Avrupa Parlamentosu seçimleri, seçmenlerin uygulanan politikalar karşısında tavırlarını göstermeleri bakımından ölçü olma özelliği taşımaktadır. AB’nin çoğu ülkesinde seçmenler, seçimi, hükümetleri ile hesaplaşma vesilesi yaptılar. 25 ülkede seçmenlerin ortalama olarak yarıdan fazlasının sandığa gitmemesi ise başlı başına bir protestoydu.
Almanya’da koalisyon hükümetinin büyük ortağı Sosyal Demokratlar, tarihi bir yenilgi aldılar, seçmelerin ancak yüzde 21,4’ü oyunu bu partiye verdi. Buna karşın Birlik partilerinin aldığı oy oranı yüzde 44,5.
Fransa’daki seçimden Sosyalistler kazançlı çıktı. Sosyalistler oyların yüzde 28,9’unu aldılar. Devlet başkanı Jacques Chirac partisi yüzde 16,6 oranlık oyuyla ikinci sırada kaldı.
Büyük Britanya’da Başbakan Tony Blair, Alman meslektaşı gibi ağır bir yenilgi tattı. Emek Partisi, 1918’den bu yana tarihinin en düşük oy oranını aldı: yüzde 26,3.
İtalya’da Başbakan Silvio Berlusconi’nin partisi Forza Italia, oy kaybına uğradı (yüzde 21,5).
AB ülkeleri genelinde seçimlere katılma oranı yüzde 45,3 gibi geri bir seviyede kaldı.
25 ülkedeki seçimlere toplu olarak baktığımızda Büyük Britanya’da Avrupa karşıtlarının ve Fransa’da Sosyalistlerin kazandığını; İtalya’da S. Berlusconi’nin partisi Forza Italia’nın oy kaybına uğradığını, Avusturya’da “Özgürlükçü Parti’nin hezimete uğradığını; Belçika’da “Vlaams Blok”unun ve Hollanda’da Hıristiyan Demokratların oy kazandıklarını; Polonya’da Liberallerin en güçlü parti konumuna geldiklerini;Yunanistan’da muhafazakarların; İspanya’da Sosyalistlerin kazandıklarını; Çek Cumhuriyeti’nde hükümetin hezimete uğradığını; İsveç’te ve Danimarka’da Sosyal Demokratların kazandıklarını; Macaristan’da “sağcı” muhalefetin kazandığını görmekteyiz.
Avrupa parlamentosu seçimleri, bir-iki ülke hariç diğer bütün AB ülkelerinde hükümet eden partilerin yenilgi aldıklarını göstermektedir. Seçmenler, hükümetleri cezalandırdılar. Uygulanan neoliberal politikaların; birçok ülkede ekonomik krizin, kitlesel işsizliğin, militarizmin, emekli sistemine, sağlık sistemine saldırının, eğitim olanaklarının sınırlandırılmasının, ulusal gelirin paylaşımın tekeller lehine yeniden düzenlenmesinin, reel ücretlerin düşürülmesinin, bir bütün olarak yoksullaşmanın hesabını sordular.
Seçim sonuçları, aynı zamanda, Irak savaşını ve bu ülkenin işgalini destekleyen ve bu işgalde yer alan İngiltere ve İtalya gibi ülkelerde hükümetlere ağır bir yenilgi tattırdı. Emekçi yığınlar, sermayenin çıkarları için başka ülkelerin işgal edilmesine, insanların katledilmesine karşı olduklarını oylarıyla da gösterdiler.
Tekelci sermayenin gerici, şovenist, faşist güçleri desteklemesi sonuç verdi. Halkın dikkatini, sorunların kaynağı, işsizliğin nedeni yabancılardır, onların olmaması durumunda mevcut sorunlarımız da olmaz görüşüne çekmek isteyen güçler, Almanya örneğinde olduğu gibi, seçimlerde güçlenerek çıktılar. Seçim sonuçları gerici, şovenist, yabancı-göçmen düşmanı güçleri, faşist partileri güçlendirdi. Gerici-ırkçı propagandanın etkisi altında kalanlar bu partilere destek verdiler.
Seçim sonuçları, geniş emekçi yığınların arayış içinde olduklarını, mevcut koşullar altında yaşamak istemediklerini, ama aynı zamanda alternatif konusunda kafalarını açık olmadığını da gösterdi. Mevcut hükümetlere ve partilere karşı alternatif olarak ortaya çıkanlar, en azından hükümet eden partiler kadar sermayenin partileridir. Bu gerçeği göremeyen seçmenlerin önemli bir kısmı, oylarıyla bu gerici, muhafazakar güçleri destekledi.
Bu seçimlerde komünist ve devrimci güçler, herhangi bir varlık gösteremediler. Öyle ki çoğu ülkede seçim sürecini sosyalizmin propagandasını yapmak, kapitalist sitemi teşhir etmek için dahi kullanamadılar.
Avrupa Parlamentosu seçimleri, mevcut yaşam koşullarından memnun olmayan, koşulların değişmesini talep eden geniş emekçi yığınların mücadeleye hazır olduklarını göstermiştir.