KARAR GÜÇLER DENGESİNE
GÖRE VERİLECEK
40 yıl sonra müzakerelere
başlanıyor. AB’nin Helsinki zirvesinde son anda aday üyeliği
kabul edilen Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerin
başlamasına 3 Ekimde yine son anda karar verildi. Avusturya,
Hırvatistan ile de tam üyelik görüşmelerine başlanması
kararının alınmasından sonra diremekten vazgeçti ve tam üyelik
görüşmelerinin yolu açıldı.
Öncesini bir kenara
bırakalım, Türkiye’nin AB üyeliğinin son 10-15 seneden;
Sovyetler Birliği ve Revizyonist Blokun dağılmasından bu yana bu
denli önemli ve sürekli tartışılır olmasının nedenini farklı
çevreler farklı nedenlerde aradılar.
AB’nin çoğunluğu
açısından önemli neden, Türkiye’de AB-ölçülerine göre
demokrasinin olmamasıydı. Bir bütün olarak toplumun ve ekonominin
AB üyeliğini kaldıracak derecede gelişmiş olmamasıydı. Bu
nedenle, şayet Türkiye AB üyesi olmak istiyorsa “Kopenhag
Kriterleri”ni harfiyen yerine getirmelidir vs. dendi. Türkiye bu
kriterleri ne derece yerine getirdi, bunu bilmiyoruz, ama 3 Ekimde
tam üyelik müzakerelerine başlanması kararı alındığına göre,
AB’nin talep ettiği doğrultuda hatırı sayılır bir yol almış
olması gerekir! Türkiye, AB nezdinde en azından demokratik bir
ülke olmuştur! Bu “demokrasi”nin nasıl bir demokrasi olduğunu
bu ülkede yaşayanlar çok iyi bilirler.
Şimdi yeni bir sürece
girildi: Sonu açık; tam üyelikle sonuçlanabileceği gibi,
görüşmelerin kesilebileceği bir süreç. Yani Türkiye, AB’nin
taleplerini yerine getirdiği oranda tam üyeliğe yakınlaşır ve
AB’ye ters düştüğü oranda da tam üyelik uzak geleceğin bir
sorunu olarak görülür.
Peki AB, Türkiye’den ne
istiyor? AB’nin Türkiye’den istediği yegane şey, ülkenin
toplumsal ve ekonomik olarak AB normlarına göre yeniden
örgütlenmesidir. Diğer bir ifadeyle: Türkiye, ABD’den
uzaklaşmalıdır; ABD’nin ülke politikasındaki, ekonomisindeki,
militarizmindeki, dış politikasındaki etkisi kırılmalı ve bunun
yerini AB almalıdır. Böylece Türkiye, ABD’den ne kadar
uzaklaşırsa, AB’ye de o kadar yakınlaşır denmektedir.
Açık ki, Türkiye’nin AB
üyeliği konusunda ABD-AB arasındaki rekabet; jeopolitik anlayışlar
belirleyici olmaktadır. Türkiye, stratejik konumundan dolayı dünya
hegemonyası için rekabet eden emperyalist güçler açısından
mutlaka kontrol edilmesi, kendi çıkarlarına göre
biçimlendirilmesi ve yönlendirilmesi gereken bir ülkedir. Bu
nedenle Ortadoğu’da ve Kafkasya/Hazar Havzasında gözü olan;
bilinen dünya enerji (petrol) kaynaklarının dörtte üçünün
bulunduğu bu bölgelerde söz sahibi olmak isteyen her emperyalist
güç açısından Türkiye önemlidir. Bu nedenle ABD ve AB
arasındaki rekabetin seyri, Türkiye’nin AB üyeliği serüveninin
nasıl sonuçlanacağında belirleyici olacaktır.
İşçi sınıfı ve emekçi
yığınlar açısından çözüm, AB üyeliği olamaz. Çözüm ne
AB ve ne de ABD’dir. AB, sermayenin, tekellerin birliğidir. Böyle
bir birlikte işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için
demokrasiye ve özgürlüğe yer yoktur. Bu nedenle ülkemizde
özgürlük ve demokrasi sorununun köklü çözümünde yegane
alternatif ancak ve ancak sosyalizmdir.
Ekim 2005