deneme

30 Aralık 2016 Cuma

ULUSAL GÜVENLİK POLİTİKASI VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU


ULUSAL GÜVENLİK POLİTİKASI VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU
(Darbe Karakterli “Renkli Devrim” Girişimi ve Sonrası – IV) 
 
1-Ulusal Güvenlik ve Jeopolitika
Ulusal güvenlik politikası veya bu politikanın formüle edildiği ve koşullara göre değişen ulusal güvenlik konsepti, esas itibariyle emperyalist çağda rekabet, bölge ve dünya hegemonyası için oluşturulan jeopoltikanın doğrudan bir ifadesi olarak emperyalist ülkeler ve bölgesel gücü olan devletler tarafından geliştirilmiştir. Kavram olarak “ulusal güvenlik”, ilk defa II. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan emperyalizmi tarafından kapitalist dünyanın önce sosyalist, sonra da revizyonist dünya karşısında çıkarlarını savunmak için kullanılmaya başlanmıştır. 1947'de çıkartılan Ulusal Güvenlik Yasası (“National Security Act”), görünüşte ABD'nin güvenliğiyle ilgilidir. Ama Amerikan emperyalizmi, o zaman kapitalist dünya üzerinde kurduğu hakimiyetini devamlı kılmak için kapitalist dünyanın güvenliğini ABD'nin ulusal güvenliğine entegre etmiştir. Bunun en açık yansımasını NATO'nun kurulmasında ve işlevinde görmekteyiz.

16 Aralık 2016 Cuma

KRİZ Mİ, DEĞİL Mİ?


KRİZ Mİ, DEĞİL Mİ?
PARA PİYASALARINDA HAREKETLENME VE EKONOMİNİN SEYRİ

Doların TL karşısında değer kazanması ekonomistleri de hareketlendirdi. Ekonominin krizde olduğu tespitini yapanlardan, politikayla ekonomiyi birbirine karıştıranlardan; ekonominin seyrini politik kararlarla rayına oturtmak isteyenlerden; kriz patlak verirse Erdoğan kaçınılmaz olarak gider ve ondan kurtuluruz diyenlerden geçilmiyor. Sanki papatya falı bakılıyor! Şüphesiz, doğru değerlendirme yapanlar da yok değil. Bu görüşlere aşağıda ayrıca değineceğiz. Ama önce şu ekonominin seyrine en son veriler ışığında bir bakalım.

12 Kasım 2016 Cumartesi

MUSUL “SEFERİ” VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU




MUSUL “SEFERİ” VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU
(Darbe Karakterli “Renkli Devrim” Girişimi ve Sonrası – III)

I-Musul'da kim kime karşı ve niçin savaşıyor?

Bu kadar ülkenin (35 ülke olduğu söyleniyor) daracık bir alanda, bu ülkelerden birçoğunun, en azından önde gelenlerinin (ABD) eseri olan IŞİD'e karşı savaşmak için, dar bir ahıra sıkıştırılmış katırların tepinmesi gibi tepinmeleri ve savaş naraları atmaları oldukça düşündürücü. Alan dar; Musul ili ve yakın çevresi, buna ek olarak Telafer. Coğrafi bakımdan dar, savaş tekniği bakımından, şehir olduğu için ağır imha silahlarının kullanılabileceği bir ortam pek yok. Ama dişinden tırnağına kadar silahlanmış bunca güç, IŞİD'e karşı “meydan muharebesi” vermek için Amerikan komutasında adeta yarışıyor. Ve “sınır”ın öbür tarafında, yani Suriye'de Rusya bu durumu seyrediyor. Sanki kıyamet Musul'da kopacak; sanki dünyanın geleceği Musul'un IŞİD'den kurtarılmasıyla veya kurtarılamamasıyla yeniden belirlenecek!

13 Ekim 2016 Perşembe

ORTADOĞU'DA “İT DALAŞI” VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU



ORTADOĞU'DA “İT DALAŞI” VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU
(Darbe Karakterli “Renkli Devrim” Girişimi ve Sonrası - II)

Neden Türkiye ile bu kadar uğraşıyorlar? Erdoğan'ın diktatör olduğunu, faşist, ırkçı olduğunu, dini bütün olduğunu ve bu özelliklerinden dolayı da “sempatik” görmediğinizi anladık. Dünyada bu sıfatlara haiz çok sayıda diktatör var. Onlarla neden bu kadar uğraşılmıyor da Erdoğan'la uğraşılıyor? Yoksa “kasap sevdiği postu yerden yere vururmuş” durumuyla mı karşı karşıyayız? Böyle bir durumla karşı karşıya olmadığımız açık. Ama aynı zamanda Erdoğan sevilmediği, faşist, ırkçı, İslamcı olduğu için gitsin durumuyla da karşı karşıya değiliz. O zaman bu darbe girişiminin, Erdoğan gitsin demenin; bunda ısrarlı olmanın başka nedeni veya nedenleri olsa gerek. Darbe, girişimden öteye geçemediği ve iktidarda kaldığı için şimdi Erdoğan'ın eline hiç beklemediği fırsatlar geçti ve o da bunları tepe tepe kullanıyor; savaş uçağının düşürülmesinden sonra Rusya ile neredeyse savaşın eşiğine gelinmişti, ama şimdi ilişkiler, uçak krizinden önceki gelişmişlik seviyesinin üstüne taşınıyor; Putin ve Erdoğan “can ciğer dost” oldular. ABD ve AB, kendi eserleri olan başarısız darbe girişiminden sonra süklüm püklüm durumdalar; suç üstü yakalandılar. Batı'lı güçler darbeyle Erdoğan'ın gideceğine; istedikleri bir iktidarın geleceğine kesin gözüyle bakıyorlardı. Ama olmadı ve darbenin gerçekleşememesinden duydukları rahatsızlığı hiç de diplomatik olmayan dille ifade ederek duydukları hazımsızlığı dünya kamuoyuna yansıttılar. ABD, Almanya, İngiltere gibi ülkeler darbe sürecinde müttefikleri Türkiye'ye karşı hiç de müttefiklik ilişkilerine tekabül etmeyen, hasmane tavır almışlardır. Bu tavır, bu ülkelerde resmi ve özel birçok medya organı tarafından dile getirilmişti. Şimdi ise mevcut ilişkileri daha da germemek ve Erdoğan'ın daha fazla Kuzey'e ve Doğu'ya bakmasını engellemek için birtakım dayatmalarına evet demek zorunda kaldılar. Cerablus'un işgaline ABD'nin adeta boyun eğmesi ve son olarak da “uçuşa yasak bölge” talebine AB'nin olumlu yaklaşımı buna birer örnektir.

28 Eylül 2016 Çarşamba

EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ VE MOODY’S’İN TÜRKİYE NOTU



EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ VE MOODY’S’İN TÜRKİYE NOTU

15 Temmuz darbe girişiminden sonra aynı ay içinde Standard & Poor’s, bu girişim sonrasında siyasi kutuplaşma arttı, kurumsal denetim mekanizmaları zayıfladı diyerek Türkiye’nin kredi notunu birkaç gün önce bir kademe düşürdüğünü ve BB+’dan BB’ye indirdiğini açıklamıştı. 23 Eylülde ise uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviye olan "Baa3"ten 1 basamak aşağı "Ba1" seviyesine düşürdü. Daha 3-4 gün önce, Küresel Ülke Riskleri Birimi Kıdemli Müdürü Alastair Wilson’un ağzından, "Başarısız darbe girişiminin ekonomide yarattığı şok etkisi büyük ölçüde bertaraf edildi" diye açıklayan aynı kuruluştu. Bu açıklamanın mürekkebi dahi henüz kurumadan, yeni bir açıklamayla, üç gün önce söylediğinin tam tersini iddia etti. 2003'te "Tezkere geçmezse notu indiririm" tehdidini savuran bu kuruluş, Mayıs 2013'te Türkiye'nin notunu yatırım yapılabilir seviyeye çıkarmıştı. Biraz garip bir değerlendirme! Ekonominin gelişme seyrinden daha hızlı hareket edebilen bir kuruluş!
Şimdiki değerlendirmesine neden olarak Moody's Türkiye ekonomisinde dış finansman yükümlülüklerine yönelik risklerin artmasıyla kurumsal yapıların ve büyümenin zayıflamasını göstermiştir.
Bu ise biraz değil, oldukça garip bir değerlendirme!

2 Eylül 2016 Cuma

DARBE KARAKTERLİ “RENKLİ DEVRİM” GİRİŞİMİ VE SONRASI (I)



DARBE KARAKTERLİ “RENKLİ DEVRİM” GİRİŞİMİ VE SONRASI (I)

15 Temmuz'da canlı yayın eşliğinde Türkiye tarihinde ilk defa görülen bir darbe girişimi yaşandı. Canlı, görsel yayın eşliğinde bir darbe girişimini ve sonucunu izlemek her zaman mümkün olmasa gerek. Niyetin deşifre olmasından dolayı sabaha karşı gerçekleştirilmesi gereken darbenin erkene alınması bu girişimin seyrini de doğrudan etkiledi.

İki karşıdevrimci güç karşı karşıya geldi: Kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak tanımlayan darbeciler ve ona karşı gelen örgütlü güç. Toplumda karşılık bulamayan darbeciler orduyu neredeyse ele geçirmiş olan Gülenci subaylardan ve sayısal olarak önemsiz de olsa kendine Atatürkçü diyen, kendine göre nedenlerden dolayı Erdoğan karşıtı olan subay takımından oluşmaktaydı.

19 Nisan 2016 Salı

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN DERİNLEŞEN KRİZİ - BÜYÜYEN GÖÇ AKIMININ VE YAŞANAN FACİANIN SORUMLUSU KİM?


AVRUPA BİRLİĞİ'NİN DERİNLEŞEN KRİZİ -
BÜYÜYEN GÖÇ AKIMININ VE YAŞANAN FACİANIN SORUMLUSU KİM?*

AB, görünür ve henüz görünmeyen yönleriyle tarihinin en büyük krizi ile boğuşma sürecindedir. Bu yüzyılın başında hedefi büyüktü; öncelikle dünyanın en dinamik ekonomisine sahip olacaktı. Bu dinamik ekonomiyle, pek dillendirilmese de, jeopolitik açılımlar yapacak; dünya hegemonyası için rekabet edecekti. Bunun gerçekleştirilmesi için Lizbon Anlaşmaları ve Avrupa Anayasası bütün Avrupa kıtasını ekonomik, siyasi, sosyal olarak bütünleştirecekti; yani AB devletleşme sürecinde bayağı ilerlemiş olacaktı.

10 Nisan 2016 Pazar

KAPİTALİZMİN TARİHİ (1600 -1990)



KİTAP TANITIMI


KAPİTALİZMİN TARİHİ
Ekonomik Kriz Ağırlıklı
(1600-1990)

“Önsöz Yerine” yazısı Mart 2002'de hazırlandı, ama yayımlanmadı. Şu veya bu çalışmaya dahil etmeye çalıştım, ama “ekleme” olduğu bariz olduğu için çıkardım. İnanıyorum bu çalışmada yerini buldu. Yazı aslında biraz daha uzundu. Bu çalışmaya girişte kolaylık sağlayacağını umarım.

Bu çalışma Temmuz 1991-Ocak 1992 arasında hazırlandı. Bu nedenle 1990-1994 krizi ele alınmadı. Ancak, dünya ekonomisinin yeni bir krize doğru yuvarlandığından bahsedildi. Yazıldığı dönemde gelecekle ilgili görüşlerimi çıkarmadım; yanılgı olanları da aynen bıraktım. Daha doğrusu aradan 20 sene geçmesine rağmen hiçbir bölümü, konuyu “sorunlara yaklaşım bugün böyledir” diye değiştirmedim; düzeltmedim, yeniden yazmadım. Buna kavramlar da dahildir.

27 Mart 2016 Pazar

Bir Söyleşi (2)


Bir Söyleşi (2)*

“Ortadoğu da siyasal gelişmelere damgasını vuran Kürt devrimci dinamiğidir”

11 Mart 2016 Cuma

Bir Söyleşi (1)


Bir Söyleşi*

Halkın Günlüğü: Türk devletinin gerek Suriye gerekse Kuzey Kürdistan’da süregelen savaşa ilişkin sadece siyasi değil, oldukça önemli ekonomik bir ilişki içerisinde olduğu biliniyor. Hem El-Nusra vb. çetelerin eğitilip silahlandırılması, finanse edilmesi hem de Kuzey Kürdistan’da sürdürülen savaşa aktarılan ekonomik kaynak itibariyle… Bunun ülke ekonomisi içindeki payı ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

18 Şubat 2016 Perşembe

Özyönetim, Özsavunma, Demokratik Özerklik Üzerine*


Özyönetim, Özsavunma, Demokratik Özerklik Üzerine*

Önce hangi iç ve dış koşullarda özerklik açıklamalarının yapıldığına bakalım...
Dolmabahçe'de masayı deviren devlet, “barış süreci”nin bir aldatmaca olduğunu gösterdi. Daha 2014'te MGK alınan saldırı, imha konseptini hayata geçirmeye başladı....Faşist diktatörlük 7 Haziran’dan itibaren saldırıya geçti ve savaşı tırmandırdı; Batı’da ve Kürdistan’da topyekun bir imha saldırısına girişti. Kürdistan’da yaşlı, kadın, çocuk... ayrımı yapmaksızın sürdürülen katliamlar devlet politikası düzeyine çıkarıldı. Batı’da ise bu vahşete karşı çıkabilecek, mücadeleyi ortaklaştırma potansiyeline sahip kesimlere dönük saldırı gündeme getirildi.