deneme

11 Aralık 2006 Pazartesi

NATO ZİRVESİ VE PROTEKTORAT AFGANİSTAN (II)



Afganistan’ın Yıkımı

Afganistan’da devlet yapısının tahribatı daha 1979’da başlamıştı. O zamanki CIA-Direktörü ve şimdiki Amerikan Dışişleri Bakanı R. M. Gate, Hatıralarında CIA’nin, Sovyetler Birliği’nin (SB), Afganistan’ı işgalinden (1979 sonu) aylar öncesi Afganlı islamistleri desteklemeye başladığını yazar. Dönemin Başkanı J. Carter’ın güvenlik danışmanı olan Z. Brezezinski de başkanının Temmuz 1979’da hükümete karşı İslamcı muhalefeti destekleme talimatını imzaladığını doğrular. 15 Ocak 1998’de bir Fransız gazetesiyle yaptığı söyleşide Z. Brezezinski, “Müdahale etmeleri için Sovyetleri zorlamadık, ama onların müdahale etme olanağını bilerek arttırdık” diyecekti. Böylece SB, Amerikan emperyalizmi tarafından “Afgan tuzağı”na düşürülmüş oluyordu. SB’nin Afganistan’ı işgal etmesi, Afgan sorununu doğrudan doğruya uluslararası bir soruna dönüştürmüştü. Artık SB’nin de bir “Vietnam”ı vardı. Amerikan emperyalizmi açısından önemli olan da buydu. Ne SB’ni ne de Amerikan emperyalizmini ilgilendiren, Afganistan’ın kendisi değildi; her iki tarafı da ilgilendiren, her iki süper gücün dünya hegemonyası stratejisini gerçekleştirmede Afganistan’ın yeriydi. Afganistan bu günde bu sorunla karşı karşıyadır.

Taliban rejimi yıkıldıktan sonra (2001) işgalci güç Amerikan emperyalizmi, özellikle İngiltere’nin desteklemesiyle BM şemsiyesi altında Almanya’da (Petersburg/Bonn) uluslararası bir konferans örgütledi. 2001 sonunda düzenlenen bu konferans, sömürgecilik tarihinde görülen konferanslara benziyordu. Ülkeyi işgal eden ve işgalde yer almak isteyen veya buna karşı olan güçlü devletler, söz konusu ganimetin nasıl paylaşılması ve yönetilmesi üzerine tartışıyorlar. Petersburg Konferansında olan da buydu. Konferansa katılan 20’den fazla Amerikan temsilcisinin yoğun baskısı sonucunda üç İslamcı ve bir monarşist grubun da katılımıyla geçici bir Afgan hükümeti oluşturuldu. CIA’nin adamı Abdul Hamid Karsai hükümet başkanlığına getirildi. Afgan halkıyla hiçbir ilişkisi olmayan ve dolayısıyla halktan destek almayan bu hükümet, uluslararası koruma altında başkent Kabil’e getirildi ve güvenliği sağlandı. Bu tarihten itibaren Afganistan, işgalci güçlerin protektoratı olmuştu.

Protektorat Afganistan, Amerikan emperyalizminin eseriydi. Amerikan emperyalizminin temsilcileri bu protektoratı oluştururken ne Avrupalı „dost”larının ne de genel olarak NATO üyesi ülkelerin görüşlerini almışlardı. Ama ülkelerinin çıkarlarını Hindikuş’ta savunmak isteyen emperyalist ülkeler, Amerikan emperyalizminin Afganistan işgalini destekleyenlerin başında yer aldılar. İşgalci güçler Afganistan’ı, yeni silahların ve işgalci orduların yeteneklerinin denendiği bir alana dönüştürdüler.

28.6.2004 tarihinde İstanbul’da yapılan NATO toplantısında BM’in kontrolünde olan ISAF’ın (“International Security Assistance Force”) NATO komutanlığına tabi kılınması kararı alındı. Afganistan, hazırlanan bir NATO-Operasyon Planına göre, hemen hemen aynı büyüklükte olan dört sektöre bölündü. Böylece BM’in gözlemci konumu, ülkenin hükümranlığı ve devlet olarak varlığı ortadan kaldırılmış oldu.

Amerikan emperyalizmi, Avrasya jeopolitikasını gerçekleştirmek; dünya hâkimiyeti kurmak için Afganistan’da uzun bir dönem kalmak zorunda olduğunu biliyor. Afganistan işgalinde şimdilik NATO’yu kullanıyor. Afganistan’ın mevcut durumu, ABD ve NATO’nun bu ülkede uzun bir dönem kalmak için siyasal ve askeri önkoşulları oluşturmuş olduklarını göstermektedir. 2005’te, seçimlerden önce Karsai’nin „ulusal konferans“ adı altında bir araya getirdiği 100 „şahsiyet“, bu uşağa, Amerikan ordularının sonsuza dek Afganistan’da kalabilmeleri için anlaşma yapma yetkisi verdi.

Afganistan, serbest rekabetçi kapitalizm ve emperyalizm çağının başlangıcında görülen protektoratçılığın tipik bir örneğini oluşturmaktadır 21. yüzyılın başında. Afganistan’ın hükümranlığından ve bağımsız bir hükümetin iş başında olmasından bahsedilemez. Mevcut kabinenin yarıdan fazlası Amerikalı Afganlardan oluşmaktadır. Geriye kalan kısmını ise Avrupalı Afganlar ve birkaç savaş ağası oluşturmaktadır. Bileşimi böyle olan hükümete, hemen her resmi dairede faaliyet sürdüren ve karar alma yetkisi olan Amerikalı uzmanlar „yardımcı“ olmaktalar.

Emperyalist işgal, protektorat statüsü Afganistan’da ekonomik alt yapının tahribatına neden olmuştur. Ekonomi Bakanı Muhammed Amin Farhang, Afgan pazarlarında alınıp-satılan metaların yüzde 99’unun ithal malı olduğunu söylüyor. Bu anlamda Afganistan, sanayi ürünleri üreten ülkeler için bir cennet olmuştur. Devlet mekanizmasına entegre olmuş eroin ağaları, olanaklarını kara para yıkamak için kullanıyorlar ve sadece, oldukça az sayıda ödeme gücü olan Afgan zenginleri için lüks mallar üretiliyor. İşgalci güçlerin kontrolünde Afganistan bir „Uyuşturucu Maddeler Mafyası Devleti“ olmuştur.

Afgan halkının diğer bir düşmanı da „hükümet dışı örgütler”dir. Bu türden 2500 örgütün Kabil’de büroları var. Çeşitli uluslararası „verenler konferansı”nda toplanan milyarlarca dolar, her türlü yetkiye sahip bu 2500 örgüt üzerinden yeniden „verici“ ülkelere akmaktadır. Para içinde yüzen bu örgütler, Afganistan’da başlı başına bir güçtür, adeta yedek hükümettir. Fransa Afganı Planlama Bakanı Ramazan Başardost’a göre hükümet dışı örgütler, Afganistan’ın „yeni El-Kaide“sidir. Bu bakan bu örgütlerin sipariş defterlerine bakmak istediği için Karsai tarafından görevinde alınmıştır.

Afgan seçkinler tabakası, işgalci güçler tarafından satın alınmış durumda. Bu ülkede cirit atan uluslararası vakıflar, aydın avındalar. Her bir emperyalist ülke, işgalci güç, daha şimdiden sonraki Afganistan’da siyasal nüfuzunu devam ettirmek için kullanacağı unsurları, vakıfları vasıtasıyla kendine bağlamak, kendi çıkarlarını savunacak şekilde eğitmek çabası içinde. Bunun adı, yerli uşak yetiştirmektir.

Hindikuş, Enver Paşaya mezar olmuştu. Dünyanın en güçlü ordularından olan Kızıl Ordu da Hindikuş’tan kovulmuştu. Tarihte hiçbir emperyalist, işgalci güç Hindikuş’ta zafer elde edemedi ve eninde sonunda kahraman Afgan halkının direnişine teslim olup ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Sıra şimdiki işgalcilerde. Onları da aynı akıbet beklemektedir. Amerikan emperyalizminin dünya hâkimiyeti stratejisi, hem Afganistan’da hem de Irak’ta yenilgiye uğramıştır.

„Barışı güvenlik altına almak için“ Afganistan’a „istikrar“ götürmek isteyen işgalciler, direnen Afgan halkına karşı savaşmakla karşı karşıya kalmışlardır. Irak’ta olduğu gibi Afganistan’da da direniş, belli bölgelerde sürdürülen direniş olmaktan çıkarak ülke çapında yaygınlaşmaktadır. İşgalciler, Afganistan’da da işlerinin zor olduğunu kabul etmeye ve durumu „felaket“ olarak değerlendirmeye başladılar. Daha fazla asker çağrısının ötesinde Amerikan Dışişleri Bakanı C. Rice, Afganistan’da yenilgiye uğrayabiliriz uyarısında bulunurken, NATO eski Başkomutanı W. Clark da „kazanmak durumunda değiliz“ değerlendirmesini yapıyordu.