deneme

1 Ekim 2005 Cumartesi

KARAR GÜÇLER DENGESİNE GÖRE VERİLECEK


KARAR GÜÇLER DENGESİNE GÖRE VERİLECEK

40 yıl sonra müzakerelere başlanıyor. AB’nin Helsinki zirvesinde son anda aday üyeliği kabul edilen Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerin başlamasına 3 Ekimde yine son anda karar verildi. Avusturya, Hırvatistan ile de tam üyelik görüşmelerine başlanması kararının alınmasından sonra diremekten vazgeçti ve tam üyelik görüşmelerinin yolu açıldı.

Öncesini bir kenara bırakalım, Türkiye’nin AB üyeliğinin son 10-15 seneden; Sovyetler Birliği ve Revizyonist Blokun dağılmasından bu yana bu denli önemli ve sürekli tartışılır olmasının nedenini farklı çevreler farklı nedenlerde aradılar.
AB’nin çoğunluğu açısından önemli neden, Türkiye’de AB-ölçülerine göre demokrasinin olmamasıydı. Bir bütün olarak toplumun ve ekonominin AB üyeliğini kaldıracak derecede gelişmiş olmamasıydı. Bu nedenle, şayet Türkiye AB üyesi olmak istiyorsa “Kopenhag Kriterleri”ni harfiyen yerine getirmelidir vs. dendi. Türkiye bu kriterleri ne derece yerine getirdi, bunu bilmiyoruz, ama 3 Ekimde tam üyelik müzakerelerine başlanması kararı alındığına göre, AB’nin talep ettiği doğrultuda hatırı sayılır bir yol almış olması gerekir! Türkiye, AB nezdinde en azından demokratik bir ülke olmuştur! Bu “demokrasi”nin nasıl bir demokrasi olduğunu bu ülkede yaşayanlar çok iyi bilirler.

Şimdi yeni bir sürece girildi: Sonu açık; tam üyelikle sonuçlanabileceği gibi, görüşmelerin kesilebileceği bir süreç. Yani Türkiye, AB’nin taleplerini yerine getirdiği oranda tam üyeliğe yakınlaşır ve AB’ye ters düştüğü oranda da tam üyelik uzak geleceğin bir sorunu olarak görülür.
Peki AB, Türkiye’den ne istiyor? AB’nin Türkiye’den istediği yegane şey, ülkenin toplumsal ve ekonomik olarak AB normlarına göre yeniden örgütlenmesidir. Diğer bir ifadeyle: Türkiye, ABD’den uzaklaşmalıdır; ABD’nin ülke politikasındaki, ekonomisindeki, militarizmindeki, dış politikasındaki etkisi kırılmalı ve bunun yerini AB almalıdır. Böylece Türkiye, ABD’den ne kadar uzaklaşırsa, AB’ye de o kadar yakınlaşır denmektedir.

Açık ki, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ABD-AB arasındaki rekabet; jeopolitik anlayışlar belirleyici olmaktadır. Türkiye, stratejik konumundan dolayı dünya hegemonyası için rekabet eden emperyalist güçler açısından mutlaka kontrol edilmesi, kendi çıkarlarına göre biçimlendirilmesi ve yönlendirilmesi gereken bir ülkedir. Bu nedenle Ortadoğu’da ve Kafkasya/Hazar Havzasında gözü olan; bilinen dünya enerji (petrol) kaynaklarının dörtte üçünün bulunduğu bu bölgelerde söz sahibi olmak isteyen her emperyalist güç açısından Türkiye önemlidir. Bu nedenle ABD ve AB arasındaki rekabetin seyri, Türkiye’nin AB üyeliği serüveninin nasıl sonuçlanacağında belirleyici olacaktır.

İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar açısından çözüm, AB üyeliği olamaz. Çözüm ne AB ve ne de ABD’dir. AB, sermayenin, tekellerin birliğidir. Böyle bir birlikte işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için demokrasiye ve özgürlüğe yer yoktur. Bu nedenle ülkemizde özgürlük ve demokrasi sorununun köklü çözümünde yegane alternatif ancak ve ancak sosyalizmdir.


Ekim 2005