Balkan, Türkçe bir kelimedir, sarp ve sıradağlar anlamına gelir. Ama Balkan kelimesi oldukça geniş anlamla kullanılmış ve Avrupa’nın güney doğusunun, yarım adanın adı olmuştur; Balkan yarımadası, Balkan ülkeleri, bir bütün olarak Balkanlar.
Balkan, aynı zamanda, tecritliğin, geri kalmışlığın, merkeze yakın olmasına rağmen kıyıda kalmışlığın, yani çevre konumunda olmanın da ifadesi olmuştur. Balkan, geçit vermez, aşılamaz, zor hâkimiyet altına alınabilirliğin; halklarının boyun eğmezliğinin, savaşçılığının, “komitacı”lığının da ifadesidir.
Balkan, aynı zamanda, rekabet eden güçlerin, sürekli hâkimiyet altına almak istedikleri bir coğrafyadır.
Bu coğrafyayı önemli kılan, yeraltı zenginlikleri, bu anlamda iktisadi potansiyeli değildir. Onu önemli kılan, konumudur.
Balkanlar, 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Osmanlı olgusu ortadan kalktıktan sonra, bu sefer de Ekim Devrimi gerçeği Balkanlara yeni bir önem kazandırdı. Özellikle Fransız ve İngiliz emperyalizmi; SB’ne karşı bir güvenlik çemberi, “cordon sanitaire” oluşturmak istiyorlardı. Bu çember de Balkanların Kuzeydoğusundan geçiyordu. Cordan Sanitaire, Finlandiya’dan Karadeniz’e kadar uzanır!
Özellikle İngiliz emperyalizminin Balkanlardaki jeopolitik planları tutmadı. Yugoslavya, Alman faşizmini yendi ve bağımsızlığına kavuştu.
Revizyonist bloğun ve Sovyetler Birliği’nin dağılması Yugoslavya’yı da etkiledi. Özellikle Alman emperyalizminin kışkırtması sonucu Slovenya ve Hırvatistan, Yugoslavya’dan ayrıldılar.
Yugoslavya, geçen yüzyılın ‘90’lı yıllarını savaşla geçirdi. NATO, Kosova’yı kurtarma (!) gereğini duydu ve saldırdı. Kosova’nın işgaline homurdanarak bakan Rusya, son anda Priştina havaalanını işgal ederek ben de varım dedi.
Arkasından, son olarak Makedonya işgal edildi. Kosova’ya yerleşmiş emperyalist ülkeler bu sefer de Makedonya’ya yerleştiler.
Peki bölgeyi önemli yapan ne? Şüphesiz ki stratejik konumu. Emperyalist ülkelerin jeopolitik çıkarları bölgeyi; Balkanları stratejik olarak önemli kılıyor:
Balkanlar, Alman emperyalizminin Ortadoğu’ya, Akdeniz’e açılması için mutlaka hakim olunması gereken bir koridordur. Bağdat Demiryolu bu koridorun bir parçasıdır. Alman emperyalizminin jeopolitik anlayışında bir değişme olmamıştır. Drang nach Osten; “Drang nach Südosten”; doğuya ve güneydoğuya açılmak için Balkanların elde tutulması gerekir. Alman emperyalizmi bu anlayışından dolayı Yugoslavya’nın parçalanmasını desteklemiş ve Federasyondan ayrılan Hırvatistan ve Slovenya’yı iktisadi olarak etkisi altına almıştır.
Almanya’nın niyetini gören ve önünü kesmek isteyen bütün güçler; Rusya, ABD, Fransa, İngiltere de bölgeye yerleşmeyi kendi çıkarlarına uygun görmüşlerdir. Emperyalist ülkeler, Balkanlarda birbirlerini kontrol etmek için Kosova’yı, arkasından da Makedonya’yı işgal etmişlerdir.
Revizyonist bloğun dağılmasından sonra Orta ve Doğu Avrupa’da Rusya’nın etkisi kalmamış, bölge NATO (Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti) ve AB’nin (Doğu genişlemesi) etkisi altına girmiştir. Böylece AB ve Amerikan emperyalizminin etki alanı Polonya’nın doğu sınırına dayanmıştır.
SB’nin dağılmasıyla Hazar Havzası’nın yeraltı zenginlikleri de emperyalistlerin Balkan politikasını etkileyen önemli bir faktör olmuştur. Batının tekelleri, başta da ABD petrol tekelleri, Azerbaycan, Kazakistan petrollerini paylaştılar. Şimdi bütün sorun, petrolün dünya pazarlarına taşınmasında. Petrol, hangi boru hattıyla Batı pazarlarına ulaştırılacak ve hattın güvenliği, dolayısıyla geniş bir bölgenin kontrolü nasıl sağlanacak? ABD’ye göre Boru hatları, Rusya’nın hâkimiyetinde ve kontrolünde olmamalıdır. Boru hatları konusunda AB de söz sahibi olmamalıdır. Bakü-Ceyhan hattının dışında bir de Bakü-Karadeniz-Bulgaristan hattı söz konusudur. Amerikan emperyalizmi çeşitli olasılıkları göz önünde tutarak, Bakü-Ceyhan hattının gerçekleşmemesi durumunda veya Türkiye’nin kendi çıkarını ön plana alması durumunda veya başka nedenlerden dolayı Bakü-Bulgaristan hattının kontrolünü sağlamanın adımlarını bugünden atmıştır. Bunun için Balkanlarda söz sahibi olmak gerekir.
Balkanlar, Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitik anlayışının da bir parçasıdır. ABD bundan dolayı da oradadır.
Öyleyse:
Alman emperyalizminin Ortadoğu ve Akdeniz’e açılmak için Balkanları koridor; geçiş alanı olarak kullanmasını engellenmelidir anlayışında olan bütün emperyalist ülkeler, Kosova’yı ve arkasından da Makedonya’yı işgal etmişlerdir.
Bugün açısından emperyalist ülkeler arası çelişkilerin en çok keskinleştiği Balkanlar-Ortadoğu-Kafkasya/Hazar Havzası üçgeninin Hazar Havzası ayağındaki gelişmelerin; petrolün Batı pazarlarına taşınmasının kontrolü için Balkanlar, stratejik olarak önemlidir. ABD, bunun için de oradadır.
ABD, AB’nin Orta ve Doğu Avrupa’ya doğru yayılmasını kontrol etmenin ötesinde, varlığını askeri olarak da göstermek için Balkanlarda.
Esasen bu nedenler; emperyalistler arası rekabet, Balkanları jeopolitik ve stratejik olarak önemli kılmaktadır. Kosova ve Makedonya da Balkan yarımadasının kalbidir. Bundan dolayı da emperyalistlerin nezdinde, işgal edilmeye değecek kadar önem kazanmışlardır. Sırp mezalimi katliam vs işin hikâye tarafıdır.
Miloseviç’i yargılamaları da bir şovdur. Miloseviç, emperyalistlerin istediği doğrultuda hareket etmiş olsaydı, iktidarından olmazdı. Bütün dünyada katliamlar düzenleyenler, işlerine gelmezse darbeler düzenleyenler, işlerine gelmeyen hükümetleri devirenler, dünya haklarına bomba yağdıranlar, ne denli adaletli olduklarını, “savaş suçluları”nı affetmeyeceklerini(!) göstermek için Miloseviç’i yargılamayı kendi çıkarları için uygun görmüşlerdir. Elbette Miloseviç gibi bütün savaş suçluları yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Her bir ülke işçi sınıfı, emekçi yığınları; bir bütün olarak halk, böylesi katilleri yargılamalıdır. .