AB’NİN DERİNLEŞEN KRİZİ
AB-zirvesinde anayasanın onanmasının belli bir süre durdurulması
kararı alındı. Bunun üzerine bazı ülkeler (Danimarka, İsveç,
Finlandiya ve Portekiz) referandum sürecini durdurdular. Daha
önce de İngiltere oylama işlemini rafa kaldırmıştı.
Durumu kurtarmaya çalışan Almanya Başbakanı Schröder, zirvede
hiç kimsenin anayasaya karşı gelmediğini ve isteyen onu
önümüzdeki aylarda onaylayabilir, isteyen de onaylamaz diyerek, AB
açısından geleceğin ne denli umutsuz olduğunu açıkladı.
Bu gelişmelerden sonra, Kasım 2006’ya kadar anayasanın
onaylanması planı da rafa kaldırılmış oldu. Zirvede kabul
edilen anlayışa göre anayasanın onaylanması süreci, belli bir
düşünme molasından sonra yeniden başlatılacak.
Anayasa bağlamlı krize bütçe krizi de eklendi.
2007 ile 2013 dönemi için öngörülen 868 milyar avro tutarındaki
bütçe üzerine zirvede genel bir anlaşma sağlandı, ama
görüşmeler iki noktada çıkmaza girdi.
İngiltere, 1984’ten bu yana AB bütçesinden aldığı beş milyar
avro tutarındaki miktarın iptal edilmesi önerisine şiddetle karşı
çıktı. Bu öneride bulunan ülkeler, başta da Fransa, Tony
Blair’i ikna edemediler.
Hollanda, AB bütçesine yaptığı katkının azaltılmasını
talep etti. Bu talebi de diğer üye ülkeler kabul etmediler.
Bunu ötesinde Fransa da tarım sektörü için aldığı
sübvansiyonlardan vazgeçmedi
Zirvede İngiltere, Hollanda ve İsveç, “bloke etme” ortaklığı
oluşturdular. Bu ortaklığa İspanya ve Finlandiya da katıldı.
Krizi yumuşatma çabaları, krizi derinleştirmekten başa bir sonuç
vermedi.
Peki sorun ne?
AB, şimdiye kadarki gelişmesinde birçok krizle karşı karşıya
kalmış ve bir biçimde çözüm bularak engellerini aşmıştı.
Şimdiye kadarki kriz nedenleri genellikle ekonomik sorunların
çerçevesini pek aşmıyordu ve AB’nin önde gelen ülkeleri,
ağırlıklarını koyarak sorunu çözüyorlardı. Şimdi durum
tamamen değişik. Sorun siyasi içerikli. Ekonomi alanında taviz
veren ülkeler, siyasi alanda buna hiç yanaşmıyorlar. Şüphesiz,
bütçe sorunu da mali (ekonomik) bir sorun, ama anayasa sorunundan
doğan kriz döneminde ele alınması, çözümsüzlüğe neden
olmuştur.
Bu anayasa, neoliberalizmin ve militarizmin; kapsamlı ve
yoğunlaştırılmış sömürü ve talanın ve dünya hegemonyasında
iddialı olmak için militarizmi geliştirmenin anayasasıdır. Bu
anayasa, AB’nin değil, AB-tekellerinin değil, AB-sermayesinin
değil ve nihayetinde AB-emperyalizminin değil, AB içinde önde
gelen her bir emperyalist ülkenin; bu ülke tekellerinin çıkarları
için hazırlanmış bir anayasadır. Bu anayasayı hazırlayanlar,
üye ülke halklarını, uygulanan neoliberal politikaların
sonuçlarından dolayı işçi sınıfı ve emekçi yığınların
tepkilerini hesaba katmamışlardı. Tekellerin anayasasına evet
dedirteceklerini sanılıyorlardı. Bunun böyle olmayacağını
Hollanda ve Fransa’daki referandum sonuçları gösterdi.
Son zirve veya AB’de son birkaç hafta içinde yaşananlar, AB’nin
ekonomik bir entegrasyon olmaktan öteye henüz geçmediğini ve
kolay kolay da geçemeyeceğini göstermiştir.
AB, “ulusal” siyasi çıkarlara çarpmıştır.
Haziran 2005