek ideal sonuç şeklinde kavranarak öne çıkarılmamaktadır”.

Bu açıklamadan sonra “dünya-konjunkturel” ve “Marksizm”le bağlam içinde “birkaç temel gerekçe” olarak üç nedenden bahsediliyor:
a) ezilenler arasında dünyasal boyutta politik bir dinamizm taşıyan özel bir kesimin (bir zamanlar köylüler, ezilen halklar, gençler, siyahlar vb. örneklerde olduğu gibi) henüz bulunmaması”.

b) yanı sıra, birçok ezilen hareketinin kendisini ‘ezilenlerin öncüsü’ şeklinde ifadelendirmesi, ezilen hareketlerinin ezilenlere (kendilerine) seslenirken özel bir ezilen kesiminin adını anarak değil, ‘ezilenler!’ diye haykırması”.
Üçüncü gerekçe ise Marksizme özel teorik ve politik anlamlar içermektedir: İşçici bir ideolojinin tesirinde kalan Marksizmin, içinde bulunduğu kriz koşullarından çıkması yönünde atacağı adımlar arasında en önemlilerinden biri işçicilikten kurtulmaktır. Şiar, bu açıdan da önemli bir işlev görmekte, işçiciliğe hakettiği darbeleri indirmektedir”.

20 Eylül 2012 Perşembe

POST-MARKSİZM, MARKSİZMİ SAVUNABİLİR Mİ?

-->
4. makale

POST-MARKSİZM, MARKSİZMİ SAVUNABİLİR Mİ?
Post-Marksizmin, Post-Marksizme karşı mücadelesi
(Sıkça sorulan sorular)

Bu makalede de TP dünyasında gezintiye devam edeceğiz.

Taslak”ın çıkmasından bu yana (1995) aradan 17 sene geçmiş. TP, onuncu yılında kendini değerlendiriyor (“Geçmiş Misyon Gelecek, Ezilenlerin Marksizmi İçin Teori ve Politika” makalesi). Bu derginin gönüllü okurları, “gönderildiği için” okuyanları ve “işi gereği” okuyanları, mutlaka bir biçimde, “bu derginin açıklanmış, açıklanmamış amacı nedir; yeni olarak ne sunuyor veya yeni adına bu dergiden ne öğrendik” diye kendilerine sormuşlardır.

TP'nin anlatımına bakarsanız “güneşin şafağı” coğrafyasında (Anadolu) Marksizmi “bataklıktan”, onun deyimiyle “Marksizmi krizi”nden çekip çıkartacak bir “güneş” doğmuş. Sanki bu “güneş”, İsrail oğullarını Mısır köleciliğinden kurtarmak için “göçü”nü örgütleyen ve gerçekleştiren Musa peygamber!
Tanrı, Musa'ya İsrail oğullarını firavunun köleliğinden kurtarma görevi veriyor. Musa, elinde Tanrının verdiği mucizeler yaratan (gerektiğinde ejderha yaratan, Kızıl Deniz'i ikiye yaran, birtakım hastalıkları iyileştiren vb.) bir asa ile yol göstericidir.
TP de Türkiye devrimci hareketini Marksizm-Leninizmden, Maoizmden (Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao, E. Hoca) kurtarmak için yol göstericiliği yapıyor. Türkiye devrimci hareketi, “ne yaptığını bilmeyenler”, “cahiller”, “aklı teoriye yetmeyenler” durumunda, TP de her şeye muktedir ve vakıf olan konumunda.
Dergi (TP) “asa” rolünü üstlenmiş; mucizeler yaratıyor, çözüm üstüne çözüm üretiyor.
TP'nin tanrısal gücünün kaynağı, Marsk'ı Marks olmaktan; Marksizmi Marksizm olmaktan çıkartmaktır. Bu ilhamı da Lukacs, Gramsci, Korsch, Althusser çizgisinden alıyor; Batı-Marksizmi üzerinden yapısalcılığa ulaşıyor. Buraya gelince TP'nin Musa'sının Althusser, Tevrat'ının da Althusser'in “eser”leri olduğunu anlıyoruz.

SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ VE DEĞER YASASI (I)

-->

SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ VE DEĞER YASASI (I)

Yöntem Üzerine:

Söz konusu konular oldukça kapsamlı. Mümkün olduğunca kısa tutmaya çalıştım. Çoğu yerleri özetledim. Ne derece anlaşılır bilmiyorum.
Emeğe göre ilkesi, ücret makası sorunu/yasası+değer yasası+fonların kullanımı, meta üretimi, sosyalist ülkede kapitalist mülkiyetin düzeyi, oranı, sınırları vb. konular, tarihsel gelişmeleri içinde ele alınması gereken konulardır. Bu nedenle, kapitalizmde ve sosyalizmde bu konuların nasıl ele alındığının açıklanması gerekir. Aksi taktirde revizyonist sistemde durumun ne olduğu açıklanamaz.

Bu konuların hiçbirisi tek başına ele alınacak konu değil. “Emeğe göre ilkesi+ücret makası sorunu+değer yasası+fonların kullanımı+meta üretimi” vb. birtakım tanımlamalarla açıklanamaz. Örneğin tek başına ücret sorunu/sosyalizmde ücret politikası, sosyalizmin inşa sürecinin ele alınmasını kaçınılmaz kılar. Bunun ötesinde kimin ne dediği ele alınmaksızın ücret politikasının gelişme seyri açıklanamaz.

Bu konularda belli bir sonuca varabilmek için veya bu konulara belli bir açıklık getirebilmek için a)Sosyalizmin inşa sürecindeki görüşler ve uygulama ve b)Revizyonist dönemdeki görüşler ve uygulama anlatılmak zorundadır.

Burada yayınlanan ve yayınlanacak olan Sosyalizmde Meta Üretimi ve Değer Yasası ve Sosyalizmde Ücret Politikası 1990'lı yıllardan kalmadır.
Bu konuların da ele alındığı bütün yönleriyle Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşası ve geriye dönüş için bkz.: İbrahim Okçuoğlu; SSCB'de Sosyalizmin Zaferi ve Kapitalizmin Yeniden İnşası Sorunları, Akademi Yayın, Temmuz 2011.

I-SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ, DEĞER YASASI VE SOVYET PRTİĞİ

6 Eylül 2012 Perşembe

TP DÜNYASINDA GEZİNTİ Post-Marksizmin, Post-Marksizme karşı mücadelesi



3. makale

TP DÜNYASINDA GEZİNTİ
Post-Marksizmin, Post-Marksizme karşı mücadelesi
(Sıkça sorulan sorular)

Bu makalede elimizdeki mevcut yazılar temelinde TP dünyasında gezinti yapacağız. Gezintinin herhangi bir konu sistematiği yok. “Ezilenler” ve “ezilenlerin Marksizmi”ne varmak için bu derginin dünyasında biraz dolaşmak gerekiyor.
TP, coğrafyamızda tasfiyecilik ve demagoji bakımından ne denli “usta” olduğunu sergiliyor. Ne de olsa ona önderlik eden Althusser-düşünceleridir.

Ezilenler ve Marksizm” yazısının “giriş”inde şunları okuyoruz:
Ancak ezilenlerin fiilen safında yer almak bir Marksistin öncelikli ödevidir. Lenin’in ifadesiyle, ezilen ve sömürülen bütün küçük insanların ezenlere önsel, bütün akıllardan önce gelen kininin bir ifadesi olan ve Marksizme özgü olmayan bu fiili yer alış olmadan Marksist olunamaz”.
TP, Marksist olmanın kıstaslarını ilerici olmanın, demokrat olmanın kıstaslarıyla bilinçli olarak birbirine karıştırıyor ve bundan da Marksist olmak için ezilenlerin yanında yer almak gerekir diyor; ezilenlerle Marksizm arasında böyle bir bağ kurmaya çalışıyor. “Ezilenlerin safında yer almak” her ilericinini her demokratın ve bu arada her Marksistin de görevidir. TP bundan “öncelikli görev” sonucunu çıkartıyor. “Bir Marksistin öncelikli ödevi”, kapitalist sisteme karşı mücadelede, sosyalizm için mücadelede yer almaktır. Bir Marksistin “aklı-fikri”, eylemi, kapitalist düzene karşı mücadeledir; bu sistemi değiştirme mücadelesidir. Bir Marksist aynı zamanda ezilenlerin mücadelesi karşısında kayıtsız kalamaz; bu benim görevim değildir diyemez. TP, aradaki bu farkı görecelendirmekle kalmıyor, aynı zamanda Marksist olmanın koşulu yapıyor.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

ALTHUSSER “ÜSTAT” SUS, SUS Kİ, “TEORİ VE POLİTİKA” KONUŞSUN!


2. makale

ALTHUSSER “ÜSTAT” SUS, SUS Kİ, “TEORİ VE POLİTİKA” KONUŞSUN!

(Teori ve Politika dergisi ve coğrafyamızda Post-Marksizme zemin oluşturma çabaları)
(Sıkça sorulan sorular)

TP, 44. sayısında Ali Osman Alayoğlu kimi izlememiz gerektiği konusunda yolumuza ışık tutuyor: “Althusser’in yaptığı özeleştirilerle sürekli tahrifata uğrattığı Marx İçin ve Kapital’i Okumak’taki epistemolojik materyalist duruşu çıkış noktamızdır. Bu materyalist duruşta, tüm hayatı boyunca hiç değiştirmediği görüşleri baş köşede oturmaktadır. Marksizmin derin bir krizde olduğu bir dönemde, krizin teorik cepheden çözümü için çabalarken, Tarihin öznesiz ve ereksiz bir süreç olduğunu Althusser’siz ortaya koymayı düşünmek ne büyük bir hata olacaktır!“

Yazının başlığı “Bir Kez Daha Konuş Althusser!“ Yazısının girişinde Alayoğlu, “Balibar, “Bir kez daha sus Althusser” diyordu“ diyor ve sonra Balibar'ı konuşturarak devam ediyor: “Althusser sus,.. sus ki Althusser konuşsun!“
Bütünselliği ile “üstat” mı paylaşılamıyor, yoksa bir Althusser'in konuşması için diğer Althusser'in susması mı talep ediliyor, pek anlayamadım. Ama o kadar da önemli değil. Madem ki, Alayoğlu “Bir Kez Daha Konuş Althusser” diyor, biz de onu bir kez daha konuşturalım.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

POST-MARKSİZMİN KAYNAĞI, YÖNTEMİ VE SAVLARI (Althusser'cilik Nedir, Ne Değildir) (Sıkça sorulan sorular)




Ön açıklama
Post-Marksizm denince aklıma Avrupa'nın 1968 gençlik kuşağı ve 1970-1980 dönemi geliyor. Eylemci, eylem içinde o gününün koşullarında devrimcileşen ve anladığı kadar devrimciliğin hakkını veren gençlikten bahsetmiyorum. O gençlik mücadele ederken, kısmen onun içinde, ama sürekli dışında kalan ve “tartışma kulüpleri“inde dünyayı ben yarattım tartışmalarını yapan “entel“ takımından bahsediyorum. Gençlik mücadelesi, “komünist parti“ örgütlenmeleriyle örgütlenmesinin doruk noktasına vardı; sonrasında Anadolu coğrafyasının da tanıdığı görüş ayrılıkları, bölünmeler, parçalanmalar derken geriye, bugünlere pek fazla bir şey kalmadı. Ama “entel“ takımı Marksizmi başkalaştırma; Marksizm diyerek Marksizmin içini boşaltma mücadelesini sürdürdü. Bu süreçte “üstat“lar, öğrencilerini yetiştirdiler ve yaşama veda ettiler, ama öğrencileri Marksizmin içini boşaltma davalarını inatla sürdürdüler. Gündüzleri amfilerde sürdürülen şiddetli tartışmalar akşamları tartışma kulübüne çevrilen “kırmızı şaraplı, biralı“ salonlarda, öğrenci yurtlarının “kafe“lerinde, “komün“lerde (öğrenci evleri) devam ettirildi. Burjuvazi uyanıktır, bu tartışmaların önderlerinin önünü açtı. Üniversiteleri, bir biçimde “K“cı olanlardan (“komünist“ olanlardan) temizledi, ama “Marksizmi yenileyenler“e; Marksizmi yeni koşullara göre geliştirenlere dokunmadı. Bu arada dünyanın “hal ve gidişi“ de değişti. Kapitalist dünyada bu değişimin kaçınılmazlığı 1974/75 ekonomik krizi sürecinde görüldü; Keynescilik artık gereksizdi ve yerini 1980'li yıllarla birlikte neoliberalizm almaya başladı (ABD, İngiltere). Sonra '90'lı yılların hemen başında Sovyetler birliği ve revizyonist blok dağıldı. Emperyalist burjuvazinin yoğun antikomünist saldırısı, aynı zamanda yönlendirmeyi de içeriyordu. Teori dünyası altüst oldu; Marksizm-Leninizm her alanında tarihinde görülmemiş bir bombardımana tutuldu; ortalık Markizm-Leninizmi değil, ama nedense sadece Marksizmi geliştirenlerden, ona katkıda bulunanlardan geçilmez oldu. Bu uğraşının toplamına Post-Marksizm deniyor.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

KRİZ KARŞILAŞTIRMASI (II) EKONOMİK KRİZ VE KAPİTALİZMİN GELECEĞİ ÜZERİNE FANTEZİLER

KRİZ KARŞILAŞTIRMASI (II)

EKONOMİK KRİZ VE KAPİTALİZMİN GELECEĞİ ÜZERİNE FANTEZİLER


II-DÜNYA ÇAPINDA GENEL VE KAMU BORÇLANMASI – BORÇLANMA KRİZİ

Borçlanma konusunda durum tespiti yapmakla yetineceğiz. Zaten bir biçimde yazı içinde borçlanmanın nedenlerine değinilmiştir.

IMF verilerine göre dünya çapında toplam borç (özel + kamu) miktarı 1990'da 18 trilyon dolardı. Bu miktar 2000 yılında 35 trilyon dolara çıkar; 10 senede yaklaşık 2 misli artar. 2010 yılında ise dünya borç tutarı 95 trilyon dolara çıkar; 10 sene içinde 2,78 misli artar. 1990'dan 2010'a, sadece 20 sene içinde dünya borç miktarı yüzde 427 oranında -yaklaşık 5,3 misli- artar. Bu ve aşağıdaki veriler dünya ekonomisinin borç üzerine kurulmuş olduğunu değil, ama çarkın borçlanarak ancak çevrilebildiğini göstermektedir. Dünya ve ülkelerin borçlanma boyutu bizdeki halk deyimi “borç yiğidin kamçısıdır”ın öyle pek geçerli olmadığını göstermektedir. Belki de meydanda “yiğit” olmadığı için geçerli değildir. Şüphesiz, borçlu hiçbir devlet ve şirket, borcun “üzerine yatmıyor”, borcu borçla kapatıyor; yani eski borcu, daha doğrusu çoğu kez eski borcun faizini ödemek için yeniden borçlanıyor (Ama bu, borç miktarını düşürmek için hile yapılmadığı -enflasyon-, iflas ettim denmeyeceği vb. anlamına gelmez. Bunlar yapılıyor). Bugüne kadar çark böyle döndü, şimdi de bazı ülkeler ve işletmeler için oldukça zorlaşmasına rağmen hala dönüyor. Ama bu arada iflas edenler de oldu. Sorun işletme olunca iflas kavramı kullanılıyor, ama bir de devletlerin iflası var. Orada iflas kavramı pek kullanılmıyor.
Niye borç alınır sorusunun en sade cevabı, söz konusu olabilecek, saymakla bitmeyecek ve her bir ülke açısından farklı olan faktörleri/nedenleri bir kenara bırakırsak şudur: “Olanakların üstünde yaşamak”; gelirinden çok harcamak!

SURİYE SORUNU - ORTADOĞU'NUN JEOPOLİTİK ÖNEMİ


SURİYE SORUNU - ORTADOĞU'NUN JEOPOLİTİK ÖNEMİ
Önce bölge tanımlamasına bakalım. Ortadoğu, menşe itibariyle Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetinde olan bölgelerden birisiydi. Şimdilerde ise bu kavram genellikle Güneybatı Asya ve Kuzeydoğu Afrika'yı kapsayan alan için kullanılmaktadır. Yani Fas'tan Pakistan'a kadar uzanan alan. Bu tanımlanmasıyla Ortadoğu, “Büyük Ortadoğu Planı“yla neredeyse tamamen örtüşmektedir. “Büyük Ortadoğu Planı“, Kuzey Afrika, Yakın Doğu ve Orta Asya'nın Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda geniş bir bölge olarak yeniden yapılandırılmasını içermektedir.

5 Temmuz 2012 Perşembe

KRİZ KARŞILAŞTIRMASI (I) EKONOMİK KRİZ VE KAPİTALİZMİN GELECEĞİ ÜZERİNE FANTEZİLER




KRİZ KARŞILAŞTIRMASI (I)
EKONOMİK KRİZ VE KAPİTALİZMİN GELECEĞİ ÜZERİNE FANTEZİLER


Kapitalizm, tarihinin ikinci büyük, kapsamlı ve derin krizini yaşamaktadır. 2008'de patlak veren bu krizin 1929-32 krizinden daha ağır olup olmadığı aslında tali bir sorundur. Ama “olup-olmama” sorunundan siyasi sonuçlar çıkartanlar olduğu için önemlidir. Yaşanmakta olan dünya fazla üretim krizi 2009'un I. ve II. çeyreklerinde dibe vurmuş ve sonraki dönemde üretimde belli bir canlanma sürecine girilmişti. Emperyalist burjuvazinin ve ekonomistlerinin krizden çıkılıyor umudu zaman içinde umutsuzluğa dönüşmüş, söz konusu belli canlanma sanayi üretiminde durgunluk sürecine girmiştir.

Dünya ekonomik krizi bütün ülkelerin krizde olması anlamına gelmez. Kriz, ABD ve AB merkezli olmak üzere çok ülkede patlak vermiştir. Türkiye gibi krize giren bir çok ülke, krizden çıkabilmiştir. Bunun ötesine başta BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) olmak üzere birçok ülke de krize hiç girmemiştir.

17 Haziran 2012 Pazar

“YENİ” DÜŞÜNCELER (Sıkça sorulan sorular)


Haziran 2012
YENİ” DÜŞÜNCELER
(Sıkça sorulan sorular)

Kapitalizmin kendiliğinden çöküşü”, “ezilenler”, “Marksizmin yapısal krizi”, Louis Althusser, “Teori ve Politika” dergisi ve “ezilenlerin Marksizmi”, proletarya diktatörlüğünün, sosyalizmde devletin, sosyalizmin inşasının, dünya devriminin “yeni” yorumları ve daha birçok konu üzerine sıkça sorulan soruların hepsini cevaplandırmak, en azından geçici olarak başka bir iş yapamamak anlamına gelir. Bu nedenle, anlam itibariyle aynı veya birbirine yakın soruları birleştirerek cevap vermeye çalışacağım.

25 Mayıs 2012 Cuma

BİR KÜBA DEĞERLENDİRMESİ


25.05.2012

BİR KÜBA DEĞERLENDİRMESİ

Bir ülke üzerine değerlendirme yapabilmek için kullanılan yöntem belirleyici öneme sahiptir. Küba deneyleri sosyalizm açısından nedir, ne değildir sorusuna cevap verebilmek ve bu ülke üzerine materyalist bir değerlendirme yapabilmek için belli kıstaslardan hareket etmek gerekir. Bu yazıda a) Küba devriminin karakteri; b) mülkiyetin karakteri; c) sınıflar; d) siyasi-ekonomik yapı ve e) iktidarın biçimi kıstas olarak alındı.

KÜBA DEVRİMİNİN VE TOPLUMUNUN SINIFSAL KARAKTERİ


Sovyetler Birliği’nin yıkılmasında Gorbaçov’un bilinçli bir rol oynamış olduğunu söylemem. Onun amacı, sosyalizmi mükemmelleştirmekti…“ (1).

1-Küba Devriminin Karakteri

1956-1958 arasında sürdürülen gerilla savaşı sonunda Batista rejimi yıkılır. 1 Ocak 1959’da devrime önderlik eden “26 Temmuz Hareketi”, yeni bir hükümet kurar. Manuel Urrutia, yeni cumhuriyetin başkanlığına ve Jose Miro da başbakanlığa getirilir. 16 Şubat 1959’da Miro’nun yerine Fidel Kastro başbakan olur.

3 Nisan 2012 Salı

EV İŞİNİN ÜCRETLENDİRİLMESİ (Sıkça sorulan sorular)



Geçen yüzyılın '60lı ve '70'li yıllarında burjuvazinin geliştirdiği “aile besleyicisi modeli”ne göre kadın, ücretli iş “sektörü”nde en fazlasıyla, aile bütçesine katkıda bulunan birisi olarak kabul görüyordu. Aile içi iş bölümünde eskiye göre değişen fazla bir şey yoktu. Burjuvazi bu modeli, toplumsal sınıf ve tabakalar tarafından benimsenip benimsenmemesinden bağımsız olarak ideolojik bakımdan ideal model olarak genelleştirdi. Bu bağlam içinde, gelişen yeni kadın hareketi, siyasi faaliyetini, diğer şeylerin yanı sıra aileyi zor kullanım, hakimiyet ve sömürü yeri veya odağı olarak gündemleştirdi ve evde kadın tarafından yapılan yeniden üretim işinin (“ev emeği”) ücretsiz olduğunu ve ücretlendirilmesi gerektiğini; bu işin görünür kılınmasını merkezi faaliyetinin bir bileşeni olarak gördü. Bunun ötesinde, ama aslıda bu sorunla doğrudan bağlam içinde feminist kadın hareketi, Marksizmin teori ve pratiğinin kadının çıkarlarını ve tecrübesini, sınıf mücadelesinin ciddiye alınan bir bileşeni olarak görmediğini giderek daha güçlü bir biçimde dillendirmeye başladı. Feminist kadın hareketi ev işinin sistematik bir teorisini oluşturma çabası içinde Marksist-Leninist politik ekonomiyi de eleştirel ele aldı.

3 Mart 2012 Cumartesi

ÇİN DEVRİMİNİN VE TOPLUMUNUN SINIFSAL KARAKTERİ (II)



IV- KÜLTÜR DEVRİMİ VE ÇİN GERÇEĞİ

İleriye Doğru Büyük Atılım”ın sonuçları yeni Çin için bir felaketti. Ülke kaosa sürüklenmişti. Bu durumu fırsat bilen Liu grubu (Liu-Deng-Peng), önderliği ele geçirmişti. Mao Zedong, parti başkanı olarak kalmasına rağmen iktidardan uzaklaştırılmıştı. Bu gelişmeler üzerine Mao, Şanghay’a gider ve Liu grubuna karşı mücadeleyi oradan yönetmeye başlar.

Mao’nun Liu grubuna karşı mücadelesi tiyatro oyunu “Hay Yui”nin iktidardan azlinin Yao Wen-yüan tarafından eleştirilmesiyle başlar (Kasım 1965). Burada söz konusu olan, memur Hay Yui’nin kral Hia-Hing’i eleştirmesidir. Kraldan kast edilen Mao Zedong’dur. Hay Yui ile de eski savunma bakanı Peng De-huai kastedilmektedir. Bu bakan, Mao’nun “İleriye Doğru Büyük Atılım”ını eleştirdiği için görevden alınmıştı. Hikayeye göre kral, halkı iliklerine kadar sömürdüğü için memuru tarafından eleştirilir. Eleştirisinden dolayı memur, kral tarafından haksız bir şekilde cezalandırılmıştır.

YUNANİSTAN - BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI


 
Yunanistan, Avrupa'da, özel olarak da AB'de birçok devletin borçlanma açısından görünen yüzüdür. Yunanistan perdesini kaldırdığınız zaman sahnede daha birçok devletin olduğunu görürsünüz. İtalya, Portekiz, İspanya, Fransa, Belçika bunlardan sadece birkaçıdır. Yunanistan bu ve benzer durumda olan daha nice ülkeyi korkutuyor. Yunanistan'da uygulanan kapitalist vahşeti şimdilik seyreden borç batağındaki ülkeler aynı durumla karşı karşıya kalacaklarından korkuyorlar. Sorun sadece ekonomik değil; bu ülkeleri korkutan aynı zamanda sınıf mücadelesinin Yunanistan'daki gibi gelişme olasılığıdır.

13 Şubat 2012 Pazartesi

ÇİN DEVRİMİNİN VE TOPLUMUNUN SINIFSAL KARAKTERİ (I)


 
Bir ülke üzerine değerlendirme yapabilmek için kullanılan yöntem belirleyici öneme sahiptir.
Çin Halk Cumhuriyeti nasıl bir ülkedir, Çin deneyleri sosyalizm açısından nedir ne değildir sorusuna cevap verebilmek ve bu ülke üzerine materyalist bir değerlendirme yapabilmek için belli kıstaslardan hareket etmek gerekir. Bu yazıda a) bu ülkede devrimin karakteri; b) mülkiyetin karakteri; c) sınıflar; d) siyasi-ekonomik yapı ve e) iktidarın biçimi kıstas olarak alındı.
2005'te hazırlanan bu yazıda, şimdilerde Amerikan emperyalizmine karşı dünya hakimiyeti için rekabet eden, bazılarına göre hala “sosyalist” olan sosyal emperyalist Çin'in son dönem tarihi ele alınıyor.

I-PARTİNİN KARAKTERİ ÜZERİNE (1919-1949)

Çin Komünist Partisi (ÇKP), Marksist-Leninist tipte bir parti olarak kurulmuştu. 1920’de Pekin’de Şanghay’da, Hunan’da, Guançou’da, Hubay’da, Santung’da ve başka yerlerde oluşan ilk komünist gruplar, Temmuz 1921’de Şanghay’da toplanarak ÇKP’yi kurmuşlardı. ÇKP’nin kurulmasında Lenin önderliğinde Bolşevik Partinin ve Komintern’nin önemli katkıları olmuştur. I. Kongresinde 13 delege 53 üyeyi temsil ediyordu. Kabul edilen parti programı, burjuvazinin devrilmesini, sosyalist devrimi, proletarya diktatörlüğünü ön görüyordu.

21 Ocak 2012 Cumartesi

EKONOMİK KRİZİN İDEOLOJİK SİSİNDE YOLUNU ŞAŞIRANLAR (III)


(POSTMODERN “MARKSİST” FELSEFE VE GELECEĞİN TOPLUM BİÇİMİ)

III-POSTMODERN “MARKSİST” FELSEFE VE GELECEĞİN TOPLUM BİÇİMİ

Son olarak, yüksek teknolojiye dayanan neoliberal küreselleşmiş kapitalizmin yeni eleştirmenlerinin veya postmodernizmin ürünü olan ideoloji tasfiyecilerinin konumuza ilişkin toplum dizaynlama anlayışlarını özetlemeye çalışalım.

Anadolu coğrafyasında Marksizme sarılarak Marksizmi reddetmeye çalışanlar, revizyona tabi tutanlar sürekli olmuştur. Bunlar saymakla bitmez. Ama Marksizme Nelte'ci, Kurz'çu (bu her iki vatandaş birer semboldür) tarzda cafcaflı avangardist havalarda saldıran pek çıkmamıştı, en azından ben tanımıyorum. Birincileri klasik dönekler ve revizyonistlerdir; ilkeleri ilkesizliktir, teoride, ideolojide, örgütlenmede tasfiyecilikleri klasiktir. Ataları komünist hareket içinden çıkmıştır; örneğin Bernstein, Kautsky, Troçki gibi. Ama ikincilerinin öyle klasik bir geleneği yok. Onlar moderndir, ataları hiçbir zaman Marksizm-Leninizm yanlısı olmamıştır; Marks'a, Lenin'e hep “eleştirel” bakmışlar, Stalin'i “öcü” olarak görmüşlerdir. Partiyi, sınıfı reddetmişler, devrimi, öznesi sınıftan ve müttefiklerinden oluşmayan kendiliğindenci bir gelişme olarak görmüşlerdir. Bu unsurların Marksizmden bahsederek Marksizmi reddetmeleri bir başkadır. Klasik inkârcılar ve tasfiyeciler, devrimi ve işçi sınıfını hiçbir zaman reddetmemişlerdir, ama ikincileri işçi sınıfının yok olduğunu veya yok olma sürecinde olduğunu savunma derdine düşmüşlerdir. Bunların tarihi yenidir; en fazlasıyla 1970'lerden bu yanadır. Bunlar neoliberalizmin saldırıları karşısında dünyanın değiştiğini sanan, 1990'lı yıllardan sonraki büyük “değişime” ayak uyduran, çözemediği, teslim olduğu sorunları Marksizmin yetmezliği olarak gören, bu nedenle aşılması gerektiğine inanan postmodernistlerdir. Sanılmasın ki, burjuvaziye mal edilen postmodernizmden bahsediyorum. Bu unsurlar devrimci ve komünist hareket içinde de varlar. Bunlar, hangi düşüncelerden ilham aldıklarını söyleme cüretinde olmayacak derecede zavallıdır. Bir Weber ne düşündüğünü açıkça söyledi. Negri ne düşündüğünü açıkça söylüyor, bir Kurz ve Nelte ne düşündüklerini açıkça söylüyorlar. Ama onların düşüncelerinden etkilenerek “yeni” teoriler üretenlerde bu cüret yok. Öyle ki bunlar, kapitalizmi, artı değer üretme kanallarını tıkayarak kendiliğinden çökmeye mahkum ederken; kapitalizm koşullarında “emeği” değersizleştirirken -yani özgürleştirirken- Marksizme de elveda dediklerini açıklayacak cürete sahip değiller. Marksizmi, işçi hareketini, komünist hareketi böyle “tarih” yapıyorlar. Bu unsurlara göre günümüzde “emeğin” değerinden bahsetmek, artı değer üretiminden bahsetmek; yani işçi sınıfından bahsetmek dinozorluktur, tarihin gerisinde kalmaktır. Onlara göre günümüzde kapitalizm, kendi kendine çökecek iç çelişki olgunluğuna ulaşmıştır; artık üretim tarzı kriziyle karşı karşıyayız, artık işçi sınıfının, köylülüğün, gençliğin -ben de ekleyeyim kadınların, çocukların, yaşlıların- var oluş krizi gündemdedir, artık dünya krizi olgunlaşmıştır: “Emek” değersizleşiyor, yani özgürleşiyor, kapitalizm kendi kendine yıkılıyor!