deneme

1 Mayıs 1997 Perşembe

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI, SINIFLAR VE DEVRİMİN DİYALEKTİĞİ


TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI, SINIFLAR VE DEVRİMİN DİYALEKTİĞİ

Bu başlık altında dört makale yayınlayacağız:
1. Makale: Kapitalist Toplumda Sınıflar ve Türkiye Gerçeği (Türkiye'de Sınıflar ve Türkiye Toplumunun Yapısı).
2. Makale: Türkiye'de Toprak Sorunu-Köylülüğün Demokratik ve Sosyalist Devrimde Devrimci Potansiyeli.
3. Makale: İktidarın Yolu: Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim.
4. Makale: Sınıflar ve Devrimin Diyalektiği (Çeşitli Devrim Tiplerinin Karşılaştırılması ve Devrimlerde sınıfların konumu).

VLADİMİR İLYİÇ LENİN’İN ANISINA (II)





VLADİMİR İLYİÇ LENİN’İN ANISINA (II)

II-Dünya Proletaryasının Önderi ve Örgütleyicisi Olarak Lenin

1)Bolşevik Partinin Örgütleyicisi Olarak Lenin

Yukarıda da kısmen belirttiğimiz iki olguyu; gelişme şartlarını göz önünde tutalım:
Kapitalist üretim biçimi en erken olarak bazı Avrupa ülkelerinde (İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya) gelişmişti. Bu gelişmenin sonucu olarak bu ülkelerde oluşan işçi sınıfı da giderek bilinçli sınıfsal örgütlenmesini kurmaya başlamış ve bu örgütlenmelerle burjuvaziye, kapitalist sınıfa karşı mücadelesini yükseltmişti. Bu ülkelerde legal işçi dernekleri ve sendikalar kurma şartları vardı. Bu türden örgütlenmeler güçlü işçi partilerinin doğmasına çıkış noktasını oluşturuyorlardı. Bu partiler; süreç içinde reformist ve revizyonist önderler eliyle legalizmin batağına düşürülmüş, legal mücadelenin ötesinde mücadele anlayışına yabancılaşmışlardı. Aynı şekilde işçi sınıfının mücadelesi reformlar uğruna mücadele, sendikal ve parlamentarist mücadele formuna indirgenmişti. Daha açıkçası; 19 . yüzyılın sonundan itibaren II. Enternasyonal içinde baş gösteren revizyonizm, bu partileri tamamıyla burjuvazinin kuyruğuna takmayı, işçi sınıfını burjuvazinin yedek gücü haline getirmeyi amaçlıyordu ve önemli ölçüde de bu yola sokulmuşlardı.

Rusya'da ise tamamen başka olan şartlar hakimdi. Çar rejimi, kendine karşı olan her türlü muhalefeti çok vahşi bir şekilde bastırıyor, karşıtlarına adeta göz açtırmıyordu. Çar mutlakiyetinin, o korkunç baskısı altında Batı Avrupa'daki gibi işçi partisi kurmak tabii ki bir hayaldi. Ama nesnel koşulların ağırlığı, mücadele edilmeyeceği, Rusya'da da devrimci bir partinin kurulmayacağı anlamına gelmiyordu.

Devrimci bir partinin kurulmasında sorun, sadece Çarlık mutlakiyetçiliği de değildi. Çarlığın baskısı en fazlasıyla partinin şekillenmesini etkileyebilirdi. Bundan daha da önemli olan, devrimci partinin kurulmasında o dönem Rusya'da etkin olan oportünizme(ekonomistler) karşı mücadeleydi. Partide, Marksizme yabancı hiçbir şey; hiçbir düşünce akımı yer almamalıydı, hareket ve düşüncede birlik; irade esas alınmalıydı. Bunun için her şeyden önce tecrübeli ve yetenekli kadrolar, devrimciler örgütlenmeliydiler. Profesyonel devrimcilerden oluşan illegal bir çekirdek yaratılmalıydı. (Lenin'in parti konusundaki anlayışını yukarıda ele aldığımız için burada aynı şeyleri bir daha tekrarlamak istemiyoruz). Böyle bir partinin, yeni tipten Marksist partinin yaratıcısı, örgütleyicisi Lenin'den başkası değildi. Lenin için, ölümünden dolayı yazdığı makalede ("Büyük Proleter Önder") A. Martinov; "Bu adam beni her şeyden önce devrimci cüretkarlığıyla şaşırtıyordu" diyor (Bkz. Komünist Enternasyonal dergisi, Sayı 31-32, s. 23. 1924).

Şaşkınlığa düşen sadece Martinov değildi. Hem Rusya'da, hem de enternasyonal alanda, alışa gelmiş ve tamamen kokuşmuş, yozlaşmış örgütlenme anlayışının ötesinde bir örgütlenme anlayışını görmeyen veya görmek istemeyen bütün partiler ve önderleri de Lenin'in bu alandaki cüretkarlığından dolayı şaşkınlığa düşmüşlerdi. Lenin, Marksist, yeni tipten partinin örgütlenmesi konusunda alışılagelmişi düşünmeksizin tarihin çöplüğüne atıyor, emperyalist çağda devrim için mücadele eden proletaryanın partisinin nasıl kurulacağını açıklıyordu. O, yeni örgütlenme anlayışı uğruna, bütün dünyada işçi partilerini karşısına almaktan da çekinmiyordu. Lenin, böylesi çetin mücadele sonucunda yeni tipte partinin, Bolşevik partinin esas örgütleyicisi olmuştu. O, duvar örer gibi, bina yapar gibi, Bolşevik partisini örgütsel olarak inşa etmiş ve nihayetinde Ekim devriminin, proletarya diktatörlüğünün, sosyalizmin inşasının belirleyici aracı yapmıştı.

2) Bolşevik Partinin Önderi Olarak Lenin

Her önder aynı zamanda örgütleyicidir diye bir kural yoktur. Bir kısım önderler, örgütleyicilik dışında, başka yeteneklerinden dolayı önder olabilirler. Ama bu Lenin için geçerli değil. Lenin, salt örgütleyici özelliğinden dolayı Rus proletaryasının ve dünya proletaryasının önderi değildi. Lenin'in örgütleyiciliği, onun büyüklüğünün sadece bir yanıdır. O, aynı zamanda ender bir önderdi ve onun önderliğini, siyasi faaliyetinin içeriği belirliyordu. Yine bir karşılaştırma yapalım.

Batı Avrupa'da burjuva devrimler, feodal sisteme karşı mücadele içinde, yeni doğan burjuvazi tarafından yönlendirilmişti. Örneğin Fransa'daki burjuva devrim. Bu devrimler genellikle, kapitalizmin manifaktür aşamasında gerçekleştirildiler. Bu tarihi süreçte proletarya sayıca oldukça güçsüzdü, bunun ötesinde sınıf bilincinden yoksundu. Bundan dolayı bu ülkelerde burjuvazinin feodalizme karşı iktidar mücadelesinde işçi sınıfı belirleyici bir rol oynamamıştı. Bunun ötesinde burjuvazinin kendisi de feodalizme karşı mücadelesinde ilerici rol oynamış, tarihi olarak henüz devrimci barutunu bitirmemişti.

Birçok ülkede ise burjuva devrimler gecikmeli olarak gündeme geliyordu. Yani burjuvazinin tarihi ilerici misyonunu yitirdiği, kapitalizmin emperyalizm aşamasına girdiği dönemde Rusya bu ülkelerden birisiydi. Emperyalist çağ Rusya'sında kapitalizm hakimdi, ama serflik düzeni yıkılmamıştı, burjuvazi devrimci barutunu yitirmişti, işçi sınıfı sayıca da çoğalmış, Çarlık mutlakiyetine karşı bir bütün olarak mücadelede devrimci bir potansiyel taşımaktaydı.

Rus proletaryası bir çok mücadeleden geçerek nispeten deneyim kazanmış ve devrimci partisine sahipti.

Bu koşullarda Rusya'da burjuvazi, gelişen devrimci mücadeleye karşı feodalleri müttefik olarak görürken, proletarya da köylülüğü müttefik olarak görmekteydi. Rusya, çok kaba hatlarıyla belirtiğimiz bu koşullarda 1905-1907 burjuva demokratik devrimini yaşar.

Devrimin önderliği konusunda Menşeviklerle Bolşevikler arasında çıkan tartışmada Lenin'in siyasi dahiliğini görmekteyiz: Menşeviklere göre Rus devrimi, burjuva devrimi olduğu için ve burjuva devrimlere de burjuvazi önderlik ettiği için, bu devrimde önderlik Rus burjuvazisinindir, proletaryanın devrimde önderliği, hegemonyası söz konusu değildir.

Bu anlayışa şiddetle karşı çıkan Lenin, Menşeviklerin burjuvaziye teslimiyetlerini, proletaryaya ihanetlerini teşhir eder. Lenin için esas olan, 1905-1907 Rus burjuva demokratik devriminde önderliğin proletaryada olduğu, burjuvazinin ihanetçi olduğu, mücadelenin işçi-köylü ittifakı temelinde, burjuvazi tarafsızlaştırılarak (liberal burjuvazi) çarlık rejimine karşı sürdürülmesi gerektiği ve kurulacak iktidarın siyasi formunun proletaryanın önderliği ve hegemonyasında "işçilerin ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü" olacağı gerçeğidir. "‹ki Taktik" Lenin'in bu olguyu açıklayan en önemli eseridir.

1905-1907 devriminden 1917 Şubat devrimine kadar olan dönemde Bolşevik Parti, Lenin'in bu taktik anlayışından bir milim sapmamıştır.

Rusya'da 1917 Şubat Devrimi olur. Burjuvazi iktidara gelir. Lenin'in deyimiyle Rusya siyasi olarak dünyanın en özgür ülkesidir. Ülke çifte hakimiyet; geçici hükümet, Sovyetler formunda örgütlenmeler sürecinden geçer ve gelişmelerin yönünü, içeriğini göremeyen bazı Bolşevikler hala 1905-1907 burjuva demokratik devrimindeki taktik anlayışı terk edemezler. Oysa Rusya'da sınıf mücadelesi, 1905-1907 döneminin burjuva demokratik devrim anlayışını aşmıştır. Rus proletaryası birçok mücadeleden geçerek nispeten deneyim kazanmıştır ve devrimci partisine sahiptir.

Lenin sürecin gerisinde kalan Kamanev ve Zinovyev gibileri karşısında Bolşeviklerin eski görüşlerine sarılmanın, genel formülasyonlar tekrarlamanın Marksizmin devrimci ruhunu öldürmek olduğunu, ancak somut durumun somut tahlilinden hareketle Bolşevik partinin gelişen devrimci sürece müdahale edebileceğini, işçi sınıfı ve köylülüğü mevcut –küçük burjuvaziyi de kuyruğuna takan– burjuva karşı devrimci iktidara karşı örgütleyebileceğini açıklıyordu.

Bolşevik parti, bütün bu süreçlerden Lenin önderliğinde geçer. Lenin, partiyi; işçi sınıfını ve bütün müttefiklerini adım adım, taktiklerin 24 saatte değiştiği bir süreçten geçirerek büyük Ekim devrimine hazırlar. Ekim devrimi gerçekleşmiş, proletarya siyasi iktidarı eline geçirmiş, proletarya diktatörlüğü kurulmuştur. Ama mücadele bitmemiş, başka formlarda daha şiddetli bir şekilde devam etmektedir: Sabotajlar, iç savaş, emperyalist kuşatma, yıkılmış ekonomiyi yeniden inşa etme; proletaryanın köylülükle olan ittifakını sağlamlaştırma vs. vs. Bütün bu mücadelelerin başında Lenin'i görmekteyiz. Onun tartışmasız fiili önderliği, ancak ölümüyle (24 Ocak 1924) son bulmuştur.

Stalin, 23 Nisan 1920'de "Pravda"nın 86. sayısında yayınlanan bir makalesini ("Rusya Komünist Partisinin Önderi ve Örgütleyicisi Olarak Lenin) şu sözlerle bitirir:

"Günümüzde, proleter devrim zamanında, partinin her şiarının ve (her) bir önderin her cümlesinin pratik tarafından denendiği (günümüzde) proletarya, önderlerinden özel taleplerde bulunmaktadır. Tarih, fırtına döneminde önderleri, pratiğin adamlarını, fedakar ve cesaretli, ama teoride zayıf proleter önderleri tanımaktadır. Kitleler, böylesi önderlerin adını hemen unutmazlar. Örneğin Almanya'da Lassalle, Fransa'da Blanqui bunlardandır. Ama kendi bütünlüğü içinde hareket, sadece hatıralarla yaşayamaz; onun açık hedefe (program) ve sağlam bir çizgiye (taktik) ihtiyacı vardır. Başka türden önderler de vardır; barış zamanının önderleri; teoride güçlü, ama pratik faaliyet ve örgütlenme sorunlarında zayıf. Böylesi önderler, sadece proletaryanın üst tabakasında popülerdirler, o da ancak belli bir zamana kadar. Devrimci bir dönem başladığında, önderlerden devrimci pratik şiarlar talep edildiğinden dolayı teorisyenler arenadan çekilirler, yeni adamlara (önderlere, çn.) yer verirler. Örneğin Rusya'da Plehanov, Almanya'da Kautsky böylesi önderlerdi.

Proleter devrimin önderi olarak kalabilmek için, insanın teorik gücü, proleter hareketin pratik örgütsel tecrübesi ile kendi içinde birleştirmesi gerekir. P. Akselrod marksistken Lenin üzerine (şöyle) yazıyordu: Lenin, '‹yi bir pratikçinin tecrübesini… teorik yetişmişliği ve geniş siyasi görüş açısıyla kendi içinde birleştiriyor'… Bay Akselrod'un, 'uygarlaşmış' kapitalizmin ideoloğunun şimdi Lenin üzerine ne yazacağını tahmin etmek zor değildir. Ama Lenin'i en yakından tanıyan ve meseleye objektif yaklaşabilen bizler, Lenin'in bu eski özelliğini tamamen koruduğundan şüphe etmiyoruz. Diğer şeylerin yanı sıra, Lenin'in ve tam da onun, bugün dünyanın en güçlü, en çelikleşmiş proleter partisinin önderi olduğu gerçeğinin açıklanması burada aranmalıdır." (Stalin; C. 4, s. 278-279)

3) Dünya Proletaryasının Örgütleyicisi ve Önderi Olarak Lenin

Lenin'in Rusya proletaryasının, Bolşevik Partinin ve Rusya devriminin örgütleyicisi ve siyasi önderi olduğunu söylemekle onun gerçek örgütleyici ve önder oluşunu yarı anlatmış, eksik anlatmış oluruz. Lenin, devrimci proletaryanın sadece Rusya çapında değil, dünya çapında örgütleyicisi ve siyasi önderidir.

Lenin'in Rusya koşullarındaki, Rus devriminin sorunları üzerine mücadelesi, esas itibariyle enternasyonal alandaki gelişmelerden ayrı olarak ele alınamaz. Örneğin "ekonomizme" karşı mücadelesi II. Enternasyonal'den kaynaklanan revizyonizme karşı mücadele değil miydi?

Bolşevik partinin Rusya'da siyasi etkenliğinin artmasına paralel olarak Lenin'in enternasyonal alandaki mücadelesi de etkili olmaya başlamıştır. Özellikle 1905-1907 devriminden sonraki dönemde Lenin'in uluslararası işçi hareketi içindeki mücadelesi, her türden oportünistin korkulu rüyası olmuştur.

Lenin'in uluslararası alandaki şu veya bu konu üzerine görüş beyanını değil de, proletaryanın enternasyonal birliğini sağlamak için yürüttüğü mücadeleyi ele alalım.

Uluslararası proletaryanın enternasyonalist birliğini yeniden sağlamak, II. Enternasyonal oportünizmini ideolojik ve örgütsel olarak çökertmek için atılan ilk adım olarak Zimmerwald ve Kienthal konferanslarını görebiliriz. Lenin, bu konferanslarda hangi mesajı veriyordu? Onun verdiği mesaj şuydu: II. Enternasyonal nezdinde uluslararası işçi hareketi çökmüştür; bu kuruluş proletaryanın bayrağını, Marksizmi çamura bulaştırmış, bataklığa gömmüştür; bu konferanslarda bir araya gelen bir avuç komünistin, devrimcinin görevi, uluslararası işçi hareketi olgusuna sarsılmaz inancı devam ettirerek, bu hareketi oportünizm pisliğinden, çamurundan temizlemektir. Bu, temizlik yeni bir enternasyonalin; III Enternasyonal'in kurulmasından başka bir şey değildir. O, Enternasyonal'lerin anlamını değerlendirirken şöyle diyordu:

"I. Enternasyonal, sosyalizm uğruna proleter enternasyonalist mücadele için temeli attı.

II. Enternasyonal, bir dizi ülkelerin kitleleri arasında hareketin en geniş yaygınlaşması için zemini hazırlama dönemiydi.

Komünist Enternasyonal, II. Enternasyonal'in çalışmasının meyvelerini devraldı, onun oportünist, sosyal-şovenist, burjuva ve küçük burjuva sapmalarını kesip attı ve proletarya diktatörlüğünün gerçekleştirilmesine başladı.

Dünya devrimci hareketini, proletaryanın hareketini, kapitalist boyunduruğu yıkma amacıyla yönlendiren partilerin enternasyonal birliği, şimdi, ayakları altında duyulmamış (derecede) sağlam bir tabana sahiptir.

Komünist Enternasyonal'in dünya çapındaki tarihi anlamı, Marks'ın işçi hareketinin ve kapitalist gelişmenin yüzyıllık hülasasını içeren o büyük şiarını; ifadesini 'proletarya diktatörlüğü'nde bulan o şiarını yaşamda gerçekleştirmeye başlamasından ibarettir.

Bu dahi öngörü, bu dahi teori gerçek olmaktadır." (Lenin; Komünist Enternasyonal'in Tarihteki Yeri", Komünist Enternasyonal dergisi, Sayı 31-32, s. 120. 1924)
‹şte Lenin bu gerçekliğin örgütleyicisi ve önderidir.

Lenin önderliğinde "solcu"lar Zimmerwald Konferansı'nda (5-8 Eylül 1915) ve Kienthal Konferansı'nda (24-30 Nisan 1916) yapmaları gerekeni yapmışlardı. Lenin'in de imzasını taşıyan ve Zimmerwald oluşumunu tasfiye eden bir belgede III. Enternasyonal'e giden yol şöyle karakterize ediliyor:

"III. Enternasyonal ile Zimmerwald ve Kienthal konferansları arasındaki bağı vurgulamak için Zimmerwald Konferansı'nın eski iştirakçıları şu açıklamayı yapıyorlar.

Zimmerwald ve Kienthal konferansları, proletaryanın şu veya bu formda emperyalist katliama karşı protestoya hazır olan bütün o unsurlarını birleştirmenin önemli olduğu dönemde bir anlam taşıyorlardı. Ama Zimmerwald birliğine tamamen kararlı komünist unsurlar ile birlikte 'merkez'in unsurları da, yalpalayan ve partisiz unsurlar da gitmişlerdi. Bern Konferansı'nın gösterdiği gibi, merkezin bu unsurları şimdi, devrimci proletaryaya karşı mücadele için sosyal yurtseverlerle birleşiyorlar ve bu suretle Zimmerwald bayrağını gericiliğin çıkarı için kullanıyorlar.

Bunların olduğu dönemde, bir dizi ülkede komünist akım güçlendi ve sosyal devrimin gelişmesini engelleyen merkezin unsurları ile mücadele, devrimci proletaryanın en acil görevlerinden birisi oldu.

Zimmerwald birliği ömrünü doldurdu. Zimmerwald birliğinde gerçekten devrimci olan her şey Komünist Enternasyonal'e geçmektedir.
,Zimmerwald'ın aşağıya imzasını atan iştirakçileri, Zimmerwald örgütünü tasfiye edilmiş olarak görüyorlar ve Zimmerwald Konferansı Bürosu'ndan bütün dokümanlarını III. Enternasyonal'in Yürütme Komitesi'ne teslim etmesini rica ediyorlar." (Jules-Humbert-Araz; "Der Krieg und die Intenationale, Die Konferenzen von Zimmerwald und Kienthal", 1964, Wiem, Köln, Stutgart, Zurich, s. 247-248)

Komünist Enternasyonal'in kuruluş kongresi için davetiyeyi başta Rus Komünist Partisi olmak üzere 8 parti imzalar (Bkz. Komünist Enternasyonal dergisi, Sayı 31-32, s. 126. 1924)

Komünist Enternasyonal resmi olarak Mart 1919'da kurulmasına rağmen, onun fiili kuruluşu daha önce gerçekleşmiştir. Bu konuda Lenin şöyle der:

"III. Enternasyonal fiilen 1918 yılında, oportünizme ve sosyal şovenizme karşı uzun yıllar süren mücadele sürecinin, özellikle savaş döneminde bir dizi ülkede komünist partilerin kurulmasına götürdüğü (zamanda) kurulmuştu. Resmi olarak III. Enternasyonal, ilk kongresinde Mart 1919'da Moskova'da kuruldu." (Lenin; "Die Komünist Internationale, Ihr Platz in der Geschichte", Komünist Enternasyonal, sayı 31-32, s.120. 1924)

Toplam 52 delegeyle Komünist Enternasyonal'i Mart 1919'da kuran 35 örgüt arasında Türkiye Komünist Partisi de, henüz kurulmamış olmasına rağmen Mustafa Suphi tarafından temsil ediliyordu.

Lenin'in uluslararası komünist hareketin oluşumuna ve gelişmesine verdiği önemi, onun birçok yazısında buluruz. Bunların arasında onun, "Sol Radikalizm; Komünizmde Çocukluk Hastalığı" eseri ayrı bir özelliğe sahiptir. Hain Zinovyev'in "Bütün İşçi Sınıfının İncili" diye lafta göklere çıkarttığı, ama bir türlü de içeriğini açıklayamadığı (aksi taktirde Lenin'i gerçekten kavramış olurdu!) Lenin'i bu yapıtında, dünya proletaryasının örgütleyicisi ve siyasi önderi olarak bütün boyutlarıyla görüyoruz. Bu boyutları göstermek için bu kitaptan kısaca bahsedelim:

Komünist Enternasyonal Lenin'in inisiyatifi üzerine Mart 1919'da "resmen" kurulmuştu. Enternasyonal'in kurulduğu dönemde Bolşevik partinin dışında altı Avrupa ülkesinde komünist partiler kurulmuştu. Bunun ötesinde bir dizi başka ülkelerde de "sol" sosyalist veya komünist gruplar vardı. Yukarıda da çok dar olarak belirttiğimiz gibi Lenin, Ekim devriminden önce işçi sınıfının enternasyonal devrimci birliğini sağlamak ve II. Enternasyonal oportünizminden ideolojik ve örgütsel tam kopuşu gerçekleştirmek için çok inatçı bir mücadele vermişti. Ekim devrimi, bu ayrışmayı kolaylaştıran, oportünizmi bütün yönleriyle teşhir eden bir gerçeklik olarak, işçi hareketinin enternasyonal devrimci birliğinin sağlanmasında kolaylaştırıcı bir faktör olmuştu. Ekim devriminden sonraki dönemde yeni devrimci bir Enternasyonal'in kurulmasının hem nesnel ortamı vardı, hem de enternasyonal alanda bu yönde önü alınmaz bir istek vardı.

Komünist Enternasyonal'in kuruluş kongresinde tek soru tartışmaların merkezini oluşturuyordu: Burjuva demokrasisi-sosyalist demokrasi; burjuva siyasi iktidar-proleter siyasi iktidar. Ama kuruluş kongresinden önce, sadece devrimci işçi hareketinin ideolojik ve örgütsel birliğinin temel sorunları ele alınabildi. İdeolojik derinleşme ve doğru strateji ve taktiğin geliştirilip derinleştirilmesi; bu esas çalışma sonraki döneme bırakıldı. Bu, kaçınılmaz bir zorunluluğun sonucuydu: Çünkü, devrimci düşüncelere sahip olmalarına rağmen, hala sağ ve 'sol' oportünist eğilimler taşıyanlar, Enternasyonal'e büyük ilgi gösteriyorlardı. Aynı zamanda kitlelerin baskısından ve tepkisinden dolayı zor durumda kalan II. Enternasyonal'in bir kısım oportünist önderleri de Enternasyonal'e ilgi duyuyorlardı. Her halükarda Enternasyonal (Komintern), dünya proletaryasının örgütlenmesi olarak yegane çekim noktasıydı. Durumu gören Lenin, genç, yeni kurulan komünist örgütleri II. Enternasyonal'in; onun partilerinin etkisi altında kalmalarını engellemek için açık-seçik ideolojik ve örgütsel sınırların çekilmesi, zenginleştirilip somutlaştırılması gerekliliği üzerinde duruyordu. Bu görevlerin çözümü komünist Enternasyonal'in II. Kongresi'ne kalmıştı.

II. Kongre'ye gelindiğinde Komintern'in çok büyüdüğünü görüyoruz. Bu kongreye 41 ülkeden 67 örgüt ve 217 delege katılmıştı. Öyle ki, bir çok sosyal demokrat örgüt de Komünist Enternasyonal'e yönelmişti. (Buna "Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi" bir örnektir.) Bu gelişmeyi gören Lenin şu uyarıyı yapıyordu:

"Ola ki, komünist Enternasyonal, II. Enternasyonal'in ideolojisinden tam olarak kurtulamamış kaypak ve yarı niyetli gruplar tarafından ruhsuzlaştırılma tehlikesine maruz kalabilir.

Ayrıca, çoğunluğu komünizm noktasında olan belli büyük partilerde (İtalya, İsveç), proleter devrimi aktif olarak sabote etmeye başlamak ve böylece burjuvaziye ve II. Enternasyonal'e yardım etmek için yeniden başkaldırma fırsatını kollayan güçlü bir reformist ve sosyal pasifist kanat hala vardır." (Lenin; Bedingungen für die Aufnahme in die Komünistische Internationale", C. 31, s. 194)

Lenin, bu kitabının, Komintern'in II. Kongresi'nden önce çeşitli lisanlarda (Almanca, Fransızca, İngilizce) yayınlanması için çaba harcar. (Bkz. Petrogradlı yoldaşlarına 23 Mayıs 1920 tarihli talimatı) ve kitap söz konusu kongreden önce, Haziran 1920'de yayımlanır.

Lenin'in bu eseri, Komünist Enternasyonal'in bu kongresindeki tartışmalara yön verdi, hedef gösterdi, oluşmakta ve de giderek oturaklaşmakta olan uluslararası komünist hareket, ileri bir adım atabilmiş; teorik temellerini, siyasi strateji ve taktiğini atarak seksiyonlarının örgütsel yapısını sağlamlaştırabilmişse, bunu her şeyden önce Lenin'in bu eserine borçludur.

Lenin'in düşünceleri bu kongrede alınan önemli kararlara damga vurmuştur. Örneğin, "Proleter Devrimde Komünist Partinin Rolü Üzerine İlkeler", "Komünist Enternasyonal'in Tüzüğü", "Komünist Enternasyonale Kabulün Şartları Üzerine İlkeler".

Lenin'in her bir yazısı, o dönemde doğan bir zorunluluğun ifadesidir. Peki o, bu kitabını yazdığı dönemde mücadelenin şartları nasıldı? Nasıl bir durum, nasıl bir gelişme söz konusuydu? İki olgu belirleyiciydi, gelişmelere damga vuruyorlardı: a) Sosyalist Ekim Devrimi'nin zaferi; b) Emperyalist devletlerin, I. Dünya Savaşı'nın neden olduğu kriz içinde olmaları. Esasen bu iki neden, uluslararası planda devrimci bir dalganın kabarmasına neden olmuştu. Reformizmin, oportünizmin etkisinde kalan geniş işçi kesimleri de Komintern'e yöneliyorlardı. Bütün dünya; dünya işçi sınıfı ve emekçileri genç Sovyet devletinin, saldırgan emperyalist devletlere karşı mücadelesini takip ediyorlar, onunla dayanışma içinde olduklarını açıklıyorlar; ona yardım ediyorlardı. Lenin önderliğinde Bolşevik parti, zaferleriyle enternasyonal işçi hareketini, kurulu ve kurulmakta olan partileri büyülüyordu. Onlara şevk, güç veriyor, ilham kaynağı oluyordu. Ama Komintern'e yönelen bu partilerin hepsi, teorik, stratejik, taktiksel ve örgütsel alanda açık-seçik bir şekilde Marksist temele sahip değillerdi, tutarlı, mücadeleci partiler değillerdi. Lenin, bu partilerin ve bir bütün olarak Komünist Enternasyonal'in Bolşevik partisi gibi ideolojik, stratejik-taktiksel, örgütsel alanda çelikleşmesini marksizme yabancı her türlü düşünceden arınmış olmasını sağlamayı amaçlıyordu. İşte "'Sol' Komünizm…" buna hizmet eden bir eserdi.

Dünya proletaryasının teorisyeni ve siyasi önderi olarak Lenin'in büyüklüğü sadece tespitleriyle açıklanamaz. Hayır, Lenin'in büyüklüğü, tarihi gelişme eğilimlerini önceden görebilmesi, kavrayabilmesi ve ona göre hazırlanması ve hazırlamasıdır. İşte "'Sol' Komünizm" Lenin'in bu büyüklüğünü tam anlamıyla yansıtan bir eserdir.

Lenin'in bu eserinde 'sol'lara, 'sol doktirinizme' karşı yıkıcı bir eleştiriyi görüyoruz. Bu 'sol'lar, Komünist Enternasyonal'e sekter, maceracı bir yön vermeye çalışıyorlardı. Bunlara göre, Bolşeviklerin tecrübeleri evrensel değildi, çünkü Batı Avrupa'nın şartlarıyla o zamanki Rusya'nın şartları aynı değildi. Batı Avrupa'da önder, parti, sınıf ve kitle ilişkileri Rusya'dakinden temelden farklıdır vs. vs. Bu anlayışlara önderlik edenlerin başında Anton Pannekoek ve Herman Garter geliyorlardı.

Lenin, Rus deneylerinin enternasyonal anlamı olduğunu belirterek, komünist partilerine şu çağrıda bulunur:

"Açıklık getirmek için, amacı, Bolşevizmin tarihinde ve bugünkü taktiğinde genel olarak uygulanabilir, genel olarak geçerli ne varsa onu, Batı Avrupa'ya uygulamak olan bu yazının genel planına uygun olarak burada bizim kendi deneyimlerimizden başlamak istiyorum" (Lenin; "Sol Komünizm…", C. 3, s. 32)

Lenin, bu yazısında, komünist partinin, işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinde önder güç olduğunu vurgularken, partilere, kitlelerle olan bağlarını güçlendirmelerini, proleter, yarı proleter kitlelerin olduğu bütün örgütlerde; en gerici örgütlerde de siyasi çalışma yürütmelerini, parlamenter çalışmaya katılmalarını, sürekli, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin çoğunluğuna hitap etmelerini öğretir.

Lenin, komünist partilere, mücadelede bütün mücadele form ve metotlarına hükmetmeleri gerektiğini; taktikte mücadelenin çıkarları gerekli kılıyorsa azami esnek olunması gerektiğini vs. öğretir.

Lenin, başka makale ve konuşmalarında da uluslararası komünist hareketin programatik, örgütsel ve taktiksel ilkelerini işlemiş ve temellendirmiştir. şu çalışmaları buna örnektir: Komintern'in I. Kongresi'ne sunduğu Tezler ve Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Raporu; II. Kongre'ye sunduğu "Tarım Sorunu Üzerine Tezlerin Ögesel Taslağı"; II. Kongre'ye sunduğu "Ulusal ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Tezlerin Ögesel Taslağı", yine II. Kongre'deki "Enternasyonal Durum", "Ulusal ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Komisyonu" raporları, III. Kongre'deki, Komintern'in taktiğini savunan konuşması vs. Bütün bu faaliyetinde Lenin, enternasyonal komünist hareketin her alanda –ideolojik, programatik, örgütsel olarak güçlenmesi için yoğun çaba harcamıştır.

Lenin'in proleter enternasyonalizmin Marksist ilkelerini geliştirmiştir. Bunu, onun eserlerinde görmekteyiz. Lenin, enternasyonalizmi sadece lafta kabul etmeyi ve pratikte de küçük burjuva milliyetçiliğini savunmayı şiddetle mahkum etmiştir. Lenin, komünist partilerine, proleter enternasyonalizmin, örneğin bir ülke işçi sınıfının çıkarlarının, işçi sınıfının dünya çapında kurtuluşu uğruna çıkarlara tabi kılınması gerektiğini öğretmiş; proleter enternasyonalizminin, bütün ülkelerdeki komünist partilerin birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde birbirlerini desteklemeleri anlamına geldiğini vurgulamıştır.

Lenin'in siyasi yaşamında sömürge ve ulusal sorun önemli bir yer tutar. Lenin, sömürgeciliğin ve emperyalizmin kaçınılmaz olarak yıkılacağını vurgularken, ulusal bağımsızlık için mücadele eden sömürge ve bağımlı ülke halklarının bu mücadelesinin kapitalist emperyalist sisteme yönelebileceğini de açıklar. Lenin, bu anlayışından hareketle, antiemperyalist kurtuluş mücadelesi veren sömürge halklarının, emekçi halk Sovyetleri yolundan giderek feodal, yarı feodal ilişkiler içinde yaşayan kitlelerin, kapitalist süreci yaşamaksızın, ileri ülkelerin proletaryasının da yardımıyla ileri bir aşamaya; sosyalizme geçebilecekleri tezini formüle eder.

Leninizm ve proleter enternasyonalizm! Bu bir ve aynı şeydir! Lenin, büyük öğretmen, devlet adamı, teorisyen, örgütçü, önder. Bunlar, bir ve aynı şeylerdir.

Stalin'in, Lenin'i karakterize edişini hatırlayalım: "Dağ kartalı" "alçakgönüllülük", "mantığın gücü", "yakınmasızlık", "kibirsizlik", "ilkeli olmak", "kitlelere inanmak", "devrimin dahisi".

Evet bu önderi, 24 Ocak 1924'te kaybettik. Lenin'den sonra, hemen sonra değil, çok sonraları kaybımız büyüdü: Stalin'i kaybettik, sosyalist Sovyetler Birliği'ni kaybettik. Stalin'in ölümünden sonra revizyonizm kılığında burjuvazi; sosyalist kaleyi içten fethetti. Sosyalizmin sadece tabelasını bıraktı. Uluslararası işçi ve komünist hareketine burjuvazinin vuramadığı darbeyi vurdu ve nihayet kaçınılmaz sonuna vardı: Revizyonist kapitalist sistem yıkıldı, klasik kapitalizm hakim oldu.

Bugün bir avuç kaldık, omuzlarımızda büyük yük var, ama "sızlanma yok". Davaya; komünizm davasına inancımız burjuvaziye kinimiz bizi "dağ kartalı" yapıyor, ama "alçakgönüllüyüz", "mantığın gücü"yle hareket ediyoruz. İlkeler söz konusu olduğu zaman sarsılmaz kayayız, ama "kendimizi beğenmiş"liğimiz yok!

Lenin'den öğrenmek, onu anmak,onun gibi mücadele vermek demektir. Onu anlamak, onun yöntemini özümlemek ve eylem kılavuzu olarak kavramak demektir. Bu ise; ancak ve ancak mücadele içinde olur. Lenin, Marks'ı, onun yöntemini böyle kavramıyor muydu?

Lenin'i anmak onun öğretisini papağan gibi, lafta tekrarlamak, genel lafızlarla, genel formülasyonlarla uğraşmak değildir. Tam tersine onu anlamak, onun yöntemiyle somut durumun somut tahlilinden hareketle politikalar, mücadelede örgütlenme metot ve formları geliştirerek, işçi sınıfını ve emekçi kitleleri komünist partisi önderliğinde burjuvaziye karşı mücadeleye sevk edebilmek demektir.

Lenin'i anlamak, uluslararası planda işçi sınıfının Marksizm-Leninizm; proleter enternasyonalizmi temelinde birliğini sağlamak için yoğun mücadele vermek demektir.

Lenin'i anlamak Marksist Leninist Komünist olmak demektir.

Proleter Doğrultu, Sayı 10, Mayıs - Haziran 1997.
 

EKİM DEVRİMİNDEN 19. PARTİ KONGRESİ'NE SB'DE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI III


EKİM DEVRİMİNDEN 19. PARTİ KONGRESİ'NE SB'DE
SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI III


Tarımda Sosyalizmin Gelişmesi-Tarımın Sosyalist
Şekillenmesinde Sovyetik Yöntem

SSCB'de sosyalist sanayileşme, tarımda köklü dönüşümün; Ekim devriminden ve sosyalist sanayileşme devriminden sonra üçüncü bir devrimin; tarımda sosyalist altüst oluşun temellerini atıyordu. Sosyalist sanayileşme, küçük, dağınık köylü ekonomilerinin gönüllü birlik anlayışı çerçevesinde sosyalist kolektif ekonomilerde bir araya getirilmelerinin ön koşuluydu. Böylelikle; sosyalist kolektif ekonomilerin kurulmasıyla kulakların (zengin köylüler) sınıf olarak tasfiye edilmelerinin de ön koşulu hazırlanmış oluyordu. Sovyet ülkesi tarımında devrimden sonra doğan ve giderek güçlenen yeni üretim ilişkileri, kırsal alanda sosyalist üretim ilişkilerinin gelişmesini ve giderek hakim olmasını zorunlu ve mümkün kılıyorlardı.
Tarımın kolektifleştirilmesi ne demektir? Tarımın kolektifleştirilmesi, küçük üreticilere ait olan üretim araçlarının, gönüllülük temelinde (sosyalist mülkiyetin bir biçimi, kolektif grup mülkiyeti olarak) birleştirilmesidir. Burada iki koşul var:Gönüllülük ve halk mülkiyeti. Bu iki durum/koşul tarımsal alandaki değişime niteliksel bir karakter verir. Bu, tarımda devrimci bir alt-üst oluşu ifade eder. Bu, sosyalist üretim biçiminin tarımda da kuruluyor olduğunu gösterir.
Tarımda kolektifleşmeyi dikte eden birçok zorunluluk vardı:
Köylülerin küçük-dağınık ekonomi koşullarında yoksulluktan kurtulamamaları, ama toplumsal büyük üretime geçmekle nispeten refahlı, kültürlü bir yaşamın ekonomik ön koşulunu yerine getirmiş olmaları köylülük açısından kolektifleşmenin nesnel zorunluluğunun açık ifadesiydi.
Tarımda kolektifleştirmenin zorunluluğunu temel bir çelişki de dikte ediyordu:Sosyalist büyük sanayi ile kırsal küçük üretim arasındaki çelişki, sosyalist büyük sanayi, sosyalist genişletilmiş yeniden üretim yasalarına göre gelişiyordu. Böyle bir üretim, hangi alanda ve formda olursa olsun ülkenin sanayi ürününe duyduğu ihtiyacı gidermeyi ve sanayi çıkış noktası alan başka alanlardaki gelişmenin sağlanmasını hedefliyordu. Buna karşın kırsal alandaki küçük üretim, basit yeniden üretimin gerçekleşmesini sağlayamadığı gibi, her gün her saat kapitalizm üretiyordu. Bu, Sovyet ekonomisinin temelini oluşturan sosyalist büyük sanayi ile hala küçük üretim formunu koruyan –kolektifleştirilmemiş– tarım arasındaki çelişkiydi. Toplumun bütününde genişletilmiş sosyalist yeniden üretimi gerçekleştirmek ve teminat altına almak için kırsal alanda küçük üretimin –köylü işletmelerinin– kolektif büyük işletmelere; kolektif büyük üretime geçmeleri gerekiyordu. Böylelikle, küçük köylü işletmelerinin sağlayamadığı sanayi için gerekli hammadde ve gıda maddelerini sağlama sorununa çözüm getirilmiş olacaktı.
Tarımda kolektifleştirme, tarımsal alanda sosyalist toplumsal üretim ilişkilerinin kurulmasının ve son kertede de tarımın hızlı ve kesintisiz gelişmesinin ön koşuluydu.
Tarımda kolektifleştirme aynı zamanda kulakların sınıf olarak tasfiyesi için çıkış noktasıydı. Tarımın sosyalist yeniden yapılaşması; küçük üretimin kolektifleştirilmesi, kırsal alanda kapitalizmin ekonomik tabanının yok edilmesi anlamına gelir. Bu ekonomi; kolektif ekonomi, geliştikçe kulak ekonomisinin (kapitalist ekonomi) yaşama şansı ortadan kaldırılır. Tabii ki bu, kendiliğinden değil, çetin sınıf mücadeleleri sonucu gerçekleştirilecek bir dönüşümdür.
Sanayide olduğu gibi tarımda da Bolşevik parti, üretim ilişkilerinin üretici güçlerin karakteriyle mutlak uyumluluk yasasına dayanarak hareket etti. Bu, kırsal alanda sosyalizmin güçleriyle kapitalizmin güçleri arasındaki ertelenemez nihai mücadele demekti; kırsal alanda "kim-kimi" yenecek sorusunun cevaplandırılmasıydı. Bu mücadelede Bolşevikler başarılı oldular ve Sovyet kırında da sosyalist üretim biçimini hakim kıldılar.
Sovyet tarımının kolektifleştirilmesi hem sınıf mücadelesi açısından hem de kırsal alanda üretim ilişkilerinin –mülkiyet ilişkilerinin– alt-üst edilişi bakımından dünya tarihinin emsalsiz olaylarından birisidir; o zamana kadar salt teoride doğru olanın pratikte sınanması, zenginleştirilmesidir. Sovyet tarımında kolektifleştirme hareketi, Stalin önderliğinde Bolşevik partinin Marksizm-leninizmi geliştirmesi, ona büyük bir katkısıdır. Şimdi bu sürecin nasıl geliştiğini, ana hatlarıyla bir makalede anlatılabilecek bir kapsam ve derinlikte ele alalım:

Sovyet tarımının sosyalist dönüşümü için zorunlu olan maddi-teknik tabanın hazırlanması:
NEP dönemi sonunda Stalin şöyle diyordu:"Ekonomimizin durumu için en önemli ve en karakteristik olan, şimdi, ağırlık noktasının artık sanayiye kaymasıdır… Şimdi tarım ekonomisi, ona zamanında tarım makineleri, traktörler, sanayi ürünleri vs. temin edilmezse kendisini geliştiremez."(Stalin, C.5, s. 105-106)
Burada, sanayileşmenin artık partinin esas politikası olduğunu ve tarımın da sanayisiz gelişemeyeceğini görüyoruz. Bolşevik parti, sosyalist sanayileşme ile bir tarım ülkesi olan SB'yi sanayi ülkesine dönüştürmeyi esas amaç edinmişti. Ancak sanayileşmekle Sovyet ülkesi, diğer şeylerin yanı sıra, tarımda sosyalist alt-üst oluş, büyük kolektif ekonomilerin kurulması, sanayi ve tarım arasında niteliksel yeni ilişkilerin kurulması ve nihayet tarım ve sanayi işi arasında da niteliksel yeni ilişkilerin pekiştirilmesi için olmazsa olmaz ön koşulu olan maddi-teknik tabanı gerçekleştirebileceği düşüncesinden hareket etmişti.
Sosyalist sanayileşmenin hızla gerçekleştirilmek istenmesinin nedenlerinden birisi de, küçük üretimin sosyalizmden ziyade kapitalizm için maddi taban oluşturmasıydı. Kırsal alanda "kim kimi" alt edecek sorusunun cevabı sanayileşmenin; ağır sanayinin gelişmesinde aranıyordu. Çünkü sanayi, ağır sanayi ürünleri tarımın sosyalist yapılaşmasında anahtardı. Bu düşünceden hareketle 1927'de, tarım makinaları üreten Stalingrad'daki devasa işletmenin yapımına başlandı. Bu işletmenin yıllık traktör üretimi kapasitesi 50 bindi. Hemen sonra Karkov ve Çelyabinsk'teki traktör fabrikalarının ve Rostov'daki tarım makinaları –biçer-döver, mibzer vs.– fabrikasının yapımına başlanır.
Sonuç itibariyle: Sovyet ağır sanayi, ülke tarımında sosyalist alt-üst oluş; sosyalist yapılanma için kaçınılmaz olan maddi-teknik sağlam bir tabanı hazırlamıştı. Şu veriler bu gerçeği yansıtıyorlar.


SSCB tarımında önemli tarım makinelerinin sayısal gelişmesi
Makine cinsi
Adet
1928
1932
1937
Traktör (bütün tipleri)
1000
26,7
148.5
454.5
Traktör (bütün tipleri)
1000 (beygir gücü)
278.1
2 225.0
8 385.0
Biçerdöver
1000
2.0
14.5
128.8
Kamyon
1000
0.7
26.6 (1933)
144.5
Yanmalı motorlar ve lokomobil
1000
-
48.0 (1933)
77.9
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, SB Bölümü, C. 1, s. 897, 904, Berlin 1952.

Sadece 1928'den 1932'ye veya 1933'e artış oranı, traktör sayısında %456; traktör gücünde %700; biçer-döverde %625; kamyonda %3700 oranlarında gerçekleşiyor.
1928'den 1938'e hayvanla çekilen pulluk sayısı 14 binden 5,5 bine, yine hayvanla çekilen mibzer sayısı 717,9 binden 676,4 bine düşerken, traktörle çekilen pulluk sayısı 9,3 binden 493,5 bine; traktörle çekilen mibzer sayısı 0,5 binden 265,5 bine çıkıyor ve basit patoz sayısı 552 binden 297,4 bine düşerken, modern patoz sayısı 5,6 binden 130,8 bine çıkıyor. Aynı zamanda, 1928'de hiç olmayan, örneğin pancar sökme makinasının sayısı 1938'de 19,3 bine varıyor. (Bkz. a.g.k., s. 904)
Sovet tarımında makinalaşma oranı kısa zamanda artar; örneğin yaz tahılı tarlalarının motorize sürüm oranı 1932'de %19'dan 1937'de %71'e; yaz tahılının motorize ekim oranı aynı dönemde %20'den %54,8'e; motorize hasat oranı %10'dan %43,8'e; mekanize harman dövme %40'tan %94'e; kolhozlarda önemli işlerin motorize oranı %23'ten %67'ye çıkar (Bkz. A.g.k., s. 905)
Görüyoruz ki, Sovyet sanayi (ağır sanayi) Sovyet tarımında sosyalist dönüşümün sağlanmasının maddi-teknik tabanını böyle kısa bir zamanda (1932-1933'e kadar) sağlamıştı.
Sovyet tarımında partinin geliştirdiği iki ekonomi tipi vardı. Bunlardan birisi doğrudan sosyalist mülkiyetin ifadesi olan sovhozlar [Sovhoz, "Sovyet (tarım) ekonomisi"nin kısaltılmışıdır] ve diğeri de kolhozlardır. Esas itibariyle kolhozların gelişmesini ve anlamını ele alacağımız için sovhozların ne olup olmadıklarına kısaca değinmekle yetineceğiz.

1-Sovyet Tarımında Sovhoz Olgusu

Sovhozlar, katıksız sosyalist tipte büyük tarımsal işletmelerdir. Lenin'in tanımladığı gibi bu işletmeler her şeyiyle; üretim araçlarıyla, üzerine inşa edildiği toprağıyla devlete aittiler. Sovyet anayasası da sovhozları aynen fabrikalar, sanayi ve maden işletmeleri ve başka devlet işletmeleri gibi devletin mülkiyetinde olan işletmeler olarak tanımlar.
Lenin, daha "Nisan Tezleri"nde örnek çiftliklerin kurulmasını talep eder:Bunlar, devlet toprakları ve toprak beylerinin mülksüzleştirilmesiyle devlet mülkiyetine geçen topraklarda kontrolünü tarım işçileri delegelerinin üstlenmesi gereken örnek çiftlikler olmalıydı. Nitekim Ekim devriminin hemen sonrasında; 26 Ekim 1917'de işçi, asker ve köylü delegeleri Bütün Rusya II. Sovyet Kongresi'nde toprağın devletin tasarrufunda olduğunu açıklayan yasanın kabulüyle ilk sovhozlar kurulmaya başlandı.
Sovhozların kurulması çetin mücadeleler sonucu gerçekleşmiştir. Kulakların, çar yanlılarının, zarar vericilerin yanı sıra, kırsal alanda kulak ekonomisinin gelişmesi için çaba harcayan troçkistlere karşı da şiddetli mücadeleler verilmiştir. 9 Ocak 1925'te SBKP-MK aldığı özel bir kararla, parti, sendika ve devlet organlarında sovhozların güçlü kılınması için sistematik bir çalışma yürütülmesini talep etmiştir. Çünkü parti, sovhozları, tarımın sosyalist yapılaşmasında örnek-önder işletmeler, işçi-köylü ittifakını güçlendiren faktörlerden birisi olarak görüyordu. Bu karardan sonra kurulmuş olan sovhozların sağlamlaştırılmasına ve yenilerinin kurulmasına geçildi. Birinci Beş Yıllık Plan döneminde sovhozların kurulmasına büyük hız verilir. Stalin'in belirttiği gibi bu dönemde "Sanayi için büyük işletmelerin ve fabrikaların anlamı neyse, tarım için de aynen o anlamda olan büyük tarımsal işletmeler kurulmuştur." Aynı zamanda sanayinin gelişmesine ve tarım makineleri üretmesine paralel olarak sovhozlar giderek daha kapsamlı boyutlarda teknik teçhizatla donatılmışlardır.
Sovhozların gelişmesinde düşmanın yıkıcı faaliyetinin yanı sıra tecrübesizlikten ve teknik donatımın yetersizliğinden kaynaklanan bir dizi hata ve eksikliklere karşı da mücadele edilmiştir.
Sovhozların ne anlama geldiği konusunda Stalin şöyle der:
"Köylülüğün kolektifleşmeye dönüşümü, …bütün SSCB'de serpiştirilmiş ve modern teknik araçlarla donatılmış ve köylülere yeni tekniğin gücünden ve faydalarından ikna olmalarına imkan tanıyan Sovyet çiftliklerinin ağıyla hazırlanmıştır.
Bizim Sovyet çiftliklerimizi sadece tahıl depoları olarak görmek yanlıştır. Gerçekte Sovyet çiftlikleri, yeni teknikleriyle, civarda oturan köylülere sundukları yardımla, emsalsiz iktisadi yükselişiyle köylü kitlelerine dönüşümü kolaylaştıran ve onları kolektifleşme yoluna sokan önder güçtü." (Stalin, C. 12, s. 246-247)
Sayıların dili:

30'lu yılların başında sovhozlar
Dönemler
1930
1931
1933
1934
Sovhozların sayısı
4 832
5 383
4 742
-
Yıllık ortalama işçi sayısı(1000)
724,0
1 410,9
2 208,4
2 468,7
Toplam ekim alanı (1000 hektar)
3 926,2
10 958,3
14 138,8
15 026,1
Traktör sayısı (1000 adet)
27,7
51,5
82,7
98,9
Traktör gücü (1000 beygir gücü)
483,1
892,0
1 394,5
1 714,4
Sovhozların ana fonu (sene sonu ve
fiyatlarıyla milyon ruble)
1 457,5
2891,7
4 475,5
5 167,4
Prof. T.L. Basjuk; “SSCB'nin Sosyalist Devlet Tarım İşletmelerinde Üretimin Örgütlenmesi”, s. 38, Berlin 1947.

Stalin, kırın eski yaşam yapısının alt-üst oluşunda esas dayanılacak noktanın sovhozlar olduğu ve kırsal alandaki gelişmenin öncülüğünü sovhozların yapacağı anlayışındaydı. Bolşevikler, tarımda sosyalist yapılaşmada sovhozların oynayacakları rolü çok iyi görüyorlardı. Keza kulaklar da sovhozların rolünü çok iyi kavramışlardı. Bundan dolayıdır ki, sovhoz hareketini engellemek, sovhozları köylü kitleleri nezdinde örnek alınmaması gereken bir gelişme olarak göstermek için her yola, her metoda başvuruyorlardı. Yıkıcı faaliyet, sabotaj, makinaları bozmaktan, hayvanları öldürmeye kadar uzanıyordu.
Stalin'in önerisi üzerini MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu (MKK) 1933 yılında sovhozlarda siyasi seksiyonların kurulması kararını alırlar.Bu seksiyonların görevi, sovhozları sınıf düşmanı unsurlardan temizlemek, siyasi olarak sağlamlaştırmak, ekonomik faaliyetlerini, kitle arasındaki çalışmalarını ve sovhoz-parti örgütlerinin faaliyetlerini iyileştirmekti. Bu karar üzerine Sovyet kırında sınıf düşmanlarının tasfiyesini hedefleyen mücadele başlar, sovhoz aktifleri kurulur, sovhozlarda çalışan işçilerin siyasi seviyeleri yükselir ve sovhozlar ekonomik olarak güçlenirler. XVII. Parti Kongresi (1934) kırsal alanda da Bolşevik partinin zaferini sergileyen kongre olur.
Yukarıdaki tablonun gösterdiği gibi sovhozlarda çalışan işçi sayısı 3,4 misli; ekim alanı 3,8 misli; traktör sayısı 3,6 misli; traktör gücü 3,5 misli ve ana fon 3,5 misli artar.
İkinci Beş Yıllık Plan döneminde (1933-1937) tarımsal üretimin ve üretimde verimliliğin artırılması, tarımda makinalaşmanın tamamlanması, diğer şeylerin yanı sıra, hedef alınır ve amaçlanan hedeflere de ulaşılır.

Savaş öncesi dönemde sovhozların inşası
Dönemler
1928
1932
1937
1938
Yıllık ortalama işçi sayısı (1000)
316,8
1 891,5
1 469,5
1 319,5
Ekim alanı (1000 hektar)
1 735
13 448
12 163
12 411
Traktör sayısı (yıl sonu) 1000 adet
6,7
64
84,5
85
Traktör gücü (1000 beygir gücü)
77,6
1 043,0
1 647,5
1 751,8
Biçerdöver (1000 adet)
-
12,3
24,0
26,6
Kamyon (1000 adet)
0,7
39 8,2
25,6
30,6
Sene sonu bilançosuna göre ana fon (milyon-ruble)
451,5
4 030,6
7 253,6
7 716,1
Bu fon içinde üretim ana fonu (mil. ruble)
349,7
3 304,9
5 663,2
6 012,2
Agk., s. 39.
10 sene içinde sovhozlarda çalışan işçi sayısı, 4,2 misli; ekim alanı 7,1 misli; traktör sayısı 12,7 misli; traktör gücü 22,6 misli; biçer döver sayısı (1932-1938) 2,2 misli; kamyon sayısı 43,7 misli; ana fon 17 misli ve üretim anafonu da 17, 2 misli artmıştır.
Bu ve buraya aktarmadığımız başka veriler, Sovyet tarımının İkinci Plan döneminde makinalaştığını, tarımda sosyalist alt-üst oluşun sağlandığını gösteriyorlar. Örneğin 1937 yılında bütün sovhozlarda 100 hektarlık bir alana 17,9 beygir gücüne eşit motorize ve hayvan gücü düşüyordu. Bu gücün 14,5'i traktör gücüydü. Yani hayvan gücü sadece 3,4 beygir gücündeydi. Keza aynı yılda 1000 hektarlık alana (tahıl alanı) düşen biçer döver sayısı 3,2 idi. Sovhozlarda icra edilen işte traktörlerin oransal payı şöyleydi:


İşin cinsi ve % olarak
1934
1937
Sürmek
89
97
Tahıl ekimi
78
98
Pamuk ekimi
94
96
Şeker pancarı ekimi
64
100
Tahıl hasadı
57
95
Biçerdöverle tahıl hasadı
37
87
Şeker pancarı hasadı
27
100
Kaynak: M. A. Abrossimow; "SSCB'de SosyalistDevlet Tarım İşletmeleri", Berlin 1953, S. 29-30, Alm.


Yukarıdaki tablonun yorumlanacak bir yanının olduğunu sanmıyoruz.
Sovhozlarda makinalaşmanın artması, sosyalist disiplin ve düzenleme, sonuç itibariyle işin verimliliğini ve üretimin artışını da beraberinde getirmiştir. Örneğin 1928'den 1938'e tahıl üretimi 7,7 misli; pamuk üretimi 14 misli; süt üretimi 13,8 misli; yün üretimi 8,8 misli; 1926-27 fiyatlarıyla toplam üretim 7 misli; sovhoz üretiminden devlete teslim edilen tahıl miktarı 2,2 misli (1934-38); süt ürünü 13,5 misli; hayvan (ağırlıklı olarak) miktarı 19,7 misli artmıştır. (Bkz. T. L. Basjuk, a.g.k., s. 41)

Sovhozların Gelişmesine Toplu Bakış

Sovhozlarda tarla işinin motorize oluş oranı
% olarak
1934
1956
Toprak sürme
89
100
Tahıl ekimi
78
100
Pamuk ekimi
94
100
Şeker pancarı ekimi
64
98
Ot biçimi
57
89
Kombine tahıl hasadı (iki aşamalı hasat dahil)
37
99
40 Jahre Sowjetmacht in Zahlen”, Berlin 1958, s. 198.


Sovhozlarda iş verimliliğinin artışı
Yıllar
1934
1940
1950
1953
1956
Çalışılan her işçi -gün- için üretim, % olarak
Tahıl
100
214
149
203
363
Süt
100
125
130
151
165
Yün
100
104
88
120
128
Hayvanların (sığır) ağırlık artışı
100
145
118
145
145
Domuzlarda ağırlık artışı
100
117
150
183
200
Agy.

İlk tabloda önemli tarla işlerinin 1934'te ortalama %69,8'inin, 1956'da ise %97,7'sinin, yani neredeyse yüzde yüzünün mekanize edildiğini görüyoruz. Bu, tarımın tamamen makinalaştırılması anlamına gelir.
Tarımda sosyalist alt-üst oluşun boyutları; modern teknoloji, çalışma, üretimi örgütleme metodu, bilimin tarımda kullanılması, komünist kadroların faaliyeti vs. sovhozlarda da işin verimliliğini yükseltmiştir. 1934'ten 1956'ya işçinin çalışılan gün bazında verimliliği %263 oranında artarken, bu artış tabloda belirtilen ürünler toplamında %59,5 oranına varıyordu.


1934'ten 1956'ya sovhozların gelişmesi
Yıllar
1934
1940
1945
1953
1956
Her sene başı bazında bütün sovhozların sayısı
4 118
4 159
3 933
4 857
5 098
Üretimde çalışan işçi sayısı, yıllık ortalama ve 1000
1 526
1 186
982
1 708
2 036
Yıl sonu bazında traktör sayısı (1000 adet)
96
100
58
165
311
Birçok işi bir arada yapan tahıl
makineleri (1000 adet)
17
27
19
42
86
Kamyon sayısı (1000 adet)
16
29
12
49
88
Ekim alanı (milyon hektar)
10,0
11,6
6,6
15,2
31,5
Tarımsal brüt üretim (1934=1 olarak)
1
1,5
0,7
2,2
4,0
Devlete teslim edilen miktar (1000 ton)
3 499
5 178
2 390
6 370
1 8923
Bu miktarın içinde tahıl (1000 ton)
2 424
3 674
1 944
3 677
1 5287
Pamuk (1000 ton)
45
131
52
168
225
Süt (1000 ton)
733
1013
325
1 855
2 733
Et (hayvanın canlıyken ağırlığı 1000 ton)
283
338
61
637
637
Yün (1000 ton)
14
22
8
33
41
Agk., s. 193-194.
Bu tabloda sovhozların 1934'ten 1956'ya önemli kıstaslar temelinde gelişme boyutlarını görüyoruz: 1934'ten 1956'ya işçi sayısı %33 oranında; traktör sayısı %224 oranında; kombine makine sayısı %406 oranında; kamyon sayısı %450 oranında; ekilen alan %215 oranında; tarımsal brüt üretim %300 oranında ve devlete teslim edilen miktar da %441 oranında artıyor.


2-Sovyet Tarımında Kolektifleştirme Hareketinin Gelişmesi

Kolektifleştirmenin gelişmesinde tarımsal kooperatifçiliğin rolü:
Bolşevikler, sosyalist sanayileşmeyi gerçekleştirirlerken, tarımda sosyalist alt-üst oluşun maddi-teknik tabanını da oluşturmuş oluyorlardı. Buna yukarıda değindik. Bolşevikler, bu gelişmeye paralel olarak satış ve iaşe alanında tarımsal kooperatifçiliği de geliştirerek sovhozların ve özellikle de kolhozların ilk örgütlenme adımlarını atıyorlardı. Satış ve iaşe alanında kooperatifler, küçük köylü bireysel üretimlerinin kolektif büyük üretime; sosyalist yeniden yapılanmalarında önemli bir hazırlık rolü oynamışlardır. Kooperatifçilikle geniş emekçi köylü kitlesinin tarımda kolektif yönetimin en basit özelliklerini kavramaları olanağı doğuyordu. Tarımsal kooperatifçiliğin en basit formlarıyla (tarımsal ürünlerin işlenme kooperatifleri, hayvancılık kooperatifleri vs.) ve sözleşme sistemiyle Sovyet devleti, küçük köylü işletmelerindeki üretim sürecine planlı bir şekilde müdahale ediyor/yönlendiriyordu. Böylelikle Sovyet devleti, üretimin artmasını sağlıyor ve tarımın sosyalist alt-üst oluşunun zorunlu ön koşullarını hazırlıyordu. Kooperatifçiliğin tarımda sosyalist büyük üretime geçişteki hazırlayıcı rolünü kavrayan Sovyet devleti; en basit tarımsal kooperatifçiliğin dahi bütün formlarını geliştiriyor, güçlendiriyordu. En basit formlarda da olsa tarımsal kooperatiflerin önemli bir rolleri daha vardı. Bu kooperatifçilik vasıtasıyla küçük köylü tarım üretimi, sözleşme sistemiyle sosyalist sanayi ile ilişkiye giriyor ve bu ilişki giderek pekişiyordu. Sözleşme sisteminin özü, sanayinin hammadde ile beslenmesini, köylünün kendi üretimine olan ilgisini artırmayı ve köylüleri giderek kolektifleşmeye ve sosyalizme çekmeyi sağlamaktı. Sözleşme sistemi giderek tarım ile sanayi arasında bağ kurmanın önemli bir aracı olmuştur.
Emekçi köylülüğün kolektif işletmelerde birleşmeleri, küçük köylü işletmelerinin sosyalist yapılanmaları için hazırlıklar aynı süreç içinde, bir arada atılan adımlar olmuştur. Bir taraftan en basit formda da olsa kooperatifçilik geliştirilirken, diğer taraftan da kurulmuş olan sovhozların ve kolhozların gelişmelerine büyük özen gösterilmiştir. Örneğin 1921'de 15570 olan kolhoz sayısı 1926'da 17874'e, 1927'de 18510'a ve 1928'de ise 33300'e çıkmıştır. Böylelikle 1928 yılında 416700 köylü işletmesi kolektifleştirilmiş oluyordu. Bu toplam köylü işletmelerinin ancak %1,7'sine tekabül ediyordu (Bkz. "İstatistik El Kitabı; SSCB'nin Ekonomisi, s. 130, 1932, Aktaran: A. Kuropatkin; "SSCB'de Tarımsal İşin Ekonomisi", Berlin, 1947, s. 96, Alm.)
Tarımsal alandaki bu gelişme mücadelesiz olmamıştır. Bolşevik parti, parti içinde, Lenin ve Stalin'in kooperatifçilik planına karşı çıkan troçkistlere ve buharincilere karşı şiddetli mücadele etmiştir. Parti, kooperatifçiliği ve onun yönetimini, sınıf düşmanlarına ve kapitalist yolculara karşı güçlü kılmak, emekçi köylülüğü tutanak dalı yapmak için köydeki bütün üyelerini kooperatiflere üye olmaya ve orada aktif bir faaliyet sürdürmeye çağırmıştır. Bunun ötesinde parti, onbinlerce komünist ve şehirli işçiyi kırsal alana göndererek, onlara orada parti içinde ve köy Sovyetlerinde yönlendirici etkide bulunmaları görevini vermiştir. Partinin kırsal alana bu desteği, küçük ve orta köylü kitlelerin kulaklara karşı mücadelede harekete geçirilmelerinde kır parti örgütüne büyük bir yardım olmuştur. Keza onların katkısıyla kooperatifçilik geliştirilmiş ve emekçi köylülerin siyasi ve kültürel eğitimine katkıda bulunulmuştur.
Yukarıda sovhozların kırsal alanda partinin önder rolünü güçlü kılmadaki rolünü belirtmiştik. Sovhozların rolünü kavrayan parti, onları tarımsal alanda devlet önderliğinin kaldıracı olarak kavramıştı ve sovhozlar, görevlerini başarıyla yerine getirmişlerdi; onlar, tarımsal alt-üst oluşta önderlik rolünü başarıyla yerine getirdiler ve geniş köylü kitleleri nezdinde sosyalist ekonominin pratik örneği oldular.
Sovhozların görevleri, sadece bu belirttiklerimizle sınırlı değildi. Onlar aynı zamanda küçük köylü işletmelerine, örneğin hasatta, ekimde vs. yardımcı oluyorlar, onlara tarım makinaları vs. sağlıyorlardı. Keza sovhozlar, köylü kitlelerini, kooperatifçilikten kolhoza geçiş için de siyasi-kültürel olarak eğitiyorlardı.
Sovhozların öncü faaliyetlerinden birisi de traktör konvoylarının ve giderek de Makina-Traktör İstasyonları'nın (MTİ) kurulmasına öncülük etmeleridir.

Makina-Traktör İstasyonları'nın kurulması ve anlamı:
Tarımın tamamen kolektifleştirilmesinde ve sınıf olarak kulakların tasfiyesinde kırsal alanda, Sovyet iktidarının dayanağı olan MTİ çok önemli bir rol oynamışlardı.
MTİ, traktör konvoyları örnek alınarak kurulmuşlardı. 1928 yılında Odessa bölgesindeki Şevçenko sovhozundaki traktör konvoyu Stalin'in inisiyatifi üzerine ilk MTİ'ye dönüştürülür.
MTİ, tarımın sosyalist alt-üst oluşumunda, tarımın teknik donatımında ve kolhoz üretiminin artışında çok önemli bir kaldıraç olmuşlardı.
Sovyet devleti, kolhoz ekonomisinde önderlik rolünü gerçekleştirmek için tarımsal üretimdeki temel üretim araçlarına olan toplumsal mülkiyeti, olanaklarını seferber ederek güçlendirmeye ve kooperatifsel kolhoz mülkiyetini geliştirmeye çalışmıştır. Sosyalist devletin bu çabası çok önemlidir, çok anlamlıdır. Çünkü sosyalizmde devlet, üretim araçlarını kendi mülkiyetinde tutar ve böylelikle kooperatifsel üretimde özel çıkarların toplumun çıkarlarına baskın gelmesini engeller. Burada söz konusu olan, devlet mülkiyetinde olan üretim araçlarıyla (sosyalist mülkiyetteki üretim araçlarıyla) üretimin kooperatifsel formunun birleştirilmesidir. Bu birleştirme bağlayıcı öneme haizdir. Çünkü bu, kırsal alanda kolhoz üretiminin gelişmesi ve teminat altına alınması için olmazsa olmaz ön koşuldur. Bu birleştirme, bu, olmazsa olmaz önkoşul, MTİ'nin kuruluşunda da kullanılmıştır. Bolşevik Parti MK'nın 29 Aralık 1930 tarihli kararında Makina Traktör İstasyonları'nın özü şöyle karakterize ediliyordu:
"Büyük kapsamlı kolektif tarımın Sovyet devleti tarafından örgütlenmiş formu MTİ görünümünde ifadesini buluyor. Yüksek tekniğe dayanan, kolektif ekonomilerinin inşasında kolektif köylerin kendi faaliyetlerinin proleter devletin örgütleyici ve tekniki yardım ve yönlendirmesiyle en sıkı şekilde bağ içindedir…" (Aktaran; W.A. Abramow; "Makina-Traktör İstasyonlarının İnşası ve Onların Kolektif Ekonomilerin Sağlamlaştırılmasındaki Rolü", Berlin, 1953, s. 14, Alm.)
Görüyoruz ki, MTİ, kırsal alanda sosyalist devletin hem en güçlü bir kaldıracı ve hem de kolhozların gelişmesinde önemli bir çıkış noktası olarak değerlendiriliyor.
"Büyük kolektif tarımın mekanikleştirilmesinin en iyi formunu Stalin, Makina-Traktörİstasyonları yapılaşmasında buldu. Bu form, kolhoz kitlelerinin kolektif ekonomilerin inşasında kendi faaliyetlerini sosyalist devletin örgütleyici ve teknik yardımıyla birleştirdi." (A. Kuropatkin, a.g.k., s. 103)
Sovyet devletinin bu alandaki faaliyeti de tabii ki mücadelesiz olmamıştır. Kapitalizmin yeniden inşacıları MTİ'nin anlamını çarpıtmışlar, bu istasyonları basit bir kira bürosuna indirgemişlerdir. Stalin, troçkistleri ve buharincileri, kapitalizmin bu restorasyoncularını teşhir eder ve MTİ'nin Sovyet devleti açısından kırsal alandaki önemini vurgular.
"… Birincisi; MTİ, kolhozların çıkarlarını sosyalist devletin çıkarlarıyla doğrudan bağlar ve bu temelde kolhoz köylülerinin sosyalist ve komünist toplumun bilinçli ve aktif kurucuları olmaları için eğitimlerine katkıda bulunurlar; ikincisi; Makine-Traktör İstasyonları, kolhoz üretiminin tam mekanizasyonunu teminat altına almalıdırlar ve ileri Sovyet tarımcılığının kazanımlarını geniş çaplı olarak üretimde kullanmalıdırlar… Üçüncüsü; Makina-Traktör İstasyonları, Sovyet devletinin elinde kolektif ekonomilerin planlı yönlendirilmesi için en önemli kaldıraç olarak hizmet etmelidirler. Bu istasyonlar, kolhozlara üretimlerinin planlanmasında doğrudan destek olmalıdırlar, onlara işin örgütlenmesinde ve kolhoz köylülerinin işe, çalışmaya olan sosyalist bakış eğitiminde yardım etmelidirler." (A. Kuropatkin; a.g.k., s. 103-104)
MTİ, leninist-stalinist kooperatifçilik planının temelini oluşturmuştur. Bolşevik parti ve bizzat Stalin, MTİ gelişmesi, gelişme önündeki engellerin yıkılması için gereken tedbirlerin alınmasını titizlikle denetlemişler, elde edilen sonuçları ayrıntılı olarak değerlendirmişlerdir. Bu çok yönlü faaliyetin sonucudur ki, 1932 yılının başında MTİ'nin sayısı 1400'e çıkmıştır. Bu istasyonlardaki traktör sayısı 63300, patoz sayısı 27800 idi. Bu istasyonlar, yine aynı yıl bazında kolhozların %24,5'ine hizmet sunuyorlar ve kolhozların ekim alanının %37,1'ni işliyorlardı. 1933 yılı başında MTİ'nin sayısı 2466'ya, traktör sayısı 74800'e, biçer döver sayısı 2200'e ve patoz sayısı da 37000'e çıkar. Bu donatımla kolektif ekonomilerin %45,8'ine ve ekim alanının da %49,3'üne hizmet götürülür. (Bkz. A. Kuropatkin; a.g.k., s. 107)

MTİ inşasının bazı kıstaslara göre durumu
Yıllar
1932
1937
1940
MTİ'nin sayısı
2 446
5818
7 069
MTİ'deki traktör sayısı (1000 adet)
74,8
365,8
435,8
Traktörlerin gücü (1000 beygir gücü)
1 077,0
6 679,2
8 360,0
Biçerdöver sayısı (1000 adet)
2,2
104,8
153,4
MTİ tarafından işlenen kolektif ekonomilerin ekim alanının bütün kolektif ekonomilerin ekim alanına oranı
49,3
91,8
94,1
MTİ tarafından icra edilen traktör işinin kapsamı (mil. hektar)
-
202,8
225,0
W. A. Abramow; agk., s. 20.

Görüyoruz ki, 1932'den 1940'a, 8 sene içindeki MTİ'nin sayısı 2,9 misli; bu istasyonlardaki traktör sayısı 5,8 misli, traktör gücü 7,8 misli, biçerdöver sayısı 69,7 misli artmıştır ve 1932'de MTİ kolektif ekonomilerin (kolhozların) ancak %49,3'üne hizmet götürürken, 1940'da %94,1'ine yani neredeyse tamamına hizmet götürür duruma gelmiştir.

Tarımın tam kolektifleştirilmesi ve bireysel özel çalışmanın kolektif sosyalist çalışmaya dönüşmesi:
Sosyalist sanayileşmenin yürütülmesi ve leninist-stalinist kooperatifçilik planının uygulanması ile köylülerin kolhozlara kitlesel katılımının ön koşulları yerine getirilmiş oluyordu. Nitekim 1929 yılı Sovyet tarımında derin alt-üst oluşların başladığı yıl oldu ve orta köylüler kitlesel olarak kolhozlara –kolektif işletmelere– girmeye başladılar. Ama bu, kolektifleşme hareketinin mücadelesiz gerçekleştirildiği anlamına gelmez. Sovyet devletinin sovhozlar ve kolhozlar vasıtasıyla yaptığı örnek çalışmaya, MTİ'ye ve de orta köylülerin kitlesel katılımına rağmen Sovyet kırında sosyalizmin güçleriyle kapitalizmin güçleri arasında çok çetin bir sınıf savaşı yürütülüyordu; kulaklar, her araç ve metodu kullanarak Sovyet tarımının sosyalist yapılanmasını engellemeye çalışıyorlardı. Bu mücadelede kulaklarla uzlaşma yanlıları –örneğin buharinciler– partinin doğru politikasının kararlı bir şekilde uygulanmasıyla tasfiye edilirler. Bu mücadele sonucunda Sovyet kırında, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti temelinde, nitelik olarak yeni olan üretim ilişkileri gelişir. Bunlar sömürüden kurtulmuş emekçi köylülerin karşılıklı sosyalist yardımlaşmalarını ve dostça işbirliklerini ifade eden ilişkilerdir.
Sovyet kırında giderek sosyalist üretim ilişkilerinin hakim kılınmasıyla tarımda tekniğin ve tarım biliminin tam kullanılması için bütün ön koşullar da yaratılmış olur.
Sosyalist devletin, tarımın sosyalist alt-üst oluşu için attığı adımların ne denli doğru olduğu hemen görülür. Örneğin kolhoz hareketinin daha ilk döneminde kolhoz üretiminde yüksek bir verimlilik görülür. Köylü üretim araçlarının bir araya getirilmesine dayanan kolhoz hareketinin bu aşamasında alınan üretim sonuçları hayret edici boyutlara varıyordu. Örneğin, kolhoz hareketinin ilk üç yılında kolhozların ürettiği brüt tahıl üretimi 50 misli; pazarlanan (meta formundaki) tahıl üretimi 40 misli artarken, aynı dönemde kolektif ekonomilerin ekim alanı da 40 misli artıyordu. Üretimin artması kolhoz köylülerinin maddi yaşam durumunu da iyileştiriyordu.
Tarımdaki sosyalist alt-üst oluş ve MTİ, sonuç itibariyle, daha kolhoz üretiminin ilk aşamasında tarımsal çalışmanın karakterini temelden değiştirmeye neden oluyordu. Tarımsal alandaki çalışma, özel çalışma olmaktan çıkarak, toplumsal çalışmaya dönüşüyordu ve giderek Sovyet tarımında, çalışmanın karakterindeki niteliksel değişmeye paralel olarak, kolhozlarda işin örgütlenmesinin sosyalist formlarının kullanılmasına geçiliyordu. (Sosyalist yarış, iş bölümü, ekip sistemi vs.).
Tarımsal çalışmayı karakterize eden başka bir değişme de, kolhozların bütünlüklü ekonomi planlamasına dahil edilmesi ve kolhozlar içinde planlamanın gelişmesi ve işin sosyalist ilkelere göre ücretlendirilmesine geçişti.
Bütün bu gelişmelere rağmen kolhozların makina ile donatımı ilk yıllarda nispeten zayıftı. Bu alandaki gelişme 30'lu yılların yarısından itibaren hızlandı. Aşağıdaki veriler bu alandaki gelişmeyi gösteriyor:

Kolektif ekonomilerde önemli tarımsal işlerin makineleşme oranı
İşin cinsi ve % olarak
1933
1937
1940
Yazlık tahıl tarlalarının sürümü
22,0
73,9
75,0
Yazlık tahıl ekimi
6,8
42,5
52,0
Tahılların ve kabuklu mahsullerin hasadı
10,4
39,3
46,0
Bunda biçerdöver ile hasadın payı
0,7
33,6
43,0
İşlenmemiş alanların sürülmesi
-
83,2
84,0
Kışlık tahıl ekimi
7,0
45,0
53,0
Sonbahar sürümü
23,4
67,4
72,0
W. A. Abramow; agk., s. 36.

Görüyoruz ki, kolektif ekonomilerde mekanikleşme '30'lu yılların yarısından sonra büyük oranlara ulaşmıştır.
Sovyet kırında "kim kimi" yenecek sorusu cevaplandırılmıştı. Stalin önderliğinde Bolşevik parti, kırsal alanda kapitalizmin unsurları olan bireysel küçük üretimi ve sınıf olarak zengin köylülüğü, böylelikle bireysel köylü işletmeciliğine dayanan özel mülkiyeti tasfiye etmişti. Sovyet tarımının kaderini artık kolhozlar ve sovhozlar (kolektif ve Sovyet tarım çiftlikleri) belirliyorlardı. Bu sosyalist mülkiyetin; sosyalist üretim ilişkilerinin zaferiydi. Bu, kırsal alanda derin alt-üst oluşların başladığı 1929 yılından 6 yıl sonra; 1935'te bütün köylü işletmelerinin beşte dördünü kolektif ekonomilerde bir araya getiren bir zaferdi.
Kolhozların güçlü kılınmasında bizzat Stalin'in önderliğinde hazırlanan ve kolhoz öncü işçilerinin II. Birlik Kongresi'nde (1935) kabul edilen Tarımsal Büyük Kolektif Çiftlik Tüzüğü çok önemli bir rol oynamıştır. Bu tüzük, kolektif ekonomilerde kolhoz yaşamının anayasası olmuştur. Bu tüzük, kolhozlarda çalışmanın örgütlenmesinin temel formu olarak daimi üretim ekiplerini; ücretlendirmenin sosyalist ilkesinin bütün yönleriyle uygulanmasını, kolhozlar ve MTİ arasındaki karşılıklı ilişkilerin karakterini, üyelik koşullarını, iş disiplinini vs. tespit ediyordu (Bkz. N. D. Kasonzew; "Tarımsal Artel'in Stalinist Tüzüğü-Kolektif Ekonomiksel Yaşamın Temel Yasası", Berlin 1954, s. 37-99, Alm.)

Sovyet tarımında mülkiyetin karakteri:
Sosyalist sanayileşme ve bunun kırsal alana yansıması ve tarımın kolektifleştirilmesi sonuç itibariyle, oldukça kısa bir zamanda, Sovyet kırında gerçekten devrimci ve teknik bir alt-üst oluşa yol açtı. Bu alt-üst oluş sonucunda Sovyet tarımı sosyalist tarıma ve dünyanın en büyük ve en çok mekanize olmuş tarımına dönüştü. Sovyet tarımındaki değişimlerin belirleyici sonucu, toplumsal ve sosyalist mülkiyetin kırsal alanda yegane geçerli mülkiyet olmasıdır, özel bireysel işin yerini toplumsal sosyalist işin almasıdır. Bu iş, toplumsal formu bakımından sanayi işiyle aynıdır. Bütün bu dönüşümler iki beş yıllık plan döneminde gerçekleştirilmiştir. İkinci Beş Yıllık Plan sonunda Sovyet tarımı neredeyse tamamen sosyalistleşmişti. Örneğin 1938'e gelindiğinde bütün köylü işletmelerinin %93,5'i kolhozlarda birleşmişlerdi ve bu kolhozlar, ülkenin o dönemde işlenebilir/ekilebilir alanlarının %99,3'ünü işliyorlardı.
Tarımın da sosyalistleştirilmesiyle Sovyet ekonomisinin bütün alanlarında; sektörlerinde sosyalizm zafere ulaşmış oluyordu; Sovyet ekonomisi tamamen sosyalist ekonomi olmuştu. Öyle ki, daha 1936'da Sovyet ülkesinin bütün üretim araçlarının %98,7'si toplumsal, sosyalist mülkiyet karakterini almıştı.
Ne var ki; SB'de toplumsal, sosyalist mülkiyet tek boyutlu değildi. İki boyutluydu. Bu iki boyutluluk sanayi ve tarımın özelliklerinden kaynaklanıyordu: Sovyet ülkesinde sosyalist mülkiyetin iki formu vardı; devlet mülkiyeti ve kooperatifsel, kolektif ekonomi mülkiyeti(grup mülkiyeti).
Sovyet Anayasası'nın 5. maddesinde sosyalist mülkiyetin formları şöyle tanımlanır:
"SSCB'de sosyalist mülkiyet, ya devlet mülkiyeti (halkın mülkiyeti) formuna, ya da kooperatifsel-kolektif ekonomi mülkiyeti (tek tek kolektif ekonomilerin mülkiyeti, kooperatifsel birliklerin mülkiyeti) formuna sahiptir." (Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Anayasası, Berlin 1949, s. 8 Alm.)
Temel üretim araçları ve ülkenin bütün maddi zenginlikleri bütün emekçilere ait oldukları için devlet mülkiyeti, sosyalist mülkiyetin en yüksek/gelişmiş formudur. Sovyet Anayasası'nın 6. maddesinde devlet mülkiyetinin kapsamı şöyle tanımlanır.
"Toprak, onun zenginlikleri, sular, ormanlar, işletmeler, fabrikalar, ocaklar, madenler, deniz, su ve hava yolu, bankalar, posta ve telgraf, devlet tarafından örgütlenen tarımsal büyük işletmeler (Sovyet çiftlikleri, MTİ vs.), belediye işletmeleri, şehirlerdeki ve sanayi yerlerindeki evler devlet mülkiyetidir, yani halkın malıdır." (Sovyet Anayasası, a.g.y.)
Bu demektir ki, SB'de önemli üretim araçları ve ülkenin bütün zenginlikleri devletin elinde toplanmıştır. Bu devlet sosyalist bir devlettir ve sosyalist devlette, başında komünist partinin bulunduğu işçi sınıfı, önder güçtür ve bu önder güç, devlet mülkiyetinin akıbetini belirler.
Daha 1936 yılında üretim fonunun %90'ı devlet mülkiyetindeydi.
Sanayide olduğu gibi sosyalist tarımda da belirleyici önderlik rolü devlet mülkiyetindeydi. Önderlik rolünü belirleyen özelliklerden birisi topraktı ve toprak devlet mülkiyetindeydi. Böylelikle devlet mülkiyetinde (sosyalist mülkiyette) olan toprak, sovhozların ve kolhozların tarımsal üretimlerinin temelini oluşturuyordu. Sosyalist devlet toprağının kullanımı hakkı, yasaya göre, ebedi ve ücretsiz olarak kolhozlara veriliyordu.
Sovhozlar kırsal alanda sosyalist işletmelerin en önemli formunu oluşturuyorlardı. Bunun içindir ki sovhozlar, tarımsal üretimin en büyük fabrikaları; sosyalist tarımın öncü gücü olarak tanımlanırlar.
Tarımsal üretimde devlet mülkiyetinin önder rolünü belirleyen bir noktayı da MTİ oluştururlar. Sovhozlar gibi MTİ da sosyalist devlet işletmeleriydi. Bu istasyonlar, kolhozların işletmeciliği içeren işlerini üstleniyorlardı ve bu temelde de devletin kolhoz üretimindeki önder rolünü teminat altına alıyorlardı. İkinci Beş Yıllık Plan'ın son döneminde MTİ'nin, kolhoz üretiminin temel üretim araçlarındaki –traktörler, tarımsal makineler vs.– payının yaklaşık %80 olması bu istasyonların rolünü ve önemini yeteri kadar açıklıyor.
"Böylelikle toprak, sovhozlarve MTİ Sovyet devletine, tarımda devlet mülkiyetinin önder rolünün gerçekleşmesi için ve dolayısıyla kolhozların devlet tarafından yönlendirilmesinin gerçekleşmesi için çok önemli araçlar olarak hizmet ediyorlar." (A. Kuropatkin; a.g.k., s. 129)
Kolhozların mülkiyet formuna gelince:kooperatifsel işletmeler, "şayet devlete, yani işçi sınıfına ait olan toprak üzerinde kurulmuşlarsa ve (devlete, yani işçi sınıfına ait olan) üretim araçlarıyla donatılmışlarsa sosyalist işletmelerden farklı olmayan" (Lenin) işletmelerdir.
Emekçi köylülüğün ezici çoğunluğu kolhozlarda birleşmişlerdi ve kolhozlar da üretim araçlarına olan toplumsal mülkiyete dayanıyorlardı. Sovyet Anayasası'nın 7. maddesinde kolektif ekonomilerdeki ve kooperatifsel örgütlenmelerdeki mülkiyet durumu şöyle tanımlanıyor:
"Canlı ve cansız envanter ile kooperatifsel örgütlenmelerdeki ve kolektif ekonomilerdeki toplumsal işletmeler, kolektif ekonomiler ve kooperatifsel örgütlenmeler tarafından üretilen ürün ve onların toplumsal binaları, kolektif ekonomilerin ve kooperatifsel örgütlenmelerin toplumsal, sosyalist mülkiyetlerini oluştururlar." (Sovyet Anayasası, a.g.y.)
Demek oluyor ki, karakter bakımından kolektif ekonomilerde (kolhozlar) ve kooperatifsel örgütlenmelerde mülkiyet, devlet mülkiyeti tipinde bir mülkiyettir. Bu türden mülkiyet, sosyalist mülkiyetin daha basit bir formunu ifade ediyor.
"Aynen devlet sanayi işletmelerinde olduğu gibi, kolhozlarda da üretimin araçlarına ve gereçlerine ortak olmayan insan yoktur. Kolhoz üyelerinin her biri, devlete ait olan ve kolhozu ebediyen verilmiş olan toprakta, kolektif ve devlet mülkiyetinde olan üretim araçları ve gereçleriyle çalışırlar. Aynen sanayi işletmelerinde olduğu gibi kolhozlarda da iş, doğrudan toplumsal iş bazında icra edilir burada işin sosyalist ücretlendirilmesi ilkesi geçerlidir. Kolhozlar, genişletilmiş sosyalist yeniden üretimin yasalarına göre gelişirler." (A. Kuropatkin; a.g.k., s. 130)

Sayıların dili:
İşin verimliliği açısından
Dönemler
Köylü ekonomilerinde
Kolhozlarda
(1922-1925)
1933
1937
Kişi ve iş günü başına tahıl üretimi (kg)
31,1
57,8
98
Köylü işletmelerinde iş verimliliğine
oranla kolhozlardaki iş verimliliği (%)
100,0
186,0
315,0
Kaynak: Büyük Sovyet Ansiklopedisi, a.g.k., C. I, s. 908


Burada, yazı boyunca anlattığımız nedenlerden dolayı kolhoz ekonomilerinin, bireysel köylü ekonomilerine nazaran ne denli verimli olduklarını, aynı zamanda kolhozlarda üretim verimliliğinin sürekli arttığını da görüyoruz. Bu artış, 1933-1937 arasında %69,5 oranına varıyordu. Daha sonraki yıllarda kolhozlarda iş verimliliğinin artışı şöyleydi:

Kolhozlarda iş verimliliğinin artışı şöyleydi
Kolhozlarda
1940
1950
1953
1955
1956
1940=100
100
99
115
136
146
1950=100
-
100
116
138
148
"40 Jahre…" s. 223.

1950'deki durum, savaşın tahribatının sonuçlarından birisidir. 1956'ya gelindiğinde işverimliliği hem 1940'a, hem de 1956'ya nazaran yaklaşık 1,5 misli artmış oluyordu.

Üretim artışı açısından - yıllık ortalama ve %
Ülkeler
SSCB
ABD
Almanya
Dönemler
1933/37
1909/13
1933/37
1909/13
1933/37
Buğday üretimi
16.9
1.9
-0.4
4.4
-2.3
Pamuk üretimi
16.0
9.0
8.9
-
-
Büyükbaş hayvan
9.3
-0.9
-1.2
-0.2
1.2
Domuz
27.3
-0.8
-7.0
2.3
0.6
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, agk., C. 1, s. 911.

Burada tarımda sosyalist ve kapitalist sistemlerin karşılaştırılmasını görüyoruz dersek, bu abartma sayılmamalıdır. Üretimdeki artış oranları, sosyalist tarımın kapitalist tarıma olan üstünlüğünün açık ifadesidir.
Bu gelişmenin başka türlü bir ifadesini de SB'nin kendi ihtiyacını kendi üretimiyle karşılamasında görüyoruz. Sanayi ve tarımın gelişmesi sonucu, örneğin, 1928'de traktör ihtiyacının ancak %24,6'sını kendi üretimiyle karşılayan SB, 1932'de traktör ihtiyacının tamamını kendi üretimiyle karşılar hale gelmişti. Buğday ihtiyacının 1928'de %99'unu, 1932'de tamamını; pamuk ihtiyacının 1926'da %66,8'ini, 1932'de %98,4'ünü ve 1937'de tamamını, süper fosfatın 1928'de %72'sini ve 1932'de de tamamını kendi üretimiyle karşılar hale gelmişti. (Bkz. a.g.k., s. 913)

Brüt tahıl üretimi ve pazar payı açısından:

Brüt tahıl üretimi ve pazar payı açısından

Toplam üretim
Pazar üretimi
Pazar üretiminin payı,%
1927

Mil. Pud*
%
Mil. pud
%
Mil. Pud
Sosyalist ekonomi
(Sovhozlar+kolhozlar)
80
1,7
37,8
6
47,2
Sovhozlar
-
-
-
-
-
Kolhozlar
-
-
-
-
-
Kulaklar
617
13,0
126,0
20,0
20,0
Orta ve küçük köylüler
4 052
85,3
466,2
74,0
11,2
Bireysel köylü işletmeleri
-
-
-
-
-
Toplam
4 749
100,0
630
100,0
13,3
1940
Sosyalist ekonomi
(Sovhozlar+kolhozlar)
5 772,8
99,5
2 224,7
99,8
38,5
Sovhozlar
535,1
9,2
244,4
11,0
45,7
Kolhozlar
5 237,7
90,3
1 980,3
88,8
37,8
Kulaklar
-
-
-
-
-
Orta ve küçük köylüler
-
-
-
-
-
Bireysel köylü işletmeleri
26,5
0,5
4,7
0,2
18,0
Toplam
5 799,3
100,0
2 229,4
100,0
38,5
Agk., C. 1, s. 887/919. *) 1 Pud=16,38 kg.

Bu tablo birkaç gerçeği bir arada gösteriyor:
1927'de tahıl üretimindeki %1,7'lik payıyla tamamen önemsiz olan sosyalist ekonomi 1940'ta tamamen belirleyici oluyor. Buna paralel olarak 1927'de tahıl üretiminin %98,3'ü özel mülkiyet bazında üretilirken 1940'da üretimin %99,5'i sosyalist mülkiyet bazında gerçekleştiriliyordu. Yani 1940'ta sömürücü sınıf, özel mülkiyete dayanan sınıf kalmamıştı.


Kolhozlarda önemli tarımsal işin mekanizeleştirilme oranı açısından
Yıllar ve % olarak
1935
1940
1945
1953
1956
Tarla sürmek
Nadas sürme
57
83
64
97
98
Kış sürmesi
48
71
64
98
99
Ekim

Tahıl
20
56
36
91
95
Pamuk
23
81
71
97
98
Şeker pancarı
43
93
75
95
96
Patates
0,3
4
1
25
46
Hasat
Her cinsten makineler ile tahıl hasadı
22
46
27
80
87
"40 Jahre…", s. 204.

Yoruma gerek yok.

Makine-Traktör İstasyonlarının gelişmesi açısından
Yıllar
1932
1940
1945
1950
1953
1956
MTİ'nin sayısı (yıl sonu) 1000
2,4
7,1
7,5
8,4
9,0
8,7*
MTİ tarafından işlenen kolhoz tarlaları % olarak
49
94
88
97
99
99,7
MTİ çalışanları/yıllık ortalama 1000
144
537
405
705
1167
2953
Traktör sayısı, 1000 adet
72
557
394
739
1007
1178
MTİ'nin yaptığı işler, mil. hektar (sürmek üzerinden hesaplama)
23
227
118
318
486
642
Tahıl kombinaları ile hasat, mil. hektar
0,1
42
17
50
83
93
Agk., s. 21.
*)Yeni kurulan kolhozlara katılımdan dolayı veya birleştirmelerden dolayı MTİ’nin sayısı azalmıştır.
Yoruma fazla gerek yok. Bu veriler, tarımda makinalaşmanın ve sosyalizmin tam zaferini gösteriyorlar.

Kolhozların gelişmesi açısından
Her sene sonu itibariyle
1928
1932
1940
1945
1953
1956
Kolhoz sayısı (bütün kolhozlar) 1000*
33,3
211,7
236,9
222,5
93,3
84,8
Bunların arasında tarımsal Artel'ler*
33,3
210,6
235,5
220,0
91,2
83,0
Buralardaki kolhoz çiftliği sayısı (milyon)
0,4
14,7
18,7
18,0
19,7
19,9
Köylü işletmelerinin kolektifleştirilmesi oransal olarak:






- Çiftlik sayısına göre
1,7
61,5
84,3
83,5
99,3
99,5
- Ekim alanına göre
2,3
77,7
89,4
88,6
99,97
99,98
Bütün kültürlerin toplumsal ekim alanı (mil. hektar)
1,4
91,5
117,7
83,9
132,0
152,1
Çalışan her bir kolhoz köylüsü başına ifa edilmiş ortalama iş birimi
-
118
254
250
295
331
Kolhozların bölünemez fonları (sene sonu itibariyle ve milyar ruble
-
4,7
27,7
36,2
69,8
98,6
Kolhozların parasal gelirlerinin toplamı (milyar ruble)
-
4,6
20,7
20,6
49,6
94,6
Agk., s. 199.
*) Kolhozların sayısal olarak azalmasının nedeni, savaş sonrasında küçük kolhozların birleştirilmesinden kaynaklanıyor.

Tabloya göre 1928'den 1956'ya;
Kolhoz sayısı, 2,5 misli; bunun içinde Artel sayısı keza 2,5 misli; kolhoz çiftliği (köylü ailesi) sayısı 49,7 misli; ekim alanı 108,5 misli;
1932'den 1956'ya;
İfa edilen iş birimi 2,8 misli; kolhozların bölünmez fonları yaklaşık 21 misli ve parasal gelirleri de 20,6 misli artmıştır.
Köylü işletmelerinin kolektifleştirilmesi 1928'de sadece %1,7 oranındayken, bu 1932'de %61,5 oranına çıkmış ve 50'li yılların başında köylü işletmelerin hemen hemen hepsi kolektifleştirilmiştir. Tabii ki, ekim alanları da aynı paralelde kolektif ekonomiye dahil edilmiştir.
Bu ve daha önceki veriler, Sovyet tarımının kolektifleştirilmesinin 30'lu yılların ortasında tamamlandığını ve tarımda sosyalist mülkiyetin geçerli kılındığını; üretimin genişletilmiş sosyalist yeniden üretim bazında gerçekleştirildiğini gösteriyorlar.
SB'de sosyalizmin inşasını buraya kadar sadece sanayi ve tarım bazında ele aldık. Sorun bununla sınırlanamaz Esas olan, sosyalist üretim ilişkileri temelinde yükselen toplumu, bütün çelişkileri ve üst yapı kurumlarıyla da ele alıp ülkede sosyalizmin ne derece gerçekten inşa edilip edilmediğini göstermektir. Biz de öyle yapacağız ve bir kaç makale ile SB'de sosyalizmin inşasını, zaferini, belirleyici öneme sahip kıstaslar bazında ele alacağız.

 
Proleter Doğrultu, Sayı 10, Mayıs – Haziran 1997