tag:blogger.com,1999:blog-23378360314279438872024-02-08T08:48:33.077+03:00İBRAHİM OKÇUOĞLUi.okcuoglu@yahoo.com.trİBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comBlogger762125tag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-30874862164985441292023-05-23T21:09:00.000+03:002023-05-23T21:13:25.907+03:00MİLLET İTTİFAKI’NA DA, CUMHUR İTTİFAKI’NA DA OY YOK!<div style="text-align: center;"> <span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="font-size: small;"><b>BURJUVAZİNİN İDEOLOJİK
ÇÖPLÜĞÜNDE DEŞİNENLER,</b></span></span></span></div><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="font-size: small;"><b> AVADANLIĞINDA SİYASİ MALZEME
ARAYANLAR!</b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Uluslararası
ilişkilerle doğrudan bağlamından dolayı da bu seçim ve
sonuçları üzerine tartışmalar sürüp gideceğe benzemektedir.
Umarım ki, bu yönlü değerlendirmeler de bu seçimin Türkiye
toplumunda oynadığı siyasi rolün analizinin bir parçası olur.<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Seçim
ve ittifaklaşmalar konusunda lafın bittiği yere çoktan gelindi.
Ancak, seçimin 14 Mayıs’ta sonuçlanmaması ve 2. turun
kaçınılmaz olması, bu seçimin ideolojik duruş bakımından
önemini bir kez daha gündemleştirmiştir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kimin
ne dediği ve niçin iktidar olmak istediği konusunda burjuvazinin
kendisinde bir kafa karışıklığı yok, ancak “sol”da kafa
karışıklığı diz boyu. Bu seçim, örneğin faşizm,
parlamentarizm, pragmatizm, devrim, sınıf, sınıf uzlaşmacılığı,
ideoloji vb. birtakım temel kavramların nasıl sığ anlaşıldığını
bir kez daha göstermiştir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuç
mu? Bazıları gelmekte olan, kurumlaşmamış faşizmi Millet
İttifakı’nı (Mİ) destekleyerek, onun kazanmasını sağlayarak
önlemeye çalışmak isterken, bazılarına göre Mİ, Cumhur
İttifakı’na (Cİ) göre “ehvenişer”dir, desteklenmelidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Seçim
çalışmaları bazılarının parlamentarizmi, sınıf
mücadelesinin, düzeni değiştirmenin tek yolu olarak gördüğünü
ortaya koymuştur. Farklı yaklaşımları çoğalttığınızda
aslında ortada bir “sol”un olmadığını, çok “sol”un
olduğunu görürsünüz...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuçta
Mİ, eski düzeni restore etmek, Cİ de yeni Türkiye’yi diktatörün
düşüncesine göre kurmak amacıyla sandıkta kozlarını
paylaştılar. Seçimin parlamento ayağını Cİ kazanırken
Cumhurbaşkanlığı ayağında sonuç alınamadığı için 2. tur
kaçınılmaz oldu.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Kimin
ne istediği konusunda kuşku duyulmamalı</b> </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı:</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
seçimi kazanırsa “müesses nizam”ını kuracağını açıklıyor.
Kazanamazsam “eserlerim” yıkılacak, eski Türkiye yeniden
kurulacak, diyor. Vaat ettiği Türkiye, tam kurumlaştıramadığı
Hitler-vari “Führer-faşizmi”dir: Sermayeyi tek elde
bütünleştirmek; ekonomiden toplumsal yaşamın her alanında
(eğitim, spor, medya, kültür, etnik bütünlük vs) tam bir
kontrol ve baskı sistemi oluşturmak, kurmak istediği “müesses
nizam”ın temelini oluşturmaktadır. Diktatör, AKP devletleşti
dediğimiz süreci tamamlamayı ve parti-devlet bütünlüğünü
sağlamayı amaçlıyor. Her türden muhalefeti (partiler,
sendikalar, demokratik kurumlar, sermaye birlikleri vs.) sistematik
olarak tepelemek, hizaya getirmek, sistemle aynılaştırmak,
olmuyorsa yok etmek “Erdoğan-faşizmi”nin özellikleri
olacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
halkımıza güzel, mutlu gelecek vaat etmiyor, “mutlu gelecek”
için savaşmak zorundayız diyor. Bu nedenle askeri-sanayi
kompleksini; silahlanmayı yoğun bir şekilde teşvik ediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı için “ulusal güvenlik” mevcut çelişkilerden dolayı
görünüşte ABD/NATO’ya karşı geliştirilmiş bir güvenlik
anlayışıdır. Bu anlayış yarın başka güçlere (örneğin,
Rusya) karşı da geliştirilebilir. Yani Türk burjuvazisinin
“ulusal güvenlik” konsepti yayılmacılığın, emperyalist
politikanın, silahlanmanın bir kılıfıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Aslında
bu “ulusal güvenlik” meselesi seçimde cepheleşmenin temel bir
nedenidir; bu konuda karşı devrimin her iki cephesi arasında derin
bir çelişki vardır; Millet İttifakı tamamen, sorgusuz sualsiz
ABD/AB/NATO’ya teslimiyet derken, Cumhur İttifakı “ulusal
güvenliği” Türk sermayesinin çıkarlarına göre örgütlemekten
yanadır.</span></span></span></span></b></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nedenle Cumhur İttifakı, toplumu ve ekonomiyi diktatörün büyük
savaşına, ilhak ve işgallerine hazırlayacak olan güçtür.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Millet
İttifakı:</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kılıçdaroğlu
önderliğinde Millet İttifakı da açık konuşuyor. Batı’yla
ilişkileri ve Türkiye’yi restore edeceğiz, yeniden
düzenleyeceğiz diyor. Bu ne demek? Artık ağırlıkta veya yönsel
olarak çelişkiye dönüşmüş ABD/AB/NATO ile Türkiye
ilişkilerini eskiden olduğu gibi “dostça” ilişkilere
dönüştüreceğiz deniyor. Bunu gerçekleştirebilmek için
Türkiye’de eski müesses nizamın yeniden kurulması gerekir ve
bunu kuracağız deniyor. Ancak burada bir sorun var. Uluslararası
güçler dengesindeki değişime bağlı olarak ABD/AB/NATO’nun
bugün istediği Türkiye, Millet İttifakı’nın yeniden inşa
etmek istediği eski Türkiye, eski müesses nizam olmayabilir.
Kesinlikle olmayacaktır da.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
durumda seçimi kazanması halinde Millet İttifakı, Türkiye’nin
eski müesses nizamını değil de, doğrudan Amerikan
jeopolitikasına hizmet edecek ve onun belirlediği çerçeveden bir
daha çıkamayacak yeni bir müesses nizamı inşa etmek zorunda
kalabilir. Dünkü Türkiye, Amerikan emperyalizminin dünkü
jeopolitikasına hizmet ediyordu. Şimdiki Türkiye de Amerikan
emperyalizminin şimdiki jeopolitikasına hizmet etmek zorundadır...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı’ndan medet umanlar böyle bir gelecekle karşı karşıya
kalacaklarını unutmamalılar...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Emek
ve Özgürlük </span></b></span></span><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">İttifakı:</span></b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bileşenleri
Millet İttifakı’nı destekleme-desteklememe bağlamında farklı
hareket ettiği için ne umut bağlanan bir Üçüncü Cephe
kurulabildi ne de EÖİ gerçeklik oldu. Bileşenlerinin bir kısmı
(çoğunluğu) Millet İttifakı’nın kuyruğuna takıldı. Geriye
kalan kısmı da ilkeli, devrimci bir tutum alarak Millet İttifakı’nı
desteklemeyeceklerini açıkladı. Örneğin ESP seçimlere ilişkin
tutum açıklamasında diğer şeylerin yanı sıra “n</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">e
Erdoğan ne de Kılıçdaroğlu halklarımız için bir seçenek
değildir”</span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">der.
Sonuçta</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
her ikisine de oy yok der</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">.
</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">İttifaklarla
ilgili olarak (bkz.:http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2023/04/arafda-bekleyis-ve-2023-secimleri.html#more</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">)</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">*</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Rubicon
ırmağı geçildi, artık geriye dönüş yok! 17 Mayıs tarihli
tweet’inde E. Kürkçü Rubicon ırmağını geçmiş: “Ara yol,
ara çözüm, kenardan yürümek artık mümkün değil. İkinci
turda Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermemek Tayyip Erdoğan’a oy
vermek demektir.” Şüphesiz Kürkçü yalnız değil;
Kılıçdaroğlu’nun kılıcını kapıp Rubicon nehrini Sezar gibi
geçmeye çalışan çok ‘’solcu’’ var </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">bu
</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">memlekette!
Aslında Kharon’un kayığına binip Akheron nehrinin karşı
kıyısına geçmeye çalışan İlahi Komedya’daki ruhlar gibiler
hepsi de...</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Öyle
bir seçim ki, “sol”a ve devrimcilere de “kötünün içinde
iyi” olanı aratıyor.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Öyle
bir seçim ki, bir devrimciyi, bir anti-faşisti Mİ gelir faşizm
gideri, mücadele imkanları çoğalırı düşünmeye zorluyor.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Öyle
bir seçim ki, faşizme karşı mücadeleyi parçalıyor,
zayıflatıyor.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Öyle
bir seçim ki, işçi sınıfı ve emekçileri “faşizmler”
arasında tercih yapmaya zorluyor.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Öyle
bir seçim ki, seçmeni ya “o” ya “o”; yani ya Cİ ve
dolayısıyla “tek adam faşizmi” veya da Mİ ve dolayısıyla
MGK-faşizmi arasında tercih yapmaya, alternatifsiz kalmaya
zorluyor. </span></span></span></span></i>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
seçim, tek adam faşizmi ve restorasyoncu faşizm arasında
ehvenişer olanı seçelim seçimidir.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Öyle
bir seçim ki, memleketin ve de dünyanın yarısı bir oldu, ama
Kılıçdaroğlu’ndan bir önder çıkartamadı.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Hakkını
yemeyelim. Bizdeki “sol”, “sol”dan başka her şeye benzeyen
bir “sol”dur. </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Yoksa
değil mi?</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
Cİ karşısında duramadınız, Mİ-Cİ arasındaki iktidar
savaşında taraf oldunuz, </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">sermayenin
Amerikancı, AB’ci kanadının çıkarlarını sahiplendiniz.
Bunlar da kimmiş diye sağınıza solunuza bakmanıza gerek yok.
</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatöre
karşı Kılıçdaroğlu’nu tek alternatif olarak göstermek başka
ne anlama gelebilir?</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
İşçi sınıfı ve emekçilerin sınıfsal çıkarlarını
burjuvazinin </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Amerikancı,
AB’ci </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">kanadı
lehine kullan</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">anlar,
ayaklar altına alanlar sizler değil misiniz?</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span></i>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
toprakların geleceği, </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">işçi
sınıfı ve emekçiler</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
sizi ancak Mİ yanlısı olmak kadar ilgilendirdi. </span></span></span></span></i>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Sorumlusunuz;
sadece doğruları bilmek isteyen proletarya ve emekçilere, bu seçim
vesilesiyle devrimci mücadeleyi, devrimi değil Mİ’yi,
parlamentoyu alternatif olarak sundunuz. </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bunun
için sorumlusunuz...</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin bu iki cephesinden hangisi kazanırsa kazansın, kaybedenler
işçi sınıfı ve emekçiler olacaktır. Ancak, sizler burjuvazinin
ideolojik ve maddi avadanlığında deşinmeye devam edeceksiniz. O
avadanlıkta başka ne var? Koltuk (mevki) var. Mali imkanlar var.
Tasfiyecilik; burjuvaziye teslimiyet var. Düzene karşı mücadele
yok; burjuvazinin sınırlarını belirlediği tepineceğiniz bir
saha var. Batı burjuvazisinin; ABD’ci, AB’ci sermayenin sunduğu
birtakım kırıntılara teslim oldunuz. </span></span></span></span></i>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
seçimin dünya jeopolitikasındaki önemini görmek istemediniz. Bu
nedenle jeopolitik baskılamaya boyun eğdiniz </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">ve
eğeceksiniz.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
seçim malzemesi olacak ne varsa hepsini elinizden aldı: Ekonomik
kriz var, Erdoğan boyun eğer gider dediniz. Bırakalım krizin
varlığını bir kenara, fahiş fiyat artışları, enflasyon,
Erdoğan’ın ücretlere zam yapmasıyla seçim malzemesi olmaktan
çıktı.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Deprem
götürür, devlet yok dediniz. Tam tersi olmadı mı? Diktatör
aldığı tedbirlerle depremi kendi lehine seçim malzemesine
dönüştürdü.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
coğrafya tarihinde görülmüş en kapsamlı, en büyük ve doğrudan
ideolojik olan “evet, ama yetmez”cilik bu seçim döneminde
yaşandı. Buna ne kadar ortak olduk veya olunduğu üzerine iyi
düşünülmeli.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Sonuç:
Gelecek pazar günü akla kara ortaya çıkacak. Bölge
politikalarının seyri, şekillenmesi adeta durdu. Tahıl anlaşması
dışında bölgemiz bağlamında uluslararası ilişkilerin seyri bu
seçimin sonuçlanmasına takıldı dersek abartmış olmayız.
Gerçekten de ABD’si, AB’si, Rusya’sı, Çin’i, İran’ı,
kısmen Arap dünyası, Suriye politikası, Rojava, seçimin sonucunu
bekler durumda.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Cİ,
istediği gibi olmasa da (nitelikli çoğunluk) parlamentoda
çoğunluğu el</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">d</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">e
etti. Şimdi sıra ya “o” ya “o” seçimine geldi. Taraflar
sıraya girdi. Ya ABD’den, AB’den yanasın veya da değilsin...</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Buyurun
seçin... </span></span></span></span></i>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Burjuvazinin
ideolojik avadanlığında hiç de yabancı değilsiniz. Aradığınızı
“eşinerek”, “deşinerek” buldunuz. A</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">ma
son kozunuz da işe yaramadı;</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
Kılıçdaroğlu’nu değil, Mİ’yi destekliyoruz deme dönemi
geride kaldı. Ya Kılıçdaroğlu veya da Erdoğan. Üçüncü bir
alternatif</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">iniz</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
yok. 2. turda, Cumhurbaşkanı seçiminde diktatör, sığır
çobanının stres atmak için camız (manda) dövdüğü gibi
Kılıçdaroğlu’nu döve döve minder dışına atacaktır. Buna
her türlü hile ve yöntem dahildir.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Yaşasın
kurumsal faşizmin temsilcisi Kılıçdaroğlu!</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Kahrolsun
“tek adam faşizminin” temsilcisi Erdoğan!</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">İkisinden
birine “yetmez ama evet” diyeceksiniz.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Burjuvazinin
her iki kanadına da hayır demek, her ikisine de oy yok demek;
devrimden sınıf mücadelesinden bahsetmek; bu seçim </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">gerçekliğini
açıklamak, proletarya ve emekçi kitleleri aydınlatmak,
programatik bir manifesto ile karşı devrimin bu iki cephesi
karşısına dikilmek bugün yapılması gerekendir. </span></span></span></span></i>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Şimdi
ne olacak? </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Daha
doğrusu Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ne olacak?</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
Sınırlara dayanmış jeopolitik fırtına bizi bekliyor. </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Libya’da,
Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Türk Boğazlarında, Karadeniz’de,
Güney Kafkasya’da, Suriye ve Rojava’da suskunluk faza
sürmeyecektir. </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bakalım
Türk burjuvazisi hangi silahını kime karşı nasıl çekecek </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">ve
bu it dalaşında nerede duracaksınız</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">.</span></span></span></span></i></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }a:link { color: #000080; text-decoration: underline }strong { font-weight: bold }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-226425663157111802023-04-18T22:35:00.000+03:002023-04-19T21:37:01.516+03:00SAVAŞIN, ENERJİ VE İKLİM KRİZİNİN TARIMA ETKİSİ <p>
</p>
<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: large;"><b><span style="font-size: small;">SAVAŞIN,
ENERJİ VE İKLİM KRİZİNİN TARIMA ETKİSİ*</span> </b></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
</p>
<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Tarım
krizi sorununa yaklaşımda göz önünde tutulması gereken bazı
noktalar</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Ta<span style="font-size: small;">rım
yapısı gereği sanayiye nazaran daha karmaşıktır: <span></span></span></p><a name='more'></a>
<p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">1)
Sanayi üretimi salt pazar içindir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Tarımda
ise üretim her zaman, her şart altında pazar için değildir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">2)
Sanayide üretim, normal şartlar altında, kesintisizdir. Yani
ürünün pazara akışı, normal şartlar altında kesintiye
uğramaz.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Tarımda
ise durum farklıdır. İklim koşulları tarımsal üretimin
çevrimini belirler. Örneğin çoğu ülkede tarım ürününde
çevrim senede bir defada tamamlanırken, iklimin uygun olduğu
ülkelerde (tropik bölgeler) yılda bir kaç defa ürün elde
edilebilir; yani tarımda üretim çevrimi yılda birkaç kez
gerçekleşir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">3)
Sanayide iklim/hava şartlarının belirleyici önemi yoktur.
Kapitalist, karlı olacağına inanıyorsa, kutuplara da fabrika
kurabilir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Tarımda
ise iklim şartları tamamen belirleyicidir (sera ekonomisi hariç).
Nerede hangi tarımsal kültürün ekileceği konusunda ilk
belirleyici koşul, iklimin uygun olup olmadığıdır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">4)
Sanayide mutlak rant ve diferansiyel rant diye bir faktör yok, tarım
da ise var. Bu rantlar, genellikle uzun süreli olan kira
anlaşmalarında söz konusu olur ve toprak fiyatına yansır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">5)
Sanayide sosyal ilişkiler şu veya bu şekilde homojendir;
kapitalistlerle işçiler karşı karşıyadır. Tarımda ise durum
oldukça karmaşıktır. Bu karmaşık durum, tarımda kapitalizmin
gelişmesine bağlı olarak değişir. Örneğin tarımda
kapitalizmin az geliştiği ülkelerde feodal işletmeler, kapitalist
işletmeler ve sayısı çok olan küçük işletmeler bir arada
bulunurlar. Kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde ise tarıma
büyük işletmeler/tarım tekelleri hakimdir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">6)
Sanayi krizleri gibi tarım krizleri de üretimin kapitalist
karakterinden kaynaklanır. Sanayide olduğu gibi tarımda da esas
olan, kâr için, en fazla kâr için üretimdir ve kapitalizm tarıma
ne denli nüfuz etmişse, fazla üretim krizleri de o denli
açık/belirgin olarak oluşur.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">7)
Tarım krizleri, kapitalizmin tarıma nüfuz etmesiyle doğan bütün
çelişkileri açığa çıkartır ve tarımda kapitalizm ne denli
gelişirse bu çelişkiler de kriz durumunda o denli açığa çıkar.
Başka türlü ifade edecek olursak: Kapitalist tarım da aynen
sanayi gibi aynı temel çelişkilere tabidir; rekabet, tekelleşme,
yoğunlaşma, küçük üreticinin iflasa sürüklenmesi vs.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">8)
Sanayide olduğu gibi tarımda da krizlerin temelini kapitalizmin
temel çelişkisi -üretimin toplumsal karakteri ve ona özel
mülkiyet temelinde el koyuş- oluşturur.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">9)
Sanayi krizlerinin aksine tarım krizlerinin çevrimi, belli bir
periyodik hareketi yoktur. Sanayi krizlerinin aksine, tarım krizleri
uzun dönem devam eder. Her iki kriz birbirini etkiler. Tarım
krizleri, sanayinin çevrim seyrini sadece etkileyebilir (Örneğin
tarım makinelerine, yapay gübreye talebin düşmesi, sanayide ham
madde olarak kullanılan tarımsal ürünlerin yetersizliği vs.) ve
yine bu örnek nedenlerden dolayı sanayi krizini derinleştirebilir.
Bunun ötesinde tarım krizleri, bazı sanayi sektörlerinde, sanayi
krizleri de bazı tarım sektörlerinde kısmi krizlere neden
olabilirler. Örneğin sanayi krizi (fazla üretim krizi) tarımın
bazı sektörlerinde (pamuk, yün, keten, vs.); sanayi için ham
madde üreten sektörlerinde krize neden olabilir. Aynı şekilde
tarım krizi, sanayinin tarım aletleri, yapay gübre üreten
sektörlerinde kısmi krizlere neden olabilir. Ama şimdiye kadar ne
tarım krizleri sanayi krizlerine ne de sanayi krizleri tarım
krizlerine neden olmuştur. Yani tarım krizinin nedeni sanayi krizi
değildir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">10)
Sanayi krizinin çevriminden bağımsız olarak patlak veren tarım
krizi, yine sanayi krizinin çevriminden bağımsız olarak
sonuçlanır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">11)
19. yüzyılda tarım krizi, ekim alanlarının genişletilmesinden
dolayı doğan fazla üretimin sonucudur. Yani bu tarım krizinin
nedeni, ekim alanlarının genişletilmesiydi. 20.yüzyılda patlak
veren tarım krizinin nedeni ise tarımın yoğun yapılmasıydı
(gelişmiş kapitalist ülkelerde tamamen makineli üretime dayanan
tarım), verimliliğin artırılmasıydı. 21.yüzyıldaki tarımın
gelişmesi ve tarım krizi, kapitalizmin genel krizinin bir görünümü
olmuştur. Bu kriz, periyodik değildir, devamlılık arz eden,
kronik bir görünümdür. </span><b><span style="font-size: small;">1</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">12)
Tarım krizi ancak ve ancak tarımsal alanda hakim olan bütün
işletmeleri, yani büyük işletmeleri, tarım tekellerini
etkilediğinde patlak vermiş olur. Böyle bir durum ise, emperyalist
devletin, Avrupa’da AB’nin tercih politikasından dolayı sürekli
engellenebilmektedir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Ama
bu sefer; pandemiden bu yana ve Rusya-Ukrayna savaşı vesilesiyle de
daha yoğun tartışılan tarım krizi-gıda krizi-enerji krizi-fazla
üretim krizi-yapısal kriz-iklim/çevre krizi-Rusya-Ukrayna
savaşı-ekonomi bağlamında salgının ortaya çıkardığı
sorunlar olarak sürekli gündemde olan birbirini etkileyen,
tetikleyen süreçlerdir. “Bunlardan hangisi başattır,
yönlendiricidir” sorusuna tarım alanındaki gelişmelere bakarak
cevap vermeye çalışalım.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">1-
Covid-19 Salgını Ve “Gıda Milliyetçiliği” </span></b>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Covid-19
salgını uluslararasılaşmış sermaye ve üretimde tedarik
zincirlerinin kopmasını beraberinde getirirken kaçınılmaz olarak
veya bu zincirin kopmasının bir sonucu olarak bazı ham maddelerde,
sanayi ve tarımsal ürünlerde pazara ulaşamamazlık sorunu ortaya
çıkmıştır. Bunun tipik yansımalarından biri de tarım alanında
görülmüştür. Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre
aralarında bazı AB ülkelerinin ve Arjantin, Anguilla, Bolivya,
Brezilya, Kamboçya, Kolombiya, Mısır, El Salvador, Polonya,
Romanya, Gambiya, Endonezya, Moğolistan, Kuzey Makedonya, Sırbistan,
İsviçre ve Özbekistan’ın bulunduğu bazı ülkeler, stratejik
olarak gördükleri bazı gıda ürünlerini elden çıkarmamanın
önlemlerini aldılar. Bu önlemlerin başında geçici ihracat
kısıtlamaları geliyordu. Örneğin, Rusya, Belarus, Ermenistan,
Kazakistan ve Kırgızistan'dan oluşan Avrasya Ekonomik Birliği
(AEB) 2020'de, Covid-19 önlemleri kapsamında çok sayıda tarım
ürününün ihracatını yasaklamıştı. İhracat kısıtlamasındaki
amaç, gıda fiyatlarının artması ve bunun dünya çapında bir
krize neden olacağı endişesiyle iç pazarı korumaktı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Pandemi
ve Rusya-Ukrayna savaşı birçok ülkenin korumacılığa
yöneldiğini gösterdi. Rusya ve Ukrayna da dahil olmak üzere bazı
ülkeler, yerel gıda kaynaklarını korumak için buğday ihracatını
sınırlandırdı veya yasakladı. Mayıs 2022'nin ortası itibariyle
en az 19 devlet, çoğu yıl sonuna kadar belirli gıda yasaklarına
tam ihracat yasakları getirdi. (ayrıca buna çok sayıda
sınırlandırmayı da eklemek gerekir). Hindistan buğday
ihracatını, Endonezya palmiye yağını, İran patates ihracatını
yasakladı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Gıda
korumacılığı yapan ülkeler, tedbirlerin ülke içerisindeki
stokları muhafaza etmek ve iç piyasada fiyatları aşağıda tutmak
amaçlı olduğunu açıklıyorlar. Tedbirlerin uygulanması,
tarımsal ürün ithal etmek zorunda olan ülkeler açısından gıda
sorunuyla karşı karşıya kalmak anlamına gelmektedir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İhracat
yasakları, küresel tarım ürünleri arzını daha çok kesintiye
uğratarak, dünya tarım ürünleri fiyatlarının ve dolayısıyla
enflasyonun yükselmesini ve “gıda güvensizliği”nin artmasını
beraberinde getirmektedir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sonuçta
Covid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle gıda
korumacılığı ve stokçuluğu yaygınlaştı. Ama esas “gıda
savaşı”, pandemi sürecinde değil, Rusya-Ukrayna savaşıyla
başladı. Birçok ülkenin “gıda milliyetçiliği” bağlamında
aldıkları tedbirlerden ziyada Rusya ve Ukrayna’nın aldıkları
tedbirler dünya çapında bir gıda sorununu ve devamında da bir
tarım krizine doğru gelişmeyi beraberinde getirdi.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">2-Rusya-Ukrayna
Savaşının Tarıma Etkileri </span></b>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Rusya-Ukrayna
savaşı dünya çapında gıda ve tarımsal sorunu kapsamlaştıran
ve derinleştiren etkide bulundu. Bunun nedeni, Rusya, Beyaz Rusya ve
Ukrayna’nın çeşitli temel tahıl ve gübrelerin en önemli
ihracatçıları olmalarıdır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Aslında
bu savaş var olan bazı sorunların daha çabuk açığa çıkmasına
vesile oldu; örneğin, Covid-19 salgınından dolayı tedarik
zincirlerinde ortaya çıkan aksama, gübre üretiminde önemli olan
enerjide fiyat artışı, Rusya’nın, Ukrayna'da savaşın
başlangıcında büyük kapasiteli birçok tahıl silosunu imha
etmesi. Sonuçta bu savaş dünya çapında bir “gıda güvenliği”
sorununu ortaya çıkardı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Rusya-Ukrayna
savaşının dünya “gıda güvenliği”nde, daha doğrusu
güvensizliğinde nasıl bir rol oynadığını sadece birkaç veri
dahi göstermektedir:</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sadece
bu iki ülke dünya çapında buğdayın yüzde 14’ünü, ihraç
edilen toplam buğdayın yüzde 34'ünü; arpa ihracatının yüzde
26'sını ve toplam ayçiçek yağı ihracatının yüzde 60'ını
üretiyor. Ayrıca çoğu Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da olmak üzere
çok sayıda ülke ihtiyaç duyulan tahılların yüzde 50 ila yüzde
100'ünü bu iki ülkeden ithal ediyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Rusya
ve Ukrayna’nın dünya pazarındaki payına gelince: Rusya’nın
payı arpada yüzde 14,2; ayçiçeğinde yüzde 19,6; ayçiçeği
yağında yüzde 23,1; buğdayda yüze 24,1. Ukrayna’nın arpada
payı yüzde 12,6; mısırda yüzde 15,3; ayçiçeğinde yüzde 4,3;
ayçiçeği yağında yüzde 49,6; buğdayda yüzde 10.</span><b><span style="font-size: small;">2</span></b><span style="font-size: small;">
Her iki ülkenin toplam payı arpada yüzde 26,8; ayçiçeğinde
yüzde 23,9; ayçiçeği yağında yüzde 72,7; buğdayda yüzde
34,1.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sorun
sadece tahıl ihracatıyla bitmiş olmuyor. Tarım ve gübre, bir
madalyonun iki yüzü gibidir. Rusya, azotlu gübrelerde dünya
pazarının yüzde 15'ini ve mineral gübrelerde ise yüzde 17’sini
kontrol ediyor. Beyaz Rusya’nın dünya mineral gübre
ihracatındaki payı yüzde 16. Rusya ve Beyaz Rusya, Batı’nın
yaptırımlarına tabi. Bu iki ülke aynı zamanda özellikle mineral
gübrelerde birçok ülkenin ithalatının çok büyük bir bölümünü
kontrol ediyor: Bu iki ülkenin örneğin AB'nin mineral gübre
ithalatındaki payı yaklaşık yüzde 60. Bu oran Çin için yüzde
38 ve Hindistan için de yüzde 29. Sahel ve Batı Afrika ise mineral
gübrede tamamen bu iki ülkeye bağımlı.</span><b><span style="font-size: small;">3</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sorunu
sadece Rusya-Ukrayna savaşında aramak da pek doğru olmaz. Savaş,
var olan ama pek görünmeyeni ortaya çıkartan bir şok olmuştur.
Pandemiden dolayı uluslararası alanda bir gıda sorunu
görülmekteydi. Buna tedarik zincirlerindeki kopuş da eklenmelidir.
Salgında toparlanma sürecine geçildiğinde tarımsal ürünler
için oluşan yüksek talebe stokların pazara açılmasıyla cevap
verilmeye çalışıldı. Böylece stoklar erimeye başladı ve bu
sefer de tarımsal ürün yetmezliği (“kıtlık”) gündeme
geldi. Bunda kısmen iklim değişikliğiyle bağlam içinde hava
olayları birçok yerde (örneğin Güney Amerika, Doğu Afrika ve
Çin) üretimi olumsuz etkiledi. Buna ek olarak en azından 2021
yazının sonundan bu yana devam eden enerji krizi; yani enerji
fiyatlarındaki yüksek artış sonucunda enerji yoğun gübrelerin
fiyatları hızla arttı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Gübre,
tarımsal üretimde “olmasa da olur” türünden bir üretim
destekleyicisi değildir. Gübre, tarımın olmazsa olmazıdır;
tarımsal üretimde toplam maliyetin en önemli kalemidir. Örneğin,
tarımsal analiz firması ICIS, dünya çapında gıda maddelerinin
yüzde 50'sinin gübreye bağlı olduğunu belirtiyor. Buna
Rusya-Ukrayna savaşından bu yana, bu savaşın bir sonucu olarak
gıda fiyatlarındaki artış da eklenince dünya tarımında krizsel
gelişim kaçınılmaz olmuştur.</span><b><span style="font-size: small;">4</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Artan
gıda fiyatları yıkıcı etkisini en çok “gelişmekte olan”
ülkelerde gösterdi. Bu türden ülkelerde haneler ortalama olarak
gelirlerinin büyük bir kısmını, genellikle en az yüzde 50'sini
gıda giderlerine ayırmak zorunda kalıyorlar. Bu ülkeler aynı
zamanda genellikle gıda ithalatçılarıdır. Bu nedenle fiyatlar
yükseldiğinde en çok zarar görürler; beslenme sorununu bir nebze
de olsa hafifletebilmek için sürdürülmesi her zaman mümkün
olmayan veya mali imkanlar bağlamında zor olan gıda
sübvansiyonlarına baş vururlar. Bu sübvansiyonların kaçınılmaz
sonuçları ya ciddi borç krizidir ya da siyasi çalkantıları,
ayaklanmaları beraberinde getiren gıda krizleridir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Ekmek
fiyatlarındaki artış birçok ülkede siyasal çalkantılara,
“ayaklanmalara” neden olmuştur. Gıda fiyatlarındaki artış
genel olarak emperyalizme bağımlı ülkelerde doğrudan siyasi
etkisini göstermiştir. Bu nedenle hakim sınıflar gıda sorununu
kendileri için sağlanması gereken “gıda güvenliği” olarak
görürler.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Kriz
türlerinin bol olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ekonomik kriz
(fazla üretim krizi), pandemi-sağlık krizi-enerji krizi derken
şimdi de tarım krizi, gıda krizi ile karşı karşıyayız</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Rusya-Ukrayna
savaşı enerji fiyatlarının artışında esas rolü oynadı.
Yenilenebilir enerjiye geçiş, fosil enerjiden kopuş, atmosferin
ısınmasını durdurma konularında Paris’de BM şemsiyesi altında
alınan kararlar bu savaştan dolayı tamamen çöpe atıldı. Şimdi
enerji sorunu, sorun olmaktan çıktı ve “dört başı mamur”
bir krize dönüştü. Bu enerji krizi, bir taraftan yapısal kriz
özelliği taşırken, diğer taraftan da yeni bir fazla üretim
krizinin patlak vermesinin esas nedenini oluşturmaktadır. Bugün
itibariyle enerji krizi/“savaşları” dünya çapında her bir
ülkede farklı seviyelerde de olsa enflasyonu körüklüyor. Enerji
krizi, tarımı da doğrudan etkiliyor; tarım girdi fiyatlarını
yükseltiyor ve buna bağlı olarak tarım ürünlerinin fiyatları
da artıyor, sonuçta dünya çapında enflasyonun da artışına
temel bir neden oluşturuyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Tarım
fiyatları ve girdi maliyetleri rekor bir hızla artıyor. 1970’den
2022’ye enerji ve tarım ürünlerinde fiyatlar iki dönemde
yukarıya doğru fırlıyor. İlkinde 2007’de başlayan ve 2008
krizi boyunca devam eden yükselme, ikincisi de pandemi sürecinde
başlayan ve hala devam eden yükselme.</span><b><span style="font-size: small;">5</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dün
olduğu gibi bugün de aslında bolluk içinde gıda kıtlığı
oluşturuldu. Bunun temel nedeni tarımsal ürünün yetmezliğinden
aranmamalıdır. Bugün gıda kıtlığından bahsedilmesinin iki
nedeni vardır; salgın ve beraberinde getirdiği, yukarıda
bahsettiğimiz sorunlar. İkincisi de devam eden Rusya-Ukrayna
savaşı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
savaş, aynı zamanda etkisinin de gösterdiği gibi dünya çapında
önemli olan iki buğday, kısmen de tahıl üreticisi ve ihracatçısı
arasındaki bir savaştır. İstanbul tahıl anlaşmasına kadar
milyonlarca insanın bu iki ülkenin tahıl ihraç edememelerinden
dolayı aç kalacağı, aslında bolluk içinde gıda kıtlığı
oluşacağı üzerine bolca tartışıldı. İstanbul tahıl
anlaşması bu türden tartışmaları biraz geri plana itti, ama bu
tehlike geçmiş değildir. Savaş ve savaştan dolayı uygulamaya
konan ambargoların ticareti sınırlandırması bu iki ülke
açısından buğday/tahıl ihracatının da sınırlanması anlamına
geliyor. Bu durum tahıl ithalatına doğrudan bağımlı ülkeleri
tedirgin ederken, Çin gibi bazı ülkeler de “ne olur ne olmaz”
anlayışıyla ve aynı zamanda iklim değişikliğinden (örneğin
kuraklık, sel baskınları) dolayı ileride doğabilecek ihtiyacı
karşılamak için başta buğday olmak üzere tahıl stoklamaya
başladılar.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Ancak,
etkisi ne denli kapsamlı ve derin olursa olsun gıda sorununun,
tarımda krizsel gelişmenin; toplamında tarımsal ürünlerde fiyat
artışının esas nedeni sadece Rusya-Ukrayna savaşında aranamaz;
bu savaş artan gıda fiyatlarının nedenlerinden sadece biridir.
Başka nedenler de var:</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">1)
Salgın döneminde tedarik zincirlerinin kopması, gemi ve konteyner
bulunamaması. Bu, aynen devam eden savaş gibi zamansal olarak
geçici bir nedendir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">2)
İklim/çevre krizi sorunu. Bu sorun kendini iki farklı açıdan
göstermektedir: a) Bazı bölgelerde kuraklık b) Bazı bölgelerde
sel suların tarım arazilerine (ekili alanlara) zarar vermesi.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Çevre
sorunu, çevre krizi olarak 10 yıllardan bu yana dillendirilen
gelişme bugün iklim krizine dönüşmüştür. Kapitalizm bu krizin
nedenidir ve yarattığı krizi ortadan kaldıracak durumda değildir,
kar ve rekabet dürtüsü bunun önündeki en büyük engeldir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
krizi ortadan kaldırmak, artık kapitalizmi ortadan kaldırmak
anlamını taşır ve bu kriz olduğu müddetçe de tarımsal
üretimde kriz ve krizsel gelişmeler giderek sıklaşacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Gıda
maddeleri dağılımındaki eşitsizlik korkunçtur </span></b>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünya
çapında milyonlarca hane gelirlerinin en azından yarısını ve
daha fazlasını gıda harcamalarına ayırmak zorunda kalıyor.
Salgından bu yana artan gıda fiyatları bu haneleri çok
zorlamaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı daha
Kasım 2021’de 43 ülkede 45 milyon insanın açlığın eşiğinde
olduğu konusunda uyarıda bulunmuştu. Gıda fiyatlarındaki artış
ve bu maddelere erişememek Afrika ve Asya’nın birçok ülkesinde
sadece yoksullaşmayı derinleştirmeyecek, aynı zamanda çıplak
açlığı gündeme getirecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Ancak
şu da bir gerçektir:</span></b><span style="font-size: small;">
Rusya-Ukrayna savaşına, iklim değişikliğine (kuraklık ve sel)
rağmen dünya çapında bir gıda yetmezliği söz konusu değildir.
Bu olumsuzluklara rağmen dünya çapında bütün insanların
beslenmesine yetecek kadar gıda ürünleri var. Sorun bu ürünlere
ulaşamamaktan kaynaklanıyor. Dolayısıyla bir tarım krizi patlak
verirse bunun nedeni tarım ürünleri yetmezliği değil, tarım
ürünleri bolluğu olacaktır. (Tarım ürünleri yetmezliği de
tarım krizinin bir nedenidir).</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Şimdiki
durum tarım/gıda ürünlerinin yetmezliğinden/miktarından değil,
erişilememesinden, dağıtımından kaynaklanmaktadır. Bu,
kapitalizmin asla çözemeyeceği bir durumun ifadesidir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Tarım
ürünleri, somutta da gıda silah olarak kullanılıyor ve
bağımlılığı beraberinde getiriyor</span></b><span style="font-size: small;">.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Yoruma
gerek bırakmayan somut durumlar:</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Şubat
2022'de Rusya’nın Ukrayna'yı işgal girişimi, o zamana kadar pek
hesaba katılmayan krize dönüşebilecek kapasiteye sahip bir
küresel gıda sıkıntısını tetikledi. Ukrayna’nın ihraç
ettiği milyonlarca ton tarımsal ürün olmadan, milyonlarca insanın
gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalacağı kısa zamanda;
ihraç yolu olan limanlar kullanılamaz olduğunda anlaşıldı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Rusya-Ukrayna
savaşı başlamadan önce Ukrayna limanları üzerinden dünya
buğdayının yüzde 12'sini, dünya ticaretinin yüzde 15'ini, mısır
ve ayçiçek yağının yüzde 50'sini oluşturan 4,5 milyon ton
tarım ürünü ihraç ediliyordu. Ticareti yapılan buğdayın yüzde
28'i sadece Rusya ve Ukrayna kaynaklıydı. Savaş, bu kapsamda tarım
ürünlerinin ihraç edilememesinin milyonlarca insanın temel gıda
ürünlerine erişemeyeceğini ve dolayısıyla bir beslenme
sorunuyla karşı karşıya kalacağını gösteriyordu. Nitekim
Dünya Gıda Programı (WFP), bu savaştan dolayı akut açlık
sorunuyla karşı karşıya kalacak insan sayısının dünya çapında
47 milyon artacağına dikkati çekmişti.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">BM
gibi bazı uluslararası kurumlar ile Batı (ABD-AB) sermayesi ve
politikası doğrultusunda görüş oluşturan yazar-çizer takımının
ekonomik kriz, fiyat artışları, enflasyon, enerji krizi gibi
gerçekliklerin hepsinde Rusya-Ukrayna savaşına işaret ederek
Rusya’yı sorumlu tutmalarının tutarlı hiçbir yanı yoktur.
Doğrudur, savaşı başlatan ve işgalci olan Rusya’dır, bu
ABD/NATO-Rusya arasında jeopolitik bir savaştır. Ancak, bu
savaştan önce de salgından dolayı tedarik zincirlerinin kopması,
dünya ticaretinde altüst oluşlar fiyat artışlarına, enerji
sorununa neden olmuştu. Bu savaş, nedenden ziyade, oldukça güçlü
bir tetikleme olmuştur.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bunun
anlamı şudur: Enerji fiyatları artıyor ve Rusya, dünya çapında
belirleyici enerji (petrol ve özellikle doğal gaz) ihracatçısı
olarak enerjiyi silah olarak kullanıyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Fiyat
artışları, gübreye bağımlılık</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Önce
salgın ve arkasından da savaş, gübre piyasasını doğrudan
etkilemiştir. Pandemi döneminde artan nakliye maliyetleri gibi
enerji maliyetlerinin de artması, maden kaynaklı fosfatlı ve
potasyumlu gübrelerin maliyetini ve dolayısıyla fiyatlarını
arttırmıştır. Bu nedenle salgın başlangıcında gübreye olan
ilgi büyük ölçüde geriledi. Ancak, 2021 yılının ortasından
bu yana talep, üreticilerin ve tedarikçilerin yetiştiremeyecekleri
derecede arttı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Gübre
fiyatlarındaki ilk patlama 2007’de başlayarak 2008 krizi
döneminde yaşandı. İkinci patlama ise 2020 başında, pandemiyle
başladı ve devam etmektedir. Bu dönemde azotlu gübre fiyatları
dört ve fosfat ve potasyum fiyatları da üç mislinden fazla
arttı.</span><b><span style="font-size: small;">6</span></b><span style="font-size: small;">
Salgın ve savaş, gübre fiyatlarını, 2019’daki seviyesiyle
karşılaştırıldığında 3-4 katına çıkardı. Bunun anlamı
şudur: Gübre fiyatlarındaki bu artış “gelişmiş ülkeler”de
(“sanayi ülkeleri”nde) gıda fiyatlarının artmasına neden
olurken, “gelişmemiş ülkeler”de (yoksul ülkelerde) sadece
gıda fiyatlarının artmasına neden olmaz, aynı zamanda bu
ülkelerde çiftçi, çok pahalı olduğu için gübre
kullanamayacağından dolayı tarım/gıda üretiminde gerilemeyi de
beraberinde getirir, yani Rus gübresine bağımlı ülkelerde tarım
yapma imkanları azalıyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Başka
bir genel sonuç: 2019’a göre 2022’de gıda ürünlerinin fiyatı
yüzde 56 oranında artıyor. Sıvı yağ fiyatı da 2019 sonuna göre
2,3 katına çıkıyor.</span><b><span style="font-size: small;">7</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Rusya,
belirli gübrelerin en önemli ihracatçısı olarak, gübreyi silah
olarak kullanıyor. (Her ne kadar gübre ihracatı Rusya’ya
uygulanan yaptırımlardan etkilenmese de Rus mali sistemine karşı
alınan tedbirlerden dolayı gübre ihracatı/satışı
aksamaktadır).</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Buğdayda
ithalata bağımlılık </span></b>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">2018-2020
arasında Afrika, Rusya’dan 3,7 milyar dolar tutarında buğday
ithal ediyor. Bu, Afrika’nın toplam buğday ithalatının yüzde
32'sine denk düşüyor. Aynı dönemde Afrika’nın Ukrayna'dan
ithal ettiği buğdayın değeri 1,4 milyar dolar. Bu miktar
Afrika’nın toplam buğday ithalatının yüzde 12'sine denk
düşüyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Çoğunluğunu
en az gelişmiş olanların oluşturduğu 30 kadar Afrika ülkesi,
buğdayın üçte birinden fazlasını sadece bu iki ülkeden ithal
ediyor ve 16 ülke de buğday ihtiyaçlarının yüzde 50’den daha
fazlasını, bazıları yüzde yüze yakınını bu iki ülkeden
ithal ediyor.</span><b><span style="font-size: small;">8</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Bazı
sonuçlar çıkartmaya gelmeden önce dünya çapında bölgelere
göre yetersiz beslenen insanların oranına bakalım. </span></b>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
yüzyılın başından bu yana beslenme konusunda belli ilerlemeler
kaydedildi. Yetersiz beslenen insan sayısı dünya çapında 2001’de
yüzde 13,4’ten 2017’de yüzde 8,8’e geriledi.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Daha
uzun bir zaman dilimindeki gelişme şunu gösteriyor: FAO’nun
verilerine göre 1945'te sadece “gelişmekte olan ülkelerde”
değil, tüm dünyada insanlığın yarısı yetersiz besleniyordu.
1970’de ise sadece “gelişen” ülkelerde; yani emperyalizme
bağımlı, sömürge, yeni sömürge ülkelerde insanların yüzde
35’i yetersiz besleniyorlardı. Bu oran 2015’te yüzde 13’e
geriledi. 2005’te yetersiz beslenen (açlık çeken) insan sayısı
825 milyondu. Bu sayı 2014’te 629 milyona düştü.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünya
çapında yetersiz beslenen insan sayısı 2014’ten sonra sürekli
artmaya başlamıştır. 2020 itibariyle yetersiz beslenenlerin
sayısı 828 milyona vardı. Salgınla birlikte artış da hızlandı.
2021’de yaklaşık 193 milyon insan doğrudan açlık çekiyordu.
Bu sayı 2020’de yaklaşık 153 milyondu.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Temel
bir sonuç</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İster
“ulusal” isterse de uluslararası anlamda olsun tarım sorunu
veya tarım bağlamında ortaya çıkan sorunlar genellikle ikincil
derecede sorunlar olarak ele alınmıştır. Öyle ki, devrim
anlayışı toprak sorununa dayansa da tarım hep geri planda
kalmıştır. Ancak, bu sefer durumun değişik olduğunu nesnel
gerçeklik göstermektedir. Artık bazı olgulardan “kaçmak”
mümkün değildir. Bu olguların başında bir zamanlar, genellikle
de 1980’li yıllarda giderek yoğunlaşan ve “çevre sorunu”
diye tanımlanan doğa tahribatının geriye dönüşümü olmayan
derecelere gelmiş olması ve iklim krizine dönüşmüş olmasıdır.
Bu “çevre sorunu”nun, bu krizin sorumlusu kapitalizmdir. Sermaye
kar, daha fazla kar elde etmek için kendi mezarını kazmak anlamına
gelen iklim krizine neden olmuştur.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Marx
Kapital’in birinci cildinde T. J. Dunning’den bir aktarma yapar.
Orada söylenen şudur: </span><i><span style="font-size: small;">"Quarterly
Reviewer, sermayenin, kargaşalıktan, kavgadan kaçtığını ve
ürkek olduğunu söylüyor ki, bu, çok doğrudur, ama sorunu pek
eksik olarak ortaya koymaktadır. Sermaye, kâr olmadığı zaman
veya da az kâr edildiği zaman hiç hoşnut olmaz... Yeterli kâr
olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr ile
her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını
kabartır: yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insanal
yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini
astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet,
atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr
getirecek olsa, bunları rahatça dürtükler..."</span></i><b><span style="font-size: small;">9</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dün
sanayide yaşanan bugün tarımda da yaşanmaktadır. Her ikisi
birden, sermayenin artık bu dünyada “fazlalık” olduğunu,
yaşam koşullarını, dolayısıyla “sahibi”nin de yaşam
koşullarını ortadan kaldırma pahasına olsa daha fazla kar ve
hakimiyet için sadece yakıp yıkmamakta doğrudan yok etmektedir. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünya
çapında bugün tarım sektöründe yaşananlar şunu
göstermektedir: Doğa sermayenin çıkarları için geriye dönüşümü
olmayan noktaya gelecek derecede tahrip edilmiştir. Şimdiye kadar
görülen kuraklıklar, sel baskınları, mevsimsel aykırılıklar
(mevsimsel olarak beklenmeyen sıcaklık artışı veya soğuk hava)
vb. doğa tarafından yeniden “normalliği” neyse ona
dönüştürülebiliyordu. Ancak, bu dönüştürme durumu bu gidişle
artık pek mümkün gözükmemektedir. Bunun sorumlusu kapitalizmdir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">İklim
Krizi; Isı, Kuraklık ve Açlık </span></b>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Gıda,
beslenme sorunun esas nedeni iklim krizidir. Bu kriz ne geçicidir ne
de bölgeseldir. Artık mevsimleri değiştirecek boyutlara varmış
olmasıdır; daha uzun ve daha aşırı kuraklık dönemleri, seller,
daha fazla ve daha güçlü kasırgalar hava koşullarının
“normali” olmaya başladı; yağışlı ve kurak mevsimleri
değiştiriyor ve mevsim normalliği ötesinde hava koşulları tarım
üretimini doğrudan etkiliyor, alınması gereken verim alınamıyor.
Dünya çapında artan kuraklık ve sıcak hava dalgalarının
sonuçları toprak erozyonunun yanı sıra su kıtlığı da
demektir. Bunun ötesinde daha yüksek sıcaklık, artan ve
yaygınlaşan orman yangınlarının da bir nedenidir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Uzun
süreli kuraklıklar, toprağı tarım toprağı olmaktan çıkartır
ve milyonlarca insanın geçim kaynağı yok olur. Buna ek olarak
kuraklık üretici köylünün hayvanlarının telef olması
demektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünya
çapında 110 ülke kuraklık tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Bunun sonucu ekilebilir alanların giderek azalması ve tarımsal
üretimin yetmez olmasıdır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İklim
krizi insanların geçim kaynaklarını yok ediyor, hasadı etkiliyor
ve açlığı şiddetlendiriyor. İklim krizi, açlığın önemli
bir nedenidir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İklim
değişikliğinden kaynaklanan gıda/beslenme sorunu süreklilik
kazanır ve bütün dünyayı (insanlığı) doğrudan etkisi altına
alır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Tarımsal
Yakıt ve Açlık</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünya
çapında milyonlarca hektar tarım arazisi, tarımdan elde edilen
yakıt ("biyoyakıt") için kullanılıyor. Yani insanların
tüketimi için bitki üretmek yerine topraklar yakıt için
kullanılacak bitki yetiştirmeye ayrılıyor. Sonuç ortada:
Tekeller ürettikleri motorlu araçlara yakıt sağlarken, gıda
üretimi için kullanılması gereken tarım alanları giderek
daralıyor. Anlaşılması için bir örnek: Etanol, mısır ve
agrodizelden, esas olarak soya fasulyesi ve hurma yağından
üretilir. Bu üretim için sermayenin geniş ekim/dikim alanlarına
ihtiyacı var. Sermaye bu alanları küçük toprak sahiplerinden
satın almaktadır. Böylece sofraya gelmesi gereken ürün yakıt
olarak tanka gitmekte. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Siyaset-Uluslararası
Tekel Gücü ve Açlık </span></b>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Tarımda
tekellerin hakim olmadığı kapitalizm artık geride kaldı. Aynen
sanayide olduğu gibi tarımda da artık giderek az sayıda ve daha
güçlü tekel (örneğin Bayer-Monsanto, BASF, Nestlé, Cargill
gibi) pazarları kontrol ediyor. Ekim, üretim ve pazarlama en güçlü
tekellerin ya doğrudan elinde ya da kontrolündedir. Açık ki,
uluslararası tarım tekelleri gıda üretimi ve pazarlanması
üzerinde belirleyici güce sahipler. Pazar kontrolü bunu
göstermektedir: Sadece dört şirket dünya tarım ticaretinin
yaklaşık yüzde 70'ini kontrol ediyor ve üç şirket de dünya
tarım makineleri pazarının yüzde 50'sine hakim durumda. Bayer ve
Monsanto'nun birleşmesinden (2018) bu yana, ticari tohumlar ve böcek
ilaçları için küresel pazarın yüzde 60'ından fazlasını
yalnızca üç şirket kontrol ediyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">4-
Gıda Krizi</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Tarım
tekellerinin bütün derdi, tüm insanlar için güvenli bir tedarik
sağlamak değil, daha azami kar elde etmektir. Sonuçta büyük
ölçekli tarım genişliyor, küçük ölçekli üreticiler
topraklarından sürülüyorlar ve tarım üretimi/pazarı dışına
itiliyorlar. Küçük üretici olarak köylünün veya bölgesel,
yerel tarım şirketlerinin var olabilmek için bu uluslararası
tekellerle/sermaye ile işbirliği yapmaktan, onlara tabi olmaktan,
ihtiyaç duyduklarını üretmekten başka hiçbir şansı yoktur.
Devlet gücü bu tekellerin arkasındadır. Sonuç bellidir: Küçük
üretici olarak köylü topraklarından kovulur ve uluslararası
tarım tekellerine ucu bucağı görünmeyen geniş araziler verilir.
Ve bu tekeller doğayı düşünmeden en fazla kar için ölümüne
ekerler, toprağa geri dönüşümü olmayan hasar verirler.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Toprağından
kopartılan köylü, aç kalan insan demektir. O da yollara düşer.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Spekülasyon
ve Açlık</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Şikago
Borsası’nda mali oyuncular, örneğin henüz ekilmemiş buğday,
arpa vb. için resmen kumar oynarlar; ‘Tahıl belirlenenin üzerinde
çıkarsa sen kazanırsın, altında çıkarsa ben kazanırım’
türünden asalaklığın daniskasını sergilerler. Tabi bu kumar
sadece orada kalmaz; bundan ve başkaca spekülasyonlardan dolayı
tarımsal ürünlerde, dolayısıyla gıdada fiyatlar yükselir.
Bunun sonucu nedir, bundan kimler etkilenir? Gıda fiyatlarının
artmasından dolayı aç kalan, beslenme sorunu olan insan sayısı
dünya çapında artar. Kaybeden milyonlarca insandır, kazananlar
ise fiyat üzerinden kumar oynayan Cargill gibi tarım işletmeleri
olur.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Et Tüketimi ve Açlık</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sanayileşmiş
hayvancılık bir taraftan iklime zarar veren sera gazları
üretirken, diğer taraftan da geniş tarım arazilerinin yemlik
olarak kullanılmasına neden oluyor. Dünya genelinde mısır
üretiminin yüzde 56'sı, buğday üretiminin ise yüzde 19'u hayvan
besiciliğinde yem olarak kullanılıyor. Uluslararası tarım
tekelleri monokültürü; tek bitki türünün ekimini
yaygınlaştırıyor, devamlı verim alabilmek için sürekli gübre
ve hastalık ve haşereye karşı sürekli kimyasal ilaçlar
kullanıyorlar. Böylece toprak, giderek tarım toprağı olmaktan
çıkıyor, daha fazla toprak, toprak olma ömrünü kaybediyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Güncel
Olarak Covid-19 Salgını, Savaş ve Açlık</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Covid-19
salgını işsizlik, açlık, salgına yenik düşme kaygılarını
arttırmıştır. İnsanlar, devletin salgınla baş edemediğini,
destek adına sermayeyi ihya ettiğini, milyarları iflasları
önlemek için harcadığını,halka sunulan desteklerin de devede
kulak kaldığını bizzat yaşayarak görmüştür. Kaynaklar
sermaye için kullanılırken, birçok ülkede mevcut açlık sorunu
daha da kötüleşmiştir. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: small;">Enerji
krizi-iklim krizi, fazla üretim krizi-yapısal kriz-tarım krizi
yumağı</span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Kapitalizm
tarihinde ilk defa bu denli birbirini tetikleyen, aynı zamanda iç
içe geçmiş ekonomik, yapısal, siyasi ve jeopolitik kaynaklı
krizlerle karşı karşıyadır. Kapitalizm tarihinde daha önceleri
de çok yönlü krizlerle aynı anda karşı karşıya kalmıştı,
ama böyle bir durumla ilk kez karşı karşıyadır. Bu durum bu
sistemin ne denli çürüdüğünü, kendinden kaynaklı sorunları
çözmekten ne denli uzak olduğunu; kendi kendini yönetemediğini,
ama bundan dolayı da kendi kendine çökmekten de uzak olduğunu
göstermektedir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İşin
ayrıntısına girmeden çelişkiler/krizler yumağını
tanımlayalım:</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">1-
Kapitalizm dünyayı, insanlığı kar ve jeopolitik hırsından
dolayı iklim/çevre krizi ile enerji tabanlı yapısal kriz arasında
sıkıştırdı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">2-
Jeopolitik rekabet, iklim konusunda uluslararası kararları hiçe
saydı ve enerji konusunda öncelikleri söz konusu savaş bağlamında
yeniden değişti.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">3-
Zaten ne onduran ne de öldüren seyrinde olan dünya ekonomisi,
enerji bazlı yapısal krizden dolayı derin bir ekonomik krizle
karşı karşıya kaldı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">4-
Enerji bazlı yapısal krizin dünya ekonomisini derin bir fazla
üretime doğru tetiklemesi, kaçınılmaz olarak tarım sektörünü
de olumsuz etkileyecek ve dünya bir tarım kriziyle de karşı
karşıya kalacaktır; bunun adı gıda temini güçlüğünden
dolayı dünya çapında açlıktan ölümlerin artması, sağlıksız
bir neslin yetişiyor olmasıdır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">5-
Ukrayna-Rusya savaşının devam etmesi, tahıl (tarım) savaşlarını
gündeme getirebilir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">6-
Enerji bazlı yapısal krizden dolayı dünyanın ısınmasının,
zehirlenmesinin durdurulamaması insanlığın; daha doğrusu bütün
doğanın varoluş koşullarını yok eden bir sürece girmesini
beraberinde getirecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Covid-19
salgınından bu yana genel anlamda dünya çapında protestolar
yaygınlaşmıştır. Burjuvazi salgınla baş edememiş, aldığı
tedbirler de sermayenin çıkarlarını korumak olmuştur. Şu veya
bu ülkede hükümetlerin destekleri, salgına karşı insanları
korumaktan ziyade sermayenin daha fazla zarar görmesini engellemeye
hizmet etmiştir. Şimdi, salgın döneminde başlayan ekonomik
sıkıntılar; üretimin kısmen durması, enerjide fiyat artışları,
Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte gıda sorunu, beslenme sorunu,
tarımda üretimin etkilenmesi, enerji de dahil fiyatların artması
(enflasyon) olarak çeşitlenmiştir. Bu nedenle aynen “Arap
Baharı” döneminde salt işsizliğin, gıda sorunun halk
ayaklanmalarına neden ve vesile olması gibi bugün de çok sayıda
kriz ve krizsel durumun bir araya gelmesi dünya çapında
ayaklanmaları, yoğun kitlesel protestoları yaygınlaştırmaktadır.
Kimi yerlerde, örneğin emperyalist ülkelerde gıda değil de
enerji kaynaklı sorunlar, kimi yerler de enerji değil de gıda
kaynaklı sorunlar ön plana çıkarak milyonların sokağa
dökülmesinin nedenlerini oluşturmaktadır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Mevcut
gıda yetmezliği, enerji krizi, bazı ülkelerde baş gösteren
ekonomik kriz, giderek yükselen enflasyon, işsizlik sosyal
istikrarsızlığı, göç hareketini tetiklemektedir ve bu,
nihayetinde siyasi huzursuzluğa ve bu huzursuzluğun bir adım
sonrası olan siyasi çatışma ve ayaklanmalara zemin
hazırlamaktadır. Birçok devlet, mali imkanlarından dolayı, işçi
sınıfı ve emekçi yığınlarla karşı karşıya gelmemek, sokağa
dökülmelerini engellemek için destekleme paketleri açıklamakta.
Ancak, aynen her ekonomik kriz döneminde ve salgın döneminde de
gördüğümüz gibi destek ve teşviklerin büyük kısmı sermayeye
akmaktadır. İşçi ve emekçilere ayrılan kısım devede kulak
kalmaktadır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Süreç,
bu kriz ve krizsel durum yumağı toplumsal çelişkilere doğru
gelişmektedir. Daha doğrusu kapitalizmde her zaman var olan
toplumsal çelişkileri su yüzüne, işçi sınıfı ve emekçilerin
en azından kendiliğinden mücadele bilincine çıkarmaktadır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Şimdi,
kendiliğindenci mücadelenin nasıl bir seyir izleyeceği
uluslararası alanda, her bir ülkede öznelerin ne yapacağına,
nasıl hareket edeceğine ve bu tarihsel gelişmenin bilincine varıp
varmayacağına bağlı olacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"> </span></p><p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">*)İbrahim
Okçuoğlu, Marksist Teori, Sayı 55, Ocak-Şubat 2023. </span>
</p>
<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b>*</b></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b>Notlar</b></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">1</span></b><span style="font-size: x-small;">
Bu konuda E. Varga şöyle diyor: “II. Dünya Savaşı sonrasındaki
dönemde tarım krizinin gelişmesinin analizi, 30 sene önce
tarafımdan dile getirilen (şu) hipotezi doğrulamıştır: 20.
yüzyılın tarım krizinde söz konusu olan, periyodik, geçici bir
görünüm değil, bilakis, kapitalizmin genel krizinin bir parçası
olan bir süreçtir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: x-small;">Bu
iddiamın eleştirmenleri, Marx’ın “sürekli krizler yoktur”
açıklamalarıyla karşılık verdiler. Bu itiraz, basit bir mantıki
hatadır. Eleştirmenler haksız yere, tarım krizleri de sanayi
krizleri gibi periyodik olarak tekrarlanıyor diye iddia ediyorlar.
Ve bu yanlış iddialarını Marx’ın çevrimli krizlerle ilişkili
olan açıklamasına dayandırarak güçlendirmeye çalışıyorlar.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: x-small;">Hiç
kimse, sadece, kapitalist düzenin yok olmasıyla sona erecek olan
kapitalizmin genel krizinin sürekli olduğunu inkar etmiyor. Ve
hiçbir insan, kapitalizmin genel krizi çağında işletmelerin
sürekli olarak tam kapasite çalışmamasını ve sürekli işsizliği
inkar etmiyor.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: x-small;">Sanayi
işletmelerinin devamlı tam kapasite çalışmamasının anlamı
nedir? Bu, gelişmiş ülkelerin sanayisinde potansiyel sürekli
fazla üretim demektir. Bunun tarımdan farkı, sadece, tarımda
sürekli fazla üretimin gerçek olması, buna karşın sanayide
-kriz dönemi hariç- ... sadece potansiyel olmasıdır.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: x-small;">Bu
farkın nedeni şudur:</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: x-small;">Sanayide
üretim periyodu görece kısadır ve tekniğin gelişmesiyle daha da
kısalmaktadır. (Sipariş üzerine inşa edildiği için gemi
yapımı.. (vs.) istisnadır). Bunun anlamı şudur: Üretim talebe
uyabilir, %10, %20 veya %50 azaltılabilir. Fazla üretim, sadece
potansiyeldir. İşletmeye yatırılmış olan sermaye, üretim
tamamen durdurulduğunda dahi muhafaza edilirken, üretimin
azaltılmasının belli bir aşamasından sonra kâr kalmaz.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: x-small;">Tarımda
ise üretim periyodu oldukça uzundur. Kış ekimi için neredeyse
bir sene, yaz tahılı için yaklaşık yarım sene. Bu dönemde
üretimi azaltmak oldukça zordur; sadece tohumun bir kısmı yok
edilebilir. Hayvancılıkta da üretimin azaltılması oldukça ziyan
vericidir. Hayvanın yarısı yemlenip veya ineğin yarısı
sağılamaz ki. Çoğu kez kira anlaşmasında saptanmış olan
toprak rant da üretimin sınırlandırılmasını zorlaştırır.
Çiftliğinde sadece aile fertlerinin iş gücünü kullanan köylü
için üretimin azaltılması bu iş gücünün potansiyel
çalışmaması, ekonomik yıkım demektir. Kısaca: Büyük
işletmeler, büyük zarar görmeksizin üretimi kısabilirlerken,
çoğu tarım üreticisi için üretimin zorlanma sonucu azaltılması
iflas demektir. Bundan dolayı kapitalizmin genel krizi çağında
gelişmiş kapitalist ülkelerin sanayisinde sürekli fazla üretim,
işletmelerin kronik tam çalışmaması biçiminde potansiyel
olarak, buna karşın tarımda kronik gerçek fazla üretim, kronik
bir tarım krizi mevcuttur... Tarım krizinin kronik karakteri...
tabii ki dogmatik olarak anlaşılmamalıdır. Kronik kriz, kısa
vadeli canlanmayı dışlamaz. “Kronik” uzun vadede iyileşmenin
olanaksız olması, krizden kapitalizm çerçevesinde çıkış
yolunun olmayacağı anlamına gelir.” (E. Varga: Seçilmiş
Yazıları, Almanca, C. 3, s. 302-304).</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">2</span></b><span style="font-size: x-small;">
<a href="https://whathappened.io/nahrungsmittelkrise/">https://whathappened.io/nahrungsmittelkrise/</a></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">3
</span></b><a href="https://whathappened.io/nahrungsmittelkrise/2018-20"><span style="font-size: x-small;">https://whathappened.io/nahrungsmittelkrise/2018-20</span></a></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">4</span></b><span style="font-size: x-small;">
<a href="https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf">https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf</a></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">5
</span></b><a href="https://www.agrarheute.com/management/betriebsfuehrung/inflation-agrarkrise-bauern-stehen-schwere-zeiten-bevor-592512"><span style="font-size: x-small;">https://www.agrarheute.com/management/betriebsfuehrung/inflation-agrarkrise-bauern-stehen-schwere-zeiten-bevor-592512</span></a></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">6</span></b><span style="font-size: x-small;">
https://www.agrarheute.com/management/betriebsfuehrung/inflation-agrarkrise-bauern-stehen-schwere-zeiten-bevor-592512</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">7</span></b><span style="font-size: x-small;">
<a href="https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf">https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf</a></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;">8
</span></b><a href="https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf"><span style="font-size: x-small;">https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf</span></a></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: x-small;"><b>9</b></span></b><b><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;">
Karl Marx; Kapital, C. I, s. 788, Almanca.</span></span></b></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.1in; background: transparent }em { font-style: italic }strong { font-weight: bold }a:link { color: #000080; text-decoration: underline }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-50082462669691044392023-04-10T16:10:00.000+03:002023-04-10T21:16:39.884+03:00ARAF’DA BEKLEYİŞ VE 2023 SEÇİMLERİ - CUMHUR İTTİFAKI – MİLLET İTTİFAKI!<br />
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">CUMHUR
İTTİFAKI – MİLLET İTTİFAKI!</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">ARAF’DA
BEKLEYİŞ VE 2023 SEÇİMLERİ</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">ESKİ
DÜNYA YOK OLUYOR, YENİSİ DE DAHA DOĞMADI</span></b></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;"> </span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İzahı
zor bir seçim sürecinden geçiyoruz. Kimin ne dediği belli değil,
ama kimin ne dediği belli! Müttefiklik, ittifaklaşma ilişkileri
hemen her gün yeni bir biçim alabiliyor. Dün söylenen bugün
unutuluyor, “dün dündür bugün bugündür”e göre hareket
ediliyor. Karşı devrim cephesinde ittifaklaşma ana hatlarıyla
belli olsa da, en geniş anlamda “sol” bu belli oluşu
belirsizleştirmek için elinden geleni yapıyor. Kendisinden,
bağımsız var oluşundan, özne olma iddiasından vaz geçmiş,
bütün derdi, kapağı Millet İttifakı’na atmaktan ibaret. Bunu
henüz başaramamış olanlar da var. Kötünün içinde biraz “iyi”
olan, kirlinin içinde biraz “temiz” olan aranıyor. Karşı
devrim cephesini oluşturan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı
aynı kefeye konmuyor. Cumhur İttifakı’yla Millet İttifakı
arasındaki fark, ilkinin faşist olmasına, ikincisinin de seçimi
kazanması durumunda eski düzeni yeniden kuracağına, yani yaşanan
faşizm, kurulacak ve yaşanacak olan faşizme indirgeniyor.
Anlaşılmadıysa şöyle izah edeyim: Faşist diktatörlük
koşullarında yaşıyoruz ve bu faşizmi “tek adam” rejimi,
diktatörlüğü vs. diye tanımlıyoruz. Seçimi kazanması
durumunda Millet İttifakı neyi yenide kuracağının sözünü
veriyor, eski düzeni restore edeceğim diyor. Yani “tek adam”
faşizminin yerine MGK-faşizmini yeniden kurumsallaştıracağım
diyor. Açık ki, karşı devrimin bu her iki cephesi bize
seçimlerde oyunu ya o faşizme veya da bu faşizme vereceksin diyor.
Seçmene bir “orta yol” şansı dahi tanımıyor. Devrimci
görünen küçük burjuva avanaklar da buna eşlik ediyorlar.<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tabii,
bunu, her iki ittifak arasındaki farkın nicel mi, nitel mi olduğunu
anlatmak oldukça zor. Şimdi iktidarıyla, muhalefetiyle, “sol”uyla,
devrimcisiyle birlikte; yani hep birlikte Araf’da bekliyoruz.
Bekliyoruz, çünkü seçim çalışması kimsenin umurunda değil.
Seçim sürecine girildi, 14 Mayıs’a 40 günden daha az bir zaman
kaldı, ama memlekette seçim havası yok. Sadece diktatör her
fırsatı seçim propagandası için kullanırken Millet İttifakı
ve EÖİ hala ince hesaplarla uğraşıyor, yani sandalye denklemleri
kuruluyor, yıkılıyor, bir daha kuruluyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Aslında
Araf’da kalmak diyalektiğe aykırıdır. Benim bildiğim Araf,
gelişmenin durma noktasına geldiğinde tarafların toplu olarak
başkalarının belirleyeceği yol ayrımına kadar beklediği
yerdir. Dünyanın neredeyse bütün çelişkileri de dahil bu Araf
Türkiye’nin kendisidir. 14 Mayıs’da bir şeylerin olacağını
bekliyoruz. Düzenin değişeceğini, yaşamın eskisi gibi
olmayacağını bekliyoruz. Düzeni değiştiren </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">devrimci
görünen küçük burjuva</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
değil, değiştirmek için ne yaptığını seçmen bilmiyor. Sadece
umut ya Cumhur İttifakı’na veya da Millet İttifakı’na
bağlanmış. Kuzu kuzu değişimi bekliyoruz. Peki, değişimi
yöneten kim? Araf’da üç belirleyici güç var: 1) Cumhur
İttifakı; 2) Millet İttifakı 3) Emek ve Özgürlük </span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">İttifakı.
</span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Perspektifi
belirleyen görüş açısıdır. Peki, bu üç gücün görüş
açısı nedir ki, perspektifleri ne olsun?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı:</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör
önderliğinde Cumhur İttifakı görüşünü açıkça söylüyor.
Diktatör, seçimi kazanırsa “müesses nizam”ını kuracağını
açıklıyor. Kazanamazsam “eserlerim” yıkılacak, eski Türkiye
yeniden kurulacak diyor. Vaat ettiği Türkiye, tam
kurumlaştıramadığı Hitler-vari “Führer-faşizmi”dir:
Sermayeyi tek elde bütünleştirmek; ekonomiden toplumsal yaşamın
her alanında (eğitim, spor, medya, kültür, etnik bütünlük vs)
tam bir kontrol ve baskı sistemi oluşturmak. AKP devletleşti
dediğimiz süreci tamamlamak ve parti-devlet bütünlüğünü
sağlamak. Her türden muhalefeti (partiler, sendikalar, demokratik
kurumlar, sermaye birlikleri vs.) sistematik olarak tepelemek, hizaya
getirmek, sistemle aynılaştırmak, olmuyorsa yok etmek. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yapabilir
mi yapamaz mı bu ayrı bir tartışma konusu. Diktatör bu işin
ümmetçilikle olamayacağını anlamış olduğu için, ümmetçiliği
büyük bir dayanak olarak muhafaza ederek ırkçılık, şovenizm
kılıcını çekti. Varacağı nokta nihayetinde Pan-Türkizmdir.
Ürettikleri silahlara verilen isimler, örneğin “Kızılelma”
vb. nedensiz değildir. Bu isimler de ideolojik yönü gösterir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
halkımıza güzel, mutlu gelecek vaat etmiyor, “mutlu gelecek”
için savaşmak zorundayız diyor. Bu nedenle askeri-sanayi
kompleksini; silahlanmayı yoğun bir şekilde teşvik ediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı için “ulusal güvenlik” mevcut çelişkilerden dolayı
görünüşte ABD/NATO’ya karşı geliştirilmiş bir güvenlik
anlayışıdır. Bu anlayış yarın başka güçlere (örneğin,
Rusya) karşı da geliştirilebilir. Yani Türk burjuvazisinin
“ulusal güvenlik” konsepti yayılmacılığın, emperyalist
politikanın, silahlanmanın bir kılıfıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Aslında
bu “ulusal güvenlik” meselesi seçimde cepheleşmenin temel bir
nedenidir; bu konuda karşı devrimin her iki cephesi arasında derin
bir çelişki vardır; Millet İttifakı tamamen, sorgusuz sualsiz
ABD/AB/NATO’ya teslimiyet derken, Cumhur İttifakı “ulusal
güvenliği” Türk sermayesinin çıkarlarına göre örgütlemekten
yanadır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nedenle Cumhur İttifakı, toplumu ve ekonomiyi diktatörün büyük
savaşına, ilhak ve işgallerine hazırlayacak olan güçtür.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Uluslararası
güçler dengesindeki gelişme göstermektedir ki, diktatör bu
perspektifini ABD/AB/NATO karşıtlığıyla gerçekleştirebilir.
Bunun böyle olup olmayacağını, seçimi kazanması durumunda
göreceğiz. Amerikan jeopolitikası, Türkiye’yi kaybetmek
istemez, ama aynı zamanda Türkiye’nin işgal ve oluşturmaya
çalıştığı nüfuz alanlarında kendi çıkarlarından da vaz
geçmez. ABD/AB/NATO ile ilişkilerinde diktatör sonunda ya </span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">şamar
oğlanı olur veya da öbür tarafa (Çin-Rusya) yaslanarak kılıçları
çeker.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı’nın seçimi kazanması demek Türkiye’nin bu sürece
girmesi demektir.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı:</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kılıçdaroğlu
önderliğinde Millet İttifakı da açık konuşuyor. Batı’yla
ilişkileri ve Türkiye’yi restore edeceğiz, yeniden
düzenleyeceğiz diyor. Bu ne demek? Artık ağırlıkta veya yönsel
olarak çelişkiye dönüşmüş ABD/AB/NATO ile Türkiye
ilişkilerini eskiden olduğu gibi “dostça” ilişkilere
dönüştüreceğiz deniyor. Bunu gerçekleştirebilmek için
Türkiye’de eski müesses nizamın yeniden kurulması gerekir ve
bunu kuracağız deniyor. Ancak burada bir sorun var. Uluslararası
güçler dengesindeki değişime bağlı olarak ABD/AB/NATO’nun
bugün istediği Türkiye, Millet İttifakı’nın yeniden inşa
etmek istediği eski Türkiye, eski müesses nizam olmayabilir.
Kesinlikle olmayacaktır da. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
durumda seçimi kazanması halinde Millet İttifakı, Türkiye’nin
eski müesses nizamını değil de, doğrudan Amerikan
jeopolitikasına hizmet edecek ve onun belirlediği çerçeveden bir
daha çıkamayacak yeni bir müesses nizamı inşa etmek zorunda
kalabilir. Dünkü Türkiye, Amerikan emperyalizminin dünkü
jeopolitikasına hizmet ediyordu. Şimdiki Türkiye de Amerikan
emperyalizminin şimdiki jeopolitikasına hizmet etmek zorundadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kılıçdaroğlu’nun
ABD’de yaptığı, <i>“Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna'nın
yanında yer almamız gerektiğini düşünüyoruz”</i> açıklaması;
Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Ünal Çeviköz’ün,
<i>“Rusya’ya NATO üyesi olduğumuzu hatırlatacağız”</i>
açıklaması; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in
<i>“Rusya’nın yayılmacılık tutkusu, Putin ile birlikte
yeniden dirilmiş durumda. Bu şımarıklığa, bu hırsa daha fazla
izin veremeyiz... Putin haddini aşmıştır. Vakit, boş laf değil,
yaptırım vaktidir”</i> açıklaması; DEVA Partisi Genel Başkanı
Ali Babacan’ın <i>“Ukrayna halkının amasız ve fakatsız
yanındayız. Hükümet Ukrayna için net bir tavır koyamadı"</i>
açıklaması Millet İttifakı seçimleri kazandığı durumda neyle
karşı karşıya olacağımızı göstermektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">15
Temmuz 2016’nın rövanşı alınacak; Türkiye Ortadoğu’dan
(Rojava-Güney Kürdistan), Kıbrıs’tan, Doğu Akdeniz’den,
Libya’dan, Güney Kafkasya’dan çıkacak veya Amerikan çıkarları
için var olacak. Boğazlar açılacak, Montrö delinecek, Karadeniz
NATO gölüne dönüşecek, Orta Asya’daki faaliyet, Amerikan
çıkarlarına hizmet edecek biçimde yeniden örgütlenecek.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Açık
ki, böyle bir Türkiye, Rusya’yı Karadeniz’de çevreleyen,
Rusya ile Amerikan çıkarları için savaşa hazır olan, Çin’in
bölgemizden ötelenmesine doğrudan hizmet eden araç olacaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Belki
bu yeni Türkiye “demokratik” bir Türkiye olacaktır; eski
Türkiye’nin faşist diktatörlüğü “demokrasi” sosuyla
yeniden inşa edilecektir. Ne de olsa Amerikan emperyalizmi için
demokrasi, Amerikan jeopolitikasına, </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Amerikan
</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">çıkarlarına
hizmette kusur etmeme durumunda geçerlidir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Ulusal
güvenlik” de aynı çerçevede ele alınacaktır. 15 Temmuz darbe
girişimine kadar Türkiye'nin ulusal güvenliği NATO’ya havale
edilmişti. Bu “ulusal güvenlik” Amerikan “ulusal güvenliği”ne
hizmetten, onun çıkarları için var olmaktan başka bir şey
değildi. Şimdi, Millet İttifakı seçimleri kazanırsa Türkiye
“ulusal güvenliği”ni yeniden NATO’ya devredecektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Batı’dan
“aferin” almak, Londra’da “temiz sermaye” bulmak, IMF’den
destek almak, yeniden NATO’nun “kıymetlisi” olmak kolay
olmayacaktır. Batı; ABD/AB/NATO taleplerini ve ne yapılması
gerektiğini en detaylı olarak teker teker sıralayacaktır ve bir
daha elden kaçamayacak bir Türkiye inşa edecektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı’ndan medet umanlar böyle bir gelecekle karşı karşıya
kalacaklarını unutmamalılar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatörün
yukarıda çerçevesini çıkardığımız Türkiye vizyonunu
gerçekleştirmesi Millet İttifakı’nın bahsettiğimiz vizyonunu
gerçekleştirmesinden daha zordur. Ama en azından karşı devrim
cephesinin bu iki ittifakının ne istedikleri ve ne yapacakları
belli.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
iki ittifakın seçim çalışması bağlamında ortada b</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">ir
tuhaflık yok mu? Diktatör kesenin ağzını ardına kadar açmış,
adeta para/müjde saçıyor. </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatörde
para da bol müjde de bol. </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bütün
sorunu buna indirgemiş. </span></span></span></span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı’nın seçim propagandası diye bir sorunu yok. Öyle
gözüküyor ki, kendinden emin bir biçimde bekliyor “gelecek
olanı”!</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Emek
ve Özgürlük </span></b></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">İttifakı:</span></b></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bileşenleri
Millet İttifakı’nı destekleme-desteklememe bağlamında farklı
hareket ettiği için ne umut bağlanan bir Üçüncü Cephe
kurulabildi ne de EÖİ gerçeklik oldu. Bileşenlerinin bir kısmı
(çoğunluğu) Millet İttifakı’nın kuyruğuna takıldı. Geriye
kalan kısmı da ilkeli, devrimci bir tutum alarak Millet İttifakı’nı
desteklemeyeceklerini açıkladı. </span></span></span></span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Örneğin
ESP seçimlere ilişkin tutum açıklamasında diğer şeylerin yanı
sıra şunu der: </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“14
Mayıs'ta yeni bir cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimine
gidiyoruz. Sandığın bir tarafında faşist şef Erdoğan'ın
merkezinde durduğu, canımıza, emeğimize, hatta ölümüze
çöreklenmiş AKP-MHP faşist bloku var. Diğer tarafta CHP ve
İYİP'in başını çektiği, rejimin sömürgeci ve işçi düşmanı
karakterini aynıyla koruyarak, onu kısmi siyasal tadilattan
geçirmeyi program edinen blok duruyor. Rejime ortak, birbirine
muhalif bu iki burjuva blok, devleti kimin, nasıl yöneteceğine,
sömürü ve savaş düzenini kimin sürdüreceğine karar vermemizi
istiyor.”</span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">EÖİ
bileşenlerinin büyük çoğunluğu, Erdoğan gitsin, halkımız
nefes alsın</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">da
karar kıldığı için</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
Millet İttifakı’nın yanında yer aldı. Ancak, Millet
</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">İ</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">ttifakı’nın
işçi </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">sınıfı
</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">ve
emekçi</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">lere</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
AKP'den daha iyi bir yaşam sunmayacağı açıktır. İşbirlikçi
Türk kapitalistlerinin </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">(TÜSİAD)</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">,
Avrupa Birliği ve ABD'nin desteğini alan bu ittifak, </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">uluslararası,
yabancı-yerli sermayeye; Amerikan hakimiyetinden başka bir şey
olmayan “kurallara dayalı uluslararası düzen”e</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
hizmet edecek</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">tir</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">.
</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Rojava
ve Suriye'de işgale devam edecek, Kürt halkını inkar ve imha
çizgisini sürdürecek. Halklarımızın politik özgürlük
taleplerine kulaklarını tıkayacak. Görüldüğü gibi her iki
burjuva ittifak da halk düşmanı, kadın düşmanı ve Kürt
düşmanı ittifaklardır. Cumhurbaşkanı adayı olarak
Kılıçdaroğlu'nun sömürgeci faşist Türk devletini restore
etmekten başka bir programı yoktur. Yüz yıllık TC tarihi Kürt
halkımıza ve ezilenlere yoksulluk, zulüm ve katliamdan başka bir
şey vermedi. Bundan sonra da verebileceği bir şey yoktur. O
nedenle ne Erdoğan ne de Kılıçdaroğlu halklarımız için bir
seçenek değildir.”</span></i></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Sonuç:
Artık kartlar açık.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">EÖİ
olayı bitti, dağıldı. Mİ’ye katılanlar da beklentilerini
gizlemiyorlar. Örneğin Yeşil Sol Parti’nin 7 Nisan tarihli
Tweet’inde </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“2.
Sandıkta: Cumhurbaşkanı seçiminde faşizmi yıkacağız”</span></i></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
açıklaması Millet İttifakı’ndan umudun ne olduğunu yeteri
kadar ortaya koyuyor.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Ancak,
Mİ’nin, kendisinden bekleneni yapacağının hiçbir garantisi yok
ve olamaz da. Bu, bir türlü yıkılmayan, </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">daha
doğrusu yıkamadığımız</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
Türk burjuvazisini hafife almak demektir.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Hal
böyle olunca neden oradayızı anlamış değilim.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin her iki cephesinin dünya jeopolitikasında; yeniden
kutuplaşma sürecinde oynadığı rol öne çıkartılmaksızın bu
seçim sürecinde seçim propagandası yapılacağını sanıyorsak
fena halde yanılmış oluruz. Bu seçim, yıkılmakta olan ve
kurulmakta olan dünya düzeninin bir yansımasıdır. Artık eski
dünya yok olmak üzere, yenisi de daha doğmadı, ama bu altüst
oluşta Türkiye’nin nerede duracağı çok önemlidir.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Türkiye
şimdi Araf’da bekler durumunda. 14 Mayıs seçimleri bu durumu bir
biçimde sonlandıracaktır. Eski dünya yok oluyor, yenisi de daha
doğmadı. Eskinin yok olma ve yeninin doğma sürecini bugün için
hızlandırabilecek tek güç Türkiye’dir. </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Nedeni
çok basit. </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
anlayış, bu ve seçim bağlamında önceki y</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">az</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">larda
</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">da</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
var, ama yine de bahsedelim: ABD/AB/NATO’nun bölgemizde </span></span></span></span></em><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Rusya
ve Çin’e (daha geniş anlamda ifade edersek İran’a da) karşı
tek dayanağı Türkiye’dir. Karadeniz hattı ve Ortadoğu Türkiye
olmaksızın savunulamaz; </span></span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">bu
hatta Rusya çevrelenemez, Çin’in ilerleyişi durdurulamaz.</span></span></span></span></span></strong><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span></span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Ortadoğu’da
Amerikan emperyalizmi ya kaçacak veya da yenilecek/boğulacak. </b></span></span></span><span style="font-size: small;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">Ortadoğu’ya
sanki bahar geliyor, hissedilebilir bir “barış” rüz</span></span><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">g</span></span><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">arı
esiyor. Suriye’de güç dengesi hızla değişiyor. Türkiye, Rusya
ve İran’ın oluşturduğu Astana sürecinin bileşenleri
çoğalıyor. Suriye normalleşmesine Rusya’nın, Türkiye’nin ve
İran’ın yanı sıra Suriye de katıldı. Çin de bu oluşuma
</span></span>gözlemci üye olmak istiyor. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ortadoğu’da
barış, arabuluculuk söz konusu olduğunda ortada ABD yok, Çin ve
Rusya var. ABD Suudilere olmadık aşağılamayı, hakareti reva
görürken Çin arabuluculuk yapıyor, barıştırıyor. Çin, S.
Arabistan ve İran arasında arabuluculuk yaparken ABD alık alık
bakıyor. Bu arabuluculuk yarın Yemen savaşının sonlanmasını da
beraberinde getirebilir. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ortadoğu’nun
eskisi gibi olması, ABD’nin istediği gibi hareket etmesi artık
pek mümkün değil. Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’yu
kaybedişini göreceğiz. İşin içine Çin de doğrudan müdahil
olduğu için bu süreç hızlanacaktır.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ortadoğu’da
ABD’nin, kendi dünya düzeninin yıkılışını, yeni dünya
düzeninin kuruluşunu seyredeceği günler uzak olmasa gerek. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Bir
tarafta Çin-İran-S. Arabistan, diğer tarafta ABD. Bu güç dengesi
Körfez jeopolitiğini de değiştirecektir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye
açısından Rojava’da yeni bir işgal hareketinin formatı
değişti. Esas amaç ABD’nin kovulması olacak. Bunu Türkiye’de
istiyor. Ancak, Rojava, Rojava olmaktan da çıkartılacak.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Ortadoğu’daki
kaçınılmaz olan bu değişimi Kürt Özgürlük Hareketi de
görmüyor olamaz.</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Birçok
makalede ve kitap çalışmasında Türkiye’nin
Balkanlar-Ortadoğu-Kafkasya üçgeninin merkezinde yer aldığını
ve kaçınılmaz olarak bu sahadaki gelişmelerden sadece
etkilenmediğini, gelişmelere doğrudan müdahil olduğunu sürekli
vurguladım. Şimdi bu üçgen üçgen olmaktan çıktı. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Üçgen
çembere dönüştü: </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Ukrayna-Türkiye-Karadeniz-Hazar
havzası bir yön. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Güney
Kafkasya
(Türkiye-ABD/AB-Rusya-Çin-İran-Azerbaycan-Gürcistan-Ermenistan)
ve Orta Asya’ya açılan kapı başka bir yön.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Orta
Asya (Rusya-Türkiye-Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri-Afganistan-Çin-ABD) başka bir yön. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Balkanlar-Yunanistan-Türkiye-Ege
Denizi-Doğu Akdeniz-Kıbrıs başka bir yön. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Türkiye-Libya
merkezli Kuzey Afrika-ABD-Rusya başka bir yön. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Türkiye-İran-Irak-Suriye-S.
Arabistan-BAE-Katar-daha aşağıda Yemen başka bir yön. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ve
bu çember içinde bir yandan “güler yüzlü”, sürekli
“barış”tan bahseden, “barıştıran” Çin emperyalizmi...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diğer
yandan da kendi çıkarları için sürekli savaştıran Amerikan
emperyalizmi...</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
durumda ne olacak?</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı seçimi kazanması halinde kaçınılmaz olarak bu
çemberdeki savaşa müdahil olacaktır; NATO çerçevesinde veya
dışında Amerikan çıkarları için Çin ve Rusya’ya karşı
savaşacaktır. </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ukrayna’nın
başına gelen Türkiye’nin de başına gelecektir.</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Amerikan “demokrasisi”, “kurallara dayalı uluslararası düzen”
bunu gerektirmektedir. Millet İttifakı seçimi kazanması halinde
Türkiye, yeniden </span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">“kurallara
dayalı uluslararası düzen”in </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">üyesi
olacaktır ve bu düzenin</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
ön cephesinde ABD/AB/NATO adına Rusya ve Çin’e karşı
savaş</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">acaktır.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı’nı desteklemek, diktatörün savaş programını
desteklemek demektir. </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör
bu savaşında ABD/AB/NATO’ya karşı olduğu oranda Rusya ve
Çin’in desteğini alacaktır.</span></span></span></span></em></p>
<p style="font-style: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
seçimde k</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">arşı
devrimin bu her iki cephesine karşı mücadele etmek “yalnız”
ka</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">l</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">maksa,
“yalnız” kalalım! </span></span></span></span></em>
</p>
<p style="font-style: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Bırakalım
ne kadar “devrimci” kılığına bürünmüş küçük burjuva
avanak varsa hepsi, demokrasi ve özgürlük özlemiyle Millet
İttifakı’nın ardına dizilsin.</span></span></span></span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }strong { font-weight: bold }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-71532544825748681002023-03-14T16:49:00.000+03:002023-03-14T22:15:59.530+03:00NE CUMHUR İTTİFAKI NE MİLLET İTTİFAKI DEĞİLSE NE?<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> <span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">NE
OLDU ŞİMDİ?</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">NE
CUMHUR İTTİFAKI NE MİLLET İTTİFAKI DEĞİLSE NE?</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">6’lı
Masa-5’li Masa ve yeniden 6’lı Masa fırtınası şimdilik
dinmiş durumda. Gündem sıkıntısı çekenler için bol malzemesi
olan bu sirk oyunu; milyonların önünde sürdürülen bu koltuk
savaşı, akıllara durgunluk veren düşünce, taktik kıvraklığı
ne olduysa oldu kısa zamanda sonlandı veya sonlandırıldı.
Sonlandı mı, sonlandırıldı mı, bunu zaman gösterecek. Ancak,
“seçilebilir aday”da ısrar eden Akşener, kendine göre
seçilebilir kapasiteye sahip olmayan Kılıçdaroğlu’nu
“seçilebilir aday” mertebesine çıkartarak 6’lı Masa’ya
geri döndü. Sünepe Kemal (ne kadar yanlış tanımlamışım), hiç
de sünepe olmadığını, bir taktik uzmanı olduğunu gösterdi ve
Masa’nın ipini sıkı sıkya eline aldı. Basından anladığım
kadarıyla milletvekilliği, Cumhurbaşkanlığı yardımcısı
mevkileri dağıtarak, Akşener’i ve iki büyükşehir belediye
başkanını boşa çıkartarak Cumhurbaşkanı adaylığını 12/13
maddelik bir bildiriyle tasdik ettirdi. Akşener, bu işlerin döndüğü
“kumar masası” söylemini ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığını
onaylayan “noter masası” çıkışlarını yuttu; o “kumar
masası”na ve “noter masası”na geri döndü.<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi,
Cumhurbaşkanı adayı olduğuna, Cumhurbaşkanı olmuş gibi sevinen
Kılıçdaroğlu önderliğinde 6’lı Masa, Millet İttifakı
olarak seçim çalışmasına başlayacak. Kolay gelsin!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı ise seçim çalışmasına zaten başlamış durumda.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yaklaşan
seçim ve bu seçim bağlamında ittifaklaşma tartışmalarına
baktığımızda bu seçimde dış koşulların etkisi üzerine hemen
hiçbir şey söylenmiyor. Genel eğilim “tek adam” rejiminin
yıkılması ve bu rejimi yıkmak için de Millet İttifakı çatısı
altında toplanılmasının gerkliliği bir “kurtuluş” reçetesi
olarak sunuluyor. Sevindirici olan ise karşı devrimin iki
ittifakının yanı sıra bir üçüncü yol ittifakı üzerinde
durulmasıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sanılıyor
ki, bu seçimle iktidarın değişmesi; AKP ve MHP’den oluşan
Cumhur İttifakının yenilmesi ve 6’lı Masa bileşenlerinden
oluşan Millet İttifakının seçimi kazanması sadece ve sadece
Türkiye’ye özgün ekonomik ve toplumsal sorunların, bunlardan
kaynaklanan çelişkilerin bir sonucu olacaktır. Cumhur İttifak’nın,
2023 seçimi bir “beka” meselesi derken bundan neyi kast ettiği
anlaşılmaksızın ve Millet İttifakı’nın da hangi amaçla
ABD/AB tarafından açık seçik dizayn edildiği anlaşılmaksızın
bu seçimin uluslararası önemi de anlaşılmaz. Uluslararası
alanda değişen güçler dengesi; çok rekabet merkezli dünya
düzeninden iki kutuplaşmaya doğru dörtnala gidiş, sanılıyor
ki, Türkiye’yi ve bölgemizi doğrudan ilgilendirmiyor, sanki
başka bir gezegendeki gelişmeler olarak görülüyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
siyasal körlük, coğrafyamızın dünya jeopolitiğinde
oynadığı/oynayacağı rolü, hangi tarafta kalınırsa nelerle
karşı karşıya kalacağımızı görmemizi engellemektedir. Öyle
bir siyasi körlük ki, Millet İttifakı kazandığında Türkiye’nin
ne kadar “demokratik” olacağına Kılıçdaroğlu ve
etrafındakiler karar verecekler veya Cumhur İttifakı kazandığında
Türkiye’de diktatörün kurmak istediği rejimin nasıl
kurulacağında belirleyici olan iç gelişmeler olacak! </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
iki durumda da bu yönlü beklentileri olanlar hayal kırıklığına
uğrayacaklar. Millet İttifakı’nın kazanması durumunda Türkiye
Amerikan emperyalizminin siyasi, askeri, jeopolitik çıkarlarına
göre yeniden dizayn edilecektir. Bunu anlamamız için Kılıçdaroğlu
önderliğinde bu ittifakın ve ABD/AB’nin daha ne yapmaları
gerekir?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı’nın kazanması durumunda diktatör o “büyük”
savaşına; etki alanındaki nüfuzunu pekiştirmeye, rekabet gücünü
arttırmaya yönelik her türlü adımı atacağından emin olmamız
gerekir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bütün
bu gerçekler ortadayken bu seçimin önemini sadece iç sorunlarla
açıklamaya çalışmak sorunu anlamamanın ötesindedir, siyasi
aymazlıktır, özne olarak kendine duyduğu güvensizliktir,
ideolojik cıvataların gevşemiş olmasıdır, gerçeği açıklamama
korkaklığıdır. O zaman soralım: Niye varsınız, tarihsel
misyonunuz ne?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Karşı
Devrimin (Burjuvazinin) Her İki Cephesi Neyi Savunuyor?</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">AKP/Cumhur
İttifakı’na göre “Türkiye Yüzyılı”, </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“Sürdürülebilirliğin
Yüzyılı”, “Huzurun Yüzyılı”, “Kalkınmanın Yüzyılı”,
“Değerlerin Yüzyılı”, “Gücün Yüzyılı”, “Başarının
Yüzyılı”, “Barışın Yüzyılı”, “Bilimin Yüzyılı”,
“Haklının Yüzyılı”, “Verimliliğin Yüzyılı”,
“İstikrarın Yüzyılı”, “Şefkatin Yüzyılı”,
“İletişimin Yüzyılı”, “Dijitalin Yüzyılı”, “Üretimin
Yüzyılı”, “İstikbalin Yüzyılı” olmalıdır. Bu amaca
ulaşabilmek için şimdiye kadar “her alanda Cumhuriyet'imizin ilk
asrının eksiklerini giderecek, ikinci asrının hazırlıklarını
tamamlayacak eser ve hizmetler ortaya koyduk”, “Dünyanın yeni
ve hayati meydan okumalarla karşı karşıya olduğu şu dönemde,
Türkiye Yüzyılı programımızla, Cumhuriyet'imizin yeni yüzyılına
güçlü bir başlangıç yapmak istiyoruz." (Erdoğan’ın
"Türkiye Yüzyılı" vizyonunu açıklamasından). Bu
nedenle diktatör açısından 2023 seçimi bir “beka”dır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu “vizyon”un baskın yönü nedir? Güç, kuvvet gösterisi,
savaş, jeopolitika, “başarı”. “Dünyanın yeni ve hayati
meydan okumalarla karşı karşıya olduğu şu dönemde” yapılması
gereken “ulusal güvenlik” adı altında silahlanmaktır. “Ulusal
güvenlik” adı altında güneyde mevcut sınırlar dışında
kalan Misak-ı Milli alanlarını (Rojava ve güney Kürdistan) işgal
etmektir. Yine “ulusal güvenlik” ve Türkiye’nin çıkarları
adı altında Doğu Akdeniz’i aşarak Libya’da söz sahibi
olmaktır. Balkan ülkelerindeki etki alanlarını genişletmektir.
Yine aynı amaçlı olarak Güney Kafkasya’da Azerbaycan-Ermenistan
savaşına müdahil olmaktır. Orta Asya’da Türk cumhuriyetlerini
aynı çatı altında toplayarak “Türk Devletleri Teşkilatı”nı
kurmaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
emperyalist adımları atabilmek, “güçlü” olabilmek için
silahlanmada mümkün olduğunca bağımsız hareket edebilmek
gerekir. Bu nedenle de bağımsız askeri-sanayi kompleksini; modern
silahlanma sanayisini geliştirmek gerekir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
öncelikle Kürt ulusal hareketini ezerek, tasfiye ederek, Güney ve
Batı Kürdistan’ı işgal ederek, Doğu Akdeniz’de, Ege’de
“Mavi Vatan”ı emperyalist rakiplerine kabul ettirerek bölge ve
dünya jeopolitikasında söz sahibi olmak istiyor. Bu söz sahipliği
savaştan başka bir şe</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">y</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
değildir. Bu nedenle Erdoğan demek, programlanmış savaş, ilhak
demektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
yeni doğmakta olan jeopolitik güç olarak Türkiye’nin kimlere
karşı mücadele etmek zorunda olduğunu, bu mücadelede ne
bakımlardan güçlü olunması gerektiğini biliyor ve eksiklikleri
tamamlamak için bir dönem daha seçilmek istiyor.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
bu seçimi kazanarak “her alanda Cumhuriyet'imizin ilk asrının
eksiklerini giderecek, ikinci asrının hazırlıklarını
tamamlayacak eser ve hizmetler ortaya koyduk” derken rejimi, yani
faşist diktatörlüğü de yeniden yapılandırmak amacını
gütmektedir. Devraldığı haliyle faşist diktatörlüğü amacına
ulaşmaya uygun araç olarak görmemektedir. Nasıl bir rejim
yapılandırmasıyla karşı karşıya kalacağımızı, seçimi
kazanması durumunda göreceğiz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör
güçlü Türkiye için inisiyatifinde olan birleştirilmiş
sermayeyi oluşturmak için koşulları zorlama pahasına da olsa
adımlar atacaktır. Bir taraftan yoksulluğu kontrollü olarak
zorlarken, yani öbür taraftan sermaye birikimini sağlarken,
TÜSİAD’da örgütlenmiş Batı yanlısı büyük sermayeyi de ya
kontrolüne alacak, olmazsa tasfiye edecektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Demokrasiden
neyi anladığını açıklamaya bile gerek yok.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bir
seçmen olarak böyle bir “vizyonu”, böyle bir Türkiye’yi,
böyle bir geleceği reddediyorum. Bu “vizyon” oyu değil, sonuna
kadar mücadeleyi hak etmektedir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki
Millet İttifakı neyi savunuyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">20
yıllık karanlığın” öncesine dönmek istiyor; diktatörün
</span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“her
alanda Cumhuriyet'imizin ilk asrının eksiklerini giderecek, ikinci
asrının hazırlıklarını tamamlayacak eser ve hizmetler ortaya
koyduk” derken </span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">işlemez
hale getirdiği müesses nizamı restore etmek istiyor. Esas amacının
</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">özlemini
duyduğu o “demokratik” Türkiye'ye geri dönmek</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
olduğunu açıklıyor. Bu amacına nasıl ulaşacağını da
saklamıyor. Kılıçdaroğlu, ABD ve Avrupa turuna çıkmış, akıl
almış ve para (sermaye) sorununu hallettiğini açıklamıştı.
Yani emperyalist ülkelerin sermaye fonlarından destek alacak,
örneğin IMF’nin kapısına dayanacak. Ancak çok güvendiği ABD
ve AB, kazanması durumunda Millet İttifakı’ndan neler
beklendiğini çok açık olarak basınlarına açıklatıyorlar.
</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı için ö</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nemli
olan, Batı’nın güvenini yeniden kazanmak için ne talep
ediliyorsa sorgusuz sualsiz yerine getirilmesi</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">dir</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">.
Örneğin, Ukrayna savaşına müdahil olunması, Montrö Boğazlar
Anlaşmasının delinmesi ve Karadeniz’in bir ABD/NATO gölüne
çevrilmesi; Rusya’nın Karadeniz’den çevrelenmesi. Amerikan
jeopolitik çıkarlarına teslim olunması ve bu bağlamda güney
Kafkasya’da, Irak’da, Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de,
Ege Denizi’nde, Orta Asya’da Amerikan jeopolitik çıkarlarına
hizmet için varlık sürdürülmesi veya geri çekilinmesi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı, Batı’nın çok sevdiği Türkiye’yi yeniden kurmak
için iktidar olmak istediğini saklamıyor. Şimdi genel anlamda
neredeyse istisnasız bütün “sol” Millet İttifakı’nın bir
biçimde desteklemek için sıraya girmiş. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
Millet İttifakı’nın demokrasiden bahsetmesi onun Cumhur İttifakı
karşısında bir üstünlüğü olarak görülebilir mi? Yani,
Millet İttifakı seçimi kazanırsa memlekete demokrasi ve özgürlük
gelecektir denebilir mi?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Coğrafyamızda
bu hayalin bireysel ve kurumsal aşıklarından geçilmiyor. Bütün
“sol”un bu aşkı dile getirmek için özne olarak kendini inkar
etmekten çekinmediği bir süreçten geçiyopruz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şu,
özgürlük ve demokrasi getirecek olanlara bakın!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Başta
Kılıçdaroğlu, yeniden kurmak istediği AKP öncesi müesses
nizamın, o faşist diktatörlüğün katliamlarına, zulmüne
bilerek ve isteyerek sahip çıkmaktadır. Kılıçdaroğlu için,
anti-demokratik olan, dağıtılması gereken diktatörün
“eserleri”dir. Bunu yapmakla Türkiye’ye özgürlük ve
demokrasi getirmiş olmayacaktır. Yanında Suruç ve Ankara Gar
katliamlarının sorumlusu, diktatörün her emrini yerine getirmiş,
önce dışişleri bakanı, sonrada başbakanı olan, geliştirdiği
“derin strateji”yle emperyalist yayılmacılığın maddi
zeminini hazırlayan siyaset çakalı A. Davutoğlu’yla mı
özgürlük ve demokrasinin yolunu açacak? Yoksa, uluslararası
tekelci sermayenin Türkiye şube başkanlığını yapışmış,
Batı’dan “aferin” alacaklarını bekleyen A. Babacan’la mı
özgürlük ve demokrasinin yolunu açacak? Yoksa kıdemli faşist,
kontrgerillacı, 1990’lı yıllarda devletin gerçekleştirdiği
sayısı bilinmeyen cinayetlerin baş sorumlularından M. Akşener’le
mi özgürlük ve demokrasinin yolunu açacak? Veya Sivas
katliamının, Madımak otelinde insanların canlı canlı
yakılmasının güzellemesini yapan T. Karamollaoğulu’yla mı
özgürlük ve demokrasinin yolunu açacak?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kendimizi
kandırmayalım. Bu seçim akla karayı ortaya koyan bir seçimdir.
Hiçbir strateji, hiçbir taktik, hiçbir ittifak Miilet İttifakı’nın
dolaylı veya dolaysız desteklenmesinin zeminini oluşturamaz. Bir
taraftan gerçekten özgürlük ve demokrasi talep etmek; özgürlük
ve demokrasinin bir devrim sorunu olduğuna inanmak, diğer taraftan
özgürlük ve demokrasi düşmanlarının oluşturduğu Millet
İttifakı’nın yanında yer almak tarihin affetmeyeceği bir
teslimiyettir, ideolojik yıkımdır, işçi sınıfı ve emekçilere
açık bir ihanettir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı’nın siyasal çapı bu. Bunların her biri burjuva
ideolojisinin amansız savunucularıdır. Ancak, o ideolojiyi farklı
politikalarla gerçekleştirmek istedikleri; politik anlayışları
farklı olduğu için farklı yerlerde duruyorlardı. Ne hikmetse
6’lı Masa’yı oluşturarak siyasi olarak da aynı noktada
olduklarını göstermeye çalıştılar. Akşener’in yarattığı
kriz, bu ortaklığın oldukça yapay olduğunu; Masa’da derin
siyasal çatlakların olduğunu göstermiştir. Karamollaoğlu’nun,
Babacan’ın, Davutoğlu’nun, Uysal’ın Kılıçdaroğlu’nun
adaylığını kabul etmeleri siyasi anlayışlarında bir ortaklığın
olduğunu asla göstermez. Bunların niyeti, parti olarak CHP
üzerinden parlamentoya girmektir. Kılıçdaroğlu ile Akşener
arasında da siyasal bir ortaklık yoktur. Bu durum kendini her
bakımdan göstermektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bunlar
mı, diktatörün “her alanda Cumhuriyet'imizin ilk asrının
eksiklerini giderecek, ikinci asrının hazırlıklarını
tamamlayacak” için ortaya koyduğu “eser ve hizmetleri” yıkıp,
“20 senelik karanlığı” geride bırakıp müesses nizamı
yeniden kuracaklar?</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Seçimi
kazanması durumunda Millet İttifakı’nın halkımıza “umut”
veren söylemleri kısa zamanda unutulacaktır. Sistem, diktatörün
“eser ve hizmetleri” zemininde işleyecektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Birkaç
rötuşla işi bitirecekler demokrasi vaadi, özgürlük ve demokrasi
açılımı başka bir bahara kalacaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin, yani Türk burjuvazinin bu her iki cephesi arasında
nitelik farkı yoktur. Her ikisi de ürettikleri farklı söylemlerle
aynı şeyi ifade ediyor; her ikisi de biçimi ne olursa olsun
burjuva düzeni daha iyi savunacaklarını iddia ediyor. Millet
İttifakı, söylemlerini demokrasi, özgürlük, hak, hukuk sosuyla
sunarken, AKP öncesi Türkiye’yi yeniden inşa edeceğini
açıklıyor. AKP öncesindeki Türkiye’de şimdi vaat edilen
demokrasi de, özgürlük de, hak da, hukuk da yoktu. Rejimin adı
faşist diktatörlüktü. Esas yöneten hükümet değil, MGK’ydı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
ittifakın arkasında sıraya giren “sol” da aynı şeyi savunmuş
olmayacak mı?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı, Millet İttifakı gibi, demokrasi ve özgürlük, hak,
hukuk tüccarlığı yapmıyor. Geleceğin güçlü Türkiye’sini
kuracağını açıklıyor. Uluslararası düzende söz sahibi olacak
bir Türkiye kuracağını, bu nedenle desteklenmesi gerektiğini
açıklıyor. Geliştirdiği savaş teknolojisini, hız verdiği
silahlanmayı “ulusal güvenlik”le açıklıyor. Türkiye’nin
stratejik konumundan, uluslararası güç dengesinin değişiminden
jeopolitik çıkar elde etme peşinde koşuyor ve bunu gizlemiyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
iki burjuva ittifakın Türkiye’nin geleceği için programları
var. Her ne kadar seçim endeksli olsa da aslında bu programlarda
her iki ittifak nasıl bir Türkiye istediğini açıklıyor. Ancak,
bu programlarda halkımıza, işçi sınıfı ve emekçilere vaat
ettikleri bir kırıntı dahi yok. Bu programlar demokrasi ve
özgürlük eksenli değil. Programları doğal olarak her iki
ittifakın burjuva sınıfsal yapısını, sermayenin çıkarlarını,
bu bağlamda farklılıklar da arz etse de uluslararası ilişkilerini
yansıtmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçilerin payına düşen
ise her ikisinden birisini tercih etmektir. Yani hangi ittifak
tarafından sömürüleceklerine, baskı altında tutulacaklarına
karar vermektir. Aslında bu ittifakların seçim vesilesiyle işçi
sınıfı ve emekçilere sorduğu, sömürü çarkı nasıl dönsün
sorusuna cevap vermeleridir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin her iki cephesi gözünü karartmış, nihai sonuç almak
istiyor bu seçimlerde. Aynı şekilde uluslararası güç dengesinde
söz sahibi olan emperyalist ülkeler de Türkiye’nin jeopolitik it
dalaşında yerini alması için bastırıyorlar, seçimi kendi
lehlerine etkilemeye çalışıyorlar. Örneğin ABD/AB/NATO seçimde
taraflı tutumlarını Millet İttifakı lehine politikalarla,
açıklamalarla sürekli dile getiriyor. Rusya ve Çin’in şimdilik
sesiz kalması onların da bu işe müdahil olmadıklarını
göstermez. Bu oyun çok açık oynanıyor. Bu koşullarda bu seçimin
sadece bir Türkiye seçimi olduğunu düşünmek saflığın
ötesindedir, bir aymazlıktır, dünya politikasını, jeopolitik
gücü olan ülkelerin amaçlarını, bunun Türkiye’ye yansımasını
anlamamak demektir; bilerek ve isteyerek veya bilmeyerek ve
istemeyerek taraf tutmak demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gerçekten
de Türkiye bir geçiş sürecinde. Bu seçimi kazanan ülkeyi dizayn
edecektir; Cumhur ittifakı kazanırsa diktatör “eseri”ni
tamamlayacaktır. Millet İttifakı kazanırsa restorasyon
başlayacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
seçim aynı zamanda ideolojilerin karşı karşıya geldiği bir
seçim olmalıdır; bir taraftan iki cepheye bölünmüş burjuva
ideolojisi, diğer taraftan işçi sınıfının ideolojisi. Seçim
bu iki ideolojinin ortasında bir yolun olmadığını gösteriyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><b>Ölümlerden
Ölüm Beğen”</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gerek
karşı devrimin her iki ittifakı gerekse de küçük burjuva,
reformist, sosyal şövenist birtakım örgütler işçi sınıfı ve
emekçilere önerileriyle “ölümlerden ölüm beğen” diyorlar.
Cumhur İttifakı, ya ben ya da Millet İttifakı derken, Millet
İttifakı da ya ben ya da Cumhur İttifakı diyerek işçi sınıfı
ve emekçileri iki ittifak arasında tercih yapmaya zorlarken,
burjuva düzenin sınırladığı alanda varlık sürdüren, düzenle
bütünleşmiş örgütler de seçmeni Millet İttifakı’na
yönlendiriyorlar.</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Sosyalist
Güç Birliği tamamen düzen teslimiyeti içindeyken Emek ve
Özgürlük İttifakı’nın bazı bileşenleri de bu seçimde
desteklenmesi gereken güç olarak Millet ittifakını gösteriyorlar.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Örneğin,
Sosyalist Güç Birliği bileşenlerinden TKP’nin Genel Sekreteri
Kemal Okuyan, Millet İttifakı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu
desteklemiyoruz, ama Kılıçdaroğlu’na oy vereceğiz diyor. Bu
anlayışı istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz. Sonuçta söylenen,
Millet İttifakı’nın adres olarak gösterilmesidir. Emek ve
Özgürlük İttifakı bileşenlerinden HDP, Millet İttifak ile
seçim bağlamında konuşmaya hazır olduğunu açıklıyor. Bunun
adı pazarlıktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İttifaklaşma,
daha doğrusu üçüncü yol oluşturma meselesinde kendimizi
kandırmayalım. İttifaklaşanlar ittifaklaşmıştır, geriye
kalanların önemli kısmı da niyetini beyan etmiştir. Seçim
sath-ı mailine girilmiştir. Bundan sonra yapılması gereken şu
güçle bu güçle cephe, üçüncü yol oluşturmak için tar</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">t</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ışarak
zaman öldürmek olamaz. Açık ki, karşı devrimin her iki
cephesine sınıfsal açıdan bakan, kendi yolunu yürümek
zorundadır. Bu saatten sonra şu veya bu güce çağrı yapmak
yerine işçi ve emekçilere çağrı yapmak zorundayız. İstediğin
kadar </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Emek
ve Özgürlük İttifakı’na çağrı yapabilirsin. Çağrından
dolayı ne HDP Millet İttifakı’yla görüşmesini kesecektir ve
örneğin ne de TİP ve EMEP Millet İttifakı’na yamanmaktan
vazgeçecektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Seçim
konusunda yollar ayrılmıştır. Ayrılmak zorundaydı da. Çünkü
bu seçim, seçimin de aslında bir ideolojik mücadele olduğunu
şimdiye kadar olduğundan daha açık bir biçimde ortaya koymuştur.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
seçim “sol”da bir turnusol kağıdı olmuştur. Herkes yerini
belirlemiş, belirli beklentilerini elde etmeye çalışmaktadır.
İşçi sınıfı ve emekçilerin çıkarları, özgürlük ve
demokrasi bunların aklının ucundan bile geçmemektedir. Bunların
hepsi, AKP karanlığını, “tek adam” düzenini yıkarak “eski”
Türkiye koşullarında işçi sınıfı ve emekçilerin
sömürülmelerini, MGK faşizmini özlemişler her halde!</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı işçi sınıfı ve emekçilere “ölümlerden ölüm
beğen” diyor. Millet İttifakı da işçi sınıfı ve emekçilere
“ölümlerden ölüm beğen” diyor. Millet İttifakı’na
yamananlar da aynısını söylüyorlar. Yoksa</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
söylemiyorlar mı? Millet İttifakı’nın arkasına sıralanınca
işçi sınıfı ve emekçilere “ölümlerden ölüm beğen”
denmiş olmuyor mu?</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Tabii
bu unsurlar, Cumhur İttifakı’yla Millet İttifakı arasından
kendilerine göre taraf olmak için yeterli fark görüyorlardır.
</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">K</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">arşı
devrimin bu iki ittifakı arasında nicel farklar elbette vardır.
Ancak, bu nedenle ikisi arasında bir tercih yapmak sınıf
mücadelesine sırt çevirmek, temel ilkelerden vazgeçmek,
nihayetinde siyasal bir intihardır. Yukarıda bahsettik; biri
diğerinden daha az kirli, daha az faşist uygulamacı, daha az
sermaye yanlısı, daha çok emek yanlısı değildir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Üçüncü
cephe yeni bir oluşumdur. Bu cephede yer alması gereken güçler
Millet İttifakı’nı desteklemenin, bu ittifakın içinde yer
almanın Cumhur İttifakı karşısında en doğru adım olarak
görüyorlar. Onlardaki bu anlayış, değişimi “Millet
İttifakı’nın sunduğu “değişim”le aynılaştırıyor.
Düzenin değişmesinden anladıkları “Tek Adam” rejiminin
yıkılmasıdır. Onlar burjuva ideolojisinin gösterdiği yoldan
gitmeye karar vermiş durumdalar. Bu anlamda “Atı alan Üsküdar’ı
geçmiştir”. </span></span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlar,
burjuva muhalefete yamanarak, toplum için, işçi sınıfı ve
emekçiler için değil, kendi örgütsel varlıkları için bir
şeyler elde etmek istiyorlar. “Bir şeyler” elde edebilirler mi?
Elde edebilirler, örneğin Taksim’de müdahalesiz basın
açıklaması yapma hakkını elde edebilirler. Bir iki milletvekili
çıkarttırabilirler. Ama asla ve asla özgürlük ve demokrasinin
hakim kılınmasını sağlayamazlar. Bu bir devrim sorunudur ve bu
unsurlar bu devrim sorununu Millet İttifakı politikasının
kuyruğuna eklemlemek istiyorlar. Bu nedenle aymazca işçi sınıfı
ve emekçilere “ölümlerden ölüm beğen” deme hakkını
kendilerinde görüyorlar</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sözün
kısası, artık sadece üçüncü cephe demek yetmiyor. Böyle bir
cephe kurma anlayışı, istense de istenmese de seçim döneminde
devrimci propaganda yapmanın zayıflatılması, farkına varmadan da
olsa önemsizleştirilmesi anlamına gelir. Artık doğrudan özne
olarak konuşmanın, işçi sınıfı ve emekçilere hitap etmenin
tam zamanıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu propaganda nasıl yapılmalıdır, içeriği ne olmalıdır?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Devrimci
sosyalistler, meselenin özünü açıklıyorlar: <i>"Rejim ile
anlaşmayacağız, uzlaşmayacağız, savaşacağız."</i> Bunun
diğer anlamı şudur: Ne Cumhur İttifakı ne Millet İttifakı!
Bunun anlamı özne olarak seçim döneminde burjuvazinin her iki
cephesine karşı ideolojik mücadele vermektir. Bu seçimde,
bahsettiğimiz öneminden dolayı burjuva ideolojisiyle işçi
sınıfının ideolojisi doğrudan karşı karşıya gelmektedir;
gelmiyorsa getirmek gerekir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şüphesiz,
bazı çevreler için bu soyut olabilir. Hatta doktriner, kitabi
olabilir, toplumsallaşmış taleplere cevap veremeyebilir. Pratikte
taleplerini hitap ettiği kitleye taşıyacak, onları örgütleyerek
yaygınlaştıracak gücün yoksa yapman gereken seçimi soyutta olsa
bir devrim propagandasına dönüştürmektir. Bu, burjuvaziye, onun
iktidarına; seçim vesilesiyle somutlaştırırsak karşı devrimin
her iki cephesine, Cumhur ve Millet İttifaklarına karşı meydan
okumaktır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
aynı zamanda evrimci güçleri ideolojik olarak burjuvazinin
kuyruğuna takmak isteyen küçük burjuva reformist yapılara karşı
da bir meydan okumadır. Bu güçler işçi sınıfı ve emekçilerin,
en azından seçimlerde birleşik mücadelesini bölerek gerici bir
rol oynamışlardır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Üçüncü
cephede yer alması gerekenlerin hemen hepsinin Millet İttifakı’na
yamanması veya bu ittifakla müzakere ediyor olması bugün üçüncü
cephe için ısrarlı olmayı anlamsızlaştırıyor. “Atı alanın
Üsküdar’ı geçtiği” koşullarda üçüncü cephede ısrar,
ideolojik ve devrimci tutarlılıkta savrulmalara doğrudan neden
olurken, mücadele çekingenliğini de ortaya kor; ‘hepsi gitti,
tek başımıza kaldık’ türünden düşüncelerin zemin bulmasına
neden olur. Tek başına veya değil, bir komünist partisi, devrimci
bir parti için böylesi süreçler, olağanüstü dönemler
ideolojik duruşta ısrarın, sınıf mücadelesinde ısrarın
sergilenmesi gerektiği dönemlerdir. Biz farkına varmasak da işçi
sınıfı ve emekçiler bu ısrarın ne anlama geldiğinin farkına
varacaklar, burjuvazinin sunduğu imkanlara bel bağlayanlarla
aramızdaki farkı göreceklerdir. Bu ısrar, demokrasi ve
özgürlüğün ancak ve ancak bir devrim sorunu olduğunu ve bu
devrime partinin öncülük edeceğini de içerecektir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin her iki cephesi karşısında alacağımız tavrın neden
ilkesel ve stratejik olduğu işçi sınıfı ve emekçilere
kavratılmalıdır. Bu da ancak ve ancak sınıf mücadelesinde
olmakla soyut olanı somutlaştırmakla mümkün olacaktır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Somut
durumun somut analiziyle <i>"Proletaryanın gerçeğe ihtiyacı
vardır ve onun davası için hiçbir şey, iyi görünen, terbiyeli,
dar görüşlü yalan kadar zararlı değildir" </i>(Lenin; C.
29, s. 493 - ”III. Enternasyonalin Görevleri Üzerine”) arasında
sıkı bir bağ vardır. Örneğin deprem olduğunda devlet yoktu
veya hiçbir şey yapmıyor demek “terbiyeli bir yalan”dan başka
bir şey değildir. Marmara depremi döneminde de bu “terbiyeli
yalan” söylendi. Oysa devlet her iki deprem döneminde de sahaya
ilk gelendi; muhtarıyla, polisiyle, askeriyle oradaydı. Devlet
yoktu veya hiçbir şey yapmıyor değil de yapılması gerekeni
yapmıyor, bir şeyler yapmaya niyeti yok, örgütleyemiyor demek
propagandadır. Devlet, mutlaka bir şeyler yapmaya çalışmıştır.
Önemli olan, yapılan o bir şeylerin taraflı olduğunu, halkın
çıkarlarına tekabül etmediğini, yapılanın rezalet olduğunu
açıklayarak devletin enkaz altında kaldığına halkımızı ikna
edebiliriz. Depremi yaşayan yığınlar, devletin bir şeyler
yaptığını, yeterli yapmadığını veya yanlış yaptığını
veya ayrımcı davranarak yaptığını biliyorlar. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kullandığımız
kavramın hakkını vermeliyiz ve gerçeğe sadık kalmalıyız.
Seçim döneminde ele alınması gereken sadece deprem bağlamındaki
gelişmeler değildir. Ekonomik durum, işsizlik, hayat pahalılığı
(enflasyon), uluslararası gelişmeler ve bu gelişmelerde faşist
rejimin yeri ve iktidara gelmek için mücadele eden burjuva
muhalefetin söylemleri vs.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Uluslararası
alanda değişen güçler dengesi; Ukrayna-Rusya savaşı, ABD’nin,
Rusya’nın, Çin’in dünya hakimiyeti için geliştirdikleri
jeopolitika, bu jeopolitikada NATO’nun, AB’nin yeri ve bütün
bunların Türkiye’ye yansıması. Genel ve özgün anlamda
Balkanlar-Kafkasya-Ortadoğu/Doğu Akdeniz üçgeninde emperyalist
çatışmalar ve Türkiye; Libya’da, Ege’de, Karadeniz’de,
Kafkasya’da, Ortadoğu’da (Suriye, Irak, Rojava, Güney
Kürdistan) vs. Bütün bu çatışma alanlarında faşist
diktatörlüğün, diktatörün inisiyatifi veya iddiaları, “ulusal
güvenlik” anlayışı, diğer taraftan modern teknoloji temelinde
askeri-sanayi kompleksini geliştirmesi (silahlanması), güttüğü
emperyalist politikalar, ilhak anlayışı, birtakım genel
lafızlarla değil, somut olarak veya verilerle somutlaştırarak
açıklanmalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Aynı
şekilde Millet İttifakı’nın da seçimi kazanma durumunda
uluslararası ilişkilerini nasıl yeniden yapılandıracağı da
açıklanmalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hiçbir
açıklaması olmaksızın, Marksist kriz anlayışıyla, bu anlamda
teoriyle inatlaşarak genel anlamda ekonomik krizden bahsederek veya
çaresizce ‘bu kriz burjuvazinin krizi değil, halkın krizi’
saçmalığıyla; diktatörün, sermaye birikimini hızlandırmak
için bilinçli olarak yönettiği yoksullaşma ile krizi birbirine
karıştırarak yapılacak açıklamalar propagandadan başka her
şeye benzer.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Özgürlük
ve demokrasi sorununu Millet İttifakı’na yamayanlar devrim, sınıf
mücadelesi, ideoloji, burjuvaziyle uzlaşma vb. bağlamlarında
teşhir edilmelidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Taraflılık,
aynı zamanda, siyasi gelişmenin koşulu ve ölçeğidir. Söz
konusu yığınlar veya sınıf, siyasi bakımdan ne kadar gelişmiş,
eğitilmiş ve bilinçlenmiş ise onun taraflı gelişmesi de o denli
yüksek olur”</i> (Bkz. Lenin; C. 24, s. 511 -”Petrograd Semt
Duması Seçimlerinde Partiler”). Seçim süreci bize sınıfın bu
taraflılığını geliştirmek, onun bilincine çıkartmak için her
zaman elde edemeyeceğimiz bir fırsat vermektedir. Sınıf çıkarları
doğrultusunda örgütlenen ve savaşan işçi, siyasal olarak
gelişen ve eğitilen işçidir, sınıf bilinçli işçidir. Kendisi
için sınıfın bireyidir. Seçim dönemindeki propagandamız bunu
da hedef almalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlar,
seçim döneminde yapacağımız propagandanın, özgürlük ve
demokrasi mücadelemizin programatik çerçevede ele alınması
gereken sadece birkaç ana sorunudur. </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span></em><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }strong { font-weight: bold }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-69602315968637671282023-03-06T17:04:00.000+03:002023-03-06T22:12:23.701+03:006’LI MASA – 5’Lİ MASA FIRTINASI! KARŞI DEVRİMİN İKİ CEPHESİ ARASINDA TERCİH YAPMAK ZORUNDA DEĞİLİZ!<p>
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"></span><span style="background: transparent;"></span></span><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="font-size: small;"><b>6’LI MASA – 5’Lİ
MASA FIRTINASI! </b></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">KARŞI
DEVRİMİN İKİ CEPHESİ ARASINDA TERCİH YAPMAK </span></b></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">ZORUNDA DEĞİLİZ!</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Seçmen,
Cumhur İttifakı’yla Millet İttifakı Arasında Bir Tercih
Yapmaya Zorlanmıyor. Seçmen Cumhur İttifakı’yla ABD/AB Arasında
Bir Tercih Yapmaya Zorlanıyor.</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">(Bu
yazı 5 Şubatta yazıldı. 6 Şubat depreminden dolayı bekletildi.
Akşener’in 6’lı Masa’dan ayrılması seçimlerin
ittifaklaşmaların ne olacağını yeniden ön plana çıkardı.
Tamamlanmış bir yazı olduğu için içeriğini son gelişmelerden
dolayı yeniden gözden geçirme yerine, ekleme yapacağım. Bakalım
ne için heyecanlanıyoruz!)<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gerçekten
de Mİ’nin yapması gerekeni ABD/AB kendi açısından farklı
yöntem ve konularla yapıyor. ABD/AB “seçim” çalışmasını
Mİ’den daha somut, daha açık, derdini teker teker sıralayarak,
uygulamaya koyarak yapıyor. Öyle Mİ gibi 9 ana ve 75 alt başlık
altından oluşan tamı tamına 2 bin 300 vaat ve politik anlayışın
yer aldığı 244 sayfalık bir metin hazırlamıyor. Erdoğan
gitmelidir diyor, Erdoğan’sız Türkiye istiyor. Diktatörün
seçimle gitmeme ihtimalini de göz önüne alarak tehdit ediyor,
baskı uyguluyor. Türkiye ile ilişkilerini ve çelişkilerini
açıktan kaşıyor, kendi lehine bir seçim atmosferi oluşturmaya
çalışıyor. Ancak, bütün bu ABD/AB kışkırtmaları, seçimle
ilgisi olsun veya olmasın, diktatör tarafından tepe tepe
kullanılacaktır. “Aferin”ci Babacan’a karşı diktatörün
hışmı bu kadarla sınırlı kalmayacağı gibi, diğer konular da
teker teker ele alınıp “dış düşman”a karşı milliyetçilik,
Türk şövenizmi harlanacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mutabakat
metni yayımlandıktan sonra Altılı Masanın adı da değişti.
Şimdi masa kendini resmen Millet İttifakı olarak tanımlıyor. Mİ
programının tek amacı var: Batı (ABD/AB) ile sıkı bir işbirliği
içinde ve Batı sermayesinin doğrudan katkısıyla AKP iktidarı
döneminde işlevsizleştirilen “müesses nizamı” yeniden
kurmaktır. Bundan anlaşılan da güçlendirilmiş parlamenter
sistemi yeniden tesis etmektir. Ancak, bu programla, güya yeniden
işlerlik kazandırılmak istenen kuvvetler ayrımıyla, mali
disiplinle, toplamda mutabakat metninde sıralanan o proje, politika
ve hedeflerle “eski” düzeni, “eski” Türkiye’yi restore
etmek mümkün değildir. Altılı Masa hazırladığı bu programa
ne kadar “sosyal devlet” görünümü verirse versin restore
edilecek olan ne “sosyal devlet” olacaktır ne de neoliberalizm
hakim kılınacaktır. Dünya yeni bir kutuplaşma sürecine
girmiştir. Artık geriye dönüşümü olmayacak denen sermaye ve
üretimin uluslararasılaşması (emperyalist küreselleşme) ve
bununla birlikte neoliberalizm hızla ilerleyen iki kutuplu yeni
dünya oluşumuna yenik düşmektedir; uluslararasılaşmış sermaye
ve neoliberalizm artık dünyanın bir kısmıyla yetinmek zorunda
kalacaktır. Bu nedenle, TÜSİAD’ın dönem dönem hazırladığı
raporlara benzeyen Mİ’nin programı daha baştan işe yaramaz
olmuştur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Son
NATO zirvesinde de açıklandığı gibi bugün savunulan “kurallara
dayalı uluslararası düzen” Çin’in Amerikan emperyalizmine,
genel anlamda Batı dünyasına meydan okumaya başlamasından bu
yana farklı bir anlam kazanmıştır. Bu farklılık bu yüzyılın
başındaki ve şimdiki dünyanın bir ve aynı dünya olmadığını
göstermektedir. Bu değişimin farklında olmayan Mİ, adeta “tarih
öncesi” bir program oluşturmuştur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bir
karşılaştırma yapalım.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Neden
Amerikan emperyalizmi, Batı emperyalizminin “saygın” gazete ve
dergileri, mevcut nedenleri kullanarak veya yenilerini icat ederek
Türkiye’deki bu seçime bu denli müdahil oluyorlar?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Batı
dünyası (ABD/AB) Türkiye’den, Cİ’den ve Mİ’den ne istiyor?
Daha somut olarak, Amerikan emperyalizmi açısından sorun ne?
Sorun, salt gerginlik boyutunda mı yoksa jeopolitik içerikli mi?
ABD/AB talepleri karşısından Cİ ve Mİ’nin tavrı ne?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
sorular sorulduğunda bilinen bazı gerçekler karşımıza çıkıyor.
Nedir bu gerçekler?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">AKP’nin
iktidar olmasını en çok destekleyenler arasında ABD de vardı.
Erdoğan’ı BOP Eşbaşkanlığına varana kadar allayıp pullayan
da ABD’dir. Ancak, Erdoğan’ın Amerikan çıkarlarını
gözetmeksizin politikalar geliştirmesi diktatöre karşı tavır
değişikliğine neden oldu. Artık Erdoğan gitmesi gereken
birisiydi. En fazlasıyla Erdoğan’sız AKP, iyi bir AKP
olabilirdi. Olmadı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Amerikan
emperyalizminin ilk adımı 15 Temmuz (2016) darbe girişimi oldu.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Rojava
da dahil Suriye’de Türk-Amerikan politikaları farklılaştı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Türkiye,
hava savunma sistemi vermediniz diye Rusya’dan S-400 hava savunma
sistemi aldı. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Sadece
bununla yetinmedi, siyasi, ekonomik, ticari ilişkilerini geliştirdi.
Ukrayna savaşından dolayı ABD ve AB’nin Rusya’ya uyguladığı
yaptırımlara katılmadı veya tam katılmadı. Tersine ilişkilerini
kapsamlaştırdı ve derinleştirdi. “Bağımsız” tavır adı
altında, Rusya’yı da, Ukrayna’yı da kaybetmek istemiyoruz
diyerek her iki tarafla siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri
sürdürdü.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Rusya’nın
çevrelenmesinde, Karadeniz’in Ukrayna savaşında kullanılması
için ABD’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesini delme çabalarına,
baskısına teslim olmadı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Finlandiya
ve İsveç’in NATO üyeliğini koşullara bağladı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlar
doğrudan Rus emperyalizminin de çıkarlarına uygun düşmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Suriye/Rojava’da
bildiğini okuyor. Doğu Akdeniz’de, Ege Denizi’nde Türkiye’nin
çıkarları anlayışında ısrar ediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Libya’da
bildiğini okuyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Kıbrıs'da
da bildiğini okuyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Güney
Kafkasya’da (Azerbaycan-Ermenistan savaşı) Azerbaycan’ın
yanında yer alarak Batı’nın ve kısmen de Rusya’nın
çıkarlarına ters adımlar atıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Bağımsız,
en azından Amerikan silahlanma sanayisinden bağımsız olarak
ulusal bir askeri-sanayi kompleksi geliştirdi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bütün
bu alan ve konularda (en genel anlamda) Amerikan jeopolitikasıyla,
AB çıkarlarıyla Türkiye’nin çıkarları artık
örtüşmemektedir. Birkaç sene önce bunun adı ABD/AB-Türkiye
arasındaki gerginlikti, Türkiye'nin yanlış politikasıydı. Artık
bu, gerginlik ve yanlış politika olarak tanımlanmaktan çıkmış,
resmen ve düpedüz jeopolitik bir içerik kazanmıştır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Doğruluğundan
yanlışlığından bağımsız olarak bunlar faşist diktatörlükle
ABD/AB arasındaki çelişkilerdir. Çoğaltılabilir, ama sanırım
bu kadarı da yeterlidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi,
daha doğrusu son NATO zirvesinden bu yana Amerikan emperyalizmi Çin
ve Rusya’ya karşı geriye kalan bütün dünyayı “kurallara
dayalı uluslararası düzen” olarak görüyor ve bu düzenin
savunulması, Rusya ve Çin’in çevrelenmesi ve boğulması için
Çin ve Rusya dışında geriye kalan bütün dünyayı kendi
jeopolitik çıkarlarını savunmaya çağırıyor veya zorluyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yüzyıllın başından bu yana değişen dünya koşulları
“kurallara dayalı uluslararası düzen”i de değiştirmiştir.
Dünün “kurallara dayalı uluslararası düzen”i doğrudan
neoliberalizm ve Amerikan hakimiyetiydi. Bugünün “kurallara
dayalı uluslararası düzen”i ise doğrudan neoliberalizm ve
Amerikan hakimiyeti olmaktan çoktan çıkmıştır. Dün ile bugün
arasındaki fark bu.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İsteğimizden,
öngörümüzden, teorik anlayışımızdan, genel
değerlendirmemizden bağımsız olarak Türkiye, stratejik
konumundan dolayı yeniden kutuplaşan dünya jeopolitikasında (her
bir kutbun jeopolitikasında) ayırt edici bir rol oynamaktadır. Bu
rolünden dolayı 2023 seçimleri ABD/AB’yi ilgilendirdiği kadar
Rusya ve Çin’i de ilgilendirmektedir. Bu seçim bundan dolayı
doğrudan bir jeopolitik önem kazanmıştır: Mİ kazanırsa ABD/AB
kazanmış olacak. Cİ kazanırsa ABD/AB kaybetmiş olacak. Önceki
bazı yazılarda da ele aldığım gibi bunun nasıl ağır bir kayıp
olacağı başlı başına bir araştırma konusudur. Bu nedenle
ABD/AB, Türkiye’yi kaybetmek istemeyecektir. Kazanmak için de tek
umudu Mİ’dir. Diğer taraftan Rusya da (ve Çin de) Türkiye’yi
kaybetmek istemeyeceklerdir. Bu iki ülkenin de tek umudu Cİ’dir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi
istediğiniz kadar evirip çevirebilirsiniz. Ancak, verilen oyun neye
yarayacağını, neye yaraması gerektiğini Amerikan emperyalizmi
yeni müdahale adımlarıyla değil, daha J. Biden, Başkan olmadan
önce “muhalefeti destekleyeceğiz” diye açıklamıştı. Şimdi
de o desteği, baskı kurarak, korkutmaya çalışarak,
kalemşorlarına yazdırdıkları yazılarda öne sürülen
senaryolarla sunuyorlar. Birkaç örnek: </span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">1
Ocak 2023</span></span></span></span></b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
tarihli Foreign Policy dergisinde (ABD) çıkan bir yazıda,
Erdoğan’ın büyük bir seçim yenilgisine uğrayacağı, ülkenin
“kan banyosu”na döneceği anlatılır. </span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">21</span></span></span></span></b><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></b><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Ocak
2023</span></span></span></span></b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
tarihli The Economist dergisi, kapağına Erdoğan'ın fotoğrafını
koyarak “Türkiye'nin yaklaşan diktatörlüğü” başlığını
atar. İş</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">leri</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ne
gelmediği için diktatörü daha yeni keşfediyor. Bloomberg’e
göre Türkiye NATO'ya “kafa tutan ülke”dir, bu “kafa tutuşa”
izin verilmemelidir. </span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Almanya’da
Stern dergisi (26 Ocak 2023) kapağında Erdoğan’ı “kundakçı”
olarak tanımlıyor.</span></span></span></span></b><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İsveç
ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda “Türkiye NATO’dan
çıkartılmalıdır”a kadar varan açıklamalardan </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">geçilmiyor</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
konsolosluk kapatma olayından bahsetmeye gerek yok.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonunda
iş askeri müdahale senaryolarına kadar varır. Foreign Affairs'te
(ABD Dış İlişkiler Konseyinin yayın organı) Henri Barkey
imzasıyla çıkan “Türkiye’nin Dönüm Noktası: Erdoğan
İktidarda Kalmak İçin Ne Yapacak?” başlıklı makalede sonuç
itibariyle savunulan şu:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ege
ve Akdeniz’de Yunanistan-Türkiye arasında “kazara da olsa küçük
çaplı bir çatışma” çıkartırsın. Aynı şekilde Rojava’da
da “ABD’yle bir çatışma” çıkartırsın. Bunlara ilaveten
“Kıbrıs’ın Türk kesimindeki statükoyu değiştirirsin”,
böylece Türkiye’ye askeri müdahalenin nedenlerini oluşturursun.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Böyle
olur veya olmaz. Önemli olan bu ve benzer baskı, kışkırtma ve
senaryoların sistematik olarak yayınlanması ve seçimlere müdahale
edilmek istenmesidir. Bunu yaparken Erdoğan’ın diktatörlüğünün,
katliamcılığının, biz ekleyelim faşistliğinin, ırkçılığının
yeni keşfediliyor olmasıdır. ABD ile arası iyiyken de Erdoğan
aynı Erdoğan’dı. O zaman Amerika’nın çıkarlarına göre
hareket ettiği için “iyi” Erdoğan’dı. Şimdi ise “en iyi”
Erdoğan, iktidarda olmayan, iktidarı kaybetmiş Erdoğan’dır,
deniyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu konularda, en azından Batı’nın Türkiye’ye yönelttiği
talepler, yukarıda bahsettiğimiz çatışmalı, çelişkili alan ve
konularda Mİ ne düşünüyor? </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
ittifakın sınıfsal karakterini belirleyen büyük burjuvazidir,
işbirlikçi tekelci burjuvazidir, Batı sermayesiyle, IMF ile
kolkola, içli-dışlı olmayı özlemiş olan TÜSİAD’dır. Peki,
Batı’nın da özlediği o Türkiye’ye geri dönüşün
sağlanması için, iktidara gelmesi durumunda Mİ ne yapmak
zorundadır? Suriye’den/Rojava’dan, Güney Kürdistan’dan,
Güney Kafkasya'dan, Kıbrıs'dan, Doğu Akdeniz’den, Libya’dan
çekilmek zorundadır. Boğazları ABD/NATO güçlerine açmak ve
Karadeniz’i ABD/NATO gölüne çevirmek zorundadır. Ege’de
Yunanistan çıkarlarını kabul etmek zorundadır. Rusya ile “din
düşmanı” olmasa da ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek
derecede düşman olmak zorundadır. Ukrayna savaşına doğrudan
müdahil olmalıdır vs.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
Mİ bunları yapar mı? Yapar, yapacak. Babacan ağzıyla, mutabakat
metni gösterilerek dile getirilen Batı’dan “aferin” almak
öyle kolay değildir. Karşılığı olmadan Batı günahını dahi
vermez. Batı, “aferin” almak için dediklerimi yapacaksın
diyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bunları yapınca veya Batı’nın taleplerini yerine getirince; son
NATO zirvesinde açıklanan “kurallara dayalı uluslararası
düzen”in Amerikan jeopolitikasının gerek gördüğü gibi fiili
savunucusu olunca Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük mü gelecek?
Kürt ulusu ve etnik gruplar özgürleşecekler mi? Baskılar,
katliamlar tarihin çöplüğüne mi atılacak? Ne olacak, faşist
diktatörlük mü yıkılacak?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunların
hiçbirisi olmayacak.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
Türk burjuvazisinin ve sermayesinin en saldırgan, emperyalist
yayılmacılığa oynayan, var ve güçlü olabilmek için
silahlanmaya odaklanan kesiminin siyasi temsilcisidir. Emperyalist
politikaları, yayılmacılığı devam ettirebilmek için diktatör,
eskiden kalma “müesses nizam”ın artık yetersiz kaldığını,
değişmesi gerektiğini görmektedir. Eski haliyle faşist
diktatörlük emperyalist politika ve yayılmacılık için yeterli
değil. Bu nedenle Hitler-vari bir faşist rejimin kurulması için
bu seçimi mutlaka kazanması gerektiğinin bilincinde. 2023 seçimini
kazanmak Cİ açısından faşist rejimin yeni dünya koşullarına
göre yeniden yapılandırılması için bilinçli ve planlanmış
adımını atmasına olanak sağlayacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
seçim burjuvazinin hakimiyet biçiminde bir değişimi beraberinde
getirmeyecektir. Ya Mİ’nin özlemini duyduğu eski biçimiyle
faşist diktatörlük veya da Cİ’nin, diktatörün gerçekleştirmek
için yanıp tutuştuğu yeni biçimiyle faşist diktatörlük. Yani
at, aynı at, sadece eyer değişecek.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Neresinden,
hangi perspektiften bakarsanız bakın 2023 seçimine damgasını
vuran dünya jeopolitiğinin Türkiye’ye, merkezinde Türkiye’nin
bulunduğu Balkanlar-Karadeniz-Kafkasya-Ortadoğu-Doğu
Akdeniz-Libya-Ege Denizi-Boğazlar-Orta Asya’ya yansımalarıdır.
Bundan dolayı 2023 seçimi aynı zamanda yeniden kutuplaşan
dünyanın her bir kutbunu doğrudan ilgilendirmektedir; hem
ABD/AB’yi ve hem de Rusya/Çin’i.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mİ’nin
seçimi kazanması durumunda uygulanacak olan bu program değildir;
uygulanacak olan ABD/AB/NATO çıkarlarıdır. Her şey yeniden
düzenlenecektir; her şey Amerikan emperyalizminin bölgesel ve
dünya jeopolitikasına uygun, hizmet eder duruma getirilecektir. Ama
dünya jeopolitikası artık 20 sene öncekinden çok
farklılaşmıştır. Bu nedenle Amerikan emperyalizminin 20 sene
önceki Türkiye’den isteğiyle şimdiki isteği bir ve aynı
olamaz. Bu nedenle seçimi kazanması durumunda Mİ, Türkiye’yi
Amerikan jeopolitik çıkarlarına göre yeniden şekillendirecektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mİ’nin
seçimi kazanması demek Amerikan emperyalizminin istediği birinin
Cumhurbaşkanı olması demektir. Peki, ABD, yeni Cumhurbaşkanına
“hadi, Türkiye’yi nasıl istiyorsanız öyle restore edin” mi
diyecek yoksa “restore edin ama restorasyonu Amerika’nın
çıkarlarına göre gerçekleştireceksiniz” mi diyecek?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">9
Ocak tarihli Washington Post gazetesinde yayımlanan “2023 yılının
en önemli seçimi Türkiye’de olacak” başlıklı yazıda, bu
seçimin sonucu “Washington ve Moskova’nın yanı sıra Avrupa,
Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’daki başkentlerdeki jeopolitik ve
ekonomik hesaplamaları şekillendirecek” deniyor. Bunu yapacak
olan da Mİ Cumhurbaşkanıdır. Bu Cumhurbaşkanı Türkiye’yi
restore eden, eski “müesses nizamı” yeniden kuran değil,
Amerikan emperyalizminin çıkarlarını esas alan Cumhurbaşkanıdır.
Ancak, Amerikan çıkarlarıyla uyumluluk içinde eski “müesses
nizam” restore edilebilir. Bu da değişen dünya ve Türkiye
koşullarına uygun değildir.</span></span></span></span></b></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Haksızlık
etmeyelim. Amerikancılık söz konusu olduğunda Altılı Masa’nın
topu tek başına diktatörle aşık atamaz. Ne de olsa BOP’un
(“Büyük Ortadoğu Projesi”) eşbaşkanlarından birisi
Erdoğan’dı ve bununla böbürleniyordu. ABD-Türkiye arasında
farklı politikalar, şu veya bu konudaki gerginlikler çelişkiye
dönüşmemiş olsaydı diktatör baş Amerikancı olmaya devam
ederdi. Ama o zamanlar artık geride kaldı. Şimdi ABD-Türkiye
arasındaki sorunlar, stratejik ve jeopolitik bir karakter
taşımaktalar.</span></span></span></span></b></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Sonuçta
Altılı Masa veya Mİ ortaya bir mutabakat metni çıkardı. Ancak,
kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı, hangi partinin ne kadar bakan
veya milletvekili çıkaracağı, bürokraside kadroların paylaşımı
konusunda “at pazarlığı” hala sürmektedir. Bu arada diktatör
de seçim turlarını sürdürmektedir. </span></span></span></span></b><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></b>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
karşı devrimin bu iki cephesine karşı işçi sınıfı ve
emekçiler; onların siyasal öznesi olma iddiasında bulunan
örgütler ne yapıyorlar? Gerçekten bir cephe olma durumları var
mı, yoksa bir kısmı “kendim buradayım ama gönlüm” başka
yer de mi diyor veya “yetmez ama evet”te karar kıldığını
açıklamaya mı hazırlanıyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tabii,
karşı devrimin her iki cephesine karşı işçi sınıfı ve
emekçilerin de bir cephesi olmalıdır. Burada yeri gelmişken
söyleyelim: Yukarıdaki anlatımımızdan anlaşılan şudur ki,
karşı devrimin bu iki cephesi sadece bir seçim cephesi/bloklaşması
değildir. Buradaki bloklaşma/cepheleşme eski müesses nizamı,
yani faşist diktatörlüğü yeniden kurumsallaştırma, restore
etmeyi amaç edinmekle, faşist diktatörlüğü dünya ve
Türkiye’nin yeni koşullarına göre kurumsallaştırmak, inşa
etmek isteyen bir bloklaşmadır/cepheleşmedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burjuvazi
açısından durum böyleyken “halkımız” arasında “siyasi
güç” durumunda olan çok sayıda örgüt Mİ’den çok şey
bekliyor. Öyle ki, yakın geçmişi faşist diktatörlük olarak
dahi görmüyor ve Mİ’nin seçimi kazanması durumunda Cİ‘yla
gelmekte olan faşizmin engellenebileceği hayaliyle yaşıyor.
Kısacası, Mİ’den demokratikleşme bekliyor, özgürlüğe giden
yolun açılacağını sanıyor. Bu nedenle “mal bulmuş mağribi
gibi” Mİ’ye sarılıyor. Bunların kafası, düşünceleri
karışık falan değil. Bunlar düpedüz küçük burjuva
düşüncelere sahip olan, devrimle, düzeni değiştirmekle,
sosyalizmle, Marksizm-Leninizm’le barışık olmayan, gerektiğinde
bu kavramları içini boşaltarak kullanmaktan da geri kalmayan
çevrelerdir. Bunlar ya doğrudan Mİ’nin destekçisi konumundalar
veya da Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) sınıfsal
bazda tutarlı durması durumunda, zamanı gelince “yetmez, ama
evet”çi olacaklardır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Düşünebiliyor
musunuz, burjuvazinin Mİ cephesi niçin ittifak oluşturduğunu;
neye karşı mücadele edeceğini, neyi yıkıp neyi yeniden
kuracağını ve bunu yaparken de kimden “aferin” beklediğini
normal bir dünyalının anlayabileceği biçimde açıklıyor.
Demokrasi ve özgürlük düşmanı olduğunu, işçi sınıfı ve
emekçilerin sınıfsal düşmanı olduğunu, sermayenin, yabancı
sermayenin, emperyalist güçlerin (ABD/AB/NATO) dostu, işbirlikçisi
olduğunu açıklıyor. Buna rağmen bu ittifaktan, yani Millet
İttifakı’ndan demokrasi ve özgürlük adına bir adımın
atılacağını sanmak, saflığın ötesinde siyasal bir
aymazlıktır, evet siyasal bir gericiliktir. Bu bir küçük burjuva
sınıfsal gericiliğidir. Devrimci mücadelenin yükseliş
koşullarında, işçi sınıfının güçlü mücadele koşullarında
küçük burjuva örgütlerdeki bu siyasal gericilik; düzeni
değiştirmemek, sosyalizm için mücadele eden işçi sınıfının
önüne geçmek normaldir. Dünya devrimci tarihinde bunlar
görülmüştür. Ama bugün Türkiye’de böyle bir sınıf
mücadelesi yükselişi de yok, hele fiilen başlamış olan bu seçim
döneminde böyle bir yükseliş hiç yok. Kim bilir, belki de derin
bir öngörüyle gelecekte olacağı şimdi engellemeye çalışıyorlar.
Hani şu “geliyor gelmekte olan” var ya, işte onu işçi
sınıfının siyasi öznesi sloganlaştırsa, bundan anlaşılması
gereken şu olur: “Devrim geliyor”! Bayağı derin bir öngörü
değil mi?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mİ
ve Cİ karşısında 3. cephe çalışmasının “zevahiri
kurtarmak” diye bir derdinin olmaması gerekir. Ama faaliyetlerin
ilerleyiş tarzı böyle bir derdin olduğuna açık bir işarettir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3.
cephe, sınıfsal kavramla ifade edecek olursak işçi sınıfı ve
emekçilerin cephesidir. Karşı devrimin, burjuvazinin ittifakları
arasındaki bu it dalaşında taraf olma, kötünün içinde birazcık
“iyi” olanı arama diye bir sorunu olamaz. Nasıl ki Cİ ve Mİ
birer seçim metni/programı yayınlamışlarsa işçi sınıfı ve
emekçilerin cephesi de burjuvaziye meydan okuyan bir programatik
açıklama yapmak zorundadır. Bu, burjuvaziye meydan okuyan bir
manifesto olmalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuç:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mİ
perspektifinden bakıldığında Cİ kirlidir, çok kirlidir. Erdoğan
gitmeli ve düzeni yıkılmalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cİ
perspektifinden bakıldığında Mİ, kirlidir, çok kirlidir,
Batı’nın işbirlikçisidir, yıkıcıdır, “eski” Türkiye’nin
savunucusudur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
devrim perspektifinden baktığımızda karşı devrimin bu iki
cephesi nasıl gözüküyor? Karşı devrimin bu iki cephesi
birbirine alternatiftir diye birini seçmek zorunda değiliz. Birisi
“eski” Türkiye’yi yeniden kurmak istiyor, diğeri “yeni”
Türkiye’nin kurumlaşmasını derinleştirmek, kapsamlaştırmak
istiyor. Bu nedenle alternatifimiz ne “eski” Türkiye ne de
“yeni” Türkiye’dir veya ne gelmesi engellenmek istenen “yeni”
faşizmdir (faşist diktatörlüktür) veya ne yeniden
kurumlaştırılmak istenen “eski” faşizmdir (faşist
diktatörlüktür).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Özgürlük
ve demokrasi için mücadele demek karşı devrimin, burjuvazinin bu
her iki blokuna; Cumhur İttifakı’na ve Millet İttifakı’na
karşı mücadele demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hala
iktidarını yıkacak sömürgeci, sömürge, yarı sömürge vb. bir
faşist diktatörlük aramakla meşgulüz. Ancak bu artık yeterli
değil; karşımızda yeni bir jeopolitik, emperyalist güç doğuyor.
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
gerçeği görmek ve ona göre hareket etmek zorundayız.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">*</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yukarıdaki
yazıya ekleme:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">6’lı
Masa’nın dağılması iki farklı tarafı çok yakından
ilgilendirdi. Bu taraflardan birisi ABD/AB’den oluşan Batı
cephesidir. Bu cephe, Erdoğan’ın artık gitmesi gerektiğini,
gitmesi için muhalefetle ortak çalışacaklarını açıklayalı
çok zaman olmuştu. Örneğin seçime nasıl müdahale edeceklerini
Amerikan Başkanı J. Biden, daha başkan olmadan önce açıklamıştı.
Gerçekten de bu müdahaleyi yapıyorlar. Bunu yaparken de nasıl bir
Türkiye istediklerini açıklıyorlar. ABD’ye, IMF’ye, Avrupa
cephesinde ise AB’ye biat etmiş, her dediklerini yapmaya hazır
vaziyete gelmiş bir iktidar kurmak istiyorlar ve bu iktidar
üzerinden ABD/AB/NATO’nun çıkarlarına aykırı gördükleri ne
varsa hepsinin geri alınmasını talep ediyorlar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD/AB,
Türkiye’deki seçimi jeopolitik sonuçları olacak bir seçim
olarak değerlendirmektedir. Bunun böyle olduğunu sadece
Türkiye’den neyi talep ettiklerinden değil, basınlarında çıkan
değerlendirmelerden de anlamaktayız. “6’lı Masa” krizi Batı
basınını çok üzüyor!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">6’lı
Masa” oluşumunda Batı’nın seçimlere müdahale anlayışında
birleştirici olan, görünüşte Erdoğan düşmanlığıdır. Esas
slogan Erdoğan gitsin. Onun yerine kimin geleceğini de belirleyecek
olan yine bu dış güçler olacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Eski
“kadim” dostlarına, yani Erdoğan’a reva gördükleri bu
düşmanlığın, bu nefretin nedeni çok açık. Yukarıdaki yazıda
bu açıklanıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2
Mart 2023’de Reuters, Batı'nın nasıl bir Türkiye istediğini ve
bu istekleri yerine getirecek gücü açık açık yazdı. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">6’lı
Masa, şimdi ise “5’li Masa” seçimi kazanması durumunda
Batı'ya tam biat, tam teslimiyet, ekonomin IMF’ye teslimi,
Ukrayna savaşında açık taraflılık, Rusya ilişkilerinin
Batı'nın çıkarlarına uygun hale getirilmesi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Erdoğan’ın
gitmesi, ABD/AB/NATO taleplerinin yerine getirilmesi için Batı’nın
tek umudu bu “Masa”dır, yani Millet İttifakı’dır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">6’lı
Masa”nın dağılması bazı küçük burjuva hayalci, bu Masa’da
demokrasi arayanları, demokrasi ve özgürlüğü Batı’da
arayanları, hangi nedenden dolayı olursa olsun kişiselleştirilmiş
Erdoğan nefretçilerini bayağı rahatlattı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İyi
Parti gittiği için demokrasi cephesi genişleyecekmiş. 5 partili
Millet İttifakı, hem HDP hem de sosyalist partilerle daha yakın
bir işbirliğine girecekmiş. <b>Ama 6 Mart itibariyle İyi Parti
geri döndü!</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Anlaşılan
o ki, bu memlekette demokrasi cephesini temsil eden “6’lı Masa”,
İyi Parti’nin varlığından dolayı bu görevini yerine
getiremiyormuş. Bu partinin gitmesiyle “demokrasi cephesi
büyüyecek” imkana kavuşmuş oluyor. <b>Ama 6 Mart itibariyle İyi
Parti geri döndü!</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İyi
Parti ayrıldıktan sonra ‘Millet İttifakı, HDP’nin de içinde
bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı ile daha yakın bir
işbirliğine girebilme’ fırsatını bulmuştur. Bunun ötesinde
‘hem Emek ve Özgürlük İttifakı’nda hem de Sosyalist Güç
Birliği’nde yer alan sosyalist partilerle de daha yakın bir
işbirliği gündeme gelecekmiş. <b>Ama 6 Mart itibariyle İyi
Parti geri döndü!</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Doğru.
“Halil İbrahim” sofrasından bahseden Kılıçdaroğlu’dur:
</span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“Bu
sofraya bu ülkenin tüm renklerini davet etmemiz gerekir..., yoksa
bu ülke İflah olmaz... Türkiye'nin bütün renklerini birleştire
birleştire kazanmak için yola çıktık. Böylece soframız
gittikçe genişledi. Amaç aynı zamanda yeni, güzel bir Türkiye
oluşturmaktı.” Bu anlayıştan hareketle sofrayı dar tutan İyi
Parti engeli aşıldıktan sonra Kılıçdaroğlu, yeni sofrasına
HDP başta olmak üzere “tüm renkleri davet ettiğini” açıkladı.
</span></span></span></span></b><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Ama
6 Mart itibariyle İyi Parti geri döndü!</span></b></span></span></b></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Umut
etmek, etmemekten daha iyidir! Bu memlekette “Adilce yaşamak,
yarışmak ve belki barışmak için” AKP’den kurtulmak
gerektiğine, bunu da Akşener’den kurtulan CHP’nin
yapabileceğine, Akşener’den kurtulmakla CHP’nin “nihayet"
sağı birleştirmekten "kurtuldu”ğuna ve hatta tüm siyasi
partileri tek adam karşısında birleştirebileceği bir viraja
girdi”ğine canı gönülden inananlar da var. <b>Ama 6 Mart
itibariyle İyi Parti geri döndü!</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">TKP
“halkımız”a çok güveniyor. Ama “halkımız” TKP’ye
güveniyor mu?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
partiye göre “Saray iktidarını yenmek, saltanat sevdalılarını
çöreklendikleri mevkilerden indirmek, şimdiye kadar işlenen
suçların hesabını sormak ve güzel bir geleceği el birliğiyle
inşa etmek; bütün bu tarihsel ve zorlu görevler bir kez daha
halkımıza düşmüştür. Halkımız Saray karşısındaki
iradesini ve kararlılığını koruyacak, AKP-MHP ittifakının
karşısına ilkelerde uzlaşmış olarak, tek ve ortak bir adayla
çıkmayı başaracak, böylelikle 20 yıllık karanlığa son
verecektir.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hangi
ilkelerde Kılıçdaroğlu’yla, Babacan’la, Davutoğlu’yla
uzlaşılmış olunacak?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İyi
hoş da, Türkiye’nin 20 sene öncesine kadar aydınlık içinde
olduğunun tek bir emaresi var mı? Bu zulüm, bu baskı, bu faşizm,
katliamlar, Kürt ulusunu yok sayma ve imha o zaman yok muydu?</span></span><span style="background: transparent;"><span style="font-size: small;"><br />
“6’lı Masa” “5’li
Masa”ya dönüştü. Kılıçdaroğlu’nun “Halil İbrahim”
sofrası davetinden sonra, “6’lı Masa” dışında kalanlar;
“Sosyalist Güç Birliği” oluşturanlar ve “Emek ve Özgürlük
İttifakı”nın bir kısım paydaşları yeni Millet İttifakı’nı
Demokrasi İttifakına dönüştürürlerse hiç şaşmamak gerekir.
Aslında “Demokrasi ve Devrim İttifakı” daha yakışık alır!</span></span><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;"> Buna
da gerek kalmadı. 6 Mart itibariyle İyi Parti geri döndü!</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ne
de olsa “tek Adam” iktidarını yıkacaklar ve yerine ABD ve
AB’nin dizayn ettiği bir Türkiye kuracaklar. Yeniden kuracakları
Türkiye her koşul altında Amerikan jeopolitikasına hizmet eden
bir Türkiye olacaktır. Bu Türkiye’de ABD/AB/NATO, “mal bulmuş
Mağribi” gibi Akşener’in dağıttığı masayı sahiplenmeye
çalışan, ufku devrime, demokrasi ve özgürlüğe, faşizme karşı
mücadeleye uzanamayan küçük burjuva yapılanmalara fırsat
vermeyecektir veya Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğiniz ölçüde
önünüze siyaset kırıntısı atılacaktır. O kırıntı da
atılmayacak. <b>6 Mart itibariyle İyi Parti geri döndü!</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdiye
kadar hiç biriniz “6’lı” veya şimdi “5’li Masa”dan,
yani karşı devrimin bu seçimde birbirine alternatif olan iki
cephesinden birisi olan Millet İttifakı’nın ötesine geçen bir
şey söylemediniz, bu ittifaktan bağımsız bir tavrınız olmadı.
Millet İttifakı’nı destekleme, aynı cephede olma adına
bağımsız bir aday bile çıkarmayı düşünmediniz. Hepiniz bir
biçimde Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak
gördünüz. Bu konuda Akşener en büyük destekçiniz. Ne de olsa
6 Martta bu yazıyı yayınlamadan önce Akşener de, “seçilebilir
aday” ipinden “seçilemez aday” ipine sıçradı. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Siz
kendinize güvenmiyorsunuz. Umudu, geleceğin inşasını kendinizde
değil, Millet İttifakı’nda görüyorsunuz. Oysa bu ittifak ne
istediğini açıkça söylüyor: “Eski”, yani AKP iktidarı
öncesi Türkiye’yi yeniden inşa etmek, Batı’yla, yani ABD/AB
ile ilişkileri yeniden düzenlemek. Peki, siz ne söylüyorsunuz?
Hiç!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sanıyorsunuz
ki, “20 senelik karanlık” ortadan kalkarsa, yani “eski”
Türkiye’ye geri dönülürse memlekete demokrasi ve özgürlük
gelecek! Faşist diktatörlük 20 sene öncesinde de hakim değil
miydi? Veya CHP bağlamında daha somut ifade edersek, 1970’li
yıllardaki faşist saldırılarda, baskılarda, SHP bağlamında
1990’lı yıllardaki katliamlarında, örneğin Sivas ve Maraş
katliamlarında bel bağladığınız bu CHP’nin hiç mi payı yok?
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nasıl bir anlayıştır ki, devrimcilikten bahsedenler karşı
devrimin bir cephesine karşı diğer cephesi yanında yer
alabiliyorlar; burjuvazinin bir bölüğüne karşı diğer bölüğüne
teslim olabiliyorlar? </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nasıl bir anlayıştır ki, iktidara gelince ne yapacağını,
Batı’nın da iktidara gelince ne yapmaları gerektiğini açık
açık ifade ederken, Batı’ya (ABD/AB) teslim olanlarda (Mİ) ve
aynı zamanda emperyalizmde medet umulabiliyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nasıl bir anlayıştır ki, karşı devrimin Millet İttifakı
cephesinin seçimi kazanması durumunda memlekete demokrasi ve
özgürlüğün geleceği savunulmaktadır? Demokrasi ve özgürlükten
Taksim’de basın açıklaması imkanına kavuşma anlaşılıyorsa
buna bir diyeceğim yok. Ancak, demokrasi ve özgürlükten Kürt
ulusal sorunu da çözülecektir deniyorsa siz Türk burjuvazisini,
onun sömürgeci anlayışını, onun ırkçılığını, emperyalist
politikalarını ve yayılmacılığını hiç anlamamışsınız.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hangi
açıdan bakarsanız bakın, karşı devrimin bu cephesini; Millet
İttifakı’nı desteklemek aynı zamanda Amerikan emperyalizmini,
AB çıkarlarını, IMF’yi desteklemek; Türkiye’nin Amerikan
jeopolitikasına göre dizayn edilmesine ortak olmak demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nedenle özgürlük ve demokrasiden bahsedenler burjuvazinin her iki
cephesine ve emperyalizme karşı kendi cephesinde buluşmak
zorundadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
seçimin sonuçları uluslararası alanda iz bırakacaktır.
Türkiye, Amerikan jeopolitikası ve Rusya/Çin jeopolitiği
arasında, hangi tarafta duracağına bağlı olarak, yakın ve daha
geniş bölgemizde (Balkanlar-Ortadoğu-Kafkasya üçgeninde) ve Orta
Asya’da, Afrika’da yön tayin edici bir konuma sahiptir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi,
bu yazıyı yayınlamadan önce Akşener, “seçilebilir aday”
ipinden “seçilemez aday” ipine sıçradı. Bu durumda
Kılıçdaroğlu açtığı “Halil İbrahim sofrası”nı toplar
mı? Göreceğiz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Erken
sevinenlerin halini de göreceğiz.</span></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }strong { font-weight: bold }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-70929235325876284072023-03-01T15:16:00.000+03:002023-03-01T22:34:27.216+03:00DEPREM EKONOMİYİ NASIL ETKİLEYECEK? DEPREM EKONOMİSİ KAPİTALİST EKONOMİDİR <div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: right;"><br /></div><div style="text-align: left;"><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
<span style="font-size: small;"><b>DEPREM EKONOMİYİ NASIL
ETKİLEYECEK?</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
<span style="font-size: small;"><b>DEPREM EKONOMİSİ
KAPİTALİST EKONOMİDİR </b></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Merkez
üssü Maraş olan ve 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki 10 ili
etkileyen depremlerin ekonomiye etkisinin ne olabileceği üzerine
kapsamlı analiz yapmak sağlıklı ve kesin verilerin henüz
olmamasından dolayı şimdilik pek mümkün değil. Ancak, mevcut
verilerden hareket ederek ekonominin genelinde yapabileceği
tahribatın boyutlarını gösterebiliriz.<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Söz
konusu bu 10 ilin deprem öncesi (yıl itibariyle) ekonomiye
katkısının ne olduğunu istatistik verilerden çıkartıyoruz. Ama
etkisinin ve her bir il ekonomisindeki tahribatın boyutlarını
gösteren veriler yayımlanmadığı müddetçe sadece tahmin
yapabiliriz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yazıda bu çerçevede bir değerlendirme yer almaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"></span></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4ZxL7jwIc6IMie-U-yeXHd8iPjplWVAZq-w1kPpCuSaMlXdzbu3P-dzMclLq0R4G6NhEg7wG84bhdeASfwVUzYRViKa75OUPN6vmR6L6n0p17zg_vUzyQOwuUX9Yrcmnr1wtpK5dtPQOMUqeoKnukpLTetpJivt8-xALn2dq0LVRSAf6qgsSg057XCA/s1419/1.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="577" data-original-width="1419" height="163" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4ZxL7jwIc6IMie-U-yeXHd8iPjplWVAZq-w1kPpCuSaMlXdzbu3P-dzMclLq0R4G6NhEg7wG84bhdeASfwVUzYRViKa75OUPN6vmR6L6n0p17zg_vUzyQOwuUX9Yrcmnr1wtpK5dtPQOMUqeoKnukpLTetpJivt8-xALn2dq0LVRSAf6qgsSg057XCA/w400-h163/1.png" width="400" /></a></span></span></div><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><br /></span></span><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
veriler söz konusu bu 10 ilin ekonomideki konumlarını
göstermektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Deprem
bölgesindeki illerin toplam ulusal gelirdeki ortalama payı yüzde
9,3; tarımda yüzde 14,3; sanayide yüzde 11,2 ve imalat sanayinde
yüzde 11,3. İnşaat sektöründeki pay yüzde 8,7; hizmet
sektöründe yüzde 7,1 iken mali ve sigortacılık sektöründeki
pay daha düşük, yüzde 4,4. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
illerin GSYH’daki yüzde 9,3 oranındaki payı 20 milyar dolarlık
bir değer oluşumuna denk düşmektedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
10 ildeki girişimci diye tanımlanan irili ufaklı kapitalist, küçük
üretici sayısı ülke çapındaki toplamın yüzde 11,7’sini
oluşturmaktadır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
10 ilde Türkiye çapında bitkisel üretimin yüzde 20,9’u, tahıl
ve diğer bitkisel üretiminin yüzde 12’si gerçekleştirilmektedir.
Bu illerde ülke çapında toplam işlenebilir tarım arazisinin
yüzde 14,5’i, büyük baş hayvanların yüzde 12’si ve ve
küçükbaş hayvanların da 16,3’ü bulunmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
10 ilin ülke genelindeki toplam kredilerdeki payı yüzde 9;
mevduatlardaki payı yüzde 5,2 ve takipteki kredilerdeki payı da
yüzde 17,6. Sektörel bazda bakıldığında bu illerin toplam
tekstil ve tekstil ürünleri sektörü kredilerindeki payı yüzde
40’a, metal ve işlenmiş maden sektörü kredilerindeki payı
yüzde 18,3’e, ziraat ve balıkçılık sektörü kredilerindeki
payı yüzde 15,5’e ve toplam tüketici kredilerindeki payı da
yüzde 10,4’e varmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Salt
bu veriler ve 20 milyar doları geçen ihracatı (toplam ihracattaki
payı yüzde 8,7), bu illerin ülke dış ticaretinde, sanayisi ve
tarımsal üretiminde önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Nüfus
açısından bakıldığında bu 10 ilde toplam 13,4 milyon kişinin
yaşadığını görüyoruz. Yani Türkiye nüfusunun yüzde
15,7'sine denk gelen bir nüfus. Bu illerde nüfus yoğunlu Türkiye
genelinden oldukça yüksek; Türkiye genelinde nüfus yoğunluğu
110 iken, bu 10 ilde oran 151’dir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Depremin
Faturası</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Depremden
hemen sonra çok farklı çevreler ekonominin bu ağır yıkımın
altından kalkıp kalkamayacağı veya ne derece etkileneceği
konusunda, çıkış noktaları farklı olduğu ve kesin verilere
değil tahminlere dayandığı için bir birinden oldukça farklı
sonuçlara varmışlardır. Bu hesaplamalarda 1999 depremi de hesaba
katılarak, karşılaştırma yapılarak birtakım sonuçlar elde
edilmeye çalışılmıştır. Bunları burada teker teker ele almaya
gerek yok. Zaten zaman içinde bölgenin yeniden inşası
şekillenmeye başladıkça gerçeğe yakın sonuçlar da elde
edilmeye başlanacaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Depremin
ekonomiye maliyetini hesaplama borsasında 15-20 milyar dolarla
açılış yapanlar olduğu gibi maliyetin 80 milyar doları
geçeceğini hesap edenler de var. Maliyette bir çıkış noktası
oluşturabilmek için somut verilerin olması gerekir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;"></span></span></span></span></strong></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidULDLD8Up0OxkbVBj-xJ1HkW91ixj0aipoe8qQUjap0nve4fVdZQBenIfl5G_-xjJjBTYUA36gQBoI5xc9BOT4Bt1mhvz72vLYTa3SUjFvMRtntd9cRPNGZrZKWqJYcQ0zWWM_28i7Uel5V2pstJ7KLkTvS2rKF8Km5khh_LFdNe2KLNgAN55xDuTag/s1078/2.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="471" data-original-width="1078" height="175" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidULDLD8Up0OxkbVBj-xJ1HkW91ixj0aipoe8qQUjap0nve4fVdZQBenIfl5G_-xjJjBTYUA36gQBoI5xc9BOT4Bt1mhvz72vLYTa3SUjFvMRtntd9cRPNGZrZKWqJYcQ0zWWM_28i7Uel5V2pstJ7KLkTvS2rKF8Km5khh_LFdNe2KLNgAN55xDuTag/w400-h175/2.png" width="400" /></a></span></span></strong></div><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><br /></span></span></strong><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Somut
veri bağlamında ö</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">rnek
olsun diye şunları </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">da
</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">belirtebiliriz:
Depremden dolayı kaybedilen et ve süt üretimi için beslenen
büyük ve küçük baş hayvan sayısı. Tahıl ve başkaca bitkisel
ürünlerin durumu. </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">B</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">u</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
bölge tarımını ve hayvancılığını doğrudan ilgilendirir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Kırsal
yerleşim birimleri de dahil bölgedeki bütün yerleşim
birimlerinde altyapı yıkımının boyutları; konut, okul, hastane,
ulaşım (kara ve demiryolu, havalimanları, deniz ulaşımı),
fabrika, elektrik, doğal gaz, telekomünikasyonda yıkımın
boyutları. Tamir mi edilecek, yeniden mi inşa edilecek veya başka
alana mı taşınacak (yerleşim ve üretim). </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bunlar
henüz bilinmiyor veya en fazlasıyla planlama aşamasında.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Depremin
verdiği maddi zarar aslında devasa bir sermaye kıyımıdır.
</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Ekonomik
krizden kaynaklı kaçınılmaz bir sermaye kıyımı değil, ekonomi
dışı faktörden (deprem) kaynaklı kaçınılmaz bir sermaye
kıyımı. </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
Zarar bu sermaye kıyımının içinde değildir. Sermaye
kıyımı+zarar diye hesap edersek, ki böyle hesap etmek gerekir, o
zaman depremin faturasından; maliyetinden bahsetmek gerekir. Bu
maliyet yüksektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak
genel anlamda olacakları sıralayabiliriz:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">1)</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Tarım
(tahıl, bitki, hayvancılık) üretiminde düşüş olacaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">2)</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Sanayi
üretiminde düşüş olacaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">3)</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Ulaşımdaki
(kara ve demiryolu), hava limanları, deniz ulaşımı) tahribat
ekonomiyi olumsuz etkile</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">yecektir</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">4)</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">İşgücü
dalgalanması yaşanacaktır (bölgedeki kalifiye işgücünün başka
sanayi merkezlerine göçü).</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">5)</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bütün
bunlar bu 10 ilin iç pazara ürün sürümünü ve dış ticaretini
olumsuz etkileyecektir.</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
illerin ihracattaki payı yüzde 8,72 (2022). Bu oran yaklaşık 20
milyar dolara tekabül ediyor. Bazı ürün gruplarında bu illerin
önemi daha belirgin; halıda ihracatın oranı yüzde 69,4;
tekstlide yüzde 32,1; hububat ve baklagillerde yüzde 30,5; taze
sebze ve meyvede ise yüzde 22,1.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlar
hem bölge hem de genel ihracat açısından küçümsenemeyecek
gerçekliklerdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Deprem
faturasını üç kalemde toplayabiliriz:</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlardan
<b>ilki</b> sermaye kıyımından kaynaklı maliyet: Makinelerin,
işletme/fabrika binalarının, depoların, mevcut hammaddelerin,
başkaca stokların zarar görme durumu. Bunların içinde en önemli
olan, sanki ekonomik kriz olmuş gibi kapitalistin makinelerini,
başkaca donatımlarını, işletme binalarını yenilemesidir.
Ekonomik krizin yaptıracağını şimdi deprem yaptırmış oluyor.
Bu 10 ildeki sanayi faaliyeti içinde olan hiçbir kapitalist, yeni
fabrika binasını eskisinin aynısı gibi yeniden inşa etmeyeceği
gibi makinelerini de teknolojik olarak yenilemekte geri
kalmayacaktır. Nihayetinde rekabet etmek zorundadır ve bütün
kapitalistler böyle hareket eder.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yönlü faturanın tutarı bugünden bilinemez.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İkincisi</b>
depremden dolayı üretim kaybı (üretilse de veya stoklanmış
üretimin ulaşım zorluğundan dolayı pazarlanamaması) ve
arama-kurtarma, enkaz kaldırma ve yeniden inşa faaliyetleri.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yönlü faturanın da tutarı bugünden bilinemez, ancak daha kolay
tahmin edilebilir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Üçüncüsü</b>
ise kamuya çıkartılan fatura; bu da kendisini deprem kaynaklı
bütçe oluşumunda, borçlanmada, vergi kaybında ifade eder.
Örneğin bu çerçevede kesin bilinen, depremzedelere, ailelere
yapılan nakti ödemelerdir. Bu çerçevede 600 bin aileye aile başı
10 bin TL ödenmektedir (Toplamı 6 milyon TL). Ailelere kira yardımı
olarak yapılan ödeme; 600 bin aileye, aile başı 55 bin TL
ödenmektedir (Toplamı 33 milyon TL). Depremde ölen başına nakti
ödeme; bu bağlamda 45 bin aileye ölen başına 100 bin TL
ödenmektedir (Toplam 4,5 milyon TL)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Miktarı
bilinmese de genel anlamda kesin olan şudur:</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tarımın
yanı sıra, sanayide de önemli bir paya sahip bu 10 ilde sanayi
işletmelerinde faaliyetin durması, ihracat, istihdam ve ulusal
gelir bakımından ülke ekonomisini olumsuz etkileyecektir.
Altyapının (yollar</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ın</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
otoyollar</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ın</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
köprüler</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">in</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
viyadükler</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">in</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
tüneller</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">in</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
demiryolları</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nın</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
havayolu</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nun</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
(havaalanları), deniz yolu</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nun</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
(limanlar, örneğin</span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
İskenderun limanının kullanılamaması ekonomide kaybın
boyutlarını arttırabilir)</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
elektrik hatları</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nın</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
su şebekeleri</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nin</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
kanalizasyon sistemleri</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nin</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
telekomünikasyonun (telefon, internet) zarar görmesi, genel
ekonomik faaliyetleri, ticari ve sosyal </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">yaşamı</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
sınırlandıracaktır. Bunların büyük bölümünün kamu
kaynakları ile yeniden inşa edilecek veya da onarılacak olması
kamunun kaynak ihtiyacının artmasına neden olacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Tüm
bu alanlardaki kayıplar lojistik olanaklarının önemli ölçüde
yitirilmesini beraberinde getirebilir. Başta Antep olmak üzere bu
illerin ihracatı olumsuz etkilenir. Bunun ötesinde yeniden inşada
gerekli olan maddelerin ithalatı göz önünde tutulursa dış
ticaret dengesi bozulabilir. Bu da bütçeye yeni yük demektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Deprem
hasarının ekonomik büyümeyi nasıl etkileyeceği üzerine de
hesaplar yapılmaktadır. Depremin ekonomik büyümeye etkisinin ne
olacağı; büyümeyi ne kadar geri çekeceği bugünden kesin
bilinmez. Ancak 2023 yılı itibariyle GSYH’nın ne kadar olacağı
tahmini üzerinden tahmini deprem hasarı göz </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">ö</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">nünde
tutularak yapılan hesaplarda depremin ekonomik büyümeyi yüzde 0,5
ile yüzde 2 oranında olumsuz etkileyeceği hesapları
yapılmaktadır. Tabii bunlar birer tahmindir. Ancak, gerçek olan şu
ki, 6 </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Ş</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">ubat
</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">D</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">epremi
ekonomiyi yeni bir krize çekecek derecede güçlü bir tahribata
neden olmamıştır. Tahribat ağırdır, belki 50-100 milyar </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">dolar</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
bandında bir zarar verecektir. Ancak bu miktarla, belli üretme
dinamikleri olan ekonomi yeni bir krize savrulmaz. Ne olabilir?
Ekonomik büyüme yüzde 0,5 ila yüzde 1 arasında küçülebilir.
Ancak, dünya ekonomisinde, özellikle AB ekonomisinde derinleşen
bir kriz durumunda bu depremin Türkiye ekonomisindeki olumsuz etkisi
bir kriz sürecine yol açabilir. Ama böyle bir durum yok.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sanayi
Açısından Depremin Etkisi</span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Antep'de,
İSO’nun ilk 500 büyük sanayi kuruluşu listesine giren 29 ve
ikinci 500’e giren 38 olmak üzere toplamda 71 işletme var.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Maraş’da
ilk 500’de 13, ikinci 500’de 11, toplamda 24 işletme; Adana’da
ilk 500’de 10, ikincide 14, toplamda 24 işletme; Hatay’da ilk
500’de 9, ikincide 8, toplamda 17 işletme; Osmaniye’de ilk
500’de 2, ikincisinde 3 işletme; Malatya’da ise ikinci 500’de
bir firma faaliyet sürdürmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
on il genelinde ilk 500’de 69, ikinci 500’de 82 olmak üzere
toplam 151 işletme Türkiye’nin en büyük ilk bin sanayi kuruluşu
arasında yer alıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye
ihracatın yüzde 11’i bu iller tarafından gerçekleştiriliyor.
2022 verilerine göre ilk sırada Antep (11,2 milyar dolar), ikinci
sırada Hatay (4,1 milyar dolar), üçüncü sırada Adana (3,1
milyar dolar) gelmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">10
ilde toplam 36 organize sanayi bölgesi (OSB) var. Bunların 6’sı
depremin en büyük yıkıma yol açtığı Maraş’da.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gaziantep
ve Hatay’da 5’er, Urfa ve Adıyaman’da 4’er, Adana,
Diyarbakır ve Malatya’da 3’er, Osmaniye’de 2, Kilis'de de 1
OSB var.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye’deki
toplam 386 OSB’den 272’si faaliyette ve çalışan sayıları 2,5
milyona ulaşıyor. Bölgedeki 36 OSB’nin Türkiye’de faal olan
toplam 272 OSB içindeki payı yüzde 13,4.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
illerdeki OSB’lerde istihdam edilenlerin sayısı yaklaşık 340
bin. Diğer sanayi işletmelerinde istihdam edilenler de dikkate
alındığında sayı daha da artar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Verilerin
de gösterdiği gibi bu 10 il, sanayi alanında Türkiye’nin en
önemli üretim merkezlerinden birisidir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Depremin
bu illerdeki sanayi işletmelerini tamamen yıktığı söylenemez.
En ağır tahribatın Maraş’da gerçekleşmiş olduğunu
görüyoruz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Örneğin
Antep Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz
Şimşek’e göre 5 OSB’de zarar gören tesis yok.</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Bu OSB’lerde bin 200 firma var. 250 binin üzerinde kişiye
istihdam sağlanıyor. Yaşanan iki büyük depremde hasar gören
tesis yok gibi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Kilis
Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sönmez’e
göre </span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
100 adet fabrikanın faaliyet gösterdiği Kilis'de organize sanayi
bölgemizde yıkılan bir fabrika yok. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Adana
Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç’a göre </span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Adana
sanayisinde depremden dolayı zarar gören işletme yok.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Antakya
Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Tahsin Kabaali’ye
göre OSB’de ciddi bir kayıp yok. Ancak,</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Küçük Sanayi Sitesi komple yıkılmış durumda.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diyarbakır
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya’ya göre </span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
OSB’de hiçbir sorun yok. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Malatya
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu’na
göre, Malatya’da sanayi tesislerinin yüzde 30'u hasarlı. Bunun
da yüzde 10'u ağır hasarlı. Dolayısıyla çok büyük bir üretim
kaybından söz etmek mümkün değil.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
10 il Türkiye’nin toplam tarım ihracatının beşte birini
gerçekleştiriyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye
genelindeki toplam 450 bin 723 gıda işletmesinin 54 bin 573’ü,
yani yüzde 12,1’i bu illerde bulunuyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">13
bin 300 gıda işletmesiyle Adana ilk sırada yer alıyor. 8 bin 839
gıda işletmesiyle Antep ikinci; 8 bin 829’la Hatay üçüncü; 8
bin 600 ile Diyarbakır dördüncü; 5 bin 401’le Maraş beşinci
sırada yer alıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuç
itibariyle bölge sanayicilerinin açıklamalarına göre genel
anlamda Maraş'da tesislerin bir kısmı hasarlı. Malatya'da ağır
hasarlı fabrika sayısı yüzde 10. Antep'de sadece 18 fabrika
çalışamaz durumda. Adıyaman'da da 14 fabrika ağır hasarlı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye
ekonomisinde önemli bir yere sahip olan bu bölge sanayinde
demir-çelik, gıda ve tekstil sektörleri ön plana çıkmaktadır.
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İstanbul
Sanayi Odası’nın yayınladığı ilk 500 firma arasında Antep,
Adana, Maraş, Malatya, Osmaniye ve İskenderun Sanayi odalarına
bağlı 72 firmanın 31'i tekstil sektöründe faaliyet gösteriyor.
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İkinci
sırada ise 13 firma ile gıda üretimi var. Bölge tarımsal üretim
açısından kritik bir öneme sahip. Toplamda 24 milyarlık ciro
bölgedeki büyük firmalar tarafından gerçekleştiriliyor.<br />
<br />
Metal
sanayi ise 17 firmayla üçüncü sırasında. İsdemir ve Tosyalı
gibi büyük grupların üretimleri oldukça stratejik öneme sahip.
</span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşgücü
Açısından Depremin Etkisi </span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
10 ilin toplam istihdamdaki payı yüzde 11,1. Bu illerdeki organize
sanayi bölgelerinde üretimde çalışan işçi sayısı 539 bin
600. Depremden kaynaklı olarak ölenlerin ve çalışamaz durumda
olanların dışında devletin de teşvikiyle bölgeyi terk
edenlerin, başka bölgelere geçici de olsa göçenlerin sayısı
bölgede işgücü sıkıntısı yaratacak boyutlara varmış
durumda. AFAD’ın son yaptığı açıklamaya göre, depremden
etkilenen illerden tahliye edilenlerin sayısı 528 bin 146'ya
ulaştı. Diktatörün, 14 Şubat’ta yaptığı açıklamada,
bölgeden ayrılanların sayısının 2,2 milyon. Milli Savunma
Bakanı Hulusi Akar’a göre de, bölgede daha önce sinyal veren
telefon numaralarından tespit edildiği kadarıyla 2,5 milyon
insanın diğer illere gitti. Gidilen illerin başında Ankara,
Mersin, İstanbul, İzmir, Bursa gibi iş bulma olanağının yüksek
olduğu büyük kentler gelmektedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Göçü
en iyi anlayanlar, irili ufaklı kapitalistlerdir. Daha şimdiden
işgücü sorununa üretime başlamak için ne denli önemli olacağı
üzerine açıklamalar yapıyorlar. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Örneğin
Maraş Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkan Yardımcısı Mahmut
Arıkan, kentte çalışanlarının sanayileşmiş illere doğru
gitmeye başladığına dikkati çekerek, "Biz bunu kısa sürede
durdurabilirsek sanayiyi çok kısa sürede ayağa kaldırabiliriz
ama biz bu gücü kaybedersek bir felaket de burada yaşarız.
Devletin sanayinin ayağa kaldırılması için atılacak adımları
bir an önce ilan etmesi lazım" diyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">17
Şubat 2023 tarihli Dünya gazetesinde yer alan makalesinde </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Özlem
Ermiş Beyhan</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“Yaralar
hızlıca sarılmalı: %30’luk göç sanayiyi vurur, önlenmeli”
başlığını atmış.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Devamla
şöyle deniyor: “ Deprem bölgesinde Türkiye’yi yasa boğan
kayıpların acısı yaşanırken sanayiciler bir yandan
seferberlikle bölgenin yaralarını sarmaya çalışıyor, bir
yandan da üretimin devamlılığını sağlayacak çözümlere
ulaşabilmek için çabalıyor. Bölge sanayicisi başlayan göç
gerçeğinin farkında; kısa vadede depremden zarar görmemiş ama
işgücü bulamadığı için üretimin yapılmadığı boş
fabrikalarla karşı karşıya kalınabileceğini öngörüyor.
Bölgeden göçün yüzde 30’ları bulabileceğini belirten iş
dünyası çözüm için kalıcı konutların en üst kalite ve
sağlamlıkta olacağına ve büyük hızla tamamlanacağına dair
inancın bölge insanına verilmesinin öneminin altını çizdi.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Her
10 kişiden 3’ü giderse...</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">TOBB
Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü Meclis Başkanı Şeref Fayat,
bölgede kalıcı konut yapımının çok doğru ve hızlı şekilde
yapılacağına dair bölge insanına umut vermek gerektiğini
vurgulayarak geçmişte bu büyüklükteki afetlerde yüzde
25-30’ları bulan bir göç gözlendiğini söylüyor. Bu
gerçekleşirse bölgedeki 10 kişiden 3’ünün göç etmesi söz
konusu olacak. Bu durumda fabrikaların çalışan bulamayacağı
sıkıntılı bir süreç yaşanacağını anlatan Fayat şu
bilgileri verdi: “Çok acil oradaki işgücünü yerinde tutacak
önlemler alınmalı. Oradaki üretimin zaten barınma sorunu
yaşanan, yaşam maliyetlerinin çok yüksek olduğu bölgelere
taşınması sıkıntı yaratır. Bizim çok acil o bölgedeki
insanımızın orada kalıcı tutmakla ilgili çalışmamız gerek.
Çok acil tüm Türkiye olarak orada kalıcı evleri çok daha
kaliteli, çok daha sağlam, hızlı şekilde yapacağımızı onlara
hissettirmemiz lazım. O bölge sanayisini insanlar göçüyor diye
oradan taşıyamazsınız. Oradaki sanayide yapısal bir sıkıntı
yok. Ne tekstilde ne hazır giyimde, maddi bir sıkıntı yok ama
maddi manevi çalışanlarımız büyük hasar aldılar. Onların
yanında olduğumuzu hissettirmemiz gerekiyor.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">İşgücü
sorunu büyük...</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Deprem
bölgesindeki fabrikasında çalışan işçileri için seferber olan
Türkiye Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği (TTTSD) Başkanı
Vehbi Canpolat da bölgede ciddi bir işgücü sorunu başladığından
bahsediyor: “Bugün bu bölgede ‘hiçbir zararım yok’ diyen
bile 2-3 aydan önce toparlanamaz... Canını kurtaran da göç etmek
istiyor; büyük bir göç dalgası var. İşgücü ile ilgili ciddi
bir sorun var. 6 ila 8 ay alacak işgücünün tam anlamıyla geri
dönebilmesi. Yeni bir hayat kurmak da zor, bırakıp gitmek de…
İşçisi olmayan fabrikalarla karşı karşıya kalabiliriz.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Canpolat,
devamla şunu vurguluyor: “Bölgede seferberlik başlattık.
Çalışanlarımızın konteyner evlere geçişi için tüm hızımızla
çalışıyoruz. Bölgede büyük acılar, can kaybının yanı sıra
ciddi bir iş kaybı söz konusu.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yine
Dünya Gazetesinin 26 Şubat tarihli sayısında yer alan bir haberde
İstanbul Ticaret Borsası (İSTİB) Başkanı Ali Kopuz işgücü
göçünü daha ileri boyutlara taşıyor ve "Bölge insanı
göç ederse Türkiye’nin dengesi bozulur" değerlendirmesi
yapıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
ve benzeri sözler her halükarda işgücü göçünün deprem
bölgesi ekonomisinde/üretiminde ne denli önemli olduğunu
göstermektedir. Deprem bölgesinde sermaye ve kuruluşları devletle
elele genel ve nitelikli işgücü dalgalanmasını engellemenin yol
ve yöntemleri üzerine çalışmak zorunda kalacaklardır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yani
sermaye işin farkında. Sadece işgücü değil, kalifiye işgücü
gerekli. Sermaye, devletten çalışan işçilerin bölgeden göçünün
engellenmesini, deprem ve beraberinde getireceği sorunların (ev,
eğitim, sosyal hizmetler vs.) kısa zamanda ve doğudan ve kapsamlı
destekle çözmesini; mevcut göçü geri döndürmesini ve göç
eğilimine karşı mücadele edilmesini talep ediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşgücü
dalgalanmasını önlemenin tek yolu, göçmek isteyen işçinin
aradığını bulunduğu yerde sağlayabilmektir. Bu geçici de olsa
yüksek ücretle, asgari ücretin artırlmasıyla yaşayabileceği
konuta hızla sahip olmakla, gideceği yerlerdeki sosyal hizmetlere
ücretsiz veya cüzi ücretle sahip olmasıyla vb. sağlanabilir.
Kapitalist, üretimin yeniden canlandırılması için deprem
bölgesinin “cazibe merkezi” ilan edilmesini istiyor. Kapitalist,
devlete, üretim yapabilmek için bu işi bilen, kalifiye olmuş
işçilerin geri dönmelerini sağlayacak teşvik talep etmektedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Göçün
engellenememesi durumunda işletmelerin verimli çalışabileceği
düşünülmemelidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Dış
Borç Açısından Depremin Etkisi</span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Depremin
dış kaynak kullanma ihtiyacını artıracağı açık. Miktarın ne
kadar olacağı henüz bilinmiyor ama bu, 2023 yılı itibariyle dış
borç geri ödemeleri miktarına eklenmesi gereken yeni bir yüktür.
2023 yılı itibariyle geri ödenmesi gereken dış borç miktarı
190 milyar dolardır. Cari açığın finansmanı için gerekli olan
dış kaynak miktarı devlete göre 22 milyar dolar, piyasalara göre
de 30 milyar dolardır. Şimdi buna depremden dolayı ihtiyaç
duyulan belli bir miktar eklenecek. Cari açık için dillendirilen
en üst miktar olan 30 milyar dolara, deprem hasarı olarak
dillendirilen yine en üst miktar olan 100 milyar doları eklersek
dış borç ve dış borç ödemeleri bakımından 2023 yılının
zorlu bir yıl olacağı görülür. Bu durumda bu yıl içinde 190
milyar dolarlık dış borç ödemesi yapacaksın ve aynı zamanda
deprem hasarı ve cari açık için 100-130 milyar dolar bulacaksın.
En iyimser hesap bu. Bu miktarın 300 milyar dolara varma
olasılığından da bahsediliyor. Göreceğiz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Deprem
bölgesinde bu 10 ilin ihracatta oynadığı rol küçümsenemez. Bu
illerde ekonominin yeniden üretime geçmesi için yeni yatırım ve
onarım bağlamında ihtiyaç duyulan makine ve başkaca ihtiyaçların
ithal edilmesi yüksek bir ihtimaldir. Bu durumda bir taraftan üretim
yeniden örgütlenmediği için ihracat gerilerken, üretimi yeniden
örgütlemek için ihtiyaçların temini bağlamında ithal girdileri
artacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
konuda şu kadarını söyleyebiliriz: Dış borç/borçlanma
konusunda genel anlamda “sol”un değerlendirmeleri abartılıdır,
bazen de uçuktur. Dış borç üzerinden ekonomi batıranlar ve
Erdoğan’ı iktidardan alaşağı edenler veya bir kriz patlar
Erdoğan altında kalır ve gider diyenler genellikle “sol”
çevrelerdir. Bunlara, mevcut borç miktarıyla bu ekonomi batmaz
diye istediğiniz kadar anlatabilirsiniz. Bunun şimdiye kadar bir
anlamı olmadı, bundan sonra da olmaz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Derem
sorunundan dolayı dış borçlanmayı devlet nasıl halleder,
nerelerden alır veya bu yılki dış borç geri ödemesini yeniden
yapılandırıp, ödeme yapılması gereken miktarı deprem sorunları
için mi kullanır (tabii buna alacaklının da razı olması
gerekir), yoksa diktatör “kadim” dostlarıyla mı bu işi
halleder orası bilinmez. İhtimal şu ki, IMF’den borçlanma
yapmayacaktır, Rusya, Çin, BRICS kaynaklarını kullanmaya
çalışabilir, Azerbaycan’dan, Katar’dan, parası bol başkaca
Arap ülkelerinden (örneğin S. Arabistan, Birleşik Arap
Emirlikleri) para transferi yapabilir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Faşist
diktatörlük depremden kaynaklı olarak da çok büyük zorluklarla
karşı karşıya kalabilir. Ancak, dışarıdan para bulma konusunda
çaresiz kalmayacağından emin olabilirsiniz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Başka
Alanlarda Depremin Etkisi</span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
başka alanların başlıklarını belirtmekle yetinelim:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Depremden
dolayı 2023’te cari açık büyüyecektir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Depremden
dolayı bütçe açığı artacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Depremden
ve aynı zamanda seçimden dolayı devletin teşvik harcamaları
enflasyonu olumsuz etkileyecektir. Yine karşılıksız para
basılacak ve ortalığa saçılacak. Nihayetinde diktatör depremi,
seçim için fırsata çevirmenin planlarını yapmış olması
gerekir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Ek
vergiler gündeme gelecektir vb.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">1999-2023
Depremleri Karşılaştırması</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1999
depremiyle 2023 depremi arasında bolca karşılaştırma
yapılmakta, birtakım paralelikiler kurulmakta. Ancak, 1999 depremi
verileri, doğru veya yanlış, sabitleşmiştir. 2023 depremi
bakımından bu söylenemez. Ne ölü sayısı ne yaralı sayısı ne
maddi hasarın kapsamı ve bunun ekonomiye etkileri henüz tam
olarak bilinmemekte. Karşılaştırma yapabilmek için 2023 depremi
verilerinin de bilinir olması gerekir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Buna
rağmen yine de bir karşılaştırma yaparsak:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marmara
bölgesi verileri:</span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Türkiye’nin
tüm sanayi tesislerinin yarısı ve büyük sanayi kuruluşlarının
dörtte üçünden fazlası bu bölgede bulunmaktadır. Bu açıdan
bir karşılaştırma dahi yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Türkiye’de
500 büyük sanayi kuruluşunun büyük çoğunluğu bu bölgede
bulunmaktadır. Bu açıdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Türkiye’deki
işyerlerinin yüzde 45’i, sanayi sektöründe çalışan nüfusun
yüzde 59 bu bölgede bulunmaktadır. Keza bu açıdan da bir
karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Katma
değerin yarısı bu bölgeden sağlanmaktadır. </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Türkiye’de
bir yılda üretilen tüm mal ve hizmetlerin yüzde 40’ı bu
bölgeden sağlanmaktadır. </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Türkiye’de
toplanan vergilerin yarısından fazlası bu bölgeden
kaynaklanmaktadır. </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Türkiye
ekonomisinin yüzde 50’si 1999 depreminden etkilendi. </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-1999
depremi ülkenin ekonomik üretim merkezinde yaşandı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Marmara
bölgesinin toplam ihracattaki payı yüzde 64,23. 10 ilin payı ise
ancak yüzde 8,72. </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Marmara
bölgesinin GSYH’deki payı 45,47. 10 ilin payı ise ancak yüzde
9,3. </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Toplam
imalat sanayi üretiminde Marmara bölgesinin payı yüzde 50,39. 10
ilin payı ise ancak 11,3. </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Marmara
bölgesinin Türkiye nüfusundaki payı yüzde 31,11. 10 ilin payı
ise yüzde 15,7. </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
bakımdan da bir karşılaştırma yapılamaz.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şüphesiz
ki bir karşılaştırtma yapılabilir. Ancak, aradaki fark çok
büyük. Bu nedenle karşılaştırma pek anlamlı olmaz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Depremin
maliyeti bakımından:</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1999
depreminin maliyeti Devlet Planlama Teşkilatı’na göre (DPT) 15
ila 19 milyar dolar; TÜSİAD’a göre 17 milyar dolar; Dünya
Bankası’na göre de 12-17 milyar dolar olarak hesaplamıştı.
2023 depreminde ise tahminler 4 milyar dolardan başlıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
miktarın o zamanki GSYH'ye oranı ortalama yüzde 6 idi. Ekonomik
küçülme de yüzde 3,3 oranındaydı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Depremden
dolayı 1999 yılı GSYH’daki kayıp TÜSİAD’a göre yüzde 9;
DPT’ye göre yüzde 8 ila 10; Dünya Bankası’na göre de yüzde
6,3 ila yüzde 9.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">2023
depremi için böyle bir hesaplama imkanımız yok. Ya 2021 GSYH
verilerini veya da henüz açıklanmamış 2022 GSYH verilerini baz
alarak ve ekonomideki maddi zararı tahmini hesap ederek bir sonuca
varılabilir. </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Şimdiye
kadar y</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">apılan
bütün hesaplamalar da böyle bir yöntemin sonucudur. Bu durumda
söz konusu bu 10 ildeki ekonomik kayıp 2023 GSYH’nı ancak ve
ancak yüzde 0,5 ila yüzde 2 oranında etkilemiş olacaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşılaştırma
yapılabilecek bazı yönler de yok değil:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2023
depreminde yıkılan konut sayısı 1999 depremindekinden daha fazla.
Bu nedenle 2023 depreminin beraberinde getireceği yeniden imar
maliyeti çok daha yüksek olacaktır. <br />
<br />
1999 depremi
döneminde bölgede yaşayan nüfus (kişi) sayısı 2023 depremi
bölgesindekinin neredeyse yarısı kadardı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gerisini
genel karşılaştırma tablolarından okuyalım:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"></span></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_SZYfa8RELzWTzDAvoqKmrc4c9ljm6_BQQrRGlwFacHXttlNyXED0RmHjehJGIXb5ltpZdZ67WdPw5_1OwMOp95CXZFpZNmaESZZKc22rMlDcn4OC0dNtXL3Qe11DEmJDwAfR5OVFm5KlWkWCkKBKRpC3XFUUJEHJNo9RW7RiGo2mfwPbgWQIL4GVTA/s1428/3.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="875" data-original-width="1428" height="245" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_SZYfa8RELzWTzDAvoqKmrc4c9ljm6_BQQrRGlwFacHXttlNyXED0RmHjehJGIXb5ltpZdZ67WdPw5_1OwMOp95CXZFpZNmaESZZKc22rMlDcn4OC0dNtXL3Qe11DEmJDwAfR5OVFm5KlWkWCkKBKRpC3XFUUJEHJNo9RW7RiGo2mfwPbgWQIL4GVTA/w400-h245/3.png" width="400" /></a></span></span></div><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><br /></span></span><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><br /></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"></span></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVh8jEfOItRl0oqzXxRti2IsfPexz2eUPjuVddKUQWzahkq-DwM9J6xvP88AM8bCjg5dozD_EOob1qL_KBNTjoECxhb4xdqPH2mE5emvWRXNtfPEmvVdYF4YxPMM23BnegDzLduPt0m5N30XPBn-TEblHFnq58OgrWVEZMq-yrX7QY7tnZ6pSGjA5otg/s1050/4.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="650" data-original-width="1050" height="248" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVh8jEfOItRl0oqzXxRti2IsfPexz2eUPjuVddKUQWzahkq-DwM9J6xvP88AM8bCjg5dozD_EOob1qL_KBNTjoECxhb4xdqPH2mE5emvWRXNtfPEmvVdYF4YxPMM23BnegDzLduPt0m5N30XPBn-TEblHFnq58OgrWVEZMq-yrX7QY7tnZ6pSGjA5otg/w400-h248/4.png" width="400" /></a></span></span></div><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><br /><br /></span></span><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Bazı
sonuçlar:</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">1)
Deprem ve ekonomik kriz (fazla üretim krizi)</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burada
işin teori yönünü ele almayacağım. Bu bağlamda ilgi duyanlar
“Kar Oranı ve Sermayenin Uluslararası Diyalektiği”, Akademi
Yayın, Kasım 2010 ve “Kapitalizmin Tarihi (1600-1990)”,
Sınırsız Araştırma, 2016, çalışmalarıma bakabilirler.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burada,
bu deprem vesilesiyle söz konusu olan kapitalist ekonomide hemen her
dönemde Marks’tan bu yana görülen ara krizlerdir. Ekonomik
krizin patlak vermesinin nesnelliği kapitalist ekonominin içsel
işleyişinde aramak gerekir. Yani ekonomik kriz olmaksızın
kapitalizm olamaz. Ancak, ara krizler hem ekonomik hem de ekonomi
dışı faktörlerden kaynaklanırlar ve ekonomi üzerindeki etkileri
sınırlıdır. Doğa afetleri (burada deprem) ekonomi dışı bir
faktördür. Bu faktör güçlü olduğunda veya deprem o ülke
ekonomisini güçlü bir yıkıma uğrattığında ekonomide
beklenmeyen bir kriz patlak verebilir. 1999 depreminde böyle bir
gelişme yaşandı. 1998’de yüzde 10’un üzerinde büyüyen
sanayi üretimi Marmara depreminden dolayı 1999’da yüzde 5
oranında mutlak küçüldü, ama 2000 yılında da yüzde 5’in
üzerinde mutlak büyüdü. Bu deprem coğrafi olarak Türkiye’nin
herhangi bir yerinde değil, Türkiye ekonomisinin merkezinde
gerçekleşmişti. Orada yıkılan, tahribata uğrayan ne birkaç
yoldu ne de herhangi birkaç fabrikaydı. Bu deprem Türkiye
ekonomisinin kolonlarını tahrip etmişti.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Maraş
merkezli ve 10 ilde etkili olan 6 Şubat Depremi ise bir ara krize
neden olabilecek çapta dahi değil. Bırakalım krize neden olmasını
ekonominin GSYH ve sanayi üretimi bazında en fazlasıyla birkaç
aylık veya 2023’ün ikinci ve üçüncü çeyreklerinde biraz
daralmasına neden olabilir. Yukarıya aktardığımız veriler bunu
gösteriyor. Yıllık bazda ekonominin yüzde 3 ila yüzde 5 büyümesi
durumunda (tahminler bu yönde) depremin tahribatından dolayı
büyüme oranları yüzde 0,5 ila yüzde 2 arasında daralır,
büyüme oranı küçülür.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diğer
taraftan bu depremin yaralarının en kısa zamanda sarılması;
altyapı, konut, şehirleşme sorununun halledilmesi; en kıza
zamanda üretime yeniden başlanması, gerekli mali imkanların
sağlanması, diktatörün öncelikle atacağı adımların başında
gelmektedir. Pandemiden bu yana diktatör krizleri fırsata çevirmek,
Ukrayna-Rusya savaşından bu yana her iki jeopolitik güç arasında
“tarafsızlık” politikası sürdürmek; Türkiye’yi kendi
“ekonomi modeli” ile “şaha kaldırmak” için bu adımları
atacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
bu depremin jeopolitik ufkunu karartmasına izin vermemek için
elinden geleni yapacaktır. Bu anlamda depremin de bir jeopolitik
yanının olduğunu 2023 yılı boyunca yaşayıp göreceğiz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">2)
Kalifiye işgücü dalgalanması</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Depremden
dolayı gündeme gelen ve acil işleri yürütebilmek için bizzat
devlet tarafından başka illere taşınan nüfusun yeniden bölgeye
dönmesi sağlanacaktır. Burada esas olan sadece genel anlamda nüfus
değildir. Bölgede üretimin yeniden örgütlenmesi ve başlaması
için esas olan gerekli işgücüdür. Sermaye açısından bir
eksiklik olmayacaktır. Deprem tahribatı, bu ekonomi dışı
faktörün sermaye kıyımıdır. Yani yok olan, hasara uğrayan
fabrikalar, makine ve gerekli donanımlar en kısa zamanda
sağlanacaktır. Ancak, yeniden üretimin başlayabilmesi için
bölgedeki işletmelerde çalışmış, tecrübe sahibi, kalifiye
işgücünün işbaşı yapması gerekir. Depremden bu yana devam
eden işgücü dalgalanmasının bir an önce durdurulması için
bölge kapitalistlerinin çağrılarına yukarıda yer vermiştik. Bu
kalifiye iş gücünü diğer bölgelerdeki kapitalistlerin kapmaması
için devletin gerekli teşvikleri yapması gerektiğini dile getiren
bölge kapitalistlerinin yeni, tecrübesiz, bu anlamda kalifiye
olmayan işgücüyle üretime yeniden başlamaları verimsiz bir
başlangıç olacaktır. Böyle bir başlangıç deprem bölgesinde
sanayi üretiminin, ihracatın gerilemesi anlamına gelir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">3)
Sermaye depremi fırsata çevirecektir</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Depremin
ekonomi üzerinde tahribatı nedeniyle bölgeden ihracatın
gerilemesi, önemsiz de olsa bunun genel ihracata yansıması;
yeniden inşa için bazı maddelere duyulan ihtiyacın yurt dışından
sağlanması (ithalatın artması) gibi olguların kalıcılığı
engellenemezse bunun ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi depremin
etkisinden daha büyük olur. Bölge kapitalistlerinin; sermaye
kuruluşlarının yaptıkları çağrılar, öneriler bu tehlikenin
farkında olduklarını göstermektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
farkındalık aynı zamanda sermayenin önünü açabilecek
fırsatlara da doğrudan bir işarettir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yeniden
inşanın ekonomiye doğrudan katkısından önce yeniden inşaya
katılan sektörlerin önü açılmış olacaktır. Bu bölgedeki
yeniden inşaya aktarmak için bazı maddelerin ihracatının geçici
olarak yasaklanmasından; bazı ürünleri yerli üretiyoruz ithal
etmeyelim çağrılarına varana dek altyapı ve yeniden üretimin
sağlanması için gerekli makine ve araçların tedariki birçok
sektörde belli bir canlanma yaratacaktır. Soruna sadece
“inşatçılık” açısından bakanlar için bu sadece bir
inşattır. Ancak yeniden inşa açısından bakanlar için çimento,
demir-çelik, ahşap, kimya, makine, elektronik teçhizatlar; kısaca
yeniden inşanın gerçekleştirilmesi için bütün ihtiyaçları
üreten sektörlerde belli bir canlanmadır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
süreç daha şimdiden başlamıştır. Enkaz kaldırmak, kullanılan
iş makineleri, enkazın ekonomiye kazandırılması, soba, başka
ısınma araçları, çadır, konteyner, prefabrik evler, gönderilen
enevai çeşit gıda ve başkaca kullanım maddeleri vs. saymakla
bitmez. Bütün bu maddeler satın alınmıştır. Çadır üreticisi
desteklemek için çadır üretmiyor, satıyor vs. Halkımızın veya
derneklerin veya büyük işletmelerin destek/dayanışma amaçlı
gönderdikleri her ihtiyaç maddesi bir biçimde karşımıza az elde
biriken/çoğalan sermaye olarak çıkmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yeniden
inşayla bu süreç daha da hızlanacak ve kapsamlaşacaktır.
Şimdilik kamunun yatırımlarından bahsediyoruz. Kısa zamanda
kamunun yanı sıra özel sektörün yatırımları da gündeme
gelecektir. Kamu ve özel sektörün ayrı ayrı ve ortaklaşa
yatırımları karşımıza yeniden inşa edilmiş deprem bölgesi;
belki bir “eski” Maraş, “yeni” Maraş” veya “eski”
Adıyaman, “yeni” Adıyaman çıkartabilir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ama
sermaye açısından mutlaka bir “eski” ve “yeni” olacaktır:
İrili ufaklı kapitalistler, mevcut (“eski”) sermayelerini kat
be kat çoğaltacaklardır. Deprem, sermaye için arayıp da
bulamadığı bir yatırım alanı açmıştır. Depremden etkilenen
kentler ve kırsal alanları sadece Türkiye’nin en büyük şantiye
alanına dönüşecektir. Nihayetinde inşa edilen sadece konut
olmayacaktır. Hemen bütün sanayi sektörler<span style="font-weight: normal;">i
</span><span style="font-weight: normal;">(madencilik, enerji,
elektrik malzemeleri, demir-</span><span style="font-weight: normal;">çelik,
</span><span style="font-weight: normal;">beton, ahşap, </span><span style="font-weight: normal;">kağıt,
</span><span style="font-weight: normal;">çimento, boru, kablo, pvc
</span><span style="font-weight: normal;">vs.) </span><span style="font-weight: normal;">p</span>aylarına
düşeni fazlasıyla alacaktır. Kazanan her halükarda sermaye
olurken, kaybeden de “depremzede” sıfatıyla tanımlanan işçi
ve emekçi yığınları, onlarla birlikte aileleri olacaktır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks,
İstanbul'u mu yoksa 6 Şubat depremini mi düşünerek söylemişi
onu bilemem, ancak söylediğinden sermaye birikimi ile konut sorunu
arasından belli bir nesnel yasallığın olduğunu çıkartabiliriz.
Kapital 1’de şöyle diyor:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;">İ</span>şçi
sınıfının en çalışkan tabakalarının çektiği açlık
sancısı ile, zenginlerin kapitalist birikime dayanan, kaba veya da
ince aşırı tüketimleri arasındaki yakın ilişki, ancak ekonomik
yasalar bilinince kendini ortaya koyar. Ama konut durumunda iş böyle
değildir. Üretim araçlarının bir merkezde toplanması ölçüsünde,
işçilerin belli bir yere üst üste yığıldıklarını, tarafsız
her gözlemci rahatça görebilir; kapitalist birikimin hızı ne
kadar büyük olursa, işçi nüfusun barındıkları yerler de o
kadar sefil ve perişandır. Servetin artışıyla birlikte kentlerde
görülen “iyileştirme”, kötü yapılmış mahallelerin
yıkılması, bankalar, mağazalar vb. için işhanlarının
yükselmesi, iş trafiği, lüks arabalar, atla çekilen tramvaylar
vb. için caddelerin genişletilmesi, yoksulları gittikçe daha da
kötü kenar mahallelere sürer. Öte yandan, herkes bilir ki,
evlerin pahalılığı ile niteliği ters orantılıdır ve sefalet
madenini, ev spekülatörleri, ... gümüş madenlerinden daha büyük
bir karla ve daha az masrafla sömürürler. Kapitalist birikimin
uzlaşmaz karşıt niteliği ve dolayısıyla genel olarak kapitalist
mülkiyet ilişkileri burada o kadar açıktır...” (Marks-Engels
Toplu Eserleri; C. 23 (Kapital I), s. 687)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Kentsel
dönüşüm” adı altında başta İstanbul olmak üzere bu
“dönüşüm”ün uygulanmaya çalışıldığı her yerde konut
sorununun öncelikle sermayenin çıkarlarına göre ele alındığını
görüyoruz. İstanbul’da birçok işçi-emekçi semti “yenilenme”
adına adeta boşaltılmış, sakinleri daha dış semtlere sürülmüş
ve yerlerini işhanları, gökdelenler, oteller, pahalı, lüks
konutlar almıştır. Bu sermaye-konut ilişkisinin; bu yasallık
durumunun öncelikle Maraş, Antep, Adıyaman ve Antakya’da nasıl
işleyeceğini göreceğiz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmde,
çalışma ve sağlık hakkı gibi barınma hakkından bahsedenler
“yeni” Maraş’ın, Adıyaman’ın, Hatay’ın kurulması için
devletin hazırlamakta olduğu “yeni” şehirlerin kurulması
planına veya kampanyasına katılabilirler; yeni konutların insan
onuruna yaraşır kalitede olması için önerilerde bulunabilirler. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Belki
de farkında olmadan, enkazın altında kalmış devleti oradan çekip
çıkartmak için reformizm, barınma hakkını savunmaya devam
edecektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span></strong><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }strong { font-weight: bold }</style>
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr }</style></p></div>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-18631840315485702232023-02-21T18:24:00.000+03:002023-02-21T22:13:05.794+03:00 DEPREM, KAPİTALİZM, SOSYALİZM VE KONUT SORUNU<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"> <span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b> </b></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b>DEPREM,
</b></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b>KAPİTALİZM,
</b></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b>SOSYALİZM
</b></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b>VE
KONUT SORUNU</b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>SOSYALİZMDE
KONUT SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?</b></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Umutlar
kesildi. Artık enkazın altından yeni bir “müjde” verme umudu
da kalmadı. Devlet bütün “ihtişamı”yla deprem bölgesinde
“güvenliği” sağladı. Ölen öldü, kalan sağlarla yoluna
devam etmenin planlarını yaptı, yapıyor. Ama mutlaka bu enkazın
hesabını soracaktır; zaten sorumlu gördüğü bazı
müteahhitleri, “kolon kesenleri”, hatta denetleme yapmayan
sorumluları tutukladı, bunların yurt dışına kaçmalarını
engelleyici tedbirler aldı. Şimdi sıra yaraları sarmaya geldi.
Yara sarması gereken de devlettir. Devlet her şeye muktedirdir.
Öyle ki, “başını koyduğun o omuz da devlettir”. Bir
“taktir-i ilahi”dir, bir “kader”dir başımıza gelen, olan
oldu, şimdi ayağa kalkmanın sırasıdır anlayışı içinde 11
ilin Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğması için planlar
hazırlandı bile. <span></span></span></p><a name='more'></a>
<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Her
şeyi planlayan ve icra edecek olan devlettir. İnşa edildiğinden
bugüne kadar ışıkları hiç sönmeyen Saray’da devlet
oturmaktadır. O devlet diktatördür. O diktatör, o kadar anlayışlı
ki, neredeyse her depremzede ile doğrudan ilgilenmiş, hatta
Adıyaman’da enkaz altında kalan, kurtarıldıktan sonra da yaşama
veda eden Bircan inek için sahibesi Birgül Tuncay’a bir taziye
mesajı gönderirse veya bizzat konuşup bir-iki inek sözü verirse
hiç şaşmamak gerekir. Ne de olsa Saray bir devlet pr (halkla
ilişkiler) merkezidir. O merkezin başında da diktatör
durmaktadır.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Artık
ileriye bakmak gerekir. Yer bilimcilerin, uzmanların (“yerli” ve
“milli” uluslararası üne sahip çok sayıda değerli yer
bilimci vardır bu ülkede) uyarılarına kulakların tıkanmış
olması, hazırlanmış raporların bir kenara artılmış olması
artık geride kaldı. Bu saatten sonra bunun hesabını da sormanın
bir anlamı yok.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Deprem
vergisi adı altında toplanan paraların, başka alanlarda
kullanılmış olmasının hesabını kimden soracaksın? 2000-2022
arasında toplanan yaklaşık 88 milyar TL tutarındaki deprem
vergisinin nereye harcandığının hesabını kimden soracaksın?</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;">Kontrolsüz
konutlaşmanın, daha doğrusu ranta, çıkara dayalı kontrolsüz
şehirleşmenin hesabını kimden soracaksın?</span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Uzatmayalım,
“imar barışları”nın, yapı denetimsizliğinin, aile kurumu
haline dönüşmüş Kızılay’ın, AFAD’ın hesabını kimden
soracaksın?</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">7/24
halkı için çalışan devletin başı diktatörden mi soracaksın?</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Olmaz,
zaten hesap sorulmakta. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanı Murat Kurum’un açıklamasına göre 11 ilde toplam 85 bine
yakın bina yıkılmış, ağır hasar görmüş. 309 kişi yıkımın
sorumlusu olarak görülmüş. Bunlardan sadece 83’ü tutuklanmış,
62’si adli kontrolle serbest bırakılmış. 8 kişi hakkında
yakalama kararı çıkartılırken 69 kişinin de gözaltına
alınması için talimat verilmiş. Şüphesiz bu rakamlar mutlak
değildir, değişecektir. Ancak, meselenin özünde değişen bir
şey olmayacaktır. 1999 depreminde olduğu gibi, bu depremde de
sorumluluk, sorumlu olmayanların sırtına yıkılacaktır. Nasıl
ki, </span><strong><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">1999
depreminde binaları yıkılan müteahhitler faaliyetlerine devam
etmişlerse, bu depremde de binaları yıkılan müteahhitler
faaliyetlerine devam edeceklerdir. </span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Bakan
Kurum’un açıklamasına göre deprem bölgesinde yeni konutların
inşasına Mart ayında başlanacak. Yeniden inşayı
gerçekleştirecek kurum, ‘depremde duvarı bile çatlamayan’
konutlar inşa eden TOKİ’dir. </span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">İster
istemez burada bir soru gündeme geliyor. Aslında bu soru her zaman
gündemdeydi. O da şu: Kapitalizmde konut sorunu çözülebilir mi?
Kapitalizmde, çalışma hakkı, sağlık hakkı gibi konut/barınma
hakkından da bahsedilebilinir mi?</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Deprem
vesilesiyle güncelliği yeniden fark edilen bu sorunu yukarıdaki
sorular çerçevesinde veya genel olarak konut sorunu bağlamında
ele almakta yarar var.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Konut
sorunu aslından Homo Sapiens’den bu yana varolan bir sorundur.
Yani ilk insanlar mağralara sığınmaya başladığından bu yana
var olan bir sorun. İnsanlık 10 binlerce yıl sonra da aynı
sorunla karşı karşıya. Barınma, şimdiye kadar yaşanmış olan
toplum formasyonlarında temel bir ihtiyaç olmaktan çıkmamıştır.
Sadece sosyalizmde konut sorununun çözümünün mümkün olacağı
sadece teoride değil, 1917-1956 Sovyet pratiğinde gösterilmiştir.
Kapitalizm konut sorununu, çözmek bir yana daha da kapsamlaştırmış,
derinleştirmiş ve sermaye için vazgeçilemez bir sektör haline
getirmiştir. Kapitalizm, dünya çapında milyonlarca insanı
yerinden etmiş, topraklarından sürmüştür. Yerli veya göçmen
insan kitlesi iş bulmak, geçimini sağlamak için sanayi
merkezlerini doldurmuş, büyük şehirlerin kenar mahallelerinde aç,
çıplak, sefil bir yaşama mahkum edilmiş olarak yaşamaktadır.
Tabii açlığın, çıplaklığın ve sefilliğin derecesi de
ülkeden ülkeye değişiktir. Ancak, değişmeyen bir şey varsa o
da şudur; Kapitalizmde sadece işçi sınıfı değil, aynı zamanda
genel anlamda bütün katmanlarıyla küçük burjuvazi de konut
sorunu altında ezilmektedir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Kapitalizm
koşullarında üç sınıf; mülk/sermaye sahibi olarak büyük
burjuvazi, küçük burjuvazi ve işçi sınıfı, bu sorunun çözümü
için her biri kendi sınıfsal duruşuna göre hareket etmiştir,
edecektir. Devlet (büyük burjuvazi), konut sektöründe sermaye
için hiç bitmeyecek olan bir yatırım alanı görürken, küçük
burjuvazi konut mülkiyetini, küçük mülkiyeti kutsallaştırmış,
işçi sınıfı da bu sorunun çözümünü kapitalist üretim
biçiminin ortadan kaldırılmasında görmüştür. Yani işçi
sınıfı açısından konut sorunu aynı zamanda bir devrim
sorunudur.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Önce
konut sorunu adı altında kast edilenin ne olduğuna bakalım. Bu
konuda F. Engels’in tespiti hala geçerlidir:</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><a name="_Hlk127829116"></a>
“<span style="font-size: small;"><i>Bugün basında büyük
yer tutan sözde konut kıtlığı, işçi sınıfının hiç de
kötü, aşırı kalabalık, sağlıksız konutlarda yaşadığı
anlamına gelmiyor. Bu konut sıkıntısı bugüne özgü bir şey
değil; daha önce ezilen tüm sınıfların aksine, modern
proletaryaya özgü acılardan biri bile değildir; tam tersine, tüm
zamanların tüm ezilen sınıflarını oldukça eşit bir şekilde
etkilemiştir. Bu konut sıkıntısına son vermenin tek yolu var:
İşçi sınıfı üzerindeki egemen sınıf sömürüsünü ve
baskısını tamamen ortadan kaldırmak. Bugün konut kıtlığından
anlaşılan, işçilerin kötü barınma koşullarının, nüfusun
ani bir şekilde büyük şehirlere akın etmesiyle maruz kaldığı
tuhaf ağırlaşmadır; kira fiyatlarında muazzam bir artış; tekil
evlerde yaşayanların daha da kalabalıklaşması, bazıları için
yaşayacak bir yer bulmanın imkansızlığı. Ve bu konut sıkıntısı
işçi sınıfıyla sınırlı kalmayıp küçük burjuvaziyi de
etkilediği için bu kadar konuşuluyor.”</i> (Marks-Engels Toplu
Eserleri; C. 18. Friedrich Engels; “Zur Wohnungsfrage” – “Konut
Sorunu Üzerine”, s. 213)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Demek
ki, bu sorun sadece işçi sınıfıyla sınırlı olmadığı gibi
yeni de değildir. Sorunun çözümü ise sömürü düzeninin,
somutta da kapitalizmin ortadan kaldırılmasıdır.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Konut
sorunu aynı zamanda doğrudan işçi sınıfının sömürüsünden
kaynaklanan bir sorun da değildir; kapitalist üretim biçiminin
ortaya çıkan ikincil sorunlarından/çelişkilerinden birisidir:
<i>“Modern büyük şehirlerimizde işçilerin ve küçük
burjuvazinin bir kesiminin konut sıkıntısı, günümüzün
kapitalist üretim tarzının sonucu olan sayısız küçük, ikincil
hastalıktan biridir. Bu, hiçbir şekilde, işçi olarak işçinin
kapitalist tarafından sömürülmesinin doğrudan bir sonucu
değildir. Bu sömürü, toplumsal devrimin kapitalist üretim
tarzını ortadan kaldırarak ortadan kaldırmak istediği temel
beladır.”</i> (Agk., s. 214)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Kapitalizmde
konut sorunu aynı zamanda bir rant sorunudur; azami kar elde etme ve
eski şehirleri kar amaçlı yıkma ve yeni şehirleri de yine kar
amaçlı kurma sorunudur. Bu anlamda konut sorunu sadece ve sadece
işçi sınıfının bir sorunu da değildir:</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><i>Modern
büyük şehirlerin genişlemesi, araziye belirli alanlarda,
özellikle de orta kısımlarında, yapay, genellikle muazzam bir
şekilde artan bir değer verir; üzerine dikilen binalar, bu değeri
artırmak yerine, değişen koşullara artık karşılık vermediği
için daha çok düşürmektedir; yıkılır ve yerine başkaları
gelir. Bu, her şeyden önce, kiraları, en büyük aşırı
kalabalıkta bile asla veya çok yavaş bir şekilde belirli bir
maksimum değeri aşamayan, merkezi konumdaki işçi sınıfı
konutlarında olur. Bunları yıkıp yerlerine dükkânlar, depolar,
kamu binaları yapıyorlar.“</i> (Agk., s. 215)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="font-size: small;">Engesl’in 151 sene önce
belirttiği bu politikanın sonucu, hemen bütün dünyada olduğu
gibi bugünün Türkiye’sinde aynen yaşanmaktadır:</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><i>Sonuç
olarak, işçiler şehrin merkezinden kenar mahallelere itiliyor,
işçi meskenleri ve genellikle daha küçük meskenler nadir ve
pahalı hale geliyor ve çoğu zaman hiç elde edilemiyor, çünkü
bu koşullar altında inşaat sektörü, daha pahalı meskenler, çok
daha iyi bir spekülasyon alanı haline gelir, yalnızca bir istisna
olarak işçi konutları inşa eder.”</i>(Agk., s. 215)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><i>İşte
Proudhon'un dahil olduğu küçük burjuva sosyalizmi, çoğunlukla,
işçi sınıfının diğer sınıflarla ve özellikle küçük
burjuvazi ile ortaklaşa katlanmak zorunda kaldığı bu zorluklarla
uğraşmayı tercih etmektedir. Dolayısıyla bizim Alman
Proudhoncuların esas olarak, gördüğümüz gibi, hiçbir şekilde
yalnızca işçi sınıfı sorunu olmayan konut sorununa eğilmesi;
tam tersine, onun gerçek ve sadece işçi sınıfına özgü bir
sorun olduğunu ileri sürmesi rastlantı değildir.”</i>(Agk., s.
215)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Friedrich
Engels'in 151 sene önce söyledikleri, yaptığı tespitler ne kadar
güncel değil mi? Ancak, kapitalizmin gelişmesiyle bağlam içinde
bir farkla: 151 sene önce Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin yayın
organı “Der Volksstaat”ta Engels'in “Konut Sorunu”
yayınlandığında, şehirlerde fabrika bacaları tütüyordu. 19.
yüzyıl şehri pislik ve duman saçıyordu. Sanayileşmenin
gelişmesine paralel olarak giderek daha fazla işçi, fabrika
sahipleri tarafından işyerine yakın alanlarda yaptırılan kiralık
apartmanlarda yaşıyorlardı. Muazzam nüfus artışı ve iş bulma
umuduyla kapitalist merkezlere akın, büyük bir konut kıtlığına
neden oldu.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Konut
sorununu ele alan ve “çözüm”ünü de açıklayan burjuvazinin
ve küçük burjuva sosyalistlerinin önerilerine cevap vermek
gereğini duydu Engels:</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;"><i>"Toplumsal
sorunu aynı anda çözen şey, konut sorununun çözümü değildir,
ancak toplumsal sorunun çözümü yoluyla, yani kapitalist üretim
biçiminin ortadan kaldırılmasıyla, aynı zamanda konut sorununun
çözümü de mümkün olur."</i> (Agk., s. 243) </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Engels’in
konut sorununda birtakım iyileştirmelerle yetinen reformizme
yönelik bu eleştirisi sorunun nasıl çözüleceğini de ortaya
koyuyordu: Aynı zamanda konut sorununu da çözmek istiyorsan
kapitalist üretim biçimini ortadan kaldırmalısın!</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Sorun
iyileştirme talepleri değil, sorun iyileştirme taleplerinde nihai
çözümü görmektir. Konut sorununda iyileştirme talepleri sorunun
nihai çözümüyle aynı kefeye konursa reform adına; konut
alanında iyileştirme adına burjuvazinin kuyruğuna takılmak ve
konut sorununda sınıfsal ve mülkiyetsel perspektifi kaybetmek
anlamına gelir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><i>Yazarımız</i>
(Avusturyalı burjuva ekonomist Emil Sax’ı kastediyor, İ.O.)
<i>şimdi sorunun pratik çözümüne geçiyor. Devrimci Proudhon'un
işçileri evlerinin sahibi yapma önerisinin ne kadar az olduğu,
burjuva sosyalizminin bu öneriyi kendisinden önce pratikte
uygulamaya çalışmış ve halen de uygulamaya çalıştığı
gerçeğinden görülebilir. Bay Sax ayrıca konut sorununun ancak
konut mülkiyetinin işçilere devredilmesiyle tamamen
çözülebileceğini beyan eder”</i>(Agk., s.239) </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Hem
burjuvazi hem de küçük burjuvazi konut sorununun nihai çözümünü
işçilerin oturdukları konutların mülkiyetine sahip olmalarında
görüyorlar.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">İşçi
kiracıyı oturduğu konutun sahibine dönüştürmek, onu sınıfından
kopartmanın ve boyun eğen küçük burjuvaya dönüştürmenin bir
yoludur. Bunun için küçük burjuva sosyalisti veya Proudhon’cu
olmaya da gerek yok. Erdoğan bunu TOKİ üzerinden alasıyla
uygulamaya çalışmaktadır. Kasım 2022 itibariyle </span><span style="font-size: small;">TOKİ’nin
sosyal konut projesine</span><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">
başvuranların sayısı </span></span><strong><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">8
milyonu aşmışsa bu çok düşündürücü olmalıdır. </span></span></strong><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">
</span></span><span style="font-size: small;">Kiracıları ev
sahibi yapıyormuş gibi görünen bu proje burjuvazinin konut
sorunda güncel durumu göz önünde tutarak geliştirdiği ve
kapitalizmin olduğu her yerde/ülkede özgünlüğü olan ama esası
değişmeyen bir projedir. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;"><i>"Konut
sorunu"nun hem büyük burjuva hem de küçük burjuva
çözümlerinin esası, işçinin kendi konutuna sahip olmasıdır.”</i>
(Engels)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Kapitalistin
konut sorunundan anladığı, sermayeye rant alanı açılmasıdır;
işçi/emekçi semtlerinin şu veya bu bahaneyle yıkılması
(kentsel dönüşümün rantsal dönüşüm olarak uygulanmasıdır
(“Afet Yasası”nın rant odaklı işletilmesi vs.) Bu nedenle
konut sektöründe sermaye, devletin devasa desteğiyle sürekli
konut yapmaktadır. Güya kiracı sayısı azaltılıp, oturduğu
evin mülkiyetine sahip olanların sayısı artırılacaktır. Ancak,
sermaye ve devletin elele vererek uyguladığı bu konut politikası
istenildiği gibi ilerlememektedir. Küçük burjuvazinin
iyileştirilmiş koşullarda barınma imkanına sahip olmak için bu
alandaki mücadeleyi salt reformizmle sınırlandırması ve bu
anlamda burjuvazi ve sermayenin politikasını desteklemesi sorunun
özünde bir şey değiştirmemektedir. Türkiye’de konut sahipliği
oranının 2002’de yüzde 73,1’den 2021’de yüzde 57,5’e;
aynı dönemde kiracı oranının da yüzde 18,7’den yüzde 26,8’e
çıkması küçük burjuva destekli burjuva konut politikasının
başarılı olmadığını göstermektedir. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Engels,
burjuvazinin oturduğu konutun mülkiyetine sahip olmaları için
işçi sınıfını ve emekçileri destekleme politikasına şiddetle
karşı çıkar.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Engels,
kiralık evleri fiilen ortadan kaldırma ve kiracıları mülk sahibi
haline getirme perspektifini gericilik olarak görüyordu. Böyle
bir "küçük burjuva sosyalizmi"ne değer vermiyordu.
Engels, burjuvazinin ve küçük burjuvazinin kiracılar için
sürdürülebilir çözümler üretebilecek durumda olmadıklarını,
bunun ötesinde çözüm üretmeye istekli de olmadıklarını
savunuyordu.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Kapitalizm
tarihinde burjuvazinin konut sorununu çözmesi, çözümün konut
sorununu yeniden ortaya çıkartması biçimindedir (Agk., s. 260)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><i>İşte
bu burjuvazinin konut sorununu uygulamada nasıl çözeceğinin
çarpıcı bir örneğidir. Kapitalist üretim biçiminin
işçilerimizi her gece içine kapattığı hastalıkların üreme
yeri, rezil, delik deşik bodrumlar ortadan kaldırılmamıştır,
başka yerlere kaydırılmıştır. Aynı ekonomik zorunluluk ilk
yerde ortaya çıkardığını, aynı şekilde sonraki yerinde de
ortaya çıkarmaktadır. Kapitalist üretim biçimi var olmaya devam
ettiği sürece, konut sorunu veya da işçilerin kaderlerini
etkileyen her hangi bir başka toplumsal sorunun tek başına
çözüleceğini beklemek budalalıktır. Çözüm, kapitalist üretim
biçiminin ortadan kaldırılmasından ve bütün geçim araçlarına
ve iş araçlarına işçi sınıfının el koymasında
yatmaktadır.”</i> (Agk., s. 263)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Sonuç
itibariyle:</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Friedrich
Engels 1872-1873 döneminde kaleme aldığı üç bölümden oluşan
“Konut Sorunu Üzerine” yazısında burjuvazinin ve küçük
burjuvazinin işçileri ev sahibi yapma hayalini yıkmıştır. Bu
çalışmasında Engels, anarşist Proudhon ve Almanya’daki
taraftarlarının konut sorunu üzerine düşüncelerini eleştirir.
Her ülkede ve kapitalizmin her somut gelişme sürecinde farklı
biçimler alsa da konut sorununun burjuvazi ve küçük burjuvazi
tarafından çözülemeyeceğini ortaya koymuştur. Aslında
burjuvazi ve küçük burjuvazinin konut sorununu çözme fikrinin
esası Engels’in bu çalışmasının 2. baskısında (1878)
önsözünde de belirttiği gibi “işçinin kendi konutuna sahip
olmasıdır”. Bu sahip olmanın nasıl olacağı kapitalizmin
tarihinin her döneminde iktidarlar tarafından farklı
projelendirmelerle ele alınmış olsa da sonuç hep aynı olmuştur.
Fabrikaların yakınına işçi evleri inşa etmekten, lojman
projelerinden, yönlendirilerek veya kendiliğinden kurulan
işçi/emekçi semtlerinin rantlaştırılmasına veya sosyal
konutların inşasına varana kadar birçok biçimle karşımıza
çıkan konut sorununun esası kapitalizmde veya burjuva toplumda
kiracıların oturduğu konutun mülkiyetine sahip olmalarını
sağlamaktır. Proudhon da, konut sorununda kendisini kapitalist
toplumunun “konutların bağımsız özgür sahipleri topluluğu”na
dönüşmesi mücadelesine adamıştı.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Konut
sorununu bütün yönleriyle ele almak bu makalenin sınırlarını
aşar. Ancak, makale içinde belirtilenlerin yanı sıra şu
noktalara da dikkati çekmek isterim.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Büyük
burjuvazi ve küçük burjuvazi işçilerin oturdukları evin
mülkiyetine sahip olmaları konusunda hep aynı fikirde olmuşlardır.
Bu konuda anarşist Proudhon ile faşist Erdoğan arasında zerre
kadar bir fark yoktur. Proudhon ilke, ideal, belki ebedi adalet
adına, Erdoğan veya hangi ülkede olursa olsun iktidarlar,
sermayenin çıkarları için işçilerin ev sahibi olmalarını
sürekli desteklemişlerdir, desteklerler. Bu politikanın sonuçları
işçi sınıfı için hep yıkıcı olmuştur. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ev
sahibi olmak işçinin hareketliliğini sınırlandırmak, onun
ayağına/hareketine pranga vurmak demektir. İşçinin ev sahibi
olması, onun bir biçimde, özel mülkiyet temelinde köylüleşmesi
demektir. Nasıl ki, köylü toprağına bağımlıysa, bundan dolayı
hareket özgürlüğüne sahip değilse işçi de sahibi olduğu evi
kolay kolay terk edemez, hareket özgürlüğü sınırlanmıştır.
<span lang="tr-TR"><i>“Büyükşehir işçilerimiz için hareket
özgürlüğü hayatın ilk şartıdır ve toprak mülkiyeti onlar
için ancak bir pranga olabilir. Onlara kendi evlerini yaptırın,
onları toprağa zincirleyin ve fabrika sahiplerinin ücret
indirimlerine karşı direnişlerini kırın.”</i></span><span lang="tr-TR">(Agk.,
s. 239)</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">İktidarda
olanlar burjuvazinin sınıfsal çıkarlarını savunmada oldukça
kurnaz, ama aynı zamanda “halkını düşünen” olabilirler.
Bunların bildikleri şudur: Küçük mülk sahiplerinin sayısı ne
kadar çoğalırsa işçi sınıfına karşı o kadar güçlü bir
“ordu”ya sahip olunur. (Agk., s. 226) Bunu en iyi yapmaya
çalışanlardan birisi de diktatördür. Diktatörün bitmez
tükenmez esnaf aşkı, esnafı desteklemesi, TOKİ üzerinden sosyal
konut projesi, şimdi de yine TOKİ üzerinden deprem bölgesinde 100
binlerle ifade edilen yeni konut inşası, bunun birer örneğidir.
Kapitalizm bir taraftan işçilerin sayısal artışını beraberinde
getirirken burjuvazi de sayısal olarak büyüyen sınıfın küçük
mülkiyet temelinde siyasi olarak yanlış yerde durmasını,
kendisine yedeklenmesini sağlayan adımlar atmaktadır.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><i>Geçen
yüzyılın burjuva devrimleri... soyluların ve kilisenin büyük
mülklerini küçük parsellere böldü ve böylece o zamandan beri
toplumun en gerici unsuru ve şehir proletaryasının devrimci
hareketinin önünde sürekli bir engel haline gelen bir küçük
toprak sahipleri sınıfı yarattı. Napolyon III ulusal borcun
bireysel paylarını azaltarak kasabalarda benzer bir sınıf
yaratmayı amaçladı ve Bay Dollfus ve meslektaşları, işçilerine
yıllık taksitlerle ödenecek küçük konutlar satarak, işçilerdeki
tüm devrimci ruhu bastırmaya ve aynı zamanda onları mülkleri
üzerinden bir zamanlar çalıştıkları fabrikaya bağlamaya
çalıştılar; öyle ki, Proudhon'un planı yalnızca işçi
sınıfını rahatlatmamakla kalmadı, doğrudan onun aleyhine
döndü.”</i>(Agk., s. 226)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Burjuvazi
işçi ve emekçileri kapitalist sisteme bağlamak için konut
sorunun da kullanmaktadır. Bu sorunun özellikle güncel ve yakıcı
olduğu dönemlerde birtakım “kolaylık”larla işçi ve emekçi
ailelerinin konut sahibi olmaları teşvik edilir. TOKİ’nin bütün
marifeti bundan ibarettir. </span><span style="font-size: small;">TOKİ’nin
sosyal konut projesine </span><span style="font-size: small;">başvuranların
sayısı </span><strong><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">8
milyonu aşması burjuvazinin konut sorununu konut veya küçük
işyeri sahibi olma temelinde küçük mülkiyeti nasıl teşvik
ettiğini ve geliştirdiğini göstermektedir. Önce belli miktarda
bir peşinat ödüyorsun, sonra da sanki kirada oturur gibi geriye
kalan miktarı taksitle ödüyorsun. Bankalara borçlananlar, ev
sahibi olma umuduyla kredi almış olan işçi aileleridir ve “orta
sınıf” unsurlarıdır. </span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><span style="font-weight: normal;">İşçi
ailelerinin ve “orta” gelirli olanların ev sahibi olmaları
için burjuvazinin doğrudan veya devlet (kamu) üzerinden teşviki,
sonuçta küçük burjuva mülk sahipliği zihniyetinin teşviki
anlamına gelir. Bu zihniyet işçiyi borçlandırır, sermaye
sahibinin kölesi yapar. </span></span></span></strong><strong><span style="font-size: small;"><i><span style="font-weight: normal;">“</span></i></span></strong><strong><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><i><span style="font-weight: normal;">Böylece
işçiler sırf bu konutları elde etmek için ağır ipotek borçları
almak zorunda kalıtlar ve artık sermaye sahiplerinin daha da kölesi
durumuna düşerler; evlerine bağımlı olurlar, başka yere
gidemezler ve kendilerine sunulan çalışma koşullarına katlanmak
zorunda kalırlar.”</span></i></span></span></strong><strong><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><span style="font-weight: normal;">
(A.g.k., s. 226, 1887 baskısı üzerine Engels'in notu)</span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Özellikle
işçilerin kendi dört duvarınıza sahip olma hayali gerçekler
karşısında çoğu zaman başarısız olur. Örneğin diktatör
faiz oranlarını düşürür, ama fiyatlar ve inşaat maliyetleri
hızla artar. Aynı zamanda önceden hesaplanamayacak riskler ortaya
çıkar. Örneğin bir iktidar değişimi TOKİ sosyal konut
projesini altüst edebilir. </span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Barınma
hakkından, sosyal konutun, kamulaştırmanın nimetlerinden
bahsedenler bu konuda Engels’e elbette hak vermeyeceklerdir. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Kapitalizm
modern, büyük, mega vb. kavramlarla ifade edilen şehirsel
yerleşim merkezlerinin oluşmasını beraberinde getirmiştir. Bu
türden şehirleşme kapitalizmin bir kaçınılmazlığıdır;
gelişmesinin bir yasallığıdır. Bu gerçekliği göz önünde
tutarak baktığımızda kapitalizmde konut sorununun çözülemeyeceği
sonucuna varırız. Bu nedenle bir taraftan konut sorununu çözmekten
bahsederken, diğer taraftan da, örneğin İstanbul gerçekliğine
sessiz kalmak bir saçmalıktır. Konut sorunun çözümü için o
devasa kentlerin ortadan kalkması gerekir; bu kentlerin ortadan
kalkması için de kapitalizmin ortadan kaldırılması gerekir. Bu
gerçekleştirildiğinde, toplumun ve işçi sınıfının <i>“</i><span lang="tr-TR"><i>her
işçiye kendi küçük evini sağlamaktan çok farklı”</i></span><span lang="tr-TR">
görevleri olacaktır. (Agk., s. 243)</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Büyük
şehirlerin kapitalizmle birlikte yok olacağı, yani sosyalizmde
büyük şehirleşmenin olmayacağı konusunda Stalin Engels’ten
farklı düşünür. Sadece belirtmekle yetineyim.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Elbette
bu sorunun bir çözümü vardır. Bu konuda iki sistem iki çözüm
vardır: Kapitalizmde konut sorununun çözümü ve sosyalizmde konut
sorununun çözümü. Kapitalizmde konut sorununun çözümü
çözümsüzlük üretmektir. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><i>Konut
sorunu nasıl çözülecek? Günümüz toplumunda, tıpkı diğer
herhangi bir sosyal sorunun çözüldüğü gibi: </i></span><span lang="tr-TR"><i>A</i></span><span lang="tr-TR"><i>rz
ve talebin kademeli olarak ekonomik olarak eşitlenmesiyle, sorunun
kendisini tekrar tekrar üreten bir çözüm, yani bu bir çözüm
değildir.”</i></span><span lang="tr-TR"> (Agk., s. 226)</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">İşçi
sınıfının iktidarda olduğu koşullarda, sosyalizmde konut sorunu
nasıl çözülür?</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Engels
konut sorununun nasıl çözüleceği konusunda devrimin soruna dar
bir perspektiften bakmaması gerektiğini de dile getirir. <i>“Bir
toplumsal devrimin bu sorunu nasıl çözeceği, yalnızca özel
koşullara değil, aynı zamanda çok daha geniş sorunlara da
bağlıdır; kent ile kır arasındaki karşıtlığın ortadan
kaldırılması en temel sorunlardan biridir. Geleceğin toplumunu
kuracak ütopik sistemlerimiz olmadığı için bu konuya girmek
gereksiz olmanın da ötesindedir.” </i>(Agk., s. 226) Ama
<i>“Öncelikle her toplumsal devrim, her şeyden önce, her şeyi
bulduğu gibi kabul etmeli ve elindeki araçlarla en apaçık
kötülüklere çare bulmalıdır. Orada da gördük ki, varlıklı
sınıflara ait lüks konutların bir kısmı kamulaştırılarak,
kalan kısmı ise barınma yoluyla konut sıkıntısı bir an önce
giderilebilir.”</i>(Agk., s. 243)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ekim
Devrimiyle birlikte Bolşevikler konut sorununu böyle çözmeye
başlamışlardı. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;"><b>Konut
sorununun çözümü mülkiyet ve sınıf sorunudur</b></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">“<span style="font-size: small;"><i>Bu
konut sıkıntısı işçi sınıfıyla sınırlı kalmayıp küçük
burjuvaziyi de etkilediği için bu kadar konuşuluyor”</i><span lang="tr-TR">(Agk.,</span>
s. 214)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Engels
o zamanki siyasi durumdan hareketle bu değerlendirmeyi yapıyordu.
Aynı durum bugün birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de
günceldir ve yatıp kalkıp üzerinde konuşulmaktadır. Sadece 6
Şubat depreminden dolayı değil, son dönemde enflasyonun
artışından, bunun kira fiyatlarına yansımasından, kentsel
dönüşüm meselesinden ve nihayetinde devletin sosyal konut
projesinden dolayı konut sıkıntısı, genel anlamda sorunu sınıf
mücadelesinin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ancak,
bu görüşte olmayanlar da var. Reformistler, Marksist,
Marksist-Leninist kavramları kullanarak da, kapitalizmde barınmanın
da bir hak olduğunu iddia edebilmekteler. Bunlar için kapitalizmde
nasıl ki çalışma hakkı, sağlık hakkı olmalıysa barınma
hakkı da olmalıdır. Bu hakları elde edebilmek için burjuva
düzenin sınırları içinde kalarak, onun eksikliklerini
tamamlayarak mücadele edilmelidir. Yani burjuva düzenin sınıfsal,
mülkiyetsel karakteri tartışma dışı kalmalıdır. Tam da bu
noktada burjuva düzende çalışma hakkının, sağlık hakkının
olamayacağı gibi barınma hakkının da olamayacağı açığa
çıkmaktadır. Bu ve başkaca temel sorunlar kapitalizmde işçi
sınıfının tekil olarak çözebileceği toplumsal sorunlar
değildir. Bu sorunların toplamı devrimdir, özel mülkiyetin
kaldırılması yerine toplumsal mülkiyetin getirilmesidir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Konut
sorununu, barınma sorunu olarak görenler ve bu doğrultuda mücadele
edenler konutu meta olarak görmezler, bir insan hakkı olarak
görürler. Ancak, bu kapitalizm gerçekliğiyle asla bağdaşmayan
bir anlayıştır. Kapitalizm, varlığını sürdürebilmek için
her şeyi metaya, kar kaynağına dönüştürmek zorundadır. Bu
dönüştürme zorunluluğu kapitalizmin bir içsel yasasıdır.
Şüphesiz ki, mücadeleyle burjuvaziden birtakım tavizler
alınabilir. Ancak, burjuvazi gerek gördüğünde verdiği tavizi
geri alabilir. Bu nedenle çalışma, sağlık hakkı gibi barınma
hakkını da, diyelim ki bir “insan hakkı” olarak ancak ve
ancak işçi sınıfının iktidarında, sosyalizmde gerçekleşebilir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Sosyalist
Sovyetler Birliği (1917-1956) konut sorununun çözümünde de öncü
bir rol oynamıştır. SSCB’de sosyalist bilinç ve ruhla yetişen
mimarlar, inşaatçılar, mühendisler, destek için başka
ülkelerden sosyalizmin inşasına katılmak için gelen ilerici
mimarlar, inşaatçılar gerçekten yüksek kaliteli, insan onuruna
yakışır konutlar, şehir planlamaları hazırladılar ve bu
planlara göre yapılaşmaya gidildi. Bugün dahi estetiğinden,
sağlamlığından bir şey kaybetmemiş olan yapılar, sosyalist
SSCB döneminden kalmadır. Kruşçev revizyonizmiyle başlayan (20.
parti kongresi, 1956) ihanet döneminde inşa edilen yapılar
kapitalist zihniyetle inşa edilmiş ve dökülen yapılardır. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">SSCB’de
sosyalizmin inşası kapitalizme özgü konut yetmezliği ve fahiş
kira gerçekliğinin geride kaldığını gösterir. Sosyalizmde
nasıl ki çalışma ve sağlık birer haksa, barınma da bir haktır.
Bu hakların gerçekleştirilmesi, uygulanması kapitalist sistemin
yıkılmış ve yerine sosyalizmin kurulmuş olduğunun doğrudan
ifadesidir. </span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Ekim
Devriminin ilk adımlarından birisi toprağın kamulaştırılması
olmuştur. Toprağın kamulaştırılması şehirsel alanlarda rant
ve fahiş kira bağlamında her türden spekülasyonun önünü
almıştır. SSCB’de proletarya diktatörlüğü konut sorununun ve
modern şehirleşmenin planlanmasını ve gerçekleştirilmesini
sistematik olarak ele almıştır. (1)</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Sosyalizmde
konut yönetiminin maliyetleri sosyal fonlardan karşılanır.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Sosyalizmde
şehir planlama ve konut inşaatı, ücret ilkesinde olduğu gibi,
üreticinin “topluma verdiğini” geri alması ilkesine göredir.
(Marks-Engels Toplu Eserleri; C. 19, Marks;“Gotha Programı
Eleştirisi”, s. 20) Sosyalizmde emekçi, vergisiyle konut
inşaatının ve şehir planlamasının geliştirilmesine katkıda
bulunur.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Buna
karşılık aileler, sosyalist yaşam biçimini daha da geliştirmeye
hizmet eden sosyalist konut alanlarının avantajlarından
yararlanırlar. Ve bu, öncelikle konut alanını korumak, yenilemek
ve değiştirmek için kullanılan çok düşük bir kira
karşılığında gerçekleşir. Ayrıca doğal afetler, yangın ve
su zararlarının sonuçlarının giderilmesine de katılımda
bulunurlar. Sosyalizmde konut yönetiminin maliyetleri sosyal
fonlardan karşılanır. Maliyet asgaride tutulur. İdari organlar,
faaliyetleri hakkında kiracıların seçilmiş temsilcilerine
düzenli olarak rapor verirler ve onlar da kiracılara rapor vermek
zorundadırlar.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Konut
sorununun çözümünde SSCB, çığır açıcı bir rol oynamıştır.
Bugün bu alanda Sovyet pratiği yol gösterici bir örnek teşkil
etmektedir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Unutmamak
gerekir ki, sosyalizm sadece konut alanında değil, başka ekonomik
ve toplumsal alanlarda da toplumsal bir paradigma değişimini
gerçekleştiren bir sistemdir. Sanayinin (ekonominin) diğer
alanlarında olduğu gibi konut alanında da modern inşaat bilimi ve
teknolojisi geliştirilmiş, kaynak tasarrufu sağlanabilmiş ve doğa
ile barışık yaşamanın yasaları keşfedilip ona göre hareket
edilmiştir.</span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">SSCB’de
insan ve doğanın birliğinin sağlanması için fevkalade ileri
adımlar atılabildiyse bunu bu devasa ülkede sosyalizmin inşasına
borçluyuz. </span><span style="color: blue;"><b> </b></span>
</p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="font-size: large;"><b>*</b></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> <span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;">1)</span><span style="font-size: x-small;">
</span></span></span></span>
</p>
<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Şehirlerde
ve Şehir Tipi Yerleşim Yerlerinde Konut Alanı Artışı</b></span></span></p>
<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;">(Yılın
sonu itibariyle ve milyon metre kare konut alanı olarak)</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<table cellpadding="4" cellspacing="0" style="width: 455px;">
<colgroup><col width="256"></col>
<col width="27"></col>
<col width="32"></col>
<col width="32"></col>
<col width="30"></col>
<col width="28"></col>
</colgroup><tbody><tr valign="top">
<td height="1" style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: 1px solid #000000; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0.04in;" width="256"><p class="western" style="orphans: 0; widows: 0;">
<br />
</p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: 1px solid #000000; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0.04in;" width="27"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">1913</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: 1px solid #000000; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0.04in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">1926</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: 1px solid #000000; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0.04in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">1940</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: 1px solid #000000; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0.04in;" width="30"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">1950</span></span></span></p>
</td>
<td style="border: 1px solid #000000; padding: 0.04in;" width="28"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">1956</span></span></span></p>
</td>
</tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr valign="top">
<td height="3" style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="256"><p class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Toplam
kentsel konut fonu</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="27"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">180</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">216</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">421</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="30"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">513</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: 1px solid #000000; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0.04in; padding-top: 0in;" width="28"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">668</span></span></span></p>
</td>
</tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr valign="top">
<td height="4" style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="256"><p class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Bunun
içinde:</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="27"><p align="right" class="western" style="orphans: 0; widows: 0;">
<br />
</p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" style="orphans: 0; widows: 0;">
<br />
</p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" style="orphans: 0; widows: 0;">
<br />
</p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="30"><p align="right" class="western" style="orphans: 0; widows: 0;">
<br />
</p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: 1px solid #000000; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0.04in; padding-top: 0in;" width="28"><p align="right" class="western" style="orphans: 0; widows: 0;">
<br />
</p>
</td>
</tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr valign="top">
<td height="3" style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="256"><p class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Toplumsallaştırılmış
konut alanı</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="27"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">-</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">103</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">267</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="30"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">340</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: 1px solid #000000; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0.04in; padding-top: 0in;" width="28"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">453</span></span></span></p>
</td>
</tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr></tr>
<tr valign="top">
<td height="14" style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="256"><p class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Kişisel
mülkiyette olan konut alanı (1913 için konut alanındaki özel
kapitalist mülkiyet dahil)</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="27"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">180</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">113</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="32"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">154</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: none; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0in; padding-top: 0in;" width="30"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">173</span></span></span></p>
</td>
<td style="border-bottom: 1px solid #000000; border-left: 1px solid #000000; border-right: 1px solid #000000; border-top: none; padding-bottom: 0.04in; padding-left: 0.04in; padding-right: 0.04in; padding-top: 0in;" width="28"><p align="right" class="western" lang="de-DE" style="orphans: 0; widows: 0;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">215</span></span></span></p>
</td>
</tr>
</tbody></table>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Büyük
Sosyalist Ekim Devriminden önce işçilerin, küçük ücretli
memurların ve ailelerinin konut durumu oldukça kötüydü.
Rutubetli, soğuk yeraltı sığınaklarında ve konut kışlalarında
2-3 insan bir odada olmak üzere ikamet ediyorlardı. Örneğin 1912
yılında Moskova'da 325.000 kişinin oturduğu 24.500 küçük
odalardan oluşan konutlar vardı. Ural'da, Donets Havzası'nda ve
Bakü'de işçiler oldukça kötü konutlarda yaşıyorlardı. Yoksul
mahallelerin yanında aristokratların sarayları ve burjuvazinin
villaları yükseliyordu; bunların içinde sadece bir aile
oturuyordu ve bir kişi birkaç 100 metre kareyi kullanıyordu.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Ekim
Devriminden sonra konut ilişkileri işçiler ve ücretli memurlar
için hızla değişti.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Komünist
partisi ve Sovyet hükümeti eskisi gibi, bütün vatandaşların
konut durumunu iyileştirmek için sürekli çaba harcamaktadır.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Sovyetler
Birliği'nde konut yapımı geniş bir cephede ilerlemektedir.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Emperyalist
savaşta, müdahale savaşında,, iç savaşta ve Büyük Anavatan
Savaşında kent konut fonu en ağır bir biçimde etkilenmiştir.
Bilindiği gibi sadece Büyük Anavatan Savaşında 1710 kentsel
yerleşim yeri tamamen veya kısmen yerle bir edilmişti. Bu imhalara
rağmen kent konut fonları, 1913 yılında 180 milyon metre kare
olan konut alanını 1956 sonunda 668 milyon metre kareye, yani 3,7
misline çıkartmıştır.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">SBKP
MK'sının ve SSCB Bakanlar Konseyi'nin “SSCB'de Konut İnşasının
Gelişmesi Üzerine” kararı, konut yapımını, ilk 10-12 sene
içinde konut yetersizliğini tamamen ortadan kaldırma amacıyla
daha güçlü olarak ilerletmeyi öngörmektedir.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Bununla
uyumluluk içinde Altıncı Beş Yıllık Planda toplamda 328 milyon
metre karelik konut inşa etmek ve yerleşmek öngörülmektedir. Bu,
1913'deki kentsel toplam konut fonunun 1,8 mislidir.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
</p><span style="font-size: x-small;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"> </span></span><span style="font-size: xx-small;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"> <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQxfFGUcdRJhIfrZ0BUR0Vzr_aS9nUChrVnN9ckFw63ATgwD7AFHPXbRo4cYI_6FgNOCWa4y-XRqz4DErktUQ-hdXDow8Dua4kpjtmu6RSfBWguWE47sqPFqMSELB2KrsYRvdWnVCVlLTAXR8jubHKOal5ZH_ZVzsF046T12J21WAgHdelQ0i5PzuBvQ/s1336/RES%C4%B0M.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="821" data-original-width="1336" height="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQxfFGUcdRJhIfrZ0BUR0Vzr_aS9nUChrVnN9ckFw63ATgwD7AFHPXbRo4cYI_6FgNOCWa4y-XRqz4DErktUQ-hdXDow8Dua4kpjtmu6RSfBWguWE47sqPFqMSELB2KrsYRvdWnVCVlLTAXR8jubHKOal5ZH_ZVzsF046T12J21WAgHdelQ0i5PzuBvQ/w400-h246/RES%C4%B0M.png" width="400" /></a></div><br /></span></span><style type="text/css">td p { text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0in; direction: ltr }td p.western { so-language: de-DE }td p.cjk { font-family: "WenQuanYi Micro Hei" }td p.ctl { font-family: "Lohit Hindi" }p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr }a:link { so-language: zxx }</style><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;">Sovyet
iktidarı döneminde devlet ve kooperatif örgütleri (kolhozlar
hariç) tarafından ve kent halkının kendi imkanları ve devlet
kredileri yardımıyla toplam alanı 507 milyon metre kareye varan
konutlar inşa edilmiş veya yeniden oturulabilir hale getirilmiştir.
Son 11 sene içinde (1946-1956) kolhoz köylüleri ve kırsaldaki
aydınlar 5,6 milyon konut yapmışlardır.” </span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">(</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Rakamlarla
Sovyet İktidarının 40 Yılı (1917-1956), s. 311-312. TÖZ
Yayınları, Haziran 2020. Çeviren: İbrahim Okçuoğlu)</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Calibri, serif;"><span style="font-size: x-small;">
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> <span style="font-size: large;"><b>*</b></span></p>
<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><b>DEPREM
VE KONUT SORUNU</b></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Her
deprem sonrasında olduğu gibi, bu deprem sonrasında da aynı
konular konuşuluyor ve suçlu aranıyor. Bu konulardan birisi
yıkılan binalar. Söz konusu bina olduğuna göre, bunun sorumlusu
ancak müteahhit olabilirdi. Önce müteahhit-suçlu mesajı
verilmeye çalışıldı. Bu nedenden dolayı da gazetelerde bolca
“hırsızlar”, “katiller”, “çalmışlar” vb. kavramlar
kullanıldı. Hürriyet gazetesi “toplu cinayet sadece yüzde 10
kazanmak için- değer mi”, “sadece yüzde 10”, “tüyler
ürpertici saptama”, “yüzde 40 çaldılar”ı manşete
çıkartıyordu.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Şüphesiz
ki, müteahhitlerin bu toplu cinayetteki payları küçümsenemez.
Ama tek sorumlu olan onlar değil.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Bu
cinayetten düzenin kendisi sorumludur. Ve müteahhit, sistem izin
verdiği için, koşulları olduğu için çalmıştır. KTÜ eski
Rektörü ve İnşat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. A.
Dumanoğlu’na göre “inşat maliyetini yüzde 10 etkileyen deprem
önlemleri alınmış olsa bu kadar kişi ölmez”miş. Veya
“devletin müthiş itirafı”na göre “inşaatların yüzde
95,1’i özel sektör, yüzde 5’i de kamu tarafından yapılmış.”
DİE’nin ağzından devlet, itirafa şöyle devam ediyor: “Özel
sektörün yatırımlarında, çeşitli kuruluşlarca yapılan
araştırmalarda, denetlenen projelerin yüzde 91’inde hesap ve
çizim hataları belirlenmiş olup, yine beton kalitesiyle ilgili
yapılan araştırmalarda beton mukavemetlerinin, projesinde
öngörülenden yüzde 40 eksik gerçekleştiği, şantiyelerin yüzde
90’ında standart ve yönetmeliklere aykırı beton döküldüğü
belirlenmiştir...İnşaatlarda gerekli denetim
yapılmamaktadır.”(Hürriyet gazetesi, 27.08.1999)</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Demek
ki, suçlu sadece müteahhitler değil. Asıl suçlu, sorumlu
devlettir, bu düzendir. Bu düzen çalanları, hırsızları
yetiştiriyor. Bu düzen çalanların, hırsızların, sermayenin
düzenidir. Bu düzendir ki, işçileri ve emekçileri mülk sahibi
olmaya teşvik ediyor ve “ev sahibi olun, konut sorunundan
kurtulun” demeye getiriyor. F. Engels’in dediği gibi “Konut
sorunu’nun büyük burjuva ve küçük burjuva çözümünün
çekirdeğini, işçinin kendi konutunun mülkiyetine sahip
olmasıdır” oluşturur. Böyle bir anlayış, gelişi güzel, her
türlü kontrolden, güvenlikten yoksun konutların seri olarak
yapılmasını teşvik eder. Burjuvazinin konut sorununu çözme
anlayışı, bu sorunu her seferinde yeniden üretmiştir. Bu sistem
içinde başka türlü de olamaz. Kırsal alandan büyük şehirlere
göç, bir zamanlar küçük yerleşim alanlarının yapılan
fabrikalarla büyük yerleşim birimlerine dönüşmesi kontrolsüz
yapılanmayı beraberinde getirmiştir. İnşaat firmalarının
devletle ortaklık içinde ülkenin en güzel yörelerini ve aynı
zamanda birinci derecede deprem alanlarını blok blok binalarla
doldurmaları ne konut sorununu çözmüş ve ne de sağlıklı
yaşamı sağlamıştır. Sermayenin kar ve daha fazla kar hırsı
-onun bu doğallığı- işçi ve emekçilerde konutunun sahibi ol
anlayışını geliştirmiş ve insanlar konutun mülkiyetine sahip
olunca bütün sorunların çözüleceğine inanır duruma
gelmişlerdir.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;">“<span style="font-size: small;">Konut
Sorunu” yazısında Engels şöyle der: <i>“Bugün basında
büyük bir rol oynayan...konut krizi işçi sınıfının kötü,
tıka basa dolu, sağlıksız konutlarda yaşaması değildir. </i><i><b>Bu</b></i><i>
konut krizine son vermek için sadece bir araç vardır: Çalışan
sınıfın, hakim sınıf tarafından sömürülmesini ve baskı
altına alınmasını yok etmek. Bugün konut krizinden anlaşılan,
...işçilerin, nüfusun büyük şehirlere ani akınıyla (doğan)
kötü konut ilişkileridir, devasa boyutlarda artan kiralardır. </i><i><b>Bu</b></i><i>
konut krizi... işçi sınıfıyla sınırlı değildir... küçük
burjuvaziyi de ilgilendirmektedir.”</i></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Deprem
nedeniyle gündeme gelen konutla ilgili sorunlar, Engels’in
bahsettiği ve bu burjuva düzen yıkılmadan çözümlenemeyecek
sorunlardır. Burjuvazi, depremin sonuçlarını, depremin kendinde
aramayı ve felaketi “kader”le açıklamayı denedi, ama tutmadı.
Bugün teknolojinin gelişme düzeyi, depremden etkilenmeyen veya az
etkilenen binalar yapmaya uygun. Bu teknoloji sayesinde dünyanın
birçok deprem ülkesinde depreme dayanıklı binalar yapılıyor. Bu
teknoloji Türkiye’de de var ve kullanılıyor. Ama her tarafta
değil.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Düzen
çürümüş, düzen dökülüyor ve düzen çeteleşmiş. Birinin
eli diğerinin elini “yıkıyor”. Birinin eline bulaşan mutlaka
diğerinin de eline bulaşıyor. Rüşvet, göz yumma, kontrolsüzlük,
malzemeden çalma, binlerce ölü ve yaralı, yıkılmış binlerce
bina – bütün bunlar işte böyle işleyen bir sistemin sonucudur.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Bu
sonuçlardan kurtulmanın yegane yolu, bu sonuçlara neden olan bu
düzeni yıkmaktan geçer. Şüphesiz ki, sömürünün olmadığı
düzende de; sosyalizmde de depremler olacaktır. Deprem bir doğa
hareketliliğidir. Bu engellenemez. Ama depremin beraberinde
getirdiği yıkıntı ve hasar engellenebilir, asgariye
indirilebilir ve böylece deprem, insanları öldürmez. Bunu
sağlamak için sosyalist devlet, her bir deprem bölgesinin jeolojik
özelliklerinden hareketle depreme dayanıklı binalar inşa etmeyi
esas alır. Sosyalizmde özel işletmecilik ve sömürü olmadığı
için yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi inşaat, altyapı
alanlarında da halka ve sosyalizmin geleceğine hizmet esastır.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Marksist
Leninist Komünistler böyle bir düzenin kurulması için mücadele
ediyorlar.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Bu
sorunların nihai olarak sosyalizmde çözümleneceği anlayışı,
bu düzende hiçbir şey yapılmaz olarak algılanmamalıdır.
Burjuvazi, demokratik kitle örgütleri vasıtasıyla baskı altına
alınabilir. Şu veya bu şekilde nüfusun yarısını doğrudan
ilgilendiren ve bütün ülkenin olduğu gibi dünyanın da ilgi
merkezinde olan bu depremin tahribatının (ölü, yaralı, maddi
yıkım vs.) bütün çıplaklığıyla açıklanması için hükümet
baskı altına alınabilir.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Depremin
sonuçları, mevcut düzene karşı ve sosyalizm için tamamen
ajitasyon ve propaganda malzemesidir. Önemli olan, bu somut
malzemeyi<span style="font-weight: normal;"> gerçekten somut olarak</span>
değerlendirebilmektir.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Felaketi
nakite çevirmek için harekete geçildi. Depremden doğrudan zarar
gören emekçi yığınlarını düşünen yok veya kar elde etmeye
neden oldukları oranda düşünülüyorlar. Burjuvazi ve
emperyalistler, yerli ve yabancı sermaye deprem bölgesini yeniden
inşa etmek için ortaklıklar kurmaya, projeler üretmeye
başladılar. Zararın 40 ila 50 milyar dolar arasında olduğu
tahmin ediliyor. Bu zarar oldukça büyük olmalı ki, emperyalist
ülkeler bu denli yoğun ilgi gösteriyorlar. Deprem pastası büyük
ve emperyalist ülkelerin hepsi bu pastadan büyük bir pay
koparmaya çalışıyorlar.</span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;">Deprem
bölgesi yeniden inşa edilir. Ama hiçbir sorun çözülemez ve
Türkiye, yeniden inşaya “katkı” için gelen yabancı sermaye
vasıtasıyla emperyalizme daha da bağımlı olur.</span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;">
</span><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><b>Politikada
ATLIM, Sayı 33, 11 Eylül 1999.</b></span></p>
<p><style type="text/css">td p { text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0in; direction: ltr }td p.western { so-language: de-DE }td p.cjk { font-family: "WenQuanYi Micro Hei" }td p.ctl { font-family: "Lohit Hindi" }p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr }a:link { so-language: zxx }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-91619448835852863022023-02-14T15:42:00.001+03:002023-02-14T23:22:44.284+03:00SERMAYE KÂR İÇİN HER TÜRLÜ CİNAYETİ İŞLER<p>
</p><br /><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: medium;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><i><b>Sermaye,
kâr olmadığı zaman </b></i></span></span><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><i><b>ve</b></i></span></span><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><i><b>ya
da az kâr edildiği zaman hiç hoşnut olmaz, tıpkı eskiden
doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmesi gibi. Yeterli
kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr
ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını
kabartır; yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insani
yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile sahibini
astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet,
atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr
getirecek olsa, bunları rahatça dürtükler. Kaçakçılık ile
köle ticareti bütün burada söylenenleri doğrular."</b></i></span></span><span lang="tr-TR"><span style="font-style: normal;">
</span></span><span style="font-size: x-small;"><span lang="tr-TR"><span style="font-style: normal;">(T.
J. Dunning, l.c., s. 35, 36.). Aktaran: Marks; Kapital, C. I, s. 788,
dipnot).<span></span></span></span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Devletin,
Saray’ın, diktatörün üzerine çok gidiliyor. Özellikle Millet
İttifak’ında toplanan, Cumhur İttifak’ına seçimlerde
alternatif olan burjuva muhalefet, depremin beraberinde getirdiği
bütün sorunların tek sorumlusu olarak diktatörü görüyor.
Kılıçdaroğlu, özenle devlete sahip çıkıyor, Erdoğan’a
yükleniyor. Deprem gerçekten de siyasi olarak burjuva muhalefet
için bir seçim aracına dönüşmüş, fırsat olmuştur.
Karşılıklı atışmalar daha nasıl kapsamlaşacak ve
derinleşecek, bunu göreceğiz. Diktatör de depremi fırsata
çevirerek, “mağdurluk” üzerinde ulusal ve uluslararası bir
şova mutlaka hazırlanacaktır. Bu arada depremde kaybedilen
canların giderek artması sadece bir sayısal tespit olacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Deniyor
ki, devlet hiçbir tedbir almamış, bilim insanları sürekli
uyarmalarına rağmen, bu uyarılar karşısında suskun kalınmış
vs. Bence bu doğru değil. AKP iktidarı döneminde daha önceki
depremler bağlamında devlet hafızası kat be kat zenginleşmiştir.
Örneğin devletin 1999 depreminden daha o zaman çıkarttığı
derslerden, raporlardan ilk elden yararlanan AKP dönemi devleti
olmuştur. Bu bakımdan eleştirelim, ama hiçbir şey yapmadılar,
tedbir almadılar türünden eleştirilerle haksızlık etmeyelim!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Önemli
olan diktatör önderliğinde devletin neyi yapmadığını, değil
neyi yaptığını sıralayabilmektir. Birkaç örnek:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)7
Temmuz 1997 tarihinde Mülki amirlikleri temsilen İçişleri
Bakanlığı ile Genelkurmay arasında imzalanmış olan “Emniyet
Asayiş Yardımlaşma Protokolü” (EMASYA) 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra nihai olarak kaldırıldı. Diktatör, yarın
bir deprem olur polis ve askeri birlikler gittikleri deprem
bölgesinde darbe hazırlığı yapar diye düşünmüş olması
gerekir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">EMASYA
kaldırılmasaydı şimdi ordu, silahlı kuvvetleri bu 10 ile en kısa
zamanda müdahale etmiş, insanların barınma, gıda, kurtarma vb.
sorunlarını çözüyor olacaktı. Erdoğan ve şürekasına gerek
kalmayacaktı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2)
Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, olası depremlere ilişkin
projeler hazırladıklarını ve ilgili bilimlere sunduklarını,
ancak reddedildiklerini açıklıyor: “Depreme ilişkin proje
hazırladık. Harita Genel Müdürlüğü ile valiliklerle,
belediyelerle proje hazırladık. Devlet Planlamaya, TÜBİTAK’a
sunduk reddedildi. Hazırlanmamız gerekliğini sürekli söyledik.
Ancak bunlar görmezden gelindi. 1999 Gölcük depremi olduğu zaman
biz yer bilimciler, Düzce’ye, Marmara’ya dikkat dedik. Biz oraya
dikkat dediğimiz için hazıklıklar yapıldı. 3 ay sonra Düzce’de
deprem oldu. Hazıklıklar yapıldığı için ölümler az oldu. Biz
açıklamalarımızı bilimsel verilerle yapıyoruz bu falcılık
olarak görülmemeli.” (Evrensel, 06 Şubat 2023)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Demek
ki, bir eylem içinde bulunulmuş!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3)
Yaz boz tahtası ve “imar affı”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör
2019 yılında Maraş’da yaptığı mitingde “imar affı”ndan
da söz eder ve müjdesini verir:“İmar barışıyla 144 bin 556
Maraşlı vatandaşımızın sorununu çözdük.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İBB
Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe sosyal medya
hesabından “imar barışı” verilerini paylaşır: Türkiye
genelinde düzenlenen yapı kayıt belgesi sayısı: 3 milyon 252 bin
94 adet. Depremin etkilediği 10 ilde ise bu sayı 294 bin 166
adettir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuçta
2018’in Mayıs ayı, son imar affı düzenleme tarihi oldu. Bu
tarihten bir ay sonra yapılan seçimlerde bu “af”dan dolayı ne
kadar oy aldığı bilinmez, ama bilinen şudur: 31 Aralık 2017
öncesi de dahil kayıt dışı diye tanımlanan kaçak yapılar
yasallaştırıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un,
26 Haziran 2019’da yaptığı açıklamada, bu aftan yararlanmak
isteyenlerin sayısını öğreniyoruz: “Bugüne kadar imar
barışına 10 milyon 250 bin vatandaşımız başvurdu.” </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">AKP,
diktatör tam yedi kez “imar affı” niteliğinde düzenleme
yapmıştır. Ve toplamda 10 milyon 250 kişi bu “af”tan
yararlanmış ve kaçak yapılarını yasallaştırmıştır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">T.
Özal’ın dediği gibi, ‘yapılar yasalara uymuyorsa, yasaları
yapılara uydurmalıyız’! Diktatör de öyle yapmıştır. Oy
almak için yasaları kaçak yapılara uydurmuştur. Sonuç ortada.
Oy ve çıkar uğruna affedileni deprem affetmedi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İnşat
sektöründe sermaye hareketini kontrol etmek için olsa gerek
2019’da müteahhitliğe sınırlama getiren yasa çıkartıldı. O
zamana kadar müteahhitlik cenneti olan Türkiye’de kayıtlı
müteahhit sayısı 450 binden 100 bine (faal) düştü. Şimdi ise
bütün sorun müteahhitlere atılarak müteahhit avına çıkıldı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Rüşvet,
imar barışı, kader, bir şey olmaz, boşvermecilik, imar affı,
sorumsuzluk, zayıf temel, deniz kumu, kalitesiz çimento, rant,
denetimsizlik, kayırmacılık... Bu kavramlar aslında bu depremin
ve Türkiye’de imar politikasının özetidir. Dün de böyleydi.
Değişen sadece iktidarlardır. İktidar </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">felaketin
büyüklüğüne bakıyor. Muhalefet ise hafiye gibi hata, eksiklik
vb. arıyor.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Kılıçdaroğlu,
kılıcı çekmiş fena sallıyor, baş sorumlu Erdoğan’dır
diyor, restini çekiyor: </span></span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><em><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Halkımızın
halini yerinde gördüm. Yaşananlara siyaset üstü bakmayı,
iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Bu çöküş tam da sistematik
rant siyasetinin sonucudur. Erdoğan’la, sarayıyla ve rant
çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağım. Ben halkımın
kavgasını vereceğim. Sonuna kadar” </span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">diyor.</span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör
buna ne der onu yakında öğreneceğiz. Açık ki, belli bir saldırı
planı olacaktır. Yoksa bunca “eser”ini bırakıp gitmek olmaz!
Doğu Akdeniz’de demirlemiş, yardıma hazır bekleyen Amerikan
uçak gemisini de dikkate alarak deprem-”dış düşman” formunda
bir saldırı gerçekleştirecektir. Şimdilik bakanları vasıtasıyla
müteahhitlere, “kolon kesenler”e, yağmacılara,
“provokatör”lere, “paralel devletçilere”, aklınıza ne
kadar AKP karşıtı olan varsa onlara, muhalefetten yana olan,
açıklama yapan dış dünyaya karşı savaş açacaktır. Yine veya
bir daha “kandırıldık” der mi, orası bilinmez. Ama
göstermelik de olsa üç beş müteahhit, “kolon kesen”, yağmacı
vb. tutuklanır. Zaten savcılar harekete geçmişler. 1999 depremi
sonrasında bu türden insanlara karşı açılan dava sayısı 2100
idi. Bu davalardan 1800’ü hukuksal boşluklardan dolayı cezasız
sonuçlanmıştır. Geriye kalan 300 davanın 110’una çoğuna
ertelenebilir ceza veriliyor. Diğer davalar ise zaman aşımından
dolayı 16 Şubat 2007’de düşürülmüştür. Bu karar AKP
hükümeti döneminde alınmıştır. Sanıyor musunuz ki,
göstermelik birkaç davanın ötesine geçilecek ve gerçekten de
hesap sorulacak?</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Başta
diktatör olmak üzere rejim korkuya kapıldı, “</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">zevat”
</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">resmen
korkuyor. Bu korku, nasıl adım atacaklarında etkili olacaktır. Bu
korku, geri adım atmaya değil, ileri adım atmaya, saldırmaya,
susturmaya, işin içine “kader”i de katarak kendini haklı
çıkarmaya; bütün iç ve dış düşmanlara karşı birlik ve
beraberliği sağlamamız gerekire sinmiş olacaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">10
ile yayılmış o yıkıntıların, o moloz yığınının içinden,
öldürülmüş on binlerce insan, yaralılar, dağılmış aileler
orada perişan bir vaziyette dururken diktatör bu “yüzyıllın
felaketi”nden iktidarını garantileyen, suçlarını “temizleyen”,
en azından görünmez kılan yeni bir stratejiyle karşımıza
çıkarsa bundan hiç şaşmamak gerekir. Kendinden bekleneni yapmış
olacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Korkuyor,
korktuğu için ileri adım atmaktan başka çaresi yok. Korkuyor,
çünkü bu deprem iktidarının ne kadar güçsüz, dağınık,
sahada etkisiz olduğunu göstermiştir. Aslında bu deprem,
iktidarın, devletin enkazıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör
durumun vahametini görmüş olmalı ki, ilk elden OHAL ilan etti.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonra
suçlu arayışına çıkıldı. Savcıları zaten harekete geçmiş
durumdalar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Müteahhit
ve “kolon kesen” avını sürekli kılacaklar ve
kapsamlaştıracaklar. Bütün suçu bunların üstüne yıkacaklar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Denetim
konusunda da sorumlu ve suçlu arayacaklar. İktidara dokunmayacak
derecede bunların da üzerine gidecekler.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yağmacılar,
“provokatör”ler konusunda ne yaman hafiye olduklarını zaten
gösterdiler. Her tarafta, her sorunda “provokatör” aramayı
kapsamlaştırarak sürekli kılacaklar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yeni
saldırı stratejisinin önemli bir ayağı da işin içine dini
karıştırmak olacaktır. Bu konuda diktatör oldukça ustadır.
Deprem bölgesine 2500 diyanet görevlisi gönderildi. Bunların
görevi, depremi “Taktir-i İlahi”yle, “kader”le, “fıtrat”la
açıklamak ve iktidarı temize çıkartmak olacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><a name="share-bar61"></a>
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Yaparsa
AKP yapar”ın tılsımı kalmadı. </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“Kaçak
yapılara ruhsat verip bağış alıyoruz” diyen Erdoğan’dan
başkası değildi. 21 Ekim 2017’de “Biz bu şehre (İstanbul)
ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz” diyen de Erdoğan’dan
başkası değildi. Erdoğan önderliğinde AKP 1990’lı yıllarda
</span></span></span></span></strong><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">“Kaçak
yapılara ruhsat verip bağış alıyoruz”u kendi iktidarı
döneminde geliştirendir, </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">kapsamlaştırandır</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">.</span></span></span></span></em><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
İhale kanununu 20 yılda 200 kereden fazla değiştiren AKP’dir.
Yukarıda bahsettiğim imar affının, vergi affının mimarı da
AKP’dir. Dolayısıyla kaçak konut, bağış ve rüşvet
karşılığı ruhsat ve nihayetinde oy karşılığı imar affı.
İşte bu düzenin mimarıdır AKP ve Erdoğan.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
depremin ortaya saçtığı sorunlarda her ne kadar siyasi sorumluluk
iktidarda olsa da esas nedenin, bu sorunları üretenin sistem olduğu
gözden kaçırılmamalıdır. Burjuva muhalefet, başta da
Kılıçdaroğlu, Erdoğan sorumludur, ondan hesap soracağım
demekten öteye gitmiyor. Gidemez de. Bu talanı, rüşveti, rantı
üreten, on binlerce insanın ölmesine neden olan kapitalizmdir.
Deprem öldürmez, kapitalizm öldürürü ne kadar tekrarlasak
azdır. Ancak, sorunu kişilerde ararsak, aslında sistem, kapitalizm
temizdir; depremi öldürücü kılan kapitalizm değil,
yönetenlerdir demiş oluruz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
yıkılmasıyla depremden kurtulamayız. Ancak, doğa yasalarını
tanıyan, ona göre hareket etmesini bilen işçi sınıfının ve
emekçilerin demokratik devrimci iktidarında; Halk Cumhuriyetleri
Birliği’nde deprem öldürmez.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: large;"><b><span style="background: transparent;">*</span></b></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: medium;"><b><span style="background: transparent;">Deprem:
Emekçilere “kader”, sermayeye yeni karlar</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Doğada
ve toplumda süreçlerin ve gelişmelerinin belli bir yasallığı
vardır. İnsanlar bunun farkına varmayabilirler, ama doğa ve
toplumda her gelişmenin, hareketin belli yasaları gereği ve
doğrultusunda gerçekleştiği artık tartışma götürmez bir
gerçekliktir. Bunun böyle olduğunu, dini sömürü aracı olarak
kullanmak isteyen yobazların dışında burjuvazi dahi kabul
etmektedir. Mademki doğa ve toplumdaki gelişmeler belli bir
yasallığın gereğidir o halde bu yasaları ortadan
kaldırınca/etkisiz hale getirince, örneğin deprem olmaz diye
düşünenler olabilir. Bu, yanlış bir düşüncedir. Çünkü bu
yasalar, nesnel karakterlidirler ve insan iradesine bağlı
değildirler. Önemli olan, onları ortadan kaldırma çabası değil,
onları tanımak ve ona göre hareket etmektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Bilim
burjuvazinin elindeyse deprem kader olur!</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">SSCB’de
Sosyalizmin Ekonomik Sorunları” başlıklı çalışmasında
Stalin diğer şeylerin yanı sıra bu konuya da açıklık getirir.
Stalin şöyle diyordu:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Marksizm,
bilimin yasalarının -söz konusu olanın doğa bilimi yasaları
veya politik ekonomi yasaları olup olmadığı hiç fark etmez-
insanların iradesinden bağımsız olarak gelişen nesnel süreçlerin
yansıması olarak kavrar. İnanlar bu yasaları keşfedebilirler,
onları tanıyabilirler, araştırabilirler, kendi faaliyetlerinde
dikkate alabilirler. Ama bu yasaları değiştiremezler veya
kaldıramazlar. Dahası bilimin yeni yasalarını yaratamazlar.”</i>
(Cilt 15, s. 256).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yasaların insan iradesinden bağımsız olmaları doğa
felaketlerinin, afetlerin kader olduğu anlamına asla gelmez. Tam
tersine, bu yasal süreçlerin etkilerine karşı bilinçli adımların
atılmasına, tedbirlerin alınmasına ve felaketin sonuçlarının
en aza indirilmesine/etkisizleştirilmesine yol açar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Çok
sayıda örneklerden birisini alalım. Eski zamanlarda büyük
nehirlerin selleri, su baskınları ve bunların neden olduğu konut
ve ekim zararı üstesinden gelinemez, insanların çaresiz
kaldıkları doğa felaketleri olarak görülürlerdi. Ama zamanla,
insan bilgisinin gelişmesiyle, insanların barajlar ve
hidroelektrik santraller inşa etmesini öğrendiklerinde, önceleri
üstesinden gelinemez görülen su baskınları felaketlerinden
toplumun korunmasının mümkün olduğu görülmüştür. Dahası,
insanlar, doğanın yıkıcı güçlerini hafifletmeyi tabir
yerindeyse gemlemeyi öğrendiler.”</i> (Stalin; agk., s. 245/287)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Stalin
burada doğa yasalarının yok edilmesinden, kaldırılmasından
değil, bu yasalar tanınırsa, doğa felaketlerine karşı mücadele
edileceğinden ve doğanın insana ve topluma vereceği zararın
asgariye indirilebileceğinden bahsediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bilim
açısından durum böyle.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye’nin
deprem bölgesinde olduğu, yüzde 96’sının çeşitli derecelerde
deprem riski taşıdığı biliniyor. Birinci derecede deprem
bölgesinde yer alan bir ülkede depremin sonuçlarına karşı
tedbir alınmıyorsa bunun sorumlusu depremin kendisi olamaz.
Şüphesiz, depremin geliyor olduğunu zamansal bir kesinlik
bakımından bilim henüz tespit edemiyor. Ama sorun bu değil.
Sorun, depremin sonuçları açısından doğaya hakim olma olanağı
olmasına rağmen, depremin yol açabileceği felaket asgariye
indirilebilir olmasına rağmen bu yönlü tedbirlerin alınmamasıdır.
Burjuvazi, suçunu biliyor ve bunu gözardı ettirmek, dikkatleri
başka yöne çekmek için ulusal ve uluslararası alanda duygu
sömürüsüne başvuruyor ve depremi kader olarak açıklamaya
çalışıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Sermaye
kar için her türlü cinayeti işler</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">On
binlerce insanın ölümünden, yaralanmasından, işsiz ve evsiz
kalmasından, altyapının tahrip olmasından ve 50 milyar dolara
varacağı tahmin edilen maddi değer kaybından bu sınıf ve onun
sistemi sorumludur. Hiç kimse olanaksızlıktan, bilimsel
yetersizlikten, durumun bu denli ciddi olacağını düşünememekten
bahsedemez. Deprem sonuçlarına karşı bilimsel tedbirler
rahatlıkla alınabilir. Bu teknoloji mevcuttur. Bu teknolojiyi
kullanacak yetişmiş işgücü ve yasal mevzuat da var. Başka
ülkelerde ihale alıp sağlam binalar inşa edebilenler aynısını
Türkiye’de yapmıyorsa bunun bir nedeni olmalıdır. Devletin ne
denli çeteleştiğini, yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvetin,
halkı soymanın, talan etmenin ve insanların yaşamını hiçe
saymanın ifadesini bu depremin sonuçları olarak görüyoruz.
Felaketi bu boyutlara taşıyan depremin kendisi değil, bizzat bu
düzendir. Depreme dayanıklı konut ve altyapının nasıl inşa
edilmesi gerektiği yasalarda var. Bunun uygulanması durumunda
depremin verdiği zarar asgariye indirilecekti. Ama Türkiye’de
sermaye olağanüstü vahşidir. Karla yetinmez, daha fazla kar için
cesetleri çiğnemeye hazırdır. Bunun sonucunu görüyoruz.
Marks’ın Quarterly Review’den aktardığı şu sözler
Türkiye’de sermayenin tanımıdır: <i><b>“Güvenli bir yüzde
10 kar ile her yerde çalışmaya razıdır; </b></i><i><b>k</b></i><i><b>esin
yüzde 20 iştahını kabartır; </b></i><i><b>y</b></i><i><b>üzde
50, küstahlaştırır; </b></i><i><b>y</b></i><i><b>üzde 100, bütün
insani yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kar ile,
sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet,
atılm</b></i><i><b>a</b></i><i><b>yacağı tehlike yoktur.”</b></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Depremin
sonuçları, kar uğruna bütün insani yasaların ayaklar altına
alındığını ve sermayenin, işlemeyeceği cinayetin olmadığını
gösteren özel sektör ve devlet, bu cinayeti işlemek için
bütünleşmiştir. Mevzuatı delmek, ruhsat almak, yasal olanı
yapmamak, demirden, çimentodan çalmak, üç kat yerine beş kat
yapmak, bütün bunlar sermaye-devlet ortaklığıyla olmuştur. Göz
yuman devlettir, onun kurumlarıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Devlet
kurumları, kurallara uyulup uyulmadığını denetlemiyor, alınacak
rüşveti ve bunun paylaşımını denetliyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Yaralara
sebep olanlar, yaraları saramazlar</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bütün
ülkeyi üzüntüye boğan bu felaket, milyonlarca emekçiye bu
devlete, bu düzene güvenilemeyeceğini bir daha göstermiştir.
“Yaraları en kısa zamanda saracağız” diyen alçaklar, bu
çetebaşlarıdır. Ama onlar sorumluluklarını gizlemeye
çalışıyorlar. Yüzlerinde üzüntü değil, gerçekleri saklama
ve yığınlardan korkma ifadesi var. Bu hesabın sorulacağından,
sorumsuzluklarının, talana ortaklıklarının bütün boyutlarıyla
açığa çıkartılabileceğinden korkuyorlar. İlk haberle şoke
oldular, sonra şaşkınlaştılar ve daha sonra felaketin
boyutlarından korktular ve deprem değil, kendilerinin yarattığı
felakete müdahale etmekte geciktiler. İşte bu devlet, halkın
çıkarları söz konusu olduğunda çok örgütsüzdür, birçok
alanda eşsiz özelliklere/yeteneklere sahiptir. Ordusu darbe
örgütlemekte ve başarıyla uygulamakta ustadır. Polisiyle,
mahkemeleriyle bu devlet, yığınları susturmada, işkencede
ustadır. Kürt ulusunu susturmak, katletmek için en ince taktikleri
tespitte ve uygulamada üstüne yoktur. Demokrasiden susturmayı,
katletmeyi, soygunu, talanı anlayan bir devletten, depremin
sonuçlarına karşı halkın yanında yer almayı düşünmek bile
abes olur. Devlet ve sermaye bu felaketi, yakında nakite
çevireceklerdir. Bunun hesabı yapılıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak
proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlendiği bir sistemde;
sosyalizmde deprem ne kader olacak ve ne de zararlı felaket
boyutunda olacaktır. Bu düzende sermayenin değil, halkın
çıkarları, sağlığı, geleceği esastır. Konut ve altyapı
inşası ülkenin, inşa bölgesinin fiziki yapısını göz önüne
alır. Deprem riskini hesaba katar. Doğa felaketlerinin asgariye
indirilmesi için yapılması gereken her şeyi yapar. Lenin ve
Stalin dönemi Sovyetler’i buna örnektir. O dönemin bütün bina
ve altyapı inşasında bölgenin fiziki özelliğinden başlayarak
birçok nokta göz önünde tutulmuştur. O dönemde yapılan bütün
binalar ve altyapı tesisleri hala sapasağlam dururken, ‘60’dan
sonra -revizyonist dönemde- yapılanlar dökülmektedir. Fark
sınıfsaldır. Bir taraftan burjuvazi ve onun çıkarları; diğer
taraftan da işçi sınıfı ve emekçi halkın çıkarları.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Politikada
ATLIM, Sayı 31, 28 Ağustos 1999.</span></b></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }strong { font-weight: bold }</style> <br /></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-6509095602353101982023-02-08T20:03:00.005+03:002023-02-08T22:17:48.466+03:00DEPREM FELAKETİ KADER DEĞİLDİR<p style="text-align: center;"><b> </b></p><p style="text-align: center;"><b> DEPREM FELAKETİ KADER DEĞİLDİR</b><br /></p><p style="text-align: justify;">6 Şubattan bu yana devam eden ana ve artçı depremlerin etkisi 10 ili ve açıklandığı gibi 13,5 milyonluk bir nüfusu etkisi altına almıştır. Merkez üssü Maraş ve 7,7 ve 7,6 büyüklüklerinde gerçekleşen bu depremlerin neden bu kadar yıkıcı olduğunun açıklanması başka bir yazı konusu olabilir. Ancak, depremlerin şiddeti ne olursa olsun, ne kadar geniş bir sahayı kapsarsa kapsasın, deprem gerçekleştikten sonra yapılması gerekenleri örgütlemekte tek sorumlu güç devlettir. Deprem vergisinde, depreme dayanıklı binaların inşa edilmesi için krediye, ihalelere, kontrollere varana kadar bütün sorunların hesabını vermesi gereken de devlettir.<span></span><br /></p><span><a name='more'></a></span><p style="text-align: justify;">Depremin 2. gününde itibaren moloz yığınına dönmüş “depreme dayanıklı” yeni binalardan, başkaca yıkıntılardan “bir mucize daha” diye adeta görevlendirilmiş canlı TV haberlerinden anladığımız, devletin yıkık altında kalmış ve kurtarılmayı bekleyen on binlerce insandan umudunu kestiğidir. 1999 depremiyle karşılaştırıldığında bu depremde daha çok can kaybı olacağı açıktır.<br /><br />Deprem doğanın önü alınamayacak, ama aynı zamanda gözardı edilemeyecek bir gerçekliğidir. Deprem kuşağında yaşıyor olmamızı tekrar etmenin de bir anlamı yoktur. Burjuvazinin depreme karşı mücadelesinin merkezinde “deprem öldürür”, “Taktir-i İlahidir”, buna karşı gelinmez, durmaktadır. Ama öldüren, deprem değil kapitalizmdir, sermayenin kar ve daha fazla kar hırsıdır. Öldüren, sermayeyi teşvik eden devlettir. Bu deprem de göstermiştir ki, devletin depreme karşı aldığı koruyucu önlemler, yetersizliğinin ötesinde binlerce insanın ölümü, yaralanması, binlerce konutun, kamu binalarının yıkılması için birer tuzak olmuştur.<br /><br />17 Ağustos 1999 depreminden 6 Şubat 2023 depremine kadar geçen 24 sene içinde devletin aldığı depreme karşı koruyucu tedbirlerin ya göstermelik olduğu veya “tedbir” adı altında sermayenin desteklenmesi olduğu veya da deprem gerçekleşirse “Taktir-i İlahi”ye sığınırız politikası olduğu açığa çıkmıştır.<br /><br />Tam da seçim sath-ı maili’ne girilmişken “devlet ricali”nin, seçimi göz önünde tutarak planlı bir biçimde deprem alanına dağılması ve sahte göz yaşları dökmesi depremin sorunlarıyla karşı karşıya olan insanlarda bir umut ışığı olmuyor.<br /><br />Fazla uzun sürmez, moloz yığını altında kalmış, öldürülmüş binlerce insanın defnedilmesi tamamlanmadan önce yıkılan kentlerin, kasabaların, köylerin, yolların yeniden inşa edilmesi için sahte ihalelerle yine aynı sermaye grupları; depremde yıkılan, çatlayan, kullanılmaz hale gelen konutları, yolları, köprüleri, havaalanlarını yapan sermaye çetesi ödüllendirilecektir. <br /></p><p style="text-align: justify;">Diktatör 7 Şubat günü itibariyle deprem bölgesinde 3 ay süreli OHAL ilan etti. Açık ki, bu sahada, 10 il sınırları içinde yaşayan 13,5 milyon insan üzerinde seçim çalışması yapacaktır veya alanı rakiplerine kapatacaktır. Bu felaketi seçim fırsatına çevirmekte tereddüt etmeyeceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Deprem birkaç hafta sonra gerçekleşmiş olsaydı, bunu yine OHAL ile seçimi ertelemek için kullanırdı. Ama şimdi en azından “Taktir-i İlahi”yi kendine bahşedilen “mağduriyet”e dönüştürerek, 13,5 milyon insanın kendi iktidarı tarafından mağdur edilmesini, Soma katliamında olduğu gibi “fıtrat”a bağlayacaktır. Bu beceriye sahip birisi olarak, OHAL ilan ettiği deprem bölgesinde oy avcılığına çıkmakta bir beis görmeyecek ve “Taktir-i İlahi”nin “mağdur” ettiği “mağdur” olarak, kendisinin mağdur ettiği insanlardan oy isteyecektir. Oy istemeyi de tesadüfi gelişmelere bırakmayacak, hiçbir siyasi rakibini yanaştırmayacağı bölgede ihtiyaçların giderilmesi bakımından “kuş sütü”nü dahi eksik etmemeye, hiç kimseyi açıkta ve aç bırakmamaya, herkesin tok olmasına ve güvenli konaklamasına çalışacaktır. Daha şimdiden naktiği destek ve konut yapımı sözüyle açılış yapmıştır. Ancak desteğin devamını oy sandığına bağlayacaktır. Seçim sath-ı maili’ne giriliyor olduğu bu süreçte kalıcı olarak yapabileceği bir şey de zaten yok. O halde her şey oy alana kadardır.</p><p style="text-align: justify;"><br />Birkaç yazıda bu depremi 1999 depremiyle karşılaştırmalı olarak ele almak ve burjuvazinin ısrarla neyi öğrenmek, kabullenmek istemediğini 1999 depremiyle bağlam içine yazılmış makaleleri de yayımlayarak göstermeye çalışacağım.<br /></p><p style="text-align: center;">*<br /></p><p style="text-align: justify;"><br /><b>Deprem Felaketi Kader Değildir</b><br />En gelişmiş modern teknoloji de depremi önceden her yönüyle haber veremiyor. Deprem konusunda ön uyarının üstesinden henüz gelemedi teknoloji. Ama bu, depremin bir kader olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye; bir bütün olarak Anadolu coğrafyası böyle bir hareketliliğin yoğun olduğu bir bölgedir. Dolayısıyla salt bu gerçek; deprem bölgesinde bulunmak olası gelişmelere karşı tedbirli olunmasını zorunlu kılar. Depremin olmasını engellemek imkansız, ama onun vereceği zararı asgariye indirmek olanaklı. Yüz binlerce insanın ölümüyle, milyonlarca insanın evsiz kalmasıyla sonuçlanmış depremler olmuş ve ne yazık ki, bundan gerekli dersler çıkartılmamıştır. Ancak, ABD ve Japonya aldıkları birtakım tedbirlerle depremle yaşama zorunluluğunun gereklerini yerine getirmişlerdir. Burjuvazi onu da, halkı düşündüğü için değil, ekonomik çıkarları için yapıyor.<br /> <br />Bugün teknolojinin gelişme seviyesi, hangi şiddette olursa olsun depremin yol açabileceği zararı asgariye indirebilecek durumdadır. Türkiye, deprem bölgesinde olmasına rağmen hiçbir tedbir almamıştır. Her deprem sonrasında bölge afet bölgesi ilan ediliyor, başsağlığı ve geçmiş olsun deniliyor ve devletin yaraları en kısa zamanda saracağı vurgulanıyor. Bu, sahtekarlıktan ve halkın yaşamıyla ve geleceğiyle alay etmekten başka bir anlam taşımıyor. Bu sefer de aynı tekerleme sürekli dile getirildi. <br /><br />Ama bu deprem, daha öncekilere, şiddeti ve etki alanı bakımından hiç benzemiyor. Ülke nüfusunun neredeyse yarısını ve ekonominin (sanayi) önemli bir kısmını etkiledi. Yaşam ve üretimi felce uğrattı. Bölge büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Bu yıkımın, felaketin sorumlusu deprem değildir. Kandilli Rasathanesi Müdürü’nün dediği gibi, insanları deprem öldürmüyor. Bunca ölümün, bunca yaralının, yıkılan ailelerin, dağılan yuvaların, milyarlarca dolara varan maddi kaybın yegane sorumlusu bu düzendir, burjuvazidir. Ülkenin fiziki yapısına uymayan binalardan, yollardan, köprülerden sorumlu olan, burjuvazidir. Burjuvazi kar, daha fazla kar uğruna cinayet işledi. Bu cinayet depremin sonuçlarıdır. Depremin sonuçları, halkın canıyla, malıyla, geleceğiyle oynayan alçakların, hırsızların, bu düzenin sahiplerinin eseridir. 8-10 katlı binalar kum yığınına dönmüş. Büyük ve tehlikeli sanayi kuruluşlarıyla şehirler, kasabalar, köyler iç içe geçmiş. Bütün bunlar deprem tehlikesinin yüksek olduğu biline biline yapılmış/yapılıyor.<br /><br />Her deprem sonrasında burjuva gazetelerde müteahhitler kast edilerek, “hırsızlar”, “katiller” denir. Birçok müteahhidin suçlu olduğu saptanmış, ama bir tanesi dahi cezalandırılmamıştır. Çünkü düzen onların düzeni, onlar bu deprem sonrası da halkı aldatacaklar. Depreme dayanıksız konutlar, yollar, köprüler yapmaya devam edecekler. Bu depremde evleri yıkılan, can ve mal kaybına uğrayanlar içinde dar gelirlilerin oranı yüzde doksanları aşıyor. Ama Koç’ların ve Sabancı’ların (büyük burjuvaların) köşkleri depreme karşı dayanıklı inşa edilmiştir.<br /><br />Doğa hareketliliğini durdurmak veya da önlemek mümkün değil, ama depreme karşı önlemler almak, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi mümkündür. Toplu iskan yerlerinin (Okul, hastane, fabrikalar vb.) yolların ve köprülerin depreme karşı dayanıklı, depremlerden çok az zarar görebilecek şekilde yapılması tamamen mümkündür. Binalar, yollar ve köprüler depreme karşı dayanıklı yapıldığı taktirde, deprem felaketleri kader olmaktan çıkar. Her depremde binlerce işçi, emekçi canını ve malını kaybetmez. Bu önlemlerin alınmasını engelleyen tek faktör; kar, kar ve yine kardır. Burjuvazi/kapitalist bütün binaları, yolları ve köprüleri bu zihniyetle inşa ettiği için deprem ve başka felaketler emekçiler için büyük yıkımlar getirmiştir. 17 Ağustos 1999 günü meydana gelen depremde yaşamını kaybeden binlerce emekçinin katili deprem değil, kapitalist sömürü düzeniydi, (şimdiki 6 Şubat 2023 depreminde de onbinlerce emekçinin katili aynıdır). Bu tablonun tek sorumlusu; deprem tehlikesine karşı önlem almayarak, can ve mal kaybının yükselmesine neden olan egemen sınıflar ve onların burjuva/kapitilist devletidir. Onlar hep birlikte televizyon ekranlarında yalnızca bugün timsah gözyaşları dökmektedirler. Çünkü onlar, her felakette olduğu gibi bu felaketten de küçük sıyrıklarla (tırnaklarına taş değmeden) çıkmışlardır.<br /></p><p><br />Politikada ATLIM, Sayı 30, 21 Ağustos 1999.</p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-27736649742099369742023-01-23T16:17:00.008+03:002023-01-23T22:20:19.945+03:00KEM KÜM ETMEK YOK, ADINI DOĞRU KOY!<div><p style="text-align: center;"><b> </b></p><p style="text-align: center;"><b> KEM KÜM ETMEK YOK, ADINI DOĞRU KOY!<br /><br />2023 SEÇİMİ FAŞİZME KARŞI MÜCADELEDE TURNUSOL KAĞIDI OLACAK!</b><br /></p><p style="text-align: justify;">Seçimler yaklaştıkça müttefiklik arayışı da hızlandı. Aynı zamanda “kimin eli kimin cebinde” sorusu da kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Seçim sath-ı mailine girildikçe bu seçimin uluslararası önemi bir kenara itilirken, sorunun sadece Erdoğan olduğu, Erdoğan’sız bir Türkiye olduğu “sol” kesimde de adı konmadan dillendirilir oldu.</p><span><a name='more'></a></span></div><div style="text-align: justify;">Hesaplar ince ve ilkede kabadayılığa kadar gidiyor. Taktik adına şeytana şapka çıkartacak düşünceler dile getiriliyor. Birbirine benzemezlerin bir arada olması da ayrı bir sorun. <br />Millet İttifakı’na nasıl yamanılır, hem orada hem burada nasıl olunur, hem oraya hem buraya nasıl evet denilir veya yamanma “yetmez ama evet” kılıfıyla nasıl açıklanabilir ve bu arada halkımızın sorunları ve dertleriyle bütünleşme, mücadele ediyor olma nasıl açıklanabilir ve görselleştirilebilir derslerini almak istiyorsanız bu seçim sürecini iyi takip etmeniz yeterlidir. En ince taktikleri öğrenmek için büyük bir fırsat!..<br />Örneğin EMEP ve TİP’in yaptığı gibi İmamoğlu’nun Saraçhane çağrısına hemen, gecikmeden katılırsın. Sadece katılmakla kalmayıp diğer “lider”lerle birlikte otobüsün üzerinde, konuşma hakkı verilmese de yerini alırsın. Sonra “Emek ve Özgürlük İttifakı, Cumhur İttifakı karşısında inisiyatifsiz kalmayacak”, "Seçimlere tek adayla girmek isteriz", "Herkes kendisini özne olarak görmeli" dersin (EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz).<br /><br />“Sosyalist Güç Birliği” gibi “Millet İttifakı’na destek olmayacak bir biçimde Erdoğan’ın kaybetmesinin yolunu bulacağız”ı kendine dert edinirsin. Ama aynı zamanda Kemal Okuyan gibi (“TKP” Genel Sekreteri) Millet İttifakı’ndan “ortak tavır alınması”nı beklersin. Sonuç alamıyorsan “Biz sessiz sedasız, tıpış tıpış Erdoğan’ın karşısındaki adaya destek vermeyiz”, “milletvekilliği çıkarma üzerine kurulu bir sürecin parçası olmayacağız”, “Kılıçdaroğlu’nun karşı devrimci olduğunu söyleyemeyiz”, “Kimin seçilmeyeceğinin daha önemli olduğu bir seçimle karşı karşıyayız” türünden çıkışlar yaparsın. ‘Böylece Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin’de karar kıldığını açıklarsın.<br />İlkesizliğin, olduğu gibi görünmemenin örnekleri saymakla bitmez.<br /> <br />Diktatör, "Biz gidersek istikrar bozulur", “dış düşmanlar güçlü bir Türkiye istemiyorlar”la, Millet İttifakı da "Erdoğan'ın gitmesi için herkes bizim adayda birleşmek zorunda"yla oy avcılığına çıkmış durumdalar. <br />Cumhur İttifakı “yeni” Türkiye için, Millet İttifakı da “eski” Türkiye için seçimi kazanmak istiyor. Peki, ortada duranlar ne istiyorlar? Kendi başlarına yapabilecekleri bir şey yok, bir şey yapmaya da zaten niyetleri yok. Sadece “üslubuna” uygun yamanmak istiyorlar. Erdoğan’sız, AKP’siz faşizm istiyorlar. Yani Kılıçdaroğlu’lu faşizm veya CHP’li faşizm istiyorlar. <br /><br />Bunlar faşizmden, faşist diktatörlükten kurtuluşun özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle mümkün olacağını anlamak istemiyorlar. Eski Türkiye için mücadele eden, seçim kazanmak isteyen Millet İttifak’nın savunduğu, yeniden inşa etmek istediği “eski” faşist diktatörlük değil mi? Ortada duranlara göre işçi sınıfı ve emekçiler, Erdoğan gitsin diye Millet İttifakı’nı desteklemeliler. Bunların seçim meydanlarında böyle bir politika izleyeceklerinden ve çağrı yapacaklarından şüphemiz olmasın.<br /><br />Karşı devrimin bu iki cephesinde biri diğerine göre “ehven-i şer” değildir. Her iki cephe de 1970’lerden beri hüküm süren faşist diktatörlüğün siyasal temsilcileridir. Birinin “liberal, demokrat, sosyal demokrat” görünümlü olması meselenin özünde bir şey değiştirmiyor. AKP öncesinde onlar iktidarda değil miydi? O zaman da faşist diktatörlük yok muydu? Ancak, ortada dolaşanların bir kısmı için AKP’yi, Erdoğan’ı seçmemek, faşizmin gelişini engellemek anlamına gelebilir!<br />Diğer bir ifadeyle: “Esnek” olmaya çağıranlar, bir biçimde Millet İtifakı’na göz kırpanlar; bütün bunlar aslında AKP öncesi düzeni, şimdi de var olan MGK-düzenini, uzun uzadıya faşist diktatörlük diye tanımladığımız düzeni istiyorlar. Bu, başta CHP olmak üzere Millet İttifakı nezdinde AKP faşizmine karşı demokrasi mücadelesi verildiğini sanacak kadar siyasi bir ahmaklık örneğidir.<br />Aslında bu unsurlar CHP ve Millet İttifakı ehven-i şer de demiyorlar, doğrudan taraf belirliyorlar. Peki o tarafta ne var? AB’nin, ABD’nin çıkarları ve dayatmaları var. AB ve ABD’ye boyun eğmek var. Saymakla bitmez...<br /><br />Peki, bunlar neyi engellemek istiyorlar? Belki onlara göre faşizm, AKP rejimiyle gelmiştir veya kurumlaşmaktadır. Belki faşizmin kurumlaşmasını engelleyecekler! Bu küçük burjuva ahmaklığın coğrafyamızda ne kadar yaygın olduğunu anlatmaya gerek var mı?<br /><br />Kem küm yok. 2023 seçimi iç politikaya sığdırılamayacak, sıkıştırılamayacak, laiklikle, reformla, burjuva demokrasisinin birtakım “nimetleri”yle, parlamenter sisteme geri dönüşle açıklanamayacak bir seçimdir.<br />Türkiye’nin jeopolitik olarak nerede duracağı devam eden yeni kutuplaşma sürecinin şekillenmesinde belirleyici derecede önemli olacaktır.<br /><br />Yeniden iki kutupluluğa doğru dörtnala giden dünyada “yeni düzen” jeopolitikasının Doğu Akdeniz’de, Ege Denizi’nde, Balkanlar’da, Karadeniz’de, Kafkasya’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da, Libya’da, Mali’den Somali’ye kadar müslüman Afrika ülkelerinde nasıl şekilleneceğinde Türkiye’nin nerede (ABD/AB/NATO veya Rusya/Çin veya Rusya/Çin destekli Batı karşıtlığı) duracağı çok önemlidir.<br /><br />Ülkeyi nasıl gördüğümüzün bir önemi yok. İsteyen sömürge, yarı sömürge, hatta kapitalizmi feodalizme bağlı ülke veya bağımsız, sanayi ülkesi, emperyalist ülke olarak görebilir. Bu seçimde bu tanımlamaların bir anlamı yok. Anlamı olan şu: Türkiye oluşmakta olan yeni dünya düzeninin nasıl oluşacağında, bu düzeni oluşturacak olanlar açısından jeopolitik olarak çok önemli bir stratejik konuma sahip ve bunu kendi çıkarları için kullanıyor, kullanacaktır.<br /><br />Bu jeopolitik oyunda Türkiye’nin ABD/NATO/AB yanında yer alması yukarıda belirttiğimiz bölgelerde Amerikan jeopolitik çıkarları için savaşmaya hazır olması, bu politikaya teslim olması demektir. Libya’da, Suriye’de (Rojava), Güney Kafkasya’da, Doğu Akdeniz’de çekilmesi veya Amerikan çıkarlarına teslim olması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin delinmesine boyun eğmesi, Karadeniz’in bir ABD/NATO gölü olmasına yol açması, Amerikan emperyalizminin Karadeniz/Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya girişine göz yumması demektir.<br /><br />Türkiye’nin Amerikan jeopolitikasına teslim olması, Rusya’yı çevrelemenin Yunanistan/Ege Denizi-Doğu Akdeniz hattıyla değil, eskiden olduğu gibi Karadeniz hattı üzerinden gerçekleştirilmesine göz yumması demektir.<br /><br />Bunları yapan bir iktidar, silahlanmadan, kendi çıkarına göre şekillendirdiği jeopolitikadan vazgeçecek demektir, Rusya’dan silah almayacak, bu ülkeyle siyasi, ticari, askeri ilişkilerini ABD’nin müsaade ettiği kadarıyla sınırlandıracak demektir. Diktatör bunları yapacaksa ABD açısından gitmesine de gerek yok. Ancak, ABD ve AB ile gerginliklerin çelişkiye dönüşmüş olduğu bu koşullarda ABD ve AB, diktatörden geri adım değil, kendi jeopolitik çıkarları için mücadelede ısrarlı olacağını görüyorlar. Bu nedenle de bu seçimi kaybetmesi için burjuva muhalefeti, yani Millet İttifakı’nı doğrudan, saklamadan, nedenlerini açık seçik söyleyerek, yazarak destekliyorlar.<br /><br />Bu durumda Millet İttifakı’nı dolaylı veya dolaysız desteklemek, onun yanında yer almak, doğrudan ABD/AB’nin yanında yer almak anlamına gelir. Bu durumda, ne olduğu bilindiği için Millet İttifakı’nın kendisi değil, ama ona yamanmak isteyenler, işçi sınıfı ve emekçileri ‘diktatörü seçme ABD’yi, AB’yi, Amerikan çıkarları için savaşmayı seç’ demiş oluyorlar. <br /><br />Diktatörün seçimi kazanması Rusya ve Çin’in işine gelir. Özellikle Rusya, Türkiye’nin Ukrayna’da, Kafkasya’da, Suriye’de (Rojava), Libya'da birçok tavrına tahammül etmek zorunda kalmıştır. Böylesi durumlarda Rusya’nın bilinen tavrı, cezalandırmaktır. Ancak, şimdi Ukrayna savaşıyla başlayan yeni kutuplaşma, yeni dünya düzeni rekabetinde Rusya’nın Türkiye’ye, sahip olduğu stratejik konumundan dolayı ihtiyacı vardır. Daha doğrusu eli mahkumdur. Bu durumu diktatör tepe tepe kullanmaktadır. Rusya ve Çin için en “iyi” Türkiye kendi yanlarında olan Türkiye’dir. Bu nedenle diktatörün bu seçimi kazanmasından yanadır bu iki emperyalist ülke. <br /><br />Cumhur İttifakı’nı desteklemek, ona oy vermek, asla bağımsız Türkiye için oy vermek anlamına gelmez. Cumhur İttifakı’nı desteklemek, faşist diktatörlüğün, belki de “yeni demokrasi” adına faşist müesses nizamın yeniden, yeni koşullara göre örgütlenmesini desteklemek demektir. <br />Cumhur İttifakı’nı desteklemek, Erdoğan’ın savaş politikasını, modern teknoloji bazlı silahlanmasını, emperyalist yayılmacılığını ve nihayetinde “büyük” savaş hazırlığını desteklemek anlamına gelir.<br /><br />Türkiye’nin dünya jeopolitikasındaki stratejik konumu, ABD ve Rusya’nın (yakında Çin’in de) Türkiye’den vazgeçemeyecekleri kadar önemlidir. Bu nedenle bu seçim, bir jeopolitik yön belirleme seçimidir.<br /><br />Ancak, işçi sınıfı ve emekçiler, karşı devrimin bu iki cephesi arasındaki it dalaşında, iki kirli arasında biraz temiz olanını aramak zorunda değildir. Devrimci örgütlenmesi, öznesi önderliğinde kendi yoluna devam etmelidir. Bu yol, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuvaziye ve emperyalizme karşı sınıf politikasını/duruşunu dile getirdiği üçüncü yol olmalıdır. Bu bir manifesto olarak açıklanmalıdır.<br /><br />Üçüncü yol, üçüncü cephedir. Sorun faşizme karşı mücadele, özgürlük ve demokrasi mücadelesi olduğu için üçüncü cephe bir özneler ittifakıdır, olmak zorundadır. Ancak, Emek ve Özgürlük İttifakı’nda olduğu gibi bu cephede sahibinden önce veya onun hızıyla otobüsün üstüne çıkanların, ‘gelmekte olan faşizmi’ engellemeye çalışanların, Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin derdinde olanların, Millet İttifakı’na bakmaktan şaşı olanların, bu seçim sürecinde daha nelere muktedir olacaklarını göreceğiz.<br /><br />“Burjuva seçenekler karşısında, kitleleri üçüncü cephede örgütlemek ve burjuvaziye karşı mücadeleye seferber etmek, sosyalistler başta olmak üzere, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın tüm bileşenlerinin seçim sürecinde temel sorumluluğudur. Bu noktada kritik halkayı, kitlelerin ufkunun ve gelecek hayalinin burjuva parlamentonun sınırlarının dışına çıkarılması oluşturmaktadır.” (Atılım, 20 Ocak 2023,”İki burjuva cepheye karşı milyonları üçüncü cephede buluşturmaya!..”).<br /><br />“Mesele yalnızca seçim ya da seçimle iktidarın bir burjuva bloktan başka bir burjuva bloka geçmesi değildir...Faşizme karşı antifaşist direnişi örgütlemek ve zafere ulaştırmaktır. Türk burjuvazisinin herhangi bir kanadının işçi sınıfı ve ezilen halklara, kadınlara demokrasi, özgürlük ve eşit haklar verme kapasitesi de kudreti de yoktur. Biriken bu sorunlar yalnızca devrimci, demokratik halk iktidarıyla çözülebilir.” (Atılım, 23 Aralık 2022, “Devrimi istemek...”)</div><p></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-90398460487564846232023-01-16T17:58:00.001+03:002023-01-16T22:16:35.696+03:00PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ VE SOSYALİZM AYRIMI ÜCRETLENDİRME BAKIMINDAN NE ANLAMA GELİR?<p><br /></p>
<p style="line-height: 98%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>IV.
Makale</b></span></span></span></p><p style="line-height: 98%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 98%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;"><a name="_Toc818975981"></a><a name="_Toc81897597"></a>
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
<span style="font-size: medium;"><b>PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ
VE SOSYALİZM AYRIMI </b></span></span></span></p><p style="line-height: 98%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="font-size: medium;"><b>ÜCRETLENDİRME BAKIMINDAN NE ANLAMA GELİR?</b></span></span></span></p><p style="line-height: 98%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="font-size: medium;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 98%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: medium;"><span style="background: transparent;"><b>Ücret
Konusunda Lenin ve Troçki’yi Anlamak</b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a name="_Toc81897598"></a>
<br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gerçi
sosyalizmde ücret bağlamında hukuk konusuna yeteri kadar değindik.
Ama işin içine Troçki karışınca bu sorun üzerinde biraz daha
durmak gerekir diye düşünüyorum. <span></span></span></span></span></p><a name='more'></a>
<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hangi
Troçkist örgütün temel yazılarına bakarsanız bakın,
değişmeyen bazı temel anlayışları mutlaka bulacaksınız. Bu
anlayışlar, dünyada ne kadar Troçkist örgüt varsa hepsinin
ortak yönüdür. Troçki’yi farklı değerlendirebilirler, ama bu
konuda hepsine yön veren Troçi’nin anlayışıdır. Bu
örgütlerin, kendi ifadeleriyle “eğilim”lerin her biri kendisi
için bir Troçki inşa etmiştir. Ama yine de hepsinin kesin olan
ortak anlayışları vardır. Bu anlayışlardan birisi, komünizmin
ilk evresi/aşaması olarak tanımlanan sosyalizmdir; bu bağlamda
SSCB, Stalin’dir. Troçki, sosyalizmi sınıfsız, devletsiz bir
toplum olarak değerlendirir. Ancak, buna, sosyalizme ulaşabilmek
için toplumun bir geçiş döneminden geçmesi gerektiğini, bu
geçiş döneminin de proletarya diktatörlüğü olduğunu iddia
eder. Bu durumda:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Birinci
adım:</b> Kapitalizm yıkılacak.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İkinci
adım:</b> Proletarya diktatörlüğü kurulacak (geçiş dönemi).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Üçüncü
adım:</b> Proletarya diktatörlüğünden komünizmin ilk evresi
olan sosyalizme, Troçki’ye göre sınıfsız ve devletsiz topluma
geçiş.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Dördüncü
adım</b>: Komünist toplumun ilk evresinden (sosyalizmden) üst,
nihai evresine geçiş (Herhalde bu evre olgunlaşmış komünizm
olması gerekir).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunun
konumuzla, sosyalizmde ücret sorunuyla ne gibi bir ilişkisi var
diye sorabilirsiniz. Doğrudan ilişkisi var. Sosyalizmde devlet,
hukuk, işgücü kavram olarak yanlış anlaşılırsa varılacak
sonuç da yanlış olacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Öncelikle
şunu belirtelim: Troçki ve Troçkist grupların yapmış oldukları
bu ayrım; kapitalizmden sosyalizme ve sosyalizmden (komünist
toplumun ilk evresi) de komünizme (komünizmin üst evresi) geçiş
anlayışlarının nesnel dünyada hiçbir karşılığı yoktur. Bu
konudaki iddialarına zemin teşkil edecek nesnel bir gerçeklik
yoktur. Troçkistler savlarını doğrulamak için Marks ve Lenin’e
de isteyerek baş vurmazlar. Çünkü Marks ve Lenin’in bu konudaki
analizleri Troçki’nin değerlendirmesini çürüten analizlerdir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlara
değinmeden Troçki’nin ücret konusundaki hayalperestliğini
anlayamayız.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
yeni bir görüş atıyor ortaya. Bu görüşün merkezinde
kapitalizmden komünizme geçiş süreci -kapitalizmden sosyalizme
geçişte devlet vardır (proletarya diktatörlüğü), sosyalizm
devletsiz ve sınıfsızdır- durmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Troçki
neyi savunuyordu? İşte düşünceleri:</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizm
sınıfsız bir toplumdur. </span></span></span><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Marks
ve Engels sosyalizmi, sınıfsız ve meta kategorisinin olmadığı
değer yasasının etkisinin emek miktarını ölçmekle, herkese
emeğine göre ilkesini uygulamakla sınırlı olduğu bir toplum
olarak tanımlar.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
gerçekten de cüretkar bir hamle yapıyor, bilimsel sosyalizmin,
komünizmin tarihini; en azından proletarya
diktatörlüğü-sosyalizm-komünizm bağlamında yeniden yazıyor.
Marks ve Engels'i yeniden yorumluyor. Bunu yaparken kullandığı
yöntem çok şeyi çağrıştırıyor. Yöntem ve neye dayanarak bu
iddialarda bulunduğu gerçekten karanlıkta kalıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Komünistler
olarak, Marksist-Leninistler olarak, şayet Marksizm-Leninizm’i
savunup da Komünistler, Marksist-Leninistler, Marksizm-Leninizm
kavramlarını kullanmaktan ürküyorsanız “sosyalistler” olarak
Marks'tan, Engels'ten, Lenin'den, Stalin'den, E. Hoca'dan, hatta
Mao'dan da şunu öğrenmiştik: ‘Proletarya diktatörlüğü
sosyalizmin devlet biçimidir. Demek ki, Marksizm-Leninizm bizi
yanıltmış. Meğersem proletarya diktatörlüğü kapitalizmden
sosyalizme geçişin zorunlu bir aşamasıymış veya noktasıymış’
diyebilirsiniz. Ancak, durum pek de öyle Troçki’nin ve
takipçilerinin iddia ettikleri gibi gözükmüyor. Örneğin Marks,
“Fransa'da Sınıf Mücadeleleri” yazısında şu tespiti
yapıyor:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Bu
sosyalizm genel olarak, </i></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">sınıf
farklılıklarının ortadan kaldırılması</span></b></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">,
sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim
ilişkilerinin ortadan kaldırılması, bu üretim ilişkilerine
uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların ortadan
kaldırılması, bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün
düşüncelerin altüst edilmesine varmak üzere, </span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">devrimin
sürekliliğinin ilânıdır</span></b></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">,
zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf
diktatörlüğüdür.”</span></i></span></span><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">(1)</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmle
proletarya diktatörlüğü arasındaki diyalektik bağı burada
görüyoruz. Marks'ın proletarya diktatörlüğü üzerine söylediği
oldukça açık: <i>Proletarya diktatörlüğü kapitalizmden
komünizme geçene kadar</i>; yani bütün sosyalizm boyunca devam
eden bir <i><b>“geçiş noktası”</b></i>dır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
“nokta”yı açarsak:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-
Sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması,</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-
Sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim
ilişkilerinin ortadan kaldırılması,</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-
Bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların
ortadan kaldırılması,</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-
Bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst
edilmesi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bütün
bunlar sosyalizmin inşasının içeriğini oluştur ve bunların
gerçekleşmesi için devrim sürekli kılınır ve bu sürekliliğin
iktidar biçimi de proletarya diktatörlüğüdür.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks,
J. Weydemeyer'e yazdığı 5 Mart 1852 tarihli mektubunda da aynı
konuyla ilgili olarak şunu der: <i>“Benim yeni olarak
yaptığım,...sınıf mücadelesinin zorunlu olarak </i><i><b>proletarya
diktatörlüğüne vardığını; bu diktatörlüğün kendisinin
bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir
topluma</b></i><i> geçişten başka bir şey olmadığını
göstermekten ibarettir.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Demek
ki, proletarya diktatörlüğü, Troçki ve Troçkistlerin iddia
ettiği gibi, <i>kapitalizmden sosyalizme</i> geçişin değil,
“<i>bütün</i> <i>sınıfların</i> <i>ortadan</i> <i>kaldırılmasına</i>
ve <i>sınıfsız</i> <i>bir</i> <i>topluma</i> <i>geçişe”</i>
kadar devam eden sürecin, dönemin; yani sosyalizmin iktidardır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Gotha
Programı Eleştirisi”nden birbirini tamamlayan tespitler:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)
<i>“Şu soruyla karşı karşıya kalıyoruz: Komünist bir
toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka bir
deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer
hangi toplumsal işlevler bulunacaktır? Bu soru, ancak bilimsel
yoldan yanıtlanabilir.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2)“<i>Kapitalist
toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrim yolu
ile geçiş dönemi yer alır. Buna bir siyasal geçiş dönemi
tekabül eder ki, burada devlet, proletaryanın devrimci
diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.”</i>(2)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3)<i>“Program,
ne şimdiki devleti ne de komünist toplumdaki geleceğin devletini
ele almıştır.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
Marks burada hangi devletten bahsediyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks
<b>birincisinde</b> <i>“komünist bir toplumda devlet”</i>ten ve
onun <i>“hangi değişikliğe”</i> uğrayacağından bahsediyor.
Troçki ve Troçkistler ise proletarya diktatörlüğünün sosyalizm
olmadığı, sosyalizmde devletin olmayacağı üzerine demagoji
yapıyorlar. Marks ise burada, bırakalım komünizmin ilk aşamasında
(sosyalizmde) devletin olmayacağını bir kenara, tam tersi olarak,
devletin olacağını söylüyor ve görevlerinin ne olacağını
soruyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İkincisinde</b>
söylenen oldukça açık: Burada Marks, kapitalizmden sosyalizme
geçiş sürecinden değil, kapitalizmden komünizme geçiş
sürecinden bahsediyor, tam da bu süreci sosyalizm olarak tanımlıyor
ve bu süreçte de sosyalist devletin proletarya diktatörlüğü
olarak örgütlendiğini açıklıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Üçüncüsünde</b>
Marks, eleştirdiği programın (Gotha Programı) <i>“ne şimdiki
devleti”</i> (yani o zamanki Alman devletini) ne de komünist
toplumdaki -yani sosyalizmdeki- geleceğin devletini ele almadığını”
yazıyor. Her iki durumda da Marks, devletten, aynı zamanda komünist
toplumdaki (sosyalizmdeki) devletten de bahsetmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
ve Troçkistlerin, kendi görüşlerini doğrulatmak için Marks'ı
adeta baskı altında tutuyorlar;<br />
O’na söylemediğini
söyletiyorlar. “Suyun kaynağına dönelim” derken Troçki ve
Troçkistler “suyun kaynağını” kurutuyorlar, en azından
bulandırıyorlar!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
ve Troçkistlerin ne diyorlar?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Bütün
sosyalizm boyunca değil, </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>kapitalizmden
sosyalizme</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"> geçmek
için proletarya diktatörlüğüne ihtiyaç vardır.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks
ise proletarya diktatörlüğünü, sosyalizmi inşa etmek için;
komünizme geçene kadar ihtiyaç duyulan bir araç olarak görüyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kim
doğruyu söylüyor? Sosyalizmde devlet olmaz diyen Troçki ve
Troçkistler mi doğruyu söylüyorlar yoksa sosyalizmde devlet
vardır, bunun biçimi de proletarya diktatörlüğüdür diyen Marks
mı? Komünizmin ilk aşamasında, yani sosyalizmde devletten
bahseden Marks, aynı yazısında komünizmin ilk aşamasını, yani
sosyalizmi tanımlar ve bağrında taşıdığı çelişkileri
açıklayarak sosyalizmde neden devlet kaçınılmazdıra açıklık
getirir (Tekrar pahasına da olsa bu konudaki anlayışını
aktaralım): </span></span></span><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“Burada
ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan
değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir
komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel,
bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun
damgasını hâlâ taşıyan bir toplumdur. Bu bakımdan birey olarak
üretici (gerekli indirimler yapıldıktan sonra), topluma vermiş
olduğunun tam karşılığını alır. Onun topluma verdiği şey,
birey olarak, kendi emek miktarıdır. Örneğin, toplumsal işgünü,
bireysel çalışma saatleri </span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">toplamından
oluşur; her üreticinin birey olarak çalışma zamanı, toplumsal
işgünü olarak sunmuş olduğu kısımdır, onun bu bakımdan
katkısıdır. O, toplumdan, şu kadar emek verdiğini saptayan bir
belge alır (bunda kolektif fonlar için sarf etmiş olduğu emeğin
indirimi yapılmıştır) ve bu belge ile toplumun tüketim araçları
stoklarından, emeğinin eşit bir tutarı kadar bir miktar alır.
Topluma, bir biçimde sunmuş olduğu aynı emek miktarını</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
ondan, başka bir biçimde geri alır.”</span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">(3)</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Böylece
komünizmin ilk aşaması olan sosyalizm, kaçınılmaz olarak
karşımıza kapitalist toplumun birtakım özelliklerini taşıyan
bir toplum olarak çıkıyor. En azından bunu Marks iddia ediyor. Bu
durumda </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">sosyalizmde
meta üretiminin olması, paylaşımın, </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">herhangi
bir “adalet” anlayışına göre değil de,</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">
emeğe göre yapılması (eşit olmaması) doğal değil mi?</span></b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Marks,
bilimsel cüretle sosyalizmde, yani komünizmin ilk aşamasında
-Troçki ve </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">T</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">roçkistlerin
devlet yok, meta üretimi yok dediği aşamada- meta değişiminden
bahsediyor. (Tekrar pahasına da olsa bu konudaki anlayışını
aktaralım): </span></span></span></span></i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Besbelli
ki, burada uygulanan ilke, eşit değerler değişimi olduğu ölçüde,
meta değişimini düzenleyen ilkenin aynıdır. İçerik ve biçim
değişmiştir, çünkü değişmiş koşullar altında hiç kimse
emeğinden başka bir şey veremez ve öte yandan da bireylerin
mülkiyetine bireysel tüketim araçlarından başka hiçbir şey
geçemez. Ama birey olarak ele alınan üreticiler arasında bunların
dağıtımı konusunda egemen ilke, eşdeğer metaların değişimine
hükmeden ilkeden farksızdır: Bir biçimdeki belli bir miktar emek,
başka bir biçimdeki eşit miktar emekle değişilmektedir.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">(4)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB'de
sosyalizmi kurma sürecinde Lenin ve özellikle de Stalin, Marks'ın
bu anlayışına göre hareket etmişlerdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks,
komünizmin ilk aşamasındaki toplumun çelişkilerinden,
kapitalizmden devraldığı özelliklerden ve bu toplumda komünizmin
son aşamasında olması gerekenlerin olamayacağından; tüm toplumu
kapsayan toplumsal mülkiyetin gerçekleşmesi için uzun bir
süreçten ve bu süreç içinde emeğe göre paylaşımdan, etki
alanı sınırlandırılmış olsa da meta üretiminin ve dolayısıyla
değer yasasının doğallığından bahsediyor. Troçki ve
Troçkistler ise zinhar olmaz diyorlar. Ama komünist toplumun ilk
evresinde, yani sosyalizmde <i>“meta değişimini düzenleyen
ilkenin aynısı olan bir ilke”</i>den bahseden Marks'tan başkası
değil. Yani sosyalizmde meta üretimi, emeğe göre ücret
(paylaşım) oluyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
konu üzerinde biraz duralım. İlk evresinde komünizm, yani
sosyalizm, henüz olgunlaşmamış, açılıp serpilmemiş
komünizmdir; eski toplumun, bu durumda kapitalizmin izlerinden,
geleneklerinden henüz tamamen arınmamıştır. Hal böyle olunca
komünizmin bu aşamasında; devlet biçimi proletarya diktatörlüğü
olan sosyalizm aşamasında <i>“burjuva hukuk ufkunun dar”</i>
çerçevesi varlığını; etkisini sürdürmeye devam eder. Bu
burjuva hukukun, (bazen burjuva hak olarak da çevriliyor Türkçeye)
tüketim araçlarının paylaşımına da sirayet etmesi
kaçınılmazdır. Burjuva hukuk, burjuva devleti önkoşul yapar.
Troçki ve Troçkistler de bilirler ki, hak, hukuk normlarını
geçerli kılan bir mekanizma olmaksızın bir hiçtir. Marks'ın
Gotha Programı Eleştirisi'ndeki anlatımına göre komünizmin ilk
aşamasında, yani sosyalizmde burjuva hukuk/hak, burjuvazi; burjuva
devlet olmaksızın proletarya diktatörlüğü koşullarında belli
bir dönem etkili olacaktır. Doğada ve toplumda yaşam bize her
adımda, her anda yeninin içinde eskinin kalıntılarının var
olduğunu göstermektedir. Marks, bu diyalektik yönteme göre
toplumların gelişmesini analiz etmiştir; keyfi olarak komünizme,
ilk aşamasında da olsa bir parça “burjuva hukuk” ilave
etmemiştir; sadece ve sadece kapitalizmin (eskinin) bağrında doğan
yeni toplumda (sosyalizm, komünizmin ilk aşaması) siyasi ve
ekonomik olarak kaçınılmaz olanın ne olduğunu analiz etmiştir.
Bunda anlaşılmayan bir şey olmaması gerekir, ama Troçki ve
Troçkistler ısrarla burada Marks'ı anlamak istemiyorlar.<i> </i>Bu
nedenle sosyalizmde, komünizmin ilk aşamasında tam olgunlaşmış
bir toplumsal <span style="letter-spacing: -0.1pt;">mülkiyetin
olamayacağını, bunun sosyalizm geliştikçe gelişeceğini, meta
üretiminin var olacağını, ama sosyalizmin; komünizmin bu ilk
aşamasının gelişmesine paralel olarak yok olacağını; tüketim
araçlarında değer yasasının geçerli olacağını, ama
sosyalizmin; komünizmin bu ilk aşamasının gelişmesine paralel
yok olacağını anlamıyorlar. SSCB'de sosyalizmin inşasında
eski-yeni toplum ilişkisinin nasıl ele alındığını; yeninin
içinde eskinin kalıntılarının varlığı</span> ve buna karşı
mücadelede Lenin'den, Stalin'den, Bolşevik Partiden öğrenme,
sosyalizmin tecrübelerini analiz etme diye bir derdi yoktu
Troçki’nin. Troçki’nin kendine dert edinmediğini Troçkistler
neden dert edinsinler değil mi?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks,
komünizmin ilk evresinde <i>“eski toplumun benleri”</i>nin
varlığından; <i>“burjuva hukuk”</i>tan, <i>“eşitsizlik”</i>ten,
“<i>Besbelli ki, burada uygulanan ilke, eşit değerler değişimi
olduğu ölçüde, meta değişimini düzenleyen ilkenin aynıdır”</i>dan;<i>
</i>yani <b>kapitalist kategorilerin var olacağından bahsediyor.</b>
Troçki ve Troçkistler ise hala kapitalizmden sosyalizme geçişle,
sosyalizmden komünizme geçişle uğraşıyorlar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Görüyoruz
ki, Troçki ve Troçkistler Marks’a </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">
“sınıfsız, devletsiz, meta üretimsiz, parasız sosyalizm”
söylettiremiyorlar.</span></b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Acaba
Lenin’e bunu söylettirebilecekler mi? Bir de buna bakalım.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">Lenin'e
“sınıfsız, devletsiz, parasız, metasız sosyalizm”
söylettirme çabası</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">...</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Buyurun,
Lenin’e göre komünizmin ilk aşamasındaki devlet:</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><b>Komünizm,
ilk evresinde, ilk aşamasında, ekonomik bakımdan, </b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">henüz
adamakıllı olgun, geleneklerin </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">ve</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">ya
da kapitalizmin kalıntılarından henüz büsbütün kurtulmuş
olamaz. Bu yüzden, komünist rejimde, bu rejimin ilk evresinde,
‘burjuva hukukunun sınırlı ufku’ korunur; bu ilginç olayın
nedeni budur. Kuşkusuz, burjuva hukuku, tüketim nesnelerinin
bölüşümü bakımından, zorunlu olarak bir burjuva devlet'e
dayanır; çünkü, koyduğu kurallara</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">
uymaya zorlamaya yetenekli bir aygıt olmaksızın, hukuk hiçbir şey
değildir.</span></b></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Bundan
şu sonuç çıkar ki, komünist rejimde, belirli bir zaman boyunca,
yalnızca burjuva hukuk değil, burjuva devlet de sürer -ama
burjuvazisiz burjuva devlet!”</span></b></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">(abç)(5)</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Lenin'in
Sovyet pratiğine ışık tutacak olan şu anlayışı da Troçki ve
Troçkistlerin Marks-Lenin ayrımını tamamen çürütmektedir:</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><b>Öyleyse
komünizmin ilk evresi, adalet ve eşitliği gerçekleştiremez;
zenginlik bakımından insanlar arasındaki farklılıklar, hem de
haksız farklılıklar sürecektir; ama insanın insan tarafından
sömürülmesi de olanaksız olacaktır, çünkü üretim araçları,
yani fabrikalar, makineler, toprak vb. üzerinde, özel mülkiyet
olarak, egemenlik kurulamayacaktır ... Marks, yalnız üretim
araçlarının bireyler tarafından mal edilmesi ‘haksızlığını’
yıkmakla başlamak zorunda olan, ama öteki haksızlığı: tüketim
nesnelerinin (gereksinimlere göre değil) ‘emeğe göre’
bölüşümü haksızlığını birdenbire yıkmakta yeteneksiz
bulunan komünist toplumun gelişme akışını gösterir...</b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Marks,
yalnızca insanlar arasındaki kaçınılmaz eşitsizliği değil,
üretim araçlarının tüm toplumun ortak mülkü haline dönüşümünün
(sözcüğün alışılmış anlamında ‘sosyalizm’in), tek
başına bölüşümdeki kusurları ve ürünler ‘emeğe göre’
dağıtıldığına göre, egemen olmakta devam eden ‘burjuva
hukuku’nun eşitsizliğini ortadan kaldırmayacağı gerçeğini de
sıkı sıkıya hesaba katar...</span></b></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Demek
ki, komünist toplumun (genellikle sosyalizm adı verilen) birinci
evresinde, ‘burjuva hukuku’ tamamen değil, ancak kısmen, ancak
</span></b></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">ekonomik
devrimin yapılmış bulunduğu ölçüde, yani ancak üretim
araçlarıyla ilgili olarak yürürlükten kaldırılmıştır.
‘Burjuva hukuku’, bireylerin üretim araçları üzerindeki özel
mülkiyetini tanıyordu. Sosyalizm üretim araçlarını ortaklaşa
bir mülkiyet haline getirir. İşte bu ölçüde, ama ancak bu
ölçüde ‘burjuva</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">
hukuku’ yürürlükten kaldırılmış olur.</span></b></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Ama
bunun dışında, ürünlerin bölüşümü ve çalışmanın toplum
üyeleri arasındaki dağılımının düzenleyicisi olmak bakımından
(burjuva hukuku) yürürlükte kalır. ‘Çalışmayan yemez’: Bu
sosyalist ilke, daha şimdiden </span></b></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">(yani
sosyalizmde veya komünist toplumun ilk evresinde, bn.)</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">
gerçekleşmiştir; ‘eşit nicelikte emeğe, eşit nicelikte ürün’:
Bu öteki sosyalist ilke de, şimdiden gerçekleşmiştir. Bununla
birlikte, bu henüz komünizm değildir ve henüz, eşit olmayan
insanlara eşit olmayan (gerçekte eşit olmayan) bir emek tutarı
için, eşit bir nicelikte ürün veren ‘burjuva hukuku’nu
ortadan kaldırmaz.</span></b></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşte
bu bir ‘sakınca’dır, der Marks; ama bu sakınca, komünizmin
ilk evresinde kaçınılmaz bir şeydir, çünkü, kapitalizm
yıkıldıktan hemen sonra, insanların, hiçbir tür hukuk kuralı
olmaksızın toplum için çalışmayı hemen öğrenecekleri,
ütopyaya düşmeden düşünülemez; kaldı ki, kapitalizmin ortadan
kalkışı, böylesine bir değişikliğin ekonomik öncüllerini
hemencecik vermez.</span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Oysa
‘burjuva hukuku’ kurallarından başka kural yoktur.</span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bir
yandan üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyetini korurken, bir
yandan da emek eşitliğini ve ürünlerin bölüşümündeki
eşitliği korumakla yükümlü bir devletin zorunluluğu, bu nedenle
sürer.</span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bundan
böyle, kapitalistler olmadığı, sınıflar ve dolayısıyla
tepesine binilecek bir sınıf olmadığı için devlet söner.</span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Ama,
gerçek eşitsizliği onaylayan ‘burjuva hukuku’ korunmasına
devam edildiğine göre, devlet henüz büsbütün yok olmamıştır.
Devletin büsbütün sönmesi için, tam komünizmin gerçekleşmesi
gerekir.“</span></b></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">(6)</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Aslında
burada, bu konuda sözün bittiği yere geldik.</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Şu
Lenin'e bakın! Öyle kapitalizmden sosyalizme geçiş; sosyalizmden
(yani komünist toplumun ilk evresinden) komünizme (üst evresine)
geçiş demiyor, adeta “damardan giriyor” ve “Kapitalizmden
komünizme geçiş”te devletten bahsederek Troçki ve Troçkistlere
karşı çıkıyor, evet onları eleştiriyor: </span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“Kapitalizmden
komünizme geçiş döneminde, bastırma gene zorunludur; ama bu kez
sömürülen bir çoğunluk tarafından sömürücü bir azınlığa
karşı uygulanır. Özel aygıt, özel bastırma makinesi, yani
‘devlet’, gene zorunludur, ama bu artık gerçek anlamda bir
devlet değil, bir geçiş devletidir... </span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Nihayetinde</span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">,
ancak komünizm, devleti büsbütün gereksizleştirir; çünkü o
zaman, sırtı yere getirilecek hiç kimse, hiçbir sınıf anlamında
‘hiç kimse’ yoktur.”</span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">(7)</span></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">Troçki
ve Troçkistleri ücret konusunda da istediğiniz kadar “oldukları
gibi görünmeye, göründükleri gibi olmaya” çağırabilirsiniz.
</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">Lenin,
Stalin ve Bolşevik Parti çağırdılar. Ama onlar </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">
</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">b</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">ildiklerini
yapmaya devam </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">ettiler,
şimdi de devam </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">ed</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">iyorlar</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">.
</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">Troçki
“devrimcilik” döneminde hiçbir zaman “olduğu gibi görünmedi,
göründüğü gibi olmadı”. Ancak, karşı devrimin ateşli
savunucusu olarak “olduğu gibi göründü, göründüğü gibi
oldu”. </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">O
da Marksizm-Leninizm’e, </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">Stalin’e,
SSCB’ye, </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">sosyalizme
</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">düşmanlıktır.</span></b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Sonuç
itibariyle K. Marks ne diyordu?</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Aslında
Marks “Gotha Programı Eleştirisi”nde ücret konusunda
eşitsizliği, burjuva hakkın/hukukun neden geçerli olmak zorunda
olduğunu ve bunun komünizmin üst evresine kadar devam edeceğini,
dolayısıyla o evreye varana kadar devletin de var olacağını
aşağıdaki ilki kısa, ikincisi uzun (üç parçaya böldüm) ve
sonuncusu da kısa üç paragrafta açıklıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
konumuz bağlamında “<b>eşit hak”</b> “ilkesel olarak <b>burjuva
hak</b>”tır. Dolayısıyla burada “eşit hak” adına hiç de
“eşit olmayan bir hak, “burjuva hak” geçerlidir:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Demek
ki, meta değişiminde eşdeğer değişimi yalnızca </i><i><b>ortalama</b></i><i>
olarak varolduğu, tek tek durumlarda olmadığı halde, ilke ile
pratiğin ortak çekişme içerisinde olmamasına karşın, </i><i><b>eşit
hak</b></i><i>,</i></span></span><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i> burada,
hâlâ ilke olarak </i><i><b>burjuva hak</b></i><i>tır.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i><b>Her
ne kadar ‘eşit hak’ konusunda bir ‘ilerleme’ söz konusuysa
da burada ‘eşit hak’, ilerlemeye rağmen ‘hala burjuva
sınırlar içinde kalan bir hak’tır. Yani üreticinin ‘eşit
hakkı’, topluma sunduğu işin/çalışmanın, diğerlerinin
sunduğu iş/çalışma ile ‘eşit’ olamayacağından dolayı
‘eşit olmayan hak’ka dönüşür. Ölçü harcanan iş olduğu
için sonucu kaçınılmaz olarak eşitsizlik olur.” </b></i>(abç)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu fark, eşitsizlik nereden doğuyor? Çalışan/üreten her bir
işçinin fiziksel ve zihinsel farklılığından doğuyor; biri
diğerinden daha fazla üretiyor, biri diğerinden daha fazla(uzun)
çalışabiliyor. Bu durumda harcanan işin ölçü olabilmesi için
saptanabilir olması gerekir. Bu da işin süresi ve yoğunluğu
üzerinden yapılabilir. Bu süreçte “eşit hak”tan yola
çıkılıyor, ama üreticinin fiziki ve zihinsel farklılığından
dolayı “eşit olmayan bir” sonuç/ürün ortaya çıkıyor. İşte
bu, eşit olmayan çalışmadan dolayı kaçınılmaz olan “eşit
olmayan hak”tır:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i><b>Ama
bu ilerlemeye karşın, eşit hak, hâlâ burjuva sınırlar
içerisinde kalmaktadır. Üreticinin hakkı, sunmuş olduğu emekle
orantılıdır; buradaki eşitlik, ölçümün eşit bir ölçüt
ile, emek ile yapılması olgusudur. Ama bir insan, bedensel ya da
zihinsel olarak bir başkasından üstün olabilir, böylece aynı
süre içerisinde daha fazla emek sağlayabilir </b></i><i><b>ve</b></i><i><b>ya
da daha uzun süre çalışabilir ve emeğin bir ölçü görevi
yerine getirebilmesi için, süresi ve yoğunluğu saptanılmalıdır,
yoksa bir ölçü birimi olmaktan çıkar. Bu eşit hak, eşit
olmayan bir emek için eşit olmayan bir haktır.”</b></i>(abç)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Çalışan/üreten
herkes işçi/üreten olduğu için bu “hak” sınıf farkı
tanımıyor. Ancak, her bir işçinin/üreticinin eşit olmayan
fiziksel, zihinsel bireysel özellikleri/yetenekleri var. Bu
yetenekler, her bir işçinin/üreticinin bireysel üretme/çalışma
kapasitesini eşitsiz kılıyor. Dolayısıyla bu eşitsizlikten
dolayı, eşit olması gereken “hak”, “eşitsizliğe dayanan
bir hak” oluyor; “eşit hak”, ortaya “eşit olmayan bir hak”
çıkartıyor. Burada “eşit” olması gereken “hak”kın,
“eşitsiz hak”ka dönüşmesinin ölçüsü de herkesin sadece
işçi olarak hesaba katılmasıdır:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">(Bu
hak) <i><b>“Hiçbir sınıf farkı tanımaz, çünkü herkes bir
diğeri gibi yalnızca bir işçidir; ama eşit olmayan bireysel
yetenekleri ve böylece de üretken kapasiteyi doğal bir ayrıcalık
olarak zımnen kabul eder. Demek ki bu, özünde, her hak gibi
eşitsizliğe dayanan bir haktır. Niteliği gereği, hak, ancak aynı
ölçüt kullanıldığında söz konusu olabilir; ama eşit olmayan
bireyler (ve bunlar eşit olsalardı ayrı ayrı bireyler
olamazlardı) yalnızca aynı açıdan değerlendirildiklerinde,
yalnızca belirli bir yönden ele alındıklarında, örneğin, bu
durumda olduğu gibi, geri kalan her şeyden tecrit ederek yalnızca
işçi olarak hesaba katıldıklarında, aynı bir ölçütle
ölçülebilirler.”</b></i>(abç)(8)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Eşit
hak”kı, “eşit olmayan hak”ka dönüştüren diğer bir faktör
de şudur: Evli olmak, olmamak; çocuksuz, az çocuklu, çok çocuklu
olmak vs. Bütün bunlar, “eşit iş harcaması”
gerçekleştirseler de “toplumsal tüketim fonundan eşit ölçüde
yararlanmaları” önünde engel olmaktadır; yani “eşit hak”
kaçınılmaz olarak “eşit olmayan hak”ka dönüşmektedir;
“toplumsal tüketim fonundan” biri diğerinden daha fazla
almaktadır:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i><b>Ayrıca,
bir işçi evlidir, öteki değildir; birinin ötekinden daha çok
çocuğu vardır, vb., vb.. Bu durumda eşit emek sarfettikleri halde
ve dolayısıyla toplumsal tüketim fonundan eşit ölçüde
yararlanma olanağına sahip bulundukları halde, biri gerçekten
ötekinden çok alacaktır, biri ötekinden daha zengin olacaktır,
vb.. Bütün bu sakıncalardan uzak durabilmek için, hak, eşit
olacak yerde, eşit olmamalıydı.”</b></i>(abç)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Neden
böyle oluyor? “Eşit hak”, “ilahi adalet”, “her türden
işe eşit ücret” neden gerçekleşmiyor, komünist toplumun alt
evresinde? Bunu da Marks şöyle cevaplandırıyor:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i><b>Ama
bu gibi kusurlar, uzun ve sancılı bir doğumdan sonra kapitalist
toplumdan çıkıp geldiği şekli ile komünist toplumun birinci
evresinde kaçınılmaz şeylerdir. Hukuk, hiçbir zaman, toplumun
iktisadi yapısından ve onun koşullandırdığı kültürel
gelişmeden </b></i><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>daha
yüksek olamaz.” </b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">(abç)</span></span></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">(9)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
sözlerde bir gizem var mı? Yok.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
sözlerde anlaşılmayan bir şey var mı? Yok.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
sözlerde yanlış olan bir şey var mı? Yok.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
burada söyleneni reddetmek ne demek?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
konuda; sosyalizmde ücretlendirme konusunda Marks ve Engels gibi
düşünüyorum demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kim
bunlar? Lassalle, </span></span></span><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Proudhon,</span></span></span></span></i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Dühring,
Troçki vs.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
kim Marks ve Engels gibi düşünüyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Lenin
ve Stalin.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bir
</b><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b>Değerlendirme:</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücret konusunda Marks-Engels’in görüşleri Lenin ve Stalin
tarafından yeni kurulan Sovyetler Birliği, sosyalizmin inşası
koşullarında uygulanmıştır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bolşevikler,
ücretlendirme teorini Sovyet pratiğinde el yordamıyla
(deneme-yanılma) uygulamaya çalışmışlar ve bunu yaparken de
Marks'ın bu konuda Gotha Programı Eleştirisi”deki tespitlerini
ilke olarak kabul etmişlerdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sovyet
pratiğinde ücret makasının “açılıp-kapanması” veya
sürekli açılmış olması konusunda görüş açıklamadan önce
Ekim Devriminden bu konuda son noktanın konulduğu 1917-1932
arasında Bolşeviklerin deneyleri analiz edilseydi, herhalde ücret
konusunda ne türden bir idealize edişle karşı karşıya kalınmış
olduğunu görülürdü. SSCB’yi, sosyalizmin inşasını güya
eleştirenler, sadece bu konuda değil, başka konularda da, ana hat,
teori, genel anlamda pratik doğruydu, ama şöyle-böyle önemsiz
veya vahim hatalar da yapıldı demiyorlar. Ya siyah veya da beyaz
diyorlar. İstenen açık: Proletarya diktatörlüğü kurulduğuna,
hakim olduğuna göre ücret sorunu da şip-şak çözülmüş
olması gerekirdi, diyorlar. Öyle ki, bu sorunun daha '20'li
yıllarda çözülmesini de istiyorlar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
düşüncemizde, teorimizde neyi idealize ediyoruz? Marks'ın “Gotha
Programı Eleştirisi”nde hiçbir zaman söylemediğini idealize
ediyoruz. Marks, “Gotha Programı Eleştirisi”nde sosyalizmde,
kapitalizmin devam eden, toplumsal ve ekonomik yapıda etkili olan
kalıntılarından dolayı, komünizmin ilk aşaması olan
sosyalizmde ücretlerin işin niteliğine göre farklı olacağını,
bunun kaçınılmaz olduğunu yazar. Hiç kimse, Marks sosyalizmde
ücret konusunda teorik olarak makası bayağı açmış, burjuva
“hak”tan, “hukuk”tan, ücretin kaçınılmaz olarak eşit
olmayacağından bahsediyor demiyor. Ancak, iş, Marks’ın
sosyalizmde ücret konusundaki görüşünün uygulanmasına gelince
(Uygulayanlar da Bolşevikler) ücret makası da bayağı açılmış,
diye veryansın ediliyor. Açık ki, bu insanlar; en azından
sosyalizmde ücret konusunda Sovyet pratiğinin “eleştirmenleri”,
bu konuda ne Marks'ın “Gotha Programı Eleştirisi”nde
söylediğini ve ne de onun teorisini ilkeselleştirerek uygulayan
Bolşevik Partiyi anlamışlar. Bu “eleştirmenler”in bir kısmı,
belki de çoğunluğu Sovyet pratiğini eleştirirken ne Marks'ın
teorisini anlıyorlar ne de o teoriyi idealize ediyorlar. Başka bir
şeyi idealize ediyorlar. O da şu: SSCB’de 1922'e kadar uygulanan
eşitlemecilik. O zaman bunun kavgasını verdiler. Günümüzün
Troçkistleri ise sosyalizmde ücret sorununu, SSCB’de sosyalizm
kurulmadığının, tek ülkede sosyalizmin olamayacağının
demagojisini yapmak için kullanıyorlar. Üstatları Troçki’nin
bu konudaki eklektizmini; hem öyle hem de böyle çıkmazını
bilmiyor olamazlar. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
türden “eleştirmenler” ücret farklılığının,
“eşitsizliğinin” ve bunun kaçınılmazlığının nesnel
gerçeklikten kaynaklandığını anlamak istemiyorlar. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ücret
farklılığında sınıf bilincinin gelişme seviyesinin yanı sıra
teknolojik gelişme ve bu teknolojinin ekonomide kullanılma
yaygınlığının önemini anlamıyorlar: Teknolojinin üretimde
yoğun kullanımı sonuçta işin ağırlığı/hafifliği; nitelik
ve nicelik farklarını ortadan kaldırabilir/kaldırır ve böylece
de farklı ücretlendirmenin teknoloji bağlamında maddi zemini
ortadan kalkar; bu da son kertede ücret makasının daralmasına
neden olur; daha önce teknoloji bağımlı olarak farklı nitelikte
olan iş teknoloji ile ortadan kalkınca daha önce farklı iş
sürecinde olan işçiler üretimi adeta düğmeye basarak
yapabilirler (bu durumda iş niteliği düğmeye basmaya indirgenmiş
olur) ve düğme büyüklüğüne göre de ücret farkı olmayacağına
göre eşitlenme sağlanmış olur bu alanda da böylece ücrette
farklılık ortadan kalkar, eşitlik sağlanır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Nedense
böyle düşünmüyorlar. Bunun yerine ücret makasının
açılmasından bahsediyorlar ve yanlış efendim, diyorlar. Peki,
doğrusu ne? Herhalde “üstat” Troçki’nin dediği gibi “</span></span></span><span style="color: navy;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="text-decoration: none;"><span style="background: transparent;">Her
türlü emek için eşitlenmiş ücret!” </span></span></i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ücret
makasının açılıp kapanması konusunda bazı gerçekleri gözardı
ederseniz, makasın daha baştan, olmasa da giderek en kısa zamanda
kapandığını görürsünüz. Troçki, belki de böyle düşündüğü
için “</span></span></span><span style="color: navy;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="text-decoration: none;"><span style="background: transparent;">Her
türlü emek için eşitlenmiş ücret!”</span></span></i></span></span></span><span style="color: navy;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="text-decoration: none;"><span style="background: transparent;">
demiş! Burada bazı gerçekleri gözardı etme yöntemi şudur:
Bütün “ilahi adalet”çiler, eşitlemeciler, ü</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">cretlendirmede
işin nitelik-nicelik çeşitliliğini; ne kadar az iş türü varsa
o kadar az ücretlendirme farklılığı; ne kadar çok ise o kadar
çok ücretlendirme farklılığı vardırı, nesnel gerçeklik
olarak görmelerine rağmen; ne kadar az sayıda farklı iş
nitelikleri varsa o kadar az ücretlendirme farklılığı ve tersi
söz konusu olacağına rağmen, bu gerçeklerin önüne hukuku
koyarak bir çırpıda sorunu çözmüş oluyorlar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İş
çeşitliliği nereden kaynaklanır? Ekonominin ve toplumun
gelişmesinden kaynaklanır. Bu gelişmeye teknolojik gelişme eşlik
etmezse ücretlendirme makası açılır, ederse teknoloji, iş
türlerinin nitelik ve nicelik bakımından aynı seviyeye getirir;
bu da ücret makasının daralması, kapanması demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Öyle
anlatılıyor ki, ücretlendirme makasını açan sanki Stalin'dir.
Hayır, bu makasın sosyalizmde önce açılacağını, komünizme
doğru da kapanmaya başlayacağını Mark söylemiş ve Lenin de
yorumlamıştır; uygulayan da Stalin olmuştur. “Gotha Programı
Eleştirisi’’nde komünizmin ilk aşamasıyla ilgili olarak
Marks'ın anlatımı bunu göstermektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücretlerde farklılaşma, farklı ücret cetvelleri; “makasın
açılması” nesnel bir yasa olmasa da açık ki bir yasallıktır.
Bunun yasa değil de yasallık olmasının nedeni teknolojinin,
bilimin, araştırmanın, sınıf bilincinin sosyalizmin inşası
sürecinde belirleyici rol oynamalarıdır; bu alanlardaki gelişme
makasın kapanmasına doğrudan hizmet eder. Sonuçta, sosyalizmin
inşası sürecindeki ilerleme, makasın açılmasının doruk
noktasına varıldığından sonra, aynı makas kapanmaya başlar;
yasallık da doruk noktasına varır ve sonrasından giderek maddi
zemini, varoluş nedeni ortadan kalkmaya başladığı için
ücretlerde eşitlenme süreci başlar. Bu süreç sosyalizmin
olgunlaşma sürecidir, bu sürecin bir adım ötesi komünizmdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Gotha
Programı Eleştirisi”nde Marks’ın dediği gibi sosyalist
inşanın başlangıç evrelerinde çalışan bireyin topluma tam
olarak verdiğini tam olarak geri alması; “hak”kının yenmemesi
için ücretlerde farklılık, “makasın açılması”
kaçınılmazdır, Bu durum sosyalizmde bir yasallıktır. Bu
yasallığın gereği yerine getirilmeden sosyalizmin inşası da söz
konusu olamaz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yasallığın nedenlerini bir daha belirtirsek:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Peki,
bu ilkeyi kaçınılmaz kılan, yasallık yapan nedir?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>1)
İşçi sınıfının kültürel düzeyinin yeterince yüksek
olmaması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>2)
İşçi sınıfında sınıf bilincinin gelişme seviyesinin geri
olması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>3)
Genel teknolojik gelişmenin ve işçi sınıfının teknik düzeyinin
yeterince yüksek olmaması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>4)
Kafa ve kol işi (“emeği”) arasındaki çelişkinin hala sürüyor
olması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>5)İş/çalışma
üretkenliğinin, tüketim araçları bolluğu yaratmak için hala
yeterince yüksek olmaması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>6)Ücretlendirmede
işin nitelik-nicelik çeşitliliğinin rolü; ne kadar az iş türü
var ise o kadar az ücretlendirme farklılığı; ne kadar çok iş
türü var ise o kadar çok ücretlendirme farklılığı vardır.
Sosyalist inşanın başlangıcında üretim sürecinde nitelik ve
nicelik bakımından iş çeşitliliği sayısal olarak çoktur. Bu
durum da ücret farklılığını doğrudan etkiler.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İş
çeşitliliği neden kaynaklanır? Ekonominin ve toplumun gelişme
seviyesinden kaynaklanır. Bu gelişmeye teknolojik gelişme eşlik
etmezse ücretlendirme makası açılır da açılır (başlangıç
yasallığı), ederse teknoloji, iş türlerini nitelik ve nicelik
bakımından zamanla aynı seviyeye getirir; bu da ücret makasının
daralması demektir (yasallığın yokoluşu).</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">Sonuç
itibariyle: </span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">K</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">omünizmin
ilk evresinin, adalet ve eşitliği gerçekleştirememesi; zenginlik
bakımından insanlar arasındaki farklılıkları, hem de haksız
farklılıkların ortadan kaldırılamaması, ifadesini, “ilahi
adalet”te, “ebedi adalet”te veya “her türden ücretin
eşitlenmesi”nde değil, diğer şeylerin yanı sıra “insanlar
arasındaki kaçınılmaz eşitsizlik”te, ücret farklılığında
bulmaktadır.</span></b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b>Ürünlerin
bölüşümü ve çalışmanın toplum üyeleri arasındaki
dağılımının düzenleyicisi olmak bakımından (burjuva hukuku</b></span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">n</span></b></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">)
yürürlükte olması”, ücret farklılığının sosyalizmde
kaçınılmaz olduğu anlamına gelir.</span></b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><i><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><b>Kapitalizm
yıkıldıktan hemen sonra, insanların, hiçbir tür hukuk kuralı
olmaksızın toplum için çalışmayı hemen öğrenecekleri,
ütopyaya düşmeden düşünülemez (ve) kapitalizmin ortadan
kalkışı, böylesine bir değişikliğin ekonomik öncüllerini
hemencecik vermeyeceği” için sosyalizmde bir “kaçınılmazlık”tır.
Bu “kaçınılmazlık” ifadesini aynı zamanda “ilahi
adalet”te, “ebedi adalet”te veya “her türden ücretin
eşitlenmesi”nde değil, diğer şeylerin yanı sıra “insanlar
arasındaki kaçınılmaz eşitsizlik”te, ücret farklılığında
bulmaktadır.</b></span></span></span></i></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bunlar
sosyalizmin ilkeleridir. Bu gerçekliklerden dolayı sosyalizmde
toplumun tüketim araçları, toplum üyelerinin gereksinimlerine
göre değil, toplum için harcanan işe/çalışmaya göre
paylaştırılmak zorundadır.</b>(10)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu zorunluluk, bu yasallık, bu burjuva adaletsizlik, bu burjuva
hak/hukuk ne zaman ortadan kalkar?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>1)İşçi
sınıfının kültürel düzeyinin yeterince yüksek olduğu
koşullarda.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>2)İşçi
sınıfının teknik düzeyinin yeterince yüksek olduğu koşullarda.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>3)Kafa
ve kol işi (“emeği”) arasındaki çelişkinin ortadan kalktığı
koşullarda.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>4)Herkesin
yeteneğine göre çalıştığı koşullarda.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>5)Toplumdan
yaptığı işe göre değil, kültürel seviyesi yüksek bir insan
olarak ihtiyacı kadarını aldığı koşullarda.</b></span></span></span></p>
<p style="text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>6)İş/çalışma
üretkenliğinin, tüketim araçları bolluğu yaratacak derecede
gelişmiş olduğu koşullarda.</b></span></span></span> <br /></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bunlar
da komünizmin ilkeleridir. Bunların gerçekleştiği koşullarda
insanlar yaptığı işe göre değil, gelişmiş bir insan olarak,
toplumun ihtiyaçlarına göre çalışma ve toplumdan gerekli
duyduğu kadar tüketim araçları alma bilincine varmış
demektir.”</b>(2. ve 3. makalelerden)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Eşit
işe eşit ücret”, söz konusu bu yasallağın
gerçekleştirilmediği koşullarda mümkün değildir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">“<span style="font-size: small;"><i>Materyalist
tarih anlayışı, üretimin ve üretimden sonra, üretilen ürünlerin
değişiminin, her toplumsal rejimin temelini oluşturduğu; tarihte
görülen her toplumda, ürünlerin bölüşümünün ve ürünlerin
bölüşümü ile birlikte, sınıflar veya da zümreler biçimindeki
toplumsal eklemlenmenin üretilen şeye, bunun üretiliş biçimine
ve üretilen şeylerin değişim tarzına göre düzenlendiği
tezinden hareket eder. Sonuç olarak, bütün toplumsal
değişikliklerin ve bütün siyasal altüst oluşların son
nedenlerini insanların kafasında, ölümsüz doğruluk ve ölümsüz
adalet üzerindeki artan kavrayışlarından değil, üretim ve
değişim biçiminin değişikliklerinde aramak gerekir; onları,
ilgili dönemin </i></span></span><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>felsefesinde
</b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>değil,
</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>iktisadında</b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>
aramak gerekir. Eğer varolan toplumsal kurumların usa-aykırı ve
adaletsiz oldukları, usun budalalık ve iyiliğin kötülük
durumuna geldiği sonucuna varılırsa, bu, üretim yöntemleri ve
değişim biçimlerinde, daha eski iktisadi koşullara uyarlanmış
toplumsal rejimin artık bağdaşamadığı gizli dönüşümler
olduğunun bir göstergesinden başka bir şey değildir. Bu, aynı
zamanda, farkına varılan düzgünsüzlükleri ortadan kaldırma
araçlarının da -az çok gelişmiş bir durumda-, zorunlu olarak
değişmiş üretim ilişkileri içinde bulundukları anlamına
gelir. Öyleyse, insanın bu araçları kafasında </i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>uydurması</b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>
değil, ama beyni yardımıyla, göz önünde bulunan maddi üretim
olguları içinde </i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>bulması</b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>
gerekir.”</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"> (11)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücretlendirmede belirleyici yasallık nedenlerini, bunların
kaçınılmazlığını göz önüne almayan her ücretlendirme
anlayışı bir uydurmadır; ilahi adalet adına, ebedi adalet adına,
eşitlemecilik adına saçmalık derecesinde birer ütopyadır. Bu
anlamda Proudhon’u da, Lassalle’ı da, Dühring’i de, Troçki’si
de birer uydurmacıdır, hayalperesttir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
hayalperestler, üretimin ve üretilen ürünlerin değişiminin,
her toplumsal düzenin temelini oluşturduğunu anlamayacak kadar
gerçek yaşamdan kopuktular.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
hayalperestler tarihte görülen her toplumda üretim ve ürünlerin
paylaşımının aynı zamanda sınıfsal bir sorun olduğunu ve bu
sorunun sınıfların toplumsal konumlanmasında, mülkiyet ve
paylaşımın sınıfsal karakterinde belirleyici olduğunu anlayacak
durumda değillerdi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nedenlerden dolayı bu hayalperestler, gerçek yaşama, üretim ve
paylaşıma sırt çevirerek toplumsal değişikliklerin ve bütün
siyasal altüst oluşların nihai nedenlerini, üretim ve değişim
biçiminin değişikliklerinde aramak yerine insanların kafasında,
ölümsüz doğruluk ve ölümsüz adalet üzerindeki artan
kavrayışlarında aramışlardır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Materyalist
tarih anlayışına göre hareket eden Bolşevikler, SSCB’de, inşa
edilen sosyalizmde ücretlendirme sorununu doğru çözümlemişlerdir.
Onlara yol gösteren dünya proletaryasının dört önderinin
(Marks, Engels, Lenin, Stalin) bu konudaki teorik açıklamalarıdır;
bir bütün olarak, ideoloji olarak Marksizm-Leninizm’dir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">*</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB’de
sosyalizmin inşa sorunlarını analiz etmek için somut verileri,
pratiği ele almak gerekir. Bu makalelerde sosyalizmde ücretlendirme
sorununu Bolşeviklerin nasıl ele aldıklarını, dayandıkları
teori ve yöntem bakımından göstermeye; sosyalizmde ücretin neden
farklı olduğunu, neden ücrette eşitlemeciliğin olamayacağını
belli yasallıklara dayandırarak açıklamaya çalıştım.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB’de
sosyalizmin inşasıyla, Bolşevik Partiyle, Lenin, Stalin ve
Marksizm-Leninizm’le sorunu olanın yapması gereken somut durumun
somut analizidir. Bu yapılmaksızın; Sovyet gerçekliği, konumuz
bağlamında ücretlendirmede farklılığın nedenleri
araştırılmaksızın ve bu alanda verilen mücadele
değerlendirilmeksizin üretilmiş olan ütopyaları yeniden
pazarlamaktan öte bir şey yapılmış olmaz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
konuyu doğrudan ilgilendiren ama kendisi de başlı başına bir
konu olan iş verimliliğinin ayrı bir çalışma olacağını
belirtmek isterim.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span></i><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">Kaynak/Açıklma:</span></b></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)
Marks-Engels Toplu Eserleri (</span></span></span><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">METE);
C. 7, s. 89/90.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">2)
METE; C. 19, s. 28.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">3)
METE; C. 19, s. 20, “Gotha Programı Eleştirisi”.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">4)
METE; agy.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">5)
Lenin; C. 25, s. 485, Türkçe Seçme Eserleri; C. 7, s. 104/105,
“Devlet ve Devrim”.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">6)
Lenin; agk., s. 480-482), Türkçe Seçme Eserleri; C. 7, s. 100/101,
“Devlet ve Devrim”.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">7)
Lenin; agk., s. 477/478, Devlet ve Devrim, Türkçesi, s. 96/97.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">8)
METE; C. 19, 20/21. Marks; “Kritik des Gothaer Programms”.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">9)
Agy.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">10)
B</span></span></span></span></i><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">kz.:
Stalin; C. 14, s. 33. ”Stahanovcuların I. Birlik Danışma
Toplantısındaki Konuşması, 17 Kasım 1935.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><i><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">11)
METE; C. 20, s. 248-249, “Anti-Dühring...”.</span></span></span></span></i></p>
<p align="justify" style="font-style: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-22239027545122829692023-01-09T17:07:00.000+03:002023-01-09T22:06:02.363+03:00 “İlahi Adalet” mi, “Ebedi Adalet” mi, Yoksa Ne? Sosyalizmde Ücretlendirme İlkesi ve Adaletin Terazisi <p style="text-align: center;">
</p><p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">III.
Makale</span></b></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b>İlahi
Adalet” mi, “Ebedi Adalet” mi, Yoksa Ne?</b></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: center;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
Ücretlendirme İlkesi ve Adaletin Terazisi </span></b></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span><br />
</p>
<p align="justify" style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Ücret
Konusunda Marks, Engels, Troçki, Proudhon, Lassalle ve Dühring’i
Anlamak!</span></b></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<br />
</p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Eşitlemeciler,
”ilahi adalet”çilerin veya “sonsuz adalet”çilerin, ütopik
sosyalistlerin dünyasında, örneğin Robert Owen’ın komünal
sisteminde, Pierre-Joseph Proudhon’un “ebedi adalet”
dünyasında veya daha somut olarak Eugen Karl Dühring’in
komününde yaşamaları gerekirdi. Yaşamaları gerekirdi diyorum,
çünkü ne eşitlemecilerin ne de her türden tembellik hakı
kullanmak isteyenlerin emperyalizm çağında yaşayabilecekleri bir
yer yoktur. Paylaşımda (sosyalizmde) “ebedi adalet”
arayanların, yani eşitçilik arayanların dünyası, küçük
burjuva hayal dünyasıyla süslenmiştir. Bunun nasıl bir dünya
olduğunu Marks, Engels, Lenin ve SSCB’ pratiğinde de Stalin
gözler önüne sermişlerdir.<span></span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="font-size: small;">Şüphesiz,
“tembellik hakkı”nı kullanmak isteyenler vardır ve var
olacaklardır. Ancak, “tembellik hakkı”nın aynı zamanda “aç
kalma”, yememe, giyinmeme, konutsuz kalma, sosyal (yanlış oldu,)
yalın haliyle insan olmama hakkı olduğunu bilmeleri gerekir.
Ütopik sosyalistlerde, Proudhon’da, “bilimi altüst eden
Dühring”de en azından üretime; var olana, üretilmiş olana
katılmışlık söz konusudur. “Tembellik hakkı” kullanmak
isteyenler ise tamamen asalaktır; başkalarının hakkına el
koymak isteyenlerdir. Bırakalım sosyalizmi, bu anlayışın sosyal
olmakla dahi uzaktan yakında bir ilişkisi yoktur. Paul Lafargue’ın
kapitalizm bağlamında öne sürdüğü düşüncelerini sosyalizmde
“tembellik hakkı” diye sahiplenmek bir insanı, en hafif deyimle
ifade edecek olursak asosyal yapar. Böylesi asosyallerin sayısını
küçümsememek gerekir.</span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizm
bir “cennet” değildir, “Eden Bahçesi” değildir.
Sosyalizmde Tanrının her türden “nimetleri” servis edilmez.
Sanılıyor ki veya sosyalizm denince bazılarının aklına ilk
gelen “yan gelir yan yatarım”, çalışmak zorunda değilim,
tembellik hakkını kullanırım, nasıl olsa eşitlik var, “ilahi
adalet”, “sonsuz adalet” var...</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sıkça
duyulan bu türden söylemlerin sosyalizm bağlamında maddi bir
temeli olmasa da paylaşımda eşitlik ve adalet adına örneğin
Stirner’den, Proudhon’dan, Dühring’den Troçki’ye kadar
uzanan bir küçük burjuva adalet ve eşitçilik anlayışı vardır.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Birkaç
örnek verecek olursak:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Cesur
Proudhon”un “ebedi adalet”i</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ücretlendirmede
eşitlikten bahsedenler sorunu ekonomi dışı ilişkilerde arayıp
hep “ebedi adalet”e sığınmışlardır. Bunlardan birisi de
Proudhon’dur. <i>“Cesur Proudhon ekonomik bağlantıyı
yitirdiği her zaman (her ciddi sorunda onun başına gelmektedir)
yasalar alanına sığınmakta ve </i><i><b>ebedi a</b></i><i><b>d</b></i><i><b>alete</b></i><i>
başvurmaktadır.</i>”(1) <i>“Proudhon </i><i><b>‘ebedi adalet’</b></i><i>
istiyor, başka bir şey değil. Herkes, ürününün karşılığında
emeğinin tam karşılığını, emeğinin tam değerini almalıdır.
...Üretici gücümüzü büyük oranda kaybedecekmişiz. Bütün
insanlık mümkün olan en kötü emek esaretine mahkum olacakmış,
açlık genel bir kural haline gelecekmiş, değişimi herkesin
emeğinin tam karşılığını alacak şekilde düzenledikten,
“ebedi adalet” gerçekleştikten sonra bütün bunla</i><i>rı</i><i>n
ne önemi var? Bütün dünya yok olsa da adalet yerine gelsin.
Uygulanması herhangi bir şekilde mümkün olsaydı, bu </i><i>P</i><i>roud</i><i>h</i><i>oncu
karşı devrimde dünya yok olacaktı.”</i> (2) </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bütün
eşitlemeciler gibi Proudhon’a da yol gösteren şudur: B<span style="letter-spacing: -0.1pt;">ütün
ekonomik ilişkileri, ekonomik kurallar uyarınca değil, ama sonsuz
adalet kavramına uyup uyma</span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">ma</span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">sıyla
değerlendirerek gizlemek. (3)</span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Lassalle’ın
“küçük burjuva, bulanık genel “eşitlik” ve “adalet
safsatası”</span></b></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b>Lassalle'ın
"ücretin tunçtan yasası”- “Peygamberin her derede deva
ilacı”!</b></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Lenin’in
deyimiyle Lassalle’ın “küçük burjuva, bulanık genel
"eşitlik" ve "adalet" safsatası”nı Marks
“Gotha Programı Eleştirisi”nde topu topu birkaç paragrafta
bütün çıplaklığıyla açıklar. Lassalle’ın “emeğin
geliri”, “adaletli dağıtımı” konularındaki düşüncelerinin
bir biçimde ücret konusunda “adalet”ten bahseden Proudhon’dan,
Dühring’den ve Troçki’den pek de farklı olmadığını
Marks’ın bu konudaki değerlendirmesi ortaya koymaktadır. Bu
değerlendirmeyi buraya aktarıyorum.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks,
Lassalle’Iın bir kavramsal sorunu olduğunu belirtir ve bunu
düzeltmekle başlar:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b>Emeğin
geliri”</b> nedir? Emeğin ürünü mü, yoksa onun değeri mi?
Ve bu sonuncu durumda da, ürünün tüm değeri mi yaksa sadece
emeğin tüketilen üretim araçlarının değerine eklemiş oldu<span style="letter-spacing: -0.1pt;">ğu
yeni değer kısmı mı?</span></i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Emek
geliri, Lassalle’ın, belirli</span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b>
iktisadi kavramların</b></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">
yerine koyduğu belirsiz bir kavramdır.</span></span></i></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">(Paylaşım
konusunda da kavram sorunu devam eder, İ. Okçuoğlu):</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Adaletli
biçimde “<b>dağıtım”</b> ne demektir?</span></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Burjuvalar
bugünkü paylaşımın adaletli olduğunu iddia etmiyorlar mı? Ve
gerçekten de bugünkü üretim biçimi esasına göre bu paylaşım,
biricik adaletli paylaşım<span style="letter-spacing: -0.1pt;">
değil midir? İktisadi ilişkiler, hukuksal kavramlar tarafından mı
düzenlenmiştir, yoksa tersine, hukuksal ilişkiler iktisadi
kavramlardan mı doğar? Sosyalist sekterlerin de bu adaletli
paylaşım hakkında son derece çeşitli görüşleri yok mudur?</span></span></i></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Burada
bu ”adaletli paylaşım” deyimi ile ne kastedildiğini bilmek
için, birinci paragrafı bu paragrafla birlikte ele almamız
gerekir. Bu son paragraf ”iş araçlarının ortak mülkiyette
olduğu ve toplam çalışmanın topluluk tarafından düzenlendiği”
bir toplum varsayıyor, birinci paragraftan da “emeğin gelirinin,
kesintisiz olarak, eşit hakla toplumun bütün üyelerine ait
olduğunu” öğreniyoruz.</span></i></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">(Yani
Lassalle bol keseden dağıtıyor, diyor Marks, İ. Okçuoğlu):</span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>Toplumun
bütün üyelerine mi? Çalışmayanlara da mı? O zaman ’kesintisiz
iş gelirinin tümü’ ne oluyor? Toplumun yalnız çalışan
üyelerine mi gidiyor? O zaman toplumun bütün üyelerinin ‘eşit
</i><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>hakkı’ ne olacak?</i></span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Anlaşıldı,’toplumun
bütün üyeleri’ ve ‘eşit hak’, açık ki, gelişigüzel
söylenmiş şeyler. Bu, komünist toplumda her işçinin,
Lassalle-vari ’iş geliri’ni ‘kesintisiz’ alması sorunun
özünü oluşturmaktadır.</span></i></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>Önce
’iş geliri’ sözünü, işin ürünü anlamında ele
alırsak, bu durumda kolektif çalışma geliri </i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>toplam
toplumsal üründür</b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>.</i></span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Bundan
şunlar çıkarılmalıdır:</span></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Birincisi,</b></i><i>
kullanılmış olan üretim araçlarının yerine konması.</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>İkincisi</b></i><i>,
üretimin genişletilmesi için ek kısım.</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>Üçüncüsü</b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>,
doğa olaylarının vb. neden olduğu sıkıntılar ve aksaklıklar
için yedek </i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>ve</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>ya
da sigorta fonları.</i></span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">‘<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>Kesintisiz
iş geliri’nden yapılacak olan bu çıkarmalar, iktisadi bir
zorunluktur ve bunların büyüklüğü varolan araçlara ve güçlere
göre, kısmen de olasılık hesabı ile belirlenebilir, ama hiçbir</i></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">biçimde
adaletten hareketle hesaplanamaz.</span></i></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Geriye,
toplam ürünün tüketim aracı olarak iş görecek öteki kısmı
kalır.</span></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bur</i><i>a</i><i>dan,
bireyler arasında paylaşılmadan önce, gene şu çıkarmalar da
yapılmalıdır:</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">Birincisi,
doğrudan üretime ait olmayan genel yönetim giderleri.</span></b></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Bu
kısım, daha baştan bugünkü topluma kıyasla çok sınırlıdır
ve yeni toplum geliştiği ölçüde azalır.</span></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>İkincisi</b></i><i>,
okullar, sağlık hizmetleri, vb. gibi </i><i><b>gereksinmelerin
ortaklaşa karşılanmasına ayrılan kısım.</b></i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Bu
kısım, daha baştan bugünkü topluma kıyasla önemli ölçüde
artmaktadır ve yeni toplum geliştiği ölçüde de artar.</span></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>Üçüncüsü,
çalışamayanların </b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>vb.
geçimi için gerekli fonlar, yani bugün resmi olarak yoksullara
yardım diye adlandırılan şeyin kapsamına girenler.</i></span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Ancak
şimdi programın Lassalle’cı etkinin altında, tek başına dar
bir görüşle ele aldığı ‘paylaşıma’, yani ortaklaşa
toplumun üreticileri arasında bireysel olarak paylaşılan tüketim
araçları kısmına </i><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>varmış
oluruz.</i></span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Her
ne kadar özel bir birey niteliği ile üreticinin elinden alınandan,
toplumun bir üyesi niteliği ile dolaylı veya da dolaysız olarak
yararlanmakta ise de, ‘kesintisiz iş geliri’ zaten farkedilemez
bir biçimde
‘kesintili’ (gelire) dönüşmüş bulunmaktadır.</span></i></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Tıpkı
‘kesintisiz iş geliri’ sözünün gözden kaybolması gibi, ‘iş
geliri’ sözü de şimdi tamamen gözden kaybolmaktadır.</span></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>Üretim
araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu ortaklaşa toplum
içinde, üreticiler ürünlerini değişmezler; aynı biçimde,
ürünler için kullanılmış iş, burada, </i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>bu
ürünlerin </b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>değeri
olarak, onların taşıdığı maddi bir nitelik olarak pek görünmez,
çünkü şimdi, kapitalist toplumun tersine, bireysel iş, artık
dolaylı bir biçimde değil, toplam işin bir kısmı olarak
doğrudan vardır. Belirsizliğinden dolayı bugün bile yersiz
bulunabilen ‘iş geliri’ deyimi, böylelikle bütün anlamını
yitirmiş olmaktadır.”</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">(4)
</span></span></span></span></span>
</p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ne
diyor Lassalle?</span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmi
bir “cennet” olarak anlatmaya çalışıyor. “Adalet”,
harcadığın işin tam karşılığını almaktır diye anlatıyor
sosyalizmi işçi sınıfına.</span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Lassalle’ın
anlattıkları, paylaşımdan anladığı Lenin’in deyimiyle bir
“küçük burjuva, bulanık genel "eşitlik" ve "adalet"
safsatası”ndan başka bir şey değildi. Aynı “küçük
burjuva, bulanık genel "eşitlik" ve "adalet"
safsatası”nı, başka kavramlar ve anlatımlarla Proudhon’da,
Dühring’de ve Troçki’de de görüyoruz.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Lassalle,
“ücretin tunçtan yasası”yla Alman İşçi Partisini ve
dolayısıyla Alman işçi sınıfının kendisine inanmasını,
doğru yolu, sömürüden kurtuluşun yolunu gösterdiğine
inanmasını istedi. </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yasayla,
“ücretin tunçtan yasası”yla ücretli iş sistemini, Lassalle’a
göre “ücret sistemini” ortadan kaldırmak gibi saçmalıktan
bahsedildi. Sistemi (ücret sistemini) ortadan kaldırınca, ister
tunç, isterse de sünger gibi olsun yasasına da gerek kalmaz, onu
da ortadan kaldırmış olursun.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Burada
sorun sadece Lassalle değildir. Sosyalizmde ücret, eşitlik
meselesinin yasayla bağlam içerisinde, her biri kendi kavramlarıyla
ücret sorununu “adalet”le, “ilahi adalet”le, “sonsuz
adalet”le, “eşitlemecilik”le, “her türden emeğe eşit
ücret”le ve bunu toplumsal gelişmenin nesnel gerçekliklerinden
hareketle değil yasalarla çözmek isteyen bütün küçük burjuva
hayalperestlerde görebiliriz. Burada belirttiğimiz örnekler
(Proudhon, Dühring, Troçki, Lassalle) hukuku </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>“toplumun
iktisadi yapısından ve onun koşullandırdığı kültürel
gelişmeden daha yüksek”</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">
seviyeye koyuyorlar, sorunu hukuksal belirlemelerle çözeceklerine,
eşitliği sağlayacaklarına inanıyorlar. Bunların ücret
konusunda anladıkları ile </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>“Her
türlü toplumsal ve siyasal eşitsizliğin giderilmesi” </i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">(için)</span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>
“sınıf farklarının ortadan kaldırılması” </i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">(ve
bununla da), </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>“bu
farklardan doğan her türlü toplumsal ve siyasal eşitsizliğin
kendiliğinden ortadan kalkacağı”</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">
(Marks, “Gotha Programı Eleştirisi”) arasında ideolojik bir
fark vardır.</span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Bay
Dühring’in sunduğu “ebedi adalet”</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>...Bay
Dühring'in teorisine göre, hatta iktisadi komünde bile, iktisadi
nesnelerin değerini sadece kullanılan çalışma-zamanı ölçebilir,
ama orada herkesin çalışma-zamanını </i></span></span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>önsel
olarak</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i> tamamen
eşit olarak değerlendirmek gerekecektir; bütün
çalışma-zamanları, istisnasız ve ilke olarak ve ilkin bir
ortalama alınmasına gerek kalmaksızın, tamamen eşdeğerdedir.
Şimdi bu radikal eşitçi sosyalizmden… Bütün çalışma-zamanları,
niteliksiz işçinin çalışma-zamanı ile mimarın çalışma-zamanı
tamamen eşittir</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">.“
(5) </span></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>(Meslekten
niteliksiz işçileri) ölmezleştiren sosyalizm, ne güzel bir
sosyalizm!”</i> (6)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>Bay
Dühring'in sosyalizmi, son çözümlemede kesin bir doğruluktur;
‘toplumun doğal sistemi’dir, köklerini ‘evrensel bir adalet
ilkesi’nde bulur ve eğer bay Dühring onu iyileştirmek için
geçmişin günahkar tarihi tarafından yaratılmış kurulu düzeni
hesaba katmaktan kendini alamazsa bu, </i><i>duru</i><i> adalet
ilkesi bakımından daha çok bir mutsuzluk olarak düşünülmesi
gereken bir durumdur. Bay Dühring, her şeyi olduğu gibi
sosyalizmini de o iki ünlü adamcağızının yardımı ile kurar.
Ama bu iki kukla bundan önce olduğu gibi efendi ve uşak rollerini
oynayacak yerde, değişiklik olsun diye bu kez hak eşitliği
oyununu oynarlar — ve böylece Dühring-vari sosyalizmin temelleri
dörtbaşı mamur bir biçimde ortaya çıkar.</i>” (7)</span></span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b></b></span></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b><br />
</b><i>“...Dühring-vari
iktisadın şu teze vardığını görmüştük: Kapitalist üretim
biçimi tamamen iyidir ve varlığını sürdürebilir, ama
kapitalist bölüşüm biçimi metelik etmez ve ortadan kalkması
gerekir…</i><i><b> </b></i><i>Bay Dühring'in görüşlerine göre
üretim ile hiçbir ilişkisi olmayan, ona göre üretim tarafından
değil, ama </i><i>duru</i><i> bir istenç eylemi tarafından
belirlenen bölüşüm, onun ‘toplumsal ilmi simya’sının öz
alanıdır. </i></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">‘<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>Ekonomik
komünde ve birçok ekonomik komün içeren t</i><i>icari</i><i>
komünde örgütlenmiş eşit üretim görevine karşılık eşit
tüketim hakkı var. Burada ‘emek... eşit değerlendirme ilkesine
göre bir başka emek ile değişilir. ... Edim ve karşı-edim
burada, emek büyüklüklerinin gerçek bir eşitliğini simgelerler.
</i><i>(</i><i>Ve</i><i>)</i><i> insan güçlerinin </i><i>(</i><i>bu</i><i>)</i><i>
eşitlenişini </i><i>(</i><i>uygulama bakımından</i><i>)</i><i>,
bu güçlerin az ya da çok üretmiş veya da raslantısal olarak
hiçbir şey üretmemiş olması o denli önemli değildir’; çünkü
zaman ve güç istemeleri ölçüsünde, öyleyse tüymek ve gezinti
yapmak dahil her türlü iş, çalışma edimi olarak kabul
edilebilir.</i>” (8) </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>...Komün,
herkese emeğinin karşı-edimi olarak, herkes için eşit olacak
günlük, haftalık veya da aylık bir para tutarı vererek,
bireyleri üretilen maddeleri kendisinden satın alma durumuna
getirme zorunda da kalacaktır.</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">"Öyleyse,
sosyalite bakımından, ücret ortadan kalkar veya da zorunlu olarak
ekonomik gelirlerin tek biçimi durumuna gelir demek arasında bir
fark yoktur. </span></i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Oysa
eşit ücretler ile eşit fiyatlar ‘tüketimin, nitel değilse de,
nicel eşitliği’ni meydana getirirler ve böylece de ‘evrensel
adalet ilkesi’ ekonomik bakımdan gerçekleşmiş olur. Geleceğin
bu ücretinin düzeyinin belirlenmesi üzerine bay Dühring, bize,
burada, yalnızca bütün öteki durumlarda olduğu gibi, ‘eşit
emeğe karşı eşit emek’ verildiğini söyler. Buna göre altı
saatlik bir emek için, kendinde altı saatlik emeği cisimleştiren
bir para tutarının ödenmesi gerekecektir.</span></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bununla
birlikte ‘evrensel adalet ilkesi’ni, burjuvayı her çeşit
komünizm karşısına, özellikle ilkel işçi komünizmi karşısına
çıkaran o kaba eşitçilik ile karıştırmamak gerek. Bu ilke, o
kaba eşitçiliğin onu göstermek istediği denli acımasız
olmaktan uzaktır.”</i><span style="font-style: normal;">(9)</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>İki
şeyden biri: Ya ekonomik komün ‘eşit emeğe karşı eşit emek’
verir ve bu durumda, üretimin sürdürülmesi ve genişletilmesi
için bir fonu o değil, ancak özel kişiler biriktirebilir. Veya da
bu fonu o oluşturur; ama bu durumda artık ‘eşit emeğe karşı
eşit emek’ vermez. <br />
Ekonomik komündeki değişimin
içeriğinin içyüzü, işte bu.</i></span></span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">”(10</span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">)</span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Troçki’nin
Fantezisi</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
ücret konusunda bir teori üretmez, “uzun sözün kısası” der:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>SSCB'de
devrimin yeni bir yükselişi açık ki, toplumsal eşitsizliğe ve
siyasi baskıya karşı mücadele bayrağı altında
başlayacaktır...Her türlü emek için eşitlenmiş ücret!” </i></span></span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="text-decoration: none;">veya</span><i><span style="text-decoration: none;">
“Her tür ücret için ücretlerin eşitlenmesi</span></i><span style="text-decoration: none;">”</span>
(11)<span style="text-decoration: none;"> Böylece Troçki, bir
biçimde ütopik sosyalistlerin, Proudhon’un, Dühring’in “ilahi
adalet” anlayışlarını yeniden formüle etmiş olur.</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yukarıda
verdiğimiz Proudhon, Dühring ve Troçki örneklerinde “hukuk”
bağlamında bir sorun ortaya çıkmaktadır. Bu örneklerde nesnel
ekonomik ilişkiler dikkate alınmamakta veya ücretlendirmenin nasıl
olması gerektiği bağlamında bir kenara itilmekte ve sorun
“hukuk”, “ebedi adalet” çerçevesinde çözülmeye
çalışılmaktadır. Bu eşitlemeciler, “ilahi, sonsuz
adaletçiler” hukuku ekonomik gelişmenin önüne koymaktalar.
Ortaya çıkanın ise sosyalizmle, sosyalizmde ücretlendirme ile
uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Troçki,
proletarya diktatörlüğü, sosyalizm, sosyalizmde ücretlendirme,
hukuk konularında bir çelişkiler yumağıdır. Bir taraftan Marks
ve Lenin; bunların sözü edilen konulardaki tartışma götürmeyen
açık seçik tanımlamaları (</b>bunlara katılmayabilirsini<span style="font-weight: normal;">z</span><span style="font-weight: normal;">),</span><b>
diğer taraftan Marks ve Lenin’in takipçisi olduğunu söyleyen
Troçki’nin, kah öyle kah böyle diyerek kendi görüşlerini
Marks ve Lenin’e kabul ettirmeye hizmet eden açıklama ve
yorumları, kendisinden sonra Troçkistleri çok zor durumda
bırakmıştır. Troçkistler sözü geçen konularda hala ortak bir
görüşe sahip değiller. </b><span style="font-weight: normal;">Kim
bilir, belki de bundan dolayı her bir Troçkist eğilimin kendine
göre bir Troçki’si vardır. Her neyse, açık olan sosyalizm,
proletarya diktatörlüğü, devlet, hukuk ve ücretlendirme konuları
dün olduğu gibi bugün de demagojisiz, çarpıtmasız ele
alınamayacak, ele alamadıkları konulardır.</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Trockistler
çok rahatlıkla Marks, Engels ve Lenin’e göre sosyalizm sınıfsız,
devletsiz bir toplumdur derler. Bunu, hiçbir kantı olmadığı
halde çok pişkin bir biçimde anlatırlar. Marks, Engels ve
Lenin’in tam da Troçki ve Troçkistlerin savunduklarının tersini
savunuyor olmaları, bu savlarını temellendirmeleri bu “yaman”
“Leninistleri”, daha doğrusu “Bolşevik-Leninistleri” hiç
mi hiç ilgilendirmez.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yaşam
Trockistlere, eşit değerlerin değişimi ilkesini, yani sosyalizmde
burjuva hukukun geçerli olduğunu kabul ettirmiştir. Hani
sosyalizmde devlet yoktu; sosyalizm devletsiz bir düzendi? Öyle ki,
Troçkistler sosyalizmde devletin varlığını kabul etmekle, bu
düzende (sosyalizmde) burjuva hukukun kaçınılmaz olduğunu da
kabul etmiş oluyorlar. Ne yaman bir çelişkiler yumağı değil mi
şu Troçkizm?</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hukuk,
üretim ilişkilerine, ekonomik ilişkilere ve kültürel gelişme
seviyesine bağlıdır. Bunların üzerinde değildir, bunlara
tabidir ve mevcut ekonomik düzenin işlerliğini sürdürmeye yarar.
Bu anlamda hukukun olduğu yerde yöneten ve yönetilen vardır.
Sosyalizmde de böyledir; sosyalizmde hukuksuzluk, devletsizlik
değil, sınıflar, onların yönetimi, onları yöneten (proletarya
diktatörlüğü) vardır. Şu olmaz: Sosyalizmde burjuva hukuku
kabul ederim ama devletin varlığını kabul etmem. Tabii, aklı
başında olan hiç kimse böyle bir çelişkiye düşmez. Ancak, bu
çelişkili durum, anlayış Troçkistlere özgüdür.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
arada, Marks’tan “esinlenerek” Lenin’in, “burjuva hukuk”,
konumuz açısından anlamı olan sosyalizmde paylaşım ilkesi,
komünizmin üst evresine geçene kadar devam edecektir, var
olacaktır demiş olması pek de önemli değildir! Lenin’in,
sosyalizmde paylaşım ilkesine damgasını vuran “burjuva hukuk”
var olduğu, etkide bulunduğu sürece komünizmin üst evresine
geçilemeyeceğini söylemiş olması da pek önemli değildir!</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu çelişkiler yumağının müsebbibi kimdir? Marks mı, Engels mi,
Lenin mi yoksa Stalin mi? Bunların; dünya proletaryası
önderlerinin hiçbirisi değil. Bu çelişkiler yumağının tek bir
müsebbibi var, o da Troçki’nin kendisidir. Troçki’nin her bir
anlayışı, “teorisi” dipsiz kuyuya atılan bir taştır ve
Troçkistler hala o taşları çıkartmakla meşguller. Şimdiye
kadar çıkarttıkları bir taş örneği de yok. Bu nedenle bölünüp
parçalanmaktan kurtulamıyorlar. Bu nedenle her biri kendisi için
bir Troçki yaratıyor. Neyse...</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Demagoji
söz konusu olduğunda Troçki “yaman” birisidir, Lenin’in
deyimiyle yaman bir “hergele”dir. İşine gelince burjuva hukukun
sosyalizmde bir kaçınılmazlık olduğunu söyler, ama aynı
zamanda proletarya diktatörlüğünde de burjuva hukuku zorunludur,
kaçınılmazdır der. Bu anlatımıyla, sosyalizmde devlet olmaz,
burjuva hukuku hiç olmaz, sosyalizm sınıfsızdır temel tezini
çöpe atar. Ve sosyalizmde burjuva hukukun yeri yoktur diye SSCB’yi
eleştiride sınır tanımaz.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
ve Troçkizm, Marksizm-Leninizm’e karşı mücadelenin, karşı
devrimciliğin bir ürünüdür. Her konuda olduğu gibi, Stalin,
SSCB, bu ülkede sosyalizmin inşası veya genel olarak sosyalizm söz
konusu olduğunda da Troçki’nin yapamayacağı demagoji, çarpıtma
yoktur. Buna başta Stalin olmak üzere Bolşevikleri ve partinin
faaliyetlerini küçümsemesini de eklemeliyiz. Şu sözleri
Troçki’nin ne denli cahil olduğunu değil, ama gözü
dönmüşçesine demagoji yaptığını gösterir:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b>...
‘Herkesten yeteneğine göre, herkese işine göre’. İster
inanın ister inanmayın bu, haydi anlamsız demeyelim, kendi içinde
çelişkili formül, söylev ve gazete makalelerinden, temel devlet
yasasının titizlikle hazırlanmış metnine geçirilmiştir.
Yalnızca yasa yapanların düşük teorik düzeylerini değil, aynı
zamanda iktidar tabakasının bir aynası olan yeni anayasanın içine
işlemiş yalana da tanıklık eder bu ifade. Yeni ‘ilke’nin
kökenini tahmin etmek zor değildir. Komünist toplumun karakterine
ilişkin olarak Marks şu ünlü formülü kullanmıştı:
‘Herkesten yeteneğine göre, herkese gere</b></i><i><b>k</b></i><i><b>sinimlerine
göre’. Bu formülün iki parçası birbirinden ayrılmaz.”</b></i><b>
(12)</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki’ye
göre böyle bir şey yok. Bu, Stalin ve Bolşeviklerin bir
uydurmasıdır, Marks’ın paylaşım konusunda formüle ettiği
anlayışın bir çarpıtmasıdır<b>:</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b>Sovyetler
Birliği’nde burjuva emek ve bölüşüm normlarının hala hüküm
sürmekte olduğunu açık sözlülükle kabul etmek yerine
anayasanın yazarları, bir bütün olan bu komünist ilkeyi ikiye
bölmüş, ikinci yarısını belirsiz bir geleceğe ertelemiş,
birinci yarısının zaten gerçekleşmiş olduğunu ilan etmiş,
kapitalist parça başı ödeme biçimini mekanik olarak buna
yamamış, hepsine birden ‘Sosyalizm ilkesi’ adını vermiş ve
bu tahrifat üzerine anayasalarının yapısını dikmişlerdir!</b></i><b>”
(13) </b></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
kadar da olmaz diyebilirsiniz, ama görüyorsunuz ki oluyor. Troçki,
demagoji söz konusu olunca -burada söz konusu- bir biçimde “üç
maymunları” oynuyor: ‘Görmedim, duymadım, okumadım’!</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki’nin
Marks’ın “Gotha Programı Eleştirisi”nde komünist toplumu
alt ve üst evreleri diye iki aşamalı olarak açıkladığını,
paylaşım ilkelerinin her birinde farklı olduğunu bilmiyor olamaz.
Zaten kendisi de bu ayrımdan bahsediyor. Ancak SSCB söz konusu
olduğunda kendini de inkar etme pahasına demagoji yapmaktan geri
kalmıyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki,
uydurma dediği ilkenin Marks’tan kaynaklandığı, SSCB’de
olanın da aynı ilkenin pratikte uygulanmasından başka bir şey
olmadığı gerçeğine iki gözünü birden kapatıyor ve bu
ilkeyi/sosyalizmde ücretlendirme yasallığını Sovyet “yasa
yapıcılarının düşük teorik düzeylerine” bağlıyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;">Bir
bütün olan bu komünist ilkeyi ikiye bölen” Marks’tır.</span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
ilkenin ikinci yarısının komünist toplumun üst evresinde geçerli
olacağını söyleyen de Marks’tır. Doğrudur “Birinci
yarısının zaten gerçekleşmiş olduğunu ilan etmiş” olanlar
Bolşeviklerdir. Ancak bu ilan, buradaki gerçekleşme, komünizmin
üst evresine geçiş anlamındaki bir ilan değildir. Bunun henüz
mümkün olmadığını açıklayan da Stalin’dir. Peki, o zaman
Troçki’nin derdi ne? Bunu Troçkistlere sormak gerekir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ama
işine geldiği zaman “bir bütün olan bu komünist ilkeyi ikiye
bölen” bizzat kendisi olabiliyor. Belki de “bir bütün olan bu
komünist ilkeyi ikiye bölmek” gerekiyorsa onu da ben yaparım
demek istemiş olabilir. Şöyle bölüyor:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>Kapitalizm,
toplumsal bir devrimin koşullarını ve güçlerini hazırlamıştır:
teknoloji, bilim ve proletarya. Ama komünist yapı burjuva toplumun
yerini derhal alamaz. Geçmişin maddi ve kültürel mirası bunun
için tümüyle yetersizdir. İşçi devleti henüz ilk adımlarını
atarken herkesin yeteneklerine göre - yani çalışabileceği ve
çalışmak istediği kadar - çalışmasını sağlayamayacağı
gibi herkesi, yaptığı işten bağımsız olarak ‘ihtiyaçlarına
göre’ ödüllendiremez. Üretici güçleri geliştirmek için
alışılmış işçi ücreti normlarına, yani tüketim mallarının
bireysel emeğin niceliğine ve niteliğine göre bölüşümüne
başvurmak gerekir.</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Marks
yeni toplumun bu ilk aşamasına ‘komünizmin alt aşaması’
adını vermiştir; bu aşama, yokluğun son hayaletleriyle birlikte
maddi eşitsizliğin ortadan kalkacağı üst aşamadan kesin
çizgilerle ayrılıyordu</i>.” (14)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunu
yazan, bölüşüm ilkesini “kesin çizgileriyle ayıran”, ikiye
bölen Troçki’den başkası değil. Yanlış yapmıyor, doğru bir
tespit yapıyor. Troçki, Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in
yolundan giderek “işçi devleti” komünizmin üst aşamasındaki
paylaşım ilkesini, yani <i>“herkesten yeteneğine göre herkese
ihtiyacına göre”</i> ilkesini uygulayacak durumda olmadığını,
olamayacağını, bu nedenle komünizmin alt aşamasında, yani
sosyalizmde burjuva hukukun devam edeceğini söylüyor. Tamamen
doğru bir anlayış. Ama burada bir “ancak”ın olması gerekir
değil mi? Troçki, proletarya diktatörlüğünden, sosyalizmden
Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in anladığı proletarya
diktatörlüğünü, sosyalizmi anlamıyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>Marks’ın
yazdığı ... şu satırlar: ‘Burjuva hukuku... komünist
toplumun, uzun doğum sancılarından sonra kapitalist toplumun
içinden çıktığı biçimiyle ilk aşamasında kaçınılmazdır.
</i><i><b>Hukuk hiçbir zaman, toplumun ekonomik yapısından ve bu
yapının koşullandırdığı kültürel düzeyden üstün olamaz’</b></i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
çok önemli satırları açıklarken Lenin şunu ekler:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>Tüketim
mallarının bölüşümüne ilişkin olarak burjuva hukuku doğal ve
kaçınılmaz olarak bir </i><i><b>burjuva devleti </b></i><i>varsayar,
çünkü kurallarının uygulanmasını zorlama kapasitesine sahip
bir aygıt olmaksızın hukuk hiçbir işe yaramaz. Bundan dolayı
komünizm altında sadece burjuva hukuk değil </i><i><b>burjuvazisiz
bir burjuva devleti bile bir süre varlığını sürdürecektir.</b></i><i>”</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Günümüzün
resmi teorisyenlerince görmezlikten gelinen bu çok anlamlı sonuç,
Sovyet devletinin doğasının anlaşılması açısından, daha
dorusu böyle bir kavrayışa bir ilk yaklaşım açısından büyük
önem taşır. Sosyalist dönüşüm görevini üstlenen devlet,
eşitsizliği, yani bir azınlığın ayrıcalıklarını zor yoluyla
savunmaya itildiği ölçüde, bir burjuvazisi olmasa bile bir
‘burjuva’ devlet olarak kalır. Bu sözler ne övgüdür ne de
sövgü; sadece şeyleri gerçek adlarıyla anmaktır.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i>...
</i><i><b>Devlet daha baştan dolaysız biçimde ikili bir karakter
taşır: Üretim araçlarında toplumsal mülkiyeti savunduğu ölçüde
sosyalisttir; tüketim maddelerinin bölüşümü kapitalist bir
değer ölçüsüne ve bundan doğan bütün sonuçlara uygun biçimde
yapıldığı ölçüde burjuvadır.</b></i><i> Böylesine çelişik
bir niteleme, dogmatik ve skolastik kafaları dehşete düşürebilir;
onlara sadece üzüntülerini paylaştığımızı söylemekle
yetineceğiz. </i><span style="font-style: normal;">(abç)</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Sonunda
işçi devletinin fizyonomisi burjuva ve sosyalist eğilimler
arasındaki değişen ilişkiler tarafından belirlenecektir.”</i>
(15)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Söylenecek
fazla bir şey yok:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki,
komünist toplumun alt evresi olarak sosyalizmde paylaşım
ilkesinin, bu paylaşımda burjuva hukukun rolünü Marks, Engels,
Lenin ve Stalin gibi kabul ediyor ve Sovyet pratiğinin doğruluğunu
kabul ediyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
aynı Troçki, kendine göre bazen “işçi devleti”nden, bazen
sosyalist devletten bahsederek, komünizmin alt evresi olan
sosyalizmde devletin, sınıfların var olup olmadığı konusunda,
bugün Troçkşistlerin de hala içinden çıkamadıkları bir
çelişkiler yumağı ortaya koyuyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşin
açığı veya gerçek olan şu ki, Troçki’nin <i>“Böylesine
çelişik bir niteleme, dogmatik ve skolastik kafaları dehşete
düşürebilir; onlara sadece üzüntülerini paylaştığımızı
söylemekle yetineceğiz.”</i> tanımlaması doğrudan kendisi ve
Troçkistler için geçerlidir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
“dogmatik, skolastik kafa” yapılarına bakmaksızın bizzat
Troçki ve bugün Troçkistler, sosyalizm-proletarya diktatörlüğü
ayrımı yaparak; sosyalizm sınıfsızdır, devletsizdir, ama
proletarya diktatörlüğü sınıflıdır, bir devlet yapılanmasıdır
türünden, bu konuda Marks ve Lenin’in öğretilerine ve Sovyet
pratiğine fanatik bir biçimde saldırıyorlar ve çarpıtıyorlar.
Bu saldırılar, <b>“sol” içi</b> bir mücadelenin ifadesi
değildir. Bu saldırılar, Marksizm-Leninizm’e karşı, sosyalizme
karşı yapılan ideolojik saldırılardır ve son kertede
emperyalist burjuvazinin işine yaramaktadır. Burjuvazinin ve
tasfiyecilerin Marksizm-Leninizm’e, sosyalizme, SSCB’de
sosyalizmin inşasına karşı savlarının ana kaynağı Troçki’nin
uydurmaları olmuştur ve bu uydurmaları bugün bir taraftan
Troçkistler, diğer taraftan da dünya burjuvazisi ve bilumum
tasfiyeciler tekrar etmekteler. </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki’nin
proletarya diktatörlüğü, sosyalizmde devlet ve ücretlendirme
çelişkiler yumağını aşağıda bir daha ele alacağız.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yine
aynı soru karşımıza çıkıyor: <span style="letter-spacing: -0.1pt;">Kime
inanalım?</span></span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bir
taraftan Marks, Engels, Lenin, Stalin ve ücretlendirmede eşitsizlik,
sosyalizmde burjuva “hukuk”un geçerliliği, diğer taraftan da
eşitlemeciler! Gotha Programı'nda bahsedilen ve SSCB'de uygulanan
bu hak/hukuk, eşitsizliğe dayana bir haktır/hukuktur. Bu anlamda
sosyalizmde herkes çalışma hakkı bakımından eşit iken, ücret
bakımından hiç de eşit değildir. Bu eşitsizliğin nedenlerini
Marks'ın yukarıya aktardığımız sözlerinde görüyoruz.
Sosyalizm bu eşitsizliği, bu farkları ortadan kaldırmadığı
müddetçe inşası devam ediyor; bu anlamda da ücretlerde
eşitsizlik devam ediyor demektir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 96%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.06in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
konuda başta Stalin olmak üzere Bolşeviklerin bütün “günahı”,
Marks'ın bu görüşünü uygulamaktan ibarettir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Peki,
Troçki ve SSCB'de ücretlendirmenin eleştirmenleri ne diyorlar?
Ürünlerin paylaşımında, gelirde tam eşitlik! Belki de “hukuken”
eşitlik diyorlardır! Böyle diyorlarsa bu sefer de hukuku </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>“toplumun
iktisadi yapısından ve onun koşullandırdığı kültürel
gelişmeden daha yüksek”</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">
seviyeye koyuyorlar. Nesnel gerçekliği, bu durumda toplumun nesnel
iktisadi yapısını ve bundan kaynaklanan kültürel gelişmesini
yansıtmayan, ifade etmeyen bir hukukun da beş paralık bir değeri
yoktur. Troçki, eşitlemecilerin ve günümüzde Troçkistlerin
eşitlik anlayışı, böyle bir hukuk anlayışına dayanmaktadır.
Bu durumda böyle bir anlayışın “kıymet-i harbisi”nin ne
olacağını SSCB'de ücretlendirme gerçeğini anlamayanların bir
daha düşünmeleri gerekmez mi?</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">Yukarıda
defalarca söz konusu olan “Geçiş Programı'nda Troçki şöyle
yazıyor: </span><i><span style="text-decoration: none;">“SSCB'de
devrimin yeni bir yükselişi açık ki, toplumsal eşitsizliğe ve
siyasi baskıya karşı mücadele bayrağı altında
başlayacaktır...</span></i><i><span style="text-decoration: none;"><b>Her
türlü emek için eşitlenmiş ücret!</b></span></i><i><span style="text-decoration: none;">”</span></i><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;">(abç)</span></span><i><span style="text-decoration: none;">.</span></i><span style="text-decoration: none;">(16)</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi
sosyalizmde ücretlendirme sorununu basitleştirelim ve iki anlayışa
indirgeyelim:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1.
Anlayış: Sosyalizmde bireysel üretici “Topluma verdiği kadar
toplumdan alır“. Sosyalizmde başka bir paylaşım yoktur.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2.
Anlayış: Sosyalizmde her bir bireysel üreticinin “kişisel
(bireysel, çn.) emek miktarı” ücretlendirmenin olmazsa olmaz
kıstasıdır.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi
bu iki noktayı anlamak için, tekrar pahasında da olsa
hatırlatalım. Marks, önce ücretlendirmenin yapılacağı
sosyalist toplumun; komünizmin ilk aşaması olan toplumun nasıl
bir toplum olduğunun genel çerçevesini şöyle çiziyor: <i>“Burada
ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan
değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir
komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel,
bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun
damgasını hâlâ taşıyan bir toplumdur” </i>(Gotha Programı
Eleştirisi).</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sanırım
burada yanlış anlaşılma, yani Marks'ı yanlış-farklı anlama
diye bir sorunumuz yoktur.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Alıntının
hemen devamında Marks şöyle der:<b> </b><i><b>“Bu duruma göre
her bir üretici -kesintiler yapıldıktan sonra- topluma vermiş
olduğunun tamı tamına</b></i><i> </i>(eksiksiz, İ. Okçuoğlu)<i>
</i><i><b>karşılığını alır”.</b></i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sanırsam
burada da anlaşılmayan bir durum yoktur: Marks, burada sosyalizmde
her bir üretici işgücü harcamasının eksiksiz, tam karşılığını
alır diyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
durumda soralım: Toplumdan neyin karşılığını alıyor? Bu
soruya Marks şu cevabı veriyor: <i>“Topluma verdiğinin”</i>.
Yani tekil üretici olarak, <i>“kendi emek miktarı”</i>nı
toplumdan alıyor. Cümlenin tamamı şöyle: <i><b>“Tekil
üreticinin topluma verdiği şey, onun bireysel emek miktarıdır”</b></i><i>
</i>(Gotha Programı Eleştirisi). (Çevride anlamayı zorlaştıran
bazı kavramlar kullanılmış. Onları değiştirdim...İ.O.).</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">Anlaşılmayan
bir durum var mı? Olmaması gerekir: Devrimi gerçekleştirdiğimizi
ve sosyalist toplumda çalışıyor olduğumuzu düşünelim: Her
birimiz bireysel üretici (emekçi) olarak farklı yeteneklere,
farklı özelliklere, sınıf bilincine sahibiz, evli olanımız,
değişik sayıda çocuk sahibi olanımız, bekar olanımız var.
Aramızda komünistler, komünist olmayanlar, fırsatçılar,
gericiler, burjuva dünya görüşünün etkisinde olanlarımız vb.
var. Marks bunu Gotha Programı Eleştirisi'nde anlatıyor. Diyelim
ki, sabah 7'de yukarıda belirttiğimiz bireysel özelliklerimizle
işbaşı yapıyoruz. Diyelim ki, 8 saat çalıştık; işgücü
harcadık ve bu işgücü harcaması ürüne dönüştü (emek).
Peki, topluma bu bireysel katkımız eşit olabilir mi? Marks olamaz
diyor ve neden olamayacağını da açıklıyor. </span><span style="text-decoration: none;"><b>Bu
durumda sosyalizmde “</b></span><i><span style="text-decoration: none;"><b>Her
türlü emek için eşitlenmiş ücret!” </b></span></i><span style="text-decoration: none;"><b>talep
etmek, Marks'ın bu açık-seçik anlatımı karşısında Marksizm
adına bir “halt etmek” değil mi? Troçki eşitlemecilik
anlayışıyla halt etmiştir.</b></span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
demagogu; bu devrim, sosyalim ve komünizm düşmanı, emperyalizmin
bu işbirlikçisi “her türlü emek için eşitlenmiş ücret”
talep ediyor. Ama Marks tam tersini öğretiyor, savunuyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Sosyalizmde,
yani komünizmin alt aşamasında ücret makası açılıyor-kapanıyor,
ücretlendirmeden kaynaklanan imtiyazlar türünden, SSCB'de
ücretlendirme gerçeğiyle ilişkisi olmayan görüşlerin nereden
kaynaklandığı açık değil mi? Sosyalizmde ücretlendirmeden bu
kadar mı anlıyoruz? Ücret konusunda makasın ne kadar açıldığı,
ücret politikasında doğru ve yanlışın ölçüsüyse vay
halimize! Makas az da açılabilir, çok da açılabilir. Bunu
belirleyen teknolojik gelişme ve bilinçlenme seviyesidir, kültürel
gelişmedir, yani bir bütün olarak sosyalizmin inşasına zemin
teşkil eden sosyo-ekonomik yapının ne denli sosyalizmin
kurulmasına hazır hale getirilebildiğidir. Bütün bunlar makasın
açılma-kapanma hareketini belirler. Ancak, son kertede teoride
Marks, pratikte de Stalin makası ardına kadar açıyorlar, Troçki
ise kapatıyor! Eşitlemecilik!</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">Troçki'nin
sosyalizmde “emek” ve ücretlendirme konusunda anladığı bu
kadar! </span><span style="text-decoration: none;"><b>“Her türlü
emek”, ücret bakımından eşitlendirilecek. Ağır işe, hafif
işe, karmaşık işe veya bir bütün olarak çalışmanın
niteliğine bakmayacaksın, en fazlasıyla niceliğine bakacaksın ve
o niceliği de ücret bağlamında denkleştireceksin,
eşitleyeceksin!</b></span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Böylece
Troçki’ye göre nihayetinde sosyalizm değil, ama “ilahi
adalet”, o “sonsuz adalet” gerçekleşecek!</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki'nin
aklına uyulsaydı acaba SSCB ne olurdu? Bir düşünelim!</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki'nin,
SSCB'de ücret eşitliğini savunanların veya ücret makasının
açılmasından yakınanların Sovyet toplumu değerlendirmelerindeki
saçmalığı göstermek için Marks ile devam edelim.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ne
diyorlar veya düşüncenin kaynağı olarak ne diyordu Troçki?
Ürünlerin emeğe göre paylaşımı sosyalist bir paylaşım
değildir, anti-marksisttir ve kaçınılmaz olarak sınıf oluşumuna
neden olur! <b>Troçki </b><i><b>“eşitçilik”</b></i><b> oyunu
oynuyor. Ama Marks, sosyalizmi inşa eden ülkeleri ve bu ülkelerde
Troçki gibilerin de olabileceğini göz önünde tutarak </b><i><b>“eşitçilik”</b></i><b>
oyununa gönderme yapıyor. </b>Aynı yazısından okuyalım:<b> </b><i><b>“Bir
yanda belli bir süre için bir anlamı olmuş, ama şimdi eskimiş
laf salatası haline gelmiş görüşlerin partimize dogmalar olarak
zorla kabul ettirilmek istenmesiyle, öte yanda ise partiye bin bir
zahmetle kazandırılmış ve artık onda kök salmış gerçek
görüşü, ideolojik hukuk saçmalıkları ve demokratlarla Fransız
sosyalistleri için çok geçerli olan saçmalıklar yoluyla tersine
çevirmekle nasıl büyük bir suç işlendiğini göstermek için,
bir yandan ‘emeğin tüm geliri’ni, bir yandan da ‘eşit
hak’kı, ‘adaletli dağıtım’ı</b></i><i><b>nı</b></i><i><b>
uzun uzun ele aldım.</b></i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Buraya
kadar yapılmış olan tahliller bir yana, gene de şu dağıtım
diye adlandırılan şey üzerinde bu kadar laf edilmesi ve bunun
vurgulanması bir hatadır</b></i><i>”.</i>(17)</span></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"> </span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Komünizmin
ilk aşamasında, sosyalizmde belirleyici olan, ürünlerin paylaşımı
değildir; belirleyici olan üretim ilişkileridir, üretim
araçlarının toplumsal mülkiyette olmasıdır. </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Troçki,
SSCB'de üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olduğunu kabul
ediyor, ama bu aşamada ürünlerin dağıtımının nasıl ele
alınması gerektiği konusunda anti-marksist, küçük burjuva
eşitçi bir görüş savunuyor ve SSCB'yi de bu saçma görüşüne
göre eleştiriyor.</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>'Ücretlerde
eşitlemecilik olmadığı, ücret makası giderek açıldığı
için, ekonomik yükselişten dolayı bir taraftan yavaş yavaş da
olsa emekçilerin durumunda iyileşme olurken, diğer taraftan da
ayrıcalıklı bir tabakanın oluşması hızlanır. Bunun nedeni de
yükselen bir sosyalist ekonomide paylaşım normlarının burjuva
karakterli olmasıdır. Ücret eşitlemeciliği olmazsa ayrıcalıklı
tabaka gelişimi kaçınılmazdır. Bu nedenle sosyalizmde paylaşım
normları daha baştan komünist normlar olmalıdır, yani ücretlerde
eşitlemecilik daha baştan uygulanmalıdır'. Bu düşünceleri
savunan, Troçki'den başkası değildir. Peki, günümüzde
Troçkistler, Troçki'nin görüşlerini ilkeselleştirenler neyi
savunmuş oluyorlar? Marks'ın “Gotha Programı Eleştirisi”nde
komünizmin ilk evresinde, yani sosyalizmde, somutta da SSCB'de
ücretlerde eşitsizliğin kaçınılmaz olduğunu değil, ücret
eşitlemeciliğinin kaçınılmaz olması gerektiğini; Troçki'nin
bu “deli saçması” görüşünün doğru olduğunu savunmuş
oluyorlar.</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">‘<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b>SSCB'de
bürokrasi, toplumsal çelişkileri kullanarak sosyalizme yabancı,
denetimsiz bir kasta dönüşmüştür’ anlayışı da Troçki'nin
yukarıdaki düşüncelerinin mantıksal sonucudur; ekonomi
yükseliyor, bu yükseliş ayrıcalıklı tabakanın oluşmasını
körüklüyor ve sonunda da bu tabaka bir kasta dönüşüyor! Burada
soru şu: SSCB'de ücretlendirmenin yanlışlığından dolayı işçi
sınıfı, emekçi köylülük; kolhoz köylüleri arasında sınıfsal
bir farklılaşma olmuş mudur? SSCB'de geriye dönüşün nedeni, en
azından bir nedeni burada aranabilir mi? Teorik olarak bu mümkündür,
ama SSCB'de sosyalizmin inşa sürecinde böyle bir farklılaşma
olmamıştır ve geriye dönüşün bir nedeni de burada
aranmamalıdır. Geriye dönüşün nedeni üstyapıda
aranmalıdır.(18)</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Sorun,
20. Kongre öncesi ile sonrası birbirine karıştırmadan ele
alınırsa; SSCB'de ücretlendirmenin doğru olduğu, ama
uygulamasında aksaklıklar olduğu; bunun da Stalin ve Bolşevik
Parti tarafından sürekli dile getirildiği görülecektir</b>.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
sosyalizmde ücrette eşitlik ne zaman olur ve ücretlendirme ne
zaman tarihe karışır? Önce şunu bilelim: Sosyalizm var olduğu
müddetçe; yani toplum sosyalizm aşamasından komünist aşamaya
geçmediği müddetçe eşit işe eşit ücret, ücretlendirmede
eşitsizlik devam edecektir. Dahası, üretimde kullanılan
teknolojinin gelişmesine paralel olarak ücretlendirmede eşitsizlik
önce gelişecektir; makas daha da açılacaktır. Ama sosyalizm
olgunlaştıkça ücrette farklılık da azalacaktır, makas açıklığı
daralacaktır. Bunu ben söylemiyorum. Bunu Marks Gotha Programı'nda
açık seçik söylüyor. Bunu, komünizmin ilk aşamasının
(sosyalizm) ve ikinci aşamasının özelliklerini açıklarken
söylüyor. Bu konuda Marks: </b><i><b>“Komünist toplumun daha
yüksek bir evresinde, bireylerin işbölümüne kölece boyun
eğmesinin ve onunla birlikte de kafa emeği ile kol emeği
arasındaki çelişkinin ortadan kalkmasından sonra; emek, yalnızca
yaşam aracı değil, yaşamın birincil gereksinmesi haline
gelmesinden sonra; bireylerin her yönüyle gelişmesiyle birlikte,
üretici güçlerin de artması ve bütün kolektif zenginlik
kaynaklarının gürül gürül fışkırmasından sonra - ancak o
zaman, burjuva hukukunun dar ufukları tümüyle aşılmış olacak
ve toplum, bayraklarının üzerine şunu yazabilecektir: "Herkesten
yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre!"</b></i>(19) </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">Bu
anlayıştan iki sonuç çıkartabiliriz: Birincisi, komünizmin her
bir aşamasında ürün paylaşımının ilkesi farklıdır.
Sosyalizmde paylaşım </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b><span style="background: transparent;">"</span></b></i></span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">Herkesten</span></b></span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b><span style="background: transparent;">
yeteneğine </span></b></i></span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">göre</span></b></span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b><span style="background: transparent;">,
</span></b></i></span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">herkese
emeğine göre”</span></b></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
ve komünizmde de </span></span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">"Herkesten
yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre!"</span></b></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">ilkesine
göre düzenlenmektedir. </span></span></span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">Marks,
yukarıya aktardığımız anlayışında sosyalizmde söz konusu
olan bu eşitsizliğin </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><span style="background: transparent;">"</span></i></span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">Herkesten</span></span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><span style="background: transparent;">
yeteneğine </span></i></span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">göre</span></span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><span style="background: transparent;">,
</span></i></span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">herkese
emeğine göre” </span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">paylaşım
ilkesinin yerini </span></span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">"Herkesten
yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre!" </span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">paylaşım
ilkesinin hangi koşullarda alabileceğini;</span></span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">
bu anlamda da komünizme hangi koşullarda geçilebileceğini
anlatıyor. Bu değişimi “Büyük Sovyet Ansiklopedisi” şöyle
açıklar:</span></b></span></span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b>Emeğe
tekabül eden paylaşım, komünizmin ilk aşaması olan sosyalizmin
entegre bir bileşenidir. Hem Marks hem de Engels, sosyalizmde şekli
bir eşitliğin hakim olduğunu vurgulamışlardır: Eşit işe eşit
ücret. Bu şekli eşitlik aslında eşitsizliktir. Çünkü </b></i><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>burada
farklı insanlar için; farklı yetenekleri, farklı çalışma gücü,
farklı gereksinimleri olan insanlar için bütünlüklü bir ölçek
belirlenmiştir. Ödeme insanların emeğine göre yapıldığı
için, gereksinimlerini oldukça çeşitli ve bütünselliği olmayan
ölçüde tatmin edebilirler. Böylece eşit hak, içeriğine göre
eşitsizliğin hakkı olarak ortaya çıkar” </b></i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">(Buraya
kadar sosyalizm, İ. Okçuoğlu). </span></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b>Sonuncusu,
ancak, insanlar yeteneklerine göre çalıştıklarında ve
gereksinimlerine göre aldıklarında yok edilir; ama bu, ancak
üretici güçlerin</b></i></span></span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b> gelişme seviyesi devasa bir
yükseliş gösterdiğinde, toplumun maddi refahı oldukça
arttığında ve bizzat işin karakteri değiştiğinde, yaşamak
için araç olmaktan çıkıp insanların öncelikli yaşam
gereksinimine dönüştüğünde mümkün olur”</b></i><b> </b>(Burası
da komünizm, İ. Okçuoğlu)<b>. </b>(20) </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi
Sovyet pratiğini, Lenin ve özellikle de Stalin'i bu perspektifle
eleştirebiliriz!</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
anlayıştan çıkartılması gereken ikinci sonuç doğrudan
teknolojinin üretimde kullanılmasıyla ilgilidir. Bu anlamda
sosyalizmde teknolojik gelişme aynı zamanda ücret farklılığına
zemin oluşturan nedenlerden, yasallıklardan birisidir. Bunu da
aşağıda ele alacağız.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Demek
ki, sosyalizmde ücrette eşitsizlik söz konusudur ve bu eşitsizlik
giderek artar. Hani, “ücret makası” açılıyor deniyor ya!
İşte sosyalizmde tam da bu gerçekleşir. Bunun aksini iddia etmek;
yani sosyalizmde ücret makasının kapanmasını, ücret
farklılığının ortadan kaldırılmasını veya ortalama ücret
verilmesini talep etmek kişinin durumuna göre ya cehaletin ta
kendisidir veya da açık veya kapalı olarak eşitlemeciliği
savunmaktır, “ilahi adalet”, “sonsuz adalet” talep etmektir,
Prodhoun’un, Dühring’in yolunda yürümektir. Bu yolculardan
birisi de Troçki olmuştur.</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Anlayamadığım
sorun şu: Marks'ın, (hani onun yolundan gidiyoruz ya!) Gotha
Programı'nda hepimizin kabul ettiği yukarıdaki anlayışını
SSCB'de Bolşevikler uyguluyorlar. Şayet bu uygulama yanlışsa o
zaman, Troçki ve Troçkistlerin, teorisi, çıkış noktası
doğrudur, ama Bolşevikler bunu SSCB koşullarında yanlış
uygulamışlardır, ücret makası açılmıştır vb.
diyebilirlerdi, diyebilirler; SSCB'de ücretlendirme pratiğini böyle
eleştirebilirlerdi, eleştirebilirler. Bu yapılmadı, yapılmıyor.
Ama açık veya örtülü olarak, Marks'ın Gotha Programı'nda
kesinkes reddettiği bir eşitlemecilik savunuluyor. Sonuçta SBKP
(B) ve Stalin ücret konusunda “günah keçisi” yapılıyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
ve günümüzde Troçkistler, ücretlendirmede açıktan
eşitlemeciliği savunanlar, ücret konusunda Ekim Devriminden sonra
SSCB'de sürdürülen o çetin mücadeleyi; SSCB'de “emeğe göre
ücret”te karar kılına kadar sürdürülen mücadeleyi acaba
analiz etmişler midir? Analiz etmiş olsalardı sosyalizmde ücrette
eşitlemeciliğin olamayacağı; bunun sosyalizmin ruhuna aykırı
olduğu sonucuna varırlardı. Bu sonuca Troçki de varırdı,
günümüz Troçkistleri de varırlardı.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks,
Gotha Programı'nda sosyalizmde ücret eşitçiliğe dayanmaz, aksine
işgücünün toplumsal harcanmasının (emeğin) sonucuna bağlıdır;
yani işgücünün toplumsal harcanmasının niceliğine ve
niteliğine bağlıdır diyor ve Bolşevikler de devrimin ilk
yıllarındaki bu konu üzerine sürdürülen yoğun tartışmalardan
ve tecrübesizlikten dolayı deneme-yanılma sürecinden sonra
-teoriyi başından beri bilmelerine ve yaklaşımları doğru
olmasına rağmen- ancak belli bir zaman sonra uygulamaya
başlayabiliyorlar.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b>Emeğe
göre ücretlendirmenin sosyalist ilkesinin pratik uygulanması </b></i><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b>için
sistematik mücadele daha Büyük Ekim Devriminin sonrasındaki ilk
günlerde başlamıştı. Lenin’in görüşleri karşıtlarının
şiddetli direncine çarptı. Troçkistler, provokatörce, tüketim
alanında eşitlemecilik çizgisinde ısrar ettiler. Lenin, daha o
zaman, işçi sınıfına yabancı olan bu talebin bütün
sahteliğini teşhir etti... Ücretlendirmenin bütün yeniden
yapılandırılması, emeğe göre ödeme sosyalist ilkesi ile sıkı
uyumluluk içinde gerçekleştirildi. Ücretin yüksekliği, işin
niceliğine ve niteliğine doğrudan bağımlı yapıldı. Sonradan
görüldüğü gibi, ücret sisteminin 1931/1932’de
gerçekleştirilen yeniden yapılandırılması, çalışma
disiplininin önemli derecede pekiştirilmesine, toplam iş
örgütlenmesinin düzelmesine</b></i></span><i><b> ve daha da
iyileşmesine, iş verimliliğinin artmasına ve dolayısıyla
ücretin de artmasına neden olmuştur. Eşitlemeciliğe büyük bir
darbe vurulmuştur.”</b></i><i>.</i> (21)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Sonuç
itibariyle:</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 98%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;"><a name="_Hlk124083032"></a>
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücret konusunda Marks-Engels-Lenin ve Stalin'in görüşleri
arasında bir fark yoktur. Bolşevikler, Marks'ın sosyalizmde ücret
konusunda “Gotha Programı Eleştirisi”ndeki anlayışını
SSCB'de sosyalizmin inşa sürecinde uygulayarak soyut olmaktan
çıkartarak somutlaştırmışlardır; Marks'a dayanarak sosyalizmde
ücretlendirmenin teorisini geliştirmişlerdir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sovyet
pratiğinde ücret makasının “açılıp-kapanması” veya
sürekli açılmış olması konusunda Troçki ve günümüz
Troçkistleri, görüş açıklamadan önce Ekim Devrimiyle bu konuda
son noktanın konulduğu 1931/'32 arasında Bolşeviklerin
deneylerini analiz etselerdi, belki de farklı sonuçlara
varabilirlerdi.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ne
isteniyor? Proletarya diktatörlüğü hakim, o halde ücret sorunu
da hemen, Troçki hızıyla şip-şak çözülsün! Hem de '20'li
yıllar içinde. Peki Troçki ve günümüzde Troçkistler
kafalarında neyi idealize ediyorlar? Marks'ın Gotha Programı
Eleitirisi'nde hiçbir zaman söylemediğini idealize ediyorlar.
Marks, Gotha Programı'nda sosyalizmde, kapitalizmin devam eden,
toplumsal ve ekonomik yapıda etkili olan kalıntılarının var
olduğu koşullarda, ücretlerin işin niteliğine göre farklı
olacağını, bunun kaçınılmaz olduğunu yazar. Hiç kimse, Marks,
sosyalizmde ücret konusunda teorik olarak makası bayağı açmış
demiyor. (Sadece Troçki diyor, hem de Gotha Programı Eleştirisi'ne
sarılarak diyor) İş bunun uygulanmasına gelince (Uygulayanlar da
Bolşevikler) ücret makası da bayağı açılmış ha diye
veryansın ediyor. Ne Troçki ne de günümüzde Troçkistler, bu
konuda ne Marks'ın Gotha Programı Eleştirisi'nde söylediğini ve
ne de onun görüşünü ilkeselleştirerek uygulayan Bolşevik
Parti'yi anlamışlar. Sovyet pratiğini eleştirirken, Marks'ın
reddettiğini idealize ediyorlar. O da şu: 1921-1922'de SSCB'de
uygulanan eşitlemecilik.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Troçki
ve Troçkistler ücretlendirmede farklılığın sınıf bilincinin
gelişme seviyesinin </b>(Sınıf bilinci, ücret farklılığına
neden olan yasallıklardan biridir)<b> yanı sıra teknolojik
gelişmeye </b>(Teknolojik gelişme, ücret farklılığına neden
olan yasallıklardan bir diğeridir<b>) ve bu teknolojinin ekonomide
kullanılma yaygınlığına </b>(Bu da ücret farklılığına neden
olan bir yasallıktır)<b> bağlı olduğunu anlamadılar,
anlamıyorlar: Teknolojinin üretimde yoğun kullanımı sonuçta
işin ağırlığı/hafifliği; nitelik ve nicelik farklarını
ortadan kaldırabilir/kaldırır ve böylece de farklı
ücretlendirmenin maddi zemini ortadan kalkar; bu da son kertede
ücret makasının </b><b>kapamasına</b><b> neden olur; daha önce
teknoloji bağımlı olarak farklı nitelikte olan işteki farklılık,
teknoloji ile ortadan kalkınca daha önce farklı iş sürecinde
olan işçiler, üretimi “düğmeye basarak” yapabilirler. </b></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şöyle:
Teknoloji, toplumun gelişmesinden kaynaklanan gereksinimleri ve
bunların üretimi, başlangıçta daha çok farklı ücretlendirme
tarifelerinin uygulanmasına neden olacaktır. Bu farklılıkları
ortadan kaldırmak, komünizme doğru ilerlemenin en önemli
kıstaslarından birisidir. Sınıf bilincinin yanı sıra giderek
yüksek teknolojinin üretimde kullanılması, niceliği ve niteliği
farklı olan (ağır iş-hafif iş vs.) işler (üretim) “düğmeye
basmaya” indirgenmiş olur ve düğme büyüklüğüne göre de
ücret farkı olmayacağına göre eşitlenme sağlanmış olur, bu
alanda da böylece ücrette farklılık ortadan kalkar, eşitlik
sağlanır.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Ücretlendirme
işin nitelik-nicelik çeşitliliğiyle de ilgilidir; ne kadar az iş
türü var ise o kadar az ücretlendirme farklılığı; ne kadar çok
iş türü var ise o kadar çok ücretlendirme farklılığı vardır.
Buna bir de işin niteliğini eklemek gerekir; ne kadar az sayıda
farklı iş nitelikleri var ise o kadar az ücretlendirme farklılığı
ve tersi söz konusu olur</b>. <b>(Bunlar da ücret farklılığına
neden olan birer yasallıktır)</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İş
çeşitliliği neden kaynaklanır? Ekonominin ve toplumun
gelişmesinden kaynaklanır. Bu gelişmeye teknolojik gelişme eşlik
etmezse ücretlendirme makası açılır da açılır (başlangıç
yasallığı), ederse teknoloji, iş türlerini nitelik ve nicelik
bakımından zamanla aynı seviyeye getirir; bu da ücret makasının
daralması demektir (yasallığın yokoluşu)</b>. </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB'de
ücret makası açıldı diye eleştirenler, Troçkistler,
1917-1931/32 arasında ücret makasının, tarife bazında ne kadar
daraltıldığını biliyorlar mı? SB'de sosyalizmin inşasındaki
gelişmeyi, ücret konusunda sürdürülen çetin mücadeleyi analiz
etmiş olsalar böyle düşünmezler.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Öyle
anlatılıyor ki, ücretlendirme makasını açan sanki Stalin'dir.
Hayır, bu makasın sosyalizmde önce açılacağını (başlangıç
yasallığı), komünizme doğru da kapanmaya başlayacağını
(yasallığın yokoluşu) Mark söylemiş ve Lenin de yorumlamıştır;
uygulayan da Stalin olmuştur.</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Sosyalizmde
ücretlendirme konusunda şunu unutmamak gerekir: Eşit işe eşit
ücret, eşitsizliğin esas kaynağıdır. Normların çokluğu,
detaylı olması eşit işe eşit ücret ilkesinin nedenidir; eşit
işe eşit ücreti gerçekleştirmek içindir. Bu da eşitsizliği
beraberinde getirir. (22) </b> </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;"> </span></b></i></span></span></span></p><p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">Devam
edecek</span></b></i></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">IV.
Makale (Son)</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a name="_Toc818975971"></a><a name="_Toc8189759811"></a>
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Proletarya
Diktatörlüğü ve Sosyalizm Ayrımı Ücretlendirme Bakımından Ne
Anlama Gelir?</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Ücret
Konusunda Lenin ve Troçki’yi Anlamak</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">*</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Kaynak/Açıklama:</span></b></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)
METE (Marks-Engels Toplu Eserleri); C. 18, s. 218, F. Engels; “Konut
Sorunu Üzerine”.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2)
METE; C. 18, agk., s. 221/222.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3)
Agk., s. 218.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">4)
METE; C. 19, 19/20. Marks; “Kritik des Gothaer Programms”.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">5)METE;
C: 20, s. 184-185, F. Engels; “Anti-Dühring...”.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">6)
Agk., , s. 186.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">7)
Agk., s. 265.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">8)
Agk., s. 278/279.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">9)
Agk., s. 279/280.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">10)
Agk., s. 281.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">11)Troçki;
“Das Übergangsprogramm”, s. 24. Türkçesi; s. 42.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">12)
Trocki, “İhanete Uğrayan Devrim”, s. 358.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">13)
Trocki, “İhanete Uğrayan Devrim”, s. 359.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">14)
Troçki, “İhanete Uğrayan Devrim”, s. 66.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">15)
Troçki, agk., s. 72/73.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">16)
Troçki; “Das Übergangsprogramm”, s. 24. Türkçesi; s. 42.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">17)
METE; C. 19, s. 21-22, “Gotha Programı Eleştirisi”.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">18)
Bkz.: İbrahim Okçuoğlu; “SSCB’de Sosyalizmin Zaferi ve
Kapitalizmin Yeniden İnşası” Sorunları, Akademi Yayınları,
Temmuz 2011.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">19)
METE; C. 19, s. 21, “Gotha Programı”.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">20)
“Grosse Sowjet-Enzyklopädie”-“Büyük Sovyet Ansiklopedisi”,,
C. I, s. 1167/1168, Berlin 1952.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">21)
“Büyük Sovyet Ansiklopedisi”, s. 1171, 1173.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">22)
Bkz.: METE; C. 19, s. 20, “Gotha Programı Eleştirisi”.</span></span></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-56613700621589335552023-01-02T16:52:00.001+03:002023-01-02T22:10:11.188+03:00SOSYALİZMDE ÜCRET FARKLILIĞI KAÇINILMAZ BİR YASALLIKTIR (II)<p>
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;">
<span style="color: blue;"><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><b><span style="background: transparent;">II.
Makale</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><b>III-</b><span style="font-size: small;"><b>SOSYALİZMDE
ÜCRET FARKLILIĞI KAÇINILMAZ BİR </b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="font-size: small;"><b>YASALLIKTIR (II)</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><a name="_Toc81897596"></a>
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>ÜCRET
KONUSUNDA MARKS VE STALİN'İ ANLAMAK</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks'ın
“Gotha Programı Eleştirisi”nde yer alan anlayışı
Marksist-Leninist politik ekonomide ücret konusunda temel anlayışı
oluşturur. Bu anlayış aynı zamanda sosyalizmde ücretlendirmede
eşitliğin olamayacağını da içerir. Ancak, bu gerçekliğe
rağmen, Marksizm’i savunduğunu söyleyenler arasında sosyalizmde
ücret eşitliğini savunanlar da var. Ne gariptir ki, hiçbir
kanıtı, maddi temeli olmamasına rağmen sosyalizmde ücrette
eşitlemeciliği savunanlar bunu Marks'a mal ederler. SSCB’de bu
küçük burjuva hayalperest anlayışın baş savunucusu Troçki ve
o zaman için SB'de devrimden yana tavır almış olan bilumum küçük
burjuva unsurlardı. <span></span></span></span></span></p><a name='more'></a>
<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karl
Marks, sosyalizmi inşa sürecinde paylaşım normlarının komünist
olmayacağını, burjuva olacağını veya sosyalizm aşamasında
paylaşım normlarının burjuva özelliklerinden arındırılmış
olmayacağını “Gotha Programı Eleştirisi” nde açık seçik
yazar, hatta ücret farklılığının nedenlerini sıralayarak
örnekler. Bolşevikler için bu makale, diğer şeylerin yanı sıra
ücret konusunda da ilham kaynağı olmuştur. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Gotha
Programı Eleştirisi”nde Marks’ın söylediği oldukça açıktır:
Sosyalizm, </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">kapitalizmden
devraldığımız toplumdur; onun özelliklerini, kalıntılarını
taşır. Devralınan kapitalizme/burjuvaziye özgün olan özellikler
bugünden yarına ve kendiliğinden yok olmazlar.</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">
Bu nedenle, sosyalizmi inşa ederken devraldığımız toplumdan
kalma özellileri dikkate almak zorundayız. Bu zorunluluk içinde
uyulması gereken bir yasallık taşır</span></b></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">.</span></b></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><span style="background: transparent;">
Dikkate alınması gereken zorunluluklardan birisi de ücrettir.
Ücretlendirmede sosyalizmin ilkesi, “çalışmayan aç kalır”,
toplumdan, bireysel olarak harcadığın işgücü kadar alabilirsin;
diğer bir ifadeyle, işgücü harcaması (emek) olarak topluma
verdiğinin tam karşılığını alırsın. Burada söz konusu olan,
harcanan işgücüne göre, yaptığın işin tam karşılığı
olarak ücret alınmasıdır</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">.
Bu, paylaşım ilkesi, toplumda, ücret bakımından kaçınılmaz
olarak eşitsizliği beraberinde getirir. </span></b></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b><span style="background: transparent;">Bu
da burjuva bir haktır; toplumun henüz </span></b></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i><b><span style="background: transparent;">"Herkesten
yeteneğine göre, herkese</span></b></i></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">
gereksinmesine göre!" </span></b></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">ilkesini
-komünizmde söz konusu olacak olan bu ilkeyi- gerçekleştirebilecek
bir gelişme içinde olmadığını, ancak ve ancak</span></b></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">
"</span></b></i></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Herkesten</span></b></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">
yeteneğine </span></b></i></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">göre</span></b></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">,
</span></b></i></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">herkese
emeğine göre” </span></b></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><b><span style="background: transparent;">ilkesinin
söz konusu olabileceğini gösterir.</span></b></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Başta
Troçki olmak üzere eşitlemecilerin ve günümüzde Troçkistlerin
ücretlendirme konusunda temel tezleri şudur: Harcanan işgücüne
(emeğe) göre paylaşım sosyalist bir toplumda ayrımcılığa,
yeni sınıf oluşumuna neden olur. Bu nedenle SSCB’de yeni sınıf
oluşumuna neden olacak bir ücret sistemi uygulanmamalıdır. Troçki
bunu açıktan savunur. Sosyalizmde ücret, paylaşım eşitliğinden
bahseden ücret eşitlemecilerinin bu anlayışı SSCB'de 1920'li
yılların başında uygulandı. Bu dönem, Bolşeviklerin
ücretlendirme konusunda ne yapacaklarını henüz tam
kararlaştıramadıkları, daha doğrusu bilemedikleri, el yordamıyla
yürümek zorunda oldukları bir dönemdi. Sonuçları çok ağır
oldu.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Eşitlemecilik
– Küçük Burjuva Sosyalizmi</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Marks
ve Engels, bir bütün olarak Marksizm-Leninizm, eşitlikten
Troçki'nin, bilumum eşitlemecilerin anladığını anlamıyor,
bunların eşitlik anlayışı ile Marksizm-Leninizm’in eşitlik
anlayışı arasında hiçbir ilişki yoktur; Marksizm-Leninizm’de
eşitlik talebi, bireyin yok edilmesi ve bütün insanların
eşitlenmesi olarak tanımlanmıyor. Böylesi anlayışlar bilimsel
sosyalizmden önce, ütopik sosyalistler tarafından savunuluyordu.
Onlar, sınıflı toplumun özünü ve sınıfları ortadan
kaldırmanın ne anlama geldiğini; bunun sonuçlarını
göremiyorlardı.</span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b>
Marks ve Engels ise eşitlik talebinin ancak sınıfların ortadan
kaldırılmasıyla gerçekleşebileceğini öğretiyorlar. Bunun
ötesine geçen her eşitlik talebi bir ütopyadır ve Troçki,
eşitlemeciler, eleştirmenler ve günümüzde Troçkistler bu
ütopyayı savunuyorlar.</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1936
Sovyet anayasasının 118. maddesinde <i><b>“SSCB vatandaşları,
işin nicelik ve niteliğine göre ücretlendirilmiş garantili
çalışma hakkına sahiptir”</b></i>(1) denir. Bu anlayışa
varmak ve uygulamak çetin bir mücadelenin sonucudur. Burada söz
konusu olan, ücrette eşitlemeciliğe karşı açık bir
mücadeledir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB’de
ücrette eşitlemeciliğin nasıl anlaşıldığı üzerinde biraz
durmakta yarar var. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Stalin
“İdareciler Konferansı”nda yaptığı konuşmasının ücret
bölümünde şunları söyler: </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Daha
önce, endüstriyel canlanma döneminde, teknik donanımımızın
karmaşık olmadığı ve üretim ölçeğinin büyük olmadığı
zamanlarda, işgücünün sözde dalgalanmasını ‘tolere etmek’
bir şekilde hala mümkündü. Şimdi bu farklı bir konu. Şimdi
koşullar temelden değişti. Şimdi, tam teşekküllü yeniden
yapılanma döneminde, üretim ölçeği çok büyük ve teknik
ekipman son derece karmaşık hale geldiği için işgücünün
dalgalanması, fabrikalarımızı dağıtan bir üretim belası
haline geldi. Artık işgücünün dalgalanmasın</i><i>a katlanmak</i><i>
demek, sanayimizi parçalamak, üretim planlarını yerine getirmeyi
ve ürünlerin kalitesini iyileştirmeyi imkansız kılmak demektir.
</i><i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>İşgücündeki
dalgalanmanın nedeni nedir?</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;"><i>Bunun
nedeni ücretlerin yanlış örgütlenmesinde, yanlış ücret
cetveli sisteminde, işçi ücreti alanında ‘solcu’
eşitlikçilikte yatıyor. Bazı fabrikalarımızda ücret tarifesi,
vasıflı iş ile vasıfsız iş, ağır iş ile hafif iş arasındaki
fark neredeyse ortadan kalkacak şekilde belirleniyor. Eşitlikçilik,
vasıfsız işçinin meslek içi eğitimle kalifiye işçi haline
gelmeye ilgi duymaması, böylece ilerleme perspektifine sahip
olmaması, bu yüzden işletmede kendisini, yalnızca ‘biraz para
kazanmak’ için geçici olarak çalışan ve sonra başka bir
yerde ‘şansını deneyecek’ olan, ‘sayfiyeye çıkmış biri’
olarak hissetmesine yol açar. Eşitlikçilik, vasıflı işçinin,
sonunda vasıflı işçiye layık olduğu değeri veren bir işletme
bulana kadar işletmeden işletmeye dolaşmak zorunda kalmasına yol
açar.</i></span></b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bir
işletmeden diğerine ‘genel’ göç, işte işgücü dalgalanması
bundandır.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;"><i>Bu
kötülüğü durdurmak için eşitlikçiliği ortadan kaldırmak ve
eski tarife sistemini parçalamak gerekir. Bu kötülüğü durdurmak
için vasıflı iş ile vasıfsız iş, ağır iş ile hafif iş
arasındaki farkı dikkate alan bir tarife sistemi oluşturulmalıdır.
Demir-çelik sektöründe merdane başındaki bir işçiyle
ortalığı temizleyen hademenin aynı ücreti almasına göz
yumulmamalıdır. Bir makinistle bir katibin aynı ücreti
almasına göz yumulmamalıdır. Marks ve Lenin, vasıflı ve
vasıfsız iş arasındaki farkın sosyalizmde bile, hatta sınıfların
ortadan kaldırılmasından sonra da var olacağını, bu farkın
ancak komünizmde ortadan kaybolacağını, bu nedenle sosyalizmde de
‘ücretin’ gereksinime göre değil, yapılan işe göre
ölçülmesi gerektiğini söylerler. Ancak ekonomistler ve
sendikacılar arasındaki eşitlemecilerimiz bununla hemfikir
değiller ve bu farkın Sovyet sistemimizde artık ortadan
kalktığına inanıyorlar. Kim haklı: Marks ve Lenin mi yoksa
eşitlemeciler mi? Herhalde Marks ve Lenin'in haklı olduğu kabul
edilmelidir. Ama bundan şu sonuç çıkar: Bugün ücret sistemini,
vasıflı ve vasıfsız iş arasındaki farkı hesaba katmadan
eşitlikçilik ‘ilkeleri’ üzerine inşa edenler Marksizm'den,
Leninizm'den kopmuştur.</i></span></b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Eğer
işletmelerde sağlam bir işçi çekirdeğine gerçekten sahip olmak
istiyorsak her sanayi dalında, her fabrikada, her bölümde ilk
planda ve esas olarak işletmede tutulması gereken, az çok vasıflı
işçilerden oluşan önder gruplar vardır. Bu önde gelen işçi
grupları, üretimin temelini oluşturur. Bunların işletmede,
bölümde kalıcı bir şekilde tutulması, tüm personelin işletmede
tutulması ve işgücü dalgalanmasının kökten budanması anlamına
gelir. Ama bunlar işletmede nasıl tutulabilierler? Bunlar ancak
terfi ettirilirse, ücretleri yükseltilirse, ödeme işçinin
vasfının hakkını verecek şekilde örgütlenirse işletmede
tutulabilirler.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Ama
bunları terfi ettirmek ve ücretlerini yükseltmek ne demektir,
vasıflı olmayan işçiler üzerindeki etkisi ne olacak? Bu, başka
her şey bir yana, vasıfsız işçiler için fırsatlar yaratmak ve
onları ilerlemeye, vasıflı işçi kategorisine yükselmeye teşvik
etmek anlamına gelir. Şimdi yüz binlerce ve milyonlarca vasıflı
işçiye ihtiyacımız olduğunu sizler de biliyorsunuz. Ama vasıflı
işçi kadroları elde etmek için, vasıflı olmayan işçileri
teşvik etmek ve onlara bir ilerleme, yükselme şansı vermek
gerekir. Ve bu yolda ne kadar cesur gidersek o kadar iyi olur, çünkü
işgücünün dalgalanmasını ortadan kaldırmanın temel yolu
burada yatar. Burada tasarruf etmek istemek suç işlemek demektir,
sosyalist sanayimizin çıkarlarına aykırı hareket etmek
demektir...</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b> </b></i></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Yani:
İş gücündeki dalgalanmayı ortadan kaldırmak, eşitlikçiliği
ortadan kaldırmak, ücretleri doğru bir şekilde örgütlemek,
işçilerin yaşam koşullarını iyileştirmek</b></i><i> - görev
budur.</i>”(2)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Alman
yazar Emil Ludwig ile söyleşisinde Stalin sosyalizmde eşitlik,
eşitlemecilik üzerine şunu söyler:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Size
şu soruyu sormama izin verin: ‘Eşitlemecilik’ ten
bahsediyorsunuz, burada bu kelimeye genel eşitlikle ilgili belli bir
ironik nüans veriyorsunuz. Oysa genel eşitlik sosyalist bir
idealdir.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Stalin:
“<i>İnsanların aynı ücreti aldığı, eşit miktarda et, eşit
miktarda ekmek aldığı, aynı kıyafetleri giydiği, aynı ürünleri
aynı miktarlarda elde ettiği bir sosyalizm - Marksizm böyle bir
sosyalizmi tanımaz.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Marksizm
sadece şunu söyler: Sınıflar nihai olarak ortadan kaldırılmadığı
sürece, çalışma yaşamak için bir araç olmaktan çıkıp
insanların ilk yaşam ihtiyacına, toplum için gönüllü çalışmaya
dönüşmediği sürece, insanlara çalışmalarının karşılığına
göre ödeme yapılacaktır. ‘Herkesten yeteneğine göre, herkese
çalışmasına göre’ - işte sosyalizmin Marksist formülü, yani
komünizmin ilk aşamasının, komünist toplumun ilk aşamasının
formülü budur.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Ancak
komünizmin bir üst aşamasında, komünizmin üst evresinde herkes
yeteneğine göre çalışacak ve çalışması karşılığında
gereksinimlerine uygun alacaktır. ‘Herkesten yeteneğine göre,
herkese gereksinimine göre’.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Farklı
insanların sosyalizmde farklı gereksinimlere sahip olacakları ve
oldukları açıktır. Sosyalizm zevklerle ilgili olarak,
gereksinimlerin niceliği ve niteliğiyle ilgili olarak farklılığı
hiçbir zaman inkar etmedi. Marks’ın Stirner’i eşitlemecilik
eğilimi nedeniyle nasıl eleştirdiğini okuyun, 1875 yılında
Gotha Programı’nın Marks tarafından eleştirisini okuyun. </i><i><b>Marks,
Engels, Lenin'in sonraki eserlerini okuyun, eşitlemeciliğe nasıl
bir şiddetle karşı çıktıklarını göreceksiniz.
Eşitlemeciliğin kaynağı, bireysel köylünün düşünce
tarzıdır, tüm malların eşit paylaşılması gerektiği
görüşüdür, ilkel köylü ‘komünizmi’nin mentalitesidir.
</b></i><i>Eşitlemeciliğin Marksist sosyalizmle hiçbir ortak yanı
yoktur. Ancak Marksizmi tanımayan insanlar, sanki Rus Bolşevikleri
tüm malları bir araya yığıp sonra onları eşit biçimde
dağıtacakları ilkel düşüncesine sahip olabilirler. Bu tür
düşüncelere, ancak Marksizm’le hiç ilgileri bulunmayan insanlar
sahiptir. Cromwell'in ve Fransız devriminin zamanında ilkel
‘komünistler’ gibi insanlar, komünizmi böyle düşünmüşlerdi.
Ama Marksizm’in ve Rus Bolşeviklerinin bu tür eşitlemeciliğe
varan ‘komünist’lerle hiçbir ortak yanı yoktur.”</i>(3)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Eşitlemeciliği
parti üyelerinin nasıl anladıklarını ve neden öyle
anladıklarını Stalin XVII. Parti Kongresine sunduğu siyasi
raporda anlatır. Konuşmasından bazı bölümler:</b><i><b> </b></i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Parti
düşmanları, her renkten oportünistler, her türden milliyetçi
sapmacılar yenildi. Ancak bunların ideolojilerinin kalıntıları,
bazı Parti üyelerinin zihinlerinde hala yaşamaya devam ediyor ve
çoğu zaman kendilerini hissettiriyor. Parti’yi, onu çevreleyen
insanlardan kopuk bir şey olarak görmemek gerekir. Parti, onu
çevreleyen çevrede yaşar ve etkinlik gösterir. Dıştan sağlıksız
ruh hallerinin Parti’ye sızmasının ender olmaması şaşırtıcı
değildir. Ancak ülkemizde bu tür ruh halleri için kuşkusuz bir
zemin vardır, çünkü salt bizde hala, gerek kentte gerekse köyde
bu tür ruh halleri için verimli bir toprak oluşturan ara nüfus
katmanları vardır.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Partimizin
XVII. (30 Ocak-4 Şubat 1932) Konferansı, İkinci Beş Yıllık
Plan’ın uygulanmasında temel siyasi görevlerden birinin
‘kapitalizmin ekonomide ve insanların bilincindeki kalıntılarının
aşılması’ olduğunu açıkladı. Bu tamamen doğru bir
düşüncedir. Ancak, ekonomide kapitalizmin tüm kalıntılarının
artık aşmış olduğumuz söylenebilir mi? Hayır, bu söylenemez.
İnsanların bilincinde kapitalizmin kalıntılarını aşmış
olduğumuz hiç mi hiç söylenemez. Bu, yalnızca insan bilincinin
gelişimi ekonomik durumunun gerisinde kaldığı için değil,
SSCB’de ekonomide ve insanların bilincinde kapitalizmin
kalıntılarını canlandırmaya ve korumaya çalışan biz
Bolşeviklerin onun karşısında barutumuzu kuru tutmak zorunda
olduğumuz kapitalist çevre hala var olduğu için de söylenemez...
</i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Örneğin,
</i><i><b>sınıfsız, sosyalist toplumun</b></i><i> kurulması
sorununu ele alalım. XVII. Parti Konferansı, sınıfsız, sosyalist
toplumun yaratılmasına doğru ilerlediğimizi ilan etti. Sınıfsız
toplumun, deyim yerindeyse, öyle kendiliğinden gelmeyeceği
açıktır. Onu tüm emekçilerin çabalarıyla, mücadeleyle
kazanmak ve kurmak gerekir. Proletarya diktatörlüğünün
organlarını güçlendirerek, sınıf mücadelesini geliştirerek,
sınıfları ortadan kaldırarak, kapitalist sınıfların
kalıntılarını ortadan kaldırarak, iç ve dış düşmanlara
karşı mücadele ederek...</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>...Yenilgiye
uğratılan anti-Leninist grupların ideolojilerinin kalıntıları
kesinlikle yeniden canlanacak durumdadır ve yedi canlılıklarını
yitirmiş olmaktan uzaktır.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Şu
açıktır: Eğer görüşlerdeki bu karışıklık ve bu Bolşevik
olmayan ruh hali Partimizin çoğunluğuna eğemen olsaydı, Parti
terhis edilmiş ve silahsızlandırılmış olacaktı.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Devamla
tarım </i><i><b>arteli </b></i><i>ve tarım </i><i><b>komünü
</b></i><i>sorununu biraz daha ileri götürelim. Artelin bugünkü
koşullarda kolektif çiftlik hareketinin tek doğru biçimi olduğunu
şimdi herkes kabul ediyor. Ve bu tamamen anlaşılabilir: a) artel,
kolektif çiftçilerin kişisel, günlük çıkarlarını, kolektif
çıkarları ile doğru tarzda birleştirir; b) artel, kişisel, ve
kısa vadeli günlük çıkarları uygun biçimde kolektif çıkarlara
uyarlar ve böylece dünün bireysel köylüsünün kolektivizm
anlayışı ile eğitilmesini kolaylaştırır.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Salt
üretim araçlarının toplumsallaştırıldığı artelden farklı
olarak komünlerde, şu son zamana kadar, sadece üretim araçları
değil, her bir komün üyesinin ev ekonomisi de
toplumsallaştırılmıştı, yani artel üyelerinden farklı olarak,
komün üyelerinin kişisel mülkiyetinde kümes hayvanları,
küçükbaş hayvanlar, inekler, tahıllar veya ev çevresinde
arazileri yoktu. Bu demektir ki, komünlerde, üyelerin kişisel
çıkarları, günlük çıkarları dikkate alınmış ve kolektif
çıkarlarla bağdaşır olmaktan çok, bir küçük burjuva
eşitlikçiliği uğruna kişisel çıkarlar, kolektif çıkarlar
tarafından geri plana itilmişti. Komünün en zayıf noktasının
bu olduğu açıktır. Ve esasında, komünlere çok seyrek
rastlanmasını ve ancak birler ve onlarla sayılmalarını açıklayan
da budur. Yine bu nedenden ötürü, komünler varlıklarını
korumak ve dağılmamak için ev ekonomisinin
toplumsallaştırılmasından vazgeçmek zorunda kaldılar; şimdi
komünler işgününe göre hesap yapmaya, üyelerine kişisel
kullanım için tahıl dağıtmaya başlıyorlar; kümes
hayvanlarının, küçükbaş hayvanlarının, bir ineğin vb.
kişisel mülkiyetine izin veriyorlar; ama bundan şu sonuç çıkar
ki, komünler fiiliyatta artel haline gelmişlerdir. Bunda hiçbir
kötülük yoktur, çünkü yığınsal kolektif çiftlik hareketinin
sağlıklı gelişmesinin çıkarları bunu gerektirmektedir.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bu,
elbette demek değildir ki, komün artık genelde gerekli değildir,
artık kolektif çiftlik hareketinin en yüksek biçimi değildir.
Hayır, komün gereklidir ve komün elbette kolektif çiftlik
hareketinin en yüksek biçimidir, ama geri teknik ve ürün
eksikliği temelinde ortaya çıkan ve kendisi artel haline gelen
bugünkü komün değil, daha gelişmiş bir teknik ve ürün
bolluğu temelinde ortaya çıkacak</i><i>...</i><i>olan gelecekteki
komün. Mevcut tarım komünü, zayıf gelişmiş teknoloji ve ürün
eksikliği temelinde oluşturuldu. Aslında komünün eşitlikçilik
yolunu tutması ve üyelerinin gündelik kişisel çıkarlarını bir
yana bırakması da bununla açıklanır</i><i>...</i><i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Ancak
(Artel ve komün) konusunda bazı parti üyeleri arasında tam bir
kafa karışıklığı var. Bunlar, Partinin kolektif çiftlik
hareketinin temel biçimi olduğunu ilan etmekle sosyalizmden
uzaklaştığını, komünden, yani kolektif çiftlik hareketinin en
yüksek biçiminden, daha aşağı bir biçime doğru bir gerilemeye
girdiğini düşünüyorlar. Şu soru ortaya çıkıyor: Neden?
Çünkü, diyorlar, artelde eşitlik olmadığı söyleniyor, çünkü
artelde, kolektif çiftlik üyelerinin gereksinim farklılıkları,
kişisel yaşam tarzlarındaki farklılıklar sürüyor; oysa komünde
eşitlik var, çünkü komün üyelerinin gereksinimleri ve kişisel
yaşam koşulları eşitlenmiştir. Ama birincisi, bizde artık
gereksinimlerin ve kişisel yaşam koşullarının eşitlendiği,
eşitçiliğin hüküm sürdüğü komünler yok. Pratik gösterdi
ki, komünler eşitlikçilikten vazgeçmedikleri ve fiilen
artel</i><i>...</i><i>haline gelmedikleri taktirde, mutlaka yok
olacaklardı. Dolayısıyla artık gerçekte var olmayan bir şeye
dayanılmamalıdır. </i><i> Sonra, her Leninist —eğer o gerçek
bir Leninist ise— bilir ki, gereksinimler ve kişisel yaşam tarzı
alanında eşitlikçilik, Marksist tarzda düzenlenmiş sosyalist bir
topluma değil, herhangi bir asketler tarikatına yaraşır gerici,
küçük burjuva bir ahmaklığıdır, çünkü tüm insanlardan,
hepsinin aynı gereksinimleri duymaları ve aynı zevkleri
taşımaları, tüm insanların kişisel yaşam tarzlarında bir ve
aynı örneğe uymaları talep edilemez... </i><i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Bu
insanlar besbelli ki, sosyalizmin toplum üyelerinin
gereksinimlerinin ve kişisel yaşam tarzlarının eşitlikçiliğini,
eşitlenmesini, tek düzeye getirilmesini talep ettiklerini
düşünüyorlar. Böyle bir varsayımın Marksizm’le, Leninizm’le
hiçbir ortak yanı olmadığını söylemeye gerek yok. Marksizm,
eşitlikten, kişisel ihtiyaçlar ve yaşam...tarzı alanında
eşitlikçilik değil, sınıfların ortadan kaldırılması anlar</b></i><i>,
yani; </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>a)
Bir kez kapitalistler devrildikten ve mülksüzleştirildikten sonra
tüm emekçilerin sömürüden kurtuluşta eşitlik;</b></i><i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>b)
Üretim araçları bir bütün olarak toplumun mülkü haline
geldikten sonra, herkes için üretim araçlarının özel
mülkiyetinin kaldırılmasında eşitlik;</b></i><i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>c)
Herkes için yeteneklerine göre çalışma yükümlülüğünde
eşitlik ve tüm emekçiler için performansına göre ödeme
hakkında eşitlik</b></i><i> </i><i><b>(sosyalist toplum);</b></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>d)
Herkes için yeteneklerine göre çalışma yükümlülüğünde
eşitlik ve tüm emekçiler için gereksinimlerine göre alma
hakkında eşitlik (komünist toplum).</b></i><i> Ve Marksizm,
burada, insanların zevklerinin ve ihtiyaçlarının nitelik ve
nicelik olarak ne sosyalizm döneminde ne de komünizm döneminde
eşit olmadığını ve olamayacağından hareket eder.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Marksist
eşitlik anlayışı budur.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Marksizm
başka bir eşitlik tanımamıştır ve tanımaz.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bundan
sosyalizmin, toplum üyelerinin ihtiyaçlarının eşitlikçiliğini,
eşitleştirilmesini, aynılaştırılmasını, onların
beğenilerinin ve kişisel yaşam tarzlarının aynılaştırılmasını
talep ettiği, Marksistlerin planına göre herkese aynı kıyafeti
giydirme ve her birinin aynı yemeği aynı miktarda yemesi gerektiği
sonucu çıkartmak – birtakım yavan şeyler, bayağılıklar
söylemek ve Marksizme kara çalmak demektir...</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Marksizm’in
eşitlikçiliğin düşmanı olduğunu anlamanın zamanı geldi.
Marks ve Engels, daha ’Komünist Manifesto’da ‘genel bir
çileciliği ve kaba bir eşitlikçiliği’ </i>(4)<i> </i><i>
</i><i>öğütlediği için ilkel ütopik sosyalizmi gerici diye
nitelendirerek damgalıyorlardı. Engels, ‘Anti-Dühring’ inde,
Dühring’in Marksist sosyalizme karşıt olan ‘radikal
eşitleştirici sosyalizm’inin çok sert eleştirisine tam bir
bölüm ayırmıştır.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Proleter
eşitlik talebinin gerçek içeriği, </i><i><b>sınıfların
kaldırılması</b></i><i> istemidir. Bunun ötesine geçen her
eşitlik talebi, zorunlu olarak saçmadır.</i>”(5)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Lenin
de aynı şeyi söylüyor<i>:</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>"Engels,
sınıfların kaldırılması demek </i><i><b>olmayan</b></i><i> bir
</i><i><b>eşitlik</b></i><i> kavramı, ahmakça ve saçma bir boş
inandır, diye yazmakta bin kez haklıydı. Burjuva profesörler bu
eşitlik kavramıyla ilgili olarak, bizi insanları birbirine eşit
kılmak istemekle suçlamaya çalıştılar. Kendilerinin
uydurdukları bu saçmalığı sosyalistlere yüklemeye çabaladılar.
Ama cahilliklerinden, sosyalistlerin ve hele çağdaş bilimsel
sosyalizmin kurucuları olan Marks ve Engels'in, ‘eğer eşitlikten
sınıfların kaldırılması anlaşılmıyorsa, eşitlik içi boş
bir sözdür’, dediklerini bilmiyorlardı. Biz sınıfları ortadan
kaldırmak istiyoruz ve biz bu anlamda eşitlikten yanayız. Ama
bizim bütün insanları eşit yapacağımızı iddia etmek, boş bir
söz ve aptalca bir aydın uydurmasıdır.”</i>(6)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Bazı
parti üyelerindeki Marksist sosyalizm üzerine bu fikir
karışıklığının ve tarım komünlerinin eşitlikçi
eğilimlerine bu aşırı tutkunluğun, bir ara tarım komünlerini
idealize ederek, fabrika ve işletmelerde bile, her biri kendi
mesleğinde çalışan kalifiye ve acemi işçilerin ücretlerini
ortak kasaya koyacakları ve sonra da her birinin eşit pay
alacakları komünler örgütlemeye kalkışacak kadar ileri giden,
bizim ultra sol salaklarımızın küçük burjuva görüşlerine iki
su damlası gibi tıpatıp benzerlikleri kuşkusuzdur. Bu ‘sol’
akılsızların kalkıştıkları çocukça eşitleştirme
denemelerinin sanayimize ne kadar zarar verdiğini herkes bilir.</b></i><i>
</i><i><b> </b></i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i> </i></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Görüyorsunuz
ki, Partiye düşman yenik grupların ideolojilerinin kalıntıları
hala büyük bir yaşam direncine sahipler.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Şu
açıktır: Eğer bu ultra sol görüşler Parti içinde üstün
gelseydi, Parti, Marksist bir parti olmaktan çıkardı ve kolektif
çiftlik hareketi tamamen örgütsüzleşirdi.”</i>(7)</span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"> </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">İlahi
Adalet”, “Ebedi Adalet” veya başka bir “adalet” adı
altında bütün insanları eşit yapacaklarına, “bu aptalca aydın
uydurmasına” (Lenin) inananların, bunun için mücadele edenlerin
başında 19. yüzyılda</span></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>
</i></span></span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Proudhon,
Lassalle ve Dühring, 20. yüzyılda Troçki gelmekteydi. Bu
saçmalığı 21. yüzyılda da savunanların en başında
Troçkistler gelmektedir. “</span></span><i>Bu ‘sol’
akılsızların kalkıştıkları çocukça eşitleştirme
denemelerinin” </i>Sovyet ekonomisine,“eşitlemecilik”
üzerinden inşa edilen sosyalizme verdikleri zarar ortadadır.<i>
</i>Bunun bilincinde olan Bolşevikler tarafından eşitçiliğe
karşı çetin mücadele verilmiş ve emeğe göre ücret, bu
sosyalist ilke kararlılıkla savunulmuş ve uygulanmıştır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Stalin,
öncesinde Marks, Engels ve Lenin de “<i>Sosyalizmin ilkesi,
sosyalist toplumda herkesin yeteneğine göre çalışması ve
gereksinimlerine göre değil, toplum için harcadığı emeğe göre
tüketim araçları elde etmesinden ibarettir” </i>der. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu ilkeyi kaçınılmaz kılan, yasallık yapan nedir?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>1)
İşçi sınıfının kültürel düzeyinin yeterince yüksek
olmaması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>2)
İşçi sınıfının teknik düzeyinin yeterince yüksek olmaması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>3)
Kafa ve kol işi (“emeği”) arasındaki çelişkinin hala sürüyor
olması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>4)İş/çalışma
üretkenliğinin, tüketim araçları bolluğu yaratmak için hala
yeterince yüksek olmaması.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bunlar
sosyalizmin ilkeleridir. Bu gerçekliklerden dolayı sosyalizmde
toplumun tüketim araçları, toplum üyelerinin gereksinimlerine
göre değil, toplum için harcanan işe/çalışmaya göre
paylaştırılmak zorundadır.</b>(8)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu zorunluluk, bu yasallık, bu burjuva adaletsizlik, bu burjuva
hak/hukuk ne zaman ortadan kalkar?</span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"> </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>1)İşçi
sınıfının kültürel düzeyinin yeterince yüksek olduğu
koşullarda.</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>2)İşçi
sınıfının teknik düzeyinin yeterince yüksek olduğu koşullarda.</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>3)Kafa
ve kol işi (“emeği”) arasındaki çelişkinin ortadan kalktığı
koşullarda.</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>4)Herkesin
yeteneğine göre çalıştığı koşullarda.</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>5)Toplumdan
yaptığı işe göre değil, kültürel seviyesi yüksek bir insan
olarak ihtiyacı kadarını aldığı koşullarda.</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: left;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>6)İş/çalışma
üretkenliğinin, tüketim araçları bolluğu yaratacak derecede
gelişmiş olduğu koşullarda.</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bunlar
</b><b>da </b><b>komünizmin ilkeleridir. Bunların gerçekleştiği
koşullarda insanlar yaptığı işe göre değil, gelişmiş bir
insan olarak, toplumun ihtiyaçlarına göre çalışma ve
toplumdan gerekli duyduğu kadar tüketim araçları alma bilincine
varmış demektir.</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b> </b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yasallığın ortadan kalkışı koşullarını Stalin şöyle
sıralar. (Aynı koşullardan Marks, Engels ve Lenin de
bahsederler). Ancak onlarınki teorik bir açıklama iken, Stalin’in
açıklaması Sovyet pratiğinin doğrudan bir yansımasıdır. <b> </b></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Komünizm,
daha yüksek bir gelişme düzeyini temsil eder. Komünizmin ilkesi,
komünist toplumda herkesin yeteneğine göre çalışmasından ve
tüketim araçlarını harcadıkları işe göre değil, bilakis</i>
<i>kültürel olarak olarak gelişmiş bir insan olarak sahip
oldukları gereksinimlere göre elde etmelerinden ibarettir. Bu,
işçi sınıfının kültürel ve teknik düzeyinin, kafa ve kol
emeği arasındaki ikiliği ortadan kaldıracak kadar yükseldiği,
kafa ve kol emeği arasındaki ikiliğin ortadan kalktığı ve emek
üretkenliğinin öyle yüksek bir düzeye ulaştığı anlamına
gelir. Tüketim maddelerini bolca güvence altına alabilir, böylece
toplumun bu tüketim maddelerini üyelerinin ihtiyaçlarına göre
dağıtmasını sağlayabilir.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bazıları,
kafa ve kol emeği arasındaki çelişkinin ortadan kaldırılmasının,
mühendislerin ve teknisyenlerin, kafa işçilerin kültürel ve
teknik düzeylerinin orta nitelikte işçilerin düzeyine düşürülmesi
temelinde, kol ve kafa işçilerinin belirli bir kültürel ve teknik
eşitlenmesiyle sağlanabileceğine inanıyorlar. Bu tamamen
yanlıştır, sadece küçük burjuva gevezeler komünizm hakkında
böyle düşünebilirler. Gerçekte, kafa ve kol emeği arasındaki
çelişkinin ortadan kaldırılması, ancak işçi sınıfının
kültürel ve teknik düzeyinin mühendis ve teknisyen düzeyine
yükseltilmesiyle sağlanabilir. Bunun mümkün olmadığını
düşünmek gülünç olurdu. Ülkenin üretici güçlerinin
kapitalizmin zincirlerinden kurtulduğu, emeğin sömürünün
boyunduruğundan kurtulduğu, iktidarın işçi sınıfının ve genç
neslin elinde olduğu Sovyet toplumu koşullarında bu kesinlikle
gerçekleştirilebilir. Düşünsel ve bedensel emek arasındaki
çelişkinin temellerini sadece işçi sınıfının böylesi bir
kültürel ve teknik gelişiminin ortadan kaldırabileceğinden,
sadece onun sosyalizmden komünizme geçişe başlamak için gerekli
olan yüksek emek üretkenliğini ve tüketim araçları bolluğunu
garanti edebileceğinden kuşku duymak için hiçbir neden
yoktur.”</i>(9)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks
ve Engels Komünist Manifesto'da <i>“Komünizmin ayırıcı
özelliği, genel olarak mülkiyetin kaldırılması değil, burjuva
mülkiyetin ortadan kaldırılmasıdır. Ama modern burjuva özel
mülkiyet, ürünlerin üretilmesinin ve mülk edinilmesinin sınıf
zıtlıklarına, birinin diğerini sömürmesine dayanan sisteminin
nihai ve en tam ifadesidir” </i>diyorlar.(10) Esas olan, bu
burjuva özel mülkiyetin, sömürünün bu kaynağının ortadan
kaldırılması ve böylece sınıf eşitsizliğinin yok edilmesidir.
Bu bağlamda Komünist Manifesto'dan okuyalım: <i>“İnsan
yaşamının devamı ve yeniden üretimi için yapılan ve geriye
başkalarının işine komuta edecek hiç bir fazlalık bırakmayan
iş ürünlerinin bu kişisel mülk edinilmesini hiç bir biçimde
kaldırmak niyetinde değiliz. Ortadan kaldırmak istediğimiz tek
şey, sadece, işçinin sırf sermayeyi artırmak için yaşadığı,
egemen sınıfın çıkarının gerektirdiği kadar yaşadığı
mülkiyetin bu rezil karakteridir.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Burjuva
toplumda canlı iş, sadece, birikmiş emeği çoğaltmaya yarayan
bir araçtan başka bir şey değildir. Komünist toplumda ise
birikmiş emek, sadece, işçilerin yaşam sürecini genişletmek,
zenginleştirmek, geliştirmek için bir araçtır... </i><i><b>Komünizm
kimseyi toplumun ürünlerini mülk edinme gücünden yoksun
bırakmıyor, sadece, o mülkiyet aracılığıyla başkasının
emeği üzerinde hakimiyet kurma hakkını ortadan kaldırıyor.</b></i><i><b>”</b></i>(11)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Demek
ki, Marksist eşitlik talebi, sınıf eşitsizliğinin ortadan
kaldırılmasında anlamını buluyor. SSCB'de olduğu gibi bu talep
gerçekleştirildiğinde sosyalizmde tüketim araçları, emeğin
(</b>işin, çalışmanın<b>) niceliğine ve niteliğine göre
dağıtılır uygulamasının ne denli doğru olduğu anlaşılabilir.</b>
Belki de “ilahi, sonsuz adalet” peşinde koştukları için
Troçki ve eşitlemeciler Marks ve Engels’i, SSCB somutunda da
Lenin ve Stalin’i anlayacak durumda değillerdi, değiller.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Eşitliğin
en yüksek aşaması veya eşitliğin en yüksek biçimi ancak ve
ancak komünizmin ikinci aşamasında (ilk aşaması sosyalizmdir)
gerçekleşebilir. Eşitlik ve ondan kaynaklı sorunlar bağlamında
SSCB'yi eleştirenler; tam eşitlik, ürünlerin tam eşitlik
ilkesine göre paylaşımını talep edenler, SSCB'nin henüz
komünizmin en yüksek aşamasına gelmediğini, proletarya
diktatörlüğü ve sosyalizmi <span style="letter-spacing: -0.1pt;">farklı
anladıkları için görmüyorlar. Bunların başında o zaman için
Troçki, bugün de Troçkistler gelmektedir. Bu konuda acımasız bir
demagoji, bir çarpıtma söz konusudur; Stalin'in komünizmin
aşamaları ve her bir aşamasında eşitlik sorununu doğru ele
almasına rağmen, bunlar, Stalin'e ve SSCB'de sosyalizmin inşasına
bu konuda da saldırmak için savunulmayanı savunuldu göstermekten
de çekinmemişlerdir. 'Olguları doğru anlamak istiyorsak, her
şeyden önce, SSCB'de daha şimdiden sosyalist, sınıfsız toplumun
var olduğunu ifade eden resmi teoriyi reddetmeliyiz' diyen
Troçki'den başkası değildir. SSCB'de böyle bir ‘resmi
teori’nin hiçbir zaman olmadığını, savunulmadığını
Troçki'nin herkesten daha iyi bilmesi gerekirdi. Stalin önderliğinde
SBKP(B)'nin her zaman ve her yerde sürekli savunduğu, SSCB'nin
sınıfsız toplum aşamasında olmadığıdır; SSCB'de sömürücü
sınıfların ortadan kaldırılmasına rağmen hala farklı
sınıfların -işçi sınıfı, köylülük- olduğudur. Bu konuda
Stalin'in ne dediğini hatırlatalım. “SSCB Anayasa Taslağı
Üzerine” konuşmasında “Anayasa Taslağının Temel
Özelliklerini” anlatırken şunları söyler: </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>“Sovyet
toplumumuz</i></span><i> esas itibariyle sosyalizmi gerçekleştirmiş,
sosyalist toplumu kurmuştur, yani Marksistlerin genellikle
komünizmin birinci ya da alt aşaması dediklerini
gerçekleştirmiştir. Demek ki, ülkemizde komünizmin ilk aşaması,
sosyalizm, esas itibariyle gerçekleşmiştir. Komünizmin bu
aşamasının temel formülü bilindiği gibi şudur: ‘Herkesten
yeteneğine göre herkese emeğine göre’... </i><i>Ne var ki,
Sovyet toplumu ‘herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına
göre</i>’<i> formülünün egemen ilke olduğu komünizmin daha
yüksek aşamasına, hedefi gelecekte komünizmin bu üst aşamasını
gerçekleştirmek olmasına rağmen, henüz ulaşamamıştır.”</i>(12)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Komünist
toplumun ilk aşamasının, yani sosyalist toplumun özellikleri
üzerine Marks, “Gotha Programı Eleştirisi”nde şunları
söyler: <i>“Burada ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde
gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu
şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi,
entelektüel, bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski
toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir toplumdur. Bu bakımdan
birey olarak üretici (gerekli </i><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>kesintiler
yapıldıktan sonra), topluma vermiş olduğunun tam karşılığını
alır. Onun topluma verdiği şey, birey olarak, kendi emek
miktarıdır. Örneğin, toplumsal işgünü, bireysel çalışma
saatleri toplamından oluşur; her üreticinin birey olarak çalışma
zamanı, toplumsal işgünü olarak sunmuş olduğu kısımdır, onun
bu bakımdan katkısıdır. O, toplumdan, şu kadar emek verdiğini
saptayan bir belge alır (bunda kolektif fonlar için sarf etmiş
olduğu emeğin kesintisi yapılmıştır) ve bu belge ile toplumun
tüketim araçları stoklarından, emeğinin eşit bir tutarı kadar
bir miktar alır. Topluma, bir biçimde sunmuş olduğu aynı emek
miktarını, ondan</i></span><i>, başka bir biçimde geri alır.”</i>(13)<b>
</b></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bunun
ne olduğunu somutlaştıralım veya başka biçimde ifade edelim:</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>1)
Sosyalizm, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil,
tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist
toplumdur.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>2)
Bundan dolayı kaçınılmaz olarak iktisadi, manevi, entelektüel,
bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun
damgasını taşır.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>3)Bu
bakımdan bu topumda, yani sosyalizmde birey olarak üreticiler
arasında ürünlerin paylaşımı, çalışmasının ürünü olarak
topluma kazandırdığı açısından bir eşitlik yoktur.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>4)
Birey olarak üretici (gerekli </b><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b>kesintiler
yapıldıktan sonra), topluma vermiş olduğunun tam karşılığını
alır.</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b>5)Birey
olarak üreticinin topluma verdiği, kendi harcadığı/yaptığı
iş/çalışma miktarıdır. Bu miktar bireyden bireye değişir.</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><b>6)
Bu değişkenlikten dolayı, gerekli fonlar çıkartıldıktan sonra
yaptığı için tam karşılığı neyse onu başka bir biçimde
aynı miktar olarak geri alır. </b></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB'de
komünizmin ilk aşamasındaki uygulama ile <b>“Gotha Programı
Eleştirisi”</b>nde Marks'ın uyarıları (Yukarıdaki Stalin ve
Marks'ın anlayışları) aynı içeriklidir. Stalin önderliğinde
Bolşevik Parti, Marks'ın bu anlayışını pratikte doğru
uygulamıştır. Ama ne Troçki'nin ne günümüzde Troçkistlerin ve
ne de bilumum eşitlemecilerin bu konuda Marks'tan da öğrenme
niyetinde olmadıklarını görüyoruz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücret konusunda Lenin ve Stalin, Bolşevik Parti, Marks'ın, O’nun
Gotha Programı'ndaki anlayışının takipçileri <span style="letter-spacing: -0.1pt;">ve
uygulayıcıları olmuşlardır. Troçki başta olmak üzere bu
eşitlemeciler, nasıl ki, tek ülkede devrim ve sosyalizmin
inşasının dünya devrimin bir basamağı, bir aşaması, bir
parçası olduğunu anlamadıysalar, kapitalist toplumun kalıntıları
üzerinde yükselen komünizmin ilk aşamasının son aşamasından
farklı olacağını da anlamadılar. Sosyalizmde</span> paylaşımın
nasıl olacağını Marks, yukarıya aktardığımız görüşünün
devamında şöyle açıklar:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Besbelli
ki, burada uygulanan ilke, eşit değerler değişimi olduğu ölçüde,
meta değişimini düzenleyen ilkenin aynıdır. İçerik ve biçim
değişmiştir, çünkü değişmiş koşullar altında hiç kimse
emeğinden başka bir şey veremez ve öte yandan da bireylerin
mülkiyetine bireysel tüketim araçlarından başka hiçbir şey
geçemez. Ama birey olarak ele alınan üreticiler arasında bunların
dağıtımı konusunda egemen ilke, eşdeğer metaların değişimine
hükmeden ilkeden farksızdır: Bir biçimdeki belli bir miktar emek,
başka bir biçimdeki eşit miktar emekle değişilmektedir.”</i>(14)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;">Sosyalizmde
ücret eşitlemecileri, eşitlik konusunda anti-Marksist görüş
savunuyorlar, SB'de komünizmin üst aşamasındaki eşitliği
arıyorlar. Ama bu görüşü, Marks'ın bu konudaki anlayışı
temelinde Marksizm-Leninizm, küçük burjuva bir anlayış olarak
reddetmekte ve </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"> </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">SB
gerçeği de bu anlayışı tamamen çürütmektedir. Marks,
komünizmin alt aşamasında eşitlikten neyin anlaşılması
gerektiğini şu sözleriyle ifade eder: </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>“Demek
ki, meta değişiminde eşdeğer değişimi yalnızca ortalama olarak
var olduğu, tek tek durumlarda olmadığı halde, ilke ile pratiğin
ortak çekişme içerisinde olmamasına karşın, eşit hak, burada,
hâlâ -ilke olarak- burjuva haktır...</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>B</i></span><span style="letter-spacing: -0.1pt;"><i>ir
insan, bedensel ya da zihinsel olarak bir başkasından üstün
olabilir, böylece aynı süre içerisinde daha fazla emek
sağlayabilir veya da daha uzun süre çalışabilir ve emeğin bir
ölçü görevi yerine getirebilmesi için, süresi ve yoğunluğu
saptanılmalıdır.</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bu
eşit hak, eşit olmayan bir emek için eşit olmayan bir haktır.
Hiçbir sınıf farkı tanımaz, çünkü herkes bir diğeri gibi
sadece bir işçidir; ama eşit olmayan bireysel yetenekleri ve
böylece de üretken kapasiteyi doğal bir ayrıcalık olarak zımnen
kabul eder.’’</i>(15)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>1)
Komünist toplumun bu aşamasında, yani sosyalizmde “eşit
hak...hala ilke olarak burjuva haktır.”</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>2)Bir
insan diğerinden zihinsel ve bedensel olarak farklı olabilir ve
bundan dolayı aynı zaman zarfında veya daha çok çalışarak daha
fazla üretebilir. İşin, ölçü olabilmesi için ölçülebilir
olması gerekir. Bunun içinde çalışma süresinin ve yoğunluğunun
belirlenmesi gerekir.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>3)
Burada “hala ilke olarak geçerli olan burjuva hak” aslında
“</b><i><b>eşit olmayan bir emek için eşit olmayan bir haktır”,
yani “eşitsizliğe dayanan bir haktır”.</b></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Demek
ki bu, özünde, her hak gibi eşitsizliğe dayanan bir haktır.
Niteliği gereği, hak, ancak aynı ölçüt kullanıldığında söz
konusu olabilir; ama eşit olmayan bireyler (ve bunlar eşit
olsalardı ayrı ayrı bireyler olamazlardı) yalnızca aynı açıdan
değerlendirildiklerinde, yalnızca belirli bir yönden ele
alındıklarında, örneğin, bu durumda olduğu gibi, geri kalan her
şeyden tecrit ederek yalnızca işçi olarak hesaba katıldıklarında,
aynı bir ölçütle ölçülebilirler. Ayrıca, bir işçi evlidir,
öteki değildir; birinin ötekinden daha çok çocuğu vardır, vb.,
vb.. Bu durumda eşit emek sarf ettikleri halde ve dolayısıyla
toplumsal tüketim fonundan eşit ölçüde yararlanma olanağına
sahip bulundukları halde, biri gerçekten ötekinden çok alacaktır,
biri ötekinden daha zengin olacaktır, vb.. Bütün bu sakıncalardan
uzak durabilmek için, hak, eşit olacak yerde, eşit
olmamalıydı.”</i>(16) </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Sosyalizmde
ücret konusunda “ilahi adalet”, eşitlik değil, eşitsizlik
esastır, bu kaçınılmazdır.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.06in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)
Evli işçi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.06in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2)Evli
olmayan işçi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.06in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3)
Çocuğu olmayan işçi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.06in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">4)Farklı
sayılarda çocuğu olan işçi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.06in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">5)Bu
farklara rağmen eşit emek harcayan bu işçiler toplumun tüketim
fonundan eşit ölçüde yararlanma olanağına sahipler. Ancak, buna
rağmen her biri toplumun tüketim fonundan diğerinden daha çok
veya da az almaktadır. Eşit hak uygulanmış olsaydı, çocuğu
olmayan işçi ile diyelim ki beş çocuğu olan işçi toplumun
tüketim fonundan aynı ölçüde alacaktı. Bu türden
“sakıncalar”ın ortadan kaldırılması için “hak, eşit
olacağı yerde eşit olmuyor.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yani,
evlilik, çocuk sayısı, işgücünün değerlendirilmesi
(harcanmasındaki nicel ve nitel farklılıklar) gibi olgular,
komünizmin ilk aşamasında ürünlerin paylaşımında eşitsizliği
yaygınlaştırır. Bu türden olgular, Marks'ın deyimiyle
<i>“kusurlar” </i>veya<i> “istenmeyen durumlar”</i> komünist
toplumun ilk aşamasında -sosyalizmde- kaçınılmazdır. Çünkü
bu toplum, kapitalizmin yıkıntıları üzerine kurulan toplumdur ve
kaçınılmaz olarak onun birtakım özelliklerini taşıyacaktır<b>.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks'ın
“kaçınılmaz” gördüğünü <i>“kusurlar”, “istenmeyen
durumlar”</i> SBKP(B), SSCB'de sosyalizmin inşasında hesaba
katmıştır. SSCB'de “...<i> eşit emek sarf ettikleri halde ve
dolayısıyla toplumsal tüketim fonundan eşit ölçüde yararlanma
olanağına sahip bulundukları halde, biri </i>(üretici, çn.)<i>
gerçekten ötekinden </i>(diğer üreticiden, çn.)<i> çok
alacaktır, biri ötekinden daha zengin olacaktır, vb.. Bütün bu
sakıncalardan uzak durabilmek için, hak, eşit olacak yerde, eşit
olmamalıydı</i><i>” </i>uygulanmıştır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.06in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bolşevikler,
Marks'ın sosyalizmde ücretlendirme anlayışını “kılı kırk
yararak” uygulamışlardır.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks
ve Engels sosyalizm söz konusu olduğunda bazı öngörülerde
bulunmuşlardır (devlet, proletarya diktatörlüğü vs.). Ama
bunlar hep genel çerçevede kalan öngörüler olmuştur. Sadece
sosyalizmde ürünün paylaşımı, ücretlendirme konusunda genelin
ötesine geçerek en azından ilkeler seviyesinde somut önerilerde
bulunmuşlardır. Bu somutluk da, “Gotha Programı Eleştirisi”nde
yer aldığı kadarıyladır. Eşitlemecilerin bunu neden
anlamadıklarını da ben anlamıyorum. Doğrudur, anlamasına
anlıyorlar, ama “ilahi adalet”, o “ebedi adalet” ve
“eşitlik” ideolojik olarak ağır basıyor olması gerekir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bir
daha:</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Aynı
yazısında Marks “Ama bu gibi kusurlar, uzun ve sancılı bir
doğumdan sonra kapitalist toplumdan çıkıp geldiği şekli ile
komünist toplumun birinci evresinde kaçınılmaz şeylerdir.
Hukuk, hiçbir zaman, toplumun iktisadi yapısından ve onun
koşullandırdığı kültürel gelişmeden daha yüksek olamaz”</b><i><b>
</b></i>diyor(17). Marks, “komünist toplumun birinci evresinde”,
yani sosyalizmde ücrette eşitsizlik kaçınılmazdır, sosyalizmim
inşasında, toplumun komünist aşamaya doğru ilerlemesinde; yani
sosyalizmden komünizme geçilmesinde bu bir <b>yasallıktır</b>
diyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Kaçınılmazlık”
nesnel koşullardan kaynaklanmaktadır. Nesnel koşullar ise yanlış
hukuk anlayışına sığdırılarak açıklanamaz, üstü örtülemez.
Marks bunu da söylüyor. Ne yani “<i><b>Hukuk, hiçbir zaman,
toplumun iktisadi yapısından ve onun koşullandırdığı kültürel
gelişmeden daha yüksek olamaz” </b></i><b>demek?</b><i><b>
</b></i>Eşitlemeciler ise Marks’ın söylediğinin ve SSCB’deki
uygulamanın tam tersini söylüyorlar; toplumun<b> “iktisadi
yapısını ve onun koşulladığı kültürel gelişmeyi”; ücrette
eşitlemeciliğin olamayacağına dair bu yasallığı </b>gözardı
ederek çıkartılacak yasalarla ücrette eşitlemeciliği
sağlamalıyız diyorlar. Toplumu, henüz hazır olmadığı iktisadi
yapı ve kültürel gelişmeye denk düşen hukukla cendereye
alıyorlar. '20'li yılların başında bu hukuku gerçekleştirmek
ve ücrette eşitlemeciliği sağlamak için mücadele ettiler.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kime
inanalım?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ücret
konusunda da eşitsizliğin<i><b> “komünist toplumun birinci
evresinde kaçınılmaz” </b></i>olduğunu, bu anlamda bunun, bu
kaçınılmazlığın bir yasallık olduğunu temellendiren/açıklayan
Marks, Engels, Lenin ve Stalin’e mi inanalım? </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.08in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yoksa
“ilahi adalet” peşinde koşan Troçki gibi eşitlemecilere mi?</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Devam
edecek</b></i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">III.
Makale</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><b>İlahi
Adalet” mi, “Ebedi Adalet” mi Yoksa Ne?</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Sosyalizmde
Ücretlendirme İlkesi ve Adaletin Terazisi!</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Ücret
Konusunda Marks, Engels, Troçki, Proudhon, Lassalle ve Dühring’i
Anlamak!</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">*</span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><b>Açıklama/Kaynak:</b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1)
1936 Sovyet Anayasası –o zamanki adıyla Stalinist Anayasa- madde
118</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2)
<span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">Stalin; C. 13, s. 51-54, “Neue
Verhältnisse - neue Aufgaben des wirtschaftlichen Aufbaus” - “Yeni
Koşullar – Ekonomik İnşanın Yeni Görevleri” , 23 Haziran
1931</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">3)
</span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"> Stalin; C. 13, s. 104/105,
“Alman Yazar Emil Ludwig İle Görüşme”, 13 Aralık 1931</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">4)</span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">“Hristiyan
çileciliğine sosyalist bir renk vermekten daha kolay şey yoktur.
Hristiyanlık özel mülkiyete karşı, evliliğe karşı, devlete
karşı çıkmamış mıdır? Bunların yerine yardımseverliği ve
yoksulluğu, evlenmemeyi, nefis terbiyesini, manastır hayatını ve
kiliseyi vaaz etmemiş midir? Hristiyan sosyalizmi; rahibin
aristokratın kin dolu kıskançlığını takdis ettiği kutsal
sudur.” (Marks-Engels; C. 4, s. 484, “Komünist Parti
Manifestosu”)</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: x-small;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">Proletaryanın
bu ilk hareketlerine eşlik etmiş olan devrimci literatür, zorunlu
olarak gerici bir niteliğe sahipti. Eldekilerle yetinmeyi ve en kaba
biçimiyle bir toplumsal eşitliği öğretiyordu.” (Marks-Engels;
C. 4, s. 489, “Komünist Parti Manifestosu”)</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">5)
</span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><span lang="de-DE"> </span></span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">“Eşitlik
istemi proletaryanın ağzında böylece ikili bir anlam taşır. Bu
istem ya ... apaçık toplumsal eşitsizliklere karşı zengin ile
yoksul, efendi ile köle, harvurup harman savuranlar ile açlık
çekenler arasındaki karşıtlığa karşı kendiliğinden bir
tepkidir; böyle bir tepki olarak o, yalnızca devrimci içgüdünün
dışavurumudur ve doğrulanmasını da burada —yalnızca burada—
bulur. Ya da burjuva eşitlik istemine karşı... işçileri
kapitalistlere karşı, kapitalistlerin kendi savları yardımıyla
ayaklandırmak için bir ajitasyon aracı hizmeti görür ve bu
durumda bu istem, burjuva eşitliğin kendisiyle ayakta durur ve
onunla birlikte yıkılır. Her iki durumda da proleter eşitlik
isteminin gerçek içeriği, </span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><i><b>sınıfların</b></i></span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><b>
</b></span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><i><b>kaldırılmas</b></i></span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><i>ı</i></span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">
istemidir. Bundan öte her eşitlik istemi, zorunlu olarak saçmadır.”
(METE; C. 20, s. 99. F. Engels; Anti-Dühring)</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">6)
Rede Lenins, </span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">„Wie das Volk
mit den Losungen der Freiheit und Gleichheit betrogen wird“,</span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">
(“Özgürlük ve Eşitlik Sloganlarıyla Halk Nasıl
Kandırılıyor?”)</span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">7)
</span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">Stalin; C. 13, s. 314-317;
XVII. Parti Kongresine sunulan siyasi rapor. III. Bölüm (Parti),
“İdeolojik ve Siyasi Önderlik Sorunları”</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;">8)
</span><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;"> Bkz.: Stalin; C. 14, s.
33. ”Stahanovcuların I. Birlik Danışma Toplantısındaki
Konuşması, 17 Kasım 1935</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">9)
Stalin; agk. s. 33-34</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">10)
METE; C. 4, s. 475, (Komünist Manifesto”)</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">11)
METE; C. 4, s. 476-477, (Komünist Manifesto”)</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">12)
Stalin; C. 14, </span><span style="letter-spacing: -0.1pt;">“SSCB
Anayasa Taslağı Üzerine” konuşması, </span><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">Türkçesi;
s. 80</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">13)
METE; C. 19, s. 20, “Gotha Programı”</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">14)METE;
agk., s. 20, “Kritik des Gothaer Programms”</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">15)
METE; agk., s. 20-21, “Kritik des Gothaer Programms”</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">16)
METE; agk., s. 21, “Gotha Programı”</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Palatino Linotype, serif;">17)
Agy. (“Gotha Programı”)</span></span></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-86113706017244880512022-12-22T16:17:00.004+03:002022-12-22T22:26:59.944+03:00SOSYALİZMDE ÜCRET FARKLILIĞI KAÇINILMAZDIR, BİR YASALLIKTIR!<p>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">SOSYALİZMDE
ÜCRET FARKLILIĞI KAÇINILMAZDIR, </span></b></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">BİR
YASALLIKTIR!</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">MARKSİST-LENİNİST
POLİTİK EKONOMİNİN SORUNLARI (III)</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">6
Nisan 2022'de yayımlanan makalede Marksist-Leninist Politik
Ekonominin Sorunları (I) çerçevesinde Yaşam Koşulları Yok
Edilen Dünya-Enerji Bağlamında Yapısal Krizi ele almıştık.<span></span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">10
Nisan 2022'de yayımlanan makalede de Marksist-Leninist Politik
Ekonominin Sorunları (II) çerçevesinde Kapitalizmim Genel Krizinin
Beşinci Aşamasını ele almıştık.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Önceki
yıllarda bu çerçevede çok makale yayınlamıştım. Günümüzde
ise Marksist-Leninist Politik Ekonominin Sorunları çerçevesinde
ele alınması gereken başka konuları da. Örnek verecek olursak:
20. Yüzyıl Sosyalizmi, 21. Yüzyıl Sosyalizmi; Politik Ekonomi
Ders Kitabının Akıbeti; Kavramsal Olarak Marks’ın İş/Çalışma
ve İşgücü Tanımlamasındaki Karmaşa; Sosyalizmde Ekonomik
Yasalar; Sosyalist Tarımda Kolhoz (Grup) Mülkiyeti Bir Yasallık
mıdır?; Sosyalizmde Devletin Yapılanması (Gelişmesi);
Sosyalizmde Hukuk; Sosyalizmde Meta Üretimi; Sermaye ve Üretimin
Uluslararasılaşması (Emperyalist Küreselleşme) ve Uluslararası
Kar Oranı.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
makalede sosyalizmde ücret farklılığının neden kaçınılmaz
olduğunu, neden bir yasallık olduğunu</span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
Sosyalist Sovyet Cumhuriyetler</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">i</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
Birliği </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">(1)</span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">(bundan
sonra </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">)
</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">somutunda
ele alacağız. Ancak, konuyla doğrudan bağı olduğu için bir ön
açıklama da yapmak gerekir. Gerekli olursa diğer makalelerde de
konunun anlaşılması için ön açıklamalar yapabiliriz. </span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
bu makalede olduğu gibi uzun olmaz.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tabii,
sorun sosyalizm, SSCB olunca Troçki’siz yol almak mümkün değil.
Dün ve bugün; tarihsel ve güncel olarak diğer konularda olduğu
gibi Marksist-Leninist politik ekonominin sorunlarını, örneğin
sosyalizmi, SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de
sosyalizmin inşasını Troçki ve Troçkistlerin görüşlerini,
başkaca anlayışları dikkate almadan ele almak mümkün olsaydı
bu yolu seçeceğimden emin olabilirsiniz. Ancak bunun bir seçim
meselesi olmadığının anlaşılır olduğunu umuyorum. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
ve Troçkistlerle giriş yapmamızın sadece bir nedeni var:
Burjuvazi Marksizm-Leninizm’e karşı hemen her alandaki, konudaki
mücadelesini somut verilere dayandırarak devam ettirmektedir. Yani
SSCB’de sosyalizmin yenilgisine (1956, SBKP(B)’in XX. Kongresi)
takılıp kalmamıştır. 1956’dan günümüze toplumsal, sınıfsal,
felsefi, kültürel gelişmeleri vb. burjuva dünya görüşüne,
ideolojisine göre yorumlarken 1917-1956 dönemi SSCB’yi,
Marksist-Leninist felsefeyi, tarih yazımını, politik ekonomi
sorunlarını 1956 öncesi dönemi ya hiç dikkate almayarak veya da
çarpıtarak ele almaktadır. Bunun istisnasını karşı devrim
cephesinde Troçkistler oluşturmaktadır. Yöntem oldukça basit:
‘Troçki o konuda böyle demişti’, ‘ne dediyse bizim için bir
ilkedir’. Sosyalizm, SSCB’de sosyalizmin inşası söz konusu
olduğunda yaşam saati, Troçki’nin ne zaman, hangi konuda ne
dediği noktasında durmuştur. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkistlerin
bu yöntem anlayışını (Sonunda karşı devrimci olma pahasına
ilkeli ve tutarlı olduklarını kabul edelim!) göz önünde tutarak
soralım:</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marksizm-Leninizm
Troçkizm’le sosyalizmi tartışır mı? Daha doğrusu SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de
sosyalizmin inşası üzerine Marksist-Leninistler Troçkistlerle
neyi tartışabilirler?</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diyelim
ki, tartıştılar bunun sonucu ne olur?</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marksist-Leninistler
kavramsal olarak sosyalizmi ve SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de
inşa edilen sosyalizmi (sosyalizm pratiğini/uygulamasını),
teoriyi zenginleştiren ve SSCB’de sosyalizmin inşasına katkıda
bulunan “değerli” fikirlerinden yararlanmak, ilham almak için
Troçki ve troçkistlerle tartışmamışlardır. Daha doğrusu
kurulmakta olan sosyalist devlet, proletarya diktatörlüğü böyle
bir tartışmanın fırsatını bulamadı. Troçki ve yandaşları
daha baştan; çok erken bir dönemde “tek ülkede devrim ve
sosyalizm” teorisi tartışmasıyla, Ekim Devrimi ve sonrasının
ilk yıllarında, daha sosyalizm adına inşanın başlamadığı bir
dönemde “kırmızı çizgi”lerini çektiler ve SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>ye,
kurulmakta olan sosyalizme karşı, sınıf düşmanıyla işbirliği
içinde saldırıya geçtiler. SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de
sosyalizm yenildi. Ama Troçkistler hala saldırıyorlar. Neye
saldırıyorlar? Çünkü onların derdi sadece sosyalizm değil,
Marksizm-Leninizm’dir, işçi sınıfının ideolojisidir. Bu
nedenle saldırıyorlar. Biliyorlar ki, SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de
başarıyla inşa edilen sosyalizmi teoride ve pratikte geliştiren
dünya görüşü Marksizm-Leninizm’di.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Dün,
o zaman sosyalizm, proletarya diktatörlüğü adına neyi
dayatmışlardı ve bu dayatma sonucunda kendilerini karşı devrimci
saflarda buldular; iç ve dış (emperyalist) düşmanlarla kol kola
SSCB’yi yıkmak için dinmek bilmeyen bir kin ve nefretle
saldırdılar ve hala saldırıyorlar?</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
neyi dayatmıştı ve günümüzde Troçkistler neyi dayatıyorlar?</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Neyi
dayatmadı ve neyi dayatmıyorlar ki? </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kavramsal
olarak soyut, Marks, Engels ve Lenin’in sosyalizm tanımlamasıyla
uzaktan yakında ili,şkisi olmayan bir “sosyalizm” anlayışı
dayatıldı. Marks’ı bu konuda yanlış anlıyorsunuz dedi,
diyorlar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizm
sınıfsız toplumdur dedi, diyorlar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
meta üretimi olmaz dedi, diyorlar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
para olmaz dedi, diyorlar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
devlet olmaz dedi, diyorlar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Proletarya
diktatörlüğü sosyalizme geçiş dönemidir dedi, diyorlar. Yani
önce kapitalizm yıkılacak yerine proletarya diktatörlüğü
kurulacak; proletarya diktatörlüğünden sosyalizme geçilecek, en
sonunda da komünizme varılacak.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tabii,
kavramsal olarak sosyalizm bağlamından başka konularda da
Troçki’nin ihaneti saymakla bitmez. Ancak, bütün bunlar bu
yazının konusu değil. Bu yazının konusu sosyalizmde
ücretlendirmedir. Bu konuda da Troçki’nin düşüncesi farklıydı.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunları
belirtmemin tek nedeni var: Dünyanın neresinde, hangi ülkede
olursa olsun Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak demek daha baştan
dayatmalarla karşı karşıya kalmak demektir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkistlerle
sosyalizmi tartışmak demek;</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)
Kavramsal olarak Marks’in, Engels’in, Lenin’in sosyalizm
anlayışının yanlış olduğunu kabul etmek demektir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2)Sosyalizmin
sınıfsız toplum olduğunu kabul etmek demektir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
ne kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizm sınıflı toplumdur
deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizm sınıfsız
toplumdur.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3)Sosyalizmde
meta üretiminin olmayacağını kabul etmek demektir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
ne kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizmde meta üretimi
kaçınılmaz olur deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizmde
meta üretimi olamaz.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">4)Sosyalizmde
para ilişkisinin olmayacağını kabul etmek demektir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
ne kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizmde para ilişkisi
kaçınılmaz olur deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizmde
para ilişkisi olamaz.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">5)
Sosyalizmde devletin olmayacağını kabul etmek demektir. Her ne
kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizm devletsiz kurulamaz
deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizmde devlet olamaz.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">6)Sosyalizmde
ücretlendirmenin olmayacağını kabul etmek demektir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">7)
Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak demek, içerik tartışmamak
demektir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">8)
Nihayetinde Troçkist tek ülkede devrim ve sosyalizme kesinkes karşı
çıkar. Bu karşı çıkış onun olmazsa olmazıdır. Gerçi tek
ülkede devrim olasılığını kabul eder ama tek ülkede
sosyalizmin inşasını asla kabul etmez. Troçkist, bu anlayışın
kendisini nereye götüreceğinin farkında mıdır? Troçki bunun
farkına vardığında katışıksız karşı devrimciydi; ülke
içinde karşı devrimcilerle, ülke dışında emperyalistlerle
birlik içinde SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>yi,
sosyalizmi yıkmak için mücadele ediyordu. Günümüzde Troçkist
bundan bir ders çıkartmış mıdır? Kesinlikle çıkartmamıştır.
Diyelim ki, bir ülkede devrim oldu. Troçkist bu gerçekliği kabul
eder ve ‘Tek ülkede sosyalizm asla kurulamaz, sosyalizm bir dünya
sistemidir, ancak dünya devrimiyle kurulur’ tekerlemesini sıralar.
Troçkistin önünde sadece bir yol, bir istikamet kalmıştır:
Yukarıda gösterdiğimiz gibi sosyalizmde devlet, meta üretimi,
sınıflar vb. olmaz ilkelerine sıkıca sarılarak tek ülkede inşa
edilen sosyalizme karşı mücadele etmek. Eleştirmek, düzeltmek,
katkıda bulunmak için değil, sosyalizmin iç ve dış
düşmanlarıyla birlikte inşa edilen sosyalizmi yıkmak için.
SSCB’de aynen böyle olmadı mı? Troçkizm karşı devrimle bu
kadar bütünleşmiştir, karşı devrimin bileşeni olmuştur.
Diyelim ki, Türkiye’de devrim oldu, sosyalizmin inşası gündemde.
Her halde Türkiye’deki Troçkistlerin akıllı olduklarını,
duyarlı ve devrimci olduklarını düşünmüyorsunuzdur.
Yapacakları ilk iş, ülke içinde ve dışında kurulan sosyalizme
karşı mücadele etmek, onu yıkmak için ne kadar iç ve dış
sınıf düşmanı varsa onlarla birlikte hareket etmek olacaktır.
Nasıl ki, Ekim Devriminden sonra Troçki’nin yaşamı SSCB ve
sosyalizme ve bir bütün olarak Marksizm-Leninizm’e karşı
mücadeleden ibaret idiyse, günümüzde bir devrim durumunda
Troçkistlerin yaşamı da karşı devrimci bir yaşamdan ibaret
olacaktır. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">9)
Sonuçta Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak demek
Marksizm-Leninizm’i, onun sosyalizm anlayışını;
Marksist-Leninist politik ekonomiyi, SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de
sosyalizmi reddetmek demektir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkistlerle
sosyalizmi tartışmak soyut kavramlar üzerine gevezelik yapmaktır.
Örneğin sosyalizm anlayışlarından bir milim sapmayacakları
için; 100 küsur seneden bu yana sapmadıkları için bir ülkede,
diyelim ki SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de veya
Çin’de, olmazsa Küba’da sosyalizmi tartışmak demek öncelikle
Troçki’nin soyut ve saçma sosyalizm anlayışını kabul etmekten
geçer. Tabii böyle bir tartışma aynı zamanda Marksizm-Leninizm’e
sırt çevirmek için kıvranan, fırsat kollayan tasfiyeciler için
de bulunmadık bir fırsat olur. Mal bulmuş magribi gibi
Marksizm-Leninizm’i lime lime etmeye soyunurlar. Önce,
Marksizm-Leninizm’den Leninizmi çıkartırlar. Sonra Lenin’i de
anmaz olurlar. Stalin mi? O, zaten çoktan bir kenara atılmıştır.
Sonra Troçki’nin o zaman ve şimdi de dünya burjuvazisinin
SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de inşa edilen
sosyalizme, Stalin’e, uluslararası komünist harekete,
Marksizm-Leninizm’e karşı ürettiği ne kadar yalan ve demagoji
varsa bunları konusuna uygun olarak “eleştiri” diye
dillendirmeye başlarlar. Dünyanın neresinde olursa olsun hep aynı
tekerlemeler tekrarlanır. Savunmacı konumda kalırsın. Troçkist
veya Post-Modernist/Post-Marksist tasfiyecilik karşısında dünya
proletaryasının ideolojisini Marksizm-Leninizmi’i savunmakla
karşı karşıya kalırsın.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşin
özü şudur: Troçki ve Troçkistler sosyalizm konusundaki
görüşlerini Ekim Devrimiyle birlikte SSCB’de sosyalizmin inşası
sürecinde geliştirmişler ve ilkeselleştirmişlerdir. Bu nedenle
Troçki ve Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak aslında ve doğrudan
SSCB<span style="font-family: Liberation Serif, serif;">'</span>de sosyalizmin
inşasını tartışmak, somut olanı tartışmak demektir. Ancak,
Troçkist, Marksist-Leninistle somut olanı tartışmaz. Bunun yerine
ilkelerini öne sürer. Örneğin;</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkist
Marksist-Leninistle sosyalist devlet gerçekliğini, sorunlarını
tartışmaz, sosyalizmde devlet olmaz anlayışını kabul ettirmeye
çalışır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkist
Marksist-Leninistle sosyalizmde meta üretimini, bu bağlamda ortaya
çıkan sorunları tartışmaz, sana sosyalizmde meta üretiminin
olmayacağını kabul ettirmeye çalışır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkist
Marksist-Leninistle sosyalizmde ücret farklılığı gerçekliğinin
bir zorunluluk olduğunu tartışmaz, sana sosyalizmde para
ilişkisinin olmayacağını kabul ettirmeye çalışır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
gibi Troçkistler de elbette devletten, meta üretiminden, ücret
eşitlemeciliğinden, para ekonomisinden bahsederler. Ancak, bunların
hepsi; devlet, sınıflı toplum, meta üretimi, ücret proletarya
diktatörlüğü döneminde geçerlidir derler. Onlar açısından
proletarya diktatörlüğü kapitalizmden sosyalizme geçiş
döneminin iktidar biçimidir. Yani önce kapitalizm yıkılacak,
arkasından geçiş toplumu proletarya diktatörlüğü olarak
örgütlenecek, sonra sosyalizme geçilecek ve sonunda da komünizme
varılacak.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
aşamaların her biri Troçki ve Troçkistler için birer ilkedir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks’ı
mezarından alıp getirsen bu sefer Troçkist “yaşasın devrimci
Marksizm” der. “Devrimci Marksizm” Marks’ı, Marksizm’i ve
nihayetinde de Marksizm-Leninizm’i inkar için Troçki’nin en
büyük silahıdır. Troçki’nin “Devrimci Marksizm”i Marksizm
ve Marksizm-Leninizm’e karşı mücadele için oluşturulmuş ilke
adına bir ilkesizlikler toplamıdır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkistin
zamanı boldur. İşçi sınıfını örgütleme, devrimi hazırlama,
devrimi gerçekleştirme, sınıf düşmanına karşı bir taş atma
diye bir derdi olmadığı için ortamı kendi lehine çevirene
kadar, ister bir sene olsun, ister 10 sene olsun tartışır, başka
örgütlere sızmaya ve ele geçirmeye çalışır. Bir milim
sapmadan hep aynısını tekrarlar. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdiye
kadar bunun aksi görülmemiştir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçkistler
bir örgütsel yapıda sızıntı değillerse, bilin ki, o örgütsel
yapı ideolojik olarak Troçkist veya başka anlayışların
doğmasına/oluşmasına zemin oluşturacak derecede yozlaşmıştır.
Uluslararası sınıf mücadelesi tarihi bunu göstermekte ve
öğretmektedir. Almanya Komünist Partisi/Marksist-Leninist’in bu
konuda yaşadığı süreç oldukça öğreticidir.</span></span></span></span></p>
<p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">1.
Makale</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">SOSYALİZMDE
ÜCRET FARKLILIĞI KAÇINILMAZDIR, </span></b></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">BİR
YASALLIKTIR!</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücret farklılığı neden kaçınılmazdır ve neden bir
yasallıktır sorununun anlaşılması için sosyalizmde
çalışmanın/işin toplumsallığını ve sosyalizmde ücretin
karakterini bu makale çerçevesinde teorik olarak anlaşılır
kılmak gerekir. Bunu yapabilmek için çok farklı kaynaklara
bakmamıza gerek yok. Doğrusu, yapılması gereken, SSCB’de
sosyalizmin inşası sürecinde bu sorunun nasıl ele alındığına
bakmaktır. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tabii
önümüze bir dizi soru çıkacaktır: Sosyalizmde işgücü,
iş/çalışma, yanlış kullanılan kavramla ifade edecek olursak
“emek” ve nihayetinde konumuz olan ücretlendirme nasıldı veya
sosyalizmde ücretlendirme sorununu Bolşevik Parti, sosyalist
devlet, Lenin ve Stalin nasıl ele almışlardı, teorik olarak
kavranmasına rağmen ücretlendirme sorunu neden Ekim Devriminden
sonra hemen çözülememiş de ancak 1931/’32’de çözülebilmişti,
çözememe sıkıntısı neydi? Neden ücrette farklılaşma
kaçınılmazdı, neden bu kaçınılmazlık bir yasallıktı? Bunlar
muhtemel sorulardan bazıları.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Başta
Lenin ve Stalin olmak üzere Bolşevikler, Marks’ın “Gotha
Programı Eleştirisi”nde sosyalizmde ücretlerin kaçınılmaz
olarak farklı olacağı ve farklı olmanın nedenleri üzerine
öğretisini yanlış mı anladılar?</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücretlendirme konusunda Marks ile Stalin veya bir tarafta
Marks/Engels/Lenin ile Stalin arasındaki birbirini tamamlayan süreç
nedir? Ne de olsa Marks, Engels ve Lenin sorunu teorik olarak
açıklamışlar, ama Stalin onların öğretisini kendi katkısıyla
da pratikte uygulamıştır. Bu gerçeği göz önünde tutmazsak
sosyalizmde ücret konusunda özellikle Marks’ın teorik
mücadelesinin ne denli önemli olduğunu ve bu mücadelenin
Bolşeviklerin önünü açtığını göremeyiz. Diğer birçok
konuda olduğu gibi sosyalizmde ücretlendirme konusunda da Marks ile
Lenin/Stalin arasına, ama özellikle de Marks ile Stalin arasına
kapanamaz bir mesafe koymak isteyenlerin demagojileri çok
çeşitlidir. Bu demagoji, SSCB’de inşa edilenin sosyalizm
olmadığını, olsa olsa “deneyimler” olduğuna kadar gider.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Aşağıdaki
sosyalizmde toplumsal iş/çalışma ve sosyalizmde ücret üzerine
açıklamaları “SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi”
tarafından hazırlanan “POLİTİK EKONOMİ, DERS KİTABI”, CİLT
II’den aldım. Bazen Almancasını (1955 baskısı), bazen de İnter
Yayınlarının çevrisisini (aynı yıl baskısının çevirisi)
kullanarak, yorumlar, açıklamalar katarak derledim. Makalenin 1. ve
2. kısımları böyle hazırlanmıştır. Bunun bilinmesini isterim.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Başka
bir yazının konusu olacak ama burada şu kadarını belirteyim. Bu
“Ders Kitabı”nın aynı yıl baskısı Almanya’da bir “çalışma
grubu” tarafından 2004 sonunda yeniden yayımlanmıştır. Şunu
belirteyim. Bu “Ders Kitabı”nın bazı eksiklikleri, yanlışları
vardır ve güncellenmesi gerekir. Ancak, bundan bu “çalışma
grubu”nun çıkardığı sonuçlar çıkartılamazdı. Bu kitabın
sonraki baskılarında Sovyet modern revizyonistlerinin tahrifatını,
çarpıtmalarını bu “çalışma grubu” çok cüretkarca,
“çıkartarak”, “ekleyerek”, “güncelleştirerek”;
“bölüm” çıkartarak, “bölüm” ekleyerek kendi görüşlerine
uygun hale getirmiş. Sovyet modern revizyonistlerinin SBKP(B)’in
XX. Kongre öncesi ve sonrası arasında kuramadıkları “politik
ekonomi” köprüsünü kendilerine göre kurmuş. Bu çalışmayı
yapan bir devrimci, Marksist-Leninist veya komünist bir parti olsa,
varılan sonuçlara bakmaksızın, böyle bir çaba içinde
olunmasını, bu sorumluluğu gerçekten alkışlardım.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
konu üzerinde neden bu kadar durdum? Bu ders kitabı, akademik bir
çalışma için şüphesiz ki, çok genel kalır. Bu kitap zaten
akademik çalışma formatında yazılmamıştır. Adı üzerinde
“Ders Kitabı”. Bu “Ders Kitabı” bir devrimcinin, bir
komünistin elinde ideolojik ve teorik bir silaha dönüşür (Tabii,
Marksist-Leninist ekonomiden sadece “ekonomi” anlamıyorsak!). Bu
kitap Marksist-Leninist politik ekonomi eğitiminin olmazsa
olmazıdır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Neyse,
bu “Ders Kitabı”nın “serüven”ini, başına gelenleri ayrı
bir makalede ele alacağım.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>I-SOSYALİZMDE
TOPLUMSAL İŞ/ÇALIŞMA NEDİR, NE DEĞİLDİR? </b> </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalist
üretim ilişkilerinden bahsediliyorsa o ülkede veya ekonomide
işin/çalışmanın sömürüden ari olduğu; bu anlamda
kapitalizme göre karakterinde nitel bir değişimin olduğu daha
baştan kabul ediliyor demektir. Bu değişikliği sağlayan, üretim
ilişkilerinin sınıfsal, bu anlamda sosyalist karakteridir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmle
karşılaştırıldığında sosyalizmde emekçi insanın toplumdaki
konumu temelden değişmiştir. Sosyalist toplumda insanın konumunu
belirleyen sadece çalşıma/iş ve kişisel yetenekleridir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İnsanların
sömürüden kurtulmaları ve bu bağlamda toplumsal konumlarının
değişmesi, onlarda çalışmaya ilişkin görüşlerinde
değişime, çalışma karşısında yeni bir tavır ortaya
koymalarına neden olur. Sömürüye dayanan toplumlar (köleci,
feodal, kapitalist toplumlar) yüzyıllar boyunca emekçi
kuşaklarında ağır ve onur kırıcı bir yük olarak çalışmaya
karşı nefrete yol açtılar. Sosyalizm bu durumu kökten
değiştirdi ve çalışmayı bir onur, şan ve kahramanlık
davasına dönüştürdü ve çalışmaya/işe giderek artan ölçüde
yaratıcı bir karakter verdi. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
sosyalizmin bir geçiş toplumu olduğunu unutmamak gerekir.
Sosyalizm kapitalizmden komünizme geçiş toplumudur; komünist
toplumun alt evresidir. Bunun anlamı şudur: Sosyalizmde eskiden
kalma, sömürüye dayanan iş bölümünün önemli kalıntıları
varlığını sürdürür. Örneğin, kafa ve kol işi arasındaki
farklar, işçinin yaptığı işle köylünün yaptığı iş
arasındaki farklar, kalifiye işle kalifiye olmayan iş arasındaki
farklar. Bu farklar ortadan kaldırılmadığı; var oluşlarının
maddi zemini yok edilmediği müddetçe o toplum komünizme geçemez.
Eski toplumun bu benlerinin, kalıntılarının yok olması ancak ve
ancak sosyalizmin üretici güçlerinin gelişmesiyle mümkün olur.
Aslında sosyalizmin bu nesnel gerçekliği bize aynı zamanda
sosyalizmde ücret farklılığının nedenini, kaçınılmazlığını,
bu anlamda da yasallığını ele verir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
çalışma, toplum üyelerinin henüz ilk yaşamsal gereksinimi
olmamıştır. Toplumun refahı için çalışmak işçi ve emekçide
henüz alışkanlık ve ilke haline gelmemiştir. Sosyalizm
aşamasında iş/çalışma genellikle hala ağır ve monotondur;
kapitalizmin kalıntıları, insanların maddi ilişkilerinde ve
bilincinde tamamen aşılmamıştır. Kapitalizmin kalıntıları
demek, sosyalizmde her şeyden önce, küçük ölçekli meta
üretiminin varlığını sürdürmesi ve bunun da kapitalizme geri
dönüşün bir göstergesi olarak rekabetçi çalışmanın ve
yaşamın teşvik ediliyor olması demektir. Bunun içinde burjuva
hak/hukuk ve paylaşım da vardır. Sosyalist toplumda topluma karşı
yükümlüklerini dürüstçe yerine getiren ve çalışmada yaratıcı
inisiyatif geliştiren büyük emekçiler kitlesinin yanı sıra,
yükümlülüklerini dürüstçe yerine getirmeyen ve iş disiplinine
karşı çıkan insanlar da vardır. Bunlar da işçi ve emekçidir.
Bu türden insanların çabası, sosyalist topluma mümkün
olduğunca az vermek ve ondan mümkün olduğunca çok
yararlanmaktır. Sosyalizmin bu nesnelliği, kapitalist/burjuva
kalıntılardan kaynaklanmaktadır.<b> Bu nedenle, örneğin
sosyalizmde ücretlendirmede farklılık, bir zorunluluktur, bu
anlamda da bir yasallıktır. </b>Bu yasallık, çalışma (ücret)
bağlamında sosyalizmde de hala iki dünya farkılılığının
olduğunu gösterir. Karl Marks, “Gotha Programı Eleştirisi”nde
(1875) diğer şeylerin yanı sıra yaşamın devamı için
çalışmakla, gereksinim olduğu için çalışmak arasında devasa
bir farkın olduğunu da açıklar. Kapitalizm, sömürü
koşullarında hiçbir işçi, çalışmanın bir gereksinim
olduğundan dolayı çalışmaz; yarın aç kalmamak için zorunlu
olarak, sermayenin dayattığı disipline uyarak, sömürülerek,
ücret kölesi olarak çalışır. Kapitalizmde işçi, çalışmayı
böyle tanımıştır. Ama onun henüz bilmediğini, tanımadığını
Marks <i>“yaşamın ilk gereksinimi”</i> olarak tanımlar. Her
iki tanımlama farklı iki dünyayı ele verir: Birisi kapitalizm,
diğeri komünizm.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşçi,
kapitalizmde sınıf düşmanı için çalışmak zorundayken,
komünizmde özgür üretici olarak kendisi için çalışır; ilki
sömürü dünyasıdır, ikincisi sömürünün olmadığı, yok
edildiği, çalışanın kendi efendisi olduğu dünyadır. </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizm,
kapitalist dünyadan komünist dünyaya geçişi sağlamak için
kaçınılmazlık, yasallık haline gelmiş zorunlukların üstesinden
gelindiği toplumdur.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
çalışmayı, Marks’ın deyimiyle toplumsal <i>“yaşamın ilk
gereksinimi”</i> seviyesine getirebilmek için ona toplumsal bir
karakter vermek yeterli değildir. Bunu gerçekleştirebilmek için
her bir bireyin çalışması topluma sunulmuş/verilmiş gerekli
bir hizmet olmalıdır ve aynı zamanda çalışma, insanın en iyi
güçlerini ve yeteneklerini açığa çıkartmalıdır ve
geliştirmelidir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bütün
bunlardan çıkan sonuç şudur: Sosyalizmde emekçilerin yaptıkları
işin/çalışmalarının ürünlerine, üretimin gelişmesine maddi
ilgi duymaları gerekir. Bu bir ilkedir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
maddi ilgi ilkesi çok önemlidir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
bir emekçinin yaptığı işin ürünlerine duyduğu maddi ilgi
ilkesi, sosyalist ekonomi yönetiminin temel ilkelerinden
birisidir. Bu konuda Lenin’in şunu öğretmektedir: <i>“Halk
iktisadının her büyük dalı, kişisel ilgi temeli üzerine inşa
edilmelidir.”</i><span style="font-style: normal;">(2)</span></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Maddi
ilgi duyma ilkesi en geniş uygulama alanını işçi ve işçilerin
ve görevlilerin ücretlerinde, kolektif çiftliklerde gelir
dağılımında, ekonomi muhasebenin örgütlenmesinde, sanayi ve
tarım ürünlerinin fiyatlarını belirlemede vb. bulur.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burada
şu zorunluluk ortaya çıkmaktadır. Bu zorunluluğu Lenin şöyle
açıklar: <i>“Toplum, ‘herkesten yeteneklerine göre, herkese
gereksinimlerine göre’ ilkesini gerçekleştirmiş olacağı
zaman, yani, insanlar, </i><i><b>yeteneklerine göre</b></i><i>
isteye isteye çalışacak kadar toplum içinde yaşamanın temel
kurallarına uymaya alışacakları ve yaptıkları işin bunu
sağlayacak kadar üretken bir duruma geleceği zaman, devlet
büsbütün sönebilecektir. Bir tefecinin açgözlülüğü ile:
‘Sakın komşudan yarım saat çok çalışmış olmayayım? Sakın
ondan düşük ücret almış olmayayım?’ biçiminde hesaplamaya
zorlayan ‘burjuva huku</i><i>k</i><i>unun sınırlı ufku’ o
zaman aşılmış olacaktır. Ürünlerin bölüşümü, herkese
verilen ürünün toplum tarafından tayına bağlanmasını artık
gerektirmeyecek, herkes ‘gereksinimlerine göre’ özgürce
alacaktır.</i></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><br />
Komünizmin
‘üst’ evresinin gelmesini beklerken, sosyalistler toplumdan ve
</i><i><b>devlet</b></i><i>ten, çalışma ve tüketim ölçüsü
üzerinde</i><i><b> en sıkı</b></i><i> denetimi uygulamalarını
isterler.”</i><span style="font-style: normal;">(3)</span></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yani
sosyalizmde <i>"burjuva hukukunun sınırlı ufku”</i> aşılana
kadar işin ve tüketimin ölçüsü toplum ve devlet tarafından
en sıkı bir şekilde denetlenecektir. <b>Bu, bir zorunluluktur ve
bu zorunluluk da ücretlendirmede kaçınılamaz yasallığa neden
olmaktadır.</b> </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a name="to"></a>
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalist
toplum ve devlet, insanların çalışmaya katılımlarını
denetler, emekçilerin vasıflarındaki farklılıkları göz önünde
bulundurur ve iş normlarını ve bu normlar çerçevesinde her
emekçi için ödenmesi gereken miktarı belirler. Sosyalist inşanın
bu aşamasında çalışma, toplum üyelerinin ezici bir çoğunluğu
için henüz doğal bir gereksinim haline gelmemiştir. Bu nedenle
sosyalist devletin görevi, toplumsal çalışmayı daha çok ve daha
iyi çalışanın toplumsal üretimin daha büyük bir bölümünü
elde edeceği biçimde örgütlemektir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalist
üretimin en gelişmiş teknik temelinde kesintisiz olarak büyümesi,
emekçilerin kültürel ve teknik düzeylerinin yükseltilmesini ve
halk iktisadının bütün dallarında vasıflı işçilerin
yüzdesinin artırılmasını gerekli kılmaktadır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
Paylaşım Yasası</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="font-style: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yapılan
işe veya harcanan işgücüne göre paylaşım, sosyalist üretim
biçiminin nesnel ekonomik yasalarından birisidir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalist
üretim biçimi, kendine özgü, kendisine denk düşen bir paylaşım
biçimini gerekli kılar. Bu paylaşım biçimi olmaksızın
sosyalist toplumdan bahsedilemez. Sosyalist toplum bağlamında
Engels şunu der: <i>“Saf ekonomik kaygılar tarafından
yönetildiği sürece paylaşım, üretimin çıkarları tarafından
düzenlenecek ve üretim, her şeyden önce, toplumun bütün
üyelerine, yeteneklerini bütün yönleriyle geliştirmesine,
sürdürülmesine ve uygulanmasına izin veren </i><span style="font-style: normal;">(olanak
sağlayan, çn.)</span><i> bir paylaşım biçimiyle kendini
düzenleyecektir.”</i><span style="font-style: normal;">(4) </span></span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
yapılan işe göre paylaşım, en iyi şekilde bu talebe denk düşer.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Komünist
toplumun ilk aşamasının, yani sosyalizmin gerçekliği şudur: Bu
aşamada, sosyalizmde üretici güçler, gereksinime göre paylaşım
için gerekli olan ürün bolluğunu sağlayabilecek yüksek gelişme
düzeyine henüz varmamıştır.<b> </b> Bu nedenle yapılan işe
göre paylaşım veya dağılım, maddi varlıkların tek olası ve
zorunlu dağıtım biçimidir. Yapılan işe göre paylaşım, her
emekçinin yaptığı işin ürünlerine duyduğu kişisel maddi
ilgiyi güvence altına alır ve böylelikle üretimin gelişmesinin
güçlü bir itici gücü olur. İş/çalışma üretkenliğinin
artırılmasını teşvik eder ve böylelikle toplumsal refah
düzeyinin yükselmesine katkıda bulunur. Bahsettiğim bu gerçekler,
söz konusu yasallığın maddi temelini oluşturur.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yapılan
işe göre paylaşım, her bir emekçinin toplumsal çalışmanın
ürününden payını, doğrudan onun toplumsal üretime katılma
derecesine bağlı kılar ve bu şekilde emekçilerin kişisel
çıkarlarıyla ulusal, tüm devleti, toplumu kapsayan çıkarlarını
birleştirir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yapılan
işe göre paylaşım, vasıflı ve basit iş arasındaki farkın tam
olarak dikkate alınmasını zorunlu kılar. Vasıflı işe daha
yüksek ücret ödenmesi, emekçinin vasfına denk düşer ve acemi
işçi için vasıflılar kategorisine girme perspektifi açar. Bu,
emekçilerin kültürel ve teknik düzeylerinin yükselmesi için bir
teşvik nedeni oluşturur, kafa ve kol işi arasındaki zıtlıkların,
farkların giderek ortadan kalkmasına yol açar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yapılan
işe göre paylaşım, işgüçlerinin sürekli olarak yer
değiştirmesinin, dalgalanmasının azalmasına ve sağlam bir işçi
kadrosunun yaratılmasına da katkıda bulunur; bu, işletmelerde
işin örgütlenmesi açısından büyük öneme sahip bir faktördür,
etkendir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Tekniği
kavramış ve üretim deneyimi olan sürekli bir işçiler kadrosu
olmaksızın, sosyalist üretimin başarılı bir gelişmesi mümkün
değildir.</span></i></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Yapılan
işe göre dağılım, böylelikle sosyalizmin nesnel bir
zorunluluğudur, ekonomik bir yasasıdır. </b>Bu yasa şunu
gerektirir: Ürünlerin her emekçinin yaptığı işin niteliği ve
niceliğiyle doğrudan bağlantı içinde paylaşılması ve
cinsiyetinden, yaşından, etnik aidiyetinden ve milliyetinden
bağımsız olarak sosyalist toplumun vatandaşlarına eşit iş için
eşit ücret. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gerek
sanayide ve gerekse de tarımda işin ücretlendirilmesi bu yasanın
gereksinimlerine dayanır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bolşevik
Parti ve SSCB’de proletarya diktatörlüğü, yani Sovyet devleti,
yapılan işe göre paylaşım ekonomik yasasını, hem geri
unsurların mal hırsı eğilimlerine ve hem de küçük burjuva
eşitlikçiliğe karşı, yani nitelik ve nicelikten, emekçinin
vasfından ve iş üretkenliğinden bağımsız olarak işin aynı
derecede ücretlendirilmesine karşı kararlı bir mücadele içinde
gerçekleştirmiştir. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Eşitlikçilik,
tüketimin, yaşam koşullarının, zevkin ve gereksinimlerin genel
bir şekilde eşitlenmesi anlamında küçük burjuva bir sosyalizm
anlayışıdır. Marksizm ise eşitçilikten bunu anlamaz. Marksizm,
eşitliği fiziksel ve zihinsel yetenek veya ihtiyaçların eşitliği
olarak değil, sosyal ve ekonomik eşitlik olarak anlar. </i>Küçük
burjuva eşitçilik anlayışı ise, üretime büyük zararlar
vermekte ve işgüçlerinin sürekli yer değiştirmesine, iş
üretkenliğinin gerilemesine ve plan görevlerinin yerine
getirilmemesine yol açar. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a name="ko"></a>
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Lenin
küçük burjuva sosyalizm anlayışını teşhir etti ve Marksist
eşitlik anlayışını ortaya koydu. Marksizm, belirttiğimiz gibi,
eşitlikten kafa ve kol eşitliğini değil, tersine toplumsal,
ekonomik eşitliği anlamaktadır. Bu, sosyalizm için, herkes için
aynı ölçüde üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin ve
sömürünün ortadan kaldırılması, toplumsal üretim araçları
temelinde işe eşit ulaşabilme, herkes için eşit çalışma
yükümlülüğü, yapılan işe göre ücret ödenmesi anlamına
gelmektedir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizm,
daha önceki toplum biçimlerine göre, çalışmada işbirliğinin
(kooperasyonun) tarihsel gelişmesi içinde daha yüksek bir aşama
anlamına gelmektedir. Sosyalist işbirliği, dostça ortak çalışma
ve karşılıklı yardımlaşmayla birbirine bağlı olan sömürüden
kurtulmuş emekçilerin işbirliğidir. <b>Bu </b><b>işbirliği
(</b><b>kooperasyon</b><b>)</b><b> sosyalizmde en ileri teknolojiye
dayanır.</b></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">İş
</span> üretkenliği, bir işçinin bir zaman dilimi içinde
ürettiği ürünün miktarına veya da her ürün birimi için
harcanan iş zamanına göre ölçülmektedir. İş üretkenliğinin
artması, bir ürün biriminin içerdiği canlı işin toplam
miktarının azalması koşullarında ürün üzerindeki ölü
emeğin/harcanmış işgücünün payı görece artarken, canlı işin
payının görece azalmasında ifadesini bulmaktadır. </span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">İş
üretkenliğinin artması, iş zamanı birimi başına üretim
veriminin büyümesi demektir.</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuç
olarak şunu söyleyebiliriz: Sosyalizm, emekçileri sömürüden
kurtarır ve sömürücüler için özgür olmayan işin yerine
kendisi için, tüm toplum için özgür çalışmayı getirir.
Çalışma, sosyalizmde yaratıcı bir karaktere sahiptir ve tüm
toplum çapında örgütlüdür. Ama henüz insanların ilk yaşamsal
gereksinimi haline gelmemiştir ve bundan ötürü maddi teşvike
gerek duyulmaktadır. <b>Sosyalist toplum, işin ve her emekçinin
ücretlendirilmesinin ölçüsü üzerinde son derece sıkı bir
denetim yürütür. </b></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>II-SOSYALİZMDE
ÜCRET NEDİR? </b></span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Lenin
şunu öğretiyor: <i>“Komünizmi sosyalizmden farklı kılanın ne
olduğunu kendimize sorarsak, sosyalizmin doğrudan kapitalizmden
doğan toplum olduğunu söylemeliyiz. Sosyalizm yeni toplumun ilk
biçimidir, komünizm ise ancak sosyalizm tamamen güçlendiğinde
gelişebilecek daha yüksek bir toplum biçimidir. Sosyalizm,
kapitalistlerin yardımı olmaksızın çalışmayı, emekçilerin en
ileri kesimi olan örgütlü öncü tarafından, hem işin miktarı
hem de ücretlerin sabit olduğu en sıkı muhasebe, denetim ve
denetime sahip sosyal çalışmayı gerektirir. Bu belirleme
gereklidir, çünkü kapitalist toplum bize tecrit edilmiş çalışma,
sosyal ekonomiye güvensizlik, tüm köylü ülkelerinde hüküm
süren küçük mülk sahiplerinin eski alışkanlıkları gibi izler
ve alışkanlıklar bırakmıştır. Bütün bunlar gerçekten
komünist bir ekonomiyle çelişiyor.</i></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>Bununla
birlikte, komünizm olarak insanların herhangi bir özel zorlama
aygıtı olmaksızın toplumsal görevlerini yerine getirmeye
alıştıkları, topluluk yararına ücretsiz çalışmanın genel
bir görüngü haline geldiği bir toplumsal düzeni
kastediyoruz.”</i><span style="font-style: normal;">(5)</span></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizm
ve komünizm arasındaki konumuz açısından temel farkın ne
olduğunu göstermek için alıntıyı uzun tuttum. Lenin’in
öğretisi oldukça açık: Sosyalizm, kapitalizmin kalıntılarını,
burjuva mülkiyet ve çalışma anlayış ve alışkanlıklarını
bağrında taşır. Bunların yok edilmesi belli zorunlulukları,
yasallıkları kaçınılmaz kılar. Ancak, bu kalıntılar tamamen
yok edildikten sonra sosyalist toplum komünizm aşamasına geçer ve
orada, sosyalizmde söz konusu olan zorunlukların, yasallıkların
artık yeri yoktur.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücret, özü, niteliği itibariyle kapitalizmde ücretten ilkesel
olarak ayrılır. İşgücü sosyalizmde artık bir meta
olmadığından, ücret de artık işgücünün fiyatını teşkil
edemez.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücret , sömürücülerle sömürülenler arasındaki bir ilişkiyi
değil, tersine sosyalist devlet biçimindeki tüm toplum ile kendisi
için, sosyalist toplum için çalışan tek tek emekçiler
arasındaki ilişkiyi dile getirir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmde
işgücü metasının fiyatı olarak ücret, diğer metaların
fiyatlarından farklı olarak genelde aşağıya doğru bir sapma
gösterir ve emekçiye, gereksinimlerini acınası minimum sınırları
içinde bile karşılamasını her zaman olanaklı kılmaz.
Sosyalizmde, ücretli iş sistemi tamamen ortadan kaldırılır. Yani
kapitalizmde geçerli olan, işgücünün değeri ücretin
düzenleyicisidir yasası sosyalizmde tümüyle etkisini yitirir.
Sosyalizmin ekonomik temel yasası, tüm toplumun sürekli olarak
artan maddi ve kültürel gereksinimlerinin azami ölçüde tatmin
edilmesinin güvence altına alınmasını gerektirmektedir.
İşgücünün kapitalist zincirden kurtarılması, <i>“onu bir
yandan toplumun mevcut üretici güçlerinin izin verdiği ölçüde...
ve diğer yandan kişiliğin tam gelişmesini gerektiren tüketimin
ölçüsü kadar geliştirir.”</i><span style="font-style: normal;">(6)</span></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalist
üretimin büyüdüğü ve mükemmelleştiği ölçüde gerçek ücret
de sürekli olarak artar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmin
ekonomik temel yasasının üretimin canlanmasının uyarılması ve
emekçilerin artan refah düzeyinin güvence altına alınmasını
öngören talebi, yapılan işe göre paylaşım yasası üzerinden
gerçekleştirilir.<b> Bu yasaya göre, her emekçinin toplumsal
toplam üründen aldığı pay, onun yaptığı işin niteliği ve
niceliği tarafından belirlenmektedir. Bu yasa sosyalizmde bir
zorunluluğu, kaçınılmazlığı ve bu anlamda ücret farklılığının
yasallığa dayandığını gösterir. Sosyalizmde bu yasallıktan
kurtuluş yoktur. Önemli olan bu yasallığı sosyalizmde nesnel
gerçekliğinin bir ifadesi olarak kavraya</b><b>bilmektir</b><b>,
analiz ede</b><b>bilmektir</b><b> ve yasanın gereğine göre hareket
ede</b><b>bilmektir</b><b>. </b></span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Stalin
önderliğinde Bolşevikler ücret sorununu bu yasanın gereğini
yerine getirerek çözdüler.</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ücret,
sosyalist toplumda, onun yardımıyla her çalışanın yaptığı
işinin ürünlerine kişisel maddi ilgi duymasının sağlandığı
en önemli ekonomik aygıtlardan birisidir. Daha çok ve daha iyi
çalışan, daha fazla elde eder. Böylelikle, ücret, iş
üretkenliğinin artırılmasının güçlü bir etkeni olur,
emekçilerin kişisel maddi çıkarlarının devletin (tüm halkın)
veya sosyalist toplumun çıkarlarıyla doğru bir şekilde
birleştirilmesi olanağı sunar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücret, her emekçinin toplumsal toplum ürün parçası üzerinde
işçilere ve görevlilere, her birinin yaptığı işin niteliği ve
niceliğiyle uyum içinde, devlet tarafından verilen parayla ifade
edilen payıdır. Bu, ortalama ücret değildir, eşitlemecilikten
kaynaklanan ücret değildir. </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
emekçilerin bireysel ücretinin kaynağı, onlar tarafından
yaratılan ve yapılan işe göre paylaşılan kendisi için üründür.</span></b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmin
ekonomik temel yasasının ve yapılan işe göre paylaşım
yasasının gereklilikleriyle uyum içinde sosyalist devlet, her bir
dönem için ücret fonunu ve çeşitli çalışanlar kategorisinin
ücretlerinin miktarlarını planlı bir şekilde belirler.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ücret
fonu, devletin emekçilerin ücretlerinin ödenmesi amacıyla, tüm
halk iktisadında, tek tek dallarda ve işletmelerde belirli bir
zaman süresi (yıl ay, vs.) içinde belirlediği para araçlarının
toplam miktarıdır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
devletin ücret politikasının ancak ve ancak iki farklı, birbirine
tamamen zıt, birbirini dışlayan ve nihayetinde sosyalist inşayı
baltalayan, yıkılmasına götüren veya sosyalizmin inşasını
ilerleten yönü vardır. Tarih şimdiye kadar üçüncü bir yönü
görmemiştir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İlkinde
sosyalist devlet</b> ücretlerde eşitlemeciliği esas alır ve
yapılan işler (vasıflı, vasıfsız, ağır, kolay, kafa, kol)
arasında fark gözetmeksizin veya ücretleri farklılaştıracak
fark gözetmeksizin eşitlenmiş ücret paylaşımını yapar. Bu
durumda emekçiler ulusal gelirin ücret fonundan her biri eşit
miktarda olacak şekilde para(ücret) alır. Ekim Devriminden sonra
1922’ye kadar ücrette eşitlemecilik uygulanmıştır. Ancak,
gidişatın sosyalizmle çeliştiği reddedilemez olunca Bolşevikler
müdahale etmişler ve ücretlerde eşitlemeciliği kaldırmışlardır.
Bu makale çerçevesinde de belirttiğimiz gibi Lenin ve Stalin,
ücret konusunda eşitlemeciliğin küçük burjuva anti-marksist bir
anlayış olduğunu sürekli vurgulayarak bu alanda önemli bir
ideolojik mücadele vermişlerdir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İkincisinde
sosyalist devlet </b>ücretlerin her yönden farklılaştırılmasını
esas alır. İlke şudur: Vasıflı işle vasıfsız iş; ağır
işle ağır olmayan iş; kafa işiyle kol işi farklılığı olduğu
müddetçe ücretler eşitlenemez. Bu bir zorunluluktur; sosyalizmin
gelişmesinin o aşamasında dayattığı bir yasallıktır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İlki,
ücretlendirmedeki vasıflı ve vasıfsız iş arasındaki, ağır
işle ağır olmayan iş arasındaki farkları inkar eden
eşitlikçilik, bu küçük burjuva anlayış, sosyalist iktisadi
sisteme derinden düşmandır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İkincisi,
daha yüksek kaliteye sahip iş olarak vasıflı işin, emekçinin
belirli eğitimini gerektirdiğini ve vasıfsız işe göre buna daha
yüksek ücret ödenmesini zorunlu kılar. Bu ücretlendirme sistemi,
emekçiyi vasfını yükseltmeye teşvik eder. Aynı vasıf aşaması
içinde ağır işe, daha az ağır olan işe göre daha fazla ücret
ödenmesini geçerli kılar.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ekonominin
önde gelen dallarında çalışmayı mümkün olduğunca teşvik
etmenin ekonomik ihtiyacına uygun olarak, metalürji, kömür ve
petrol madenciliği, mühendislik vb. gibi ağır sanayi dallarında
çalışanlar için daha yüksek ücretler belirlenir. Diğer şartlar
eşit olmak üzere, ekonomik açıdan özellikle önemli ilçelerde
veya uzak ve seyrek nüfuslu bölgelerde bulunan fabrikalarda ve
başka iş yerlerinde çalışan işçilere, mühendislere ve
teknisyenlere de daha yüksek ücret ödenir. Sonuç olarak,
ücretler, ulusal ekonominin planlı gelişiminin gereklerine uygun
olarak, toplumsal üretimin işletmeleri ve dalları arasında
vasıflı işin planlı dağılımı ve yeniden dağıtımı için
ekonomik araçlardan biridir. Salt bu gerçeklik sosyalizmde ücret
eşitlemeciliğinin neden olamayacağını göstermeye yeter de artar
bile.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ücretlendirmede
kesinlikle belirlenmiş bir ayrımı tutarlı bir şekilde sağlamayan
bir iktisat pratiği, yapılan işe göre paylaşımın ekonomik
yasasıyla çelişir. Böyle bir ayrımın olmaması halinde, bütün
kalifiye iş yapan emekçilerin basit işleri yapanlara göre, en
modern tekniği kullanarak tayin edici işleri yerine getiren
emekçilerin yardımcı işlerde veya da kol gücüne dayanan işlerde
çalışanlara göre ve nihayetinde, ağır işlerde çalışan
emekçilerini daha kolay işleri yapan veya da alışılmış çalışma
koşulları altında çalışanlara karşı tercihli
ücretlendirilmesi de olmaz. Gerekli ayrımın olmaması halinde,
eşitlikçilik oluşur ve modern tekniğin ve üretimin
örgütlenmesinin yöntemlerinin yerleştirilmesi de zorlaştırılır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nedenle sosyalist devletin ücret politikası, ancak,
ücretlendirmedeki küçük burjuva eşitlikçiliğine ve gerici,
devletin çıkarlarına ters düşen, makineleşmeye karşı yönelen
eğilimlere karşı mücadele içinde gerçekleştirilebilir.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">SSCB’de
ücretlendirme bu açılardan tartışılmalıdır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-weight: normal;">Sosyalizmde
ücret farklılığındaki yasallık, çalışma normu ve tarife
sistemi üzerinden gerçekleştirilir</span></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
ücretin farklı biçimleri vardı. Bu biçimler somut yöntemlerdi.
Yapılan işe göre paylaşımın ekonomik yasasının gereksinimleri
somut yöntemlerle gerçekleştiriliyordu.(7)</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Sonuç
itibariyle şunu diyebiliriz: </span></b></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-weight: normal;">SSCB’de
sosyalizmin inşası sürecinde uygulanan ve ülke koşullarına göre
doğru olan ücretlendirme biçimleri (</span><span style="font-weight: normal;">verim
ücretidir, doğrudan verim ücreti, </span><span style="font-weight: normal;">p</span><span style="font-weight: normal;">rogresif
verim ücreti, </span><span style="font-weight: normal;">p</span><span style="font-weight: normal;">rim-verim
ücreti, </span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">tugay
ya da grup verim ücreti, </span></span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">z</span></span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">aman
başına ücret, </span></span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">b</span></span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">asit
zaman başına ücret, prim-zaman</span></span><i><span style="font-weight: normal;">
</span></i><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">başına
ücret</span></span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">);
</span></span><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;"><span style="font-weight: normal;">ücret
grupları kataloğu oluşturulması, </span></span></span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">işin
normlaştırılması sosyalizmin ilkeselliği değildir. Bunların
her biri ülke özgünlüğünün birer yansıması olarak
görülmelidir. Dolayısıyla bu alanlarda başka ülkelerde başka
biçimler, normlaştırmalar olabilir. Hele hele teknolojinin
</span></span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">günümüzdeki
gelişme boyutları ve bunun ekonomiye yansımaları göz önünde
tutulursa belirttiğim bu noktalarda farklı ve gelişmiş biçim ve
normların ortaya çıkacağı açıktır. </span></span></span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-style: normal;">T</span><span style="font-style: normal;">arif</span><span style="font-style: normal;">e</span><span style="font-style: normal;">
sistemi, işin/çalışmanın normlaştırılması SSCB</span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-style: normal;">'</span></span><span style="font-style: normal;">de</span><span style="font-style: normal;">
</span><span style="font-style: normal;">işçinin </span><span style="font-style: normal;">vasfından</span><span style="font-style: normal;">,
teknoloji kullanımından, üretim koşullarından, ülkeye özgü
başkaca nedenlerden dolayı o ülkeye, somutta da SSCB</span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-style: normal;">'</span></span><span style="font-style: normal;">ye
özgündür. Bu veri/faktör bileşiminden bir ilkesellik, </span><span style="font-style: normal;">sosyalizme
özgünlük çıkartılamaz.</span></span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tarife
sistemi, herhangi bir işin değerlendirilmesini, işçinin
niteliklerine, işin türüne ve ilgili üretim dalının şartlarına
ve özelliklerine göre belir. Bu sistem illa da SSCB’de nasılsa
bugün her ülkede aynı olacak diye bir kural yoktur. Her bir ülkede
tarife sisteminin yardımıyla, ulusal ekonominin çeşitli
dallarındaki ve çeşitli işçi gruplarındaki ücret düzeyi
sabitlenir. SSCB’de toplu pazarlık sisteminin en önemli unsurları
ücret grupları, ücret grubu katalogları ve temel ücretlerdi. Bu
da somut durumun somut analizine bağlıdır. SSCB’de standart
ücret, zaman birimi başına ve ücret grubuna göre ücret
miktarını belirliyordu. Bu da bugün somut durumun somut analizine
bağlıdır. Kolektif temel ücretler, sosyalist devletin, her bir
sanayi kolunun ekonomik önemini, iş mekanizasyonunun derecesini,
bireysel ekonomik alanların özelliklerini vb. dikkate alarak
ücretleri farklılaştırmasını sağlar. Ancak, her bir sanayi
kolunun ekonomik önemi, iş mekanizasyon derecesi, bireysel ekonomik
alanların özellikleri vb. ülkeden ülkeye farklıdır.</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">Sosyalist
iktisatta sözleşme sistemi, ücreti, üretimin tayin edici
halkalarının pekişeceği ve </span><span style="text-decoration: none;">vasfın</span><span style="text-decoration: none;">
yükselmesinin teşvik edileceği biçimde örgütleme hedefine
sahiptir. </span><span style="text-decoration: none;">Bu bir genel
doğrudur. </span><span style="text-decoration: none;"> </span><span style="text-decoration: none;">Bu
genel doğru o zamanın SSCB’sinde i</span><span style="text-decoration: none;">ktisadi
faaliyetin sosyalist ilkelerine, ileri, teknik olarak
gerekçelendirilmiş normlar</span><span style="text-decoration: none;">a</span><span style="text-decoration: none;">
denk düş</span><span style="text-decoration: none;">üyordu. Bugün
sosyalist bir devrimden sonra bu genel doğrunun aynen SSCB’de
olduğu gibi geçerli olacağı söz konusu olamaz. </span><span style="text-decoration: none;">Günümüzde
i</span><span style="text-decoration: none;">ktisadi faaliyetin
sosyalist ilkelerine, ileri, teknik olarak gerekçelendirilmiş
normlar </span><span style="text-decoration: none;">SSCB’de olandan
farklı, daha gelişmiş olacaktır. </span></span></span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">Bu
ve ücretlendirme bağlamında diğer makalelerde ele alacağımız
noktalar göz önünde tutulmaksızın s</span><span style="text-decoration: none;">osyalist
devletin ücret politikası, ücretin her yönlü farklı kılınması
temelinde küçük burjuva eşitlikçiliğine karşı mücadele
</span><span style="text-decoration: none;">sürdürülemez. SSCB’nin
bu mücadele tecrübesinden öğrenmek gerekir. </span></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">Devam
edecek</span></b></i></span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">II.
Makale</span></span></span></span></p>
<p align="justify" style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<b><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
Ücret Farklılığı Kaçınılmaz Bir Yasallıktır</span></span></span></span></b></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
<span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><b>Kaynak/Açıklama:</b></span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1)
Rusça’sından çevirirseniz “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği”, Almanca’sından çevirirseniz “Sosyalist Sovyet
Cumhuriyetleri Birliği” oluyor.</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2)
<span style="text-decoration: none;">Lenin; C. 33, s. 50, “Yeni
Ekonomik Politika ve Politik Aydınlatma Kurullarının Görevleri”.</span></span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="text-decoration: none;">3)
</span><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><span style="text-decoration: none;">Lenin;
C. 25, “Devlet ve Devrim”, s. 483/484.</span></span></span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Nimbus Roman, serif;"><span style="text-decoration: none;">4)
</span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="text-decoration: none;">Marks-Engel
Toplu Eserleri (</span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="text-decoration: none;">bundan
sonra </span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="text-decoration: none;">METE);
C. 20, s. 186, </span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="text-decoration: none;">Anti-Dühring</span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="text-decoration: none;">.</span></span></span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5)
Lenin; C. 30, s. 274/275, “Subbontikler Üzerine Sunum”.</span></span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="text-decoration: none;">6)
</span></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><i><span style="text-decoration: none;">“Hiç
kuşkusuz, eğer ücretler, kendi genel temeline, yani üreticinin
kendi emeğinin ürününün, emekçinin bireysel tüketimine geçen
kısmına indirgenecek olursa; eğer biz, bu kısmı, kendi
kapitalist sınırlarından kurtarır ve bunu bir yandan, toplumun
mevcut üretkenliğinin (yani, onun kendi bireysel emeğinin
toplumsal üretkenliğini, gerçekten toplumsal üretkenlik olarak
alırsak) izin verdiği, öte yandan, kişiliğinin bütünüyle
gelişmesinin gerektirdiği tüketim hacmine kadar genişletirsek ve
üstelik de, artı emek ile artı ürünü, toplumun o günkü üretim
koşulları altında, bir yandan, sigorta ve yedek fonlar yaratmak,
öte yandan, yeniden üretimi toplumsal gereksinmelerin öngördüğü
boyutlara doğru sürekli genişletmek için gerekli ölçüye
indirgersek; en sonu eğer, N°: 1 (gerekli-emek) ile N°: 2ye
(artı emek), toplumun gelişememiş ve çalışma yetisini yitirmiş
üyeleri adına, gücü-kuvveti yerinde olan üyelerince daima
harcanması gerekli emek kitlesini katarsak, kısacası, hem
ücretleri ve hem de artı değeri, hem gerekli ve hem de artı
emeği, kendi özgül kapitalist niteliklerinden sıyırıp atarsak,
geriye kuşkusuz bu biçimler değil, yalnızca, bütün toplumsal
üretim tarzlarında ortak olan özleri kalır.” </span></i></span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;">(METE;
C. 25 (Kapital, C. III), s. 883)</span></span></span></span></span></span></p>
<p align="left" style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a name="ge"></a>
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;">7)</span></span><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;">
SSCB’de sosyalist işletmelerde ücretlendirmenin temel biçimi,
verim ücretidir. 1953 yılında, SSCB’de sanayide çalışan
işçilerin yüzde 77’si verim ücretine göre
ücretlendiriliyorlardı.</span></span></span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Sosyalizmde
verim ücreti, emekçinin kendi emeğinin ürünlerine karşı en
büyük ilgisine yol açmaktadır. Bu, beraberinde muazzam bir
çalışma yoğunlaşması getiren ve artı değer oranının
artmasına yol açan, ama çalışma yoğunlaşmasının artmasıyla
birlikte işçinin ücretinin de düştüğü kapitalizmdeki akort
ücretinden ilkesel olarak ayrılmaktadır.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><b>Sosyalist
toplumda her işçinin kazancı, yaptığı işin niteliği ve
niceliğine doğrudan bağlıdır.</b> <b>Ödemesi yapılan,
kapitalizmde olduğu gibi işgücü değil, iştir. </b>Verim ücreti,
kazancın belli bir zaman birimi içinde üretilen ürünün
artmasına bağlı olarak yükselmesini güvence altına alır ve
böylelikle iş üretkenliğinin artması için bir teşvik aracı
sunar. Verim ücreti, makinelerden, donanımlardan, hammaddelerden ve
iş zamanından tümüyle ve rasyonel olarak yararlanmayı, teknik
mükemmelliklerin kullanıma sokulmasını ve işin ve üretim
sürecinin en iyi şekilde örgütlenmesini teşvik eder.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">En
yaygın olan sistem, <b>doğrudan verim ücreti </b>sistemidir. Bu
sistemde her ürün birimi, belirlenen normların yerine
getirilmesinden ya da gereğinin üstünde yerine getirilmesinin
derecesinden bağımsız olarak, aynı ölçüde ödenmektedir.
Çalışanın ücreti, onun ürettiği ürünlerin artmasıyla doğru
ilişki içinde artar.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><b>P</b><b>rogresif
verim ücreti</b> sisteminde, işçiye, normların yerine getirilmesi
karşılığında bir ve aynı, değişmeyen ölçülere göre ücret
ödenmektedir, normun üzerinde elde edilmiş verim karşılığında
ona diğer, artan ve ileriye doğru büyüyen ölçülere göre ücret
ödenmektedir. Örneğin, SSCB’de motorlu taşıt ve traktör
sanayindeki bazı işletmelerde belirlenen normun yüzde 1 ile 5
oranından fazla yerine getirilmesi durumunda, normun üzerinde elde
edilmiş ürünler karşılığında parça oranı yüzde 30, normun
yüzde 6 ile 10 arasında aşılması durumunda yüzde 60 vs.
artmaktadır. Oranların en güçlü artan dizisi, önder meslek
grupları, yeraltında ya da yüksek sıcaklık altında çalışan
ya da diğer ağır bedensel işleri görmek zorunda olan işçiler
için saptanmıştır. Progresif verim ücretinin etkisi, çok sayıda
ücret cetvelinin bulunması durumunda azalır; çünkü, böylelikle
hesap dökümü, ücretlerin hesaplanması ve iş ücretiyle iş
üretkenliği arasındaki doğrudan görülebilir bir bağıntının
oluşturulması zorlaştırılmaktadır. Progresif verim ücretinin
etkinliği, ayrıca çeşitli iktisat dallarında normun fazlasıyla
yerine getirilmesinin bunlara göre ödendiği oranların birbirinden
güçlü bir şekilde sapma göstermeleri halinde azalır.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><b>Prim-verim
ücreti</b> sisteminde doğrudan verim ücreti, belli bir sayıya
ulaşılması durumunda, yani yakıt maddelerinin ve elektrik
enerjisinin tasarrufu, üretimin maliyet masraflarının düşürülmesi,
ıskarta oranının azaltılması, düşük kalite sınıflarının
payının azaltılması vs. durumunda primlerle tamamlanmaktadır.
Bazı işletmelerde primler, belirli bir niteliksel orana
erişildiğinde, ilerleyen verim ücretinin ödenmesinde de
kullanılmaktadır.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Üretim
koşullarının bireysel verim ücretinin kullanılmasını olanaksız
kıldığı durumlarda (örneğin, birçok işçinin bir makineyi ya
da aygıtı aynı anda birlikte kullanmas<span style="font-style: normal;">ı
durumunda) </span><span style="font-style: normal;"><b>tugay </b></span><span style="font-style: normal;"><b>ve</b></span><span style="font-style: normal;"><b>ya
da grup verim ücreti</b></span><span style="font-style: normal;">
kullanılmaktadır. Tugayın tek tek üyeleri, kolektif kazançlarını
çalıştıkları süre ve </span><span style="font-style: normal;">vasıfları</span><span style="font-style: normal;">
göz önünde tutularak paylarını elde etmektedirler.</span></span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;">SBKP(B)
XVIII. Parti Konferansı, iyi verim gösteren çalışanların maddi
teşviki ilkesinin tutarlı olarak kullanılmasının gerekliliğini
vurguladı ve şu kararı aldı: </span><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><i>“Söz
konusu olan, ücretlendirmedeki tembel eşitlikçilik pratiğini
tümüyle ortadan kaldırmak ve verim ücretinin ve prim sisteminin
daha büyük bir ölçüde iş üretkenliğinin artmasının ve
ayrıca tüm iktisadımızın gelişmesinin önemli bir kaldıracı
olmasının sağlanm</i></span>asıdır.” (SBKP(B) XVIII. Parti
Konferansı Kararı; bkz. “Parti Kongreleri, Parti Konferansları
ve MK Oturumlarının Karar ve Gerekçeli Kararlarında SBKP”,
Bölüm II, 7. baskı, s. 975, Rusça)</span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><b>Zaman
başına ücretle </b>verim ücreti ödenmesinin mümkün olmadığı
ya da işin karakteri açısından amaca uygun olmadığı bütün
işlerin (kapıcıların, işletme koruması görevlilerinin, kalite
kontrolörlerinin çalışması, bireysel üretimdeki çalışma vs.)
ödemesi yapılır.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><b>Basit
zaman başına ücret,</b> ayrımlıdır ve işin süresine ve
işçinin vasfına göre değişir, zaman başına ücretle
çalışanların emeklerinin sonuçlarına maddi ilgisini
artırabilmek için, <b>prim-zaman</b><i> </i><b>başına ücret</b>
kullanılmaktadır. Bu sistemde işçiye belirli bir niteliksel ve
niceliksel orana ulaşılması durumunda, sözleşme ücretlerine ek
olarak çalışılan zaman birimi için prim ödenmektedir: Onarım
süresinin kısaltılması, hammaddeler, yakıt maddeleri ve elektrik
enerjisi tasarrufu, aygıtların aşınımsız olarak kullanılması,
ıskarta oranının azaltılması vs. için.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Yönetici
personel ve mühendislerle teknikerlere, geniş ölçüde prim-zaman
başına ücret yoluyla ödeme yapılır. Bu çalışanlar
kategorisinin (işletme müdürleri, şef mühendisler, şube
yöneticileri, ustalar vb.) ücretinin temelini işletmenin (şubenin,
vardiyanın vs.) büyüklüğüne, iktisadi önemine, söz konusu
çalışanın hizmet yıllarının sayısına vs. göre farklı olan
aylıklar oluşturmaktadır. Yönetici çalışanlar, mühendisler ve
teknikerler, brüt üretim planının yerine getirilmesi ve
fazlasıyla yerine getirilmesi, saptanan meta türlerine uyulması ve
maliyet masrafı planının yerine getirilmesi durumlarında, meta
üretimi planın yerine getirilmesi ya da fazlasıyla yerine
getirilmesi karşılığında belirli bir yüzde oranını, temel
aylıklarına ek olarak prim şeklinde alırlar. Öğretmenlerin,
doktorların, sağlık sektöründeki bakıcı personelin ve devlet
kurumu görevlilerinin aylıkları, aynı şekilde, işin ve
öğrenimin karakterine, hizmet yıllarına ve bir dizi diğer
özelliğine göre ayarlanmaktadır.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Çalışanların
vasfı, iş üretkenliği ve onun ürettiği ürünlerin kalitesinin
göz önünde bulundurulmasıyla ücretteki her yönlü ayrım,
çalışma normlaştırılmasının ve belirli sözleşme sisteminin
yardımıyla gerçekleşmektedir.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;"><b>Çalışma
normlaştırılması</b>, belirli bir işin yerine getirilmesi için
zaman saptanması (<i>zaman normu</i>) ya da belirli bir zaman birimi
içinde üretilecek parça sayısının saptanmasıdır (<i>emek
normu</i>). Doğru çalışma normlaştırması, üretim sürecinin
yönlendirilmesinin, emek örgütlenmesinin iyileştirilmesinin emek
üretkenliğinin artırılmasının, ücretlendirmedeki
eşitlikçiliğin aşılmasının ve sosyalist yarışmanın
geliştirilmesinin en önemli ön koşullarından birisidir. Geri
kalmış emekçileri önder işçilerin düzeyine getirebilmek için
teknik olarak gerekçelendirilmiş normlar zorunludur. Teknik olarak
gerekçelendirilmiş normlar, üretimdeki geniş işçi kitleleriyle
işçi sınıfının önder unsurlarını birleştiren büyük bir
düzenleyici güçtür.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="font-style: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">İktisadi
faaliyetin sosyalist yöntemleri, geniş işçi kitleleri tarafından
halihazırda kullanılmakta olan normlarla en iyi işçilerin ve
yenilemecilerin ulaştıkları normlar arasına düşen ileri, teknik
olarak gerekçelendirilmiş normlara göre yönlendirmeyi gerekli
kılmaktadırlar. Kapitalizmdeki emeğin sınırsız
yoğunlaştırılmasının aracı olan, işçilerin sağlığını
yıkıma uğratan ve onların yaşamlarını kısaltan mevcut emek
normlarının tersine, sosyalist işletmelerdeki normlar, bunların
ilerici normlar ve aynı zamanda tüm işçiler için ulaşılabilir
olması bakış açısıyla saptanmaktadır.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="font-style: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">İleri
çalışma normları, iş üretkenliğinin artırılmasını ve
planın yerine getirilmesini engelleyen eski, çok düşük olarak
saptanmış normları savunan tutucu unsurlara karşı kararlı
mücadele içinde uygulamaya sokulmaktadır. Bu eskimiş normlar,
teknikteki ve üretim örgütlenmesindeki ilerlemeleri göz önünde
bulundurmayan, tekniğe kötü derecede hakim olan işçilere uygun
olan ve iş zamanındaki üretken olmayan kayıpları legalize eden
sözde deneyimsel istatistik normlarıdır. Tekniğin sürekli olarak
mükemmelleştirilmesi, bunları artırmak amacıyla, çalışma
normlarının dönemsel olarak gözden geçirilmesini gerekli
kılmaktadır. Sosyalist toplumun, emekçi kitlelerin çıkarları,
üretim tekniğinin modern düzeyine tümüyle ve tamamıyla uyan ve
iş üretkenliğinin artırılması için <b>ücret grupları
kataloğu</b> güçlü bir etken olan ileri, teknik olarak
gerekçelendirilmiş normların kullanıma sokulmasını
gerektirmektedir.</span></span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Çalışanın
vasıflılık durumundan, işin türünden ve söz konusu üretim
dalının koşullarından ve özelliklerinden yola çıkılmasını
gerektiren her türlü işin değerlendirilmesi, sözleşme sistemi
tarafından belirlenmektedir. Halk iktisadının çeşitli
dallarındaki ve çalışanların çeşitli ücret grupları için
ücretin miktarı, sözleşme sisteminin yardımıyla saptanmaktadır.</span></span></span></span></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-decoration: none;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Liberation Serif, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Sözleşme
sisteminin en önemli unsurları, ücret grupları, ücret grupları
kataloğu ve temel sözleşme ücretleridir.</span></span></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.1in; background: transparent }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-85294360088665092972022-12-15T16:27:00.000+03:002022-12-15T22:09:00.611+03:00İDEOLOJİ TACİRLERİ, HAYAL PAZARLAMACILARI<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> </p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> <span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">İDEOLOJİ
TACİRLERİ,</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">HAYAL
PAZARLAMACILARI</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İdeoloji
tüccarlığı, hayal pazarlamacılığı nasıl yapılır,
insanlığın geleceği daha bugünden nasıl satılır (tabii
ideolojik olarak) diye sorarsanız bunun cevabını her yerde
bulamazsınız. Bu türden anlayışların pazarlandığı özel
borsalar var, o “siyaset” borsalarına bakmanız gerekir. Buralar
bugünle; toplumsal gelişmenin mevcut haliyle gelecek arasında
ilişki kuran platformlardır. Geleceğe nasıl varılacağı, bunun
için nelerin yapılması gerektiği konusunda bolca verilere
ulaşabilirsiniz. Ancak, bizzat bugün ben ne yapıyorum sorusuna
asla bir cevap bulamazsınız. Bizzat yapmak, örneğin, geleceği
bizzat örgütlemek, yani gelecekteki toplumu gerçekleştiren özne
olmak onların işi değildir. Bu mücadelede kendilerine düşen
payın “akıl” vermekten ibaret olduğuna inanırlar. Verdikleri
“aklı” gerçekleştirmek zorunda olanlar başkalarıdır. O
“başkaları”yla da bunların bir ilişkisi yoktur.<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlar
önlerine insanlığın bugün çözemeyeceği görevleri koyarlar.
Yani bugünün görevleriyle uğraşmazlar, geleceğin görevlerinin
muştusunu bugünden verirler. İdeolojiler ve sınıf mücadelesi
tarihi bunları troçkizm ve tasfiyecilik olarak tanımlıyor.
Yüzyıldır bir türlü bitiremedikleri, insanlığı ikna
edemedikleri kapitalizmin geleceği tartışmalarına baktığımızda
ne demek istediklerini anlıyoruz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Anlaşılması
için sadeleştirelim:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-<i>“Bu
kriz, emperyalist kapitalizmin periyodik bunalımlarının çok
ötesindedir. Yaşanmakta olan, tekelci ilişkilere eşlik ettiği
bilinen durgunluk eğilimini derinleştirip neredeyse kalıcılaştıran
boyutta bir yapısal krizdir.”</i> (E. Çağlı)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-“<i>Kapitalizm
tarihsel bir tıkanma içindedir ve peş peşe gelen ölüm sancıları
kaçınılmazdır. Daha önce dünya üzerinden gelip geçmiş
çeşitli toplumsal düzenleri tarihin çöp tenekesine sürükleyen
akıbet, şimdi kapitalizm için pusuda...” </i>(E. Çağlı)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>-“Kapitalist
sistem artık kendini ileriye taşıma potansiyellerini tüketmiş ve
onun için de ölüm çanları çalmaya başlamıştır.”</i> (E.
Çağlı)</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-
“Y<i>aygın emperyalist paylaşım savaşlarıyla seyreden tüm
tarihsel dönemeçlerde gözlemlenen ve ekonomik, siyasal, sosyal
yaşamda kapitalizmin yol açtığı birikimli çelişkilerin ürünü
olan büyük sistem krizleri</i>” (E. Çağlı)</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-“K<i>apitalist
sistemin artık tarihsel bir gerileme ve durgunluk eğilimi içine
girmiş</i>”. (E. Çağlı)</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-“<i>Dünyanın
kapitalistleşmesi ve kapitalizmin bir dünya sistemi olarak iyice
olgunlaşması neticesinde bu üretim tarzı artık iyice yaşlanıp
köhnemiştir. Ortalama kâr hadlerindeki düşüş eğilimi,
ürkütücü düzeyde büyüyen bir işsiz nüfus, çözümü olmayan
bir eksik tüketim sorunu, bunalım erteleyici mekanizmaların
giderek daha yıkıcı bunalımları hazırlaması gibi belirtilerden
de anlaşıldığı üzere kapitalizmin tarihsel ölüm çanları
çalıyor. Kapitalizm insanlık açısından artık tamamen yıkıcı
bir sisteme dönüşmüştür.</i>”(E. Çağlı)</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>-”Yaşanmakta
olan... bir yapısal kriz...” </i>(E. Çağlı)</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>-”-Günümüzde
yaşanmakta olan sistem krizi” </i>(E. Çağlı)<i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">-“Kapitalizm
bir sistem krizi içerisinde debelenmektedir ve bu tarihsel bir
krizdir.” </span></i></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-“<i>Demek
ki, kapitalizmin tarihsel sistem kriziyle, çok boyutlu, çok
katmanlı, toplumsal yaşamın her alanını kapsayan ve geçmişte
görülmeyen nitelikte bir krizi anlatmaktayız.”</i></span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">-“Bu
bir sistem krizidir, tüm sistemi, onun tüm alanlarını kapsamakta
ve sistemi bir varoluş sorunuyla karşı karşıya getirmektedir.”</span></i></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">-“Kapitalizm
artık ihtiyarlık dönemindedir, geçmişteki gibi, böylesi bir
dönemi çeşitli yapısal dönüşümlerle atlatıp yeniden uzun ve
güçlü bir yükseliş dönemine girme potansiyelini tüketmiştir.”
</span></i></span></span>
</p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>-“Bu
süreç içerisinde giderek olgunlaşan ve bugün artık saklanamaz
olan bir ideolojik kriz de sözkonusudur.”</i> (1)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Peki,
bu konuda Marksizm-Leninizm ne diyor? Bir de buna bakalım</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Bu
yüzyılın başından bu yana, ama genellikle 2008 dünya ekonomik
krizinden bu yana dünya ekonomisi, bu ekonomide uluslararası
sermayenin/tekellerin rolü, ulus devletin giderek önemsizleşmesi,
emperyalist küreselleşmenin geriye dönüşümü olmayan bir süreç
olarak bütünlüklü dünya ekonomisi olarak taçlandığı; yani
sermaye ve üretimin uluslararasılaşması sürecinden artık geriye
dönüşümün olamayacağı ve kapitalizmin “sistem krizi”
üzerine farklı çevrelerden bolca teori ve anlayış üretildi. </span>
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
Rusya-Ukrayna savaşı her şeyi altüst etti. Diğer şeylerin yanı
sıra kapitalizm “sistem krizi”ne çakılıp kaldı diyerek onun
çökeceğini muştulayanlar; dünya ekonomisi bütünleşmiştir,
geri adım atılamaz, uluslararası sermaye ne derse olur diyenler;
jeopolitikanın bütün bu değişimlerde oynadığı rolü
göremeyenler adeta teorileriyle ortada kaldılar...</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sermaye
ölümcül bir bunalım sarmalına yakalanıyor, kapitalizm bir
“sistem krizi” içinde kıvranıyor ve bu krizini aşmasının
hiçbir koşulu kalmamış, deniyor. Onlara göre, sermayenin üretici
güçleri geliştirme yeteneği giderek zayıfladığından dolayı
kendisini genişletme düzeyi sürekli düşüyor. Sermaye daha çok
yoğunlaşıp merkezileşerek, sömürüyü daha çok yoğunlaştırarak
bunu kendi elleriyle hazırlıyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Soru
şu: kapitalizmin “sistem krizi” ne demek?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Ne
demek” sorusuna cevap bulmak istiyorsak adres ne Marks ne Engels ne
Lenin ne Stalin ne de Marksist-Leninist politik ekonomidir. İster
istemez Troçki’ye baş vurmak zorundayız. Çare Troçki’de!
Troçki’nin “Geçiş Programı”nda (1938) kapitalizm bağlamında
yaptığı tespit oldukça öğreticidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki'ye
göre gelişmesinde kapitalizm son aşamasına gelmiştir:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)“<i>Proleter
devrimin ekonomik ön koşulları, genelde kapitalist düzende
ulaşabileceği en yüksek olgunluk düzeyine ulaşmıştır.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2)”<i>İnsanlığın
üretici güçleri durgunluk içindedir.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3)”<i>Artık
yeni buluş ve teknik gelişmeler maddi zenginliğin yükselmesini
sağlayamamaktadır.” </i>4)”<i>Bütün kapitalist sistemin
içinde bulunduğu toplumsal kriz koşullarında konjonktürel
krizler kitleleri gittikçe ağırlaşan yokluk ve acılarla karşı
karşıya bırakmaktadır.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">5)”<i>Gerek
demokratik gerekse de faşist rejimler, bir iflastan diğerine
yuvarlanmaktalar.” </i>6)”<i>Burjuvazinin kendisi de bir çıkış
yolu görememektedir.”</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">7)
“<i>Tek çıkış yolu burjuvazinin devrilmesidir.”</i>(2)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">8)“<i>Çürüyen
kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de
kültürel olarak büyümektedir. Bu nedenle, ileri bir zamanda
proletaryanın devrimci görevlerinin seviyesine yükseleceğini
beklemek için hiçbir neden yoktur.”</i>(3)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki'nin
bu tespitinden hareketle tasfiyeciler, bir kısım Troçkist bugün
emperyalist aşamasındaki kapitalizmi, çöktü/çökecek,
öldü/ölecek (“sistem krizi”) olarak tanımlıyorlar. Onlara
göre: </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1)Üretici
güçler artık büyümemektedir/gelişmemektedir; </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2)Artık
artı değer üretilememektedir; </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">3)Yatırım
yapma olanakları kalmamıştır; </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">4)Kar
elde edilememektedir; </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">5)Bütün
sistem durağanlaşmıştır; </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">6)Bütün
sistem var olmak yok olmak krizi içindedir; </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">7)Burjuva
sistem sürekli barbar ve ilkel özelliklerini ortaya çıkartmaktadır.
(Yani burjuva sistem daha önce demokratik miydi?)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sadece
başlık olarak ‘artık artı değer üretilememektedir; yatırım
yapma olanakları kalmamıştır; kar elde edilememektedir’ demek,
‘kapitalizm öldü, kapitalizm çöktü, artık böyle bir sistem
yok’ demekle eş anlamlıdır. Buna bir de “Kapitalizm artık
<b>ihtiyarlık dönemi</b>ndedir” tespitini eklediğimiz zaman
yaşayanı, canlı canlı mezara gömmüş oluyoruz. (4)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
unutulan veya görmezlikten gelinen gerçek şudur: “Ölüm
döşeğin”de de olsa kapitalizm, kapitalizmdir, yani hala artı
değer üretiyor; yatırım yapıyor; kar elde ediyor. Aksi taktirde
dünya ekonomisindeki ve tekil ülke ekonomilerdeki maddi değerlerin
üretimi, yani artı değer üretimi bazındaki büyüme, Çin’in
yükselişi nasıl açıklanabilir?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
durumda söz konusu olan şudur; karşımızda genel anlamda çürüyen,
olması gerektiği düzeyde yatırım yapamayan; olması gerektiği
seviyede artı değer üretemeyen; olması gerektiği seviyede kar
elde edemeyen bir kapitalizm var. Emperyalist aşamasında
kapitalizmin bu halinin ne anlama geldiğini Marksist-Leninist
politik ekonominin geliştirdiği kapitalizmin genel krizi teorisi
her bir aşamasında bize göstermektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Troçki
ve bugün onun yolundan yürüyenler “sistem krizi”ni aslında
üretim ilişkilerinin üretici güçlerin karakteriyle uyumluluk
yasasının uyumsuzluğa dönüşmesiyle açıklamaya çalışırlar.
Bu konuda öğretici olduğu için Marks’ın “Politik Ekonominin
Eleştirisine Katkı – Önsöz”ünde o ünlü tespitine bir göz
atalım: “<i>Gelişmelerinin belirli bir aşamasında toplumun
maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri
mevcut üretim ilişkilerine veya da bunların hukuki ifadesinden
başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düşerler.
Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler,
onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı
başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük
veya da az bir hızla altüst eder...</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i>(Altüst
oluş) değerlendirmeleri</i>(ni) <i>maddi hayatın çelişkileriyle,
toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki
çatışmayla açıklamak gerekir.”</i>(5)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burada
Marks’ın ne söylediği oldukça açık. Ama bunu anlamak
istemeyenlerin başında kapitalizmin “sistem krizi”nden bahseden
Troçki ve Troçkistler gelir. Marks diyor ki, bir toplumda, örneğin
kapitalist toplumda bu toplumun karakterini belirleyen üretici
güçler engelsiz gelişebilirler. Ancak, bu gelişmenin olması için
üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin düzeyine denk düşmesi
gerekir. Ne var ki, bu gelişme sonsuza dek devam etmez;
gelişmelerinin belirli bir aşamasında üretim ilişkilerinin
çerçevesi üretici güçlere dar gelir. Bu dar gelme durumu üretici
güçlerin, üretim ilişkileri ile çelişkiye düşmüş olması
demektir. Bu çelişkinin ortadan kalkması için toplumun üretici
güçlerinin ulaşmış olduğu gelişme seviyesine ve karakterine
tekabül eden yeni üretim ilişkileri, eski üretim ilişkilerinin
yerini alırlar. Bu bir sosyal devrim demektir. Devrim, toplumun
eskimiş ekonomik altyapısının ve onunla birlikte üstyapısının
da değişmesi demektir. Burada söz konusu olan üretim
ilişkilerinin üretici güçlerin karakteri ile mutlak uyumu
yasasıdır. Bu yasanın uyumsuzluğa dönüşmesi sosyal devrimin
maddi zemininin oluşmuş olması demektir. Yasanın uyumluluk
halinin devamı devrimin maddi koşullarının henüz olgunlaşmaması
demektir. Sonuçta, kapitalizmin “sistem krizi”nden, kapitalizmin
kendiliğinden çökeceğinden bahsedenler, toplumun bu ekonomik
gelişme yasasını anlamıyorlar demektir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Anlamıyorlar,
çünkü bu yasanın da kapitalizmde ülkeden ülkeye eşitsiz
geliştiğini görmüyorlar. Bu nedenle kapitalizmin “sistem
krizi”nden bahsediyorlar. Bu sistem krizinin nasıl oluşacağını
ve değişimin, altüst oluşun nasıl gerçekleşeceğini Marks’ın
yukarıdaki anlayışında görüyoruz. Ancak, bu gerçekliğe ve
Lenin’in bu konuda Marksizm’e katkısına (emperyalizm) rağmen;
eşitsiz gelişme yasasına rağmen hala kapitalizmin toptan çöküşüne
umut bağlayanlar var. Ama Ukrayna (ABD/AB/NATO)-Rusya arasında
devam eden jeopolitik içerikli savaş bu anlayışı da yerle bir
etti.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yasanın uyumluluktan uyumsuzluğa dönüşmesi hiç de yeni
değildir. Marks’ın o meşhur anlayışı bunu gösteriyor.
Kapitalizm o zamandan bu yana serbest rekabetçi döneminden
emperyalizm dönemine geçiyor. Lenin, emperyalizm çağını aynı
zamanda proleter devrimler çağı olarak tanımlıyor. Proleter
devrimler çağı demek, toplumun söz konusu bu ekonomik gelişme
yasasının uyumsuzluk halinin süreklilik kazandığını; en azıdan
gelişmiş kapitalist ülkelerde süreklilik kazanmış olduğunu
gösterir. Ancak, Troçki “Geçiş Programı”ndan yukarıya
aktardığımız anlayışıyla söz konusu yasa bağlamında
uyumluluğun uyumsuzluğa dönüşmesinden kapitalizmin “sistem
krizi” sonucunu çıkartıyor. Buna hala inanan, bu görüşün
doğru olduğunu savunan Troçkistler de var. (6)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
Marksist-Leninistler veya Marksist-Leninist politik ekonomi, serbest
rekabetçi döneminde ve emperyalist döneminde kapitalizmin
çelişkilerini; söz konusu o toplumsal yasanın uyumsuzluğa
dönüşmüş halini, neden Troçki ve Troçkistler gibi kapitalizmin
çökeceğiyle eş anlamlı olan “sistem krizi”yle değil de,
kapitalizmi yıkma anlayışlarına denk düşmeyen kapitalizmin
genel krizi teorisiyle açıkladılar ve açıklıyorlar?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
teorinin nasıl bir içeriği var?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Emperyalizmin
çelişkilerinin büyümesiyle, kapitalizmin genel krizinin ön
koşulları da birikti. Emperyalizm kampındaki çelişkilerin son
derece keskinleşmesi, emperyalist güçlerin dünya savaşlarına
varan çatışmaları, metropollerdeki proletaryanın sınıf
mücadelesiyle sömürgelerdeki halkların ulusal kurtuluş
mücadelelerinin birleşmesi –bütün bunlar, kapitalist dünya
sisteminin ciddi bir şekilde zayıflamasına, emperyalizmin
zincirinin yarılmasına ve tek tek ülkelerin devrimci yoldan
kapitalist sistemden kopmalarına yol açar. Kapitalizmin genel krizi
öğretisinin temellerini Lenin hazırlayıp ortaya koydu.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Kapitalizmin
genel krizi</b></i><i>, tüm kapitalist dünya sisteminin, savaşlar
ve devrimler, can çekişen kapitalizmle yükselen sosyalizm
arasındaki mücadele tarafından belirlenen çok yönlü bir
krizidir. Kapitalizmin genel krizi, kapitalizmin tüm yönlerini, hem
ekonomiyi hem de politikayı kapsar. Onun temelini bir yandan
kapitalist dünya ekonomi sisteminin artan çöküşü ve diğer
yandan kapitalizmden kopmuş ülkelerin artan ekonomik gücü
oluşturur.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Kapitalizmin
genel krizi</b></i><i>nin temel özellikleri şunlardır: Dünyanın
iki sisteme –kapitalist ve sosyalist– bölünmesi ve bunlar
arasındaki mücadele, emperyalizmin sömürge sisteminin krizi,
pazar sorununun keskinleşmesi ve bununla bağıntı içinde
işletmelerin kronik olarak kapasitelerinin altında kullanılması
ve kronik kitlesel işsizlik.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Emperyalizm
çağında kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği, zamanla
sürüm pazarlarının, etki alanlarının ve sömürgelerin mevcut
paylaşımının en önemli kapitalist devletler arasındaki değişen
güç dengesiyle uyuşmazlığını doğurur. Bu temelde, kapitalist
dünya sistemi içindeki dengenin şiddetli bir şekilde bozulması
ortaya çıkar; bu da, kapitalist dünyanın düşman gruplara
bölünmesine ve bunlar arasında savaşa yol açar. Dünya
savaşları, emperyalizmin güçlerini zayıflatır ve emperyalist
cephenin yarılmasını ve tek tek ülkelerin kapitalist sistemden
kopmasını kolaylaştırır.</span></i></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><i><b>Kapitalizmin
genel krizi</b></i><i>, emperyalizm çağının bir bileşeni olan
tüm bir tarihsel dönemi kapsar ... emperyalizm çağında
kapitalist ülkelerin ekonomik ve politik gelişmesinin eşitsizliği
yasası, sosyalist devrimin çeşitli ülkelerde çeşitli zamanlarda
olgunlaşmasını beraberinde getirir. Lenin, kapitalizmin genel
krizinin eşzamanlı bir eylem değil, tersine uzun süren bir
şiddetli ekonomik ve politik sarsılmalar dönemi, keskin bir sınıf
mücadelesi dönemi, ‘kapitalizmin bütün yönleriyle çöküşü
ve sosyalist toplumun ortaya çıkması’ dönemi olduğuna işaret
etti.”</i>(7)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Söylenen
oldukça açık:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi, somut durumun somut analizine dayanır.</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi, çok yönlü bir krizdir. Kapitalizmin sadece şu veya
bu krizini; sadece ekonomik krizlerini veya sadece sosyal, toplumsal
krizlerini kapsamaz; bütün krizlerini kapsar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizinin zamansal sınırlandırması yoktur; emperyalist çağın
bir ürünü, bileşeni olan bu kriz tarihsel bir dönemi;
emperyalist çağın sonuna kadar bütün dönemini kapsar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi, uzun süren şiddetli bir ekonomik ve politik
sarsılmalar dönemidir, keskin bir sınıf mücadelesi dönemidir.
Lenin’in işaret ettiği gibi; kapitalizmin genel krizi
“kapitalizmin bütün yönleriyle çöküşü ve sosyalist toplumun
ortaya çıkması” dönemidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tarihi
olguların gösterdiği gibi kapitalizmin genel krizi, tesadüfi bir
görünüm değildir. Bu kriz, kapitalizmin gelişmesinin belli bir
aşamasında, o gelişme aşamasının doğasını ifade ederek açığa
çıkıyor. Bundan dolayıdır ki, kapitalizmin serbest rekabetçi
döneminde, kapitalizmin genel krizi diye bir krizin gelişmesinin
maddi koşulları yoktu. Bu koşullar serbest rekabetçi dönemden
tekelci kapitalizme geçişle; kapitalizmin emperyalist aşamasına
geçişle ve bu aşamanın tekelci devlet kapitalizmine doğru
gelişmesinin bir ifadesi olarak doğuyordu ve şimdi de kapitalizmin
genel krizinin aşıldığını, tekelci kapitalizmin içsel
gelişmesi sonucu kapitalizm ötesi bir çağa girildiğini gösteren
hiçbir maddi koşul/neden yoktur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi, başladıktan sonra bütün ülkelerde kapitalizmin
nihai çöküşüne, tarih sahnesinden yok edilene kadar devam edecek
olan tarihi bir süreçtir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi, bütün kapitalist dünya sistemini kapsar, ekonomik
krizlerin daha sıklaşması, daha uzun sürmesi, daha sert olması,
ekonomi ve emekçi kitleler üzerindeki etkilerinin daha yıkıcı
olması anlamına gelir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi, burjuvaziyi ekonomik krizlerden, kapitalizmin iç
ekonomik dinamiklerine dayanarak çıkış yolu bulmada
zorlamaktadır; kapitalizmin genel krizi, burjuvazinin çaresizliği
demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi, uzun bir dönem sonunda; kapitalizmin dünya ölçeğinde
çökmesiyle sonlanmış olur. Bu krizin uzun bir dönemi
kapsamasının nedeni, kapitalizmin dünya ölçeğinde bir vuruşla
çökertilemeyeceğinden, devrimlerin -sosyalist- her bir ülkede
zamansal açıdan oldukça eşit olmayan bir süreç içinde
olgunlaşacağından ve dolayısıyla kapitalizmin genel krizi süreci
içinde devrimini gerçekleştiren ülkelerin kapitalist sistemden
kopacağından ve kapitalist sistemin giderek çıkmaza gireceğinden
dolayıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizini keskinleştiren sadece sosyalist devrimler değildir.
Demokratik devrimler, devrimci kurtuluş savaşları, antiemperyalist
savaşlar, emperyalistler arası savaşlar vb. de kapitalizmin genel
krizini derinleştiren, dünya kapitalist sistemine darbeler vuran
faktörlerdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizinin, proletarya ve ezilen, sömürülen emekçiler ve
halklar için kesintisiz zafer anlamına geldiği sanılmamalıdır.
Kapitalizmin genel krizi sürecinde bir adım ileri atıp, üç adım
gerileyebiliriz. Büyük zaferleri korkunç yenilgiler takip
edebilir. Nitekim SB'de sosyalizme vurulan darbe, revizyonist ihanet,
en büyük zaferimizin en ağır/korkunç yenilgiye uğraması
anlamına gelmiyor mu? Ama bütün bu gelişmeler veya bu gelişmelere
rağmen artık dünya ölçeğinde kapitalizm, ne yaparsa yapsın,
içine düştüğü genel krizinden çıkma, kendini gençleştirme,
yani kendini boğan, genel krize sokan çelişkilerini yok etme
olanağına sahip değildir. Kapitalizmin çöküşü kaçınılmazdır
ve kapitalizmin genel krizi de bu tarihi çöküşün ifadesidir. Ama
bundan kapitalizmin kendiliğinden çökeceği sonucu da
çıkartılmamalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi anlayışı, çağımızda kapitalizmin bütün
çelişkilerinin gelişme seyrini analiz etmeye ve sınıf
mücadelesinde proletaryanın elinde burjuvaziye, sermayeye karşı
silah olarak kullanılmasına hizmet etmektedir. Bu nedenle
komünistler bu krizin gelişmesini çürüyen kapitalizmin, yani
emperyalizmin çelişkilerinin derinleşmesine ve kapsamlaşmasına
göre aşamalarına ayırarak incelemişlerdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi somut durumun somut analizine dayanır dedik yukarıda.
Şimdi bunu somutlaştıralım ve başlıkta dediğimiz gibi teori ve
ideoloji tacirlerinin, hayal pazarlamacılarının durumuna bakalım.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>İçerebildiği
bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum
asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu
ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında
çiçek açmadan, asla gelip yerlerini almazlar. Onun içindir ki,
insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları
koyar, çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir
ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi
koşulların mevcut olduğu veya da gelişmekte bulunduğu yerde
ortaya çıkar.”</i> (8)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bizi
burada ilgilendiren, alıntının <i>“Onun içindir ki, insanlık
kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar,
çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki,
sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi
koşulların mevcut olduğu veya da gelişmekte bulunduğu yerde
ortaya çıkar.” </i>kısmıdır. Diğer kısmını bağlamından
kopartmamak için aktardık.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>“<i>Proleter devrimin ekonomik ön koşulları,
genelde kapitalist düzende ulaşabileceği en yüksek olgunluk
düzeyine ulaşmıştır.” </i>Bunun kıstası, ölçeği ne?
Emperyalist ve bazı gelişmiş ülkelerde bu söz konusu olabilir,
ya Asya’da, Afrika’da, Ortadoğu’da. Buralarda da <b> </b>“<i>Proleter
devrimin ekonomik ön koşulları, genelde kapitalist düzende
ulaşabileceği en yüksek olgunluk düzeyine ulaşmış” </i>mıdır?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>”<i>İnsanlığın üretici güçleri durgunluk
içindedir.” ”İnsanlığın üretici güçleri durgunluk
içindedir.”</i> diyebilmek için elinizde bir veri var mı?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>”<i>Artık yeni buluş ve teknik gelişmeler maddi
zenginliğin yükselmesini sağlayamamaktadır.” </i>Böyle bir şey
iddia edebilmek için bu dünyada yaşıyor olmamanız gerekir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>“<i>Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya
ne sayısal olarak ne de kültürel olarak büyümektedir. Bu
nedenle, ileri bir zamanda proletaryanın devrimci görevlerinin
seviyesine yükseleceğini beklemek için hiçbir neden yoktur.”</i>
Bu saçmalığa nasıl inanalım? Tam tersi söz konusu değil mi?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Somut
durumun somut analizine dayanmayan 1938’den kalma bu tespitlerden
hareketle kaosçular, bir kısım Troçkistler bugün emperyalist
aşamasındaki kapitalizmi, çöktü/çökecek, öldü/ölecek
(“sistem krizi”) olarak tanımlıyorlar:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>Üretici güçler artık
büyümemektedir/gelişmemektedir. Var mı elinizde bir veri?Batı’da
öyle olabilir ama Doğu’da öyle değildir diyebilirsiniz. Ama bu
sefer de “amentü”nüzü kurtaramazsınız.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b><span style="font-weight: normal;">a</span>rtık artı
değer üretilememektedir saçmalığına inanıyorsunuz? Artı değer
kapitalizmin olduğu her yerde; her işletmede, işgücünün alınıp
satıldığı her yerde üretiliyor. Hatta ‘sömürge’ Türkiye’de
bile üretiliyor! İhracat rekorları kıran baş “ekonomist”
Erdoğan yönetiminde Türk ekonomisi artı değer üretmiyor mu?
Koskoca baş “ekonomist” diktatör hava mı ihraç ediyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b><span style="font-weight: normal;">yat</span>ırım
yapma olanakları kalmamıştır? Teknolojik yapıdaki değişime;
yeni teknolojilere göre yeni şirketlerin kurulmasına ve bunların
yaptıkları yatırımlara hiç mi bakmıyorsunuz?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>kar elde edilememektedir? Yani, hiçbirşey
bilmiyorsanız Türk şirketlerinin açıkladıkları karlara bakın.
Veya Çin ekonomisi kar elde etmeden mi satıyor? Yoksa kapitalistler
tarihsel olarak sistemlerinin, yani kapitalizmin “artık
ihtiyarlık dönemine” girdiğini anladıkları için “ensar”
mı oldular?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>bütün sistem durağanlaşmıştır? </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Peki,
neye göre </b>bütün sistem var olmak yok olmak krizi içindedir?
Neye göre kapitalizmin “sistem krizi”nden bahsediyorsunuz?<b>
</b>Var mı elinizde bir veri? Anladığım kadarıyla veriye
ihtiyacınız yok. Troçki’nin yukarıya aktardığım 1938’den
kalma saçmalıkları size yetiyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Somut
durumun somut analizini yapmıyorsunuz. Birtakım genel lafızları,
daha doğrusu Troçki’nin saçmalıklarını temcit pilavı gibi
tekrarlıyorsunuz. Bu tekrarlarınıza “Kapitalizm artık
ihtiyarlık dönemindedir” tespitini de ekleyince dört başı
mamur bir “sistem krizi” tanımlaması yapmış oluyorsunuz.(9)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
Marks ne diyor? İdeoloji tüccarlarlığı, hayal pazarlamacılığı
yapma, “önüne, ancak çözüme bağlayabileceğin sorunları koy”
diyor. Çözüme bağlayabileceğimiz sorunları önümüze koymamız
ise ancak ve ancak somut durumun somut analizinden geçer. Bunu da
“<i>maddi koşulların” </i>nasıl geliştiğini analiz ederek,
kapitalizmin karşı karşıya kaldığı sorunları ve ona karşı
mücadeleyi analiz ederek, açıklayarak sınıf mücadelesine yol
gösteren, ivme kazandıran kapitalizmin genel krizi sürecinin
gelişmesinden anlıyoruz<i>.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
böyle bir derdiniz var mı? Yok. Olsaydı, Lenin’in deyimiyle
“hergele” Troçki’nin 1938’den kalma saçmalıklarıyla
kesinlikle yetinmezdiniz, o saçmalıkları reddeder, tarihsel
gelişmenin; ekonomik, siyasi, askeri, felsefi, sınıfsa, kültürel
vs. her bir aşamasını ayrıntılı olarak analiz eder ve o an,
aşama için tutulması gereken halkanın ne olduğunu tespit
ederdiniz. Hayır siz bunu yapmıyorsunuz, yapamazsınız, ancak
ideoloji tüccarlığı, hayal pazarlamacılığı yapabilirsiniz,
yapıyorsunuz. Konuyu dağıtmaması için ekte kapitalizmin genel
krizinin aşamaları ve bu aşamaların özelliklerini sadece başlık
olarak veriyorum. (10)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
aşamalar en geniş kapsamıyla Rekabetin Tarihi kitaplarında ele
alınmıştır. O çalışmanın her bir kitabı kapitalizmin genel
krizinin her bir aşamasını ayrıntılı olarak ele almaktadır.
(11)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi
bir de ideoloji tüccarlığı, hayal pazarlamacılığı yapanların,
siyasi bezirganların bugünden değil gelecekten bahsedenlerin
haline bakalım. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kısa
kısa başlıklar:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>-</b>Üretici
güçler artık büyümemektedir/gelişmemektedir demek için,
tarihsel ve güncel olarak hangi verileri analiz ettiniz? Neye
dayanarak “komünizmi” daha şimdiden pazarlıyorsunuz?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Artık
artı değer üretilememektedir diyebilmek için, tarihsel ve güncel
olarak kapitalist ekonomiyi hangi verilere göre analiz ettiniz? </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Yatırım
yapma olanakları kalmamıştır diyebilmek için, kapitalist ülke
ve dünya ekonomisini analiz mi ettiniz?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Kar
elde edilememektedir diyebilmek için, işletmelerin bilançolarını
mı incelediniz? </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Bütün
sistem durağanlaşmıştır demek için, elinizde bir veri var mı?
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Bütün
sistem var olmak yok olmak krizi içindedir demek için, kapitalizmin
nasıl kırılıp döküldüğünü analiz etmeniz gerekmez mi? </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Felsefi,
aynı zamanda siyasi olarak emperyalist burjuvazinin son umudu olan
Post-Modernizm veya namı diğer Post-Marksizm, Marksizm-Leninizm’e
her alanda saldırıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Devrim,
sınıf, ideoloji alanlarında tasfiyeci tahribatı korkunç. Ortaya
attığı kavramlar (örneğin kimlikler için mücadelenin esas
alınması) kanıksanmış, işçi sınıfı, proletarya, sosyalizm
içeriksizleştirilmiş, daha doğrusu burjuvazinin kabul edeceği
hale getirilmiş.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
gelecek pazarlamacılığı yapacağınıza bu tasfiyeciliğe karşı
mücadele etseniz nasıl olur?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Bir
bakıma burjuvazi bitti diyorsunuz. Ama burjuvazi bitmedi, sistemi
“ihtiyarlamış” olsa da bitmedi. Ortaya Post-Modernizm’i,
Post-Marksizm’i attı. Kim tuttu, buna kim sarıldı?
Tasfiyeciler...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Hayal
satmak, cennet vaat etmek yerine somut konuşsanız olmaz mı?
Örneğin, kimlik mücadelesi değil de, sınıf mücadelesi, işçi
sınıfının örgütlenmesi, sınıf düşmanının durumu
önümüzdeki somut sorunların çözümünde kavranacak halkalardan
olsalar nasıl olur? Ama bunun için sınıfın içinde olmak gerekir
değil mi?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bazen
kapitalizmin genel krizi çerçevesinde ele alınması gerekenlerden
bahsediyorsunuz. Örneklendirecek olursak, E. Çağlı’nın <i>“Bu
kriz, emperyalist kapitalizmin periyodik bunalımlarının çok
ötesindedir. Yaşanmakta olan, tekelci ilişkilere eşlik ettiği
bilinen durgunluk eğilimini derinleştirip neredeyse kalıcılaştıran
boyutta bir yapısal krizdir.”</i> veya “...<i>emperyalist
paylaşım savaşlarıyla seyreden tüm tarihsel dönemeçlerde
gözlemlenen ve ekonomik, siyasal, sosyal yaşamda kapitalizmin yol
açtığı birikimli çelişkilerin ürünü olan” </i>krizler veya<i>
</i><i>“K</i><i>apitalist sistemin artık tarihsel bir gerileme ve
durgunluk eğilimi içine girmiş</i>” olması veya Oktay Baran’ın
<i>“Demek ki, kapitalizmin tarihsel sistem kriziyle, çok boyutlu,
çok katmanlı, toplumsal yaşamın her alanını kapsayan ve
geçmişte görülmeyen nitelikte bir krizi anlatmaktayız.”, ”Bu
bir sistem krizidir, tüm sistemi, onun tüm alanlarını
kapsamakta”</i>dır tanımlaması, kapitalizmin genel krizini
kısmen de olsa tarif eden anlayışlardır.</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
o zaman kapitalizmin genel krizi ve aşamaları teorisinin “suyu mu
çıktı” da “sistem krizi”nden bahsediyorsunuz? Neden
kapitalizmin genel krizi ve aşamaları teorisini geliştirmiyorsunuz,
neden günümüzdeki aşamasına tekabül eden, günümüzdeki
aşamasının ortaya çıkardığı sorunlara sınıf mücadelesi
açısından çözüm üretmiyorsunuz da ‘kapitalizm yıkılıyor,
gelecek kendiliğinden geliyor’ pazarlamacılığı yapıyorsunuz?</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gören
de sizleri teori dünyasının bezirgan başları sanacak!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Dünyadan
haberiniz yok, sınıfla bağınız yok, mücadele dışındasınız.
Bir işçiyle sohbet etmek durumunda olsanız, Lenin’in Babuşkin’i
terlettiği gibi, siz işçiyi terletemezsiniz, işçi, sınıf
mücadelesinden, örgütlenmekten, sosyalizmden, devrimden,
Marksizm-Leninizm'den bahsederek sizi terletir. Yaşamın içinde
olan birini, bir işçiyi geleceğin propagandasını yaparak
kazanamazsınız.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">‘<span style="font-size: small;">Bütünlüklü
dünya ekonomisi’ yıkılmış, dünya ekonomik, siyasi ve askeri
olarak hızla kutuplaşıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gelecek,
komünizm, sistem krizi pazarlamacılığı yerine birazcık da şu
dünyanın “hali pür melali”ni analiz etseniz nasıl olur?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
şu geriye dönüşümü olmayacak olan sermaye ve üretimin
uluslararasılaşmasının bir savaşla (Rusya-Ukrayna arasındaki
savaş) ne hale geldiğini analiz etseniz nasıl olur? Niye,
“İhtiyar” kapitalizmin hala ne kadar rekabetçi olduğu, eşitsiz
gelişme yasasının hala ne kadar dinamik ve işlevsel olduğu
açığa çıkar, teori dünyamız başımıza yıkılır korkusuyla
yaşamayı yeğleme halinizi devam ettiriyorsunuz?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kısacası,
gelecek tüccarlığı yapacağınıza, Marks’ın dediği gibi,
önünüze ancak çözüme bağlayabileceğiniz sorunları koysanız
nasıl olur?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Önünüze
koyabileceğiniz en önemli sorunların başında ise, işçi
sınıfını örgütlemek ve bulunduğunuz ülkede devrim yapmak
gelmektedir. Böyle bir derdiniz var mı?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunların
hiçbirini yapamazsınız, çünkü bunları yapabilmek için sadece
Marksist olmak, Marksizm’den bahsetmek yetmez. Yalın haliyle
Marksizm 19. yüzyılda kaldı. Çağımızda Marksizm’in adı,
tanımlaması Marksizm-Leninizm’dir. Siz Marksist de değilsiniz,
olamazsınız da. Çağımızda Marksist-Leninist olmadan nasıl
Marksist olunur?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
ideolojik nedenle, Marksizm-Leninizm’le burjuva ideolojisi
arasındaki mesafe ne kadarsa, Troçkizm’le Marksizm-Leninizm
arasındaki mesafe de o kadardır. Bunu söyleyen, bu mesafeyi koyan
da ben değilim. Bu mesafeyi koyan Troçki’den başkası değildir.
Sizler de onun takipçilerisiniz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marksist-Leninist
öğreti sizin için yöntem olarak da bir şey ifade etmez. Bu
nedenle her açıklamanız, dünyayı yorumlamanız soyuttur. Hiçbir
şey ifade etmez. Aynen kapitalizmin geleceği üzerine
yazıp-çizdikleriniz gibi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi olgusundan nihai olarak nasıl bir sonuç çıkartabiliriz?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi süreci, tekelci devlet kapitalizmin oluşumundan bu yana
devam eden süreçtir. Son 30-40 senelik süreçte kapitalizmi
kapitalizm olmaktan çıkartan sayısız teoriler üretilmiştir.
Bunların hepsi yaşamın dayattığı gerçeklik; kapitalizm
gerçekliği karşısında erimiştir. İsterse Negri, bir
imparatorluk daha kurabilir; emperyalizmin “miadını” bir kez
daha doldurtabilir. İsteyen emperyalizm ötesi bir çağda
yaşadığına inanabilir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İsteyen
kapitalizmi kendiliğinden çökertebilir. İnsanların inancını ve
umudunu elinden almak istemeyiz, ama gerçeklik neyse onu görmek ve
ona göre hareket etmekten de vazgeçmeyiz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel kriz süreci, bu sistemin -ne denli çürümüş, kokuşmuş
olursa olsun- kendiliğinden çökmeyeceği gibi, emperyalizm
ötesinin olmadığını da göstermiştir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
süreç aynı zamanda kapitalizmin kendiliğinden çökmeye karşı
ne denli “duyarlı” olduğunu da göstermiştir; açık ki
kapitalizm, süreklilik arz eden formasyon dönüşümlerine tabidir;
birikim biçiminde ve regülasyonunda sürekli bir değişimin olması
bu üretim biçiminin normalliğidir (Erken kapitalizm, tekelci
devlet kapitalizmi, neoliberalizm vb.) </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tam
da bu nedenle kapitalizm, “<i>kaskatı bir kristal olmayıp,
değişebilen ve sürekli olarak değişen bir organizmadır.”</i>
(12)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
sistemden onu aşarak kurtulabiliriz. Bu ise devrimle kapitalizmin
üstesinden gelmek; onu yıkmak; özel mülkiyeti ortadan kaldırmak
ve sosyalist ilişkileri hakim kılmak anlamına gelir. Böyle bir
mücadele ancak ve ancak işçi sınıfı ve emekçi müttefiklerinin
yapabileceği bir iştir. İşçi sınıfının ötesinde, Negri'nin
“çokluk”u da dahil hiçbir toplumsal sınıf veya tabaka
sosyalizm için mücadele etmez; onların bütün mücadeleleri en
fazlasıyla kapitalizmi reforme etme mücadelesidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kaynak/Açıklama:</span></b></span></span></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1)
Bkz.:Yerli Troçkistlerin beylik değerlendirmelerini başka
yazılarımda da ele aldım. Ancak buradaki E. Çağlı’dan
aktarmalar da dahil derleme Gülhan Dildar imzalı, 5 Şubat 2018
tarihli “Burjuvaziyi Korkutan Sistem Krizi Gerçeği” ve Oktay
Baran imzalı, 22 Nisan 2020 tarihli “Kapitalizmin Tarihsel Sistem
Krizi” başlıklı yazılardan alınmıştır.</span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">2)
</span></span></span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Leo
Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV.
Internationale (Das Übergangsprogramm)” Eylül 1938, s. 1 ve 2.
Türkçesi; s. 13-15.</span></span></span></span></span></span></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">3)</span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">L.
Trotzki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg”, Eylül
1939. “Das Proletariat und seine Führung” -”Defense of
MarxismThe - Proletariat and Its Leadership” alt başlığı
altında.
</span></span></span></span></span></span></em><em><a href="http://www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html</span></span></span></span></span></a></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">.</span></span></span></span></span></span></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">4)
Gerçekten de E. Çağlı çevresi “Tarihsel önemde bir kriz
demekle, kapitalizmin, geçmişteki büyük bunalım
dönemlerindekilerden farklı olarak yapısal bir tıkanmışlık
içinde olduğuna işaret (ediyor). Kapitalizm artık ihtiyarlık
dönemindedir, geçmişteki gibi, böylesi bir dönemi çeşitli
yapısal dönüşümlerle atlatıp yeniden uzun ve güçlü bir
yükseliş dönemine girme potansiyelini tüketmiştir.” sonucuna
varıyor.(Oktay Bara, 22 Nisan 2020, “Kapitalizmin Tarihsel Sistem
Krizi</span></span></span></span></span></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">5)</span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Marks-Engels
Toplu Eserleri, C. 13, s. 9.</span></span></span></span></span></span></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">6)</span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><i><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;"><a href="https://marksist.net/oktay-baran/kapitalizmin-tarihsel-sistem-krizi#_edn1">Elif
Çağlı, </a><a href="https://marksist.net/elif_cagli/kizil_kanatli_rosa.htm_3">Kızıl
Kanatlı Rosa /6</a><a href="https://marksist.net/oktay-baran/kapitalizmin-tarihsel-sistem-krizi#_edn1">,
Mayıs 2009</a><a href="https://marksist.net/oktay-baran/kapitalizmin-tarihsel-sistem-krizi#_edn1">]</a></span></span></i></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span></span></span></em><em><a href="https://marksist.net/elif_cagli/kizil_kanatli_rosa.htm_3"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">https://marksist.net/elif_cagli/kizil_kanatli_rosa.htm_3</span></span></span></span></span></span></a></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-
Çürüyen Kapitalizm, 29 Kasım 2007,
</span></span></span></span></span></span><a href="https://marksist.net/elif_cagli/curuyen_kapitalizm.htm_0"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">https://marksist.net/elif_cagli/curuyen_kapitalizm.htm_0</span></span></span></span></span></a></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Oktay
Baran “Kapitalizmin Tarihsel Sistem Krizi”</span></span></span></span></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><a href="https://marksist.net/oktay-baran/kapitalizmin-tarihsel-sistem-krizi"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">https://marksist.net/oktay-baran/kapitalizmin-tarihsel-sistem-krizi</span></span></span></span></span></a></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">7)</span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Akademie
der Wissenschaften der UdSSR Institut für Ökonomie; Politische
Ökonomie – Lehrbuch, Dietz Verlag Berlin 1955, s. 299/300 –
Politik Ekonomi Ders Kitabı, C. I, s. 364/365, İnter Yayınları.</span></span></span></span></span></span></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">8)</span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Marks-Engels
Toplu Eserleri, C. 13, s. 9.</span></span></span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">)</span></span></span></span></span></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">9)
Oktay Baran, 22 Nisan 2020, “Kapitalizmin Tarihsel Sistem Krizi”</span></span></span></span></span></em></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">10)</span></span></span></span></span></em><em><a href="http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=KAP%C4%B0TAL%C4%B0ZM%C4%B0N+GENEL+KR%C4%B0Z%C4%B0+VE+A%C5%9EAMALARI"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;">http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=KAP%C4%B0TAL%C4%B0ZM%C4%B0N+GENEL+KR%C4%B0Z%C4%B0+VE+A%C5%9EAMALARI</span></span></a></em></p>
<h3 class="western"><a href="http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2010/09/kapitalizmin-genel-krizi-asamalari-ve.html"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">KAPİTALİZMİN
GENEL KRİZİ, AŞAMALARI VE ÖZELLİKLERİ</span></span></span></a></h3>
<p><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Başlıklar:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;"><span style="font-size: x-small;"><b>Kapitalizmin
genel krizinin birinci aşamasının genel özellikleri</b></span><span style="font-size: x-small;">:</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Dünya
Savaşının kapitalist dünya sistemini sarsıntıya uğratması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Sosyalist
Ekim devrim, sosyalizmin güçlenmesi ve kapitalizmin çöküş
sürecine girmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Komünist
enternasyonalin (III.) kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Tekelci
devlet kapitalizminin oluşması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-1923’e
kadar devrimci savaş sonrası krizi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-1924-1928
döneminde kapitalizmin görece istikrarı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-1929-1932
krizi sonucunda kapitalist sistemin yeniden sarsılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-ABD’de,
Batı Avrupa’da ve Japonya’da tekelci devlet kapitalizminin
güçlenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">9-Başta
Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde faşizme geçiş.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">10-Emperyalist
sömürge sistemi krizinin başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">11-Başta
Asya olmak üzere ulusal kurtuluş mücadelesinin yükselişi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Sosyalizmin
yükselmesi ve kapitalizm ile sosyalizm arasındaki mücadele
bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Rusya’da
sosyalist devletin kurulması ve böylelikle kapitalist sistemin
dünyadaki yegane</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">hakimiyet
sistemi olgusunun kırılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Sosyalist
Ekim devriminin ve SSCB’nde sosyalist inşanın prestijinin
artması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Sovyetler
Birliği'ne karşı emperyalist müdahalenin, saldırganlar açısından
hezimetle</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">sonuçlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-SB’ni
tecrit etme politikasının yenilgiye uğratılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-SB’nde
sosyalizmin zaferi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Almanya,
İtalya ve Japonya tarafından saldırgan bloğun oluşturulması ve
dünya hegemonyası için</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">çabaların
yoğunlaşması (“Anti-Komintern-Pakt”).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Emperyalistler
arası çelişkilerin keskinleşmesi ve bunun sonucu olarak II. Dünya
Savaşının patlak</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">vermesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-Hitler
faşizminin SB’ne saldırısı ve Büyük Anavatan Savaşının
başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">9-Anti-Hitler
Koalisyonu’nun oluşması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Emperyalist-kapitalist
sistemin iç çelişkilerinin gelişmesi bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
temel çelişkisi ve tekelleşmenin boyutları açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Dünya
savaşı döneminde devlet tekelciliği temelinde savaş
kapitalizminin oluşması (Bu olgu</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">özellikle
Almanya’da gelişmiştir).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Kapitalizmin
“görece istikrarı” döneminde tekelci devlet kapitalizmi
temelinde sermaye</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">yoğunlaşmasının
hızlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Teknik
ilerleyişin hızlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Ekonominin
birçok bölümünde kitlesel üretimin hızlandırılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Üretim
ve sermayenin yoğunlaşmasının ve merkezileşmesinin güçlenmesi
ve bunun bir sonucu</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">olarak
tekellerin güçlenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Özellikle
Taylor sistemi vasıtasıyla sömürünün artırılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1929-1933
krizi açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
işletmelerin kitlesel iflası.(Bunların arasında büyük sanayi ve
banka tekelleri de vardı).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Sermayenin
merkezileşmesinin hızlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Tekelci
devlet kapitalizminin daha da güçlenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Emperyalist
ülkelerde devlet tekelciliği temelinde savaş ekonomisinin
gelişmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Ekonomik
sistemin istikrarsızlığı açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Batı
Avrupa’da ekonominin sarsıntıya uğraması ve savaş sonrası
enflasyonun korkunç boyutlara</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">varması
(özelilikle Almanya’da).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Kitlesel
işsizliğin kronikleşmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Üretim
kapasitelerinin tam olarak kullanılmamasının kronikleşmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1929-1933
krizi açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Bütün
emperyalist ülkelerde krizin yumuşatılması ve aşılması için
alınan tedbirlerin boşa</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">çıkması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Toplumsal
sermayenin korkunç boyutlara varan yıkımı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Şehirde
ve kırda küçük meta üreticilerinin kitlesel yıkımı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Çevrimli
krizler açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Dünya
savaşının, fazla üretim krizlerinin çevrimini kesintiye
uğratması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-1919-1921’deki
savaş sonrası krizi (ABD, Japonya, İngiltere, Kanada).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-1924
ve 1927’de ABD’de ve 1926’da da İngiltere’de ara kriz.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1929-1932
krizinin tahribatı açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
dünyada sanayi üretiminin o zamana kadar görülmemiş boyutlarda
gerilemesi. Bu</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">gerileme
ABD’de %46 ve Almanya’da %42 oranına varıyordu.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Kapitalist
dünyada ticaret cirosunun yaklaşık %60 gerilemesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Özel
cinsten bir durgunluğun gündeme gelmesi ve üretimin 1935-1936’ya
kadar durgunlaşması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-1937/38’de
yeni bir fazla üretim krizinin patlak vermesi (ABD, Fransa,
İngiltere).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Almanya,
İtalya ve Japonya’da savaş ekonomisinden dolayı kriz çevrimin
bozulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Bütün
gelişmiş kapitalist ülkelerde savaş ekonomisine geçilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Sınıf
mücadelesi ve sosyal (politik) istikrarsızlık bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Sosyalist
Ekim devriminin bir sonucu olarak dünya çapında devrimci
hareketlerin ve kitlesel</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">grevlerin
artması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Almanya,
Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Türkiye’de devrimler.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Savaş
sonrasında devrimci kriz, 20’den fazla yeni komünist partisinin
kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1929-1932
krizi (sınıf mücadelesi ve sosyal (politik) istikrarsızlık
bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Sosyal
çelişkilerin derinleşmesi, 1933’te işsiz sayısının 30
milyona varması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Sınıf
mücadelesinin yükselmesi; İspanya’da burjuva-demokratik devrim;
antifaşist birlikler, halk</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">cephesi
temelinde geniş siyasi hareketlerin gelişmesi; Fransa’da Halk
Cephesinin kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Birçok
ülkede faşist diktatörlüklerin kurulması (Almanya, İtalya,
İspanya vs.).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Antifaşist
mücadelede komünist partilerin önderliğinde partizan ve kurtuluş
hareketlerinin</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">oluşması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
dünya ekonomisi ve dengesiz gelişme açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Savaştan
sonra yeniden paylaşımın ve emperyalist nüfuz alanlarının
özellikle ABD ve İngiltere</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">lehine
sonuçlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Kapitalist
üretimin ağırlığının Batı Avrupa’dan ABD’ye kayması ve
ABD’nin önder emperyalist</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">güç
olması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Kapitalist
dünya ticaretinin, sanayi üretimini geriden takip etmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1929-1932
krizi:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
dünya ticaretinde durgunluk.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Özellikle
Avrupa’nın kapitalist ülkelerinde otarşik politikanın
güçlenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Kapitalist
dengesiz gelişmenin özellikle Almanya ve Japonya gibi faşist,
askeri-emperyalist</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">güçlerin
lehine hızlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Emperyalist
sömürge sisteminin çökmesi ve ulusal kurtuluş mücadelesinin
gelişmesi açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Sosyalist
Ekim devriminin zaferi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Yeni
kurulan SB’nde ulusal ve sömürge sorununun devrimci çözümü.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Türkiye’de
anti-emperyalist mücadelenin zaferi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Emperyalist
sömürge sisteminin başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Sömürge
ve yarı-sömürge ve bağımlı ülkelerde kapitalizmin gelişmesi,
sanayileşmenin artması ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">buna
bağlı olarak proletaryanın büyümesi ve bu ülkelerde komünist
partilerin kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">2-Kapitalizmin
genel krizinin ikinci aşaması</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizinin ikinci aşamasının genel özellikleri:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
dünyanın savaş döneminde ve sonrasında giderek zayıflaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Savaş
sonrasında kapitalist dünya pazarının parçalanması, bütünlüklü
özelliğini kaybetmesi ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">daralması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Avrupa
ve Asya’da birçok ülkenin (Polonya, Alman Demokratik Cumhuriyeti,
Çekoslovakya,</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Macaristan,
Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Çin, Kuzey Kore) sosyalist kampta
yer almaları;</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">sosyalist
dünya sisteminin oluşumu.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Kapitalizmin
iç ekonomik çelişkilerinin derinleşmesi; uzun vadeli tekelci
devlet tedbirlerinin</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">alınmaya
başlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Emperyalist
ülkelerin dengesiz gelişmesinin güçlenmesi, bu gelişmenin ABD
emperyalizminin</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">aleyhine
olması; savaşta yenik düşen Almanya ve Japonya'nın galip
olmasına rağmen</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">güçsüzleşen
Fransa, İngiltere gibi emperyalist ülkelerin yeniden ABD
emperyalizmi ile pazar</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">yeri,
hammadde kaynakları ve nüfuz sahaları için rekabete girişmesi ve
bu rekabetin giderek</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">keskinleşmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Sosyalist
kampa karşı saldırgan pakt sisteminin kurulması (NATO vs.);
“soğuk” savaşa geçiş.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Emperyalist
sömürge sisteminin çökmeye ve yeni sömürgeciliğin oluşmaya
başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Afrika
ve Asya’da ulusal kurtuluş mücadelesinin yükselmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-Dünya
komünist hareketinin yükselmesi; 1935’de toplam 3,1 milyon üye
ile 57 parti; 1945:</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">toplam
20 milyon üye ile 70 parti.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">9-Dünya
barış hareketinin, enternasyonal alanda demokratik kuruluşların
güçlenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Sosyalist
kampın güçlenmesi ve kapitalizm ile sosyalizm arasındaki
mücadelenin gelişmesi:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Belirleyici
payı SSCB’ne ait olan faşizm üzerine zafer.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Avrupa
halklarının faşist boyunduruktan kurtulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Doğu
ve Güney doğu Avrupa’da halk demokrasisi düzenlerinin kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">SB
ekonomisinin yeniden kurulması ve ülkenin enternasyonal alanda
büyüyen nüfuzu ve prestiji:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Comecon’un
ve Varşova paktının kurulması; sosyalist sistem ilişkilerinin
gelişmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Emperyalist
güçlerin Potsdam anlaşmasına uymamaları.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-ABD’nin
yönlendirdiği koyu bir anti-komünizm kampanyasının başlatılması;
anti-komünist</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: x-small;">Rollback”-
stratejisi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-NATO’nun
kurulması; atomlu silahlanmanın geliştirilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-SENTO
VE CENTO saldırgan paktlarının kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Kore’ye
emperyalist saldırı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
emperyalist sistemin iç çelişkilerinin gelişmesi bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
temel çelişki ve tekelleşmenin boyutları açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
Avrupa’da yıkılmış ekonomilerin yeniden kurulması; devletin
yardımıyla tekelci</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">yapıların
yeniden örgütlenmesi; özel ve devlet tekellerinin artan
kaynaşması; savaş sonrası</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">enflasyonun
bir sonucu olarak emekçi kitlelerin yoğun sömürülmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Bilimsel-teknik
ilerlemenin hayatın her alanında, özellikle de ekonomide yoğun
olarak</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">kullanılmasına
başlanması (önce ABD’de sonra Batı Avrupa’da ve nihayet
Japonya’da).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Kapitalist
Avrupa’da tekelci devlet tedbirlerine geçilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Ekonominin
giderek artan askerileştirilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
ekonomi sisteminin istikrarsızlığı açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Ekonominin
yıkılması ve savaş sonrası depresyon ve bunların, Avrupa’nın
bazı kapitalist</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ülkelerinde
savaş sonrası enflasyon ile birlikte gelişmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Özellikle
ABD’de ve Avrupa’nın Almanya, İngiltere gibi ülkelerinde
işsizliğin yeniden</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">yaygınlaşması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Emperyalist
ülkelerin ekonomilerinde yapısal krizlerin gündeme gelmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kriz
çevrimi açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-ABD’de
1946’ya kadar süren savaş sonrası kriz.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Batı
Avrupa’da ve Japonya’da 1948/49’a kadar süren az üretim
“krizi”.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-ABD’de
1948/49 ekonomik krizi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Kore
savaşının neden olduğu yüksek konjonktür.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-ABD’de
krizsel gelişme (1953/1954).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Batı
Avrupa’da tali (kısmi, ara) krizler (1951 ve 1952).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Krizde
eşzamanlılığın olmaması (ülkelerde krizin aynı dönemde
başlamaması).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
ülkelerde sosyal politik istikrarsızlık ve sınıf mücadelesi
açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-II.
Dünya Savaşının sonucu olarak kapitalist ülkelerde artan ve
derinleşen kitlesel yoksulluk ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">siyasi
sarsıntılar.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Devrimci
güçlerin kapsamlı, etkili aktiviteleri.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Demokratik
hareketlerin toplumsal dönüşümler için mücadelesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Kapitalist
ülkelerde yaşam şartlarının iyileştirilmesi amacıyla
sürdürülen grevler.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Birçok
ülkede yeni komünist partilerin kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Uluslararası
çapta atom silahını kınama (Stockholm çağrısı), emperyalist
ülkelerin atomlu</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">silahlanmalarını
protesto hareketinin gelişmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-ABD’de
koyu anti-komünist, gerici bir dalganın örgütlenmesi (MC
Carthyizm).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-Almanya’da
komünist partisinin yasaklanması (1956).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Dünya
kapitalist ekonomisi ve eşit olmayan gelişme açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Ekonominin
hemen hemen her alanında (ticaret, sanayi, üretim, sermaye ihracı
vs.) ABD</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">emperyalizminin
dünya hakimiyeti.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-ABD
sermayesinin Batı Avrupa’ya, o zamana kadar görülmemiş yoğunluk
da akması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-“Marshall-Planı”
ve başka ekonomik ilişkilerden dolayı Batı Avrupa’nın ABD
hegemonyasına</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">girmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-ABD
emperyalizmi önderliğinde, BM şemsiyesi altında IMF, Dünya
Bankası, GATT,</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: x-small;">Uluslararası
Para Fonu” (Bretten-Wood-Sistemi”) gibi uluslararası örgütlerin
kurulması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Avrupa’da
ilk uluslararası tekelci devlet kuruluşunun gerçekleştirilmesi
(Montan Birliği).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Önceleri
ABD’nin lehine olan eşit olmayan gelişmenin giderek ABD’nin
aleyhine, ama diğer</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">emperyalist
güçlerin özellikle de Batı Almanya ve Japonya’nın lehine
gelişmeye başlaması ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">bunun
giderek derinleşmesi; emperyalistler arası rekabetin kapsamlaşmaya,
derinleşmeye ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">keskinleşmeye
başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Kapitalist
dünya ticaretinin, kapitalist dünya üretiminin gerisinde kalmaya
devam etmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Emperyalist
sömürge sisteminin yıkılması, yeni sömürgeciliğe geçiş ve
ulusal kurtuluş mücadelesinin gelişmesi bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Eski
tipte emperyalist sömürge sisteminin devam eden çöküşü, Çin’de
anti-emperyalist,</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">demokratik
devrimin zaferi; Hindiçin’i halklarının Fransız emperyalizmine
karşı başarılı kurtuluş</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">mücadelesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-20’den
fazla ülkenin (Asya’da Çin, Pakistan, Hindistan, Burma, Endonezya
vs; Kuzey Afrika’da</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Tunus,
Mısır, Fas ve Libya; Yakın Doğuda Yemen, Suriye ve Lübnan)
siyasi bağımsızlığa</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">kavuşması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Sosyalist
kamp ile genç bağımsız ülkeler, kurtuluş mücadelesi veren
örgütler arasında yeni</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ilişkilerin
gelişmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Mısır
ve Endonezya örneğinde olduğu gibi sömürgeci saldırganlığın
canlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Yeni
sömürgeci sömürü ve baskının başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Dikkatimizden
kaçan başka şu veya bu gelişme olabilir. Ama kapitalizmin genel
krizinin 2. aşamasına damgasını varan olgular bunlardır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">3-Kapitalizmin
genel krizinin üçüncü aşaması</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizinin üçüncü aşamasının genel özellikleri:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Sovyetler
Birliği'nde revizyonizmin siyasi iktidarı gasp etmesi; proletarya
diktatörlüğünün</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">yıkılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Revizyonizmin
iktidara gelmesinden sonra uluslararası komünist ve işçi
partileri arasında</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Moskova’da
1957'de başlayan ve 60’ların başında uluslararası komünist
hareketin bölünmesiyle</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">sonuçlanan
tartışmalar.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Sovyet
revizyonizminin tahribatı sonucu halk demokrasisi ülkelerinde de
iktidarların yozlaşması</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ve
Kruşçev revizyonizminin safında yer almaları.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Bu
gelişmenin sonucu olarak uluslararası komünist hareketin büyük
bir darbe yemesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Sovyet
revizyonizmine karşı Marksizmin AEP ve Brezilya komünist partisi
tarafından</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">savunusunun
sınırlı etkili olması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Küba’da
burjuva-demokratik devrimin gerçekleştirilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Uluslararası
küçük burjuva oportünist ve revizyonist hareketin güçlenmesi:
1960’da 38 milyon</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">üyesiyle
83 parti; 1970’de 60 milyon üyesiyle 89 parti.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-1960’dan
sonra (ayrışmadan sonra) ve özellikle de 70’li yılların
başında küçük-burjuva-komünist</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">hareketin
ÇKP-AEP önderliğinde gelişmesi; uluslararası planda bu konumda
olan örgütlerin</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">çoğalması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">9-1970’li
yılların ikinci yarısında küçük burjuva –oportünist-komünist
hareketin ayrışması; AEP’in</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ÇKP
revizyonizmine köklü eleştirileri (“Üç Dünya Teorisi” ve
Mao Zedong Düşüncesi).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">10-AEP-ÇKP
ayrışması sonucunda birçok küçük burjuva oportünist ve
komünist örgütün AEP</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">tarafından
yer alması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">11-Teknik-bilimsel
alanda atılan devasa adımlar ve yaşamın hemen hemen her alanında,
özellikle de</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ekonomide
etkisini göstermesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">12-Emperyalist
ülkelerde tekelci devlet hakimiyet biçimlerinin uygulanıyor
olması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">13-İktisadi
yaşamda uluslararasılaşmanın hızlanması: Avrupa Topluluğu
–EFTA ilişkileri;</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Sovyet
sosyal emperyalizminin ve Çin sosyal emperyalizminin uluslararası
planda artan</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ekonomik
faaliyetleri.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">14-İki
süper gücün (SB-ABD) yanı sıra başka rekabetçi merkezlerin
tamamen açığa çıkmış/oluşmuş</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">olması:
Japonya, Çin, Avrupa Topluluğu; bu topluluk içinde Almanya,
Fransa, İngiltere.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">15-Emperyalist
ve sosyal emperyalist paktlarda kriz: Örneğin Fransa’nın
NATO’nun askeri</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">kanadından
ayrılması; Arnavutluk’un Varşova paktından ayrılması;
Çekoslovakya’nın işgali.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">16-Klasik
emperyalist sömürge sisteminin nihai çöküşü: Yeni
sömürgeciliğin tam şekillenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">17-Uluslararası
komünist hareketin gerilmesi, Sovyet modern revizyonizminin
güçlenmesi;</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">revizyonizm
ile kapitalizmi-revizyonizm ile sosyalizm ve sosyalizm ile kapitalizm
arasındaki</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">mücadele.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">18-SB’nde
Sosyalist inşanın kazanımlarının; sosyalist inşanın ortaya
çıkardığı materyal-teknik alt</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">yapının;
bilimsel-teknik devrimin kazançlarının Sovyet sosyal
emperyalizminin oluşumunda ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">güçlenmesinde
çıkış noktası olarak kullanılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">19-Halk
demokrasisi ülkelerinde de aynı yolun izlenmesi; işçi sınıfı
ve emekçilerin kazanımlarının;</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">materyal-teknik
birikiminin revizyonist diktatörlüklerin oturaklaşması için
kullanılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">20-Küba’da
iktidara gelen küçük-burjuva devrimci güçlerin Sovyet
revizyonizminden yana tavır</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">almaları.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">21-Komünist
ve işçi partilerini temsilcilerinin Kasım 1957’de Moskova’da
başlayan görüşmelerinin</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">esas
sonucu olarak ortaya çıkan modern-revizyonizm-Marksizm arasındaki
ideolojik</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">mücadelenin
sonraki dönemlerinde –Bükreş görüşmeleri- (1960)- açık
mücadeleye dönüşerek</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">devam
ettirilmesi (1960-1964 döneminde ÇKP-SBKP arasındaki, “açık
mektup”-“cevaplar”</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">formunda
sürdürülen mücadele).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">22-Sosyalizmin
ve sosyalist “pazar”ın uluslararası gücünü kaybetmesi,
çökmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">23-Revizyonizm
ile sosyalizm arasındaki ayrışmaya varan bu mücadelede Sovyet
modern</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">revizyonistleri
uluslararası komünist harekete büyük bir darbe vurmuşlar ve
uluslararası</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">komünist
hareket yine uluslararası planda etkileyici, kapitalist sistemi
tehdit edici faktör</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">olmaktan
fiilen çıkmıştı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">24-Sovyet
modern revizyonizminin geliştirdiği “kapitalist olmayan gelişme
yolu”, “sosyalizme</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">yönelme”
gibi anti-marksist teorilerle birçok ülkede hakimiyetini
geliştirmiş ve ideolojide de</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Marksizm’i
tabela olarak kullanmaya devam etmiştir.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">25-Sosyalizmde
materyal-teknik birikimin, bilimsel teknik devrimin bir sonucu olarak
SB’nde atom</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">bombasının
inşa edilmesi ve dünya da ilk kez içinde insan bulunan bir füzenin
(Sputnik) uzaya</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">fırlatılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1970’li
yıllardan itibaren:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Comecon
ülkelerinin Sovyet sosyal emperyalizminin her alanda tam yeni
sömürgeleri haline</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">getirilmeleri;
bu ülkelerde ulusal ekonomilerin yıkılması ve Sovyet ekonomisinin
bir parçası</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">haline
getirilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Başta
ABD olmak üzere emperyalizmle-Sovyet sosyal emperyalizmi arasında
“yumuşama”</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">politikasının
başlatılması; “soğuk savaş”ın “yumuşama”ya taktiğine
geçiş.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Kapitalist/emperyalist
sistem karşısında yenilginin ve bu sistemle bütünleşme yolunda</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ilerlemenin
bir ifadesi olarak “barışçıl bir arada yaşama”nın ilanı
(Avrupa’da İşbirliği ve Güvenlik</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Konferansı”-Helsinki).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Hindiçini
halklarının ve özellikle Vietnam’ın ABD emperyalizmine büyük
bir darbe vurmaları</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">(1975).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Şili’de
seçimle iktidara gelen “sosyalist” Allende hükümetine karşı
faşist darbe (1973).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-ÇKP
revizyonizmine karşı AEP önderliğinde açık mücadelenin
başlaması ve küçük burjuva</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">oportünist
hareketle-komünist hareketin uluslararası planda ayrışması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-İki
süper gücün “silahsızlanma” için “mücadele” ederken,
silahlanmayı korkunç boyutlara</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">vardırmaları.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-'80’li
yılların başında gelişen barış hareketi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">9-Sovyet
revizyonizminin çöküşünün, klasik kapitalizme geçişin bir
başlangıcı olarak Gorbaçov’un</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1985’te
iktidara gelmesi ve “Perestroika”,”Glasnost” politikalarını
geliştirmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
ve revizyonist sistemin iç çelişkilerinin gelişmesi bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
ve revizyonist sistemlerde genel çelişkiler açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Bilimsel-teknik
devrimin, en ileri teknolojinin tekelci devlet kapitalizmi ve
bürokrat kapitalizm</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">şartlarında
yoğun bir şekilde uygulamaya konması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Kapitalist
dünyada (gelişmiş kapitalist ülkeler) sanayi ve tarımda yapısal
değişmelerin başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Gelişmiş
kapitalist ülkelerde tekel birleşmelerinin artması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Tekellerin
ve Sovyet bürokrat kapitalizminin uluslararası plandaki güçlü
yayılmacılığı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Her
iki sistemde de silahlanma yarışının devam ettirilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">'70’li
yıllardan itibaren:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Her
iki sistemde ekonomik gelişmede baş gösteren kriz.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Sovyet
ekonomisinde, gelişmiş kapitalist ülkelerde olduğu gibi
bilimsel-teknik devrimin üretime</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">sokulması,
üretimde durgunlaşmanın başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
ve revizyonist ekonomik sistemin istikrarsızlığı açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Bütçe
açıklarının büyümesi, para, maliye ve borsa alanında krizler.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Enflasyonun
artması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">'70’lı
yıllardan itibaren:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Enflasyonun
hızlanan artışı, ekonomide durgunluğun ve enflasyonun kaynaşması
(stagflasyon).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-ABD
ve Batı Avrupa’da işsizliğin yeni boyutlar alması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Sermayenin
değerlendirilememesi, toplumsal sermaye kıyımı; otomobil, çelik,
inşaat gibi</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">sektörlerde
mevcut kapasitelerin düşük kullanımı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Bilimsel-teknik
devrimin sonucu olan otomasyon ve elektrotekniğin Sovyet
ekonomisinde</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">üretime
sokulması, Sovyet ekonomik sisteminin çöküşünün hızlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Krizlerin
çevrimi açısından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
dünyada ekonomik büyümenin hızlanması ve kriz, krizsel olguların
artması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Ekonomik
ve yapısal krizlerin bir birine geçmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-1974/75
dünya ekonomik krizi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-1981-1983
dünya ekonomik krizi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist
ve revizyonist ülkelerde sosyal-politik istikrarsızlık ve sınıf
mücadelesi bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
ülkelerde sınıf yapılarında baş gösteren değişmelerin
hızlanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-İtalya’da
(1960); Danimarka’da(1961); Fransa’da (1963); Belçika’da
(1960-61, 1966) ve diğer</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">kapitalist
ülkelerde grevler.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Fransa’da
(1968) ve Almanya’da (1970’den sonra) gençlik hareketinde
radikalleşme.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Sovyet
sosyal emperyalizminin Varşova paktı adı altında Çekoslovakya’yı
işgalinin (1968)</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Çekoslovak
halkı tarafından ve uluslararası alanda protesto edilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-ABD’de
ırk ayrımına karşı mücadelenin yoğunluk kazanması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">'70’lerden
sonra:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalist
ülkelerde işsizliğin büyük boyutlara ulaşması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Artan
işsizliğe karşı grevlerin gelişmesi; Fransa’da, İtalya’da,
İngiltere’de ve başka kapitalist</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ülkelerde
genel grevlere gidilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Anti-emperyalist,
anti-sosyal-emperyalist hareketin gelişmesi, özellikle Hindiçini,
Vietnam</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">halklarıyla
dayanışma mücadelesinin güçlenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-'70’li
yılların başında Polonya’da revizyonist, sosyal-faşist
diktatörlüğe karşı toplumsal</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">muhalefetin
şekillenmesi (tersane işçilerinin grevi).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Gorbaçov’un
iktidara gelmesiyle, 1983’ten beri devam eden iki süper devlet
arasındaki atom</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">silahı
krizi göz önünde tutularak “silahsızlanma” yarışının
başlatılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Gorbaçov’un
Sovyet ekonomisinin ve siyasi yapısının krizini, çöküyor
oluşunu sürekli dile</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">getirmesi,
demokrasiden, açıklıktan bahsetmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Sovyetler
Birliği’ndeki gelişmelerin sonucu olarak ülke içinde ve Doğu
Avrupa ülkelerinde</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">toplumsal
muhalefetin ortaya çıkması ve gelişmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-Sovyetler
Birliği’nde maden/kömür işçilerinin grevi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">9-1989
yılında revizyonist iktidarların arka arkaya çökmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">10-Arnavutluk’ta
da, 1985’ten sonra başlayan geriye dönüş eğilimlerinin tamamen
açığa çıkmasıyla</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">proletarya
diktatörlüğünün yıkılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalist-revizyonist
ekonomi ve eşit olmayan gelişme bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Sermayenin
ve üretimin uluslararasılaşmasında yeni boyutlara varılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Gelişmiş
kapitalist ülkelerin ekonomilerinin giderek daha çok bir birlerine
geçmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Çeşitli
uluslararası ekonomik örgütlerin gelişmesi (Avrupa Ekonomik
Topluluğu) ve kurulması</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">(EFTA).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Uluslararası
tekellerin, kapitalist dünya ekonomisinde giderek daha fazla ağırlık
kazanmaları.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-AET
ülkelerinin ve Japonya’nın bilim, teknik, ticaret vs .
alanlarında konumlarının güçlenmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1970’den
sonra:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Kapitalizmde
eşit olmayan gelişmenin sonucu ABD ve Sovyet sosyal emperyalizmi
odağından</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">başka
emperyalist/rekabet merkezlerinin (Almanya, Japonya, Fransa, bir
bütün olarak AET)</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">tamamen
ortaya çıkmış olması ve aralarındaki çelişkilerin
derinleşmeye başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-AET’in
(şimdi AB) genişlemesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Revizyonist
Sovyetler Birliği'nin sermaye ihracı, uluslararası planda ekonomik
yayılmacılı.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Brettan-Woods-Sisteminin
çökmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-ABD’nin
kapitalist dünyadaki tartışmasız hakimiyetinin yıkılması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Bürokrat
kapitalizmin çökme sürecine girmesi ve çökmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Klasik
kapitalizmin bürokratik kapitalizm üzerine zaferi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Emperyalist
klasik sömürgeciliğin tamamen çökmesi, yeni sömürgeciliğin ve
sosyal-emperyalist sömürgeciliğin ve ulusal kurtuluş
mücadelelerinin gelişmesi bakımından:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Emperyalizmin
klasik sömürgeci sisteminin tamamen çökmesi; çoğunluğu
Afrika’da olmak üzere</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">50’den
fazla ülkenin devletsel bağımsızlık elde etmeleri.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Emperyalist
yeni sömürgeci sistemin tamamen gelişmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Birçok
geri ülkede ve yeni bağımsız olan genç ülkelerde Sovyet modern
revizyonizminin</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">etkisinin
artması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Çin
ve Küba devriminin uluslararası planda prestij kazanması, bu
anlayışlar temelinde</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">anti-emperyalist,
ulusal kurtuluş mücadelelerine girişilmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">1970’den
sonra:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Özellikle
ABD’ye karşı anti-emperyalist mücadelelerin ve tavır alışların
gelişmesi, bu durumdan</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Sovyet
sosyal emperyalistlerinin yararlanmaya çalışması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Sovyet
sosyal emperyalizmiyle “üçüncü dünya” ülkeleri arasındaki
ilişkilerin kapsamlaşması ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">derinleşmesi,
Çin halk Cumhuriyeti’nin de aynı paralelde ilişkilere ağırlık
vermeye başlaması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Arap-Filistin
halklarının İsrail saldırganlığına karşı mücadelesinin
sürmesi.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Bağımlı,
geri kalmış ülkelerin dünya ekonomisindeki paylarının artması
ve bunun emperyalist</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">ülkelerle
gelişen ülkeler arasında sürtüşmelere neden olması.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Geri
kalmış ülkelerin Birleşmiş Milletlerde ABD emperyalizmine karşı
daha bilinçli hareket</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">etmeye
başlamaları.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Hammadde
zengini (petrol) ülkelerin OPEC adı altında ayrı bir petrol
politikası izlemeleri.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">4-
Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşaması</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizinin dördüncü aşamasına geçişin faktörleri</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Üretim
ve sabit sermaye yatırımlarının dinamiğindeki gelişme ve
yapısal kriz </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Tekelci
devlet tedbirleri</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Bilimsel-teknik
devrimin etkisi </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">4-Ekonomide
yapısal krizin ve buna bağlı olarak tekeller ve emperyalist
devletler arasındaki çelişkilerin kapsamlaşması ve keskinleşmesi</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">5-Süreklilik
arz eden kitlesel işsizlik</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">6-Kar
oranının eğilimli düşme yasası ve sermayeler arası ilişkiler</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">7-Pazar
sorunu</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">8-Tekelci
devlet tedbirleri ve üretimde durgunluk</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Pazar
sorunu ve emperyalistler arası rekabet</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">1-Dünya
pazarının yeniden bütünleşmesi, pazar hacminde büyümenin
sınırları ve sınırların büyümesi:</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-
Pazar hacminde büyümenin sınırları</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-Pazar
hacminde sınırların büyümesi</span></span></span></p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">2-Uluslararası
planda hegemonya mücadelesinin yeni boyutları </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">3-Emperyalizmle
geri ülkeler arasındaki ilişkilerin/çelişkilerin yeni boyutlar
kazanması</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">11)
</span></b></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Birçok
kitap çalışmasında kapitalizmin genel krizinin gelişmesine temel
teşkil eden anlayışlara, değerlendirmelere yer verdim. Makaleler
dışında bu konudaki anlayışımı şu çalışmalarımda
bulabilirsiniz:</span></span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizi teorisinin her bir aşaması en kapsamlı olarak,
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin ve Rekabetin Tarihi kitaplarımda
ele alınmıştır</span></span></span></span></p>
<p style="letter-spacing: -0.1pt; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 1, Ceylan
Yayınları, 2. Baskı, Ocak 2006.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 2, Ceylan
Yayınları, Kasım 2001.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 3, Ceylan
Yayınları, Mayıs 2002.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 4, Ceylan
Yayınları, Eylül 2002.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 5, Ceylan
Yayınları, Ocak 2006.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Rekabetin
Tarihi çalışmasının 3., 4. ve 5. kitaplarında, kapitalizmin
genel krizinin birinci (1914-1940), ikinci (1940-1956) ve üçüncü
(1956-1990) aşamalarındaki bütün yönlü çelişkilerin gelişmesi
analiz edilmiştir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmin
genel krizinin dördüncü aşaması Sovyetler Birliği ve
revizyonist blokun dağılmasından, 1989/1991’den sonraki süreci
kapsar. Bu aşama için henüz kapsamlı bir çalışma yapmadım.
Ancak, Kapitalizmin Tarihi çalışmasında kapitalizmin genel
krizinin dördüncü aşamasına geçiş kapitalist ekonominin
sorunları açısından nispeten ayrıntılı ele alınmıştır.
Dördüncü aşamayı “Kapitalizmin Genel Krizi, Aşamaları ve
Özellikleri” makalesinde ele aldım (Bkz.
</span></span></span></span></span></strong><strong><a href="http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=kapitalizmin+genel+krizi+ve+a%C5%9Famalar%C4%B1"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=kapitalizmin+genel+krizi+ve+a%C5%9Famalar%C4%B1</span></span></span></span></a></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">)</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Emperyalist
küreselleşme, bütünlüklü dünya ekonomisi bağlamında:</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Kar
Oranı ve Sermayenin Uluslararası Diyalektiği, AKADEMİ Yayın,
Kasım 2010.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-top: 0.04in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Emperyalist
Küreselleşme ve Değişen Güçler Dengesi, s.12. Sınırsız Kitap
Yayın, Eylül 2018.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; margin-left: 0.1in; text-indent: -0.1in;">
<strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Emperyalist
Küreselleşme ve Jeopolitika, Ceylan Yayınları, Şubat 2009.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-Kapitalizmin
ve Krizlerin Tarihi, 1600-1990 arası, Sınırsız Basım ve Yayın,
2016.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">12)
</span></span></span></span></span></em><strong><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Marks;
Kapital, C. I, s. 16.</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span><br />
</p>
<p><style type="text/css">h3 { text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-top: 0.1in; margin-bottom: 0.08in; direction: ltr; background: transparent; page-break-after: avoid }h3.western { font-family: "Liberation Serif", sans-serif; font-size: 14pt; font-weight: bold }h3.cjk { font-family: "Noto Serif CJK SC"; font-size: 14pt; font-weight: bold }h3.ctl { font-size: 14pt; font-weight: bold }p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }a:link { color: #000080; so-language: zxx; text-decoration: underline }strong { font-weight: bold }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-14299125407306648442022-12-08T17:42:00.000+03:002022-12-08T22:05:13.581+03:00 KARŞI DEVRİM CEPHESİNDE “VİZYON” YARIŞI<p> </p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
<span style="font-size: small;"><b>KARŞI DEVRİM CEPHESİNDE
“VİZYON” YARIŞI</b></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Nihayet
3 Aralık gelip çattı. Kılıçdaroğlu, 85 milyonun geleceğini
nasıl kurtaracağını açıklamaya başladı. Her şeyi ‘kökten
değiştirmeye’ yemin edip etmediğini bilmiyoruz ama kesin kes
kararlıydı: </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Bugün
burada halkımızdan ne için oy isteyeceğimizi öğreneceksiniz.
Yeni bir düzene, yeni bir siyaset kültürüne oy isteyeceksiniz. Bu
yeni sistemi bugün açıklıyorum. Bugün dinleyeceğiniz sadece bir
krizden çıkma programı olmayacak. Asıl zor olan ülkenin yeniden
yapısal bir krize girmesini kalıcı olarak engellemek. Şimdi derin
bir krizin içindeyiz. Halkımız ekonomik ve sosyal olarak
dayanılmaz acılar çekti. Yönetim anlayışımızı kökten
değiştirmeliyiz. Yeni bir tek adam aramıyoruz. Türkiye
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bir daha artık böyle acımasız
dönemler yaşamayacak. Kurumları yeniden inşa edilmiş, sistemi
yasal çerçeveye oturtulmuş bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.”<span></span></span></i></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Bugün
yepyeni bir güç birliği ile tanışacaksınız. Konusunda uzman 70
kişiden oluşan büyük bir güç birliğinden söz ediyorum.
Dünyanın en önemli ülkelerine gittim. Bilim, teknoloji ve
yatırımın iki büyük merkezi olan ABD ve İngiltere’ye
ziyaretlerde bulundum. Ne derlerse desinler inandığım vizyon
yolculuğundan asla geri adım atmayacağım ve vazgeçmeyeceğim.
Kısa bir süre sonra da Almanya’ya gideceğim. Orayı da yakından
takip etmenizi rica ediyorum. Bu 70 değerli isimle tek tek görüştüm.
Bahsettiğim bu sistemi hangi mantıkla oluşturdum? Bu değerli 70
kişi Türkiye için 24 saat çalışan bir güç birliği olacak.
Devlet 7 gün 24 saat çalışacak. Kesintisiz üreten Türkiye’yi
şimdiden inşa etmeye başlıyorum. Bu 70 değerli isim vatanları
için çalışacaklar. Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şey.”</i></span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Anlaşıldı.
Kılıçdaroğlu’nun partisi CHP’ye, “Altılı Masa”ya falan
ihtiyacı yok. Batılı dostlarıyla birlikte sorunu kökten
çözmüş;Amerikan müesses nizamının sadık savunucusu hemen her
dalda oynayan Jeremy Rifkin, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Prof. Dr.
Refet Gürkaynak, Kılıçdaroğlu önderliğinde bir “siyaset üstü
kurul” oluşturuyorlar. Herhalde bu </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“siyaset
üstü kurul”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
üyeleri de dahil 70 kişi Kılıçdaroğlu vizyonunun
gerçekleştirilmesine katkı sunmaya davet ediliyor. </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Kılıçdaroğlu
için para sorun değil, hem de en temizinden bulmuş: </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“Dönüşüm
için parayı buldum”; </span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“İktidarımızın
ilk üç yılında yüz milyar dolar yatırım gelecek. Ben bu parayı
kesinlikle getireceğim. Dünyanın bağımsız varlık fonlarından
da 75 milyar dolar yatırım alacağız. Temiz ve sürdürebilir
fonlardan en az 150 milyar dolar yatırım getireceğiz.</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">”
Kılıçdaroğlu,</span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“tefeci,
kara paracı, baron ve şaibeli”</span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
olmayan sermaye gruplarıyla görüşmüş!</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Parti
Sözcüsü Faik Öztrak, Kılıçdaroğlu’nu özetliyor: </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Feraha
kavuşmak için, iki önemli çapamız var. Güçlü Türkiye, güçlü
Avrupa'dır. Türkiye'nin geleceği demokratik, kurallı dünyadadır.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">İki
Vizyon, İki Yön</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">AKP’nin
“Türkiye Yüzyılı” vizyonu:</span></b></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Sürdürülebilirliğin
Yüzyılı”, “Huzurun Yüzyılı”, “Kalkınmanın Yüzyılı”,
“Değerlerin Yüzyılı”, “Gücün Yüzyılı”, “Başarının
Yüzyılı”, “Barışın Yüzyılı”, “Bilimin Yüzyılı”,
“Haklının Yüzyılı” , “Verimliliğin Yüzyılı”,
“İstikrarın Yüzyılı”, “Şefkatin Yüzyılı”,
“İletişimin Yüzyılı”, “Dijitalin Yüzyılı”, “Üretimin
Yüzyılı”, “İstikbalin Yüzyılı”.</span></span></span></span></strong></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bu
“vizyon”un baskın yönü, güç, kuvvet gösterisi, savaş,
jeopolitika, “başarı”, ben yaparım, benden başkası yapamaz
hikayesi.</span></span></span></span></strong></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">CHP’nin
“Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı’’ Vizyonu:</span></b></span></span></strong></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Endüstri
4.0”, “dijital yeşil dönüşüm”, “temiz para, temiz
toplum, temiz enerji, tertemiz bir gelecek” ve bunların yanı sıra
bütün dünyayı Batı’dan ibaret sanmak:</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“</span></span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Dünyanın
en önemli ülkelerini ziyaret ettim.</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">”
(</span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD,
İngiltere ziyaretleri, Almanya’ya gideceğini açıklaması).</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Dünya
ve Türkiye gerçekliğini dikkate almayan, değişimi görmeyen
körlük derecesinde Batı’ya bağımlılık. Bolca vaat. Kaynak
belirsizliği. Söylemde belirli olduğu kadarıyla Batı fonlarının
“temiz sermayesi”ne; </span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“tefeci,
kara paracı, baron ve şaibeli”</span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
olmayan sermaye gruplarına bel bağlamak.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
“vizyon” anlayışı tanıdık bir anlayış. IMF, Dünya
Bankası, TÜSİAD ortaklığı ve bu ortaklığın ekonomisini ve
politikasını yürütecek “siyaset üstü” bir kurum. Bu kurum,
yapısından da görüldüğü gibi doğrudan Amerikan çıkarlarına
hizmet edecek karakterde. Jeremy Rifkin’in (baş) danışman
olduğu yerde başka bir şey de beklenemez. Oluşturulan “siyaset
üstü kurul”un üyeleri uluslararası sermayenin has
savunucularıdır; “kurallara dayalı uluslararası düzen”in
ekonomistlerdir, ideologlarıdır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Faşist
diktatörlüğü yeniden eski müesses nizamın sınırlarına
sığdırmak, ona “kurumsalcı” bir görünüm vermek için
Kılıçdaroğlu’nun başvurduğu devlet yönetme anlayışı
insanlık tarihinde ilk defa ortaya atılan bir düşünce olsa
gerek: Sadece Türkiye’de yerleşik olanlardan değil, bütün
dünyaya dağılmış durumda olan 70 kişi seçiyor. Bunları
</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“siyaset
üstü güç birliğine katılmaları için davet ediyor.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Üç
büyük güç”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ten
bahsediyor: </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Bize
inanan halkımız, siyasi gücümüz ve dostlarımızla kurduğumuz
siyaset üst güç birliğimiz.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Bu kurul nasıl işlevsel olacak sorusuna da cevabı hazır:
</span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“</span></span></i></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Bahsettiğim
bu sistemi hangi mantıkla oluşturdum? Bu değerli 70 kişi Türkiye
için 24 saat çalışan bir güç birliği olacak. Bir daha ifade
edeyim. 24 saat çalışan bir güç birliği olacak.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Tam bir “Online devlet” kuruyor: </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Bir
kısmı günü bitip uyumaya hazırlanırken dünyanın diğer
yanındaki vatanseverlerimiz ve dostlarımız güne merhaba
diyecekler. Devlet 7 gün 24 saat çalışacak.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
(Unutmuş herhalde “Online-devlet” ancak ve ancak Internet
bağlantısı kesilmediği müddetçe çalışır, aksi taktirde
çöker!) Neyse. Üyesi olan Jeremy Rifkin de dahil </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“bu
70 kişilik siyaset üstü kurum”, “bu 70 değerli isim ne bir
kişi için, ne bir parti için, ne de iktidar için çalışacaklar.
Onlar vatanları için çalışacaklar vatanları.” </span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Eklemeyi
de unutmuyor: </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Bizler
siyasi ve siyaset üstü, rozetli veya rozetsiz unutmayın hepimiz
ülke için vatan için birlikteyiz.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Acelesi varmış gibi Kılıçdaroğlu, daha şimdiden </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Zamanın,
mekanın, enlemlerin, boylarım ötesinde kesintisiz üreten
Türkiye’yi şimdiden inşa etmeye başlıyorum.”</span></i></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
diyor. Ve sonra tarihsel misyonunu açıklıyor: </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“Çünkü
işim birleştirmektir, sistemi kurup çalıştırmak ve kalıcı
kılmaktır”</span></span></i></span></span></strong></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kılıçdaroğlu
kendisini “siyaset üstü kurul”un üstüne koyuyor. İyi de o
zaman Erdoğan’ı neden diktatör diye eleştiriyorsun?</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2023
seçimleri her bakımdan bir “beka” sorunudur. CHP’nin
açıkladığı “vizyon”, her şey olabilir ama “vizyon”
olamaz. Uluslararası sermayenin, Batı’nın ekonomik, siyasi,
felsefi, kültürel, ideolojik savunucularından, icraatçılarından
oluşan “seçkin”ler takımı, sözü edilen o 70 kişi kimin
adına bu işe evet dedi? Kılıçdaroğlu, bu 70 kişilik “siyasi
üst kurul” ile eskiye, AB’nin, ABD’nin her dediğini yerine
getiren Türkiye’ye dönüşün kadrolarını bir araya getirmiş.
Demek ki, J. Biden, Türkiye’de seçimlere böyle müdahale
edecekmiş.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Saydığı
isimlerin her biri “temiz sermaye”nin birer temsilcisidir.
Eksik olan (Açıklanmadığı için bilmiyoruz, belki o da vardır),
kriz “kahini” Nouriel Roubini’dir. O da varsa kadro tamam. En
azından krizi, patlak vermeden önce haber verir de ona göre tedbir
alınır!</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kemal’in
“temiz sermayesi” uluslararası tekelci sermayedir, tefeci
sermayedir. Sermaye hiçbir zaman temiz olmamıştır, olamaz da.
Sermayenin doğuş ortamı kirlidir, kanlıdır, ıstıraplıdır,
talan, sömürü ortamıdır. ”Temiz sermaye”, bu nasıl bir
saflık?</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">CHP
“viz</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">y</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">onu”nda
bilinmeyen bir şey söylenmedi. Dün bu işi IMF, Dünya Bankası
bir Derviş’le yapabiliyordu, şimdi baş “vizyoner”, baş
Derviş Kılıçdaroğlu yönetiminde 70 Derviş’le yapmaya
çalışıyor. Bu “vizyon” 70 Derviş’le Türkiye’yi eski
ilişkilere, ABD/AB çıkarlarına teslim edecek bir uluslararası
sermaye çalışmasıdır, “vizyon” adı altında yeni bir
“Marshall Planı”dır. Önemli olan, Türkiye’nin eski hale,
uysallığa yeniden döndürülmesidir. “Güçlü Türkiye, güçlü
Avrupa'dır. Türkiye'nin geleceği demokratik, kurallı dünyadadır.”
sözleri boşa söylenmiyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Vizyoner”
Kemal, 70 yeni Derviş’le birlikte TÜSİAD kriterleri, dolayısıyla
uluslararası sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir program
hazırlamış. Bu programın nasıl işleyeceğini yine
Kılıçdaroğlu’nun seçtiği baş aktörlerden birisi olan
Refet Gürkaynak çok açık bir biçimde ifade ediyor:</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">“Burada
iki noktayı belirtmekte fayda var. Birincisi, bu pek çok seçenek
arasında IMF ile anlaşmak için gerçekten bir tercih değil. Daha
çok gerekliliktir. İkinci olarak, IMF programları, alıcı ülke
uygun bir program tasarlama ve IMF'den fon, gözetim ve denetim talep
etme yeterliliğine sahip olduğunda işe yarar. Bu durumda, neyin
işe yarayacağını bilen yerel uzmanlık, toptan finansman ve
programın vaatlerinin en büyük borç veren tarafından
denetleneceğine dair kamuoyu bilgisi ile birleştirilir. Bu, diğer
borç verenlerin de içeri girmesine yardımcı olur.” </span></i></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2020’de
yazıyor bunu. Açık değil mi? “Vizyoner”in “temiz sermayesi”
emperyalist denetim demektir, bağımlılık demektir, IMF demektir.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">CHP,
mevcut iktidarın kırıp döktüğü sistemi yeniden inşa
edeceğinden bahsediyor. Peki yeniden inşanın nasıl olması
gerektiği konusunda uluslararası sermaye, IMF, toptan o “temiz
sermaye” hiçbir şey söylemeyecek mi? Sadece söylemekle
yetinmeyecek, eski müesses nizamın bir daha rayından çıkmaması
için her türlü tedbirlerin alınmasını da sağlayacak.
Kılıçdaroğlu’na verilen görev bu.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Vizyoner”
olarak Kılıçdaroğlu, sanki, seçimi kazansın diye Erdoğan’a
destek verme “vizyonu” hazırlamış... </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin her iki cephesinin hazırlamış olduğu seçim programı
veya kendi deyimleriyle AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” vizyonu
ve </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">CHP’nin
“Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı’’ vizyonu son kertede
sermaye fraksiyonlarının bir nevi meydan muharebesidir. Bu sermaye
fraksiyonları kimileri tarafından “İslami sermaye” ve
“İstanbul sermayesi” olarak da tanımlanmaktadır. Önemli olan,
iktidarının ilk yıllarında AKP’nin Batı (AB/ABD) ile “cicim
dönemi”nin 2010’lara gelindiğinde tarih olmasıdır. </span></span></span></span></strong>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">TÜSİAD
ve MÜSİAD şemsiyesi altında toplana sermaye arasında rekabet,
ekonomiye hakimiyet kavgası söz konusu bu iki “vizyonu” ortaya
çıkartmıştır. TÜSİAD’ın Türk ekonomisindeki konumu
sarsılmıştır. </span></span></span></span></strong>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">Daha
2010’da Erdoğan, sermayenin bölünmüşlüğünü TÜSİAD’ı
kastederek şöyle ifade ediyordu: </span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
“Anadolu sermayesini aralarına almadılar. Yeni yeni 'Anadolu
sermayesini de aramıza katalım mı' diye bunu kendi aralarında
müzakere ediyorlar. Orada da seçkinci davranıyorlar...</span></span></span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Fakat
isteseler de istemeseler de Türkiye'de artık sermaye ciddi manada
el değiştirmeye başladı. Bu bizim için çok önemli bir güven
kaynağı.</span></i></span></span></strong><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Türkiye'nin dört bir yanında ihracat üç-beş sene öncesiyle
mukayese edilmeyecek derecede bir sıçrama gösteriyor. Şimdi bu
belki de zaman zaman bunları ürkütüyor. Örneğin bir Konya'da,
Kayseri'de, Aksaray'da artık dünyaca önemli markaların parçaları
üretilir hale geldi.</span></span></span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burada
şöyle bir hazımsızlık da olabilir. Biz bunları çok ciddi takip
ediyoruz o da şu; Anadolu sermayesi hiçbir dönemde hiçbir devirde
olmadığı şekilde dünyaya açılıyor. TÜSİAD artık bazı
şeylere de kendisinin alışması lazım.”</span></span></span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
diktatöre bunu söylettiren neydi? 2010 eşiğine gelindiğinde
ulusal gelirde payı yüzde 40 olan TÜSİAD’ın ve payı yüzde 15
olan MÜSİAD’ın; toplam ihracattaki payı yüzde 45 olan
TÜSİAD’ın ve yüzde 15-20 olan MÜSİAD’ın Türk
ekonomisindeki bugünkü konumları artık değişmiştir. 2023
seçimi bu değişimin her iki taraf açısından da bir sıçrama
olup olmayacağını gösterecektir. ABD/AB destekli Millet
İttifakı’nın kazanması durumunda mevcut gelişme perspektifiyle
MÜSİAD’ın varolma şansı kalmaz. Cumhur İttifakı’nın
kazanması durumunda ise iktidara boyun eğmemesi durumunda TÜSİAD’ın
sermaye olarak örgütlenmesi dağıtılır; bir biçimde
etkisizleştirilir. Jeopolitika perspektifli bir iktidar altında bu
perspektife uymayan bir sermaye kümelenmesi etkili olamaz. Faşist
Almanya’da sermaye örgütlenmesi, teşviki bu gelişmenin nasıl
olabileceğini göstermektedir.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuç
itibariyle, gerçekten karşı devrim cephesinde birbirinden tamamen
farklı iki “vizyon” söz konusu burada:</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Birisi
eski teslimiyet dönemine dönüşün; AB/ABD çıkarlarını
savunmaya dönüşün “vizyonu”.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diğeri
jeopolitika oluşturan, doğmakta olan yeni bir jeopolitik gücün
“müesses nizamı”nın kurulması önündeki engelleri yıkmaya
zemin hazırlayan “vizyon”. </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatörün
tekelci büyük sermayeyi kendi çıkarlarına göre hareket edecek
şekilden örgütlemeksizin, karşı çıkanları dağıtmaksızın
jeopolitik güç olmanın faşist nizamını örgütlemesi kolay
olmayacaktır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşçi
sınıfı ve emekçilere dayatılan, bu iki “vizyon”dan birini
seçmek: Ya Millet İttifakı’nı seçerek ABD ve AB’nin
çıkarlarına teslim olacaksın veya da Cumhur İttifakı’nı
seçerek savaşı, emperyalist yayılmacılığı, faşist
diktatörlüğün yeniden yapılanmasını, Pantürkizmi seçeceksin!</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
“vizyon” dayatması devrimci ve komünist yapılara, özne
iddiasında olanlara da bir dayatmadır. Karşı devrimin bu iki
kampı arasında tercih yapmak, iki kirli arasında biraz temiz
görüneni seçmek zorunda değiliz. Kendi vizyonumuzu, tarihsel
sorumluluğumuzu menifestolaştırmalıyız.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span><br /></p><p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.1in; background: transparent }strong { font-weight: bold }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-57274835986979990892022-11-27T16:59:00.002+03:002022-11-27T22:07:49.863+03:00HAVA SALDIRILARI - ROJAVA’DA YENİ İŞGAL ADIMLARI<br /><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">HAVA
SALDIRILARI</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">ROJAVA’DA
YENİ İŞGAL ADIMLARI</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Faşist
diktatörlük 13 Kasım’da gerçekleştirdiği Taksim/</span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">İstiklal
prov</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">o</span></span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">kasyonunu
tepe tepe kullanmaktadır.<span></span></span></span></span></span></em></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kendi
senaryosunu Kürt Özgürlük Hareketine yıkan faşist diktatörlük,
20 Kasım’da Rojava ve Güney Kürdistan sahasında başlattığı
hava saldırılarını sürdürüyor. Birkaç günden bu yana da kara
harekatının ne zaman başlayacağı tartışılıyor. Amacı belli:
Rojava’nın geriye kalan kısmını da işgal etmek. Bunun için
öncelikli hedef olarak Kobanê, Minbic ve Til Rıfat sahasını
işgal edeceklerini açıktan dillendiriyorlar. Kara harekatı
bağlamında, her seferinde olduğu gibi bu sefer de acaba Rusya ve
ABD ne derler, müsaade ederler mi türünden sorular soruluyor ve
yorumlar yapılıyor. Diktatör ise biz kimseden izin/icazet almayız,
doğru bildiğimizi yaparız türünden açıklamalarını
sürdürüyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Zaten
Rojava’da yeni bir işgal girişimine her zaman hazırdı. Ancak,
koşullar lehine olmadığı için istediğini yapamıyordu. Şimdi
ise durum farklı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tahran
Zirvesinden bu güne ne değişti?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">20
Temmuz’da Astana formatında gerçekleştirilen Tahran Zirvesinde
Rusya, Türkiye ve İran Suriye/Rojava konusunda karşımıza üç
benzemez olarak çıkmıştı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hatırlatalım:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
Tahran’a haftalardır sürdürdüğü “bir gece ansızın
geliriz”in masadan çıkmayacağını, Rusya ve İran tarafından
onaylanmayacağını (yani yeşil ışık yakılmayacağını) bile
bile gitmişti. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Bir
zirve, üç katılımcı, üç ayrı görü</b>ş</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Diktatör:</span></b></span><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Milli
güvenliğimize kast eden şer odaklarını (Rojava devrimci
güçlerini kast ediyor, İ. Okçuoğlu) Suriye’den söküp atmakta
kararlıyız. Suriye’de terörle mücadelede Astana garantörleri
olarak Rusya Federasyonu ve İran’dan beklentimiz, Türkiye’ye
destek olmalarıdır. Suriye halkına yapılacak en büyük iyilik,
ülkenin YPG/PKK’dan kurtulmasını sağlamaktır. Teröre karşı
mücadelemiz terörü kim savunursa savunsun devam edecek.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">PKK,
YPG, PYD unsurlarının sınırımızdan en az 30 kilometre öteye
tamamen çekilmesi, zamanında yapılan mutabakatların bir
gereğidir. Ancak, bu hala gerçekleşmemiştir. Tel Rıfat ve
Münbiç, terör yatağı haline dönüşmüştür. Terör örgütünün
sığındığı bu limanları temizlemenin vakti esasen çoktan
gelmiştir. Astana ortaklarımızdan beklentimiz, Suriye’de
istikrarın sağlanmasına yönelik çabalarımıza samimi destek
vermeleridir.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Suriye’nin
toprak bütünlüğündeki en büyük engel terördür... Tel Rıfat
ve Münbiç terör yatağı haline dönüştü...”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Reisi:</span></b></span><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Suriye’de
çözüm askeri müdahale değil tek çözüm yolu diplomasidir.
Askeri müdahale sorunu artırır. Suriye'nin toprak bütünlüğünün
ve milli egemenliğinin korunması ile Suriyeliler arasındaki siyasi
çözümün sağlanması gerektiğini vurguluyoruz.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Putin:</span></b></span><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Üçlü
görüşmelerin ilerlemesi de çok önemli. Suriye konusundaki
diyaloglarımızla, Suriye halkının kendi inisiyatifiyle karar
almasını sağlamamız lazım.” </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Suriyeliler
dış müdahale olmadan kendi kaderlerini çizebilmeliler.
Ülkelerimiz Suriye topraklarında var olan terör yuvalarını
ortadan kaldırmak için çaba sarf edecek...Suriye’de her türlü
terörizmle mücadele konusunda kararlıyız, hemfikiriz.”</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör:
</span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Çözüm
askeridir, yani savaş ve işgal.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Reisi:
</span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diplomatik
çözümde ısrarlı.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Putin:
</span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Çözümü
Suriyeliler belirlemeli.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Peki,
şimdi ne oldu da bu üç ülke aynı görüşü benimsedi? Veya
Rusya ve İran’ın Türkiye’nin harekatı karşısında daha
önceki tavırlarına göre bu sefer sergiledikleri açık
yumuşamanın nedeni ne olabilir?</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Örneğin
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, 22 Kasım’daki açıklamasında
“Türkiye'nin kendi güvenliğini sağlama konusundaki endişelerine
anlayış ve saygıyla yaklaşıyoruz. Bunun Türkiye'nin meşru
hakkı olduğunu inanıyoruz. Bununla beraber tarafların hepsine
durumu genel anlamda ciddi ölçüde istikrarsızlaştırabilecek
adımlardan kaçınmaları çağrısını yapıyoruz. Zira böyle
adımlar bumerang gibi geri dönebilir ve güvenlikle ilişkili
durumu olduğundan da güçleştirebilir" görüşünü dile
getirdi. </span></span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
arada Astana formatındaki Suriye konulu yüksek düzeyli
toplantıların ondokuzuncusu 22-23 Kasım 2022 tarihlerinde
Astana’da düzenlendi. Yayınlanan ortak bildiride Suriye'deki
terör örgütleri, “ayrılıkçılık” kınandı. Bu, dolaylı
veya dolaysız Türkiye’nin kara operasyonuna verilen bir destekti,
en azından ‘biz uyarımızı yaptık, ısrarlıysanız buyurun’
demek anlamına geliyordu. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD
Ulusal Güvenlik Danışmanı Sözcüsü John Kirby, operasyon
konusunda “Türkiye özellikle güneyine yönelik meşru bir terör
tehdidiyle karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Kendilerini ve
vatandaşlarını savunmak için her hakkı var” derken Almanya
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christopher Burger de “Türkiye,
eylemlerinde meşru müdafaa hakkını kullanıyor, Türkiye’yi
orantılı hareket etme ve bu bağlamda uluslararası hukuka saygı
göstermesi çağrısında bulunuyoruz” açıklamasını yaptı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hava
saldırılarının başlamasından iki gün sonra tepki vermeleri
ayrı bir düşündürücü nokta. Daha doğrusu tepkinin yumuşak
olacağının, “orantısız güç kullanılmaması” gerektiğinin
önceden kabulü anlamına geliyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bir
taraftan hava saldırıları sürerken, Rusya ve ABD, Türkiye’nin
havadan vurduğu ve kara harekatıyla işgal edeceğini açıkladığı
bölgelerde var olan askeri pozisyonlarını revize etmeleri ve
çekilmeleri kendileri açısından da sorunun hangi boyutlara
geldiğini göstermektedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
neden bu sefer yumuşak bir tavır sergilediler, fazla ileri gitmeden
yakın, yıkın, katledin dediler?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
tavrın nedenini uluslararası gelişmelerde aramak gerekir. Bu
anlamda:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Rusya:
</b>Rusya,Ukrayna’ya saldırmasından bu yana hem askeri güç hem
de jeopolitik açıdan zor durumdadır. Ukrayna’yı kolay lokma
sanmış olabilir. Sonuçta ABD/AB/NATO destekli Ukrayna karşısında
Rusya, askeri gücünü yeniden düzenlemek, sonuç alabilmek için
bazı sahalardan güç çekmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle
Suriye’den de güçlerinin bir kısmını Ukrayna’ya
kaydırmıştır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Rusya,
Baltık ülkelerinden başlayarak Girit Adasına kadar uzanan hat
boyunca Amerikan emperyalizminin çıkarlarına göre çevrelenmiştir.
Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olması durumunda bu
çevrelenme Kuzey Kutbuna kadar uzanacaktır. Çevrelenmenin
Karadeniz’de gerçekleşmemesinin nedeni ise Türkiye’dir.
Türkiye başka bakımlardan da Rusya için kaybedilmemesi gereken
bir güçtür. Bu nedenlerden dolayı Rusya, Türkiye’nin
taleplerine, Ukrayna savaşı öncesinde olduğu gibi önce benim
çıkarlarım diye yaklaşma durumunda değildir. Birçok bakımdan
Türkiye’ye “eli mahkum” durumdadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Sonuçta
Rusya, Türkiye ile geliştirdiği stratejik ilişkileri; Montrö
Boğazlar Anlaşmasını, Karadeniz’i, </span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kafkaslar’ı,
Doğu Akdeniz’i, enerji sevkiyatını </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
göz önünde tutarak bu harekat konusunda Türkiye’ye ters düşmeye
hiç niyetli değildir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>İran:
</b>Suriye ve Irak’da Türkiye karşısından en “şahin” tavır
sergileyen İran olmuştur. Ancak, birkaç aydan buyana devam eden
ayaklanmalar, İran’ın da bir kısım güçlerini geri çekmesine
neden olmuştur. İç sorunlarından dolayı Türkiye’nin harekat
konusundaki taleplerine karşı eskisi gibi sert bir çıkışla
karşı koyacak durumda değildir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İran,
ülkede yükselen sınıf mücadelesinden, halk ayaklanmasından
dolayı dışarıda nefesi kesilmiş durumdadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nedenlerden dolayı Rusya ve İran, harekatın sınırlı kalması
umuduyla sessiz kalmak zorunda kalıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>AB:</b>
Türkiye’nin her askeri harekatına karşı çıkan AB, bu sefer
enerji krizinin beraberinde getireceği sorunları düşünerek
oldukça yumuşak, Türkiye’ye hak verir bir tavır izlemektedir.
Bugünden yarına çözülemeyecek enerji krizinin çözümü, Rusya
enerji akışından bağımsız olma anlayışı sonuç itibariyle
Azerbaycan, sonrasında Türkmenistan/Kazakistan doğal gazının
Avrupa’ya akışının, Doğu Akdeniz’de İsrail ve Mısır doğal
gazının Avrupa'ya sevkiyatında Türkiye’nin oynayacağı rolün
önemini düşünerek AB, Almanya muhtemel kara harekatına göz
yumma modundadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>ABD:</b>
Hava saldırıları sürerken ABD’nin farklı resmi kurumlarının
yaptıkları açıklamalarda aynı yöntemi görüyoruz. Hepsi, önce
Türkiye’nin teröre karşı mücadelesini meşru gördüğünü
açıklıyor. Devamında ise memnun kalmayacakları ifade ediliyor.
Yani köşeli, keskin itiraz yok, ama ‘bu harekatlar DAEŞ ile
mücadeleye zarar verir’ türünden itirazlar var.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Faşist
diktatörlük açısından:</b> Bu seferki işgal girişiminin daha
öncekilerden farklı olacağının emareleri var. Sadece hava
harekatı farklı mesajlar veriyor. Bir taraftan ürettikleri
bilinen-bilinmeyen silahları yoğun bir biçimde kullanılıyor,
deniyorlar ve ateş gücü ve silah türü bakımından ne derece
bağımlı-bağımsız olunduğu gösteriliyor. Diğer taraftan iki
ülkeye aynı anda saldırılarak, özellikle ABD/Yunanistan’a
mesaj veriliyor. Yani, ‘Güneyde harekat yaparken Batı (Ege) boş
kalmaz’ mesajı veriliyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunun
ötesinde Rusya-Ukrayna savaşının, enerji krizinin ortaya
çıkardığı fırsatlar; bu savaş ve krizin dünya
jeopolitikasında Türkiye’nin stratejik önemini yeniden
gündemleştirmesi, “vazgeçilemez” Türkiye olgusu; Türkiye’nin
geliştirdiği jeopolitik açılımlar ve ABD ve AB ile sorunlu
sahalarda (Ege Denizi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Karadeniz,
Doğu Akdeniz, Libya, Güney Kafkasya, Rusya ilişkileri vs.)
çelişkili tavrını devam ettirmesi; geliştirmiş olduğu yeni
silah ve mühimmat Türk burjuvazisinin jeopolitik iştahını
kabartmaktadır. Bütün bunların ötesinde (tabii bu gelişmelerin
kaçınılmaz bir sonucu olarak) Türkiye-ABD-Rusya ilişkileri artık
daha öncesi gibi, en azından Ukrayna savaşı öncesi gibi, daha
ziyade Suriye eksenli bir sınırlandırmanın çok ötesindedir; bu
ilişkiler bölgesel olmaktan çıkmış uluslararası jeopolitikanın
doğrudan bir bileşeni olmuştur. Bu ilişkilere Çin de Türkiye
lehine dolaylı olarak dahildir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Erdoğan
gibi bir halk düşmanını, bir faşisti cüretlendiren esasen
budur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">*</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Kürdün
Kaderi Jeopolitik Çıkarlara Bağlı Değildir*</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Kürdün
Kaderi Kendi Elindedir!</b> </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Jeopolitika
nihayetinde savaş demektir, haksız savaş, işgal demektir.
Uygulayıcıları, yani bu politikayı geliştirme yetenek ve gücüne
sahip olan emperyalist ülkeler (ABD, Çin, Rusya) hedefledikleri
amaca ulaşabilmek için kendilerine çıkar sağlayan her yerde
savaş çıkartırlar. Kendileri doğrudan savaşmazlar, ama
yönlendirdikleri ülkeleri savaştırırlar. Ülkelerin yıkılması,
milyonların ölmesi, açlık ve sefalet içinde yaşamaları dünya
hakimiyetini hedefleyen bu ülkelerin umurunda değildir. Irak’ı,
Libya’yı, Afganistan’ı bu duruma getiren bu ülkelerdir. Keza
Kürdistan’ı bölenler de emperyalist ülkelerdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şimdi,
dört parçaya bölünmüş Kürdistan’da bu savaş devam ediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Faşist
diktatörlük, Kürt ulusuna, Özgürlük Hareketine, Rojava
devrimine karşı imha, yok etme savaşını, bu kirli savaşı
birkaç yıldan bu yana yeni demagojilerle sürdürüyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Oluşturduğu
yeni ulusal güvenlik konseptine göre düşmanı sınır ötesinde
imha etmeye çalışıyor. Yani somut olarak Güney Kürdistan’ın
sınır bölgelerini, şimdi sürdürdüğü “Pençe-Kilit”
harekatı alanlarını ve Rojava’nın işgal edemediği bölgelerini
işgal etmek istiyor. Rojava’ya yeni bir işgal seferi düzenlemek
için ABD ve Rusya’dan bir işaret alamasa da yeni bir işgal için
her fırsatı kullanacaktır. Ukrayna-Rusya savaşının ve
Avrupa’nın enerji ihtiyacının sunduğu kolaylaştırıcı
fırsatları mutlaka ve mutlaka kullanacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türk
burjuvazisinin bu saldırganlığı jeopolitik bir saldırganlıktır.
Diktatör önderliğinde faşist Türk devletinin milli silahlanması,
ekonomisi, siyaseti, bölgesel ilişkileri bu konseptin gerçekleşmesi
üzerine kurulmuştur. Yeni ulusal güvenlik konsepti, tamamen savaş
ve işgal üzerinedir. Bu konsept aynı zamanda Misak-ı Milli’nin
güneyde kalan kısmının işgal edilmesidir. Bu emperyalist
politikayı gerçekleştirmek için faşist diktatörlük, hem Rusya
hem de ABD ile bir taraftan karşı karşıya gelirken, diğer
taraftan da duruma göre “iyi geçinmeye” çalışmaktadır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tel
Rıfat ve Münbiç’in işgali sorununda Rusya ve ABD ile “iyi
geçinme”den ziyade karşı karşıya gelme durumu söz konusu
olabilir. Diktatör bunu göze alamaz diye düşünüyorsak fena
halde yanılmış olabiliriz. Aynı şekilde işgalin Tel Rıfat ve
Münbiç ile sınırlı kalacağını veya önce bu bölgelerin işgal
edileceğini sanıyorsak yine fena halde yanılmış olabiliriz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tel
Rıfat ve Münbiç diktatöre seçim getirmez. Bu yetmez. Büyük bir
savaşa ihtiyacı var onun. ”Kahramanlık”, “Başkomutanlık”
ve seçim getirecek büyük bir savaş.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Büyük
savaşı Savunma Bakanı Hulusi Akar tanımlıyor: “Dış güçler
bizim Tel Rıfat ve Münbiç'e yönelik operasyonlarımızın
genişlemesinden korkuyorlar. Biz zaten buraları aldıktan sonra da
durmayacağız, sonrasında Kerkük ve Musul hattına kadar aşama
aşama askeri temizlik hareketimiz sürecek.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Faşist
diktatörlüğün öncelikli hedefi, Rojava’ın tamamının ve
Güney Kürdistan’da “Pençe-Kilit Harekatı” bölgesinin
işgalidir. Diktatör böyle bir işgalin kendine seçim getireceğini
sanmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunun
adı Misak-ı Milli’yi gerçekleştirme savaşıdır. Bu savaş
aynı zamanda Rojava devrimini ve Güney Kürdistan’ı ortadan
kaldırma, Irak’ın bir kısmını işgal etme savaşıdır. Dünya
konjonktürü böyle bir savaşa uygundur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kürdün
kaderi, Kürdün kendi elindedir. Ancak bu da komünistlerin,
sosyalist yurtseverlerin öncülüğü ve önderliğiyle
gerçekleşebilir. Bu demektir ki, emperyalist güçler, bölge
devletleri, işbirlikçileri ancak ve ancak dişe diş bir
mücadeleyle yenilebilir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Faşist
diktatörlüğün yeni ulusal güvenlik konsepti adı altında
sürdürdüğü işgal savaşı istediği gibi ilerlemiyorsa bunun
nedeni Kürt halkının, Rojava Özerk Yönetiminin, gerillanın,
devrimcilerin ve komünistlerin mücadelesinden dolayıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türk
devleti, kendi geliştirdiği de dahil en modern silah ve
istihbaratla istediği sonucu alamıyorsa bunun nedeni dişe diş
mücadeledir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sonuç
alabilmek, emperyalist güçleri ve işbirlikçilerini alt edebilmek
için bu mücadele sahada komünist, yurtsever sosyalist örgütlenme
ve bilinçle sürekli ve sürekli güçlendirilmelidir.</span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"> </span></span></span></p>
<p align="left" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">*)Yazının
bu kısmı “ROJAVA DEVRİMİ VE TAHRAN ZİRVESİ” makalesinden
alınmıştır
(http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2022/07/rojava-devrimi-ve-tahran-zirvesi.html)</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }strong { font-weight: bold }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-3728359984988421192022-11-17T16:51:00.005+03:002022-11-17T22:13:48.569+03:002023 SEÇİMLERİ - DEVRİM VE KARŞI DEVRİM<p>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
<span style="font-size: medium;"><b>DEVRİM VE KARŞI DEVRİM</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: medium;"><b><span style="background: transparent;">2023
SEÇİMLERİ DÜNYA JEOPOLİTİK </span></b></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: medium;"><b><span style="background: transparent;">İT
DALAŞININ DOĞRUDAN BİR PARÇASIDIR</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör
“2023 bir kader seçimidir”i farklı ifadelerle sürekli
tekrarlıyor. Doğru söylüyor; Türkiye bir “beka” sorunuyla
karşı karşıya. Burjuva muhalefet de, yani şu Millet İttifakı
da Türkiye’nin bir “beka” sorunuyla karşı karşıya
olduğundan bahsediyor. İpe sapa gelmez karşılıklı atışmaları
bir kenara bırakırsak seçim tarihi yaklaştıkça, bu seçimin
şimdiye kadarki seçimlerden bir “beka” sorunundan
bahsedilebilecek derecede farklı olduğunu görürüz.<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Taraflar
hazır: Bir yanda Cumhur İttifakı, diğer yanda da Millet İttifakı.
Bir seçimin normalliği, kaybedenin gitmesi, kazananın iktidar
olmasıdır. Şüphesiz bu sefer de öyle olacak; kaybeden gidecek,
kazanan iktidar olacak. Ancak bu defa sadece seçmen seçmeyecek. Bu
seçime, sonucundan jeopolitik çıkar bekleyen ülkeler de müdahil.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kim
ne istiyor sorusuna tez formatında cevap vermeye çalışalım:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">TÜSİAD’da
örgütlenmiş sermayenin desteği Millet İttifakı’nadır. Millet
İttifakı/TÜSİAD demek ABD/AB/NATO demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
nedenle hiç kimse kendini kandırmasın; Millet İttifakı demek
CHP önderliğinde Batı (ABD/AB) demektir. Oyum Batı içindir
demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı’nın kazanması, “eski” Türkiye’nin yeniden
kurulması demektir; ABD’nin Türkiye’yi kendi çıkarları için
istediği gibi kullanması demektir. Türkiye’nin, NATO’nun
Madrid zirvesinde açıkladığı gibi Çin ve Rusya’ya karşı
korumak zorunda olduğu “kurallara dayalı uluslararası düzen”in
koruyucusu olması demektir. Şimdilik Türkiye bu düzenin
koruyucusu durumunda değildir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türk
büyük burjuvazisinde bölünmüşlük ortada: Ya eski düzene dönüş
veya da yeni düzenin kurumlaşması. Eski düzene dönüş, çivisi
sökülmüş, bilinçli olarak işlemez hale getirilmiş devlet ve
kurumları, o “müesses nizam”, ya eskisi gibi olacak
(ABD/AB/NATO bunu istiyor) veya da yeniden örgütlenecek.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Siyasi
“sünepe” Kemal, gemileri Batı adına yakacak cesareti bulmuşa
benziyor. Birkaç aydan bu yana adeta “küheylan” kesildi. Onu
dürtükleyen iç ve dış güçler belli. TÜSİAD’da örgütlü
işbirlikçi tekelci sermaye. Dış güç olarak AB/ABD. Daha Başkan
yardımcısıyken J. Biden, Türkiye’de muhalefeti
destekleyeceklerini, cesaretlendireceklerini, iktidarı darbeyle
değil ama seçimle değiştireceklerini açıklamıştı. Bu
ittifakın, özellikle de CHP’nin “yeni”si, eski düzeni
yeniden kurmaktan ibarettir. Bu nedenle her tarafta, her iddiada
(Ege, Doğu Akdeniz, Libya, Irak, Güney Kafkasya vs.) geri adım
atılacak; Amerikan jeopolitikasına hizmet edilecek duruma
gelinecek; yani eskiye dönülecektir. ‘Biz Ukrayna’nın yanında
yer alacağız’, orada burada ne işimiz var açıklamaları
doğrudan ABD/AB politikalarının yanında yer alındığının açık
ifadesidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Başka
bir ifadeyle: Diktatörün gitmesi demek Türkiye’nin yeniden
“eski” Türkiye olması, ABD’nin çıkarlarına boyun eğmesi;
Suriye’den, Irak'dan, Güney Kafkasya’dan, Ege’den, Doğu
Akdeniz’den, Libya’dan çekilmesi; buralarda ABD’nin
jeopolitikasına göre hareket etmesi demektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Muhalefeti
seçen, Batı’yı seçer, eskiye dönüşü seçer.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı da diğeri kadar Batıcıdır, Amerikancıdır, NATO
yanlısıdır. Ancak çıkar çatışmalarından dolayı Türkiye-Batı
(ABD/AB/NATO) arasında gerginlikler çelişkiye dönüştü. Ege,
Doğu Akdeniz, Libya, Suriye (Rojava), Irak, Güney Kafkasya, Rusya
ile ilişkiler her iki tarafın kabul edeceği biçimde çözümlenmiş
olsa bölgemizde diktatörden daha Amerikancı az bulunur. Ancak,
Türkiye ile Batı arasında söz konusu olan çelişkilerin
çözğlmesinde Batı, Türkiye’nin teslim olmasını, eski uysal
Türkiye’ye geri dönmesini dayatırken, Türkiye de “ulusal”
çıkarlara sarılarak “eşit” koşullarda ilişkilerin yeniden
kurulmasında ısrar etmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatörün
Batı’ya olan tavrı hala tamamen taktikseldir. Bu bilinmeli ve
Batıcı bir diktatörden yeni bir Avrasyacı diktatör
çıkartılmamalı.<i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatörün
bu seçime bu denli önem vermesinin iki temel nedeni vardır: Bu
nedenlerden birisi, “yerli ve milli” sermayenin Türk
jeopolitikasının çıkarlarına göre yeniden örgütlenmesidir.
İkinci neden ise, mevcut faşist “müesses nizam”ın bütün
kurumlarıyla başkanlık sistemi adı altında keza yeniden
örgütlenmesidir. Bu iki nedenden dolayı 2023 seçimi mutlaka
kazanılmalıdır, bu bir “beka” sorunudur, diyor diktatör.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">AKP
iktidarının ilk dönemi Türkiye, AB ve ABD ilişkilerinde çıkar
çatışmasının olmadığı veya sorun olmadığı dönemdi. Ancak,
sonraki yıllarda (diyelim ki 2010’dan sonrası) Batı ile Türkiye
arasındaki ilişkilerdeki gerginlik çelişkiye dönüşmeye
başladı. Batı’ya göre diktatör gitmeliydi, diktatörsüz AKP
hükümeti devam edebilirdi. Suriye politikasından başlayarak bahsi
geçen sahalarda ve konularda Türkiye, ABD/NATO ve AB çıkarlarına
göre değil de kendi çıkarlarına göre hareket etmeyi giderek
derinleştirdi; “ulusal güvenlik”, “ulusal çıkar”
politikasına dönüştürdü. Şimdi bu politikanın
yapılandırılabilmesi için düzenin ve sermayenin yeniden,
“ulusal” güvenlik ve çıkarlara göre örgütlenmesi gerekiyor.
Bu seçim kaybedilirse yeniden başa dönüleceğini bildiği için
diktatör “beka”dan bahsetmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı kaybederse dış politika, jeopolitik anlayış değişir;
ABD/AB/NATO anlayışı hakim olur; yani eski Türkiye yeniden
kurulur. Millet İttifakı, ABD/AB/NATO ne derse onu yapar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı kazanırsa sermaye bugüne kadar görülmeyen boyutlarda
ve hızla üretim ve sürekli geliştirilen savaş üretimi için her
ayrıntısında da yeniden örgütlenecektir. 2010’da TÜSİAD’ı
kastederek </span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“bitaraf
olan bertaraf olur”</span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
diyen </span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“İstanbul
sermayesi nedense işin başından itibaren bizimle para kazanmada
anlaştı ama siyasette anlaşamadı. Bunu da zaman zaman itiraf
ettiler... Anadolu sermayesini aralarına almadılar... </span></span></span></em><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Fakat
isteseler de istemeseler de Türkiye'de artık sermaye ciddi manada
el değiştirmeye başladı. Bu bizim için çok önemli bir güven
kaynağı.</span></span></span></strong><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Türkiye'nin dört bir yanında ihracat üç-beş sene öncesiyle
mukayese edilmeyecek derecede bir sıçrama gösteriyor... Anadolu
sermayesi hiçbir dönemde hiçbir devirde olmadığı şekilde
dünyaya açılıyor. TÜSİAD artık bazı şeylere de kendisinin
alışması lazım.”</span></span></span></em><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="background: transparent;">
açıklamasını yapan diktatörden başkası değildi.</span></span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Seçimi alması durumunda bunun hesabını soracaktır. TÜSİAD
çatısı altında örgütlenen tekelci işbirlikçi büyük
sermaye, ya “yeni düzen”e ayak uyacak veya da önemsizleşecektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Daha
ziyade MÜSİAD destekli ve kamu mülkiyetindeki modern işletmelerle
askeri-sanayi kompleksi diktatörün esas iktidar kalesi olacaktır.
Bunun açık anlamı şudur: Savaşa hazırlık... </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı’nın kazanması, Kürt ulusunun inkar ve imhasının
ötesinde Türk jeopolitikasının Pantürkizm ve Turancılık
olarak gelişmesi demektir. Bu nedenle Cumhur İttifakı, yani
diktatör demek, savaş, ilhak, jeopolitik çıkar demektir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burjuva
muhalefet nasıl dağıtılır, dağıtılır mı yoksa etkisiz hale
mi getirilir veya nasıl etkisiz hale getirilir, bunu göreceğiz.
Ancak diktatörün “ileri demokrasi”sinde Türkiye’nin eski
faşist “müesses nizam”ından geriye bir şey kalmayacaktır.
“her şey” yenilenecektir. Zaten 20 yıllık iktidarı boyunca
birçok kurum işlevsizleştirildi, kapatıldı veya adı
değiştirilerek içi boşaltıldı. Şimdi, seçimi kazanması
durumunda diktatör, yeni düzenini kurmak için aykırı görülen
her türden devlet yapılanmasının feshedilmesinin, feshedilenlerin
yerine diktatörün iradesini sorgulamayan, kayıtsız şartsız
takip eden ve istenilen sembollerini taşıyan yapılanmaların
kurulmasının yolunu açacaktır. Güdümündeki medya ve kamu
kurumlarıyla bunu daha bugünden yapıyor. “Şahsım, ailem,
milletim” adına diye başlayan canlı yayına kaç TV kanalı
bağlanmamaktadır?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatörü
seçen, böyle bir düzeni, savaş, işgal ve saldırganlığı
seçer.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">2023
seçimi Türk burjuvazisi içindeki bölünmüşlüğü açığa
çıkartacaktır. Açığa çıkanın, yani ayrışımın arka
planında sadece Türkiye değil, dünya hegemonyası için
geliştirilen jeopolitik doktrinler durmaktadır: Bir taraftan
ABD/AB/NATO diğer taraftan da Rusya (ve Çin). Bu güçler
Türkiye’yi jeopolitik it dalaşlarında kendi yanlarında görmek
istiyorlar. Bu anlamda bu seçim onlar için de çok önemli
olmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Zamanın
Ruhu Diktatörden Yana</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatörü
ve Türk ekonomisini hafife almanın birkaç sonucu:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Pandemi
patlak verdiğinde kapitalist sistemin çöküyor olduğundan çok
emindik. Ama olmadı, kapitalizm çökmedi, kapitalizm sistem
krizinden dolayı çökecektir teorisini üretenlerin teorisi çöktü.
Şimdi “ayrık otu” gibi yer altına geçtiler (tam da mevsimi).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Ekonomik
kriz bu sefer Erdoğan’ı götürür dedik, bu baskıya dayanamaz,
gider dedik. Olmadı. Ekonomi krizde olmamasına rağmen hala krizden
bahsedilmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Ekonomik
krizle mali krizi birbirine karıştırma konusunda çok mahir
olduğumuz için bu kriz diktatörü kesin götürür, kurtuluruz
dedik. Olmadı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hala
inatla ekonomik krizden bahsediliyor, ama krizde olması gereken
ekonomi de büyüyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Para
sıkıntısı var, borç para bulamaz, gider dedik. Olmadı.
Diktatörde para bol.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Sermayeyi
tek elde toplamak, yoğunlaştırmak ve merkezileştirmek için
diktatör yoksulluğun derinleşmesini ve kapsamlaşmasını
yönetiyor. “Sol” ise koro halinde bıkmadan usanmadan olmayan
ekonomik krizden bahsediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
arada Rusya-Ukrayna savaşı patlak verdi. Diktatör ‘ne
Ukrayna'dan ne de Rusya'dan vazgeçeriz’, diyerek güya
tarafsızlığını açıkladı. Bir taraftan Montrö Boğazlar
Sözleşmesini uygulayarak Boğazları ABD ve NATO’ya kapatırken
veya Sözleşme kurallarına göre açık tutarken, diğer taraftan
Ukrayna-Rusya arasında arabuluculuğa soyundu, tahıl anlaşmasını
örgütledi, eline geçen fırsatları değerlendirdi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Pandemi
sonuçları; uluslararası tedarik imkanlarının zorlaşması ve
savaştan dolayı Rusya’ya uygulanan ambargo bir taraftan
Türkiye’yi stratejik konumundan dolayı önemli kılarken, diğer
taraftan Rusya ile ilişkilerinin kapsamlaşması ve derinleşmesi,
gitmesi bir yana diktatörü dünya “lideri” yaptı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Rusya,
Türkiye’yi her bakımdan destekliyor. Amaç, ABD ve NATO’dan
uzak duran Türkiye’dir. Burada bir ortaklık var. En son olarak
Türkiye’nin gaz dağıtım merkezi olmasını talep eden ve
destekleyen Rusya’dır. Tahıl anlaşmasını askıya alıp sonra
“Türkiye’nin sayesinde” diyerek geri dönen de Rusya’dır.
Erdoğan’dan övgüyle bahseden de Putin’dir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Putin,
Türkiye’nin Batı’dan uzak durması için daha neleri vermez ki?
Seçimi kazanması için Putin elinden geleni yapıyor. Yoksa
yapmıyor mu? Ortaya attığı ‘Türkiye doğal gaz merkezi
olmalıdır’ın lafı bile yetiyor. Hele, son olarak Türk
Devletleri Teşkilatı’nın ete buda büründürüldüğü son
toplantısına hiçbir tepki vermedi. “Eli mahkum” olmak herhalde
böyle bir hal olsa gerek.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
ihtimal bakımından Rusya, Çin’e karşı Türkiye ve Orta Asya
Türk devletleriyle ittifak kurmak zorunda olduğunu, kalacağını
biliyor. Şimdi ilişkilerin bu denli olumlu olmasının esas
nedenlerinden birisi de budur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Çin,
Türkiye olmaksızın Orta Asya, Kafkasya ve AB kapılarında ne
yapabileceği sorusuna mutlaka cevap arıyordur. Çin’i çevreleyen
Amerikan jeopolitikası şimdilik tek açık kapı olarak Çin’den
Avrupa’ya uzanan kara hattını engelleyecek durumda değil.
Engellenip engellenmeyeceği de Türkiye’nin elinde.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlar
açıktan diktatörü güçlendirmektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Türkiye’nin
nesnel olarak Rusya/Çin yanında yer alması; en azından mevcut
tutumunu devam ettirmesi, süreç içinde başta ABD olma</b><b>k</b><b>
üzere Batı’nın; </b><b>somutta da Çin ve Rusya’ya karşı
Amerikan jeopolitik doktrininin </b><b> çiğerinin sökülüp
alınması anlamına gelir.</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">2023
Seçimi ve Devrim Cephesi</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrim nereden nereye geldi? Bu soruya cevap verebilmek için Türk
burjuvazisinin kendi hikayesini nasıl yazdığını; bu hikaye
içinde uluslararası ilişkilerin seyrini; dünyanın jeopolitik
halini ele almak gerekir. Yani ayrı bir yazı konusu. Bu nedenle
sonucu söylemekle yetineceğim.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Son
birkaç yıldır yıkılacağı dört gözle beklenen Erdoğan-”karşı
devrimi” sıçrama yaptı, sıçramasını devam ettiriyor... </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye,
Türk burjuvazisi, ekonomisi, emperyalizmle ilişkisi 1970’lerden
kalma anlayışla değerlendirilemez. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1970’lerden
kalma anlayışıyla sınıf düşmanı tanımlaması yapmak artık
mümkün değildir. Böyle bir tanımlamanın mümkün olmadığını,
nesnel olamayacağını görmek için kimi örgütlerin temel
tezlerine bakmak yeterlidir. Biz hala nasıl sorusunu sormadan
bağımlılıktan, yine nasıl ve neden sorusunu sormadan
sömürgecilikten bahsederken Türkiye her iki güç (ABD-Rusya)
arasında topu taca atmadan, orta sahada çevirmeden oynuyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Birkaç
sene öncesine kadar ABD’nin kucağından Rusya’nın kucağına
koşan, ABD ve Rusya tarafından itilip kakılan, Putin tarafından
azarlanan Erdoğan söz konusuydu veya böyle tarif ediyorduk
ilişkileri. Peki, sonuç? Erdoğan hep onlarla birlikte Rojava’yı,
İdlib’i, Libya’yı, Doğu Akdeniz’i, Güney Kürdistan’ı,
Güney Kafkasya’yı paylaşmak için rekabet etmiştir, etmektedir.
ABD ve Rusya ile “kutsal ittifakı” o zaman bölgeseldi, ama
bugün uluslararasıdır. ABD/NATO/AB’yle sorunlu/çelişkili
olduğu hiçbir alanda/sahada (Karadeniz’de, Boğazlar, Ege, Doğu
Akdeniz, Libya, Suriye, Güney Kafkasya, Rusya ile ilişkilerinde)
geri adım atmıyor. Bu nasıl oluyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Böyle
sömürge; “yarı sömürge”, “yeni sömürge” bir ülke
insanlık tarihinde ilk defa görülüyor olması gerekir. Bu nasıl
bir sömürge ülke ki, Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de,
Güney Kafkasya’da, Karadeniz’de, Libya’da, Balkanlarda,
yaşanmakta olan Rusya-Ukrayna savaşında efendisinin çıkarlarına
ters hareket ediyor, sadece ters hareket etmekle kalmıyor kendi
çıkarları doğrultusunda mücadele ediyor; efendisi olan Amerikan
emperyalizminin jeopolitikasının gerçekleşmesini
engelleyebiliyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Açık
ki, bu soruya cevap veremiyoruz. Ama bunun bir izahı olması lazım.
Bunun izahı “somut durumun somut analizi”nden geçer. En
azından, artık “dinozor” da olsa Lenin’den bunu öğrenmedik
mi?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Devrimci/komünist
örgütlerin temel özelliği öğrenen örgütler olmalarıdır.
Peki, sınıf düşmanımızı tanıma bağlamında klasik,
retorikleşmiş kavramların ötesinde ne öğrendik?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sınıf
düşmanına duyulan haklı kin ve nefretin dayanılmaz hafifliği
kendini, onu küçümsemek olarak gösteriyor. Tamam sınıf
düşmanını küçümseyelim, ama küçümsemek hafife almak
anlamına gelmez. Gerçekle, nesnellikle ilişkisi kalmamış sınıf
düşmanı analizi yerine en azından 2500 küsur yıllık şu
sözleri anlamaya çalışalım:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><i>Düşmanı
ve kendini tanıyorsan, yüzlerce muharebenin sonucundan korkmana
gerek yok. Kendini tanıyorsan, ama düşmanı tanımıyorsan
kazandığın her zafer için yenilgiye uğrayacaksın. Ne düşmanı
ne de kendini tanıyorsan, her muharebede yenileceksin... Gerçeklere
bağlı kal”.</i></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sun
Tzu haklı değil mi?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrim cephesinde seçim vesilesiyle her bir burjuva ittifak kendi
geleceği açısından bir varoluş mücadelesi veriyor... </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
seçim örgütlenmiş sermaye grupları arasında bir kavgadır... </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Millet
İttifakı’nın arkasında TÜSİAD, onun üzerinden de Batı
sermayesi ve “kurallara dayalı uluslararası düzen” duruyor.
Millet İttifakı, TÜSİAD, ABD/AB/NATO, “kurallara dayalı
uluslararası düzen” kurallarına uymadığı; kendi “ulusal”
çıkarlarına göre hareket ettiği için Erdoğan ve iktidarı
yıkılmalıdır, diyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin Cumhur İttifakı cephesinin arkasında eski veya yeni bir
uluslararası düzen ve sermaye yok. Ancak dayandığı jeopolitik
örgütlenmiş “yerli ve milli” sermaye var. Bir de Rusya’nın
açıktan desteği var.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
ikisi de kirlidir, birisi diğerinden bir parça daha temiz değildir.
Millet İttifakı “kurallara dayalı uluslararası düzen”
savunuculuğuna döneceğiz; Batı’dan kopmayacağız vaadinde
bulunuyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Cumhur
İttifakı, “kurallara dayalı uluslararası düzen”in
dayatmalarına teslim olmayacağız, “bağımsız” olacağız
vaadinde bulunuyor. Ama bu vaat, faşist nizamı yeniden
örgütlemekten, sermayeyi yeniden örgütlemekten, savaş için
hazırlıktan başka bir anlam taşımıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burjuvazinin
her iki tarafı da karşılıklı olarak, “o taraf” kazanırsa
Türkiye kaybeder modunda. Her iki taraf da birbirine meydan okuyor.
Devrim cephesinin bu “it dalaşı”na taraf olması söz konusu
olamaz. Devrim cephesi bu iki karşı devrim kampları arasında
seçim yapmak zorunda değildir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mademki
bu seçim bir “beka” sorunudur, o halde devrim cephesi de bu
“beka” sorununa nasıl baktığını, bu “beka”nın nasıl
olması gerektiğini programatik anlayışıyla açıklamalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karşı
devrimin bu tarafları birbirine alternatif olabilirler. Ancak, her
iki tarafın tek alternatifi devrim cephesidir. Ya Millet İttifakı
veya Cumhur İttifakı ya da üçüncü cephe olarak devrim ittifakı
veya da bu seçim sürecinde ‘ya karşı devrim ya da devrim’ bir
manifesto olarak açıklanmalıdır. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
it dalaşında taraf olunamayacağına göre kendi yolumuzda
yürümeliyiz, yürüyor olduğumuzu göstermeliyiz...</span></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }strong { font-weight: bold }em { font-style: italic }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-38043871477272539752022-10-29T17:19:00.000+03:002022-10-29T21:12:42.492+03:00AMERİKAN EMPERYALİZMİ HER ŞEYE MUKTEDİR DEĞİL <p><br />
</p><p style="break-before: page; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">AMERİKAN
EMPERYALİZMİ HER ŞEYE MUKTEDİR DEĞİL </span></b></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Önceki
makalede tanımlanan ABD-Türkiye çatışma alanlarını, başka bir
ifadeyle her iki ülke arasındaki jeopolitik kaynaklı çelişkileri
ele almadan önce Amerikan jeopolitik doktrininde, bu doktrinin
gerçekleşmesi için “olmazsa olmaz” kenar-kuşak hakimiyeti
bakımından durumun ne olduğuna bakmak gerekir.<span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kenar-kuşak
teorisinde yeni bir şey yok. Amerikan jeopolitikacısı (sosyolog,
tarihçi, coğrafyacı) Nicholas J. Spykman tarafından 20. yüzyılın
ortasında ortaya atılan “Kenar Kuşak Teorisi”ni (Rimland),
yine Amerikan jeopolitikacısı Zbigniew Kazimierz Brzezinski aynı
yüzyılın sonunda başka kavramlarla ifade etmiştir.
Mackinder-Haushofer’in kavramıyla Avrasya “çekirdek ülke”
veya “dünya adası” ve Brzezinski’nin tanımlamasıyla da orta
bölge oluyordu.(Bkz.: İbrahim Okçuoğlu; Emperyalist Küreselleşme
ve Jeopolitika, Ceylan Yayınları, Şubat 2009)</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Önemli
olan "Kalpgâh" diye tanımlanan Avrasya’nın hakimiyet
altına alınması, çevrelenmesi için bu devasa kara parçasını
kuşatan kenar ülkelerin/bölgelerin kontrol edilmesidir. Bu durumda
dünya hakimiyetinin garantisi kenar-kuşak ülke ve bölgelerin
kontrolünden, hakimiyet altına alınmasından, gerekirse zor
kullanarak “hizaya” getirilmesinden geçiyordu, geçiyor. II.
Dünya Savaşından sonra Amerikan jeopolitikasında; dünya
hakimiyeti stratejisinde bu anlayışta değişen bir şey
olmamıştır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mackinder’in,
Spykman’ın, Haushofer’in, Hessler’in; bu faşist Amerikan ve
Alman jeopolitikacılarının anlayışlarının günümüze
uygulanışını Brzezinski’de görüyoruz.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Brzezinski
ve Samuel P. Huntington, günümüz koşullarının Mackinder’i,
Spykman’ı, Haushofer’i, Ratzel’i ve Hessler’leridir.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mackinder-Haushofer
ve Spykman’ın jeopolitik haritalarında yer alan coğrafi
ayrımlar, Brzezinski’nin jeopolitik haritasında başka
kavramlarla anlatılıyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Brzezinski’nin
jeopolitik haritasında:</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Mackinder’ın
“dünya adası”nın çekirdeği, “kalbi” dediği Rusya
toprakları Brzezinski’de “Orta Bölge” adını alıyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Mackinder’ın
“kıyı ülkeleri kuşağı”, yani</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Avrupa
kıyı bölgesi Brzezinski’de “Batı”,</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Yakın
ve Ortadoğu’nun kurak bölgeleri “Güney” ve</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Asya’nın
muson ülkeleri de “Doğu” oluyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mackinder’ın
merkez dediği Sibirya, Brzezinski de Rusya, yani “kara delik”
oluyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Brzezinski’de
Mackinder’ın “dış kuşağı” yer almıyor ve bu jeopolitik
haritasına “Avrasya Satranç Tahtası” diyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Brzezinski,
Mackinder’ın “teorisi”ne atıfta bulunuyor. Ama onun hakimiyet
formülasyonunu aynen benimsemiyor. Brzezinski’nin hakimiyet
formülü şöyle:</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Avrasya’nın
doğusuna, batısına ve güneyine, yani kıyı kuşağına hakim
olan, Orta bölgeyi kontrol eder; Avrasya’ya hakim olur.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">-Orta
bölgeyi kontrol eden, bütün dünyaya hakim olur.” (Agk., s.
179-180)</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Harita
üzerinde gösterecek olursak:</span></span></span></p><p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"> </span></span></span></p>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFCcU9NFz-Eage9cG12y0_uVvPk4AykfZ_gvv8roUPfOBTkU4JB_d_cookcSr5iBI1-sn4wR0blsvkICT0BaqXWMOwkTFovzhkpqV5ui_IN28SuQw3VQck7MdzQpNM6rAteh7SCgiEbOEUPch9yUFo7Y_v43wf5fCavFfXjJGgGLm4wnHQ3uFh6pCIGA/s1239/11.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="687" data-original-width="1239" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFCcU9NFz-Eage9cG12y0_uVvPk4AykfZ_gvv8roUPfOBTkU4JB_d_cookcSr5iBI1-sn4wR0blsvkICT0BaqXWMOwkTFovzhkpqV5ui_IN28SuQw3VQck7MdzQpNM6rAteh7SCgiEbOEUPch9yUFo7Y_v43wf5fCavFfXjJGgGLm4wnHQ3uFh6pCIGA/w400-h222/11.png" width="400" /></a></div>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Görüyoruz
ki haritalar, jeostratejik ve jeopolitik açıdan neredeyse
birbirinin “tıpatıp” aynısı. (Agk., s. 180)</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak
bugün hedef değişmiştir. Daha doğrusu Çin de hedef olmuştur.
Şimdilik Rusya “düşman”, Çin “rakip” dense de aslında
Rusya, Çin’den kopartılarak, yalnızlaştırılarak kuşatılmak
istenmektedir. Ancak kuşatma bağlamında hedef değişmemiştir. </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Amerikan
jeopolitik doktrini II. Dünya Savaşından sonra sosyalist Sovyetler
Birliği’ne karşı uygulanmıştır. SSCB’de sosyalizmin
yıkılmasından sonra da (1956, SBKP(B)-XX. Parti Kongresinde
iktidarın sınıfsal karakterinin değişmesi) revizyonist, giderek
sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanmıştır.
Bu dönemde Batı Avrupa-Ege-Türkiye-İran hattı Amerikan
emperyalizmi açısından sağlamdı. Bu çevrelemeye sonraları Çin
de katılmıştır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak
SSCB, bu kuşatmadan dolayı değil (şüphesiz etkisi olmuştur),
kendi iç çelişkilerinden dolayı 1990’lı yılların başında
dağılmıştır. Bu dağılmadan sonra oluşan çok rekabet merkezli
bütünlüklü dünya ekonomisi koşullarında Amerikan emperyalizmi
tek başına dünyada hegemon gücü olduğunu sanmıştır. Öyle
olmadığını, Rusya’nın yeniden toparlanmasından ve Çin'in
kısa zamanda beklenmedik sıçramalı gelişmesinden sonra bu
yüzyılın ilk yıllarından itibaren Amerikan emperyalizmi de
anlamıştır. Mackinder, Spykman, Haushofer, Hessler gibi faşist
Amerikan ve Alman jeopolitikacılarının anlayışları Brzezinski
tarafından Amerika’nın en azından bu yüzyılın yarısına
kadar dünya hegemon gücü olarak kalması için ısıtılarak
yeniden teorileştirilmiştir. Önemli olan ana hedefe, dün Çin
hariç Avrasya’ya, yani Rusya’ya, bugün Çin dahil Avrasya’ya
hakim olmak için -bu, dünya hakimiyetidir- kenar-kuşak
bölgelerine; kuşatma bölgelerine hakim olmaktır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu bölgelere ABD hakim mi, bu bölgeleri kuşatma stratejisine
uygun bir biçimde dizayn edebildi mi? Hayır, Amerikan emperyalizmi
Çin’i kuşatmak, Rusya’yı Çin’den koparmak ve zayıflatmak
için kenar-kuşak bölgelerinde hakim olduğu tek alan şimdilik
Baltık ülkelerinden Bulgaristan’a kadar uzanan alandır. Bu
alanın içinde AB de var.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kuzey
Denizi’nden Akdeniz’e uzanan hattan Spykman da bahseder veya
Mackinder’in “kıyı ülkeleri kuşağı”, Brzezinski’nin
Avrupa kıyı bölgesi “Batı”da, yani İskandinav ülkelerinden,
doğu ve Batı Avrupa'ya uzanan hatta durum ne?</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Arktik’te
Çin ve Rusya’nın önünü kesmek ve kuşatmak için NATO
üyelikleri “olmazsa olmaz” olan İsveç ve Finlandiya henüz üye
olamadılar. Anlaşıldığı kadarıyla koparacağı tavizlerden
dolayı değil de, Amerikan baskısından daha fazla bunalmamak için
Türkiye bu iki ülkenin NATO üyesi olmaları önünde engel
olmaktan vazgeçme eğiliminde. Bu durumda sadece Arktik Denizi’nin
Rusya-Finlandiya-Norveç kıyı şeridi değil, aynı zamanda Baltık
Denizi de Çin ve Rusya’ya kapatılmış olacaktır. Çin açısından
Arktik Denizi rotası özellikle Avrupa pazarlarına en kısa zamanda
ulaşma bakımından hayati öneme sahipken, Baltık Denizi’nin
Rusya’ya kapatılması Rus deniz ticareti ve donanması için
jeopolitik bir felaket olacaktır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD
baskı ve şantajla AB’yi kendi çizgisine çekti. Şimdi AB
Amerikan çıkarlarına boyun eğmenin ceremesini çekiyor. Yaşanan
enerji krizine ne kadar dayanacağı belli değil, ama homurtular
göğe çıkıyor. Amerikan baskısıyla Rusya’ya karşı alınan
tavrı Çin’e karşı almayacaklarını Alman Başbakanı Scholz’un
ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Şi(Xi) ile görüşmek için
sıraya girmelerinden anlıyoruz.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Batı
cephesinde bir bütün olarak AB’nin Amerikan jepolitikasının
uygulanmasında güvenilir müttefik olup olmayacağını zaman
gösterecektir. Almanya ve Fransa olmaksızın Baltık ülkelerinin,
Polonya’nın Amerikancılığıyla bu saha tutulamaz. Buna
İngiltere’nin de gücü yetmez. ABD-Almanya/Fransa arasındaki
enerji, Rusya ve Çin bağlamında çıkar çelişkilerinin nasıl
çözümleneceği bu hattın geleceğinde belirleyici olacaktır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ege
Denizi-Doğu Akdeniz hattında Amerikan emperyalizminin Yunanistan
üzerinden kışkırtmaları şimdiye kadar sonuç vermedi.
Türkiye’yi dışlayan bu hat, aynı zamanda ABD/NATO’nun
Karadeniz’de de iddiasızlaşmasını beraberinde getirmektedir.
Türkiye’siz bu hat tutulamaz, ama bu hat aynı zamanda Türkiye’nin
de kuşatılması anlamına gelmektedir.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ne
Ege Denizi’nde ne de Doğu Akdeniz’de hiçbir şey ABD’nin
çıkarlarına göre şekillenmiyor. Yani Amerikan jeopolitiği
açısından bu hattın da geleceği belirsiz.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD
Başkanı Joe Biden'ın bizzat Suudi veliaht prensiyle görüşmesine
rağmen OPEC’in petrol üretimini günde iki milyon varil azaltması
artık Suudi Arabistan’ın da Amerikan çıkarları doğrultusunda
hareket etmediğini göstermektedir. S. Arabistan bu konuda Rusya’nın
talebine uygun hareket etmiştir. ABD, S. Arabistan’ın bu tavrını
kendine bir meydan okuma olarak görmüştür. Bu tavır birkaç sene
önce S. Arabistan’da darbeye neden olurdu.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">S.
Arabistan’ın bu tavrı Ortadoğu’da “sadık” bir müttefikin
artık sadık olmaktan çıktığı ve güvenilmez olduğu anlamına
gelir. Bu hattı S. Arabistan ve Türkiye olmaksızın tutmak
imkansız olmakla eş anlamlıdır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hindistan
cephesinde de belirsizlik devam etmektedir. Başta Çin olmak üzere
Rusya’nın da çabalarıyla Pakistan ve Hindistan aralarındaki
çelişkileri ŞİÖ’ye yansıtmayarak bu örgütün üyesi
oldular. Bu bölgede Pakistan’ın Çin yanlı tavrına karşı
Hindistan’ın Çin karşıtlığı </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">söz
konusudur. Rusya-Hindistan arasındaki ilişkilerin sıcaklığının
bu denklemde ne derece tayin edici olacağını zaman gösterecektir.</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Kendi bölgesinde hegemon güç olmak isteyen Hindistan, ABD’ye
güvenerek Çin ve Rusya’yı karşısında alır mı? Bu henüz
bilinmiyor, ancak bunu yaparsa güçlenecek olanın Pakistan olduğunu
biliyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
cephede de Amerikan jeopolitikası lehine bir gelişme yok.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Toplamda:</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İsveç
ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri ile Arktik
Denizi/İskandinavya’dan başlayarak, Baltık Denizi’ni Rusya’ya
kapatarak, Baltık ülkeleri üzerinden Doğu Avrupa’ya, oradan da
Batı Karadeniz (Romanya-Bulgaristan), Ege ve Yunanistan üzerinden
Doğu Akdeniz’e kadar uzanan kenar-kuşak hattı hala her türlü
gelişmeye açıktır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD’nin
Almanya, Türkiye, S. Arabistan gibi ülkelerle keskinleşen
çelişkileri bağlamında nasıl bir ilişki geliştireceği
bilinmiyor. Ancak, her geçen gün elindeki olanaklarının da care
olmadığını gösteriyor. Bu bağlamda esas hedefe gelmeden </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">önce
</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD,
kenar-kuşakta henüz çözemediği çelişkiler yumağıyla karşı
karşıyadır. </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
şu anlama gelir: ABD, artık her ülkeyi kendi çıkarına göre
yönetemiyor, uluslararası koalisyonlar kurarak istediği gibi
işgallere girişemiyor. O günler artık geride kaldı. Bundan
dolayıdır ki, hala kenar-kuşak sorunlarını halletmekle
uğraşıyor. </span></span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Karadeniz-Ege
Denizi-Doğu Akdeniz hattında, Güney Kafkasya’da Rusya’yı
çevreleyen bu kenar-kuşak bölgelerinde ABD, Türkiye’yi
“sopa”yla “döverek” sindirmek, teslim almak, eski haline
döndürmek istiyor. Kaybetmek istemiyor, çünkü Türkiye'nin
kaybının bu bölgelerde Amerikanın etkisizleşmesi anlamına
geldiğini ABD çok iyi biliyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kenar-kuşak
bölgelerinde ABD ne Türkiye’yi, petrol örneğinde açığa
çıktığı gibi ne S. Arabistan’ı daha doğu da ne Pakistan ve
ne de Hindistan’ı yönetebiliyor.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Amerikan
emperyalizmi söz konusu bu kenar-kuşak bölgelerinde hakimiyet
kuramaması; bu bölgeleri/ülkeleri Rusya ve Çin’i çevrelemek
için yeniden dizayn edememesi, örgütleyememesi durumunda kendine
meydan okuyan Çin’e karşı “kurallara dayalı uluslararası
düzeni”ni savunamayacaktır, Çin’i geri püskürtüp, “rakip”
olmaktan çıkartamayacaktır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
demektir ki, Amerikan emperyalizmi, mevcut hegemon konumunu korumak
için daha da saldırgan olacaktır.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><b><span style="background: transparent;">Devam
edecek</span></b></i></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.1in; background: transparent }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-9475777703642565012022-10-16T13:55:00.004+03:002022-10-16T21:18:54.691+03:00EGE, KIBRIS VE DOĞU AKDENİZ’DE KİM KIŞKIRTIYOR?<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> </p><p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> <span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">EGE,
KIBRIS VE DOĞU AKDENİZ’DE KİM KIŞKIRTIYOR?</span></b></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD
ve Yunanistan ikilisi (buna bazen AB ve Fransa’da katılıyor) kriz
tırmandırma stratejisini adım adım izliyor. Yaptıkları her bir
kışkırtma ve provokasyon izledikleri bu stratejinin bir
parçasıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span></span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ege,
Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Türk-Yunan çatışması/çelişkileri
olarak ifade edilmeye çalışılan, ABD ve başta Fransa olmak üzere
kısmen de AB’yle Türkiye arasında sürdürülen bir jeopolitik
it dalaşıdır. Bu it dalaşında Yunanistan tek başına bir aktör
değildir. Yunanistan, ancak ve ancak “müttefiklerim” dediği
ABD ve AB ile ortak hareket ettiğinde, özellikle Amerikan
emperyalizminin dünya jeopolitik çıkarlarına hizmet ettiğinde
“kıymetli” olmaktadır. Bu nedenle bu jeopolitik it dalaşında
Yunanistan, Türk jeopolitikasının muhatabı değildir. Bu muhatap
ABD’dir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Dolayısıyla
Ege Denizi’nde, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de bir kışkırtma
varsa bunun müsebbibi ya ABD’dir veya da Türkiye’dir. Ama
Yunanistan değildir. Yunanistan, bu coğrafyalarda sadece kendine
söyleneni yapmaktadır. Diğer taraftan, bu sahalarda son dönemlerde
ortaya çıkan gerginlikler, çatışmalı durumlar Türkiye ile
Yunanistan arasındaki süregelen Kıbrıs ve adalar üzerine
koparılan yaygaraların bir yansıması olan milliyetçi, şövenist
kışkırtma ve provokasyonlar birbirine karıştırılmamalıdır.
Kardak krizi bu türden bir olaydı. Ama bugünkü gelişmelerin
politik niteliği iki ülke arasındaki kışkırtma senaryolarının
çok ötesindedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kardak
krizinin çözümünde ABD ve NATO etkili olmuştu. Şimdi ise ABD ve
NATO Türkiye’nin karşısında, Yunanistan’ın yanında. Bundan
dolayı Yunanistan Başbakanı yurt dışı turlarında Türkiye’nin
“kışkırtma” ve “provokasyonları”nı anlatmaktan ve
Türkiye’ye de ‘bak, arkamda, yanımda abilerin var’ demekten,
AB abisi içinde Fransa’yı kast ederek bunlardan birinin de
nükleer silahı var demekten öte bir şey yapmıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kışkırtma/provokasyon
meselesinde bir nesnel durum göz ardı ediliyor: Türkiye istese de
kışkırtamaz. Konumu buna uygun değil. Türkiye Ege’de ABD’nin
istediği koşullarda Yunanistan ile bir savaşa girmez. Böyle bir
kışkırtmayı/provokasyonu engellemek için “diplomasi”ye
ağırlık vermektedir. Ancak, istediği koşulların oluşması
durumunda kısa-uzun bir Türk-Yunan savaşı patlak verebilir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Suriye’de
(Rojova), Doğu Akdeniz’de, Libya’da gerginliğin hat safhada
olduğu bir dönemde Türkiye’nin yeni bir sıcak çatışma
alanına isteyerek (kışkırtma bunun için yapılır) çekileceğini
veya Türkiye’nin Ege’de kışkırtıcılık yaptığını
savunmak ya ABD/Yunanistan savının doğruluğunu kabul etmek veya
da bu dünya da değil de başka bir yerde yaşamakla eş anlamlıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Aslında
ABD perişan halde, işi çok zor. Rusya-Ukrayna savaşından dolayı
başta Almanya olmak üzere AB/Avrupa’yı yer yer tehditle
baskılaması ve kendi jeopolitik çıkarları için
araçsallaştırması, ABD’nin eskisi gibi her istediğini yapar
güçte olduğu anlamına gelmez. Amerikan emperyalizmi Rusya
üzerinden Çin’i çevreleme stratejisinde Doğu Avrupa’da
istediğine hala ulaşamadı. ABD hala kenar-kuşak bölgelerle
uğraşmaktadır. Örneğin Ortadağu’da, Ege’de, Doğu
Akdeniz’de olsun buraları Çin’i durdurmaya, çevrelemeye hizmet
edecek biçimde örgütlemekten çok uzakta. Bu durum tabii ki,
Çin’in işine gelmekte, zaman kazanmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye-Yunanistan
arasındaki hiç de yeni olmayan sorunlar Amerikan emperyalizmi
tarafından Amerikan dünya jeopolitikasının bölgemizdeki
sorunlarına, Türkiye ile çelişkilerine dönüştürülmüştür.
Yunanistan da buna alet olmuştur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Soruna
böyle bakmayan için kışkırtan Türkiye’dir, mazlum/mağdur
olan da Yunanistan’dır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Soruna
neresinden, nasıl bakmak istiyorsanız bakın. Kimilerinin
kabullenemeyeceği gerçeklik şudur: Coğrafyanın sağladığı
avantajlar ve dezavantajlar sarmalı içinde Türkiye yeni doğan
jeopolitik bir güçtür. Yaşadığı zorluklar ve sorunlar da
bundan kaynaklanmaktadır. Türkiye, Türk burjuvazisi, jeopolitikası
ve faşist rejimi eleştirilmek isteniyorsa bu perspektif göz
önünde tutularak eleştirilmelidir. Aksi taktirde kışkırtan
Türkiye, geri tepen bir silaha dönüşür.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye
ve Libya arasında imzalanan Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılması Anlaşmasından (Münhasır Ekonomik Bölge
anlaşması) kim rahatsız? Mısır mı, İsrail mi, Lübnan mı,
Suriye mi? Bu ülkelerin hiçbiri bu anlaşma sonucu çizilen harita
bizim hakkımızı gasp ediyor, yanlıştır, karşıyız türünden
açıklama yapmadılar. Sadece Güney Kıbrıs, Yunanistan, ABD ve AB
karşıdır. Onlara göre Türkiye’yi Antalya körfezine hapseden
Sevilla haritası geçerli olmalıdır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Libya
ile MEB anlaşması yanlıştır, buna karşıyım diyen, Sevilla
haritasının doğru olduğunu savunmuyorsa doğru olanın ne
olduğunu söylemelidir. Kimsenin tanımadığı Libya ile MEB
anlaşması kim için kışkırtıcı oluyor? ABD, AB, Yunanistan ve
Güney Kıbrıs için. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
bağlamda neyi hangi görüş açısıyla eleştirdiğimize iyi
bakmak lazım. (Bakacağız).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ege’de
belirli koşullarda Yunanistan’ın kullanımına devredilmiş
adaların silahlandırılması ve askerileştirilmesi, devredilme
koşullarının ortadan kalktığını gösterir, diyor Türkiye. AB,
bu adalar AB’nin doğu sınırlarıdır diyor. ABD ise ne Lozan ne
de Paris anlaşmalarını tanıyor. Adaları, kendi stratejik
anlayışına uygun bir şekilde silahlandırıp askerileştiriyor ve
bunu da Yunanistan’ı araç olarak kullanarak yapıyor. Kim kimi
kışkırtıyor burada? Türkiye Yunanistan’ı mı, yoksa
Yunanistan Türkiye’yi mi? Türkiye Yunanistan’ı kışkırtmıyor,
aslında Yunanistan da Türkiye’yi kışkırtmıyor. ABD,
Yunanistan’ı öne sürerek Türkiye’yi kışkırtıyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Adalar
konusunda eleştirinin adresi yanlış olursa, eleştiri geri tepen
silaha dönüşür.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
sorun ne? Bildik Türkiye-Yunanistan ilişkileri/çelişkileri
özellikle neden bu dönemde kaşınıyor? Türkiye, eskisi gibi,
Amerikan emperyalizminin jeopolitik çıkarlarına sesini çıkartmadan
hizmet etmeye devam etseydi, ABD Türkiye-Yunanistan arasında
kurduğu politik dengeyi (askeri olarak da) devam ettirirdi. Bu
durumda Yunanistan bu denli cüretkar hareket edemezdi, en fazlasıyla
AB’den ve Rusya’dan medet umardı. Yunanistan, Rusya-Ukrayna
savaşını, bu savaşın açığa çıkardığı dünyanın
jeopolitik ikiye bölünmüşlüğünü, bunun geriye dönüşümü
olmayan bir süreç olduğunu ve Türkiye’nin de bu it dalaşında
kendi “ulusal” çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini,
dolayısıyla ABD ile Rusya-Ukrayna savaşında ve Karadeniz,
Boğazlar (Montrö), Doğu Akdeniz, Libya, Suriye, Güney Kafkasya
sahalarında Amerikan çıkarlarına aykırı hareket ettiğini gördü
ve yerini ona göre belirledi.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yer belirleme ülkeyi Amerikan üssüne çevirmekle eş anlama
gelmektedir. Burada önemli olan üslerin sayısı değil. Kara,
deniz ve hava üsleri arasında koordineli faaliyetin yürütüldüğü
bir sistematik içinde Yunan kara, deniz ve hava sahasının Amerikan
çıkarlarına hizmet edecek hale getirilmesidir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Neden
Yunanistan ve bu ülkede ABD’nin askeri yığınağı neye hizmet
edecek?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yunanistan,
stratejik konumu gereği Türkiye’nin yerini alamayacak bir durumda
olmasına rağmen Amerikan çıkarlarını kabullendi. Topraklarını,
Baltık ülkelerinden Girit Adasına uzanan Amerikan jeopolitik fay
hattının Yunanistan kısmının (Dedeağaç-Girit arası)
savunulması için ABD’nin uygun gördüğü her yerde kara, deniz
ve hava üsleri kurmasına açtı. Türkiye bu hattın doğusunda
kalıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yukarıda
belirttiğimiz Amerikan jeopolitik hattının Girit’ten Kıbrıs’a
uzatılması için Güney Kıbrıs’ı biraz “okşamak”
gerekiyordu. ABD öyle de yaptı. Silah ambargosunu kaldırdı. Ortak
askeri faaliyet canlandı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD’nin
gözü hala Türkiye’dedir. Ancak, Amerikan diplomasisi, Türkiye’yi
dize getirene, teslim alana, istediğini yaptırana kadar tamamen
yanlı olacaktır. Bugün Yunanistan yanlısıdır, yarın başka bir
yerde Türkiye karşıtı olarak karşımıza çıkacaktır...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Amacına
ulaşabilmek için ABD, kaşıyacak bir şeyler bulacak ve
kışkırtmayı sıcak tutacaktır. Bu Türk-Yunan burjuvaları
arasındaki düşmanlığını harlamak anlamına gelir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">New
York Senatörü </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bob
Menendez,</span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Sevilla Haritası önünde poz vererek şu açıklamayı yapıyordu:
“</span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Açık
konuşalım, bu deniz alanlarına “itiraz eden” tek ülke
Türkiye’dir. Bu alanlar Yunanistan’ındır, Amerikan Dışişleri
Bakanlığı, bu alanlardaki gerilimden sadece Türkiye’nin sorumlu
olduğunu net olarak açıklamalıdır.” </span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Amerikan
Dışişleri Bakanı Blinken de Menendez ağzıyla konuşuyor:
“</span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gayri
Askeri Statüdeki Adaların egemenliğini tartışmaya bile açmayız.”</span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Salt
bu açıklamalar Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetiminin ABD
tarafından, Amerikan çıkarları için ne denli
araçsallaştırıldığını göstermektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD’nin
Yunanistan üzerinden Türkiye’nin üzerine bu kadar gelmesinin
nedeni üzerine düşünmek gerekir. Bu bağlamda Baltık
ülkeleri-Polonya-Ukrayna-Romanya-Bulgaristan-Yunanistan üzerinden
Kıbrıs’a oradan da Suriye’ye ve Güne Kafkasya’ya uzanan
kuşatma hattının (Ege Denizi-Doğu Akdeniz(Kıbrıs) ve Karadeniz
(Boğazlar, Montrö) bölümünün ne anlama geldiğini; bunun
Türkiye’yi mi, Rusya’yı mı, yoksa ikisini birden kuşatan bir
hat mı olduğunu analiz etmeden kışkırtan Türkiye’dir veya
Yunanistan’dır demenin pek anlamı olmayacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İnsanın
aklına ister istemez başka sorular da gelmiyor değil. Bu kadar
farklı ve geniş bir sahada (Ege Denizi, Doğu Akdeniz, Kıbrıs,
Libya, Ortadoğu, Güney Kafkasya, Karadeniz) kapitalizmi feodalizme
bağlı olan, sömürge veya yeni sömürge bir ülke, daha düne
kadar bağımlı olduğu ABD’ye (kısmen de üyesi olduğu NATO’ya)
nasıl kafa tutabiliyor; nasıl oluyor da Amerikan emperyalizminin
dünya jeopolitikası/hakimiyeti çıkarlarına hizmet etmiyor,
örneğin Rusya ile sıkı ilişkiler kurabiliyor, kendi jeopolitik
çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışıyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye
nerelerde, hangi sahalarda Amerikan jeopolitikasının karşısında
duruyor, sorun çıkartıyor, kendi jeopolitik anlayışını
dayatıyor?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">NATO
eşliğinde, yedeklenmiş AB ile birlikte Amerikan emperyalizmi Batı
cephesinde Rusya’yı nasıl kuşatıyor, Çin’i nasıl engelliyor
ve Türkiye bu kuşatmanın ve engellemenin neresinde?</span></b></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>1)
Arktik (Kuzey Kutbu)</b>; Norveç-Rusya kıyı şeridi: Bu hat,
Rusya'yı çevrelemek ve Çin’in Avrupa pazarlarına ulaşmasını
engellemek için İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olmaları
gerekiyor. Tek engel Türkiye’nin (Macaristan da henüz onaylamadı)
bu iki ülkenin NATO üyesi olmasını onaylamamasıdır. Böylece
Türkiye Amerikan çıkarına, jeopolitik doktrinine ters düşüyor.</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>2)Baltık
ülkelerinden (Estonya, Letonya, Litvanya) başlayarak Polonya,
Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Romanya, Macaristan, Romanya ve
Bulgaristan üzerinden Yunanistan’a (Girit Adasına) kadar uzanan
hat.</b> Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında NATO ve Amerikan
çıkarlarına göre hareket etmiyor, ambargoya katılmıyor, bu
savaşta “tarafsız” olduğunu açıklıyor, Ukrayna ile olduğu
gibi Rusya ile de ilişkilerini devam ettiriyor. Türkiye’nin bu
tavrı Amerikan jeopolitik doktrinine ters düşmektedir.</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>3)Yunanistan
(Dedeağaç-Girit) hattı:</b> Bu hattı tutmakla Amerikan
emperyalizmi Ege Denizi’ni kontrol edecek ve böylece Boğazları,
dolayısıyla Ege Denizi’ni kullanan Rus ticari ve askeri deniz
trafiğini denetleyecek. Bu hattı tutmakla Amerikan emperyalizmi Ege
Denizi’ni Yunan gölüne çeviriyor ve adaların tamamını da
Yunan adaları olarak kabul ediyor. (Bunu açıklıyor da).</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
durumda Ege Denizi’ni kullanmak Rusya için zorlaşıyor ve Türkiye
için de Ege Denizi kıyı şeridinin ötesine geçemeyecek derecede
kapatılıyor.</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
hatta Amerikan çıkarlarıyla Türkiye’nin “ulusal” çıkarları
birbirine taban tabana zıttır.</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>4-Girit-Güney
Kıbrıs hattı: </b> Türkiye’nin 27 Kasım 2019 tarihinde Libya
Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı ‘münhasır
ekonomik bölge’ anlaşmasını yok sayan bu hattın Güney Kıbrıs
ucu, Baltık ülkelerinde başlayan hattın diğer ucudur. Her iki uç
bölgesi Amerikan emperyalizminin dünya jeopolitik doktrininin batı
ve güneydeki kenar-kuşak sahasıdır. Bütün olarak bu hat,
Rusya’yı batıdan ve güneyden çevrelemektedir. Bu hatla Türkiye
de çevrelenmektedir. Bu nedenle mutlaka tutulmalı, kontrol
edilmelidir. Ve aynı zamanda, jeopolitikanın stratejisi olarak bir
ucundan Kuzey Kutbuna [Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğiyle
güçlendirilmesi gereken Batı/Avrupa kıyı (kenar/kuşak)
bölgesine], diğer ucundan da Ortadoğu’ya (Hindistan’a kadar
uzanan Güney kıyı/kenar-kuşak bölgesi) uzatılmalıdır.</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>5-Güney Kıbrıs-Ortadoğu(Suriye-Irak) hattı:</b>Bu sahada Amerikan
emperyalizmi ve jeopolitiği hem Rusya hem de Türkiye ile doğrudan
çatışma içindedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">6)Karadeniz-Kafkasya
(Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan)-Orta Asya Türk devletleri
hattı:</span></b></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"> Bu
hattın kilidi de, anahtarı da Türkiye’nin elinde. Önce Türk
Boğazlarını geçeceksin, yani Montrö Anlaşmasını deleceksin,
arkasından Karadeniz’i bir NATO/ABD gölü yapacaksın ve
Gürcistan üzerinde Kafkasya’ya çıkacaksın. Sonra Azerbaycan
üzerinden Hazar Denizi’ni geçerek Orta Asya’ya açılacaksın.
Buralarda sadece Türkiye değil, Rusya da var.</span></span></span>
</p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Merkezi
Karadeniz (Boğazlar da dahil olarak alırsanız) Kafkasya-Akdeniz
hattı ABD’nin dünya jeopolitik doktrini açısından paha
biçilemez değerdedir. Ancak bu hattı tutmak için öncelikle
Türkiye engelinin aşılması gerekir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
hatların, sahaların hemen hepsinde Amerikan çıkarlarıyla Türkiye
çıkarları karşı karşıya geliyor: Finlandiya ve İsveç’in
NATO üyeliği Amerikan jeopolitiği için hayati önem taşıyor.
Ama bu iki ülkenin üyeliğine Türkiye onay vermiyor, en azından
şimdilik onay vermiyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ukrayna-Rusya
savaşında Türkiye, ABD/NATO/AB çizgisine göre değil, kendi
çizgisine göre hareket ediyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD’nin
Yunanistan’da kurduğu üsler doğrudan Rusya ve Türkiye’nin
çevrelenmesine hizmet ediyor. Ege adalarının silahlandırılmasını
teşvik ediyor, Yunanistan’ı kışkırtıyor. Ege’de Türkiye
Yunanistan’la değil, ABD ile karşı karşıya. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Doğu
Akdeniz’de Türkiye, Libya ile yaptığı deniz sınır
anlaşmasıyla, sondaj faaliyetleriyle, ekonomik münhasır bölge
anlaşmasıyla ve nihayetinde “Mavi Vatan” doktriniyle Amerikan
jeopolitik çıkarlarına göre hareket etmemiş oluyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kıbrıs
ise başlı başına bir sorun. Türkiye’nin adadaki askeri
varlığı ve açtığı, ayrıca açmayı planladığı üsler hem
AB’nin, hem de ABD’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz çıkarlarıyla
çelişiyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ABD,
Ermenistan’dan bir Yunanistan çıkartamaz; orada üsler kurarak
Ermenistan’ı Rusya’ya ve Azerbaycan’a (Türkiye’ye) karşı
kışkırtamaz, yapsa da sonuç alamaz. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye’nin
Ermenistan-Azerbaycan savaşına müdahil olmasını, Azerbaycan’ın
yanında yer almasını AB’nin Fransa’sı ve ABD hala
hazmedemediler.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-weight: normal;">Bu
durumda Türkiye’ye ABD düşman olmasın da kim olsun?</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Türkiye’yi
kaybetmek, daha doğrusu rakibin yanında olmasını engelleyememek
hem Amerikan hem de Rus jeopolitik doktrini için bir felaket olur.
Bunun farkında olan Türkiye her iki güç arasında denge
politikasını sürdürmeye devam ed</b><b>iyor</b><b>. </b><span style="font-style: normal;">
</span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-style: normal;">ABD
hem Türkiye’</span><span style="font-style: normal;">yi</span><span style="font-style: normal;">
Rusya’nın yanına it</span><span style="font-style: normal;">tiğini</span><span style="font-style: normal;">
hem de ülke içinde </span><span style="font-style: normal;">A</span><span style="font-style: normal;">merikan
düşmanlığını daha da körüklemiş ol</span><span style="font-style: normal;">duğunu
göremeyecek kadar kör bir politika izliyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tam
tersini Rusya yapıyor. Rusya, ABD/NATO ile çelişkili bir
Türkiye’nin Rus jeopolitik doktrininde ne denli önemli olduğunu
görerek hareket ediyor. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bir
biçimde ABD dövüyor, Rusya ise öpüyor! </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Keyfi
yerinde olan birisi varsa o da diktatördür!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">1970’li
yıllardan kalma köhnemiş emperyalizm anlayışıyla
ABD-Rusya-Türkiye arasında başlayan bölgesel “kutsal ittifak”ın
şimdi uluslararası seviyede işlerlik kazanmaya başladığını;
bölgesel denge politikasının iki gücün (ABD-Rusya, yakında buna
Çin de eklenir) dünya jeopolitik oyununda denge politikası olarak
gelişiyor olduğunu analiz edemeyiz. Diyalektik yöntem, gelişme,
yeni olan, eskiyen vs. bunların hiçbir önemi yoktur. Önemli olan,
doğru veya yanlış, ne dediysek odur. Kapitalizmi feodalizme bağlı,
sömürge, yarı sömürge, yeni sömürge, şöyle sömürge böyle
sömürge mi dedik, o halde doğru olan budur. Bu arada, saydığımız
bu özellikleriyle Türkiye’nin farklı bir yolda yürüyor olması
bizi pek de fazla ilgilendirmiyor. Türkiye’nin, salgınla başlayan
şimdi Rusya-Ukrayna savaşının bir sonucu olarak stratejik
konumundan, takip ettiği uluslararası politikasından, altyapı
yeterliliğinden dolayı kaçırılamayacak fırsatları
değerlendirmek için her yolu denediği de pek umurumuzda değil. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
seferlik bu kadar yeter...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gelecek
birkaç makalede yukarıda bahsedilen ABD-Türkiye çatışma
alanlarını; her iki ülke arasında jeopolitik kaynaklı
çelişkileri ayrıntılı ele alacağız.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }strong { font-weight: bold }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-79184254891148787202022-10-12T10:53:00.006+03:002022-10-12T21:15:58.623+03:00UKRAYNA-RUSYA SAVAŞINDA YENİ AŞAMA - NÜKLEER SİLAH ATIŞMASI! <p>
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;">
<span style="font-size: medium;"><b> </b></span></p><span style="font-size: medium;"><b> </b></span>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;">
<span style="font-size: small;"><b>UKRAYNA-RUSYA SAVAŞINDA
YENİ AŞAMA </b></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="font-size: medium;"><b><span style="font-size: small;">NÜKLEER
SİLAH ATIŞMASI!*</span></b></span></p>
<style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.1in }a:link { so-language: zxx }</style><p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong>Peki,
ne oluyor? Aslında olan, çok açık. Putin, ilhakları
imzaladıktan, söz konusu bölgeleri Rusya Federasyonu toprakları
olarak açıkladıktan ve bu topraklara saldıran Rusya'ya saldırmış
olur ve kendimizi, nükleer silahlar da dahil her türlü silahla
savunuruz açıklamasından sonra Ukrayna ile görüşmeye hazır
olduklarını, ama bunu Zelenski'nin reddettiğini açıkladı.<br /></strong><span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Ne
olmuştu? Zelenki'nin açıklamasından önce Rusya, Batı (bu
durumda askeri güç olarak NATO), Rusya topraklarına aldırırsa
buna nükleer silahlarla cevap veririz türünden açıklamalar
yaptı. Rusya'nın Ukrayna'daki ilhak kararından sonra da bu türden
açıklamalar yapıldı. Aslında çok öncesinde Rusya, 'Zelenksi
nükleer silah istiyor' türünden imalarına da bu olursa 'nükleer
silaha baş vururuz' açıklamaları da yapmıştı. Aslında
Rusya-Ukrayna savaşı başlamasından bugüne nükleer silah, kavram
olarak da hep gündemde olmuştu demekle pek abartmış olmayız.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Şimdi
ise Rusya, biraz da işin kolayına kaçar gibi, ilhak ediyor, ilhak
edilen toprakları Rusya Federasyonu toprakları olarak bütün
dünyaya ilan ediyor ve sonra da Rusya topraklarına saldırana
nükleer silahla karşılık veririm diyor.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Zelenski
Avustralya Lowy Enstitüsü'nün toplantısına hitaben yaptığı
konuşmada Rusları kast ederek "Bu insanların böyle korkunç
adımlar atmaya muktedir olduklarını zaten görüyoruz. NATO ne
yapmalı? Rusya'nın nükleer silah kullanmasını imkansız hale
getirin. Ama önemli olan, 24 Şubat'tan önce olduğu gibi bir kez
daha uluslararası topluma sesleniyorum: Önleyici saldırılar."</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
Zelenski'nin
bu açıklamasını fırsat bilen Lavrov da Ukrayna işgalini, Rus
jargonuyla "özel askeri operasyonu" haklı çıkartmak
için Zelenski'yi kast ederek "Esasen bu şahıs, tüm dünyaya
Kiev rejiminden çıkan tehditlerin bir diğer kanıtını sundu"
açıklamasını yaptı. Aynı konuşmasında Lavrov "ABD'yi ve
Kiev rejiminin diğer sponsorlarını, çatışmanın tarafları
olarak duruma daha fazla derinden dahil olmamaları konusunda
uyarıyoruz. Rusya'nın nükleer caydırıcılık alanıyla ilgili
devlet politikasının temelleri ve askeri doktrini değişmez.
Washington ve ona hizmet edenlerin bu gerçeği ve pozisyonumuzu
çarpıtmaya yönelik girişimleri, uluslararası toplumu korkutmayı
hedefliyor" dedi. Bununla da yetinmedi, "Zelenski ve
yönetimi, NATO ve AB'ye kendi şartlarını dayatmaya başladı"
göndermesini yaptı Batı'ya.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Karşılıklı
açıklamalar birbirini kovaladı.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">ABD
Başkanı J. Biden, Putin'in nükleer silah konusunda şaka
yapmadığını belirterek, "Nükleer savaş riski Küba Füze
Krizi'nden beri ilk kez bu kadar yüksek" açıklamasını
yaptı.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Biden'ın
açıklamasından sonra sırada AB vardı. AB Konseyi Başkanı
Charles Michel, "Nükleer tehditlere boyun eğmeyeceğiz,
sükunetimizi koruyacağız ve her seferinde bu tür sorumsuzca
tehditleri kınayacağız." dedi. AB Komisyonu Başkanı von der
Leyen de "Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in
söylediklerini ve tehditlerini ciddiye alıyoruz. Herhangi bir
sözüyle şantaja maruz kalmayacağız." diye konuştu.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Peki,
ne oluyor?</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Aslında
olan, çok açık. Putin, ilhakları imzaladıktan, söz konusu
bölgeleri Rusya Federasyonu toprakları olarak açıkladıktan ve bu
topraklara saldıran Rusya'ya saldırmış olur ve kendimizi, nükleer
silahlar da dahil her türlü silahla savunuruz açıklamasından
sonra Ukrayna ile görüşmeye hazır olduklarını, ama bunu
Zelenski'nin reddettiğini açıkladı.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Putin,
'biz amacımıza ulaştık, alacağımızı aldık, şimdi "barış
yapabiliriz" diyor. Bir müddet daha karşılıklı "savaşırız",
top atışı yapar, füze göndeririz, biraz daha katleder, yakar
yıkarız, ama sonuçta oturup konuşuruz demek istiyor.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Putin'in
sıkıntısı büyük; savaşın şimdiki aşamasında Rusya zor
durumda. Bir taraftan Rusya topraklarına saldırana her türlü
silah kullanarak karşılık veririz diyor, ama diğer taraftan da
Ukrayna Rusya'nın ilhak ettiği, yani Rusya Federasyonuna
kazandırdığı topraklarda ilerliyor ve bu ilerlemeyi durduramıyor.
ABD/NATO'nun Ukrayna'ya verdiği yeni silahlara denk düşen
silahları yok. Bu nedenle "taktiken" geri çekiliyor.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Rusya,
Ukrayna'da savaşı kaybetmemelidir, kaybedemez de. Rus jeopolitik
aklı buna izin vermez. Mutlaka kazanmalıdır. Bu nedenle 'alacağımı
aldım, barış yapalım' Rusya için bir "zafer"dir, en
azından savaşı kaybetmemiş olmaktır. Bu savaşı kaybetmesi
durumunda başına gelecekleri çok iyi biliyor: Ukrayna'da savaşı
kaybeden Rusya karşısında Çin, ABD, Türkiye gibi ülkelerin,
içteki etnik, dinsel kimliklerin iştahı kabaracaktır. Çin'in
Sibirya'da, Türkiye'nin Kafkasya'da, Orta Asya'da, Türklerin
yerleşik olduğu Rusya Federasyonu topraklarında, ABD'nin Rusya'yı
parçalamakta bir an tereddüt etmeyeceklerini Rusya bilmiyor mu? Bu
nedenle Rusya, "barış" masasına oturmakla Ukrayna'da
kaybetse de kaybetmemiş olacaktır.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Amerikan
emperyalizminin bu savaş başlamadan önce uygulamak istediği ve
uyguladığı taktik, Rusya'yı saldırgan, işgalci durumuna
düşürmekti. Rusya bu oyuna geldi ve Ukrayna'yı işgale girişti.
Şimdiye kadar savaş nedeni olarak açıkladığı amacına
ulaşamadı, ama Ukrayna'dan koparmak istediği toprakları kopardı.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">ABD/NATO/AB,
Rusya'nın savaşın ortasında bir referandumla bu bölgeleri ilhak
etmek için acele edeceğini hesaplamamış olabilir. Her halükarda
ABD/NATO, bu savaşın bitmesinden yana değildir. Batı cephesinde
savaş ne kadar uzun sürerse Rusya o kadar yıpranır anlayışı
henüz değişmedi. Şimdiye kadarki yaptırımlardan istenilen
sonucu alamadılar, ama savaşı her halükarda devam ettirmek
istiyorlar. Çünkü bu savaş Amerikan jeopolitikası açısından
devam ettirilmelidir ve böylece Rusya gücünün bir kısmını bu
sahada eritmelidir.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Nükleer
silah kullanma meselesi de bir kışkırtma, provokasyondur.
Zelenski'nin açıklaması ABD ve NATO'nun bilgisi dışında bir
açıklama olarak görülmemelidir. Bu, danışıklı bir
provokasyondur, kışkırtmadır. Rusya Federasyonu Dışişleri
Bakanı Lavrov ve Kremlin Sözcüsü Peskov'un Zelenski'nin ipi sizin
elinizde babında açıklamaları bunu göstermektedir. ABD/NATO'nun
mantığı şu: Mademki, daha öncesinden Rusya her türlü silah,
dolayısıyla nükleer silah kullanmaktan bahsetti, öyleyse savaşın
bu aşamasında bu silah sorunu kaşınabilir. Öyle de oldu.
ABD/NATO, Rusya'yı etki gücü ve alanı sınırlı, top gibi
silahlarla da atılabilen "taktik nükleer silah"
kullanmaya itiyor. Resmen kışkırtıyor, "gel gel" diyor.
Savaşın başında, savaşı başlatan, saldırgan, işgalci
konumuna düşürülmüştü. Şimdi ise ilk kez "taktik nükleer
silah" kullanan durumuna düşürülmek isteniyor. Bu hataya
düşülürse adı "taktik nükleer silah" kullanıldı
olmaz, resmen genel anlamda nükleer silah kullanmaktan bahsedilir.
Bunun dünya kamuoyundaki etkisini Amerikan emperyalizmi jeopolitik
çıkarları için kullanacaktır, Rusya'yı bu hegemonya
mücadelesinde saf dışı bırakmaya çalışacaktır.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Bu
hataya düşen Rusya uluslararası alanda sadece siyasi karizmasını
çizdirmekle kalmaz, o karizma çizilmişlikten çıkıp yarık
olmaya dönüşür. Rusya bunu kolay kolay kapatamaz.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Rusya'nın
bu oyuna gelmesi ve "taktik nükleer silah" kullanması
durumunda ABD/NATO'nun buna cevap vermesi pek ihtimal dahilinde
değil. Karşılık verirse bu nükleer savaş dönüşür. Ayrıca
Rusya, Ukrayna dışında başka bir ülkeye karşı "taktik
nükleer silah" kullanmaz. Bu doğrudan nükleer savaşa
davetiyedir. ABD'nin amacı Rusya'yı dünya jeopolitik rekabetinde
saf dışı bırakmaktır. Rusya'nın Ukrayna'ya taktik nükleer
bomba atması, bu bombanın tahribatı ABD/NATO'nun hiç de umurunda
değildir.</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">Tabii
bu arada nükleer silah meselesi, AB ve ABD tarafından, homurdanan,
kitlesel olarak sokağa çıkan, yaşam koşullarını protesto eden
yığınları esas sorunlardan, ekonomik sıkıntılardan,
enflasyondan vs. uzaklaştıran, dikkatlerini başka yöne çeken bir
vesile olarak tepe tepe kullanılmaktadır.</p><p><span style="text-decoration: none;"> </span></p><p><span style="text-decoration: none;">*)İbrahim
Okçuoğlu</span>
</p><p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="text-decoration: none;">ETHA,
</span>12 Ekim 2022
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.1in }a:link { so-language: zxx }</style> <br /></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-76975337444635618172022-09-29T16:54:00.002+03:002022-09-29T21:06:12.501+03:00EKONOMİNİN ORASINDAN BURASINDAN ÇEKİŞTİRMEK!<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: left;"> <span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;"> </span></b></span></span></p><p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">EKONOMİNİN
ORASINDAN BURASINDAN ÇEKİŞTİRMEK!</span></b></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">DİKTATÖR
SERMAYE BİRİKİMİNİ, YOKSULLUĞU YÖNETİYOR</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ekonominin
hali belki yeteri kadar “perişan” olabilir. Ancak ondaki
“perişanlık” en çok sosyal demokrat köşeden gelme “üstün”,
bir o kadar da “ünlü” ekonomistleri ve genel anlamda “sol”
köşeden gelme yazarları “perişan” etmektedir. Bu ekonomiyi
sığdırabileceğimiz bir kalıbı bir türlü bulamadık. Battı
dedik batmadı. Ha battı ha batacak dedik o da olmadı. Diktatör ve
bakan seviyesinden başlayarak bütün elamanları ‘‘ekonomi
krizde değil’’ dediler. “Vay nasıl olur” diyerek ekonominin
krizde olduğunu kanıtlama derdine düştük. Neyi kanıtladık?
Hiçbir şeyi kanıtlamadık. Ne bankalar ne de şirketler iflas
etti. Bu işe bir türlü akıl erdiremedik. İflaslar olmasa da,
işçiler kapanan işyerlerinden dolayı küme küme sokağa
atılmasalar da kriz demekten kendimizi alamadık. Belki de sandık
veya sanıyoruz ki, kapitalizmin en doğru, en “iyi” teşhiri
krizden bahsetmektir. </span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span></span></span></span></span></p><a name='more'></a>
<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunu
yapabilmek için özel kavramlar üretenler de olmadı değil.
Ekonomik işlerlikte kriz emaresi bulamayınca kapitalizm “teknik
olarak” krizde değil, ama kriz var demekten kendini alamayanlar
çıktı ortaya. Mutlaka kriz denmeliydi. Çünkü genel kanı, belki
de halkımız, geçinemediğimize göre, fiyatlar arttığına göre,
enflasyon olduğuna göre, TL değersizleştiğine göre bu mutlaka
krizdir diye düşünmüş olabilirdi. Belki de öyle olmuştur. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Genel
bir kriz kavramı ile ekonomik durumu açıklamaya ve hitap edilen
sınıf ve sosyal tabakaları mücadeleye çağırdık. Yoksa öyle
yapmadık mı ve hala öyle yapılmıyor mu?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
görüşte hala ısrar edenler var. Ancak, belki de ekonomi krizde
değildir, mali sektörde bir döviz krizi, enflasyon krizi olabilir
diye düşünenler de ortaya çıktı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
da ikna edici olmamış olabilir ki, bu sefer ‘sermaye
için/burjuvazi için kriz yok, ama halkımız için kriz var’
analizini yapanlar da görülmedi değil bu ülkede.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Daha
ne türden kriz analizleriyle karşılaşabiliriz, orası şimdilik
meçhul. Ancak, şunu da söylemek gerekir ki, bu türden
analistlerin işi giderek zorlaşıyor. Çünkü uluslararası
birtakım kuruluşlar Türk ekonomisinin 2022 yılı için büyüme
tahminlerini yukarıya doğru düzelttiler ve 2023 yılında da daha
düşük seviyede de olsa büyümeye devam edeceği tahmininde
bulundular. O kaynaklardan beslenerek Türkiye’de ekonomi analizi
yapan bu analistlerin işi elbette biraz zorlaşmış olacak.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ancak,
işin bir de, biraz değil bayağı “tuhaf” olan tarafı var.
“Zır” burjuva analistleri bir kenara koyarsak, bu ülkede en
azından birazcık Marksizm’e, Marksizm-Leninizm’e bulaşmış,
Marksist-Leninist politik ekonomiden, Marks’ın Kapital’inden
bihaber olmayan analistler de var. Peki, bunlar ne yapıyorlar?
Örneğin, Salgından bu yana, yani 2020’nin başından bu yana
Türk ekonomisinin seyrini gerçekten de Marks’ın yöntemine göre
analiz ederek işçi sınıfı ve emekçi yığınları
bilinçlendirmek için ne yaptılar? Hiçbir şey yapmadılar
diyemem, ama tamamen yanlış yaptılar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki
Marks’ın yöntemi nedir ve neden yanlış yaptılar?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burada;
Türk ekonomisinde söz konusu olan, ekonomik kriz ve yoksullaşma
sorununun birbirine karıştırılmasıdır. Sonuç itibariyle
ajitasyon ve propaganda içeriklerinin birbirine karıştırılmasını
beraberinde getiren bir teorik aymazlıkla karşı karşıyayız.
Yoksullaşmayı ekonomik kriz içerikli bir ajitasyon ve propaganda
ile açıklamaya kalkışırsan, Marks’ın Kapital’ini,
Marksist-Leninist politik ekonomiyi katledersin. Üstelik bir de işçi
sınıfı ve emekçi yığınları yanlış yönlendirirsin...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks
şunu öğretiyor: Ekonomik krizin (fazla üretim krizi) patlak verme
yasası ile yoksullaşma yasası aynı değildir; bu yasaların
nedenleri birbirinden farklıdır. Dolayısıyla birbirine
karıştırılmamaldır. Ancak, bu iki yasa birbirine
karıştırılmakta ve ortaya teori, açıklama, analiz adına
“hilkat garibesi” bir görünüm çıkmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Bir
fazla üretim krizinden (ekonomik kriz) bahsedebilmek için maddi
değerlerin üretimi (sanayi üretimi) arka arkaya birkaç ay veya
çeyrek gerilemelidir; büyüme daralmalıdır. Böyle bir durum var
mı? Yok.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Bir
fazla üretim krizinden bahsedebilmek için işletmelerin,
fabrikaların, bankaların, başkaca mali kurumların iflas etmeleri,
kapanmaları, işçilerin, çalışanların sokağa atılmaları
gerekir; ihracatın, özellikle de sanayi üretiminden kaynaklanan
ihracatın daralması gerekir. Böyle bir durum var mı? Yok.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Tam
tersine; başta bankalar olmak üzere sermaye, karına kar katıyor;
özellikle bankalar kar rekoru kırıyor. Diktatör ve medyası
sürekli ihracat rekoru kırıldığından bahsediyor (Ama aynı
zamanda ithalatta da rekorların kırıldığından bahsetmiyor).
İhracat gerçekten de son dönemde olağanüstü denebilecek oranda
artarak yıllık 250 milyar dolara dayandı. </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Diktatör
şimdilerde 300 milyar dolardan bahsediyor.</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">
İhracatın böyle arttığı bir dönemde ekonominin krizde olmasını
söylemek en hafif deyimle “abesle iştigal etmek”ten başka bir
şey olamaz.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Dönemsel
patlak veren ekonomik krizin nedeni sermaye hareketinde aranmalıdır.
Peki, bolca ekonomik krizden bahsedenler bunu yapıyorlar mı?
Yapmıyorlar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Geriye
kalan yoksullaşma. Ne yapılıyor? Yoksullaşma ekonomik krizle eş
anlamda kullanılıyor; iki farklı ekonomik kavrama (kriz ve
yoksullaşma) aynı anlam yükleniyor ve ortaya bir “hilkat
garibesi” çıkıyor. Nedir bu? Kimine göre kapitalizm “teknik
olarak” krizde değil, ama kriz var. Kimine göre ise bu, burjuvazi
için kriz değil, ama halkımız için kriz! Yani, Prof. Dr. Korkut
Boratav’ın deyimiyle Türk ekonomisinde hakim olan “bu kriz
sermaye kesimleri için değil, yalnızca ücretliler için
geçerli”dir. Boratav ayrıca, “Türkiye’nin 6 yıldır
planlı bir kriz içerisinde olduğunu” ve yukarıya da
aktardığımız gibi “bu krizin sermaye kesimleri için değil,
yalnızca ücretliler için geçerli olduğunu” söyleyebiliyor.
(1)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Burada
dikkatimizi çeken, “planlı bir kriz”den bahsedilmesidir.
Ekonomik kriz, yani fazla üretim krizi kendine özgü nesnel yasası
doğrultusunda hareket eder; patlak vermesi, seyri ve sonlanması
insanların iradesi dışındadır. En fazlasıyla etkileyebilirsin,
patlak vermesini belki geciktirebilirsin, ama asla önleyemezsin ve
planlayamazsın. Daha doğrusu kapitalizmde nesnel ekonomik yasaların
gelişimi planlanamaz. <b>Aksi taktirde</b> ekonomide anarşiyi
ortadan kaldırabilirsin, krizlerin patlak vermesini engellersin ve
ortaya üretimde anarşisiz, krizsiz bir kapitalizm çıkartabilirsin.
Burjuva ekonomistlerin sosyal demokrat kesimi krizsiz kapitalizm
için çok uğraştılar ama olmadı, Boratav olur diyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Aslında
Prof. Dr. Boratav bu sözleriyle başka bir şey kast ediyor. Hoca,
yoksulluktan bahsediyor, ama yoksulluğu kriz olarak açıklıyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmde
ekonomik krizi ne planlayabilirsin ne de yönetebilirsin. Yoksulluğu
ise kapitalizmde planlamana gerek yok. Kapitalizm koşullarında
yoksulluk hep var oldu ve var olacaktır. Aynen krizin olmadığı
bir kapitalizm olamayacağı gibi, yoksulluğun olmadığı bir
kapitalizm de olamaz.</span></span></span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><i><span style="background: transparent;">Ancak,
kapitalizmde yoksulluğu yönetebilirsin. Bugün Türkiye’de olan
da diktatör tarafından yönetilen yoksulluktur. </span></i></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Yoksulluğun
diğer adı sermaye birikimidir; </b><b>b</b><b>ir taraf ne kadar
yoksullaşırsa diğer taraf da o kadar zenginleşir. </b><i><b> </b></i><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>Bu
nedenle k</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>apitalizmde
proletaryanın mutlak yoksullaşmaktan kurtulma şansı yoktur, </b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>ama
aynı zamanda burjuvazinin de zenginleşmekten başka şansı yoktur!</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>
</b></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmde
toplumsal-maddi zenginliğin temel üreticisi işçi sınıfıdır.
İşçi sınıfı, bir taraftan toplumsal zenginliği üretirken
diğer taraftan da mutlak yoksullaşmasının nedenlerini üretir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i><b>"Toplumsal
zenginlik, işleyen sermaye bu burjuva sermayenin büyüme ölçüsü
ile hızı ve dolayısıyla proletaryanın mutlak kitlesi ve işinin
üretkenliği ne kadar büyük olursa, yedek sanayi ordusu da o kadar
büyük olur. Sermayenin genişleme gücü ile emrindeki işgücünün
gelişmesi de aynı nedene bağlıdır. Bundan dolayı yedek sanayi
ordusunun görece büyüklüğü, zenginliğin potansiyel enerjisi
ile birlikte artar. Ama bu yedek ordunun faal orduya oranı ne kadar
büyükse, sefaleti, çalışma sırasında katlandığı ıstırapla
ters orantılı olan toplam artı-nüfus kitlesi de o kadar büyük
olur. Nihayetinde, işçi sınıfının düşkünler tabakası ile
yedek sanayi ordusu ne kadar yoğun olursa, resmi yoksulluk da o
kadar yaygın olur. Bu, kapitalist birikimin mutlak genel yasasıdır."
</b></i></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">(</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">2)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Kapitalizmde
yoksulluğun yasası budur. Kapitalizmde sermaye-zenginlik birikimi
esastır, aksi taktirde kapitalizm var olamaz. Sermaye-zenginlik
birikimi (kapitalist birikim) kaçınılmaz olarak bir taraftan
işsizler ordusunu büyütür ve diğer taraftan da proletaryanın
yoksulluğu/sefaleti artar.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>Hem
gıda maddeleri hem de giyim, yakacak ve konutlar-bütün bunların
fiyatı artmıştır, işçi, </i></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i><b>mutlak</b></i></span>
<span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>yoksullaşıyor. Yani o, tam
da eskisine göre daha da fakirleşiyor. O, daha kötü yaşamaya,
daha kıt kanaat beslenmeye, sürekli daha az yemek yemeye,
bodrumlarda ve çatı aralarında ikamet etmeye zorlanmaktadır...</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>Kapitalist
toplumda zenginlik inanılmaz bir hızla-aynı zamanda işçi
kitlelerinin yoksullaşmasıyla artmaktadır."</i></span> <span style="font-family: Times New Roman, serif;">(</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">3)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşçinin
aldığı ücret ne olursa olsun, kapitalizmde işçi sınıfının
durumu mutlak olarak kötüleşir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Kapitalizmde
işçi sınıfının sermayeye bağımlılığı mutlaktır ve onun
yoksullaşması da mutlaktır</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>"...Bütün
artı değer üretim yöntemleri, aynı zamanda, birikim
yöntemleridir ve birikimdeki her gelişme bu yöntemlerin gelişmesi
için bir araç haline gelir. Bundan da şu sonuç çıkar ki,
sermaye birikimi oranında, aldığı ücret, ister yüksek ister
düşük olsun, işçinin yazgısı daha da beter olacaktır.
Nihayetinde, görece artı-nüfusu veya da yedek sanayi ordusunu
birikimin büyüklüğü ve hızı ile daima dengeli durumda tutan
yasa, işçiyi, sermayeye, Vulcan'ın Prometheus'u kayalara
mıhlamasından daha sağlam olarak perçinler. Bu yüzden, bir
kutupta zenginliğin birikimi, diğer kutupta, yani kendi üretimini
sermaye olarak üreten sınıf tarafından sefaletin, yorgunluk ve
bezginliğin, köleliğin, bilgisizliğin, zalimliğin, ahlaki
yozlaşmanın birikimi ile aynı anda olur."</i></span> <span style="font-family: Times New Roman, serif;">(</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">4)</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Kapitalizm
</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Marks'ın </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">dediği
gibi</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"> </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">işliyor/hareket
ediyor:</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"> </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>"Aldığı
ücret yüksek veya düşük olsun, işçinin durumu sermaye birikimi
oranına göre kötüleşecektir",</i></span> <span style="font-family: Times New Roman, serif;">yani
işçinin aldığı ücret artsa da onun durumu kötüleşecektir. </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Artık
kapitalizmin kitlesel kronik işsizlikten kurtulmasının nesnel
olanağı yoktur. O halde; kapitalist üretim, işçileri sürekli
mutlak yoksulluğa mahkum ediyor.</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>Kapitalizm</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>de</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>
birikim yasası </b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>(</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>sermaye
birikim yasası</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>)</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>,
proletaryanın yoksullaşma yasasıdır. </b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-weight: normal;">Şu
da bir gerçektir ki,</span></span><span style="font-weight: normal;">
</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-weight: normal;">proletaryanın
mutlak yoksullaşması işçi sınıfının bütün katmanlarını
aynı derecede etkilemeyebilir.</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Proletaryanın
Görece Yoksullaşması: </b>Marks tarafından geliştirilen mutlak
yoksullaşma teorisi, sermaye birikiminin kaçınılmaz bir
sonucudur. Bu teoriye göre işçi sınıfının durumu sadece
kötüleşmez, sürekli mutlak kötüleşmek zorundadır. Şayet bu
anlaşılmıyorsa, bunun sorumlusu ne Marks'tır ve ne de teorinin
kendisidir. Bu durumda demek oluyor ki, işçi sınıfının
durumunun kapitalizm koşullarında neden sürekli mutlak kötüleşmek
zorunda olduğunu; mutlak yoksullaşmanın, nedenlerini biz
anlatamıyoruz.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Marks,
proletaryanın görece yoksullaşma teorisini de geliştirmiştir.
Görece yoksullaşma teorisinin kaynağı da sermaye birikimidir. Ve
bu teori, en basitçe, mutlak yoksullaşma teorisinden hareketle
anlatılabilir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>"Proletaryanın
</i></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i><b>görece
yoksullaşması,</b></i></span> <span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>burjuva
toplumda işçi sınıfının ulusal gelirin toplam miktarındaki
payı sürekli azalırken, sömürücü sınıfların payının
sürekli artmasından ibarettir."</i></span> <span style="font-family: Times New Roman, serif;">(</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">5)
</span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Başka
türlü ifade edersek; </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>görece
yoksullaşma teorisine göre, kapitalistlerin durumuna oranla işçi
sınıfının durumu giderek kötüleşir ve kapitalistler giderek
daha çok zenginleşirken, işçiler giderek daha da fakirleşir.
Kapitalist toplumda bir taraftan zenginlik giderek artarken, diğer
taraftan işçilerin durumu giderek mutlak kötüleşir. </b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Öyleyse
sermaye, kapitalist açısından, işçilerin durumunun görece
olarak kötüleşmesi doğaldır; sermaye birikiminin bir sonucudur.
Sermaye birikiminin olmazsa olmaz koşulu sömürüdür; işçilerin
sömürüsüdür. </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>Ve
kapitalist üretimde, kapitalizm koşullarında bir tarafta yoksulluk
birikmeksizin, diğer tarafta zenginlik birikmez</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">.
</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>Kapitalizmde bir
tarafta zenginliğin birikebilmesi için, yoksulluğun ve sefaletin
üretilebilmesi gerekir. Veya kapitalizmde bir tarafta üretilen
yoksulluk, diğer taraftan biriktirilen zenginlik demektir. </b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Marks'ın
dediği gibi</span> <span style="font-family: Times New Roman, serif;"><i>"öyleyse,
bir kutupta zenginliğin birikimi aynı zamanda karşı kutupta
yoksulluğun... birikimidir."</i></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Buna
göre:</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Proletaryanın
mutlak yoksullaşması, birikimin de, zenginliğin de giderek
gerilediği veya değişmeden kaldığı bir toplumda gerçekleşmiyor;
kapsamı, hacmi ne olursa olsun, birikimin kendisi zenginliğin
artışının doğrudan ifadesidir. Öyleyse mutlak yoksullaşma,
zenginliğin, birikimin giderek arttığı bir toplumda
gerçekleşiyor. Bu, aynı zamanda bir kutupta mutlak zenginleşmenin,
diğer kutupta mutlak yoksullaşmanın doğrudan ifadesidir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunun,
görece yoksullaşma teorisi açısından anlamı nedir?</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Bir
kutupta mutlak zenginleşmenin ve karşı kutupta da mutlak
yoksullaşmanın mantıksal bir sonucu, aynı zamanda bir kutupta
görece zenginlik, karşı kutupta da görece yoksulluk demektir.
Yani kapitalist sınıf sadece mutlak olarak daha da zenginleşmiyor
ve işçi sınıfı da sadece mutlak olarak daha da yoksullaşmıyor.
Aynı zamanda kapitalist sınıf, işçi sınıfına nispeten görece
olarak daha da zenginleşirken, işçi sınıfı da, kapitalist
sınıfa oranla görece olarak daha da fakirleşiyor.</span></b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Demek
oluyor ki, proletaryanın görece yoksullaşma teorisi sermaye
birikiminden kaynaklanıyor.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Sorunun
teorik kısmı böyle. Anlatmaya çalıştığımız gibi fazla
üretim krizi kendine özgü nesnel yasasına göre hareket eder; bu
kapitalizme içsel olan bir yasadır. Bu yasanın işlevsel olmadığı
bir kapitalizm düşünülemez. </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>Fazla
üretim krizi bu yasa doğrultusunda periyodik-dönemsel, yani belli
aralıklarla patlak verir.</b></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Yoksulluğun
da kendine özgü yasası vardır. </span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><b>Bu
yasa, sermaye birikimi yasası bağlamında işlevsel olduğu için
sürekli, kesintisiz her dönem etkilidir</b></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Ekonomi
krizde olmasa da yoksulluğun sadece işçi sınıfını değil,
geniş emekçi yığınlarını da derinden etkilediğini Covid-19
koşullarında gördük. Örneğin 2020 yılında ekonomi yüzde 2,2
oranında, 2021’de ise yüzde 10’un üzerinde büyümüştü, ama
işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların hem yaşam
standartları gerilemiş hem de ulusal gelirdeki payları azalmıştır.
Bu durum, ekonomi krizde olmamasına rağmen mutlak ve görece
yoksullaşmanın daha da şiddetlenmiş olduğunu gösterir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
yasallıklardan dolayı yoksulluk varsa, kriz var küçük burjuva
yoksulluk teorisiyle fazla üretim krizi açıklanamaz. Çünkü
yoksulluğun ve ekonomik krizin nedeni bir ve aynı değildir.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">DİKTATÖR
YOKSULLAŞMAYI VE SERMAYE BİRİKİMİNİ YÖNETİYOR</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatör
<b> “</b>Türkiye Ekonomi Modeli'ni bir cümlede anlattı: “Cari
fazla yoluyla ülkeyi büyütüyoruz.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Birleşmiş
Millet Genel Kurulu'nda konuşmak için ABD'ye giden diktatör, New
York'ta ABD'li iş insanlarına şunları söyledi: “Dünya
ekonomisi ciddi daralmalarla yüzleşirken biz 2022 yılı ilk
çeyreğinde yüzde 7,5 ve ikinci çeyreğinde yüzde 7,6 oranında
büyüme kaydettik. Salgına rağmen beş çeyrektir devam eden
dengeli büyümemizi bu dönemde de sürdürdük. İhracatımız bu
ay itibarıyla yıllık bazda 250 milyar doların üzerine çıktı.
Ülkemize, 2003-2021 döneminde 240 milyar dolardan fazla doğrudan
uluslararası yatırım çekmeyi başardık. Sadece geçtiğimiz yıl
ülkemize 14 milyar dolar değerinde yeni, doğrudan uluslararası
yatırım geldi. Son 16 yılda Orta ve Doğu Avrupa'da en fazla
uluslararası doğrudan yatırım alan ikinci ülkeyiz. Tüm bunlar
Türk ekonomisinin gücü ve Türkiye'ye duyulan güvenin en somut
işaretleridir. Bu başarıların elde edilmesinde Türkiye Ekonomi
Modeli'nin çok büyük payı vardır.”</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;">Dünya
ekonomisi 2020 senesinden bu yana ciddi zorluklarla yüzleşiyor.
Önce salgın krizi, ardından Rusya-Ukrayna savaşı, enerji ve gıda
başta olmak üzere her alandaki tedarik zincirlerinde büyük
sıkıntılara yol açtı. Pek çok ülke son 40-50 yılın en yüksek
enflasyon oranlarıyla baş etmeye çalışıyor. Türkiye ekonomisi
büyümede, ihracatta ve istihdamda gösterdiği güçlü
performansla tüm bu imtihanların üstesinden gelme konusunda
başarılı bir görünüm sergiledi. Küresel ekonominin yeniden
yapılandığı ve öngörülebilirliğin azaldığı bir dönemde
sağladığımız destekleyici adımlar ve özel sektörün dinamizmi
sayesinde ekonomimizin dayanıklılığını ve cazibesini korumayı
başardık.” </span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“</span></span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Büyümemizde
</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">T</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">ürkiye
ekonomi modeli'nin çok büyük payı var.” </span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">(6)
</span></span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatöre
inanmak zorunda değiliz. Ancak burada, yanlış bir şey söylemiyor
kendi sınıfının çıkarları açısından.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Diktatöre
göre “yeni model”, ‘yatırım, istihdam, üretim, ihracat,
cari fazla yoluyla ülkeyi büyütme üzerine kurulmuş bilinçli bir
tercihtir’. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Yani
diktatörün “Türkiye Ekonomi Modeli’’, bakan Nebati’nin
aylar önce açıkladığı ‘Dar gelirliler hariç, üretici
firmaların, ihracatçıların kâr ettikleri sistemdir’. </span></span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bu
sistem, mademki “bilinçli bir tercihtir” o zaman bir tarafın
büyümesi, başka bir tarafın da küçülmesi gerekir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Peki,
bu sistemde büyüyen ne küçülen ne?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye’nin
ekonomik cüssesine göre soygun gerçekten büyük. Ama yetmiyor,
yetmez de.(7)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Hal
böyleyken hepsi olmasa da bir kısım ekonomistler ve çevreler
neyle uğraştı? Ekonominin ne zaman batacağını tartıştılar,
tartışıyorlar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Diktatörün
amacı sermaye birikimidir</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Sermaye
birikimi ve yoksullaşma bir madalyonun iki yüzü gibidir.
Yoksullaşma olmazsa sermaye birikimi olmaz. Sermaye birikiminin
olmadığı yerde de kapitalizm olmaz, dolayısıyla kapitalizm
yoksulluğundan bahsedilemez.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşçi
sınıfı ve emekçi yığınlar nasıl yoksullaştırılıyoru
burada anlatmaya gerek yok. Sadece sonuçları göstermek yeterlidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Yukarıda
işçi sınıfının mutlak ve görece yoksullaşmasından, bu
yoksullaşmanın kapitalizmde kaçınılmaz olduğundan bahsetmiştik.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><b><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Mutlak
yoksullaşma:</span></span></span></b></p><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Proletaryanın
mutlak yoksullaşması, yaşam standardının doğrudan düşmesi
demektir. Tüketim maddelerinin (gıda, giyim, yakacak vb.),
kiraların vb. fiyatlarının artması, işçinin yaşam standardının
doğrudan düşmesi demektir. Tüketim maddelerinde, kirada
fiyatların artması, enflasyon işçinin her geçen gün eskisine
göre daha da fakirleştiği anlamına gelir.</span></span></span></span></div>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Aslında
bu konuda söylenecek fazla bir şey yok. Mutlak yoksullaşma,
enflasyonla, tüketim maddelerinin fiyatının artmasıyla,
ücretlerin reel olarak düşmesiyle ölçülür. Enflasyon ve
ürünlerin fahiş fiyatlarını kanıtlamak için bir çabaya gerek
yoktur. </span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Tabii,
bu türden yoksullaşmanın yaygınlığından dolayı ülkede
ekonomik krizin ne denli derinleştiği üzerine yapılan
“analizler”den geçilmez olduğunu da belirtelim.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Görece
yoksullaşma: </span></b></span></span>
</p><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">İşçi
sınıfının toplam ulusal gelirdeki payının azalması demektir.
Ulusal gelir belli bir miktar olduğu için bu miktar içinde
proletaryanın payının azalması sömürücü sınıfların payının
artması anlamına gelir. Veya tersi; işçi sınıfının ulusal
gelirdeki payının artması, sömürücü sınıfların (sermayenin)
payının azalması anlamına gelir.</span></span></span></span></div>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Ulusal
gelirde ücretlerin ve sermayenin payına baktığımızda gelişme
şöyledir: Ulusal gelirde ücretlerin payı 1991’de yüzde
37,51’den 2006’da 34,39’a düşer. Aynı dönemde sermayenin
payı (“İşletme artığı”) yüzde 62,49’dan 65,61’e çıkar.</span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"></span></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcpXbL8yIc7561MhEqY_gCJ1WO_8VpkTonYUt6jyIIbN7LTeHfgmptR2Bl1no0SaMJR35opOr7gJkYMIXBQlwAlvTb0fVkpHc25hNKeThjFM3dbFjBeKbpiWhzxgWyQ7cYa8WmvWnWiD2NrbcmnNHq-VITjFsfcrrmBpxQ-urWq1d4G5lOqDVGmNeqrA/s465/1.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="285" data-original-width="465" height="245" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcpXbL8yIc7561MhEqY_gCJ1WO_8VpkTonYUt6jyIIbN7LTeHfgmptR2Bl1no0SaMJR35opOr7gJkYMIXBQlwAlvTb0fVkpHc25hNKeThjFM3dbFjBeKbpiWhzxgWyQ7cYa8WmvWnWiD2NrbcmnNHq-VITjFsfcrrmBpxQ-urWq1d4G5lOqDVGmNeqrA/w400-h245/1.png" width="400" /></a></span></span></div><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><br /></span></span>
<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><span style="font-family: Times New Roman, serif;">Yukarıdaki
grafik durumun vahametini; sömürünün korkunçluğunu
göstermektedir. İşçi maddi değerleri yaratıyor; üretiyor, ama
bu üretimdeki payı sadece yerinde saymıyor, giderek azalıyor.
Örneğin ekonomi 2020 yılında yüzde 2,2 oranında, 2021’de
yüzde 10’un üzerinde büyüyor, ama bu büyümede işçilerin
payına hiçbir şey düşmüyor; tam tersi oluyor, işçilerin payı
ulusal gelirde azalıyor; 2019’a yüzde 31,37’</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">d</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;">en
yüzde 29,4’e, 2021’de ise 27,04’e geriliyor (2019’dan 2021’e
4,26 puan düşüyor</span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-weight: normal;">).
(</span></span><span style="font-family: Times New Roman, serif;"><span style="font-weight: normal;">8)
</span></span></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatörün
"Türkiye ekonomi modeli” diye sunduğu “yatırım, üretim,
istihdam, ihracat, büyüme” anlayışı Türkiye’de sermaye
birikimini ve yoksulluğu yönetme anlayışıdır. Diktatör bir
taraftan en kısa zamanda Türkiye ekonomisinin bel kemiği olacak
güçlü şirketler, sermaye birlikleri oluşturmaya çalışırken,
diğer taraftan da bunu yapabilmek için gerekli sermayeyi sağlamak
için işçi sınıfı ve halkın kaçınılmaz yoksullaşmasını
yönetmeye çalışmaktadır. Bir taraftan sermaye birikimi, öbür
taraftan da yoksulluk. Diktatör milyonların yoksulluğunu, daha
doğrusu yoksullaştırılmasını yönetiyor. Amaç, en kısa
zamanda devasa sermaye birikimini sağlamaktır.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Sermaye
birikimi sağlanıyor mu? Sağlanıyor. Veriler bunu gösteriyor.
Diktatör aynı zamanda yoksuluğu da halkın tepkisinin
homurdanmanın ötesine geçmeyecek, ayaklanmaya varmayacak biçimde
yönetiyor. Verdiği “müjde”ler, kira, enerji destekleri, ücret
artırımı vb. desteklerin hepsi halkın tepkisini belli sınırlar
içinde tutmaya çalışmanın doğrudan ifadesidir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatör,
mevcut sermaye kapasitesi ve parçalanmış yapısıyla
(TÜSİAD-MÜSİAD) jeopolitik iddiasında fazla yol alamayacağının
farkında. Bu nedenle, arkasında jeopolitik açılımını kayıtsız
şartsız destekleyen, bu jeopolitika ile bütünleşen sermayenin
olması gerektiğini görüyor. Mevcut parçalanmış haliyle Türk
sermayesinin bunu yapacak hali yok. Bu engeli, sermaye birikimiyle
sermaye örgütlenmesini yeniden biçimlendirerek aşmaya çalışıyor.
Bu anlamda sağlanan sermaye birikimi “yandaş”a peşkeş
çekilmiyor. Peşkeş çekilen sadece devede kulak olabilir.
Diktatörün esas amacı askeri-sanayi kompleksini geliştirmektir.
Emperyalist politikalarını gerçekleştirmede esas dayanacağı
sermaye budur. Bu sermaye en modern teknolojiye dayanan, en modern
teknolojiyi geliştiren ve uluslararası alanda küçümsenemeyecek
bir rekabet gücü olan sermayedir. Ancak, her alanda yeterli
değildir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Türkiye’de
askeri-sanayi kompleksi, “yerli ve milli” silah sistemleri
üretimi, ancak sıcak savaş dönemlerinde olabilecek bir hızla
geliştiriliyor. Bu gerçekliği görmek gerekir. Henüz yeterli hava
saldırı ve savunma sistemlerine sahip değil. Bu deniz gücü için
de geçerlidir. Bu nedenlerden dolayı, örneğin Ege’deki
Yunanistan’ı öne süren Amerikan kışkırtmasına açık cevap
veremiyor. Keza Doğu Akdeniz’de de Antalya körfezinin pek ötesine
geçmiyor.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Her
halükarda “ekonomist” diktatörün "Türkiye ekonomi
modeli” (“yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme”)
işçi sınıfı ve emekçilerin yoksullaştırmaktan, bu yoksulluğu
yönetmekten ve sermaye birikimi sağlamaktan ibarettir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Diktatörün
"Türkiye ekonomi modeli”ni küçümsemiyelim, hafife
almayalım. Yaşam yüzümüze çok şey vurdu ama (belki de) bunun
farkında değiliz. Hangi söylemlere ortak olmadık? Kriz patlak
verir gider dendi, bu anlayışa ortak olduk. Batı’ya, özellikle
de ABD’ye boyun eğer dendi, buna ortak olduk. Ürettiği silah
sistemleri yerli değil dendi, bu küçümsemeye de ortak olduk.
Gırtlağına kadar borçlu, batacak dendi, mal bulmuş mağribi gibi
hemen üzerine atladık. Oysa Türkiye dış borcunu yönetebilen
ülkelerden birisidir. ‘Dolar fırladı gitti’nin de üzerine
atladık, diktatörün para bulacağına ihtimal dahi vermedik. Ne
oldu? Diktatörde para bol. Doların yükselmesi pek de umurunda
değil. Diktatör için önemli olan, dolar bazında yükselen kuru
yönetebilmektir. Yönetiyor da.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Ortak
olmadığımız, benimsemediğimiz bir batış senaryosu var mı,
bilmiyorum. “Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” misali,
parayı nereden buldu üzerine burjuva muhalefetin “propaganda
ürünleri” üzerine kafa yormanın kapitalizm teşhiri olduğunu
sandık. Ama kapitalizminde önemli olan paranın kaynağı değil,
kendisidir. Yoksa değil mi? O zaman bayağı “demokratsınız”!
Velhasıl, aymazlığımız saymakla bitmez... </span></span></span></span></strong>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Karadeniz’de
bulunan doğal gaz ne anlama geliyor, biliyor muyuz? Orada gaz
bulunduğuna bütün dünya inandı, ülkeler, şirketler pozisyon
aldılar. Buna sadece ülkemizde devrimciler inanmadılar, önem
vermediler. Şimdi İtalyan firması boru döşüyor. Neden boru
döşüyor? Karadeniz’in oksijensiz dip sularına oksijen
pompalamak için mi? Peki, bu gaz akışı başlayınca olacakları
hiç hesap ettik mi? Aslında hesap oldukça basit: Ne kadar gazı
şebekeye aktarırsan, cari açık da o kadar azalır. Cari açık ne
kadar azalırsa, o kadar çok sermaye birikimi sağlamış olur.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Doğru
ya, kafamızda 1970’li yıllarda</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">n</span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
kalma emperyalizm ve sömürge ülke anlayışı olduğu müddetçe
iflah olmazlığımız da devam edecektir.</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Nasıl
bir kavrayışsızlık ortamında yaşadığımızın farkında
mıyız? Özne olduğunu iddia edip de kendi dışındaki gelişmelere
bel bağlayarak bu rejimin yıkılacağına inananların son kertede
bu inançlarından dolayı rejimin devamına su taşıdıkları bir
dünyada yaşıyoruz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunu
hiç kimse yapmıyorsa “ezilenlerin şiddetini” kınayanlar
yapıyor:</span></span></span></p>
<p style="text-align: justify;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">"Bu
tür terör eylemlerinin dün olduğu gibi bugün de işçiye,
emekçiye, halka bir faydası olmaz. Bu saldırılar demokrasi
mücadelesine ket vurmaktadır. Erdoğan, bu provakatif terör
saldırısından muhalefeti suçlayarak siyasi fayda sağlamanın
hesabını yapmaktadır.” (EMEP); "Mersin'de dün düzenlenen
silahlı saldırıyla ülkemizi bir kez daha çatışma atmosferine
sokmayı amaçlayanları kınıyoruz. Saray Rejimi'nin düşmanlık
ve provokasyon politikalarına güç vereceği açık olan
saldırılara karşı toplumsal barış için mücadeleye devam
ediyoruz" (TİP);İ "Bir arada yaşamı zedeleyen her tür
girişim karşısında ezilen halkın birliğini ve dayanışmasını
geliştirme sorumluluğuyla bu şiddet eylemini kınıyoruz"
(SOL PARTİ) diyerek “ezilenlerin şiddetini” kınamayı meslek
edinmişler mi bu sistemi yıkmanın öznesi olacaklar? Kapitalizmin
teşhirini, sadece görünenle sınırlayanlar mı bu sistemi
yıkacaklar?</span></span></span></span></strong></p>
<p style="text-align: center;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">*</span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><b><span style="background: transparent;">Açıklama/Dipnot:</span></b></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">1)<a href="https://www.birgun.net/haber/sosyalist-aydinlar-cikis-yolu-nu-ve-sorumluluklari-tartisti-halk-yoksullasti-sermaye-guclendi-402331">https://www.birgun.net/haber/sosyalist-aydinlar-cikis-yolu-nu-ve-sorumluluklari-tartisti-halk-yoksullasti-sermaye-guclendi-402331</a></span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">2)
</span></span></span></span></span></strong><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Marks,
Kapital, C. I, s. 673/674.</span></span></span></span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">3)
Lenin; C. 18, s. 428/429, “Kapitalist Toplumda Yoksullaşma”.</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">4)Marks;</span></span></span></span></span></strong><em><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
Kapital C. I,</span></span></span></span></span></em><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
s. 674/675.</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">5)Politik
Ekonomi Ders Kitabı, Berlin 1955, s.166/167.</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">6)
Anadolu Ajansı (AA) 22 Eylül 2022.</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">7)
</span></span></span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">“Türkiye
böyle kazanç görmedi: Kârlılık rekorları</span></span></span></span></span></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Türk
şirketleri, pandemi sonrasında faaliyetlerinde hızlı büyüme
yaşadı. Geçtiğimiz yılın aynı dönemleriyle
karşılaştırıldığında, 10 katı geçen kârlılık rakamları
görüldü.</span></span></span></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bankalar
ve finans <a href="https://www.haber7.com/dunya">dünya</a>sı,
enerji şirketleri, gayrimenkul ve gıda şirketlerinin
kârlılıklarında tam anlamıyla patlama yaşandı. Bilançosu
önceki gün açıklanan Tüpraş, bu yılın ikinci çeyreğinde
10,6 milyar lira net kârı elde etti. Şirket geçen yıl ikinci
çeyrekte 1,3 milyar lira kâr etmişti. Petrokimya şirketi olan
Tüpraş, geçen yılın ikinci çeyreğinde 6,5 milyon ton üretim
yapmış, 33,7 milyar lira ciroya imza atmıştı. Bu yıl aynı
şirketin 7,3 milyon ton satışla 136 milyar liralık ciroya
ulaştığını görmek mümkün.</span></span></span></span></span></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">...Türk
Hava Yolları (THY),... kâr rekorlarına imza attı. Geçen yılın
ikinci çeyreğinde 59 milyon lira zarar yazan Türk Hava Yolları,
bu yılın aynı döneminde 9,1 milyar lira kâr ettiğini açıkladı.
Erdemir, geçen yılın ikinci çeyreğindeki 5,8 milyar lira olan
kârını ise 6,6 milyar liraya yükseltmiş durumda....Koç Holding,
geçen yılın ikinci çeyreğinde 3,2 milyar lira olan 2. çeyrek
kârını bu yılın ilk çeyreğinde 5,3 milyar lira olarak
açıklarken... Sabancı Holding’in geçen yılın ikinci
çeyreğindeki 1,7 milyar liralık kârı bu yıl 16,3 milyar lira
oldu.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">Bankalar
da 10’a katladı<br />
Her biri ülke </span></span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">ekonomisine</span></span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">
yüz milyarlarca kredi sağlayan bankaların faiz gelirleri de
kârları da katlandı. Yapı Kredi, 2021’in ikinci çeyreğinde 2
milyar 23 milyon TL kâr etmişti. Bu yıl 11,9 milyar TL kâr
rakamına imza attı. Garanti Bankası geçen yılın ikinci
çeyreğindeki 2,92 milyar TL olan kâr rakamını 12 milyar 918
milyon liraya çıkarmış durumda. Akbank 2021 yılı 2. çeyrekte
2,1 milyar lira olan net kârını bu yıl 13,1 milyar lira olarak
açıkladı. İş Bankası da 2,2 milyar liradan14,5 milyar liraya
yükselen ikinci çeyrek net kârı ile dikkat çekti. Akbank
ekonomiye 639 milyar lira, İş Bankası 850 milyar lira, Yapı Kredi
700 milyar lira, Garanti ise 799 milyar lira kredi sağladı.”
</span></span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">(</span></span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">https://ekonomi.haber7.com/ekonomi/haber/3251128-turkiye-boyle-kazanc-gormedi-karlilik-rekorlari</span></span></span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">)</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">8)Bu
veriler ve sermaye birikimi- yoksulluk üzerine açıklamalar
aşağıdaki yazılardan derlenmiştir:</span></span></span></span></span></strong></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-“CAHİL
OLMAK NE GÜZEL, HER ŞEYİ BİLİYORSUN”!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a href="http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2022/07/cahil-olmak-ne-guzel-her-seyi-biliyorsun.html#more"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2022/07/cahil-olmak-ne-guzel-her-seyi-biliyorsun.html#more</span></span></span></span></span></a></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">-İŞÇİ
SINIFININ YOKSULLAŞMASI TEORİSİ</span></span></span></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=%C4%B0%C5%9E%C3%87%C4%B0+SINIFININ+YOKSULLA%C5%9EMASI+TEOR%C4%B0S%C4%B0+</span></span></span></p><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">Sınıf
Pusulası, Sayı 2, Mayıs-Haziran 1999.</span></span></span>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="background: transparent;"> </span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a name="58900886268745150611"></a>
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-<a href="http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2021/05/bir-acayip-kriz-konjonktur-hareketi.html">BİR
ACAYİP KRİZ-KONJONKTÜR HAREKETİ</a>, 26 Mayıs 2021</span></span></span></span></span></p>
<p style="font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="background: transparent;">http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=Bir+acayip+konjonkt%C3%BCr</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">-<a href="http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2021/06/zenginlik-ve-yoksullugun-nedenleri.html">ZENGİNLİK
VE YOKSULLUĞUN NEDENLERİ</a>, 2 Haziran 2021</span></span></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><a href="http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=ZENG%C4%B0NL%C4%B0K+VE+YOKSULLU%C4%9EUN+NEDENLER%C4%B0"><span style="color: black;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><span style="background: transparent;">http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=ZENG%C4%B0NL%C4%B0K+VE+YOKSULLU%C4%9EUN+NEDENLER%C4%B0</span></span></span></span></span></a></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><strong><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">
</span></span></strong><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }a:link { color: #000080; so-language: zxx; text-decoration: underline }em { font-style: italic }strong { font-weight: bold }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-18978852042345811872022-09-23T12:36:00.002+03:002022-09-23T21:25:13.034+03:00RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ, AVRUPA ENERJİ KRİZİNİN BÖLGEMİZE YANSIMALARI <p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> <span style="font-size: small;"><b>RUSYA-UKRAYNA
SAVAŞININ, AVRUPA ENERJİ KRİZİNİN </b></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>BÖLGEMİZE YANSIMALARI* </b></span>
</p><p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">24
Şubat 2022’de Rusya Devlet Başkanı V. Putin’in “Ukrayna’nın
askerden ve Nazizm’den arındırılması” amacıyla “özel
operasyon” adıyla başlattığı savaş devam etmektedir. Her ne
kadar adı “özel operasyon” olsa da bu doğrudan emperyalist bir
savaştır. Savaşan taraflardan biri Ukrayna olsa da aslında bu
savaş ABD=NATO ile Rusya arasında bir savaştır. Nedenini her iki
tarafın jeopolitik anlayışlarında aramak gerekir. Ukrayna,
Amerikan emperyalizminin kendi çıkarı için sahaya sürdüğü
piyondan öte bir şey değildir. Bunun böyle olduğunu savaşın
seyri boyunca Batı’yla karşı karşıya kaldığı sorunlar da
açıkça göstermektedir. </span></p><p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><span></span></span></p><a name='more'></a>
<p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Amerikan
emperyalizminin yönlendirdiği NATO, doğu genişlemesini Ukrayna
ile taçlandırmak; bu cephede Rusya’nın direncini kırmak,
Rusya’yı savaşa başlayan taraf olarak göstermek için
provokasyon ve savaş kışkırtıcılığını doruk noktaya
vardırdı. Sonuçta savaşı başlatan taraf Rusya oldu.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Şimdi
sorun Ukrayna’nın NATO ve AB üyeliğinin ötesine geçti. ABD,
daha düne kadar “NATO üyesi olmayı düşünmüyoruz” diyen
Finlandiya ve İsveç’i de NATO üyesi olmaya ikna etti. Böylece
ABD ile Rusya (ve Çin) arasındaki jeopolitik konumlanma Girit
adasından başlayarak Bulgaristan-Romanya-Ukrayna Baltık
ülkeleri-Finlandiya üzerinden kuzey kutbuna kadar uzandı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Batı
açısından amaç oldukça açık: ABD böylece bir taraftan Baltık
Denizi’ni bir NATO denizine dönüştürürken ve Rusya’nın
denizlere açılmasını kendi iznine bağlarken, diğer taraftan da
kuzeyde Çin’in Avrupa pazarlarına açılmasını engellemek için
adım atmış oldu.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Amerikan
emperyalizmi “gönülsüz dostlarını” kendi çıkarları
doğrultusunda harekete geçirmek için şantaj ve baskıdan da
çekinmedi. Bu “gönülsüz dostlarının” başında Almanya ve
Fransa gelmektedir. Amerikan emperyalizmi Avrupa cephesini ancak
AB’yi hizaya getirerek yanında tutacağını biliyordu. Bu nedenle
örneğin Almanya’yı “</span></span><em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Kuzey
Akım 2 </span></span></em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">
projesini durduracaksın” diye tehdit etmekten de geri kalmadı.
Amacına da ulaştı. Bunun ötesinde Rusya’ya karşı alınan
bütün yaptırımlarına AB’yi, tabi başta da Almanya ve
Fransa’yı razı etti. Artık ABD söylüyor, AB yaptırım kararı
alıyor.</span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">En
büyük desteğini İngiltere’den alan Amerikan emperyalizmi,
NATO’yu ölüm döşeğinden kaldırarak yeniden güçlendirdi;
NATO çerçevesinde safları sıklaştırdı, Doğu Avrupa cephesini
askeri olarak donattı. Ancak, NATO’nun yeniden güçlenmesi ne
kadar sürer veya örneğin Almanya ve Fransa güçlenmiş NATO
içinde Amerikan jeopolitikasına ne kadar boyun eğer, burası belli
değildir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
savaş Doğu Avrupa cephesinde Ukrayna’yı, her iki jeopolitik
doktrin (ABD-Rusya) arasında her iki tarafın sorunu olan bir cephe
ülkesi durumuna getirdi. Aynı kaderi üye olmasalar da Rusya’ya
karşı aldıkları tavırdan dolayı Finlandiya ve İsveç de
paylaşacaktır. Aynı kader Yunanistan üzerinde de dolaşmaktadır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
savaş ne zaman sonuçlanırsa sonuçlansın savaşa neden olan
sorun; ABD ve Rusya arasındaki rekabet, jeopolitik it dalaşı
ortadan kalkmış olmayacaktır. Bu nedenle hem Rusya hem de ABD
güçlerinin bir kısmını bu bölgede konuşlandırmak zorunda
kalacaktır. Çin’i çevreleme adına askeri imkanlarını Pasifik
bölgesine kaydıracağı için ABD, Doğu Avrupa’daki bu
jeopolitik hattın tutulmasını NATO ülkelerine ve AB’ye bırakmak
zorunda kalacaktır. Yani ABD’nin hesabına göre bu cephenin
tutulmasında NATO ve AB görev almalıdır. Ancak, Ukrayna-Rusya
savaşı, yaptırımlar gösterdi ki, ne her AB üyesi ne de her
NATO üyesi ABD’nin veya AB’nin her dediğine, kararına uymuyor.
Ne bölgesel NATO güçleri ne de AB, böyle bir sorumluluğu
üstlenmeye, ABD’nin çıkarlarını savunmaya niyetlidirler.
Rusya’ya karşı yaptırımlar uygulanıyor. Ancak soru şu: Rusya
ile ticareti, sermaye ilişkisi kesilmiş, ihtiyacı olan enerjiyi
Rusya’dan alamayan AB, Rus gazına oldukça bağımlı olan
Almanya, Amerikan dayatmasına ne kadar dayanabilir? </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Ukrayna-Rusya
savaşının esas nedeni jeopolitik olduğu ve Çin’i de doğrudan
olmasa da dolaylı olarak içine aldığı için etkisini bütün
dünyada gösterecektir. Her tarafta yeni saflaşmalar, yeni
müttefiklik ilişkilerinin geliştirildiğini; “düşmanların”
“dost”, “dostların” “düşman” olduğunu, olacaklarını
göreceğiz. Ancak bu savaşın daha şimdiden etkisini gösterdiği
ve göstereceği belli bölgeler de vardır. Karadeniz, Türkiye,
Kafkaslar, Ortadoğu, Orta Asya topun ağzında olan bölge ve
ülkelerdir. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
savaşın en önemli sonuçlarından birisi de enerji alanında
krizin patlak vermesine neden olmasıdır. Aslında enerji alanındaki
kriz, yapısal bir kriz olarak devam etmekteydi. Bu konuda
uluslararası alanda enerji değişimi bağlamında alınan kararlar
enerji sorununun yapısal bir kriz olarak devam ettiğini
göstermektedir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Enerji
krizinin devam etmesi, zaten ne onduran ne de öldüren seyrinde olan
dünya ekonomisini derin bir ekonomik krizle karşı karşıya
bırakabilir. Bu bağlamda siyasi ve jeopolitik açıdan enerji
krizini bazı ülkelerin uzun dönem kaldırabilmeleri mümkün
olmayacaktır. ABD’nin Rusya’dan doğal gaz ve petrol alımını
yasaklaması, bu yasaklamayı AB’nin yaptırıma dönüştürmesi
bazı ülkeleri çok zor durumda bırakacaktır. Stoklar bitince bunu
göreceğiz. Avrupa, Rusya’dan alınan petrol ve doğal gazın
yerini tutacak kaynak bulamazsa bazı ülkelerde ekonomi durma
noktasına gelebilir, derin bir ekonomik krize evrilebilir. Örneğin
Alman ekonomisi “taşıma su” misali enerjiyle varlığını
sürdüremez. Yani ya Rusya’dan enerji almaya devam edecektir veya
“hemen şimdi” misali farklı enerji kaynakları bulacaktır.
Böyle bir kaynak en kısa zaman içinde bulunamayacağı için
Almanya ve AB’nin birçok ülkesi ABD yasağına restini çekerek
Rusya’dan enerji alacaktır. Macaristan buna bir örnektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Almanya
henüz bu restini çekmedi, boyun eğdi ve şimdilerde Amerikan
emperyalizminin de desteğiyle başka bölgelerden en kısa zamanda
enerji temini için arayışa girdi.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Almanya’nın
enerji temini, AB’nin veya toplamda Avrupa’nın enerji temini
demektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><b>Savaşın
beraberinde getirdiği yaptırımlar ve Avrupa’da (AB’de) ortaya
çıkan enerji sorunu</b></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">AB,
Rusya’ya karşı enerji yaptırımlarında anlaşmakta oldukça
zorlandı. Bunu AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek
Temsilcisi Josep Borrell, Brüksel'de gerçekleştirilen AB Dışişleri
Bakanları toplantısı bitiminde yaptığı açıklamada “Oy
birliği zorluğuyla karşı karşıyayız” diyerek dile getirdi.
AB Komisyonu, bazı üye ülkelerin karşı gelmeleri nedeniyle
yaptırım paketi içeriğinde bir takım değişiklikler yapmak ve
Macaristan, Slovakya ve Çekya'ya Rusya'dan petrol ithalatında ek
süre tanımak zorunda kaldı. Macaristan Rusya'dan petrol ithalatı
yasağına karşı çıkarak, AB yaptırımlarının yürürlüğe
girmesini engelledi. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Nihayet
31 Mayıs’ta AB üyesi ülkelerin liderleri, yıl sonuna kadar
Rusya'dan petrol ithalatının yüzde 90'ına yasak getirecek 6.
yaptırım paketi konusunda anlaşma sağladı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
karar söz konusu pakette Macaristan’a, petrol yaptırımlarından
muafiyet tanımakla alınabilmişti. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Her
halükarda Avrupa Birliği ve bu birliğin önde gelen ülkesi
Almanya enerji açığını kapatmak için alternatifler üzerinde
düşünmek ve hareket etmekle karşı karşıya kalmıştır.
Amerikan emperyalizmi “Ben size LNG satayım” diye bir yol
göstermeye çalışmaktadır. Pahalı olması ve hemen
gerçekleştirebilecek olmaması bir yana bunun bir çözüm
olmayacağı açık. Bu nedenle bir bütün olarak AB, enerji derdine
düşmüştür.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sanayinin
üretebilmesi, AB konforunun devam edebilmesi için en kısa zamanda
AB’ye enerji akışının sağlanması gerekmektedir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Ayrıca
Rusya’nın “Alınan enerjinin rubleyle ödenmesi gerekir”
kararı da ruble ile ödeme durumu olmayan veya buna yanaşmayan
ülkeleri/şirketleri baskı altına almaktadır ve tek başına bu
durum da Avrupa’da enerji sorununun çözümünü zora sokmaktadır.
Aslında bu bir restleşmedir. Rusya “dost olmayan ülkeler” için
1 Nisan itibarıyla doğal gazda yeni ödeme sistemini yürürlüğe
koydu. Bu sisteme göre, başta AB olmak üzere bu ülkelerdeki gaz
ithalatçılarının Gazprombank’ta döviz ve ruble cinsinde iki
özel hesap açması gerekiyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Enerji
temini bakımında AB büyük sorunlarla karşı karşıya. Söz
konusu yaptırımlar AB’yi Rus enerjisinden kopartıyor ama bir
alternatif de sunmuyor. Yaz aylarında pek hissedilmeyen enerji
sıkıntısı kış gelince AB üzerine bir kabus gibi çökecektir.
Bu kabusu yaşamamak adına Almanya AB sözcüsü olarak
Azerbaycan’ın, Katar’ın kapısını çaldı ve Türkiye’ye
yaklaşımında şimdiye kadar alışık olmadığımız bir
yumuşaklık sergilemeye başladı. Türkiye’nin satacak ne petrolü
ne de doğal gazı var. Ancak, Rusya’dan petrol ve doğal gaz
ithalatına karşı alternatif olacak bütün güzergahlar
Türkiye’den geçmektedir. Azerbaycan, Türkmenistan veya Orta Asya
petrol ve doğal gazının; Katar, Irak, Güney Kürdistan petrol ve
doğal gazının veya Doğu Akdeniz (İsrail), aynı zamanda
(şimdilik pek mümkün gözükmese de) Mısır doğal gazının
Avrupa’ya sevkiyatı ancak ve ancak Türkiye üzerinden olabilir.
Bu nedenle AB, enerji temini konusunda artan görüşme trafiğinde
Türkiye’yi özellikle dışlamıyor. Şimdi hiç kimse </span></span><em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">EastMed</span></span></em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">
projesinden bahsetmiyor. Varsa da yoksa da Türkiye’nin dahil
olduğu alternatifler. AB yetkilileri doğal gaz ve petrol atıl
projelerinin hayata geçirilmesi, mevcut olanlarının
kapasitelerinin arttırılması için arayış içindeler. </span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Türkiye
de enerji diplomasi trafiğine doğrudan aktif olarak katılmaktadır.
Örneğin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 6 Haziran
tarihli açıklamasında “Bu savaşın bir yansıması olarak
Avrupalı dostlarımızın enerji krizinden daha az etkilenmesi için
gayret gösteriyoruz. Bu konuda özellikle Azerbaycan da çok önemli
bir sorumluluk üstleniyor. Önümüzdeki günlerde ve haftalarda bu
konuları gerek lojistik gerek enerji konularını görüşmek için
Kazakistan ve Türkmenistan'la da yakında üçlü toplantılar
gerçekleştireceğiz” diyerek enerji konusunda faşist
diktatörlüğün sözcüsü olarak Avrupa’nın bu sorunuyla ne
denli iç içe olunduğunu dile getirmiş oluyor. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">AB
şimdilik stoklardaki doğal gazı kullanıyor. Kış aylarında
durum değişecek. LNG alternatif olur mu?</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Son
dönemde Baltık ülkelerinden Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine gaz
teminine dair projeler, Katar ve ABD'den LNG tedariki, Cezayir'den
daha fazla gaz tedariki ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan
yatırımlar Avrupa'nın stoklar bittikten sonra oluşacak olan
enerji açığını gidermekten oldukça uzaktır. Örneğin J. Biden
yıl sonuna kadar Avrupa'ya 15 milyar metreküplük doğal gaz (LNG
halinde) temin edeceğini söylüyor. Bu miktar Rusya’dan ithal
edilen doğal gazın onda birinden daha azdır. Sanki Avrupalı
müttefikleriyle dalga geçiyor.</span> <span lang="tr-TR">Katar gibi
gazı Avrupa'ya LNG ile satmak zorunda olan ülkelerin LNG ihracatı,
aynı zamanda İsrail'den Mısır'a kurulacak boru hattıyla
ulaştırılacak gazın Mısır'da sıvılaştırıldıktan sonra
Avrupa'ya ulaştırılması ve Avrupa’nın enerji sıkıntısını
gören Fas ve Nijerya’nın 15 ülkeden geçen yaklaşık 5 bin 660
kilometre uzunluğunda bir doğal gaz boru hattıyla Avrupa’ya gaz
ihracatı da Avrupa’nın enerji talebini en kısa zamanda
karşılayacak projeler değildir. Avrupa ülkeleri halihazırda
toplam tüketimlerinin yaklaşık 1/5'ini LNG olarak tedarik
ediyorlar. Yani LNG tedarikinde büyük artışlara yönelebilmek
için hem üreten hem de tüketen ülkelerde yeni tesislerin
yapılması, mevcut olanların kapasitelerinin genişletilmesi
gerekir ki, bu da hem uzun zaman alması hem de yüksek maliyet
gerekçeleriyle kısa vadede mümkün olacak bir çözüm değildir.</span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Geriye
en kısa zamanda temini mümkün olan Azerbaycan ve Orta Asya; Katar,
Irak Güney Kürdistan ve Doğu Akdeniz petrol ve doğal gazı
kalmaktadır. Yaptırımlardan dolayı petrol ve doğal gaz zengini
İran bu alternatifler içinde değilidir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Doğal
gazının yüzde 40’ını, petrolünün ise yüzde 25’ini
doğrudan Rusya’dan ithal eden Avrupa, iklim değişikliği
bağlamında verdiği sözü tutacak, üstlendiği sorumluluğu
yerine getirecek durumda değildir. AB, enerji temin edememe
durumunda toplumsal ve ekonomik yaşamını devam ettirmek için
kaçınılmaz olarak kömür tüketimine geri dönecektir ve fosil
yakıt ithalatını artırmak zorunda kalacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><b>Savaşın
bölgemize yansıması</b></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Türkiye
şimdiye kadar açıklamalarında her ne kadar “Her iki tarafı da
kaybetmek istemiyoruz, ama bu işgali, savaşı kabul edemeyiz”
dese de Ukrayna’nın yanında olduğunu göstermektedir. Türkiye
bu tavrına ve bu savaşta ABD ve NATO’nun her dediğini
yapmamasına rağmen hem Rusya hem de ABD tarafından kaybedilmek
istenmeyen bir ülke konumundadır. Bunu stratejik konumuna ve dünya
jeopolitikasındaki yerine borçludur.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">ABD
Karadeniz’e istediği savaş gemileriyle girmek ve istediği kadar
orada kalabilmek için Türkiye’yi Sovyetler Birliği döneminden
bu yana sürekli baskı altına almıştır. Bu baskılama Gürcistan
savaşı döneminde olduğu gibi şimdi de gündeme getirilmektedir.
Rusya ise Montrö anlaşmasına aynen uyulmasından yanadır.
Türkiye'nin bu savaşta esas taraf belirlemesini Montrö anlaşmasını
nasıl uygulayacağında göreceğiz.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
savaş Türkiye’yi Karadeniz, Suriye merkezli Ortadoğu, Doğu
Akdeniz, Libya, Kafkasya ve Orta Asya’da hangi tarafta durduğuna
bağlı olarak etkileyecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Türkiye
bu savaşın ortaya çıkardığı sorunları fırsata çevirmeye
çalışmaktadır. Başarısız olduğu da söylenemez.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">1-
Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olmalarını veto
ediyor. Bütün sorunu görünüşte “terörizme karşı mücadele”
adı altında bu iki ülkenin Kürt Özgürlük Hareketi’ne
bakışıdır. Ancak, esas sorun bu değilidir. Faşist diktatörlüğün
esas isteği bu vetoyla ABD, AB ve NATO’yu taviz vermeye
zorlamaktır. Diktatörün ne istediği açık. Güney Kürdistan ve
Rojava işgallerine göz yumması, bazı yaptırımların (silah
sanayi) kaldırılması.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">2-
Bu iki ülkenin NATO üyeliği sorunu devam ederken Avrupa enerji
sorunu da Türkiye açısından bir fırsata dönüştü. Türkiye,
AB’den özellikle Almanya’dan istediğini almadan Katar, Irak,
Güney Kürdistan, Azerbaycan, İsrail kaynaklı enerjinin Avrupa’ya
ulaşımını zorlaştırabilir. Türkiye bu nedenle Güney Kürdistan
ve Rojava işgallerine göz yumulmasını AB’den de talep edebilir.
Örneğin Almanya Dışişleri Bakanı’nın “Türkiye vazgeçilmez
ortağımız” açıklamaları boşuna değildir. Daha öncesinde
hemen her operasyonu (Güney Kürdistan ve Rojava) yüksek sesle
kınayanların, tepki gösterenlerin başında Almanya gelirdi. Şimdi
ses çıkartmıyor.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">AB’nin
yeterli enerji temini (Kürt, Irak, Katar, Azerbaycan, Orta Asya
enerjisinin Avrupa’ya taşınması) Türkiye olmaksızın mümkün
değildir. Bütün hatlar Türkiye’den geçmektedir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiRtEiBHH4OW0vKQtz5Gw618wj_YHAiY7jNuTvyVDSQqPVP8yWMd3P7GgpEe-hoqO4On2P7BuALIoJyx72Gm2FSGNhP_fyaC6PS4fJIdkZJuSM8oY8mO7qNqSh1JS-AcDWPFbj_x7ydO6pitJJOLO2ntgvWA2IYa1QONSxSh2MktxMu_gQeSd881Hj_g/s685/1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="379" data-original-width="685" height="221" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiRtEiBHH4OW0vKQtz5Gw618wj_YHAiY7jNuTvyVDSQqPVP8yWMd3P7GgpEe-hoqO4On2P7BuALIoJyx72Gm2FSGNhP_fyaC6PS4fJIdkZJuSM8oY8mO7qNqSh1JS-AcDWPFbj_x7ydO6pitJJOLO2ntgvWA2IYa1QONSxSh2MktxMu_gQeSd881Hj_g/w400-h221/1.jpg" width="400" /></a></span></div><span style="font-size: small;"><br /></span><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Faşist
diktatörlük eline geçen bu “tarihi” fırsatı jeopolitik
olarak kullanacak; özellikle Güney Kürdistan ve Rojava’ya
saldırılarına, işgal girişimlerine ses çıkartılmamasını,
onaylanmasını isteyecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Ukrayna
savaşından dolayı Rusya’nın Ortadoğu’da daha pasif olması
veya zayıflaması, güçlerinin bir kısmını çekmesi Türkiye’nin
Rojava’ya yeni bir işgal girişimini kolaylaştırmaktadır. Diğer
taraftan Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini
veto etmesi veya uzun dönem kabul etmemesi Rusya’nın çıkarınadır.
Baltık Denizi’nin NATO denizi olmasını şimdilik engelleyen tek
güç Türkiye’dir. Rusya, hem güçlerini çekmesinden ve hem de
Finlandiya ve İsveç vetosundan dolayı Türkiye’ye Rojava’da
yeni bir işgale göz yumarak karşılık verebilir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Amerikan
emperyalizmi de Türkiye’yi daha fazla uzaklaştırmamak için
Rojava işgaline göz yumabilir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><b>Petrol
ve Doğal Gaz Boru Hatları Üzerine Bitmeyen “İt Dalaşı” ve
Türkiye’nin Bunu Fırsata Çevirmesi</b></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Rus
petrol ve doğal gazına ambargo konulması, Avrupa’nın enerji
temini için istediği gibi, rekabetsiz enerji sağlayacağı
anlamına gelmez. Rusya, ABD ve müttefiği AB’nin enerji çıkarımı
ve pazarlanması bağlamında rekabetini sürdürmektedir. Bu
rekabete Çin de dahildir. Çerçevesini belirttiğimiz ülke ve
bölgelerden Avrupa’ya enerji sevkiyatı konusunda ise Türkiye
merkezi bir rol oynamaktadır. Türkiye bu rolünü fırsata çevirmek
için her yol ve yöntemi deneyecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Söz
konusu bu “it dalaşı”nda nesnel durum şöyle: </span></span><em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Genel
anlamda ve Avrupa açısından Rusya doğal gazı maliyet bakımından
rakipsizdir. Amerikan emperyalizmi, Avrupa’yı Rusya petrol ve
doğal gazından uzak tutmak; Avrupa’yı pazar olarak Rusya’ya
kapatmak için her yola başvurmaktadır. Ancak, yukarıda da
bahsettiğimiz gibi alternatifler sınırlıdır vetanımlanmıştır.</span></span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="font-size: small;">1-
Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan petrol ve doğal gazının
Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevkiyatı. Rusya ve İran bu
ülkelerden enerjinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevkiyatına
kesin karşıdır. Buna karşın AB, İsrail ve daha önce teşvikçi,
bugün çaresizlikten dolayı yarı gönüllü ABD, Türkiye
üzerinden bu sevkiyatı desteklemektedir. Yapılması gereken mevcut
petrol ve doğal gaz hatlarının kapasitesinin arttırılması ve
yenilerinin inşasıdır.</span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="font-size: small;">2-
Katar’dan başlayarak Katar-S. Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye
(Projenin A planı) veya Katar-S. Arabistan-Irak-Türkiye (Projenin B
planı) üzerinden Avrupa’ya bağlanacak hat. Bu hatta en çok İran
karşı çıkmaktadır. Onun planı da İran-Irak-Suriye-Akdeniz-Ege
Denizi-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya bağlanmak. EastMed
projesinden daha hayali bir proje.</span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">3-
Mısır-Ürdün-Suriye üzerinden Türkiye’ye bağlanması gereken
hat. Bu hatta “Arab Gaz Hattı” deniyor.</span></span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="font-size: small;">4-İsrail
gazını Doğu Akdeniz’den Türkiye’ye ulaştıracak hat. Henüz
proje aşamasında dahi değil. Ancak, Avrupa’nın gaz ihtiyacını
karşılamak için bu hattın inşası çalışmaları
hızlandırılabilir.</span></em></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><em><span style="font-size: small;"></span></em></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><em><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjHyAauwFrFDRwJiJROu3eHbY5n4he2lZqTeocrBxPqx5K_U1nb7vI7LOrhEaXFaHW2XL4qObBKvVFA_QpMqvyRgNGZ9SWXpnMhoeB1jb9qsw4C5UOaAgyN-YmxVIMqL9TMQKkt2FFRrXkzJQcueNmCc8f8NPUMjFJM4RsMrofEiR2CDZabXXmHtcb6A/s379/2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="264" data-original-width="379" height="279" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjHyAauwFrFDRwJiJROu3eHbY5n4he2lZqTeocrBxPqx5K_U1nb7vI7LOrhEaXFaHW2XL4qObBKvVFA_QpMqvyRgNGZ9SWXpnMhoeB1jb9qsw4C5UOaAgyN-YmxVIMqL9TMQKkt2FFRrXkzJQcueNmCc8f8NPUMjFJM4RsMrofEiR2CDZabXXmHtcb6A/w400-h279/2.jpg" width="400" /></a></span></em></div><em><span style="font-size: small;"><br /></span></em><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sonuçta
şunu görüyoruz:</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Petrol
ve doğal gazı dünya pazarlarına sevk etmek, bunun için gerekli
boru hataları güzergahlarının tespiti, bu enerjiye sahip olmak
kadar önemlidir. Avrupa enerji sorunu bu bakımdan faşist
diktatörlüğün eline sadece geçiş güzergahı olmama, enerji
dağıtımında belirleyici güçlerden olma fırsatı verecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünya
doğal gaz piyasasındaki rekabette Batılı emperyalist güçlerin,
somutta da AB'nin ABD hamiliğinde Rusya ve İran'ın doğal gazına
bağımlılığın azaltılması için sürekli çaba harcandığını
görürüz. Önemli olan, doğal gaz ve aynı zamanda petrol bazında
bu iki ülkeye bağımlı olmamak ve bu enerjinin dünya pazarlarına
sevkiyatını kontrol etmektir. Bu rekabette en güvenilir ülke
olarak Türkiye ön plana çıkmaktadır; ister Orta Asya'dan
(Kazakistan) ve Hazar havzasından (Azerbaycan, Türkmenistan), ister
Ortadoğu'dan (Irak, Katar, S. Arabistan, İran) olsun öncelikle
Avrupa olmak üzere dünya pazarlarına sevk edilecek petrol ve doğal
gazın güzergahı üzerine revizyonist blok ve SSCB'nin
dağılmasından sonra yürütülen pazarlıklar/rekabet son kertede
şunu göstermiştir: Rusya ve onun etkisinde olan ülke
topraklarından geçmeyen bir boru hattı ancak ve ancak Türkiye
üzerinden geçebilir. Çok rekabet merkezli kapitalist dünya
koşullarında ABD/AB ve bu cephede yer alan bölgesel güçler
karşısında Rusya/Çin durduğu ve enerji kaynaklarını ve
sevkiyatını kontrol etmek için rekabet devam ettiği müddetçe
Türkiye coğrafi konumundan dolayı hep bu rekabetin içinde
olacaktır. Mevcut enerji krizini güzergah olarak fırsata çevirme
çabası içinde olan Türkiye bundan yararlanacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">“<span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">İnşası
kararlaştırılan ve dondurulan petrol ve doğal gaz boru hattı
projelerinden hangileri inşa edilir?” sorusunun cevabını bu
alanda rekabet eden güçler arasındaki dengenin değişimine
bakarak cevap verebiliriz. Bir zamanlar Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol
boru hattı da defalarca inşa edilmekle-edilmemekle karşı karşıya
kalmıştı. Böyle bir durum bugün doğal gaz boru hatları için
de geçerlidir. Önemli olan, Rusya'ya karşı rekabet ve Avrupa
pazarlarında Rus etkisini kırarak doğal gaz sevk etmekse, bu ancak
Orta Asya-Hazar Havzası ve Ortadoğu'dan temin edilebilir.</span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Bu
hatta ancak ve ancak Türkiye'den geçebilir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBWMhwSFmPbQSE5-vIgX9IZkAdnByYGEGxojB6Vz2USlbDkTV7XYhOhDL1tjoXF_93vBrePjpdIy0Jd9tzwc-SzFbAR-Bul-IUGH81gP3K1uqf3U0sCC8VhpJkGYAQMdJHqaZ7KJ6uCzJcQOvYFM17xhniTIhqv7rNsAK-ou0hiDYY1qRU39phr3A7lQ/s983/3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="510" data-original-width="983" height="208" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBWMhwSFmPbQSE5-vIgX9IZkAdnByYGEGxojB6Vz2USlbDkTV7XYhOhDL1tjoXF_93vBrePjpdIy0Jd9tzwc-SzFbAR-Bul-IUGH81gP3K1uqf3U0sCC8VhpJkGYAQMdJHqaZ7KJ6uCzJcQOvYFM17xhniTIhqv7rNsAK-ou0hiDYY1qRU39phr3A7lQ/w400-h208/3.jpg" width="400" /></a></span></div><span style="font-size: small;"><br /></span><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünyanın
ikinci büyük petrol ve doğal gaz pazarı ile dünyanın en büyük
petrol ve doğal gaz kaynağı arasındaki doğal transit güzergahı
Türkiye'den geçmektedir. Bu anlamda Avrupa pazarı ile Ortadoğu
enerji zenginliğini birleştiren alan Anadolu olmaktadır. Şimdiki
enerji krizini fırsata çeviren Türkiye bu avantajı sonuna kadar
kullanarak bu alanda söz sahibi olmaya çalışacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Avrupa,
enerji güvenliği sorununu henüz çözememiştir; bu sorunun
çözülmesine ve çözülmemesine Amerikan emperyalizmi hemen her
adımda müdahale etmektedir. Bu sorunun çözülmesinin ilk adımı
Rusya'nın Avrupa pazarından çıkartılmasıdır; alternatif doğal
gaz kaynaklarının gündeme getirilmesidir. Önemli olan Azerbaycan,
Orta Asya, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz kaynaklı doğal gazın Avrupa
pazarlarına sevkiyat ise bu sevkiyatta iki ana güzergah söz
konusudur: Bunlardan birisi Türkiye üzerinden geçen, diğeri de
Akdeniz'den Yunanistan'a, oradan da Avrupa pazarlarına ulaşan
güzergahtır. Bugün ikinci güzergah (</span></span><em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">EastMed</span></span></em><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">)
gündem dışı kalmıştır.</span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Tek
güzergahın Türkiye olmasını Türk burjuvazisi sonuna kadar
siyasi, ekonomik ve askeri çıkarları için kullanacaktır. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Başka
bir ifadeyle: Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında emperyalist bloklar
(ABD/AB/NATO-Rusya/Çin) arasındaki jeopolitik it dalaşı ve
Avrupa’nın enerji sorunu, ülkenin stratejik konumu ve dünya
jeopolitikası bakımından önemi açısından faşist diktatörlüğe
fırsatlar sunmaktadır. Ancak fırsatları değerlendirmesinin önüne
engeller çıkabilir. Diktatör Ukrayna-Rusya savaşında
“tarafsızlık” ilan etmesine; her iki ülke önderliğiyle
ilişki sürdürebilme ve “barış masası” kurma çabalarına
rağmen Türkiye bu savaşta hiçbir zaman tarafsız olmamıştır.
İkide bir savaşın yıkımından dolayı Rusya lanetleniyorsa,
Ukrayna’ya doğrudan ve dolaylı olarak İHA-SİHA veriliyorsa,
SİHA’ların başarıları övünç kaynağı yapılıyorsa burada
tarafsızlık değil, ancak taraflılık söz konusu olabilir. Bütün
bunlara Rusya tahammül etmektedir. Tahammül etmektedir, çünkü
diktatörün açıktan, doğrudan bu savaşa müdahil olarak
Boğazları NATO gemilerine açmasını, Karadeniz’in bir ABD-NATO
gölüne dönüşmesini engellemek istemektedir. Bu, Rus emperyalizmi
açısından jeopolitik bir felakettir. Bu nedenle Türkiye'nin bu
savaşta esas taraf belirlemesini Montrö anlaşmasını nasıl
uygulayacağında göreceğiz. İşte böyle bir diktatör, şimdi bu
savaşın bölgemize yansımasından sonuna kadar yararlanmak için
sabırsızlanıyor. Avrupa başka enerji temini imkanları bulup,
diktatörün hevesini kursağında bırakır mı, orası şimdilik
meçhul. Görünürde böyle bir imkan kısa zamanda pek söz konusu
değil. Bu imkan ortadan kalksa da Finlandiya ve İsveç’in NATO
üyeliğini veto etme hakkı üzerinden ABD’den ve Rusya’dan
taviz koparacağı açıktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Her
halükarda enerji sorununun Türkiye’yi ne denli güçlendireceği
aşağıdaki haritada görülmektedir. Adı ister iptal edilen
Nabucco olsun veya başka bir hat olsun mevcut koşullarda Avrupa’ya
enerji nakliyesi Türkiye’yi “vazgeçilemez” kılmaktadır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKyNIn-_EFygnij9fes_hoJKRw4ntvtc964kYABz7zy7OfC2EtKQQnLdD4w-A0CwRCPLwYbw6k0XPhTI81yGlU9DHIJFkEp2vXcirHLJZeceLX13QPnSGbLmw2dHI3_OhLnilpOUNBNi3B-EpDwoYjCSkG2vgwo9ghc6lweWlMbR7bYFpNur8F07AjSw/s518/4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="379" data-original-width="518" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKyNIn-_EFygnij9fes_hoJKRw4ntvtc964kYABz7zy7OfC2EtKQQnLdD4w-A0CwRCPLwYbw6k0XPhTI81yGlU9DHIJFkEp2vXcirHLJZeceLX13QPnSGbLmw2dHI3_OhLnilpOUNBNi3B-EpDwoYjCSkG2vgwo9ghc6lweWlMbR7bYFpNur8F07AjSw/s16000/4.jpg" /></a></span></div><span style="font-size: small;"><br /></span><p></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İster
istemez Avrupa’ya enerji sevkiyatı Türkiye üzerinden
gerçekleşiyor. Ambargodan dolayı Rusya’yı dışlasak da geriye
kalan bütün kaynaklar (Azerbaycan, Orta Asya), İran, Katar, Irak,
Mısır, İsrail) Türkiye’den geçen veya geçecek olan hattı
besleyen kaynaklardır. Bu durumda Türk burjuvazisi sadece geçiş
güzergahı olmakla asla yetinmeyecek enerji politikasına doğrudan
müdahil olacaktır. Böyle bir imkanın faşist diktatörlüğün
eline geçmesinin sonuçlarının korkunçluğu tarif edilemez.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;"><b>Sonuç</b></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Avrupa
enerji sorununun bölgemize yansımasından iki sonuç
çıkartabiliriz:</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">1-
Bu sorunu fırsata çevirmek isteyen Türkiye siyasi, ekonomik ve
askeri olarak güçlenecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Türkiye’nin
lehine olan bir kaç gelişme:</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">-Türkiye'yi
devre dışı bırakarak Doğu Akdeniz'deki gazın Avrupa'ya
taşınmasını amaçlayan EastMed projesi ABD tarafından iptal
edildi.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">-İsrail
ile en üst seviyede görüşmeler başlatıldı. İsrail gazının
Avrupa’ya sevkiyatı için en kısa ve az maliyetli güzergahın
Türkiye olduğu konusunda tereddüt kalmadı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">-Daha
öncesinde BAE ile ilişkiler yeniden canlandırıldı.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">-Türkiye’nin
talep ettiği F-16’lar için olumlu hava hakim oldu.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Dünya
jeopolitikası bakımından da hem AB/ABD/NATO’nun hem de Rusya’nın
kendi çıkarları için Türkiye’ye ihtiyaçları var. Bu nedenle
tavizkar davranıyorlar. Diktatör de bunu kullanıyor. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İlk
taviz EastMed projesinin rafa kaldırılmasıydı. İkinci taviz,
yaptırımlardan dolayı AB’ye ihtiyacı olan enerjinin sağlanması
için İsrail gazı dışında Güney Kürdistan gazının en kısa
zamanda Avrupa’ya sevkiyatı nedeniyle verildi. “Pençe Kilit“
harekatı bu tavizin somut halidir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Kendi
çıkarları için ABD-NATO-AB-Rusya “zamanın ruhu”na göre
hareket ediyorlar. Bu nedenle bu işgale ses çıkartmıyorlar.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">2-
Türkiye emperyalist politikalarını daha rahat uygulayacak duruma
gelecek ve güneyde Misak-ı Milli adına İdlib’den İran sınırına
kadar Rojava’yı tamamen işgal etmek, Musul ve Kerkük’ü de bu
işgale katmak için her olanağı kullanacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Avrupa
enerji sorunu sonuçta faşist diktatörlük için fırsat kapıları
açarken aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’nin boğulmasına,
Güney ve Rojava’nın işgaline; Kürt ulusunun köleleştirilmesine
yol açabilir. Diktatör eline geçen bu fırsatı Kürt ulusuna
karşı da kullanacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">“<span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">ABD
ve AB için zamanın ruhu” nedir ki? Batı için “zamanın ruhu”
dün “demokrasi”, “özgürlük”tü. Bugün sadece ve sadece
enerji teminidir. Ne pahasına olursa olsun enerji. Bu enerji Kürt
ulusunun imhası üzerinden sağlanacaksa da fark etmez. Batılı
emperyalist güçler enerji temini adına neye yol açtıklarının
farkındalar mı? Bir ulusun bütün değerleriyle birlikte
köleleştirilmesine, Ortadoğu’da güç dengelerinin kendi
aleyhlerine değişmesine...</span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">“<span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR">Pençe-Kilit
harekatı bu çıkar dönüşümünün başlangıcı sayılır.
“Pençe-Kilit“ harekatının açıklanan amaçla sınırlı
kalmayacağından şüphe edilmemelidir. </span></span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Sömürgeci
faşist diktatörlüğün Güney Kürdistan’da ilk amacı, sınırda
belirlenen alanlarda “güvenli bölge” oluşturmaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">İkinci
amacı Kürt Özgürlük Hareketi’ni tamamen imha etmektir. Bu
nedenle Kandil ve Şengal’e saldıracaktır. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Üçüncü
amacı, işgali Kerkük’e kadar genişletmektir. Ancak bu
yapıldığında Misak-ı Milli’nin Güney Kürdistan ayağı
tamamlanmış olacaktır. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Unutmamak
gerekir ki, sömürgeci faşist diktatörlük Kürt düşmanlığını
jeopolitik çıkarlarına hizmet eden stratejik bir mesele olarak
görmektedir. Onun Misak-ı Milli anlayışının Güney’deki
anlamı Batı ve Güney Kürdistan’ın işgalidir. Onun “güvenli
bölge” anlayışı Güney Kürdistan ve Rojava’da kalıcılık
zemini üzerinde yükselmektedir. Bu nedenle Rojava ve Güney
Kürdistan’ın işgali konusunda oldukça pragmatik ve
oportünisttir; bu nedenle Rojava’nın tasfiyesi için “şeytan”la
da anlaşabilir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Diktatör
bu fırsatı Kürt ulusuna karşı üç cephede ve üç siyasal
coğrafyada sürdürdüğü imhacı sömürgeci savaşını daha
güçlü boyutlarda sürdürmek için kullanacaktır. “Ulusal
güvenliği” sağlama adı altında Güney Kürdistan ve Rojova
coğrafyasında sömürgeciliği kapsamlaştıracak ve
derinleştirecektir. Böylece Kürt ulusunun bütün mücadele
kazanımlarını, değerlerini tasfiye edecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Türk
burjuvazisi, “ulusal güvenlik” konseptine göre Rojava'yı
ortadan kaldırmalıdır, Rojava bir beka sorunudur.
Demokratik-halkçı bir siyasal varoluş; yeni bir düzen ne Türk
sömürgeciliği ne de emperyalist güçler tarafından kabulü
mümkün olan bir durumdur.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Diktatör
“Ali kıran baş kesen” olabilir. Ancak, onun gücü de her şeye
muktedir değildir, elde edeceği yeni imkanlarla da muktedir
olamayacaktır. Ortadoğu’nun mazlum halkları sayısız diktatörü
mezara gömmüş, saltanatlarını yıkmıştır. Erdoğan da bundan
payına düşeni alacaktır. Bu kadar açlıktan, yoksulluktan,
enflasyondan sonra diktatörün seçim kazanması bir mucize olur.
Ancak, Rojava’da bir işgal girişimi, köpürtülen
“Vatan-Millet-Sakarya” şovenizmi, seçimi kazanmasını
kolaylaştırır. Bunu deneyecektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Diktatörlüğün
işgal girişimini sonuçsuz bırakmak, geri püskürtmek bizim
elimizdedir. Daha önce Gara’da, şimdi Zap bölgesinde olduğu
gibi, yeni işgal bölgelerinde de işgalciler durdurulabilir. Önemli
olan, Türk şovenizmini, sömürgeciliğini ve ırkçılığı
geriletmenin yolu faşist diktatörlüğün sömürgeci, ilhakçı
savaş politikalarıyla cephede kapışmanın gerekli olduğunun
bilinciyle hareket etmektir.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: small;">Birleşik
mücadele anlayışı pratikleştirilmediği müddetçe faşist
diktatörlüğe karşı mücadele hep eksik kalacaktır.</span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: x-small;">*)İbrahim
Okçuoğlu, Marksist Teori, Sayı 53, Temmuz-Ağustos 2022. </span>
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.1in; background: transparent }em { font-style: italic }a:link { color: #000080; so-language: zxx; text-decoration: underline }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-22690038663993866252022-09-19T16:35:00.001+03:002022-09-19T21:37:15.381+03:00DİKTATÖR DENGE POLİTİKASINDA ÇITA YÜKSELTİYOR<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> </p><p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"> <span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">DİKTATÖR
DENGE POLİTİKASINDA ÇITA YÜKSELTİYOR</span></b></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">HANGİ
TARAFTA KALSAK?</span></b></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;"> </span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Türkiye
bugün yeni doğan bir jeopolitik gücün karşı karşıya kaldığı
zorluk ve çelişkileriyle boğuşuyor. Uyguladığı bağımsız
jeopolitik açılımını stratejik savunma ve saldırı silah
sistemleriyle destekleme aşamasına geliyor.</span></b></span></span></p>
<span><a name='more'></a></span>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ŞİO
(Şanghay İşbirliği Örgütü), 2001 yılında Şanghay'da
kuruldu. Merkezi Çin'in başkenti Pekin'dedir. Kökenleri, Rusya ve
Çin'in ortaklaşa Şanghay Beşli Grubu'nu kurdukları 1996 yılına
dayanmaktadır. 2001 yılında Özbekistan'ın katılımıyla forum
resmen Şanghay İşbirliği Örgütü oldu. 2017’de Pakistan ve
Hindistan da tam üye olarak örgüte kabul edildi. 2005’te ŞİÖ’ye
gözlemci üye olarak katılan İran da bu zirvede tam üyeliğe
kabul edildi. Şimdi Afganistan, Moğolistan ve Belarus gözlemci
üye durumundalar. Türkiye, Azerbaycan, Sri Lanka, Ermenistan,
Kamboçya ve Nepal ise ŞİÖ’nün diyalog ortağı ülkeler
statüsündeler. Suudi Arabistan, Mısır ve Katar’a diyalog ortağı
ülkeler statüsü verilmesi 2021’de kararlaştırılmıştı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Organizasyon
son yirmi yılda istikrarlı bir şekilde büyüdü ve şu anda
coğrafya ve nüfus açısından dünyanın en büyük bloklarından
biri. Mevcut üyeleriyle <i> ŞİO</i>, dünya nüfusunun yüzde
40'ını ve tüm küresel ekonomik üretimin yaklaşık üçte birini
(23,3 trilyon dolar) temsil ediyor. Yeni ülkelerin planlı kabulü
ile ŞİÖ, hükümetler arası bir organ olarak rakipsiz bir önem
kazanacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ŞİÖ,
gelişmekte olan çok iki kutuplu dünyanın en somut ifadesidir. <i>
</i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Çin
Devlet Başkanı Şi, ŞİÖ'nün vizyonunun, Bir Kuşak Bir Yol
projesiyle uyumlu olduğunu bu zirvede açıkladı. Bu proje yaklaşık
10 yıllık tarihinde 100'den fazla ülkeyi Çin yatırımları ve
ticaretiyle desteklenen ekonomik işbirliği ve kalkınma adı
altında birleştirmeye hizmet etmektedir. Hedef daha çok ülkeyi
Batı’nın ekonomik, siyasi ve askeri hegemonyasından koparmak ve
Bir Yol Bir Kuşak projesi adı altında Çin etrafında
birleştirmektir. ŞİÖ de bu birleştirme için ideal bir
örgütlenmedir. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;"><b>Semerkant
zirvesi Batı’ya;ABD’ye, AB’ye, NATO’ya mesaj zirvesiydi</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Özbekistan'ın
Semerkant kentinde 15-16 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilen Şanghay İşbirliği
Örgütü’nün iki günlük tarihi denebilecek zirvesine Rusya,
Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Pakistan, Hindistan,
Özbekistan, Belarus, Moğolistan, İran, Türkmenistan, Azerbaycan,
Ermenistan ve Türkiye olmak üzere 15 ülke devlet ve hükümet
başkanları katıldı. Bu bir gövde gösterisiydi. Zirvede dünya
artık tek kutuplu değil, fiilen iki kutupludur dendi. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Putin,
birçok ülkenin sözcüsü gibi, “tek kutuplu dünya”nın “çok
sayıda ülke için kabul edilemez olduğunu” açıkladı.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şi
ise, “Çin, büyük güç rollerini üstlenmeleri için Rusya ile
beraber gereken çabayı göstermeye ve sosyal sorunlarla sarsılan
dünyaya istikrar ve pozitif enerji katmak için kılavuz rolü
oynamaya hazırdır” dedi.<i> </i></span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent;">“<span style="font-size: small;"><b>Rusya
ile birlikte büyük güç rolünü üstlenmeye hazır olan Çin”</b>!
Bunu söyleyen, ŞİÖ’nün kurucularından biri olan Çin. Diğer
kuruculardan birisi de Rusya. Her ikisi daha baştan bu örgüt
içinde kimin sözü geçer sorusuna cevap vermiş oluyor. Yani her
yeni katılımcı nasıl bir örgüte katıldığını daha baştan
biliyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><b><span style="background: transparent;">Öncü
rol oynamak ve “ortak değerler” manzumesi!</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Putin:
‘Çin’le birlikte uluslararası hukuka ve BM’nin merkezi rolüne
dayalı adil, demokratik ve çok kutuplu bir dünya düzenini
savunuyoruz. Bu dünya düzeninde kurallar birileri tarafından
keyfi bir şekilde uydurulup diğerlerine dayatılmayacaktır’.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Şi
Jinping: ‘Rus meslektaşlarımızla birlikte sorumlu bir dünya
gücü olmaya dair doğru örnek oluşturmaya ve böylesine hızlı
değişen bir dünyada, dünyanın sürdürülebilir ve pozitif
kalkınma rotasına yönelmesinde öncü rol oynamaya hazırız’.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Batı’nın
savunulması gereken ortak değerlerinin potası “kurallara dayalı
uluslararası düzen”dir. Yani mevcut Amerikan emperyalizminin
dünya hakimiyeti anlayışıdır; bu hakimiyetin devamını sağlamak
için geliştirilen jeopolitik doktrindir. Bu doktrinin hedefinde Çin
ve Rusya vardır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ŞİÖ’nün
ortak değerlerinin potası “çok kutuplu bir dünya düzeni”dir.
Bu düzende ‘kılavuz rolünü Çin ve Rusya üstlenmiştir’. Bu
düzen Bir yol Bir Kuşak projesine göre dünyayı Çin çıkarlarına,
hegemonya anlayışına göre, Batı’nın ekonomik, siyasi, askeri
anlayışına karşı örgütlemektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Birisi
(Batı) tek kutuplu (Amerikan hegemonyası) diyor, diğeri çok
kutuplu (Çin ve Rusya hegemonyası) diyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Her
halükarda çok rekabet merkezli dünyanın yerini niyetlerin açıkça
dile getirildiği iki kutuplu dünya almaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Batı
hegemonyasına karşı bir ittifak olan bu zirve aynı zamanda
bütünlüklü dünya ekonomisinin; sermaye ve üretimin
uluslararasılaşmasının ikiye bölünmüşlük bakımından
sonunun gelmiş olması demektir. Artık, bütünlüklü dünya
siyaseti ve ekonomisi olmayacak. Artık sermaye ve üretimin geriye
dönüşümü olmayan uluslararasılaşması olmayacak. Dünya
siyaseti ve ekonomisi, sermaye ve üretimin uluslararasılaşması,
bütünlüklü dünya ekonomisi iki dünyada veya iki kutupta
istediği kadar bütünleşebilir, “uluslararasılaşabilir”.
Aynen olmasa da geçmişteki “iki süper güçlü dünya”nın bir
biçimiyle karşı karşıyayız.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Artık
ABD/NATO veya bir bütün olarak Batı, nereye bakarsa baksın, elini
nereye atarsa atsın karşısında, güçlü veya zayıf, jeopolitik
düşünen rakipler görmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Bunlardan
birisi de Türkiye’dir. Türkiye, Amerikan, Rus ve Çin jeopolitiği
arasında fena sıkışacağını görmüş olmalı ki, güncel
olarak üstüne gelen Amerikan baskısını hafifletmek için olsa
gerek adeta “can havliyle” Avrasya’ya atladı ve kendisi için
de “tarihi” olan bu zirveye katıldı. Ve diktatör hedefi
belirledi:<b> “HEDEFİMİZ TAM ÜYELİK”</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye,
2012’de ŞİÖ’</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">ye</span></span></span><em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“Diyalog
Ortağı Statüsü”</span></span></span></em><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">nde
ülke olarak katılmıştı. Ama hiçbir zaman ŞİÖ zirvelerin</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">d</span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">e
cumhurbaşkanı düzeyinde yer almamıştı. 10 yıl sonra 2022’de
Semerkant Zirvesi’ne Putin’in davetiyle katılması bir ilk oldu.
Bu katılım, herhangi bir sonucu olmasa da salt katılım olarak
orada boy göstermek, Batı (ABD/AB/NATO)-Türkiye ilişkilerinde
jeopolitik açıdan belirleyici önemi olan bir gelişmedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Zirvede
diktatör ŞİÖ’ye davetiye çıkardı: </span></span></span><strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">“Güvenlikten
ekonomiye, enerjiden ulaşıma, tarımdan turizme kadar her alanda
işbirliğine hazırız.”</span></span></span></strong><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">
Yani ortak adımlar atabiliriz deniyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Gelişmeler
nasıl olur orasını göreceğiz. Ancak Türkiye’nin şimdiye
kadar ABD ve Rusya arasında bölgesel, yerel itiş kakışta
sürdürdüğü denge politikası şimdi, bu zirveye katılımdan
sonra uluslararası jeopolitik gelişmelerde denge politikası
seviyesine çekilmiş gözükmektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz,
Balkanlar, Libya, Afrika, Kafkasya, Karadeniz, Orta Asya
politikalarında sadece ABD-Rusya arasında denge politikasına göre
hareket etmesinin sonuç vermeyeceğini, tarafların dünya
jeopolitik doktrinlerini hesaba katmak zorunda olacağını
görmüştür. Diktatör ve Putin Soçi’de dört saat süren
toplantıda bu durumu da konuşmuş olmaları gerekir. Nitekim Suriye
sorununda pek de beklenmedik gelişme bunun açık bir ifadesidir.
Putin, diktatöre ‘büyük resmi gör, o da ABD-Rusya/Çin
arasındaki jeopolitik rekabettir, yerini bu resme göre belirle’
demiş olması gerekir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent;">Türkiye
bugün yeni doğan bir jeopolitik gücün karşı karşıya kaldığı
zorluk ve çelişkileriyle boğuşuyor. Uyguladığı bağımsız
jeopolitik açılımını stratejik savunma ve saldırı silah
sistemleriyle destekleme aşamasına geliyor. Bu politikayı, konumu
sürdürebilmek için, açık ki diktatör denge politikasında çıta
yükseltiyor. Ama buna ŞİÖ’de hakim Çin jeopolitik aklı ne
derece inanır, bunu ABD/NATO ne derece blöf olarak görür,
Rusya-Türkiye arasında Rojava eksenli Suriye politikası nasıl
gelişir, Libya’da, ama özellikle Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde
Rusya nasıl bir tavır sergiler, her iki taraf Türkiye’de seçim
sonuçlarına kadar diktatörü idare etme modunda mı olur, bunları
yakın geleceğin sorunları/soruları olarak görmek gerekir.</span></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }strong { font-weight: bold }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2337836031427943887.post-29311009832542390122022-09-12T21:05:00.000+03:002022-09-12T21:05:13.774+03:00BU TARAFTA MI KALSAK, O TARAFA MI GİTSEK?<p>
</p><p align="center" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;">
<br />
</p><div style="text-align: center;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;"><b>BU
TARAFTA MI KALSAK, O TARAFA MI GİTSE</b></span></span></span></div>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">
</span></span><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Türkiye,
Balkanlar-Kafkasya/Hazar Havzası-Ortadoğu/Doğu Akdeniz üçgeninin
merkezini oluşturmaktadır. Türkiye, bu üçgen içinde ayakta
kalabilmenin ötesinde en güçlü ülkedir. Kaderi, coğrafyayla
hiçbir ülkede görülmemiş derecede bütünleşmiştir. Dünya
hegemonyası için rekabet eden emperyalist ülkelerin jeopolitiği
bir biçimde Türkiye’yi ya doğrudan veya da dolaylı olarak
ilgilendiriyor, etkiliyor. Örneğin ABD ve Rusya’nın jeopolitiği
doğrudan etkilerken ve bundan dolayı da ilgilendirirken, Çin’in
jeopolitiği şimdilik dolaylı bir etkide bulunuyor. Bunun nedeni
Türkiye’nin stratejik konumudur. Türk burjuvazisi bu gerçeklikten
kurtulamayacağını, “rahat” bırakılmayacağını anlamıştır. </span></span></span></p><span><a name='more'></a></span>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Bu
konumundan/öneminden dolayı dünya hegemonyasına oynayan; bu
hegemonya için jeopolitik doktrin geliştiren ülkeler (ABD, Rusya,
Çin) Türkiye’yi kendi yanına çekmek için “havuç” ve
“sopa” yöntemini kullanıyorlar. Şimdilik “sopa” Amerikan
emperyalizminin, “havuç” da Rus emperyalizminin elinde.
Belirtilen bu bölgeler üzerine rekabette Türk burjuvazisi,
oynayacağı rolün farkında. Bu rolü şimdilik ABD-Rusya arasında
sürdürdüğü denge politikasıyla oynuyor. Ancak, bu denge
politikasının giderek zorlaştığını da görüyor...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Üçgen
(Balkanlar-Kafkasya-Ortadoğu) ateş çemberi olmaktan cehennem
ateşine dönüşüyor. Bu çemberin ortasında yer alan tek ülke
Türkiye’dir:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Bir
tarafında Ukrayna-Rusya arasında devam eden sıcak savaş var...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Bir
tarafında Batı Balkanlar’da sürekli diri tutulan ve işine gelen
tarafından ara sıra tetiklenen çelişkiler...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Başka
bir tarafında; Suriye’de doğrudan müdahil olduğu sıcak savaş
devam ediyor...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Doğu
Akdeniz’de tetikte bekleyiş sürüyor...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Bir
tarafında; Güney Kafkasya’da “barış” ortamı zorlamayla
devam ediyor...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Libya’da
tetikte bekleyiş sürüyor...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Şimdi
de ABD’nin Yunanistan-Türkiye ilişkilerine (Ege Denizi, adalar,
Kıbrıs, Doğu Akdeniz) açıktan Yunanistan yanlısı olarak
müdahil olması ve bu ülkede deniz, kara, hava üsleri kurması ve
silah yığınağı yapması (Özellikle Dedeağaç) diktatörü kara
kara düşündürüyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">ABD
açısından Yunanistan’ın hiçbir zaman Türkiye olamayacağını
düşünüyor, ama...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Aslında
“ama”sı açık. Amerikan emperyalizmi, Yunanistan’daki üsleri
ve silah yığınağıyla Türkiye’yi sıkıştırmak ve böylece
“döve döve” kendi çizgisine çekmek istiyor. Amerikan
emperyalizmi, yeniden kendi kontrolüne giren bir Türkiye istiyor.
Bugünkü Türkiye’yi “kontrol dışına çıkmış müttefik”
olarak görüyor.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">ABD,
Türkiye’yi “yola getirmek” için Yunanistan’ı kullanıyor...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">İyi
de bu sıkıştırmayı, kışkırtmayı neden son zamanlarda ve
Yunanistan üzerinden yapıyor? ABD’yi rahatsız eden, bazen de
çileden çıkartan Türkiye, Rusya ve İran arasında
gerçekleştirilen Tahran zirvesi ve Türkiye-Rusya arasında
gerçekleştirilen Soçi zirvesidir. ABD, bir arayış içinde olan
Türkiye’yi “gitti gidecek” olarak görüyor. Bunu Rusya da
görüyor ve bu nedenle Türkiye ile ilişkilerini genel
stratejisinin, jeopolitikasının bir parçası yapmaya çalışıyor.
Soçi’de yeni olan bu.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Türkiye’nin
Batı ile, özellikle de ABD ile ilişkilerinin inişli çıkışlı
olması, keskinleşen çelişkilere dönüşmesi yeni değil. ABD
kendi başına; kendi jeopolitik anlayışına göre hareket eden
Türkiye’den oldukça rahatsız: Doğu Akdeniz, Suriye, Ukrayna,
Libya, Güney Kafkasya, Karadeniz, Rusya ile kapsamlaşan ve
derinleşme eğilimleri olan ilişkiler. Bu sahalarda Türkiye
ABD’nin hiç beklemediği adımlar atıyor. Bu adımlar onun
jeopolitik çıkarlarına zarar veren, bazen hiçe sayan adımlardır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Yani,
Türkiye’nin bağımsız hareket etmesi, en azından ABD’den
bağımsız hareket etmesi, Amerika’nın jeopolitik planlarına
uymaması, kendi planlarını öne çıkarması ABD’nin en çok
rahatsız olduğu bir durumdur...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Finlandiya
ve İsveç’in apar topar NATO’ya üye yapılmak istenmesinin esas
nedeni Baltık ülkelerinden Yunanistan’a (Girit adası) uzanan
jeopolitik hattın Kuzey Kutbuna kadar çekilmesidir. Böylece bir
taraftan Baltık Denizi Rus jeopolitiğine kapanırken, Kuzey Kutbu
da aynı şekilde Rusya ve Çin’e kapatılmış olacaktır. Bu hat,
Türkiye dışarıda bırakılarak örülüyor. Belki de ABD, ‘artık
sana fazla ihtiyacım kalmadı’, demek istiyor!</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Ancak,
ABD’nin Türkiye’den vazgeçecek hali yok. Nasıl vazgeçsin?
Coğrafi konumu her yöne açık (Karadeniz, Kafkasya, Orta Asya,
Akdeniz, Afrika), jeopolitik getirisi tartışma götürmez bu
coğrafya dünya jeopolitikasında söz sahibi olan, olmak isteyen
her emperyalist ülke için vazgeçilmezdir. ABD için de
vazgeçilmezdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Amerikan
emperyalizmi, Avrasya’ya girmek için artık tek kapının Türkiye
olduğunun bilincindedir. Ama Türkiye de bunun bilincinde...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Rusya,
Türkiye’yi yanına çekmeye çalışmaktadır. Bunun işaretleri
var (Soçi, Suriye).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Unutmamak
gerekir ki, Baltık Denizi ve Kuzey Kutbu (buzları eriyen ve deniz
nakliyatında kullanılabilir olan Rusya kıyı şeridinin
İskandinavya kıyılarında kesilmesi) Rusya’ya kapanırsa Türk
Boğazları Rus jeopolitiği için vazgeçilemez olur. Bu durumda
Rusya, istese de istemese de Türkiye ile iyi geçinmek zorunda
kalır. Aksi durumda sadece Boğazlar Rusya için “daralmaz”,
aynı zamanda Karadeniz de bir ABD/NATO denizi olur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Rusya
açısından seçim bu. Rusya’nın daveti üzerine Soçi’de
gerçekleştirilen Putin-Erdoğan görüşmesinin içeriği tam
bilinmiyor. 4 saat boyunca ne konuşmuş olabilirler?</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Bu
görüşme sonrasında Türkiye’nin Rojava’ya saldırı planı
değişmedi, ama Suriye ile ortaklaşa hareket etme düşüncesi
gündeme geldi. Açık ki, yeni bir resim oluşuyor ve Suriye bu
kapsamlı, yeni oluşan resmin sadece bir parçası...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Bu
resimde Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeni bir aşamaya doğru
geliştiği görülmelidir. Rusya’nın bu işbirliğine ihtiyacı
büyük.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Anlaşılan
o ki,Türkiye-Rusya arasında küresel ve bölgesel sorunlar daha
stratejik bir çerçeve, anlayış içinde ele alınacak. Bu anlamda
Rojava’ya saldırının erteleniyor olması, Esad ile işbirliği
meselesi ve nihayetinde Putin’in Erdoğan’ı Eylül’de
gerçekleşecek olan ŞİÖ zirvesine daveti oldukça manidardır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Karadeniz’den,
Kafkasya’dan, Doğu Akdeniz’den, Orta Asya’dan ABD/NATO’yu
uzak tutmak, Rusya’nın olduğu gibi Türkiye’nin de
çıkarınadır...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Türkiye
şimdiye kadar etkili olduğu alanları kesin korumak istiyor. Ancak,
bunu açıktan yapamıyor. Aksi taktirde birkaç sahada aynı anda
açık çatışmayı göze alması gerekir. Örneğin Rojava’da
ABD’nin etkili olduğu sahaya saldırması, Ege Denizi’nde olduğu
gibi Doğu Akdeniz’de de çatışmalı ortamın oluşmasını
beraberinde getirebilir. Bu durumdan kaçınmak için diktatör “iyi”
bir müttefik arayışında. Bu müttefik de, görünen o ki,
Putin’den başkası değil. Örneğin Doğu Akdeniz’de Rus
donanmasıyla boy göstermek...</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Özbekistan’da
ŞİÖ zirvesi vesilesiyle Putin ile görüşmesinde bilinen gündemin
ötesinde kim bilir daha neler konuşulacaktır. Göreceğiz.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">ŞİÖ
zirvesine katılmakla Türkiye, Batı’ya ‘sana muhtaç değilim,
çaresiz değilim’ mesajı verecek. ŞİÖ zirvesi hiçbir şeye
yaramasa da diktatör açısından en azından buna yarar.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Dünyanın
engellenemez yeni bir kutuplaşma süreci, Türkiye’nin, ABD-Rusya
ve Çin jeopolitiği; her iki tarafın dünya hegemonyası rekabeti
arasında sıkışacağını göstermektedir. Ancak şunu da
unutmamak gerekir: Dünya jeopolitiğinde en çetin hatlardan birisi
Türkiye’dir. Bu nedenle geleceğin kutuplaşmasında belirleyici
öneme sahiptir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in; text-align: justify;"><span style="color: black;"><span style="font-size: small;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">Ne
tarafta yer alacağını veya “denge politikası”nı nasıl
sürdüreceğini göreceğiz.</span></span></span></p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><span style="color: black;"><span style="background: transparent none repeat scroll 0% 0%;">
</span></span><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p align="justify" style="line-height: 100%; margin-bottom: 0in;"><br />
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.1in; direction: ltr }</style></p>İBRAHİM OKÇUOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/16780585833288399599noreply@blogger.com