Afganistan ve Irak’ta işgalci güçler zor durumda. Emperyalist çıkarlar için işgal edilen Irak’ta direniş güçleri karşısında artık tutunamamaya başlayan işgalciler, çekilmenin yol ve yöntemlerini tartışmaya başladılar. Yeni bir Vietnam yaşamanın Amerikan emperyalizmi açısından dünya çapındaki hâkimiyetine vurulabilecek en büyük darbe olacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Gelişmeler, Irak’ın şu veya bu biçimde işgalciler için yeni bir Vietnam olacağını göstermektedir.
“Demokrasi getirme” ve “kitle imha silahları” demagojilerinden geriye hiçbir şey kalmadı. İşgalin yegâne nedeninin bölge üzerinde hâkimiyet ve enerji kaynaklarını kontrol etmek olduğu gerçeği de artık tartışılmıyor. İşgalciler durumu kurtarmak için rakipleri olan AB, Rusya, Çin ve Japonya gibi emperyalist güçleri “çözüm”e ortak etmeye yanaşmıyorlar. Ama düne kadar “şer ekseni” ülkelerinden saydıkları İran ve Suriye’nin Irak çıkmazında belli bir rol oynayabileceklerini dillendiriyorlar. Bu ülkelere ve ayrıca Mısır ve Suudi Arabistan’a yönelik tehditlerden de geriye bir şey kalmadı.
Ortadoğu ülkeleriyle Amerikan emperyalizmi ilişkilerinde, Bush’un seçim yenilgisinden sonra yeni politika diye öne sürülen anlayışlarda yeni olan bir şey yok. Yeni diye tanımlanmaya çalışılan, Eylül 2001 öncesindeki ilişkilere dönmekten başka bir şey değildir. Anlaşılan o ki, “demokrasi” ve “uluslararası teröre karşı mücadele”nin kıstası, Amerikan çıkarlarına boyun eğmekten geçiyor. Yani, ABD, kendi idaresi doğrultusunda hareket eden ülkeleri “dost”, etmeyenleri de “düşman” ilan etme mantığını yeniden eskisi gibi yorumlamaya başladı; bir ülkede faşist, baskıcı rejim hâkim olsa bile, o ülke, ABD’nin çıkarlarına karşı gelmiyorsa Amerika’nın dostu, müttefiki olan bir ülkedir. Bir ülkede demokrasi hâkim olsa bile o ülke Amerikan çıkarlarına karşı geliyorsa, ABD’nin dostu olmayan bir ülkedir. Eylül 2001 saldırısından önce ABD’nin dostluk-düşmanlık kıstası, demokrasi anlayışı böyleydi. Bu nedenle şimdi Iran ve Suriye gibi “şer ekseni”ne dâhil ettiği “haydut devlet”lerle yeniden ilişki kurmanın yollarını aramaktadır.
Yanlış hesap Bağdat’tan döner. Irak direniş hareketi, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’yu işgal ve bunu ötesinde “Büyük Ortadoğu Projesini” gerçekleştirmek için yaptığı hesapları, planları boşa çıkartacağını göstermiştir. İşgalciler, direnişçilerin giderek artan saldırılarını önleyemiyorlar, karşılık veremiyorlar. Irak direnişinin birleşik komutanlık altında birleşmesi, direnişin yeni bir sürece girildiğini de göstermektedir:
-Irak direnişi, bölgesel olmaktan çıkmıştır. Artık sadece Sünnilerin çoğunluğu oluşturduğu bölgelerde sürdürülmemektedir.
-Direniş ulusal çapta örgütlenmiştir.
-Direnişte İslami güçlerin reddedilemeyecek belli bir ağırlığı vardır, ama onlar belirleyici güç konumunda değiller.
Birleşik Siyasal Komutanlığın kurulması, işgalcilere karşı mücadelede küçümsenemeyecek bir yol alındığını, işgalcilerin ülkeden kovulmalarının yakın olduğunu göstermektedir.
Bu nedenledir ki, Amerikan emperyalizminin Irak senaryolarından birisi de direniş güçleriyle ilişkiye geçmektir.
Amerikan Dışişleri Bakanı C. Rice’ın, 3 Ekim 2006 tarihinde Körfez Ülkeleri, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanlarıyla Kahire’de yaptığı toplantı, yenilginin itirafından başka bir anlam taşımamaktadır. Bu toplantıda Rice, Irak çıkmazından kurtulmak için toplantıya katılan ülkelerden resmen yardımlarını istedi. Rice vasıtasıyla Amerikan emperyalizminin dile getirdiği talepler bilinmiyor değil: Ürdün, Birleşik Arap Emirliği, Mısır, Suudi Arabistan ile diğer Körfez ülkeleri, Iraklı Sünni gruplarla görüşmeli ve onlara Irak’ın geleceği üzerinde aktif siyasal rol alacaklarının güvencesi verilmeli.
Bunun üzerine söz konusu bu ülkeler, eski Irak Baas Partisi’nin ılımlı isimleriyle görüştüler ve eski Irak Cumhuriyet Muhafızları komutanları ile eski sivil Baasçı kadrolarının Irak yönetiminde yer alacakları konusunda bazı anlaşmalar yaptılar.
Ayrıca, işgalciler gerek Irak Başbakanı N. C. El-Maliki ve gerekse Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesut Barzani ile ayrı ayrı görüştüler ve Irak’ın istikrara kavuşturulması için atılması gereken adımların bir an önce atılmasını talep ettiler. İşgalcilerin, Maliki ve Barzani’den istedikleri şunlardı:
-Direniş örgütleriyle anlaşmaya varmak.
-Silahlı milisleri yasaklamak.
-Yönetiminde Sünni gruplara daha fazla rol vermek.
-Federal sistem yerine il sistemi uygulamasına geçmek. Bu durumda il sistemi daha geniş yetkilerle donatılmalı ve merkezi hükümete bağlı olmalı.
-Hükümette yer alan Şii gruplar tarafından Sünnileri cezalandırmak için oluşturulan “ölüm timlerinin” lağvedilmeli.
-“Iraklı Baasçıların açığa alınma”sını düzenleyen yasanın iptal edilmeli ve bundan zarar görenlere tazminatın verilmeli. (Bu yasa Paul Bremer döneminde yürürlüğe girmişti).
Amerikan emperyalizminin “yeni” politikası bu eksende geliştiriliyor. Bu anlayışın sonucudur ki, işgalden bu yana istenmeyen, düşman görülen güçler/ülkeler, Amerikan emperyalizminin yeniden “dost” olmaya başladılar.
Ama direniş ulusal çapta örgütlü sürüyor ve işgalciler yenilmekten, Irak’tan kovulmaktan kurtulamayacaklar.