deneme

1 Eylül 1996 Pazar

KOMÜNİST PARTİNİN BOLŞEVİKLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR



KOMÜNİST PARTİNİN BOLŞEVİKLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

Neden böyle bir başlık, yeteri kadar Bolşevik değil miyiz diye bir soru akla gelebilir. Böyle bir soru, yanlış ya da eksiktir. Çünkü bolşevikleşme bir süreçtir, yeterlilik söz konusu olamaz ve bizler bu süreci yaşıyoruz. Diğer taraftan, bu yazıda ele alınan konuların örneklemeyle açıklanmasına çok az yer verilmiştir. Bu yazı esasen sosyalist Sovyetler Birliği dönemine ait bazı deneyleri okura taşımayı, özgün yanlarıyla bugünün pratiğiyle karşılaştırıp, yaşanmış deneylerden öğrenmeyi ve öğretmeyi hedefliyor. Yazının bu bilinçle okunmasında fayda görüyoruz.


(I)

KOMÜNİST PARTİDE KARARLARIN UYGULANMASI ÖRGÜTLENMESİ 

VE DENETİMİ

Komünist Partisi, aynı düşüncede olanların; komünistlerin gönüllü olarak oluşturdukları bir mücadele birliğidir. Bu birlik işçi sınıfının, emekçi köylülüğün ve emekçi aydınların ileri, mücadeleci unsurlarını birleştirir.

Komünist partisi, hiçbir koşul altında, saflarında pasif, kayıtsız, parti kararlarının gerçekleştirilmesi için mücadeleye aktif olarak katılmayan üyeye tahammül edemez. Böylesi unsurların parti üyesi olması durumunda bu, partinin önemli bir hatasının ifadesi olur. Pasif unsur her şeyi oluruna bırakır. Onda mücadele ateşi, sınıfın davasını bir adım ileriye götürme duygusu yoktur. O, bir savaşçının, bir komünistin özelliklerine sahip değildir. Gerçek komünist ise kelimenin tam anlamıyla, mücadele insanıdır. Bir komünist insan için partinin çıkarları, onun yaşamının tamamını oluşturur. Gerçek komünist için partinin çıkarları parti kararlarının uygulanması anlamına da gelir. Parti kararlarının uygulanması için mücadele, gerçek komünist açısından en önemli görev, en yüksek ve kutsal parti yükümlülüğüdür.

Komünist parti, mücadeleci olabilmek ve amacına ulaşabilmek için her kademede örgütsel ve siyasi yönetiminin seviyesini sürekli yükseltmek zorundadır. Komünist parti mücadele gücünü artırabilmek için örgüt içi demokrasiyi, objektif koşulların elverdiği oranda uygulamalıdır. Parti disiplinini her koşulda ve tavizsiz olarak uygulamalıdır. Kadroların seçimini doğru yapmalı ve kararların uygulanmasını denetlemelidir.

Komünist partinin veya komünist partide Leninist önderliğin belirleyici bir özelliği, teori ile pratiğin birliğidir. Teori ve pratiğin birliği aynı zamanda karar alma (teori) ile kararın uygulanması (pratik) birliğidir. Bu anlamda komünist partisi, aldığı kararların gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini denetlerken kendini denetlemiş olur. Lenin ve Stalin’in partisi doğrultusunda gelişen komünist partisi ve onun önderliği kendisini sadece sloganlarla veya genel siyasi direktiflerle asla sınırlandıramaz. Bir slogan tespit ediliyor veya bir direktif veriliyorsa, derhal yapılması gereken, tespit edilen sloganın veya verilen direktifin yerine getirilmesi veya gereğinin yapılması için yani örgütsel faaliyete geçilmesi için pratik planlar tespit etmek ve parti örgütlerinin bu alandaki faaliyetini denetlemektir. Komünist partinin bolşevikleştirilmesinin en önemli ifadelerinden biri de, aldığı kararların gerçekleştirilmesi için derhal pratik örgütleme ve uygulamayı denetleme yeteneğine sahip olup olmadığıdır.

a- Parti Kararlarının Uygulanmasının Denetlenmesinde Temel İlkeler

– Kararların uygulanmasının, anında ve fiili denetimi:
Kararların uygulanmasının denetlenmesi, parti örgütlerinin en önemli, en etkin silahlarından birisidir. Kararların uygulanmasının denetlenmesinde gecikmemek, denetlemenin etkili olup olmamasında oldukça önemlidir. Öyleyse parti kararlarının uygulanmasının denetimde ilk ilke; zamanında denetlemedir. Denetleme, dönem dönem başvurulan, olağanüstü bir tedbir, durumdan duruma gündeme gelen bir olgu olarak görülmemelidir. Denetim, parti örgütlerinin gün be gün, sistematik olarak yerine getirmeleri gereken bir görevdir.

Alınan kararların yerine getirilip getirilmediği derhal denetlemezse, parti, olası hataları düzeltme, gelişmenin seyrini izleme ve sonuçlar çıkarma olanağından mahrum kalır. Kararların uygulamasının
zamanında ve sistematik denetlenmesi hataları ve eksiklikleri anında gidermeyi, partinin örgütlerine yardımcı olmasını sağlar. Böyle bir pratik aynı zamanda kadroların sorumluluk bilinciyle, bilinçli, demirden disiplinle eğitilmelerini de beraberinde getirir.

Bütün komünist partilerde yaygın pratik, denetlemenin gecikmeli, yani “iş işten geçtikten sonra”, hatalar, başarısızlıklar ortaya çıktıktan sonra yapılmasıdır. Böyle bir denetlemenin partiye hiçbir faydası yoktur. Böyle bir denetleme bürokratizmin, biçimsel planda görevini yerine getirmek için denetleme tavrının açık ifadesidir. Böyle bir denetlemede sonuç itibariyle suçlu aranır ve bulunur. Oysa bu tarz bir denetime komünist partinin ihtiyacı yoktur. Kararların uygulanmasının denetlenmesinde amaç, ne bir takım hatalar bulmak, ne de o alandaki kadroları, parti görevlilerini teşhir etmektir. Amaç, olası hataların önünü almak ve kararların etkili olmasını sağlamaktır.

Sistematik denetim, sadece hata yapan parti örgütlerinin veya parti görevlilerinin, kadroların faaliyetini gözlemek, izlemek anlamında yorumlanamaz. Devamlı veya çoğunlukla başarılı, yetenekli olan görevliler ve parti örgütleri de hata yapabilirler. Gerçekten faaliyet yürüten, hiçbir parti görevlisi ve örgütü hata ve eksikliklerden muaf olamaz. Dolayısıyla bu türden görevliler ve parti örgütleri de sistematik olarak denetlenmelidirler. Aksi taktirde “başarıdan kaynaklanan baş dönmesi” boy verebilir ya da bürokratizm, kendini beğenmişlik vb. mücadeleye zarar veren eğilimler gelişebilir.

Parti kararlarının uygulanmasının denetlenmesi, ayrı, bağımsız bir örgütlenmeyi beraberinde getirmez. İyi bir önderlik etkili bir denetimi zaten içerir ve Lenin’in talep ettiği gibi, uygulamanın denetlenmesiyle parti örgütleri yöneticileri doğrudan ilgilenmek zorundadırlar. Keza, bir üst organın kararlarının uygulamasını denetlemek de yöneticilerin temel görevlerinden birisidir. Bu, parti örgütü yöneticilerinin önemli bir görevidir. Kararların zamanında alınması da önemlidir. “Uygulamanın iyi örgütlenmiş bir denetimi, bir mekanizmanın herhangi bir dönem içinde çalışma durumunu aydınlatmak ve bürokratların ışığa çekilmesi için bize yardım eden bir projektördür. Eksikliklerimizin onda dokuzunun, uygulamanın doğru örgütlenmiş bir denetlenmesinin olmamasından kaynaklandığı kesinlikle söylenebilir. Uygulamanın böyle bir denetlenmesi durumunda eksikliklerin kesinlikle önünün alınmış olacağından şüphe duyulmamalıdır”. (“Stalin, “Fragen des Leninismus”, s. 583, Leninizmin Sorunları)

Kararların uygulanmasının denetlenmesi yöneticilerin temel bir görevidir:
Yukarıda da belirttiğimiz gibi parti kararlarının uygulanmasının denetimi, yönetici konumunda olan parti görevlilerinin temel görevlerinden birisidir. Denetleme daha alt seviyede görevlilere devredilemez. Bu durum, parti kararlarının uygulanmasının denetlenmesinde ikinci temel ilkeyi oluşturur.

SBKP(B) tecrübelerinin doğru olarak kanıtladığı gibi, komünist partide kararların uygulanmasının denetlenmesi örgüt yöneticileri; yeterli tecrübe ve otoriteye sahip yöneticiler tarafından yapılmalıdır. Kararların uygulanmasının denetimini ayrı bir görev, ek bir görev olarak kavrayan bir parti örgütü yöneticisi iyi bir yönetici değildir. Yönetici, uygulamanın denetlenmesini, görevinin vazgeçilmez bir parçası olarak görmelidir.

Hangi alanda ve ne türden görev üstlenmiş olursa olsun komünist partinin her bir görevlisi ve yöneticisi, partinin temsilcisi olarak onun iradesini ve direktiflerini pratiğe geçirmekle yükümlü olduğunu asla gözardı edemez. O, sadece bundan dolayı da parti kararlarının uygulanmasının denetlenmesini tali bir görev, ek bir yük olarak göremez. O, alınan kararların, verilen direktiflerin sadece doğru olup olmayışından değil, onların hayata geçirilip geçirilemeyişinden de sorumlu olduğunun bilincindedir.

Lenin, siyasi yönetici sadece nasıl yönettiği için değil, aynı zamanda onun tarafından yönetilenlerin ne yaptığından da sorumludur der. Sadece ve sadece Lenin’in önerdiği tipten parti görevlileri; görevini, sorumluluğunu, haklarını bilen ve bunların gerçekleşmesi için kararlı, enerjik, inisiyatifli, sıkı disiplinli bir şekilde mücadele eden parti görevlileri, gerçek Bolşevik kadro olabilirler.

– Kararların uygulanmasının denetlenmesi kağıt üzerinde kalmamalı, fiilen gerçekleştirilmelidir:
Komünist parti, kararlarının kağıt üzerinde kalmasını istemiyorsa, sadece uygulamayı denetlemekle yetinemez. O, aynı zamanda kararları pratiğe geçiren örgütlenmelerine yardımcı olmak ve uygulamanın denetlenmesini, uygulamanın örgütlenmesiyle kaynaştırmak zorundadır. Bunun için esas olan veya uygulamanın doğru örgütlenmiş bir denetimi, kararların alınmasından, direktiflerin verilmesinden hemen sonra bunları pratiğe geçirecek olan tedbirlerin de alınmasıdır.

Parti kararlarının kağıt üzerinde kalmaması ve fiilen gerçekleştirilmesi, kadrolarla, alt organlarla doğrudan çalışmak, yaşamın, mücadelenin bütün canlılığı ve zorlukları içinde beraber olmak demektir. Böyle bir ilişki bir taraftan kadroların ve alt örgütlerin gelişmelerine ve eğitilmelerine yardımcı olacağı gibi, partinin kitlelerin nabzını sürekli elinde tutmasına, kitlelerin partiyi nasıl kavradığını görmesine de yardımcı olacaktır. Böyle bir süreç içinde kadrolar, alt örgütler yönetme sanatını da öğreneceklerdir.

Lenin, yönetme sanatına insanların doğuştan sahip olmadıklarını, bu sanatın tecrübelerle elde edildiğini belirtir. Bunun gerçekleşebilmesi için denetleme ve denetiminin yapılması için düşünceler/planlar soyut olamaz. Bu fiili bir çalışmayı, yerinde denetlemeyi kaçınılmaz kılar.

Kararların uygulanmasının gerçek, doğru, Bolşevik denetimi partinin, parti örgütlerinin günlük yaşamından haberdar olmasını, şurada burada olup-bitenler, gelişmeler hakkında somut bilgi sahibi olmasını beraberinde getirir. Böylesi ilişkileri, denetleme anlayışını pratikleştiren parti, olası hataları önlemek ve mücadelenin seyrini anında müdahale ile belirlemek durumundadır.

Kararların uygulanmasının fiili, yerinde denetlenmesi aşağıdan yukarıya denetimin de fiili olmasını beraberinde getirir. Stalin şöyle diyor:

Denetlemenin başka bir türü de var, aşağıdan denetleme; kitlelerin, yönlendirilenlerin önderleri denetlemeleri, hatalarını açığa çıkarmaları ve onlara, hataların ortadan kaldırılmasının yolunu göstermeleri. Böyle bir denetleme, insanların denetlenmesi için en etken araçlardan birisidir.”
(Stalin; “Über die Mängel der Parteiarbeit und Maßnahmen zur Liquidierung der trotzkistischen und sonstigen Doppelzüngler”, s. 38)

Demek oluyor ki, komünist partisi denetlemenin her iki türünü de; üsten alta, alttan üste denetimi gerçekleştirmek zorundadır. Bu türden bir denetleme anlayışı parti ve yöneticileriyle kitlelerin kaynaşmasını, partinin kitleler tarafından tanınan, korunan, sahip çıkılan ve saflarında mücadele edilen bir gerçeklik olmasını mutlak ve mutlak beraberinde getirecektir.

b- Parti Kararlarının Uygulanmasının Denetleme Biçim ve Yöntemleri

Kararların uygulamasının nasıl denetleneceği üzerine her yerde ve her zaman geçerli olan herhangi bir reçete yoktur. Burada önemli olan, denetleyen parti yöneticisinin yaratıcı bir düşünceye ve inisiyatife sahip olmasıdır. Bolşevik bir denetimin gerçekleştirilebilmesi için denetleyen yöneticinin, neyi, niçin denetlendiğini çok iyi bilmesi gerekmektedir. Örneğin soyut bir direktifin, genel ve hangi parti örgütüne yönelik olduğu pek bilinmeyen bir kararın uygulanmasının denetiminde ortaya çıkan hatalar; bu türden direktif ve kararların gerçekleştirilememesi gibi başarısızlıklar parti örgütlerine mal edilemez. Demek oluyor ki, denetleyen yönetici, denetime önce, kararın, direktifin kendisinde başlamalıdır.

Uygulamanın denetlenmesinin biçim ve metodu hakkında Lenin, sistematik ve yolundan şaşmayan bir çabayı, tekrarlamayı, sık sık denemeyi, kıyaslamayı, araştırmayı ve bu yollarla elde edilen tecrübelere dayanarak hareket etmeyi önerir. SBKP(B), kendi tecrübelerine dayanarak kararların uygulamasını denetleme biçim ve yöntemleri hakkında önemli bir kaç yol tespit etmiştir:

Denetlemenin birinci ve en yoğun biçim, fiili, yerinde kontroldür.
Denetlemenin ikinci biçim, yerel örgüt görevlilerinin “merkez”e çağrılmasıdır.
Denetlemenin üçüncü biçim de bölgelerden, alanlardan gelen bilgilerin, raporların tahlil edilmesidir.

Hangi biçimde olursa olsun kararların uygulanmasında denetimin doğru örgütlenmesi, denetleyen yönetici veya kurumun ele alınan sorunlara ne denli objektif yaklaşıp yaklaşmadığına bağlıdır. Denetleme, hesap sormak, burnunu sürtmek, mutlaka hata bulmak değildir veya kişisel sürtüşmenin fırsatı olarak değerlendirilemez. Denetleme, sansasyon peşinde koşmak veya pireyi deve yaparak sansasyon yaratmak ve bunun “kahramanı” olmak için bir fırsat değildir. Denetlemeyi böyle algılayan bir parti yöneticisi gerçek bir yönetici, komünist olamaz. O bir kariyeristtir, bürokrattır.

Hangi biçimde olursa olsun denetlemede esas olan, sadece hata tespiti değildir. Bu işin tali yönüdür. Önemli olan, kararların pratiğe geçirilmesi ve bunun yapılabilmesi için de yerel örgütlere yardım edilmesi, onların önünün, olası hatalar önlenerek açılmasıdır. Denetleme görev ve amacını böyle kavramayan bir yönetici, hak etmediği bir statüye sahip demektir.

‘Hangi biçimde olursa olsun denetimde esas olan, sadece hata tespiti değildir’den anlaşılması gereken, denetlemede dikkatin öncelikle eksiklikleri tespite ve onları yok etmeye yönelmemesi olmamalıdır. Biz burada, denetleyenin “mutlaka hata bulmalıyım” anlayışının olmaması gerektiğini, bu anlamda denetlemenin mutlaka hata aramak, cezalandırmak olmadığını vurgulamak istiyoruz.

Stalin, parti kararlarının uygulanmasında denetimin gerçekleştirilmesiyle ilgili olarak şöyle der: “Hangi konumda olursa olsun hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır ve daima dava, davanın çıkarları göz önünde tutulmalıdır.” (C. 3, s. 323, Alm.)

Bir dizi kararın hayata geçirilmediği, denetim sürecinde açığa çıkıyorsa bu, her koşulda yerel örgütlerin bir hatası olarak görülemez. Kararların hayata geçirilememesine, öncelikle bu kararların her bir komüniste, parti kitlesine, parti çevresine gerçekten kavratılıp kavratılmadığından, söz konusu alanda parti örgütlerinin ve etkilediğimiz kitlenin harekete geçirilip geçirilemediğinden ve bunda kararların kavranıp kavranmayışının rolünün olup olmadığından başlanmalıdır. Soruna, denetlemeye böyle başlamayan bir önderlik, iyi bir önderlik olamaz.

Diğer taraftan, kararlar ne denli doğru olurlarsa olsunlar, zamanında, uygulayan güçlere ulaştırılmazlarsa, örgütleyici, harekete geçirici güçlerini yitirirler.

Son olarak şunu da belirtelim:
İster yukarıdan aşağıya ister aşağıdan yukarıya ve hangi biçimde olursa olsun denetim, aynı zamanda bir komünist ahlak, Bolşevik eleştiri ve özeleştiri meselesidir.

(II)

PARTİDE BİLGİ AKIŞI

Bir ordu, istihbarat olmaksızın herhangi bir harekata girişemez. Parti de, iyi örgülenmiş bilgi akışına sahip olmaksızın faaliyeti yönetemez. Yaşam, gerçek durum hakkında bilginin olmadığı koşullarda parti yönetiminin sağırlaştığını ve körleştiğini, yönetemez duruma düştüğünü, ayağının altındaki zeminin kaydığını ve nihayet canlı pratikten koptuğunu göstermektedir.

Şurada veya burada söz konusu olan bir çok hata, bilgi akışının sağlanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Partiye bilgi akışı sağlanmış olsa, şuradaki veya buradaki gelişmelerden anında, objektif, çok yönlü bilgilendirilmiş olsa birçok hataya düşülmemiş olur, birçok eksiklik tespit edilerek giderilmiş olur. Demek oluyor ki bir bütün olarak partinin ve onun örgütlerinin fiili olarak hareket edebilmeleri, gelişmelere müdahale edip yön verebilmeleri ve güçleri harekete geçirebilmeleri için iyi örgütlenmiş bir bilgi akışıyla beslenmeleri kaçınılmazdır. Bunun içindir ki iyi örgütlenmiş bir bilgi akışı olmaksızın, iyi bir yönetim de söz konusu olamaz. İyi örgütlenmiş bir bilgi akışında ne türden özellikler aranmalıdır?

a- Partinin bilgi toplaması objektif olmalıdır

Burada anlaşılması gereken, söz konusu alanda gerçek durumun ne olduğunun bütün çıplaklığıyla ortaya konmasıdır; hiçbir eksiklik, hiçbir hata gizlenmemelidir, önemsizleştirilmemelidir. Ancak sorunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bir bilgilendirme, önderliğin doğru sonuçlar çıkarmasına, doğru kararlar almasına ve sorunun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunur. Gerçeği tam anlamıyla yansıtmayan bilgilendirme, parti merkezinin ve örgütlerinin yanlış sonuçlara varmasına neden olur. Objektif bilgilendirme gerçeklere dayanan bilgilendirmedir. Aksi bir durum, tahmin, dedikodu, spekülasyondur.

b- Bilgi akışı anında sağlanmalıdır

Bilgi akışı, herhangi bir alanda olup biten anında iletilmezse parti merkezinin ve de örgütlerinin siyasi yaşama, gelişmelere doğru müdahalesi söz konusu olamaz. Anında bilgi akışının sağlanmaması durumunda parti, subjektif, soyut değerlendirme yapabilir, siyasi gelişmelerin gerisinde kalır, inisiyatif koyamaz, güçlerini seferber edemez. Doğru bilgi akışı geciktirilirse amacına ulaşamaz.

c- Bilgi akışı ve güncel sorunlar

Bilgilendirmenin içeriği belli kalıplara sığdırılamaz; bilgilendirmenin içeriği şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır denemez. Böyle hareket edilmesi durumunda gerçeğin, yaşamın çok yönlülüğünün gerisinde kalmış olunur. Şüphesiz ki partinin, toplumsal-siyasi gelişmeyi etkileyen her türden bilgilendirmeye ihtiyacı vardır. Ama bu, bilgi akışında belli önceliklerin göz önünde tutulmayacağı anlamına gelmez.

Bilgilendirmenin –aynı zamanda parti basınının da– içeriğini, o andaki somut durum, partinin temel görevleri belirlemelidir. Güncel sorunları yakalayamayan bilgi akışı, partiyi soyutlaştırır, hayatın gerisine iter, bitirir, yok eder.

Bu konuda şu söylenebilir; içerik bakımından bilgilendirme güncel olmalıdır. Bilgi akışı, genel parti faaliyetine, parti örgütlerinin o andaki görevlerine uygunluk arz etmelidir.

d- Bilgi akışı düzenli olmalıdır

Her partili bilir ki, bilgi akışı özellikle kampanya ve “olağan”ın ötesine geçen durumlarda yoğunlaşır. Aksi durumlarda ise bilgi akışında rahatsız edici, mücadeleyi geriletici, durağanlığa yol açıcı derecede bir gerileme, düzensizlik olur ve parti, ancak yeni bir gelişme söz konusu olduğunda bilgilendirilir. Böyle bir bilgi akışı, tabii ki yanlıştır. Düzensiz bilgi akışı partiyi siyasi olarak şaşı yapar, hatta körleştirir. Belli alanlardan, bölgelerden düzenli bilgilendirmenin, belli alanlardan ve bölgelerden de düzensiz bilgilendirmenin geldiğini düşünelim. Bu durumda parti basınını izleyen okur sanacaktır ki, parti sadece o alanlarda ve bölgelerde mücadele ediyor, diğer alanlarda ve bölgelerde mücadele etmiyor. Böyle bir imajın uyanmasının yegane nedeni bir taraftan düzenli, diğer taraftan da düzensiz bilgi akışının olmasıdır.

Bilgi akışındaki düzenlilik ve yoğunluluk belli dönemlerle (kampanya vs.) sınırlandırılamaz. Önderliğin ve parti örgütlerinin sistematik ve doğru çalışmasını, önderlik etmesini istiyorsak, bilgi akışının da sistematik/düzenli olmasını sağlamak zorundayız. Sistemli ve düzenli bilgi akışı olmaksızın doğru bir parti çalışması söz konusu olamaz.

e- Bilgilendirme çok yönlü olmalıdır

Bilgilendirme olumlu ve olumsuz gelişmelerin toplamı veya birtakım gelişmelerin, örneklerin alt alta sıralanması değildir. Bilgilendirme, sadece başarılarımızın veya sadece hatalarımızın da anlatımı değildir. Çünkü yaşam, sadece bizim bilgi diye sıraladığımız olumlu-olumsuz gelişmelerden, başarılarımızdan veya hatalarımızdan ibaret değildir. Bilgi, aynı zamanda, tesadüfen, gelişigüzel seçilmiş olayların bir toplamı da değildir.

Bilgi, partinin faaliyetini tahlil eden bir veridir. Bilginin böyle bir Doküman olabilmesi için onun, analize, genelleştirmeye, sonuçlar çıkarmaya, kararlar almaya maddi temel teşkil eden olayları/gerçekleri, gelişmeleri içermesi gerekir. Bu anlamda Lenin şöyle der:
Tam ve şüphe götürmez gerçeklerden oluşan, destek alınabilecek, herhangi bir ‘genel’ veya ‘örnek’ bir araştırmanın karşısına çıkartıla bilecek bir temel (dayanak -çn) elde edilmelidir. Ama bunun gerçekten bir temel olabilmesi için münferit gerçekler değil, söz konusu sorunla ilgili olan gerçeklerin bütünü, istisnasız bütünü ele alınmalıdır. Aksi taktirde kaçınılmaz olarak, gerçeklerin keyfi seçildikleri… bütünlüğü içinde tarihi görünümlerin objektif bağlamı ve karşılıklı bağımlılıkları yerine, belki de kötü bir şeyin haklı çıkartılması için subjektif bir karışıklık yapılıyor şüphesi doğar. Bu sıkça söz konusu oluyor.” (“Statik der Soziologie”, C. 23, s. 286)
Buna göre bilgilendirme, partinin öngörülü hareket edebilmesini sağlamalıdır.

f- Bilgilendirme etkili olmalıdır

Bilgilendirmenin anlamı, önderliği ve parti örgütlerini sadece gelişmeler üzerine bilgilendirmekle sınırlı olamaz. Bilgilendirme aynı zamanda yeni görevler ve yönelimler gündeme getirmelidir, partinin fiili olarak hareket etmesini; gelişmelere doğru bir şekilde müdahale etmesini sağlamalıdır. Bilgilendirme, partinin bütününü etkileyen, ufkunu açan bir doküman olarak görülmelidir. Partinin fiili hareket etmesini, geleceğin sorunlarını tartışmasını sağlamayan bir bilgilendirme etkili değildir. Örneğin bir fabrika hücresinin bilgilendirme çabası, yalnızca o anda o fabrikada olan biteni, geçici olanı sunmak olarak kalırsa, bu arada parti çalışmasının gelişmesini en iyi ihtimalle geciktirir. Yani bilgilendirme, yarını, geleceği ve geleceğin sorunlarını da içermelidir, içerebilmelidir. Bir sonraki sürecin, mücadele hattının verilerini de sunabilmelidir. Devrimi hazırlamakla görevli parti merkezi ve yerel örgüt, bu hazırlığın genel seyri üzerinde egemen olmayı ancak bu şekilde sağlayabilir.

g- Bilgi akışı yukarıdan aşağıya da olmalıdır

Buraya kadar hep aşağıdan yukarıya alt parti örgütlerinden üst parti örgütlerine, parti merkezine bilgi akışından bahsettik. Bilgi akışı yukarıdan aşağıya doğru da sağlanmalıdır. Böyle bir bilgi akışında amaç, alt parti örgütlerini gerekli görülen kapsamda merkezi çalışma üzerine bilgilendirmektir. Böyle bir bilgi akışının sağlanmadığı durumda, alt parti örgütleri, parti kitlesi veya genel bir ifadeyle yerel parti örgütleri, gelişmeleri, partinin durumunu, aktüel sorunları ve çözüm yollarını bütün boyutlarıyla kavrayamazlar. Böyle bir bilgi akışına gerekli önemi vermeyen parti, yerel örgütlerinden kopma, tecrit olma, yerel örgütlerini kendiliğindenciliğe itme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Yukarıdan aşağıya bilgilendirme yerel örgütlere perspektif, yön verir, onları eğitir. Her bir yerel örgütün, dönem dönem değil, düzenli, sistematik olarak yukarıdan gönderilen bilgilere ihtiyacı vardır. Merkezden ya da yukarıdan bilgilendirme sayesinde bir yerel örgüt, alttaki bir birim, kendi faaliyetiyle genel parti faaliyeti arasındaki farkları, olumsuzlukları daha rahat görür ve kendi faaliyetini, parti faaliyetinin geneliyle uyumlu hale getirmek için itilim kazanır.

Partinin Bilgi Kaynakları

Parti bilgi elde etmek için bir çok kaynaktan yararlanır. Bu kaynakların içinden önemli olanı, parti örgütlerinin toplantı tutanaklarıdır. Parti örgütlerinin düzenli göndermek zorunda oldukları raporlar da önemli bilgi kaynağıdır.

Parti, kendine özgü bilgi kaynakları da oluşturabilir. Bunların ne türden kaynaklar olacağı tamamen somut ve doğrudan partiyi ilgilendiren bir meseledir. Örneğin yerel örgütlenmeleri denetlemeye gönderilen parti görevlisi bir bilgi kaynağıdır. Ama aynı zamanda yerel parti örgütlerinden, üyelerden veya parti çevresinde yer alan; devrimcilerden, parti basınını takip eden sıradan işçilerden alınan mektuplar, oldukça önemli birer bilgi kaynağıdırlar. Lenin’in işçi mektuplarına verdiği önemi
unutmayalım. O, bu mektuplardan, gerçek durum hakkında, kitlelerin ruh hali hakkında, partinin, politikasının yığınlar tarafından kavranıp kavranmadığı hakkında veya yerel parti örgütlerinin çalışmaları hakkında belli değerlendirmeler yapabilecek sonuçlara varıyordu.

Bunların ötesinde parti görevlileri bulundukları alanlarda veya gittikleri yerlerde sıradan insanlarla konuşarak, onlara bilinçli sorular yönelterek, hem genel anlamda ve hem de belli konular üzerine çok değerli bilgi elde edebilirler.

Parti bilgi kaynaklarının çok yönlü, çeşitli olması onun siyasi gelişmelere müdahale etme, yön verme gücünü de ele verir. Bilgi kaynaklarının çeşitliliği, partiye durumun en gerçek tablosunu elde etme olanağı vereceğinden, duruma uygun en doğru pratik, örgütsel politikaları geliştirmesini de olanaklı kılar.

(III)

GAZETE VE AJİTASYON

I- Komünist Partinin En Güçlü, En Keskin Silahı Olarak Basın

Toplumların, devletlerin, partilerin ve başka kurumların yaşamında basının, başta da gazetenin fevkalade önemli rol oynadığı, tartışılmaz bir gerçektir. Bu anlamda Lenin şöyle der: “Gazeteler, broşürler, açıklamalar propaganda, ajitasyon ve örgütlenmenin zorunlu bir faaliyetini yerine getirirler. Bir gazetecilik mekanizması olmaksızın hiçbir kitle hareketi şu veya bu ölçüde medeni bir ülkede bir şey yapamaz” (“Der ‘Radikalismus’, die Kinderkrankheit im Kommunismus,C. 31, s. 101).

Kapitalist toplumda burjuva basın, hakim sınıfların elinde önemli bir silahtır. Burjuvazi bu silahı, kendi hakimiyetini ebedi kılmak için kullanır. Kapitalizmde burjuva basın, basın tekellerinin elindedir. Gazeteler, dergiler, televizyonlar vb. birer kar kaynağıdır ve geniş yığınları aldatmanın, düşünmelerini engellemenin ötesinde bir içerikleri yoktur.

Burjuvazi, kendi düzeni lehine propaganda ve ajitasyon için akıl almaz boyutlara varan harcamalar yapar. Onun elinden modern teknolojiyle donatılmış basımevleri, redaksiyon mekanizması vardır, satın aldığı yazarları, gazetecileri vardır.

Sadece bu bir kaç sözden de anlaşılacağı gibi, burjuva basın antidemokratik, halk düşmanı bir basındır. Onun görevi, yığınların beynini, bilincini zehirlemektir, onların dikkatini önemli ekonomik ve siyasi sorunlardan başka yönlere çekmektir, yalanı gerçek diye anlatmaktır.

Demokrat, devrimci ve sosyalist basının amacı tamamen başkadır. Bu basının amacı milyonlarca işçiye, emekçiye, bütün halk yığınlarına hizmet etmektir, onlara toplumsal gerçeğin ne olduğunu ve
sömürüden kurtulmanın yolunu göstermektir.

Devrimci basının tarihine baktığımızda, Bolşeviklerin yeni tipte bir basın geliştirdiklerini görüyoruz; gerçekten devrimci, proleter ve demokratik bir basın. Bu konuda Stalin şöyle der;
Sosyal demokratların (komünistlerin -çn) organı olarak gazete, işçi hareketine önderlik etmelidir, ona yol göstermeli ve onu hatalardan korumalıdır… Gazetenin en önemli görevi, işçi kitlelerinin mümkün olduğunca yanında olmaktır, onları etkileme olanağına sahip olmaktır, onların bilinçli ve yöneten merkezi olmaktır… Gazete, işçi hareketiyle bağlam içindeki bütün sorulara açık cevap vermelidir, ilkesel sorunlara açıklık getirmelidir, işçi sınıfının mücadeledeki rolünü teorik olarak açıklamalıdır ve işçinin karşılaştığı her olayı bilimsel sosyalizmin ışığıyla aydınlatmalıdır” (“Geleitwort der Redaktion”, C.1, S. 7-8)

Sınıf mücadelesinde gazetenin önemi ve rolü hakkında da Lenin şöyle der:
Gazetenin rolü, sadece düşüncelerin yaygınlaştırılmasıyla, sadece siyasi eğitim ve siyasi olarak aynı düşüncede olanların kazanılmasıyla sınırlı değildir. Gazete, sadede kolektif bir propagandacı
ve ajitatör değil, bilakis kolektif bir örgütleyicidir de.” (C. 5, s. 11)

Demek oluyor ki, gazetenin kolektif ajitatörlüğü, propagandacılığı ve örgütleyiciliği, onun kitlesel ajitasyon bakımından nedenli elzem olduğunu gösteriyor.

Gazete ve ajitatör! Gazete vasıtasıyla çalışmak bir ajitatörün en önemli görevidir. Ajitatör bu görevini ne denli başarılı olarak yerine getirirse, komünist partinin geniş yığınlarla olan bağı o denli sağlamlaşır, pekişir. Ajitatör, partinin en kolay, en yaygın bir şekilde gazete vasıtasıyla geniş yığınlara seslendiğini asla ve asla unutmamalıdır.

O halde ajitatörün yapması gereken nedir? Ajitasyon çalışması için ajitatörün her şeyden önce yapması gereken, onun temel görevi, materyal olarak gazetenin yorumlanmasını kapsamlaştırmak ve mükemmelleştirmektir. Ajitatör, sadece kendi gazetesini değil, başka gazeteleri de, burjuva basını da ajitasyon amacıyla kullanmasını becermelidir. Bunun için her seferinde başka bir yayın kullanmak yerine, her zaman kullanabileceği, amaca uygun materyalin bol olduğu, her yerde bulunan (burjuva) gazeteleri ve dergileri tespit etmelidir. Ajitatör, kendi gazetesinde ve seçtiği burjuva basında ajitasyon çalışması için önemli olan noktaları tespit etmelidir. Bunu yapabilmek için ajitatör her şeyden önce gazeteyi doğru okumasını öğrenmelidir. Gazeteyi, doğru okumak, güncel, ilginç olanı; önemli olanı kavramak ve bunu ajitasyon çalışmasının merkezine koymaktır.

Gazetenin doğru okunması nasıl olur? Ajitatör, gazeteyi okumaya başyazı ile başlamalı ve köşe yazılarıyla devam etmelidir. Bunun nedeni açıktır: Başyazı ve köşe yazılarında genellikle en önemli, en temel siyasi ve ekonomik sorunlar, ülkedeki ve dünyadaki en önemli gelişmeler ele alınır.

Başyazı ve köşe yazılarında işlenen konular, ajitatörün öncelikle hangi sorunları çalışmasında önplana çıkartması gerektiğini gösterirler.

Bunun ötesinde ajitatör, gazetenin, o sayısında özel bir konuyu kapsamlı bir şekilde ele alıp almadığına, belli dokümanlara, parti duyumlarına/açıklamasına yer verip vermediğine bakmalıdır.

Ajitatörün, ajitasyon faaliyeti için en önemli materyalleri toplamış ve ajitasyon faaliyetine hazırlanmış olması sorunun sadece bir yönüdür. Bu durumda ajitatör, yardımcı araçlara dayanarak ajitasyon faaliyetine hazırlanmış olur. Profesyonel bir ajitatör için her şeyin üzerinde belirleyici önemi haiz olan nokta, bütün hazırlıklarını parti politikası ışığında yapıp yapamadığıdır, ekonomik, toplumsal, siyasi vb. birtakım güncel ve geleceğe yönelik sorulara cevap verip veremediğidir. Ajitatör, sadece kendi basını, gazetesi temelinde ajitasyon faaliyetine nispeten kolay hazırlanır. Çünkü ele alacağı sorunların cevabı gazetede de vardır. Sorun, burjuva basın, başka basın ajitasyon materyali olarak kullanılırken ortaya çıkar. Genel yeterli olmanın ötesinde bu nedenden dolayı da ajitatör her şeyden önce düzenli bir şekilde kendisini her alanda (ekonomi, politika, felsefe vs) sürekli yetiştirmelidir, sürekli okumalı ve bilinç düzeyini ve alanını geliştirmeli ve derinleştirmelidir. Sistematik bir okuma ve araştırma; kendini siyasi, ideolojik, kültürel geliştirme profesyonel bir ajitatör için “olmazsa olmaz” kuraldır.

II. Gazete ile Çalışmanın Biçim ve Yöntemleri

Ajitasyon faaliyeti için gazetenin değerlendirilmesinin, materyal olarak kullanılmasının birçok biçim ve metodu vardır. Basın özgürlüğünün, şu veya bu şekilde demokrasinin (burjuva) geçerli olduğu ülkelerde mümkün olan her alanda, uygun örgütlenmelerle bu iş yapılabilir. Ama faşist diktatörlüklerin hakim olduğu ülkelerde, her şeyin denetim altında olduğu, insanların bir araya gelmelerinin suç sayıldığı, ilerici, devrimci, sosyalist basının sürekli baskı gördüğü Türkiye gibi ülkelerde ajitasyon faaliyeti için gazete ile çalışmanın form ve yöntemleri oldukça sınırlıdır. Tabii ki komünistler kendilerini bununla sınırlamazlar ve bulundukları alanı, her olanağı, mücadeleyi bir adım daha ileriye götürmek için mevzi olarak değerlendirirler. Bu her bir mevzi, aynı zamanda ajitasyon çalışmasının yapıldığı alanlardır. Biz burada işin örgütlenme sorununu bir kenara bırakarak, ajitasyon faaliyeti için gazetenin materyal olarak kullanılışının en yoğun, en geçerli biçim ve metodunu ele alacağız.

Yüksek sesle okumak
Başkalarına gazete okumak siyasi kitle ajitasyonunun en yaygın biçimidir. Lenin, “Iskra”nın işçi toplantılarında okunmasını çok önemser ve bunu bir ajitasyon faaliyeti olarak değerlendirirdi:

Çok kısa bir zaman önce bir… asker den, merkezi Rusya’nın ücra bir… fabrika kasabasında ‘Iskra’nın birçok çevrede 1015 kişilik toplantılarda okunduğunu duymuştum. (Ama) komite ve alt komite her sayıyı daha önce bizzat okuyorlar ve her makalenin ajitasyon açısından nasıl değerlendirileceğini beraberce belirliyorlar.
Her haber, ajitasyon önemi açısından tartışılmalı, her haber işçi çevresinde söz konusu şehirde toplanma alışkanlığı olan bütün işçilerin bütün çevresinde okunmalı.” (Bütün Eserler, C. 6, s. 309)

Lenin, Rusya’ya gönderdiği mektuplarından birinde de (1903) Iskra’nın işçi toplantılarında okunup okunmadığını, makalelerin tartışılıp tartışılmadığını, hangi türden makalelerin daha büyük bir istekle okunduğunu sorar.

Bolşevik partinin devrim öncesi tarihi; illegal çalışma dönemi Bolşevik gazetelerin nasıl ajitasyon araçları olarak değerlendirildiklerini gösterir. Özellikle Lenin ve Stalin, Bolşevik gazetelerin işçi toplantılarında okunmasını, ajitasyon çalışmasının önemli bir metodu olarak görmüşlerdir.

Ajitatör, böyle bir çalışmaya nasıl hazırlanır? Gazete okuma toplantıları düzenleyen ajitatörün hangi amaçları olabilir? Böylesi toplantılarda ajitatörün amacı, dinleyicilere okunmasını planladığı yazıları kavratmaya çalışmaktır. Amaç gazetenin, en azından okunan kısmının veya ajitatörün işlediği konuların doğru kavranmasını sağlamaktır.

Birlikte sesli okumak, gazetenin tamamının ortaklaşa okunması anlamına gelmez. Bu, hem imkansızdır, hem de amaca uygun değildir. Birlikte okumak, ajitatörün seçmiş olduğu, okunmasını istediği materyalin dinleyicilere tanıtılmasıdır. 
Demek oluyor ki profesyonel bir ajitatör, gazeteyi toplantıdan önce incelemek zorundadır. Aksi taktirde o iyi bir ajitatör olamaz. Bunun ötesinde profesyonel bir ajitatör, dinleyicilerinin siyasi kavrayış seviyesini ve toplantıya katılanların ilgi sahası bileşimini bilmek zorundadır. Böyle bir toplantıya 8 kişi katılıyor ve bunların 6’sı belediyede, 2’si tekstilde çalışıyorsa ve ajitatör gereksiz bir şekilde tekstil işçilerinin sorununu ön plana çıkarıyor ve diyelim ki, belediye işçilerinin devam eden grevini tali bir sorun olarak ele alıyorsa tamamen yanlış bir iş yapıyor demektir. Diğer bir ifadeyle; profesyonel bir ajitatör toplantıya katılanların hangi işyerlerinde çalıştıklarını, ne gibi sorunları (işyeri-sektör) olduğunu çok iyi bilmek zorundadır. Dinleyicilerin siyasi ve kültürel seviyesini, çalışma durumlarını bilen ajitatör, hazırladığı/hazırlandığı konunun derinliğini ve kapsamını belirler. Böylelikle toplantının yüzeysel olması veya siyasi-teorik olarak ağır olması engellenmiş olur.

Ajitasyon faaliyeti için yapılan hazırlık, bir ajitatörün başarılı olup olmadığını veya olup olmayacağını ele verir. Bir ajitatör düşünelim; gazeteye veya ajitasyon materyali olarak seçtiği yazılara şöyle bir göz atmış olsun ve bu arada da “bunları biliyorum” diye mırıldansın. Ve “bunları biliyorum”a güvenerek görevini icraya koyulsun. Şimdi başka bir ajitatör düşünelim. Bu ajitatör, dünyanın ve ülkenin ekonomik-siyasi konjonktürünü, toplantıya katılanların kültürel-siyasi seviyelerini, ilgi alanlarını dikkate alarak materyal seçsin. Bu ajitatör, aynı zamanda kafasına veya not defterine yabancı kelimelerin anlamını, yabancı isimleri, branşa özgü deyimlerini not etsin. Bunlardan hangisi başarılı olur? Bunlardan birincisi, görevini hafife alışından dolayı sadece yapmış olmaz, o partiye karşı bir suç işlemiş olur. İkincisi ise görevini başarıyla yerine getirir.

Ajitatör, okuma süresini uzun tutma malıdır. Okunmasını ve tartışılmasını doğru bulduğu materyalin okunma süresi bir saati aşmamalıdır.

Okuma aşaması
Ajitatör, okumaya başlamadan önce, hangi konunun ele alınacağını, niçin böyle bir seçimin gerekli olduğunu toplantıya katılanlara açıklamalıdır. Böylece, dikkatlerin ele alınan konuya çekilmesi daha baştan sağlanmış olur.

Okuma görevini bizzat ajitatörün yerine getirmesi en doğru ve en etkileyici yöntemdir. Açık-seçik, harfleri, kelimeleri yutmayan, noktasına, virgülüne, vurgulamasına dikkat eden bir okuyucu gereklidir. Bu özelliklere dikkat etmeyen, akıcı, neredeyse büyüleyici olmayan bir okuyucu, sıkıcı olur, ilgiyi dağıtır ve okuma eylemi başarısız olur. Ajitatör, bu özelliklere sahip değilse, okumasını en iyi beceren birisi okumalıdır. Okuma tamamlandıktan sonra sıra soruların cevabına ve tartışmaya gelir. Ajitasyon faaliyetinin bu bölümü, çalışmanın en zor ve en çok sorumluluk gerektiren bölümüdür. Bu bölümde ajitatörün yeteneği, soruna ne derece hakim olduğu ve aynı zamanda –zorlanma durumunda– sorumluluğunun ne derece bilincinde olup olmadığı açığa çıkar. Bu bölümde ajitatör, konuyla ilgili yöneltilen bütün sorulara cevap vermekle, tartışmayı yönlendirmekle karşı karşıyadır. Sorulan sorulara, toplantıya katılan başkalarının da cevap vermelerini sağlamak böylelikle katılanları tartıştırmak usta, mesleğini bilen bir ajitatörün işidir. Tabii ki son söz ajitatöründür. O, duruma göre cevabı toparlayıcı olarak, somutlaştırarak vs. verir.

Öyle durumlar olur ki, ajitatör şu veya bu soruya cevap veremez. Bu durumda yapılması gereken açıklıktır. “Bu sorunun cevabını verecek durumda değilim, bir dahaki sefere cevaplandırırım” demektir. Sorumluluğunun bilincinde olan bir ajitatör böyle hareket eder. Diğer yol; cevap veriyormuş havasıyla laf kalabalığı, demagojidir.

Okuma eylemi bittikten sonra ajitatörün ilk işi –ilk sorusu– tartışmayı başlatmak için “sorularınız var mı yoldaşlar?” olacaktır. “Hayır sorumuz yok” diye cevapların gelmesi ajitatörün, görevini yerine getiremediğinin ifadesidir. Ya yanlış konu seçiminden veya başka nedenlerden dolayı okunan konuya ilgi gösterilmemiştir ve dinleyiciler, bir an önce gitmek için, “hepsini anladık, tartışmaya gerek yok” demek istemişlerdir.

Okuma eyleminden sonra, soruların sorulmasında ve canlı bir tartışmanın yapılmasında ajitatörün önemli bir rolü vardır. Ajitatör, o anda, okunan konu üzerine canlı, toplantıya katılan herkesin katıldığı bir tartışmayı örgütlemek, yönlendirmek zorundadır. Aksi taktirde o, görevini okumakla sınırlamış veya yarım yapmış olur.

Seçkin Bolşevik propagandacı ve ajitatör olan Kalinin’in şu sözleri soruna açıklık getiriyor:
40 yıl önce bizzat okuyucuydum. İllegal çevrem 15 insanı kapsıyordu. Sadece okumuş olsaydım hiçbir sonuç alınmazdı. Okuma eylemi o zaman için 15-20 dakika sürüyordu, sonra tartışıyorduk. Soruyorum; ‘söyleyin, bunu veya şunu anladınız mı?’, ‘Hayır, bunu anlamadık’… ‘Tamam, meseleye açıklık getirelim’. Ve tartışma başlar; bir saat, 1,5 saat (bazen) daha da uzun sürer. Okuduğum müddetçe dinleyiciler uyumazlardı. Çünkü okumadan sonra tartışmanın başlayacağını biliyorlardı. Görüyor musunuz yoldaşlar, ajitatör olmak hiç de kolay değil. Gazetenin okunması, neredeyse başlı başına bir propaganda faaliyeti. Bu çok ustaca, düşünülerek yapılmalıdır. Okuyan ve tartışmayı yöneten dinleyicilerin ilgisini çekmeyi anlamazsa ve dinleyiciler, her şeyi daha önce ezberlediğinizi biliyorlarsa, nasıl bir tartışma olabilir ki? Dinleyiciler, böyle bir okuma saatini, ders saati –eski din dersi cinsinden– olarak kabullenirler.” (Siyasi Ajitasyon Üzerine, 21 Nisan 1942, Alm. 1952, s. 10, Broşür olarak).

Burada örnek alınması gereken, Kalinin’in anlatmak istediği ajitasyon metodudur. Ajitatör, ajitasyon faaliyeti üzerine bütün tecrübeleri değerlendirmelidir.

Biz burada özgür basını ve açık basını göz önünde tutarak bu basınlarla grupsal ajitasyon çalışmasında ajitatörün dikkat etmesi gerektiği belli başlı noktaları belirttik.

Komünist partinin ajitatörleri, faaliyet alanlarında; fabrikalarda, okullarda, semtlerde düzenledikleri bu türden küçük grupsal ajitasyon –ajitatör genellikle küçük gruplarla çalışır– faaliyetiyle verebileceklerinin hepsini, en anlaşılır bir şekilde vermekle; partinin çizgisini kavratmakla, katılanları siyasi olarak eğitmekle karşı karşıya olduklarının bilincinde olmalıdırlar. Komünist partinin ajitatörleri, geleceğin savaşçılarının, militanlarının, komünistlerinin kendi ellerinden (eğitimlerinden) geçtiğinin bilincinde olmalıdırlar.

(IV)

KADROLARIN SEÇİMİ, TERFİSİ VE GÖREVLENDİRİLMELERİ

1) Bolşeviklerin Kadro Sorununa Yaklaşımları

Bolşevizmin tarihinde, örgütlenme sorununda bir bütün olarak kadro olgusuna oldukça önem verilmiştir. Bolşevizmin tarihi, Lenin ve Stalin’in bir çok yazısı, bu sorunun ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Lenin ve de Stalin şunu öğretiyorlar; tarihte hiçbir sınıf, hareketini örgütleme ve yönlendirme yeteneğine sahip olan önderlerini yetiştirmeden hakimiyetini kuramaz. Lenin ve Stalin, kadroyu, kadroları, partinin en değerli hazinesi olarak görmüşlerdir. Onlar, kadroları, partinin belirleyici, nihai sonuç alıcı güçleri olarak değerlendirmişlerdir. Onlar, partinin politikasının, partinin örgütsel önderliğinin kadrolar tarafından gerçekleştirildiğini çok iyi biliyorlardı.

Politik önderlik, partinin ve onun her bir örgütünün en başta gelen faaliyetinin esas bölümünü oluşturur. Siyasi çizginin geleceği, bu çizginin devamı veya yenilgisi örgütsel faaliyete, insanların doğru seçimine, parti kararlarının uygulanmasının denetlenmesine ve de bu denetlemenin örgütlenmesine bağlıdır. Stalin’in deyimiyle insan seçimi, kadrolar belirleyici oluyor.

Stalin, SBKP(B)’nin XVIII. Kongresi’nde partinin o zamana kadar olan zengin tecrübesine dayanarak sorunla ilgili adeta klasikleşmiş yorumunu yapar.
Doğru politik çizgi hazırlandıktan ve pratikte denendikten sonra parti kadroları, parti önderliğinin belirleyici gücü olur.
Doğru siyasi bir çizgiye sahip olmak tabii ki öncelikle ve en önemli olandır. Ama bu yeterli değildir. Doğru siyasi bir çizgi, açıklamak için değil, pratiğe geçirmek için zorunludur. Ama doğru siyasi çizgiyi pratiğe geçirmek için kadroya ihtiyaç vardır, partinin siyasi çizgisini anlayan, bu çizgiyi kendi çizgisi olarak kabul eden, onu pratiğe geçirmeye hazır olan, onu pratikte gerçekleştirmeyi kavrayan, bu çizginin sorumluluğunu taşıma, onu savunma, mücadelesini verme yeteneğine sahip olan insanlara ihtiyaç vardır. Aksi taktirde doğru siyasi çizginin kağıt üzerinde kalma tehlikesine maruz kalınır.” (C. 14, s. 216, Alm).

Bolşevik parti, kuruluşundan beri yönetici kadroların eğitimine/yetiştirilmesine fevkalade önem vermiştir. Örneğin Lenin, Bolşevik partinin inşasına giriştiğinde “Bize devrimcilerin bir örgütünü verin Rusya’yı yerinden oynatırız” diyerek kadroların önemini ve rolünü belirtiyordu. Partinin inşası için mücadele döneminde temel görev, işçi sınıfının en canlı/dinamik, en dürüst, en açık, en onurlu unsurlarını parti için kazanmak, onları kadro olarak yetiştirmek, öncüyü yaratmaktı.

Bolşevik parti, büyük bir inanç ve kararlılıkla, mesleği devrimcilik olan korkusuz önderlerini yetiştirdi. Bu önderlerin her biri çarlığa karşı mücadelenin ateşiyle, her türden oportünizme (ekonomizm, menşevizm, tasfiyecilik vs.) karşı mücadelenin ateşiyle yetişti ve çelikleşti.

Oportünistler işçi sınıfının yaratıcı gücüne inanmazlar. Dolayısıyla onlar, işçi sınıfının kendi önderlerini yetiştireceğine de inanmazlar. Lenin ve Stalin oportünistlerin işçi sınıfına olan inançsızlıklarını, işçi sınıfının kendi önderlerini yetiştiremeyeceği anlayışlarını teşhir etmişlerdir. 
Lenin, bu anlayışta olanları, “ağaçlardan ormanı göremeyenler” olarak tanımlamıştır.

Lenin ve Stalin, partiden profesyonel kadrolar yetiştirmesini talep etmişlerdir, her fırsatta belirli düzeyde yeteneği olan, yeteneği açığa çıkan işçilerin kadro olarak yetiştirilmelerini teşvik etmişlerdir.
Lenin işçi sınıfının ve gençliğin yaratıcı gücüne inancını ve kadrolara olan ihtiyacı şöyle ifade ediyordu. “Genç güçlere ihtiyaç var. Böyle güçler yok deme iddiasında bulunanların kurşuna dizilmesini öneririm. Rusya’da sayısız insan (bu türden –çn) var. Sadece, gençler arasında, onlardan korkmaksızın geniş yürekli ve atılgan olarak, daha geniş yürekli ve daha atılgan olarak ve bir daha geniş yürekli ve atılgan olarak propaganda yapılmalıdır.” (C. 8, s. 134, “H.H. Bogdanow ve S. I. Gussew’e Mektup” Alm.).

Lenin, bir ordu için savaş dönemi nasılsa, parti içinde devrimci dönemi öyle görüyordu: Nasıl ki, savaş döneminde orduya yeni asker almak önemliyse, savaşan parti için de kadro ordusunu genişletmek, yedeklerini harekete geçirmek o denli önemlidir. Lenin ve Stalin, illegalitenin en ağır koşullarında kadroların yetiştirilmesi için durmaksızın mücadele etmişlerdir. Onların tükenmez enerjilerinin, doğru önderliklerinin sonucu olarak çarlığa karşı mücadelenin ateşi içinde Bolşevik parti proletaryanın öncüsü olarak güçlenmiş, sömürü düzenini yıkarak, sosyalist düzeni kurma yeteneğini sergilemiştir.

Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında sınıf mücadelesinin ateşi içinde pişen, çelikleşen ve bolşevikleşen komünist partisi, kadroların seçim, terfi ve görevlendirilmesinde Bolşevik, Leninist, Stalinist ilkeleri kararlı bir şekilde kıstas almaya devam edecektir.

2) Kadroların Seçiminde, Terfisinde ve Görevlendirilmesinde Temel  
    İlkeler

Lenin ve Stalin’in eserlerinde kadro seçiminde hangi ilkelerin kıstas alınmaları gerektiği üzerine bir dizi notlara, anlayışlara rastlanır. Bir örnek verecek olursak, Lenin, 5 Ağustos 1921’de N. M. Knipoviç’e gönderdiği telgrafta bir yöneticide olması gereken özellikleri şöyle sıralıyordu; a-güvenirlik, b-siyasi durumu, c-uzmanlık durumu, d-yönetme/idari yeteneği (Mektuplar. C. VIII. 1921, s. 100, Alm.)

Stalin de kadroların seçiminde soruna siyasi ve uzmanlık yeteneği açısından yaklaşılmasını öğretir. Yani esas olan, söz konusu kadro adayının siyasi güvene sahip olup olmadığı, kendisine verilecek somut görevi yerine getirecek yetenekte olup olmadığıdır. Tecrübeler, özellikle Bolşevik parti tecrübesi, göstermektedir ki, kadro seçimine tek yanlı, tek kıstas ışığında yaklaşım doğru olamaz; kadro seçiminde kıstas olabilecek bütün yaklaşımlar göz önünde tutulmalıdır.

Kadroların seçimi, onların terfisiyle sıkı bağ içindedir. Kadro, oluşumu tamamlanmış, sonuçlanmış bir süreç olarak görülemez. Bugün iyi olan yarın daha iyi olacaktır. Bugün tecrübesiz olan yarın tecrübeli olacaktır. Daha iyi ve tecrübeli olmak, daha iyi ve tecrübeli olmanın son sınırına varmış olmak anlamına gelmez. Çünkü daha iyi olmanın ve tecrübenin sınırı yoktur. O halde kadro kapsamı, adım adım yeni yetişen kadrolarla genişleyecektir ve partinin daha iyi, tecrübeli kadrolarının yanı sıra genç, yeni yetişen, tecrübesiz kadroları olacaktır. Bu durumda parti kendini hangi kadrolara dayandırmalıdır? Sadece yaşlı, tecrübeli olanlara mı yoksa, sadece genç ve tecrübesiz olanlara mı? Partinin böyle bir ayırım yapması ve kendini sadece şu veya bu türden kadrolara dayandırması başlı başına bir hatadır. Bu, Leninist kadro politikasının kavranmadığını ifade eden bir hatadır. Bu konuda Stalin şöyle der, “… Görev, kendini ne yaşlı veya ne yeni kadrolara göre yönlendirmek değildir… Görev, koordinasyondur, yaşlı ve genç kadroların partinin… yönetici faaliyetinin ortak orkestrasında birleştirilmesidir…”(C. 14, s. 218)
Yaşlı/eski kadroların şüphesiz ki derin tecrübeleri vardır; onlar Marksist-leninist ilkelere sıkıca bağlıdırlar, alanlarında birer uzmandırlar, yön tayin etme, gelişmelerin yönünü/içeriğini kavrama özellikleri vardır. Bu özellikler, eski kadroları yeni olanlardan ayırıyorlar. Ama mücadele eden ve gerçekten mücadele eden bir partide bu türden kadrolar sayısal olarak azdır. Bu doğaldır. Çünkü büyüyen partinin genç kadro ordusu da büyür. Diğer taraftan bazı eski/yaşlı kadrolarda eskiye bağlı
kalma, yeni olanı görememe eğilimi vardır. Bu eğilim, önü alınmazsa bu kadroları pratikten, yaşamdan koparabilir.

Yaşlı/eski kadroların özelliklerine sahip olmasalar da genç kadroların kendilerine özgü özellikleri vardır. “Genç kadrolara gelince, tabii ki onlar, yaşlı kadrolar gibi tecrübeye, çelikleşmiş olmaya, bilgiye ve yönlenme yeteneğine sahip değiller. Ama genç kadrolar, birincisi, ezici çoğunluğu oluşturuyorlar. İkincisi gençtirler ve işten (görevden –çn) ayrılma tehlikesiyle karşı karşıya değillerdir. Üçüncüsü yeni olana duyulan hisle yanıp tutuşurlar; bu Bolşevik görevlinin değerli bir özelliğidir ve dördüncüsü, seri bir tempo içinde büyürler ve eğitim görürler. Fırtınalı bir şekilde gelişirler…” (Stalin, C. 14 s. 217/218. Alm.)

“Bu işi yapabilecek, şu işi yapabilecek insan yok” vb. sözler sık sık duyulur. Bu ve benzeri sözler doğruyu ifade eden değil, bu anlayışta olanların eksikliğini ifade eden sözlerdir. Bu sözler, parti görevlilerinin özelliklerine, zamanında yükseltilmelerine gerekli önemi vermemenin; işe yarar insanların az olmasından yakınmanın ifadesidir. Tanımadığımız, görmediğimiz için bilgisayarcı ararız. Konuşmadığımız, tartışmadığımız için birtakım insanlarımızın ajitatör ve propagandacı özelliklerini bilmeyiz. Kendimiz teknik işi anlamadığımız için, herkesin de öyle olduğunu sanırız. Bu liste uzatılabilir ve çok uzun bir listenin ortaya çıkacağından da şüphe etmiyoruz. Bu liste bizim eksikliğimizi dile getiriyor. Etrafımıza baktığımız zaman, bakmasını öğrendiğimiz zaman, insanlarımızı bütün yönleriyle tanımasını öğrendiğimiz zaman, aranan yetenekte, özellikte insanlarımızın olduğunu görürüz. Önemli olan, onları tanımak, zamanında görevlendirmektir.

Öyleyse kadro azlığından yakınma anlayışını literatürümüzden çıkartmalıyız. İnsanlarımızı tanımayı, onları görevlendirmeyi, yükseltmeyi bilmeliyiz. Mücadele eden parti, her mücadele alanında gelişen partidir. Nasıl ki, parti ileriye doğru her adımıyla yeni bir mevzi elde ediyorsa, büyüyorsa, gelişiyorsa, kadrolar da aynen öyledir. Gelişen, ilerleyen, kadrolar yeni görevlerin, ileri, kapsamlı görevlerin adayıdırlar, onların yerini de arkadan gelenler alacaktır.

Kadroların yükseltilmesinde neye dikkat edilmelidir?
F. Engels şöyle diyor:
Onlar… ‘akademik eğitimlerinin kendilerine, parti içinde uygun görev için hak sahibi kılan bir subay patenti vermediğini görmelidirler, onlar görmelidirler ki, partimizde herkes çekirdekten yetişerek’ hizmet etmek zorundadır, partimizde görev (mücadeleyle) elde edilir; bu, şüphesiz ki mevcut olsa da edebi yetenekle, teorik bilgiyle değil, bilakis bunun için parti mücadelesinin koşullarını bilip bilmemek ve bu mücadelenin formlarına alışıp-alışmamak, sınanmış kişisel güvenilirlik ve karakter yapısı ve nihayetinde mücadele edenlerin saflarına gönüllü katılımla” elde edilir. (C. 22, s. 69/70. Alm.)

Böylelikle Engels, kadroların seçim, yükseltme ve görevlendirilmesinde akademik birikime güvenmenin, bunu yeterli kıstas olarak görmenin yanlış olduğunu belirtiyor ve buna güvenenleri de yukarıya aktardığımız şekilde bilgilendiriyor.

Yükseltilen kadroya yardım etmek ilk iş ve esastır. Hiçbir parti örgütünün, yeni yükseltilmiş bir kadroyu “sen yeteneklerinden dolayı bu göreve getirildin” anlayışından hareketle yalnız bırakmaya hakkı yoktur. Yeni yükseltilen, atanan kadrolara yardım, partinin, bütün parti örgütlerinin en asli görevidir. Yeni görevlendirilen, yükseltilen kadro ve onun görevinde yeni oluşu unutulmamalıdır, partinin ve örgütlerinin yardım eli böylesi kadroların hep yanında olmalıdır. Aksi taktirde böyle bir
kadro gerekli yardımı/desteği görmeyince geriler, görevini yerine getiremez.

Stalin, her bir kadronun, parti görevlisinin eğitimine, yetiştirilmesine oldukça itina gösterilmesini, ona yardım edilmesini öğretiyor.

Lenin ve Stalin, kadroları, mücadeleye en iyi hizmet edebilecekleri alanlarda görevlendirmeyi öğretiyorlar. Lenin bunu, “muazzam büyüklükte bir orkestraya ihtiyacımız var. Bu orkestrada rolleri doğru dağıtmak için tecrübe toplamalıyız” diyerek açıklar.

O halde dikkat edilmesi gereken temel nokta şudur; kadroların dağıtımında/görevlendirilmesinde esas olan, kadroların yeteneklerini geliştirebilmeleridir, verebileceklerinin en fazlasını verme olanağının sağlanmasıdır. Kadro, doğru alanda yeteneğine uygun işte görevlendirildiğini hissetmelidir. Unutulmamalı ki, devrimci faaliyet çeşitli mücadele alanlarında farklı yetenekleri zorunlu kılar: “… Devrimci faaliyet çeşitli yönleri çeşitli yetenekleri zorunlu kılar. Öyle ki bazen, örgütleyici olarak hiç işe yaramayan bir insan yeri doldurulamaz bir ajitatör olabilir veya sıkı gizli disipline uygun olmayan bir insan seçkin bir propagandacı olabilir vs.” (Lenin, C. 6, s. 234, Alm.)

Kadroların doğru alanlarda, yeteneklerine uygun olarak görevlendirilmesiyle; a-en büyük başarı sağlanmalıdır, b- faaliyette koordinasyon, bütünsellik ve genel coşku elde edilmelidir. Diğer taraftan, hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken belirleyici öneme haiz bir nokta da şudur; somut durum ve bu durumdan kaynaklanan siyasi görevler dikkate alınmaksızın kadro görevlendirilmesi yapılamaz.

Kadroların seçimi, terfisi ve görevlen dirilmesinin temel ilkeleri Stalin tarafından çok parlak bir şekilde tanımlanır:
Doğru kadro seçiminin anlamı şudur:
Birincisi, kadroların, partinin… altın fonu olarak taktir etmek, onlara itina göster mek ve onlara saygı duymak.
İkincisi; kadroları tanımak, her bir işçi kadronun üstünlüklerini ve eksikliklerini itinalı bir şekilde araştırmak…
Üçüncüsü; itinalı bir şekilde kadro yetiştirmek, gelişen her bir görevlinin yükselmesine yardım etmek, böyle görevliler ile sabırlı bir şekilde ‘meşgul olmak’ ve onların gelişmesini hızlandırmak için zaman harcamaktan kaçınmamak,
Dördüncüsü; zamanında ve cesurca yeni, genç kadroları eski yerlerinde paslandırmaksızın terfi ettirmek.
Beşincisi; görevlileri, her biri doğru yerde olduklarını hissedecek bir şekilde dağıtmak…” (C. 14, s. 216/217)

Kadro seçimi, terfisi ve görevlendirilmesinin bu temel ilkelerinin sıkı uygulanması komünist partinin ve onun bütün örgütlerinin en önemli görevlerinden birisidir. Bu görevi yerine getiremeyen partinin, devrim yapması bir hayaldir.

3- Kadroların İdeolojik-Teorik Eğitimi

Kadroların, alanlarında görevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmeleri için, siyasi seviyelerinin sürekli yükselmesi gerekir. Komünist parti, gerçekten mücadele ediyorsa, onun görevleri giderek hem karmaşıklaşıyor, derinleşiyor ve hem de daha kapsamlı hale geliyordur. Kadrolar Marksist-leninist teoriye hakim olmakla bu görevlerin üstesinden gelebilirler.

Kadroların seçimi, terfisi ve görevlendirilmesi gelişigüzel yapılamaz. Bu iyi örgütlenmesi gereken bir sorundur. Faaliyetin şu veya bu alanlarında aksamaların başlaması, kadroların eğitiminin içeriksizleşmesi partinin bütün alanlardaki faaliyetinin aksamasına veya aksayacağına doğrudan bir işarettir.
Söz konusu parti faaliyeti … alanında görevlilerin Marksist-leninist yaklaşımı ne denli yüksek olursa… faaliyet de o denli verimli olur, sonuçları o denli etkili olur ve terfi; görevlilerin Marksist-leninist yaklaşımı ne düşük bilinçli olursa ve siyasi seviye ne denli düşük olursa, faaliyette hatalar ve başarısızlık o denli muhtemel olur… bayağılaşmaları… işgüzarlıkları ve yozlaşmaları o denli muhtemel olur. Kesinlikle söyleyebiliriz; kadrolarımızı, faaliyetin bütün alanlarında ideolojik olarak silahlandırmayı anlarsak ve onları, iç ve uluslararası durumda kendi başlarına yön tayin edebilmeleri ölçüsünde siyasi olarak çelikleştirirsek, onları tamamen olgun Marksist-leninistler yapmayı anlarsak…hatalarımızın onda dokuzunu çözümlenmiş olarak görebiliriz.” (Stalin, C. 14, s.
219/220, Alm.)

Bunun ötesinde Stalin şunu vurguluyor; Marksizm-leninizm toplumsal bilimin bir dalıdır. Bolşevikler, bu bilime hakim olmak zorundadırlar. “Leninist, sadece tercih ettiği bilimsel alanda uzman olmamalıdır. O, aynı zamanda, ülkesinin geleceğine canlı ilgi duyan, toplumun gelişme yasalarına vakıf olan, bu yasaları kullanmayı kavrayan …siyasi ve toplumsal aktif bir insan da olmalıdır.” (Stalin; agy).

Birliğin gerçekleşmesi komünistlerin önünde büyük bir görevdi. Bu görev başarıyla yerine getirildi ve sonra partileşme yolunda önemli adımlar atıldı ve “K” eki kaldırıldı. Bu, partinin daha kapsamlı, daha derin, daha karmaşık, daha çetin görevlerle karşı karşıya olduğunu gösterir. Parti büyüyor ve onunla birlikte görevlerde büyüyor. Bu, diğer şeylerin yanı sıra hem genel anlamda, hem de kadroların eğitimi anlamında eğitim faaliyetine olağanüstü bir önem vermenin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Partinin büyümesine paralel olarak, sosyalist bilincin rolü de ilerlemenin devasa bir faktörü olarak büyümektedir. Bugün bu alanda atacağımız adımlar, geleceğin insanını geliştirmenin
adımlarıdır.

Giderek devleşen görevlerimizi yerine getirmekle karşı karşıyayız. Bunun için, Marksizm-leninizmi, Bolşevik ideolojiyi kavrayan ve yorumlayan, partinin siyasi çizgisini “cebi gibi” tanıyan, siyasi ve örgütsel ve de askeri tecrübelerle donanmış kadrolara ihtiyacımız vardır.
Sovyet tecrübesi, Marksizm-leninizm, Bolşevik önderlik sanatını ve teoriyi somut duruma uygulama yeteneğini öğretiyor. Ama kadroların Marksist-leninist teori ile donatılmaları, Bolşevik eğitim sadece kitabi olamaz, parti bu alandaki faaliyetini, kadroların eğitimini pratik faaliyet ile koordine etmelidir. Unutmamamız gereken nokta, kitabi eğitimin sadece bir hazırlık aşaması olduğudur. “Sadece kitaplarla önder yetiştirilemez. Kitap, ilerlememize yardım eder, ama tek başına önder yetiştirmez. Önder yöneticiler, sadece, faaliyet içinde yetişirler.” (Stalin, C. 5, s. 193. Alm.)

Lenin ve Stalin’in birçok yazısında parti yöneticilerinin, kadroların hangi özelliklere sahip olmaları gerektiği belirtilir. Bu özelliklerden bazıları şunlardır.

- Bolşevik ilkeli olmak:
İlkeli politika yegane doğru politikadır. Lenin ve Stalin böyle öğretiyorlar. Tutarsızlığın, ilkesizliğin en ufak bir görüntüsü dahi yenilgiye götürür. Bolşevik ilkeli olmak, partinin ilkelerinden, politikasından ideolojisinden en ufak bir sapmaya karşı uzlaşmaz tavır içinde olmak anlamına gelir. Parti görevlileri, kadrolar koşulsuz bir şekilde ve en ufak sorunlarda dahi parti çizgisine ve ilkelerine göre hareket etmek zorundadırlar.

Bolşevik ilkeli oluş, derin ideolojik donanıma, Marksizm-leninizmin doğruluğuna olan şaşmaz inanca dayanır. Bu özelliklere sahip olmayan kişi, Bolşevik ilkeli olamaz. Sadece ilkeli insan, kadro,
devrim davasına partinin bakış açısından yaklaşabilir.

İlkeli olmak, eleştirilmekten hangi konumda olurlarsa olsunlar başkalarını cüretkarca eleştirmekten korkmamak anlamına da gelir. Eleştiri ve özeleştiriye olan tavır, bir kadronun nedenli ilkeli olup olmadığını ele verir.

Dürüst ve açık olmak:
Dürüst ve açık olmak, Lenin ve Stalin’in tanımladıkları tipten bir yöneticinin karakteristik özelliklerindendir. Stalin, Lenin gibi açık ve dürüst olunmasını öğretir ve o bundan şunu anlar; bütün gerçeği parti önünde, Lenin gibi tam bir çıplaklık ve dürüstlükle açıklanmalıdır ve her Bolşevik böyle olmak zorundadır.

Pratik faaliyet, ne denli açık ve dürüst olunduğunu açığa çıkartır. Her bir komünist, hangi görevi yerine getiriyorsa getirsin, hangi sorumluluğu taşıyorsa taşısın kendi faaliyetine de eleştirel yaklaşmak ve gerçeği bütün yönleriyle dile getirmek zorundadır.

Kadroların dürüstlük ve açıklık ruhuyla eğitilmeleri gerekir. Bu ne anlama geliyor diye sorabiliriz. Bunun anlamı şudur, kadrolar, kendi hataları ve eksiklikleriyle de eğitilmelidirler.

Bu konuda Stalin şöyle diyor:
Bolşeviklerin görevi, hatalarını gizlememektir, hatalarına ilişkin sorudan sıyrılmaya çalışmamaktır… Bilakis açıkça, dürüstçe hatalarını kabul etmeleridir, açıkça ve dürüstçe bu hataları düzeltmenin yolunu göstermeleridir, açıkça ve dürüstçe hatalarını düzeltmeleridir.” (C. 14, s. 150, Alm.)

Hata kabul etmemek veya hatayı kabul etmekten kaçınmak, bir kadronun otoritesine zarar verir. Yanlış olanı kabul etmek ve kendini düzeltmek ise kadronun otoritesini, saygınlığını artırır.

Açık ve dürüst olmanın kıstası, sarf edilen sözler değildir. Bunun kıstası, yapılan iştir, pratiktir. Lenin’in dediği gibi politikada açıklık ve dürüstlük “söz ve pratiğin uyumluluğuyla” sınanabilir.

- Eksikliklere karşı uzlaşmaz tavır:
Komünist partisi, elde edilmiş olanla, kazanılmış mevzilerle yetinemez. O, devrim yapma iddiasındadır ve ilerlemek zorundadır. Ama her ilerleme, birtakım –potansiyel de olsa– hata ve eksiklikleri de beraberinde getirir. Bu, kaçınılmazdır. Burada önemli olan, eksikliklerimize karşı nasıl bir tavır aldığımızdır. Lenin, mücadele eden bir parti için, kendi eksikliğini acımasızca açığa çıkartmanın zorunlu olduğunu öğretir. Parti için geçerli olan, kadrolar için de geçerlidir.

Yapılanla, elde edilenle yetinmek, kibirli olmak, başarıdan başarıya koştuğunu sağıra duyurup, köre göstermek Bolşevik kadrolara tamamen yabancı olan şeylerdir.

Bolşevik kadro, eksikliklere ve eksikliklerine karşı asla hoşgörülü olamaz, başarılarından veya başarıdan dolayı sarhoş olamaz. Bundan dolayıdır ki, Bolşevik kadro, hatayı, eksikliği daha oluşum aşamasında görür ve giderilmesi için mücadele eder.

Bir yöneticinin eksiklikleri gizlemesi asla ve asla affedilecek bir olay değildir. Bolşevik kadro, sadece eksiklikleri, hataları gören değil, aynı zamanda onların nedenlerini ve ortadan kaldırılma yollarını da gösteren kadrodur. Bu anlamda zorluklar karşısında duran, gerileyen, sorumluluğu başkalarında arayan bir yönetici, Bolşevik bir kadro olamaz.

Eksikliklere karşı uzlaşmaz tavır ifadesini eleştiri ve özeleştiride bulur. Eksikliği açığa çıkartmak, eleştiri ve analiz demektir ve bu aynı zamanda eksikliğe; hataya neden olanlar açısından da özeleştiri demektir. Bunun içindir ki, eleştiri ve özeleştiri komünist partide eksiklikleri ve hataları aşmada ve ilerlemede temel öneme haiz bir araçtır.

- Faaliyette iddialı ve cüretkar olmak:
Hatalara ve eksikliklere karşı uzlaşmaz tavır içinde olmak, faaliyette iddialı ve cüretkar olmak anlamına gelir. Hiçbir neden, görülen hata ve eksikliklerin ortadan kaldırılmasını engelleyemez, engellememeli. Gerçekten iddialı ve cüretkar olan kadro, partiye ve devrim davasına zarar veren en ufak, en önemsiz bir gelişmeye göz yumamaz. Bu konuda Stalin, konumu ne olursa olsun, hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamasını öğretiyor. İddialı ve cüretkar olmak aynı zamanda yeni görevlere, kapsamlı görevlere talip olmak demektir. Bunun, idarecilikle, kariyerizmle hiçbir ilgisi yoktur. İddialı ve cüretkar olmak davaya inancın, partiye inancın, ahlaki üstünlüğün, gerçekleri bütün çıplaklığıyla görmenin ve bunu bilerek yeni görevlere talip olmanın bir ifadesidir. Bunun içindir ki, iddialı ve cüretkar olmayan veya böyle yetiştirilmeyen bir kadro yaratıcı olamaz.

- İleriyi görme, bütünü kavrama yeteneği:
Stalin şöyle diyor:
Direksiyonda oturmak, etrafa bakmak ve herhangi kötü bir durumla karşılaşana kadar hiçbir şey görmemek. Bu, henüz önderlik edilmiyor demektir. Bolşevizmin önderlikten anladığı başkadır. Önderlik etmek için, önceden görmek gerekir.” (Über Selbstkritik, s. 15. “Özeleştiri Üzerine”.)

Demek oluyor ki, Bolşevik önderlik, ileriyi görme yeteneğini ön koşul kılıyor. Ne kadar ayrıntı içinde olursak olalım, pratiğe ne kadar dalmış olursak olalım, hiçbir zaman faaliyetin bütünü üzerine düşünmekten geri kalmamalıyız, faaliyetin/mücadelenin bütününü gözden kaçırmamalıyız. Aksi durumda bu, ağaçtan ormanı görememek demektir. Mücadelenin ayrıntısı ve günlük faaliyet, mücadelenin bütünü üzerine düşüncelerimizi, bütüne ilişkin perspektifi karartmamalıdır. Aksi taktirde hatalara ve başarısızlıklara kapıları açmış oluruz. Ayrıntıyı, kendi faaliyetimizi, bütünün yerine koymuş oluruz. Öyleyse faaliyetimiz bütünden ve geleceğin sorunlarından kopuk olarak ele alınamaz.

- İnisiyatif ve görevi sonuçlandırma yeteneği:
Bolşevik parti gibi partimiz de yenileştirenlerin/yenilikçilerin partisi olmalıdır. Yaşamda cereyan eden süreçleri izlemek, değerlendirmek, yeni olanı kavramaya çalışmak, yeni sorunlara çözümler aramak ve bulmak, eski olanı atmak temel özelliklerimiz olmalıdır. Yeniyi hissetmek, yeniyi kavramak Bolşevik bir kadronun temel özelliğidir ve yeni olanı kavramanın ifadesi de bolşevik inisiyatiftir.

Kadro, parti disiplininin, ilkelerinin inisiyatif özgürlüğü olduğunu kavramalıdır. Örneklersek; yönetimde merkeziyetçilik Leninist partinin bağlayıcı öneme haiz bir ilkesidir. Bu ilkeye uymak, üst organların kararlarını olduğu gibi hayata geçirmek demektir. Ama merkeziyetçilik, yerel örgütlerde, yerel faaliyette inisiyatifi asla ve asla köreltmez, tam tersine geliştirir. Sormak gerekir, inisiyatif ve görüş geliştiremeyen bir yerel örgüt, merkezin kararlarını pratiğe nasıl geçirecek?

Lenin’in ve Stalin’in öğrettikleri gibi, yerel örgütler, yerel mücadele içinde olan kadrolar, mücadeleyi ilerletebilmek için inisiyatifli olmak zorundadırlar. Şu unutulmamalıdır: Genel politik çizgide bütünlük, yerel alandaki münferitliği, yerele olan özgünlüğü ve bu doğrultuda mücadeleyi geliştirir. Çünkü genel politik çizginin bütünlüğü yerel alandaki çeşitliliğe dayan maktadır.

Yerel parti örgütleri her zaman ve her koşul altında üst organlardan direktif beklemek zorunda kalmamalıdırlar. Tersine yerel mücadelenin sorunları temelinde inisiyatifli hareket etmelidirler. Yerel örgütler ve yerel mücadele içinde olan kadrolar şöyle hareket edemezler; merkezden direktif gelmediği için, x fabrikasındaki işçilerin direnişine katılamıyoruz. Böyle bir anlayışın merkeziyetçilikle, devrimcilikle hiçbir ilgisi olamaz.

Diğer taraftan inisiyatif geliştirmek merkezi direktifleri özümlemek anlamına gelir. Bu özümleme, mekanik değil yaratıcı bir özümlemedir. Böyle bir direktifi yaratıcı bir şekilde özümlemek, onu yerel alanda pratiğe geçirmeyi kavramak anlamına gelir. Yaşam hem çok yönlü ve hem de karmaşıktır ve bundan dolayı bir direktifin pratiğe geçirilişi, koşulların değişimiyle değişik yöntemleri, inisiyatifle yaratıcılığı kaçınılmaz kılar. Direktif aynı olmasına rağmen koşullar değiştiği için uygulama yeni sorunları, yeni çözümleri gündeme getirebilir. Bolşevik bir kadro bu durumu göz önünde tutmak zorundadır. O, somut durumun tahlilinden hareketle çözüm yolları aramalıdır ve bulmalıdır. Bunun adı, inisiyatifli olmak demektir.

Kadroların inisiyatif ve görevini sonuçlandırma ruhuyla eğitimi onların kişisel sorumluluk duygusunu geliştirir. Her bir parti yöneticisinin, her bir kadronun ve parti işçisinin hangi görevden, hangi işten sorumlu olduğunu bilmesi onların faaliyette inisiyatiflerini geliştirir, sorumluluğu başkalarında arayan veya sorumluluğu başkalarının sırtına yıkan görevde iddiasız ve korkaktır. Böyle birisi bağımsız, cüretli inisiyatif geliştiremez ve ortak davayı ilerletemez.

Bağımsız ve cüretli inisiyatif geliştirmek parti çizgisine karşı gelmek, kendini beğenmiş, kibirli olmak anlamına gelmez. Kendini beğenmişlik, kibirlilik yapılandan, elde edilenden memnun olmaya/yetinmeye, sorumsuzluğa ve uyanık davranma maya götürür.

Bolşevik kadro, kitlelerin yaratıcı inisiyatifini görmeli ve geliştirmelidir, mücadeleyi bu inisiyatif üzerinde yükseltmelidir. Böyle hareket eden bir kadro hem kitlelerle kolayca kaynaşır ve hem de mücadeleyi tabana mal eder.

Memnuniyetin olduğu, alınan sonucun mükemmel bulunduğu ve “dahası da olmazdı” anlayışının hakim olduğu yerde inisiyatif gelişmez. İnisiyatif, elde edilen sonuç ne denli devasa olursa olsun, bununla yetinmemenin, daha ileri gitme anlayışının ve bu anlamda da pozitif memnuniyetsizliğin olduğu yerde gelişir.

Nasıl ki, parti üyesi olabilmek için parti programı ve tüzüğünün kabulü, parti örgütlerinden birisinde görev alma ve aidatını düzenli ödeme ön koşul ise, üyeliğin “olmazsa olmaz” kuralıysa, bir Bolşevik kadronun da tuttuğu işi sonuçlandırması o denli bir kuraldır, Bolşevik kadro olmanın ön koşuludur. İnisiyatif pratik örgütsel faaliyet ile ayrılmaz bağ içindedir. Bir inisiyatifi, öneriyi şiddetle savunan, ama yaşam bulması için örgütsel faaliyete yanaşmayan bir yönetici/kadro düşünebilir miyiz? Bolşevik anlamda düşünemeyiz. Bolşevik kadro/yönetici böyle olamaz. Ama gösteri anlamında düşünebiliriz. Bazıları, şov için “inisiyatif”li olabilirler, gürültü, patırtı yapabilirler, bir dizi öneride bulunabilirler. Ama sıra pratik faaliyete gelince ortadan yok olurlar. Bu türden unsurların; gevezelerin “inisiyatif”iyle, gerçek inisiyatifli oluşu, inisiyatif geliştirmeyi birbirine karıştırmamalıyız.

Bu özelliklerin ötesinde parti yöneticisi/kadro, objektif olma, soruna fiili müdahale etme yeteneğine sahip olma ve insanlara karşı anlayışlı davranma özelliklerini de taşımalıdır.

Proleter Doğrultu, Sayı 7, Eylül - Ekim 1996