Obama, Bush'un yapamadığını yapmak için göreve getirilmiştir: Obama, dünya hegemonyası için Rusya ve Çin'e karşı savaş politikasını Bush'tan daha değişik bir biçimde savunmaktadır. Irak yenilgisini -“zafer”e çevirmek için olsa gerek- bu ülkeden çekilmekle kapatmaya çalışacak. “Irak'tan sorumlu bir geri çekilişe başlayacağız ve ülkeyi halkına devredeceğiz” diyor. Obama'nın Irak'tan geri çekilme konusunda söylediği bu kadar. Ama koltuğa oturur oturmaz, “ülkeyi halkına devretmeyeceği”nin işaretlerini vermeye başladı; şüphesiz, işgalci asker sayısı azaltılacak ve bunlar belirsiz bir zamana kadar Irak'ta kalacak bir şekilde konuşlanacaklar ve Irak'ta Amerikan çıkarlarının geçerli kılındığı bir yapılanma işlevsel kılınacak.
Bunun ötesinde Obama, Afganistan'a, çekilmek bir yana, asker yığınağı yapmaktan yanadır; oraya 30 bin asker göndermek istiyor. Bush'un savunma bakanı R. Gates'in aynı görevde kalması Obama'nın hangi politikanın savunucusu olduğunu açıkça göstermektedir.
Obama “teröre karşı savaş“ı devam ettirecektir.
Obama'nın görevi devralma konuşmasının ikinci ana konusu, savaş politikasıyla ilgiliydi. Obama, Amerikan emperyalizminin savaş, işgal ve dünya hâkimiyeti politikasını, Bush'dan farklı olarak, birtakım “ahlaki değerleri” ve demagojik kavramları ön plana çıkartarak sürdürecektir.
Amerikan emperyalizminin Bush'un ağzından “teröre karşı savaş” anlayışıyla Obama'nın ağzından “ulusumuz zor ve kinin en geniş ağına karşı savaş içindedir” anlayışı arasında zerre kadar fark yoktur; savaş politikası başka biçimlerde devam ettirilecektir.
Obama, Amerikan “yaşam tarzı için” savaşmaya hazır; bu tarza, daha doğrusu Amerikan emperyalizmine karşı mücadele edenlere karşı, onları, “dünyaya terör getirenler ve masum insanları katledenler” diye tanımlayarak savaş ilan ettiğini saklamıyor. Bunun “medeniyetler çatışması” politikasının devamından, başka ülkelerin işgal edilebileceği sinyalinin verilmiş olmasından başka bir anlamı yok. Burada eski ve yeni başkan arasında -Bush ve Obama arasında- hiçbir fark yoktur.
Obama, dünyanın şu veya bu ülkesinde, işgal ettikleri topraklarda “devriye gezen Amerikan askerleri”ni; “uluslarının iradesine hizmet edenler” olarak değerlendiriyor ve “bu iradenin” bütün Amerika'yı temsil ettiğini açıklıyor. Demek ki, militarizm Amerikan ulusu nezdinde idealleştiriliyor ve Amerika'yı yenileme “vizyonu”nun esasını oluşturuyor.
Bush döneminde savaş ve dünya hâkimiyeti jeopolitikasının bilançosu:
Her iki savaşın sonu göründü; bunlar kaybedilmiş savaşlar ve işgalcilerin Irak ve Afganistan'ı terk etmeleri sadece bir zaman sorunudur. Irak'ta bir milyondan fazla insanı katlettiler, ama direnişi kıramadılar. Afganistan'da direniş hareketi ülkenin yüzde 70'ni kontrol etmektedir.
Amerikan emperyalizmi, dünyanın hemen her tarafından geri çekilme durumundadır veya en azından kalmakta zorlamaktadır. Avrupalı ve Asyalı (AB ve Rusya, Çin) rakipleri nüfuz alanlarını genişletirken Amerikan emperyalizmi bazı kıtalarda ancak tutunabilmektedir. Örneğin Latin Amerika'yı tamamen kaybetme tehlikesi oldukça büyüktür. Afrika'da Çin başta olmak üzere Fransa ve İngiltere'nin yayılmasını engelleyememektedir.
Bush, daha ziyade Amerikan sermayesinin petrol tekellerine; “petrol fraksiyonu”na dayanan bir dönemi temsil ediyordu. 8 senelik bu dönem Amerikan emperyalizmi açısından hemen hemen her alanda hezimetle kapandı. Bu dönemi ve Amerikan işgal savaşlarını Çin dolaylı bir biçimde finanse etmişti: Çin, kapsamlı bir biçimde Amerikan devlet istikrazlarını satın aldı ve buna karşılık Amerika da pazarlarını Çin ürünlerine açtı.
Obama, Amerikan sermayesinin daha ziyade bir kesimi tarafından değil, çoğunluk kesimi tarafından desteklenmektedir. Seçim için aldığı paralar ve kimlerin desteklediği bunu gösteriyor. Obama, seçim kampanyasını finanse eden G. Soros, D. Rockefeller gibilerinin uşağıdır ve o aynı zamanda Amerikan emperyalizminin jeopolitik önderlerinden Zbigniew Brezinski'nin yolunda gidendir.
Obama ve Jeopolitika/Jeostrateji:
Hemen her dönemin resmi veya gayri resmi jeopolitik danışmanı Brzezinski, Obama'nın da danışmanlığına getirildi.
Amerikan emperyalizminin (tekelci sermayesinin) çoğunluk kesiminin ideolojik/jeopolitik önderi Z. Brezinski'dir. J. Carter'ın (1977-1981) güvenlik danışmanı olan bu bay, neredeyse 100 senelik bir tarihi olan Avrasya jeopolitikasının son versiyonunu yazan kişidir. 1997’de yayımlanan “Yegane Süper Güç, Amerika’nın Hakimiyet Stratejisi” kitabında Zbigniew Brezinski, 21. yüzyılda da Amerikan emperyalizminin dünya hakimiyetini sürdürmesi için izlemesi gerektiği jeopolitika ve gerçekleştirmesi gerektiği strateji hakkında görüşlerini açıklar.
Orta Asya'nın; zenginlik kaynaklarının ele geçirilmesi için Rusya ve Çin tecrit edilmelidir; çembere alınmalıdır ve Orta Asya'ya sınır bölgeler, bu stratejinin uygulanması için bir biçimde; örneğin “renkli devriler”le ele geçirilmelidir.
Bu baya göre ABD, dünya çapında paylaşılmaz bir hâkimiyete sahip olmalıdır. Ama bu hâkimiyete sahip olmak için ABD, tek başına hareket etmemelidir; örneğin AB, bu dünya hakimiyetinin sağlanmasında, ABD'ye tabi olarak destekçi olmalıdır.
İran'a karşı savaştan yana değildir; Çin ve Rusya'yı tecrit etmek için Molla rejimiyle ve dünyanın başka ülkelerindeki islamistlerle uzlaşmaya gidilmesinden yanadır.
Brezinski, dünya nüfusunun çok uzak olmayan bir zaman içinde yüzde 80'nin işsiz ve yoksul olacağını ve bu insanların ses çıkarmamaları, her şeyi kabullenmeleri için aç kalmalarının engellenmesi gerektiği anlayışındadır (“Tittytainment”-politikası).
Obama'nın “değişim” çağrısı, anlattığımız açıdan olmasa da başka bir açıdan gerçekten anlam kazanmaktadır; burjuvazinin anlayacağı dilden ifade edecek olursak Obama, neoliberal değilidir, muhafazakar-gerici de değildir; Obama Demokrat Partinin “sol” kanadının ideal bir temsilcisidir.
Obama, savaşçıdır, ama barışçı olduğunu göstermek için Irak'tan ve belli bir süre sonra da Afganistan'dan Taliban ile anlaşarak çekilebilir. İran'da molla rejimiyle anlaşabilir.
Böylece “şer ekseni”, “iyilerin ekseni“ne dönüşebilir ve esas savaş; Çin ve Rusya'ya karşı savaş için hazırlıklar daha kolay yapılabilir.
Bush döneminde atılan birtakım adımlar, Obama'nın jeopolitik anlayışını destekler türden adımlardı, ama amaca hizmet etmedikleri kısa zamanda anlaşıldı. Amerikan sermayesinin çoğunluk kesimi, Avrasya jeopolitikasının yanlış uygulanmasından rahatsızlık duymaktaydı.
-Myannmar krizi, Çin'in Hint Okyanusuna açılmasını engellemenin bir vesilesi olarak görülebilir.
-2007'de alevlendirilemeye çalışılan Tibet krizi Çin'in zayıflatılması amacını gütmekteydi.
-Doğu Türkistan'da Uygurların Çin'e karşı bağımsızlık mücadelesi keza Çin'in zayıflatılması için kullanılmaya çalışılmıştır, çalışılmaktadır.
-Polonya ve Çek Cumhuriyetine konuşlandırılması söz konusu olan füze-kalkan sistemi Rusya'yı doğrudan tehdit eden ve çembere alan bir adımdır.
-Zimbabwe krizi, Somali açıklarında “korsan avcılığı”, öncelikle Çin'in Afrika'daki nüfuzunu kırmak için atılan adımlardan sayılmalıdır.
-Gürcistan-Rusya savaşı, Rusya'nın tepkisini ölçmenin bir aracı olmuştur.
-Son zamanlarda Ukrayna-Rusya arasındaki gaz krizi, Rusya dışında geçen boru hatlarına yönelimi teşvik etmenin bir adımı olarak görülmelidir.
AB'nin Rusya ile anlaşarak, kendi enerji sorununu Rusya üzerinden boru hatlarıyla çözmeye gitmesi, AB'nin bu alanda ABD'den bağımsızlaşmasını beraberinde getirir ve aynı zamanda bu adım, Amerikan jeopolitikasına tamamen tersi bir adım olur; böyle bir gelişme ABD-AB arasındaki çelişkileri derinleştirir ve keskinleştirir.
Afganistan'da Sovyet işgaline karşı islamistleri destekleyen Amerika, şimdi baş edemediği Taliban'ı Avrasya jeopolitkasının bir unsuru yapmanın yolunu aramaktadır. Bu politikanın mimarı, Obama'nın danışmanı Brzezinski'den başkası değildir.
Obama ve Brzezinski, Siyonizmi frenleyerek, İran'a saldırıyı engellemeye, bu ülke ile anlaşmaya çalışacaklardır; en azından öncelikle bu yöntemi deneyeceklerdir.
Obama ve Brzezinski, İran'ı Avrasya jeopolitikasına bağlamayı, Rusya ve Çin'e karşı savaşmasını sağlamayı amaçlıyorlar. “İran'ın bize karşı savaşmasını istemiyorum. İran'ın Rusya ve Çin'e karşı savaşmasını istiyorum” diyen Zbigniew Brezinski'den başkası değildir.
Brezinski, Suriye'yi tecrit etmeye veya bu ülkeye saldırmaya da karşıdır. “Bırakın Suriye ile anlaşalım” politikasının mimarı da Brezinski'dir. Golan tepelerini Suriye'ye geri verirsek, ülkeyi Rusya'nın etki alanından çekip alabiliriz anlayışında olan Brezinski'den başkası değildir.
Ve nihayetinde Rusya'ya karşı mücadelede “kurbanlık olmaya aday Müslümanlara karşı niçin savaşalım” diyen de Brezinski'den başkası değildir.
Obama ve Brezinski, bir biçimde bir Filistin devletinin kurulmasından yanalar; ister bu Oslo sürecinin yeniden canlandırılmasının ve sonuçlandırılmasının bir ifadesi olsun, isterse de başka bir biçimde olsun, her halükarda bir Filistin devleti, bugün ve gelecekte Amerika'nın bölgesel çıkarlarına hizmet edecektir. Brezinski'nin, bir gazeteci ile söyleşisinde İsrail'in “Gazze Şeridi'ndeki vahşi hareketi”nin bölgede Amerikan çıkarlarına vermiş olduğu zarar, Hamas'ın füzeleriyle İsrail'e verdiği zararla karşılaştırılamaz bile diyordu.
Amerikan emperyalizminin Sudan'a saldırması, ülkeyi ikiye bölerek güneyde kendine bağımlı, petrol bakımından zengin bir Sudan ve kuzeyde de “bağımsız” bir Sudan oluşturması küçümsenmemesi gereken ihtimaller arasındadır. Böylece bu ülkede Çin nüfuzu kırılmış ve petrol kaynakları kontrol altına alınmış olacaktır.
Düşmanlık içinde olduğu Hindistan'a karşı Çin ile müttefiklik ilişkileri kurarak güçlenmeye çalışan bir Pakistan, Amerikan emperyalizmi için bölgesel ve jeopolitik çıkarları bakımından kabul edilemez bir gelişme olur. Bunu engellemek için ABD, Obama önderliğinde Brzezinski politikasını uygulayarak Pakistan'a saldırabilir ve bu ülkeyi bölebilir. Bu da yabana atılmaması gereken bir ihtimaldir.
Açık ki Obama'nın politikası, Brezinski'nin jeopolitik/stratejik planlarını uygulamaya hizmet edecektir. Bu, Amerikan emperyalizminin dünya hâkimiyeti için Avrasya jeopolitikasının gerçekleştirilmesinden başka bir anlam taşımaz; Rusya ve Çin'in ortak hareket etmelerini engellemek, her iki ülkeyi tecrit etmek, bölmek. Bunu yapabilmek için Şanghay İşbirliği Örgütünün etkisiz hale getirilmesi, Rusya'nın Çin'e veya Çin'in Rusya'ya karşı kışkırtılması gerekmektedir.
AB, Amerika'nın dünya hegemonyası jeopolitikasında merkezi bir rol oynamaktadır. Bu jeopolitikayı uygulamada Bush, AB'yi “demokratik köprübaşı” yapmaktan uzaklaştırdı. Ama bu jeopolitika AB olmaksızın uygulanamaz. Bu nedenle Obama ve Brezinski önderliğinde Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitikasını gerçekleştirmek için Rusya'ya karşı AB'ye mutlaka ihtiyacı var. Obama, başlangıçta, bu stratejinin geleceği için AB kazanılmalıdır politikası güdecektir. Bölgedeki ülkeler; Ukrayna, Baltık ülkeleri, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Amerikan çizgisinde olan ülkeler. Ama AB içinde Almanya ve Fransa, hem birbirleriyle rekabet içindeler hem de ABD'den bağımsız hareket eden bir AB oluşturmaya çalışıyorlar. Rusya'ya karşı ilişkilerinde, Afrika'da, Ortadoğu'da (Irak'ın işgalinde, Filistin sorununda) görüldüğü gibi kendi çıkarı doğrultusunda hareket eden bir AB, Amerikan emperyalizmi için kabul edilemez.
Bu durumu değiştirmek ve AB'yi uyumlu yapmak için Obama ve Brezinski'nin elinde yeteri kadar araç var: Örneğin füzeler (Polonya, Çek Cumhuriyeti), Rusya'yı silahlanmaya yöneltecektir, daha şimdiden yönelmiştir de. Rusya'nın Avrupa'ya yönelik füzeler konuşlandırması, AB'yi kaçınılmaz olarak ABD'nin kucağına itecektir; böylece Putin'in Münih'deki Güvenlik Konferansında Şubat 2007'de başlattığı yeni soğuk savaş şekillenecektir. Bu durumda AB'nin ABD'ye katılmaktan başka şansı kalmayacaktır.
Söz konusu bu ülkelerde -Rusya ve Çin'i çevreleyen ülkelerde- ve Çin'in nüfuzunun kırılması gereken ülkelerde Obama ve Brezinski, Bush'a nazaran daha tutarlı bir şekilde planlanmış savaşlar ve krizler örgütleyeceklerdir; önemli olan, Rusya ve Çin'in içten istikrarsızlaştırılması, emperyalist etkilerinin kırılmasıdır.
Avrasya jeopolitikasının gerçekleştirilmesi için yapılan işgaller ve islamistlere karşı savaşın artık pek bir anlamı kalmamıştır. Şimdi sıra esas rakiplere doğrudan dokunan bir aşamada Rusya ve Çin'e karşı mücadeledir. Barack Obama ve Zbigniew Brezinski'nin tarihi görevi budur.
ABD ve Çin arasındaki karşılıklı çıkarlara dayanarak sessiz sedası uygulanan “anlaşma”nın taraflardan hangisi tarafından bozulur, bu şimdiden bilinmez. Ama bu ilişkilerin bozulması, Amerikan ve Çin emperyalizminin dünya hegemonyası için rekabetin doğrudan tarafları olarak dünya politikasında söz sahibi olduklarını karşılıklı açıklamaları anlamına gelir. Görünen o ki, Çin böyle bir meydan okumaya henüz hazır değil ve Amerika da bu meydan okumanın ne kadar geç olursa o kadar kendi çıkarına uygun düşeceği anlayışındadır. Çin'i bu konuda sıkıştıran da Rusya'dır.
Obama ve Brezinski döneminde savaş tehlikesi daha da artacak ve bu da silahlanmayı akıl almaz boyutlara taşıyacaktır. Obama'nın temsil ettiği politika ve bilinen jeopolitikanın uygulanmaya çalışılması, dünyayı yeniden paylaşmak isteyen emperyalist ülkeler arasındaki çelişkileri daha da keskinleştirecektir.