Amerikan emperyalizmi, askeri gücüne dayanarak Saddam rejimini devirdi ve kısa zamanda kendi hizmetinde olacak bir proktektoratı kuracağını sanıyordu. Olmadı, çünkü Irak halkı, Saddam rejimini askeri olarak deviren güçleri; Amerikan ve İngiliz ordularını işgalci güçler olarak gördüler ve bunlar ve başka bütün işgalci güçler Irak topraklarını terk edene kadar savaşacaklarını açıkladılar ve bu açıklamaları doğrultusunda da hareket ediyorlar. İşgalci güçler, her gün kayıplar veriyorlar ve Irak’ta istedikleri bir rejimi kısa zamanda kurma umutları da giderek kırılıyor.
Amerikan emperyalizmi, Irak sorununu uluslararasılaştırmak ve başka ülkeleri de Ortadoğu politikasına koşmak için, başka ülkelerden asker talebinde bulundu ve daha şimdiden 30 kadar ülke, ABD’nin bu isteğine uyarak Irak’a asker gönderdi. Bu askerlerin görevi, Amerikan ve İngiliz çıkarlarının korunması ve yükselen anti-işgalci mücadelenin bastırılması için Amerikan ve İngiliz ordularına yardımcı olmaktır.
Amerikan emperyalizminin Irak ve dolayısıyla Ortadoğu politikasında görülen siyasi ve askeri kriz, giderek derinleşmektedir. Hem ülke içinde direnen güçlerin yaygın ve daha da örgütlü saldırıları; sonuç alan saldırıları, savaşın haksızlığının, yanlışlığının, bir zamanlar onu destekleyen yığınlar tarafından da anlaşılması; uluslararası tepkinin devamı, savaşın şimdilik beraberinde getirdiği mali sorunlar, bütün bunlar, Amerikan emperyalizmini, Irak sorununu BM nezdinde uluslararasılaştırma arayışına itmiştir.
Irak işgalinin MB nezdinde uluslararasılaştırılması, yani işgalin sorumluluğuna BM’in de ortak edilmesi, her şeyden önce, savaş kararına karşı gelen Almanya, Fransa ve Rusya gibi ülkelerin bir şekilde ikna edilmelerine bağlıydı. BM’in, birkaç gün önce sonuçlanan toplantısı öncesinde ve esnasında yapılan görüşmeler; ABD-Fransa-Almanya-Rusya arasındaki görüşmeler, bu ülkelerin de Amerikan politikası doğrultusunda hareket edeceklerini göstermiştir. Irak savaşına karşı çıkan bu emperyalist ülkeler, Irak’ta işlenen cinayete ortak olacaklarını açıklamışlardır. Dün, savaş başlamadan önce, bu savaşa karşı geliş nedenlerini tarihin çöplüğüne atmışlar ve Alman Başbakanı Schröder’in dediği gibi, aralarındaki görüş ayrılıklarını geride bırakmışlardır.
Amerikan emperyalizminin anlayışına göre, işgal uluslararasılaştırılmalıdır, ama Amerika, Irak’taki hakimiyetini hiç bir güçle paylaşmamalıdır. Demek oluyor ki, başka emperyalist ülkeler ve Amerikan emperyalizmine bağımlı ülkeler, Irak’ta Amerikan çıkarlarına hizmet etmek için işgalciliği kabul ediyorlar. Tabii bunun mutlaka bir karşılığı olmalıdır.
Savaşın bitmesinden sonra, ABD bir yandan, Rusya, Almanya ve Fransa öbür yandan sürdürülen karşılıklı atışmalar da giderek azaldı ve önemsizleşti. Artık Amerikan tarafı „eski“ ve „yeni“ Avrupa’dan bahsetmiyordu. Diğer emperyalist ülkeler de, karşılaşılan zorluklardan dolayı ABD’nin kendilerine bu işgale dahil edeceği günü, bunun için davetiyeyi bekliyorlardı. Bu süreç, bu emperyalist ülkelerin, permament olarak Amerikan emperyalizminin çizgisine yakınlaştıkları bir süreç olmuştur.
Amerikan emperyalizmi, bu emperyalizm ilkelere ne vaat etmiştir, bu henüz belli değil. Her halükarda, Irak savaşına katılmamakla bölgenden fiilen siyasi, askeri ve ekonomik olarak kovulmuş durumda olan bu emperyalist ülkeler, şimdi BM şemsiyesi altında, Amerika’ya taşeronluk yaparak, bölgede tutunmaya çalışıyorlar. Bu konumlarından dolayı bu emperyalist ülkelerle, Türkiye, Pakistan gibi ülkeler arasında pek bir fark kalmamıştır. Birisinin elde edeceği kırıntı 8,8 milyar dolarken, diğerininki belki daha fazla olacaktır veya siyasi açıdan anlamlı olacaktır. Her halükarda Amerikan emperyalizmin, rakiplerini kendi politikasına bağlamıştır.
Aslında bu durum, burjuva, küçük burjuva pasifistleri için oldukça düşündürücü olmalıdır. Burjuva pasifizminin, aslında emperyalist burjuvazinin bir politikası olduğunu, savaş öncesinde Almanya ve Fransa’nın „antisavaş“ tavırlarının, hiç de savaşa karşı olduklarının bir ifadesi olmadığını, sadece bu konuda Amerikan emperyalizminden biraz farklı düşündüklerini, aslında onların da Irak’a karşı savaştan yana olduklarını, ama bunun BM şemsiyesi altında yapılması gerektiğini savunduklarını göstermektedir. Dün bu emperyalist ülkeleri, ABD’ye karşı AB’yi savunanlar, bugün, bu güçlerin almış oldukları tavır karşısından kendi siyasi tutumlarını nasıl açıklarlar, bunu henüz bilmiyoruz. Ama bu burjuva pasifizminin, savaş karşıtlığının ancak bu kadar; en fazlasıyla bu kadar olabileceğini gösterir.
ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya, Irak’ta ortak çıkarlarının omluğunu yeniden keşfetmiş durumdalar!