KRİZ
MRİZ YOK, İNANMAYIN, HEPSİ MANİPÜLASYON
Kriz
kavramı çok, ama pek çok kolay kullanılıyor. Tamam, şunu
anlıyorum; sorunun teorik muhtevasına, kapitalist sistemin iç
çelişkilerine vakıf olmayanların, kendilerine göre ekonomide her
olumsuz gelişmeyi kriz olarak tanımlaması anlaşılır. Bu türden
olup da teori adına, sınıf adına, ideoloji adına; veya
toplamında Marksizm-Leninizm adına görüş açıklayanların
sayısı bu topraklarda hiç de az değildir. Ama bunların;
ideolojik, sınıfsal, örgütsel, teorik duruştan ve mücadeleden
bahsedenlerin kriz kavramını çok kolay kullanmaları oldukça
düşündürücüdür. Bunun birçok nedeni olabilir, ama başlıca
nedenler şunlar olabilir: Ya bunlar -bunlar örgütlü olanlardır-
kapitalist sistemin siyasi yapısıyla baş edemeyecekleri
düşüncesinden hareketle sistemi yıkma umutlarını krize
bağlamışlardır ve bu nedenle kriz patlak verir Erdoğan giderde
ısrar ediyorlar veya da Marksist kriz kavramının da birtakım
nesnel yasaları içerdiğinden, daha genel anlamda ifade edersek;
kapitalist ekonominin nesnel yasalarının olduğundan ve sermaye
çevriminin de bu nesnel yasaların bir yansıması olduğundan
bihaberler. Kriz veya değil, ne derseniz deyin, sermaye kendi
yolunda ilerler. Önemli olan o yolu; sermayenin hangi yolda hareket
ettiğini; çevriminin hangi aşamasında olduğunu anlamaktır.
Bunun için de oldukça can sıkıcı, şevk kırıcı verileri ele
almanız ve yüzde şu kadar arttı, yüzde şu kadar daraldı
türünden açıklamalar yapmanız gerekir. Hele hele bir ekonomik
krizin başlangıcından, ilk göstergelerinin analizinden
bahsediyorsanız, o sıkıcı işten hiç kurtulamazsınız. Ama
başka bir yol da yok değil: Kısa yolu, istatistiğin de bir bilim
olduğunu reddedip, kolaycılığı seçip, önsel olarak herkesin
kendiniz gibi düşündüğünden hareketle o sıkıcı işi
atlarsınız ve burjuva basında işinize geleni alırsınız, bir de
bunu uluslararası Post-marksist avane sürüsünün Marksizmin içini
boşaltan, Marksizm-Leninizmi reddeden “yeni” görüşleriyle
birleştirirseniz ekonomide kriz patlak verir ve diktatör gideri
açıklamış olursunuz. Laf aramızda şunu da belirteyim; bu
memlekette bu görüş son yıllarda, daha doğrusu sınıf
mücadelesinde uzaklaşıldıkça sık sık dillendirilmeye başlandı
ve hala da, hiçbir şey olmamış gibi savunuluyor. Tecrübe
göstermiştir ki, bu türden dehşetli değerlendirmelerin ömrü
çok kısadır. Doların TL karşısında hızlı değer kazanmasının
ekonomi çökecek, diktatör gidecek umudunu nasıl yeşerttiğini
unutmuş olamayız. Şimdi ne olacak? Yeşertilen o “umut”tan
geriye ne kaldı? “Umut” yerini kısa zamanda hüsrana bıraktı.
Aslında bu düşüncenin arkasında çok parlak bir zeka yatmakta!
Düşünebiliyor musunuz, tek taş atmadan, toplumsal değişimi,
altüst oluşu gerçekleştirecek özne diye gördüğün sınıfı
örgütlemeden diktatörü gönderen, Saray’ını başına yıkan
bir anlayış. Peki, dolar 10, 20, biraz da abartalım 30 TL’ye
çıkar ve diktatör gider. Sonra ne olacak? İktidara mı
geleceksin? Hayır. Aynı içerikli başka söylemlerle başka bir
diktatör iktidara gelecek; bu burjuva sınıfın, sermayenin
diktatörlüğüdür. Yoksa böyle olmayacak mı?