Aradan 88 sene geçmiş olmasına rağmen hala Ekim Devrimi üzerine tartışmaların, yeniden değerlendirmelerin yapılması, Ekim devrimi olgusunun salt Rusya ile sınırlı olmadığını, Stalin’in dediği gibi “ulusal çerçevede ele alınamayacağını”, aksine uluslararası bir karakter taşıdığını göstermektedir.
Ekim Devrimi, o zamana kadar teoride var olan Marksizm’in her alanda yaşama geçirilmesinin ve böylece devrimci proletarya ve emekçi yoksulların elinde maddi güce dönüştürülmesinin açık ifadesidir. Ekim Devrimi, Marksist teorinin uygulanmasında ve elde edilen derslerle; çıkartılan sonuçlarla geliştirilmesinde bir deneydir.
Ekim Devrimi, proletarya diktatörlüğünün kurulmasında ve uygulamasında; sosyalist mülkiyetin oluşturulmasında ve hâkim mülkiyet olarak geliştirilmesinde; sosyalist demokrasinin uygulanmasında ve geliştirilmesinde; ulusların kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesinde; sosyalizmin sınanarak komünist toplum formasyonunun ilk aşaması olarak inşa edilmesinde bir laboratuardır.
Ekim Devrimi, tarihte ilk kez sömürülen ve ezilen bir sınıfın; proletaryanın iktidara gelmesini sağlamış ve proleter devrimler çağını açmıştır.
Ekim Devrimi, proletarya diktatörlüğü ve Bolşevizm demektir. Bu anlamda Ekim Devrimi, daha önceki devrimlerden; burjuvazi önderliğindeki büyük devrimlerden (Fransa, İngiltere vs.) temelden farklıdır. Stalin’in dediği gibi Ekim Devrimi, “bir sömürü biçiminin yerine diğer birini geçirmeyi değil, insanın insan tarafından sömürüsünü ortadan kaldırmayı; sömürücü sınıfları yok etmeyi; proletarya diktatörlüğünü kurmayı ve sosyalizmi inşa ederek sınıfsız topluma geçmeyi” amaçlıyordu.
Ekim Devrimi, 20. yüzyılda bütün insanlığın gelişme seyrini temelden değiştiren ve yönlendiren, kapitalist dünya sisteminin bütünselliğini parçalayan ve güçler dengesini sosyalizm lehine değiştiren olgudur. Bu anlamda Ekim Devrimi, dünya ekonomisi sistemini, “dünya emperyalizmi cephesi”ni parçalamıştır; Ekim Devrimi, dünyayı iki farklı, birbirine tamamen zıt iki sisteme bölmenin ilk adımıdır.
Ekim Devrimini, sadece, burjuva mülkiyet ilişkilerini parçalayan ve yerine toplumsal; sosyalist mülkiyet ilişkilerini getiren bir devrim, yani sadece sosyalist bir devrim olarak görmek onun etkisini ve yol göstericiliğini sınırlandırmak anlamına gelir. Ekim Devrimi, emperyalist talana, sömürgeciliğe, feodalizme karşı mücadeleye; bir bütün olarak emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı burjuva demokratik, ulusal kurtuluşçu mücadele ve devrimlere de ilham kaynağı olmuş ve bu devrimci güçlerin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bu anlamda Ekim Devrimi, kapitalizme ve emperyalist boyunduruğa; sömürgeciliğe karşı mücadele eden bütün dünya işçi sınıfına, ezilen uluslara emperyalizmin her şeye muktedir olmadığını, yenilir olduğunu göstermiş ve sosyalizm ve ulusal kurtuluş için mücadele edenlere dün olduğu gibi bugün de yol göstermeye devam etmektedir.
Bu anlamda Ekim Devrimi, uluslararası dayanışma, proleter enternasyonalizmi ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının uygulanması demektir.
Ekim Devrimini salt ekonomi ve toplumsal alanda bir devrim olarak algılamak yanlıştır; Ekim Devrimi aynı zamanda veya esasen düşüncede; ideolojide devrimdir. Kendi düşünce tarzını, ideolojisini kavramayan bir sınıfın iktidar kavgası vermesi düşünülemez. Bu anlamda Ekim Devrimi, sadece Rusya’da değil, bütün dünyada proletaryanın kendi ideolojisini kavramada ve maddi güce dönüştürmesi için mücadelesinde meşale olmuştur.
Ekim Devrimi, emperyalist çağda, Marksizm’in –sonraki tanımlanmasıyla Marksizm-Leninizm’in- bayrağı altında doğmuş ve gelişmiştir. Bu anlamda Ekim Devrimi, emperyalist çağın ve emperyalist çağda Marksizm’in bir ürünüdür.
Ekim Devrimi, II. Enternasyonal revizyonizmi üzerine, reformizm ve sosyal demokratizm üzerine Marksizm’in zaferidir. Ekim Devriminin açtığı yol, troçkizm üzerine, faşizm üzerine; SSCB’nde sosyalizmin inşası sürecinde görüldüğü gibi sınıf uzlaşmacılığı üzerine Bolşevizm’in zafer yoludur.
Ekim Devrimi, partinin, sınıf adına dövüşmesini değil, sınıfı dövüştürmesini ifade eder. Bu kavgada parti, önderlik görevini yerine getirir. Önderlik, mücadeleye katılan bütün sınıf ve tabakaların değil, partinin önderi; en yüksek siyasal örgütlenmesi olduğu sınıfın çıkarlarını savunarak yerine getirilir. Ekim Devrimi, komünist partinin sadece bir sınıfın partisi olduğunu ve sadece ve sadece o sınıfın çıkarlarını savunabileceğini göstermiştir. Bu konuda:
“(Programın XI. ve XII. maddeleri) proletaryanın küçük üretici ile ilişkisini tamamen tek yanlı ve yanlış biçimde koyuyor (çünkü “emekçi ve sömürülen kitle” tam da proletarya ve küçük üreticilerden oluşmaktadır”). Bu maddeler, hem “Komünist Manifesto”nun, hem de Enternasyonal Tüzüğünün en önemli ilkeleriyle çelişmekteler…halkçı, “eleştirel” ve olası bütün küçük burjuva yanlış anlamalara kapıları ardına kadar açmaktadırlar.
“…Emekçi ve sömürülen yığınının memnuniyetsizliği artmaktadır”. Bu doğru. Ama burada yapıldığı gibi, proletaryanın memnuniyetsizliğini küçük üreticinin memnuniyetsizliğiyle aynılaştırmak ve aynı kaba koymak tamamen yanlıştır. Küçük üreticinin memnuniyetsizliği çoğu kez onun çabalarına… küçük mülk sahibi olarak varlığını savunmak için, yani mevcut sistemi savunmak için ve hatta tarihin tekerleğini geriye çevirmek için çabalarına neden olur.
“…Mücadele, her şeyden önce onun önder temsilcisinin –proletaryanın- mücadelesi…keskinleşmektedir…”. Tabii ki küçük üreticilerde de mücadelenin keskinleşmesi söz konusudur. Ama onların “mücadelesi” çoğu kez proletaryaya karşıdır. Çünkü küçük üreticilerin çıkarları, durumlarından dolayı çoğu durumda proletaryanın çıkarlarıyla sert çelişki içindedir. Genel anlamda söyleyecek olursak: Proletarya, hiç de küçük burjuvazinin “önder temsilcisi” değildir. Bu, ancak, küçük üretici yok oluşunun kaçınılmazlığını kavradığında, “proletaryanın konumuna geçmek için kendi(sınıfsal) konumunu terk ettiğinde” söz konusu olur…
“…Uluslararası sosyal demokrasi (uluslararası komünist hareket, çn.) emekçi ve sömürülen yığının kurtuluş hareketinin başında durmaktadır…”. Hiç de değil. O, sadece işçi sınıfının, işçi hareketinin baçındadır ve başka unsurlar bu sınıfa katılırlarsa, adı üstünde bunlar, unsurlardır, sınıflar değil. Ve onlar, sadece, “kendi (sınıfsal) konumlarını “ tamamen “terk ettiklerinde” katılmış olurlar.
“…Sosyal demokrasi onların (küçük üreticilerin, çn.) mücadele güçlerini örgütlüyor…”. Bu da doğru değil. Sosyal demokrasi, hiçbir yerde küçük üreticilerin “mücadele güçlerini” örgütlemiyor. O, sadece işçi sınıfının mücadele güçlerini örgütlüyor…” (Lenin: “Plehanov’un İkinci Program Taslağı Üzerine Notlar” yazısından).
“Proletaryanın sınıf mücadelesi yerine “emekçilerin ve sömürülen kitlelerin mücadelesi” konmaktadır. Böyle bir ifade tarzı, “Enternasyonal”in şu temel ilkesine aykırıdır: “İşçi sınıfının kurtuluşu ancak işçi sınıfının kendi eseri olabilir”. “Emekçi ve sömürülen kitlenin” proletaryanın yanı sıra mevcut olan diğer bölümü (yani esas olarak küçük üreticiler), burjuvaziye karşı mücadelesinde sadece kısmen devrimcidir. Ve ancak, “proletaryaya geçmek üzere olduğu dikkate alındığında” “proletaryanın bakış açısına geldiği” zaman devrimcidir (“Komünist Manifesto”). Küçük üreticinin gerici özü taslakta hiç vurgulanmamakta, böylece proletaryanın “emekçi ve sömürülen kitleler” ile ilişkisi genel itibariyle yanlış gösterilmektedir”. (Lenin: “Plehanov’un İkinci Program Taslağı Hakkında Değerlendirme” yazısından).
“Bu ve çok sayıda benzeri açıklamalara dayanan düşünceler teorik olarak tamamen yanlıştır. Çünkü onlar, Marksizm’in ve komünizmin ve bütün yarı proleter devrimlerin ve şimdiki proleter derimin pratik tecrübesinin sonuçlarıyla tam kopuş anlamına gelir.
Birincisi, ‘üretici’ kavramı, proleteri, yarı proleter ve küçük meta üreticisiyle birleştirmekte ve böylece sınıf mücadelesinin temel kavramını ve sınıflar arasında tam ayrım yapma temel talebini radikal olarak terk etmektedir…
Marksizm (şunu) öğretir;…Sadece işçi sınıfının siyasi partisi, yani komünist partisi, proletaryanın böyle bir öncüsü olma ve bütün emekçi kitleyi birleştirme, eğitme ve örgütleme yeteneğine sahiptir. …Emekçilerin toplam kitlesiyle ilişkisinde komünist partinin rolünün yanlış kavranışı, komünizmden temel teorik vazgeçmedir ve sendikalizm ve anarşizm yönüne doğru bir sapmadır”.
“Marks ve Engels, sınıfların farkını unutan ve basitçe üreticilerden, halktan ya da emekçilerden söz eden kişilerle acımasızca mücadele ettiler. Marks ve Engels’in eserlerini bir ölçüde tanıyanlar, bütün bu eserlerde, basitçe üreticilerden, halktan, emekçilerden söz edenlerle sürekli alay edildiğini unutamaz. Genelde emekçi ya da genelde çalışan yoktur, bilakis ya tüm psikolojisi ve tüm yaşam alışkanlıkları kapitalistçe olan –ve başka türlü de olamayacak olan- üretim araçlarına sahip küçük mülk sahipleri, ya da tümüyle farklı bir psikolojiye sahip olan ücretli işçi vardır, kapitalistlerle antagonizma içinde, zıtlık içinde, onlarla mücadele içinde bulunan büyük sanayinin ücretli işçisi vardır”. (Lenin: RKP(B)-X. Parti Kongresi’).
Ekim Devrimi ve ona önderlik eden Bolşevik Partinin en önemli öğretilerinden birisi de budur: Komünist partisi sınıf partisidir; işçi sınıfının partisidir ve sadece ve sadece bu sınıfın çıkarlarını savunur, sadece ve sadece bu sınıfın güçlerini örgütler ve sadece ve sadece bu sınıfa önderlik eder.
1956’da Sovyetler Birliği’nde Kruşçev revizyonistlerin siyasi iktidarı gasp etmeleri, sosyalist ülkeyi revizyonist, bürokratik kapitalist bir ülkeye dönüştürmeleri ve sonra sosyal emperyalistleşen bu ülkenin 1991’de dağılması ve klasik kapitalist bir ülke olması, Ekim Devriminin yanlış bir yol olduğu anlamına gelmez. 1956’dan sonarı gelişmeler, önceki dönemde; sosyalizmi inşa döneminde eksikliklerin ve hataların olduğunu gösterir. Önemli olan bundan öğrenebilmektir.
Ekim Devrimini o günün Rusya’sına özgü görenler, onun enternasyonal tarihi karakterini reddedenler, Marksist-Leninist parti anlayışını, tek ülkede de olsa devrimin gerçekleştirilebileceği ve sosyalizmin inşa edilebileceği anlayışını reddedenlerdir; emperyalizm her şeye muktedirdir, tek ülkede devrimi “boğar” anlayışında olanlardır. Bu, emperyalist kuşatma altında; her türlü zorluğu göğüsleyerek mücadele etme cüretinde olamayanların ve bütün ülkelerde devrim koşullarının zamandaş olgunlaşmasını beklemeyi vaazı verenlerin anlayışıdır.
Ekim Devrimi bir çığır açmıştır. Önemli olan bu çığırda yürümektir.