NEOLİBERALİZM VE
MİLİTARİZM
Sermaye ve üretimin
uluslararasılaşması ve uluslararası örgütlenmesi bazı
çevrelerin; dünya cumhuriyetinden bahsedenlerin savundukları gibi
çoğulculuğa dayanan demokratik bir dünya düzenine götürmedi.
Emperyalist burjuvazinin demagojisi tutmadı. Dünyaya “demokrasi”
gelmedi, kardeşlik oluşmadı. Her şey eskisi gibi, ama bu sefer
“küreselleşme” adı altında sürdürüldü: Emperyalist
küreselleşme, kapitalizmin ne denli asalaklaştığını,
tarihsel olarak ömrünü doldurduğunu, çelişkilerinin ne denli
keskinleştiğini ve emperyalist güçler arasında rekabetin ne
denli derinleştiğini göstermektedir.
Soğuk savaş dönemindeki
bloklaşma, Revizyonist Blokun ve SB’nin dağılmasıyla yıkıldı.
Böylece iki kutuplu dünya, çok rekabet merkezli dünyaya dönüştü.
ABD, AB, Rusya, Çin gibi rekabet merkezleri arasındaki çelişkilerin
ne denli keskinleştiğini hammadde kaynakları, enerji nakliyat
güzergahları, başkaca stratejik alanlar, dünya pazarında pay
uğruna sürdürülen mücadelelerde ve savaşlarda görüyoruz.
Savaşlar, dünyanın
gündeminden hiç düşmedi. II. Dünya Savaşından sonra
emperyalistler arası savaş olmadı, ama irili-ufaklı 200 kadar
haklı-haksız savaş sürdürüldü. Son yılları esas alacak
olursak: Savaşların ve silahlı çatışmaların sayısı 1989’da
42; 1990’da 48; 1991’de 51; 1992’de 46; 1993’de 45; 1994’te
41; 1996’da 46; 1997’de 49; 1998’de 48 ve 1999’da da 47 idi.
1994-1998 arasındaki
savaşlarda ölenlerin sayısı 3 milyonu geçiyordu.
1990’dan bu yana yaklaşık
4 milyon insan –yüzde 90’ı sivil- savaşlardan dolayı
öldürüldü. Dünya çapında 18 milyon insanın çatışmalardan
dolayı evini ve ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Emperyalizmin ne denli ve
nasıl bir gericilik olduğunu, emperyalistler arası rekabetin
keskinleştiği, tekil emperyalist savaşların, saldırganlığın,
işgalin gündemde olduğu, militarizmin ve “ulusal güvenlik”
tartışmalarının gündemleştiği dönemlerde –örneğin bugünkü
süreçte- çok açık bir şekilde görmekteyiz.
Emperyalizm-militarizm-neliberal saldırılar, bir bütün olarak
içte -ülke içinde- işçi sınıfı ve emekçi yığınlar
üzerinde baskıların artırılması, burjuvazinin “demokratik
özgürlükleri”ni sınırlandırması veya rafa kaldırması,
dışta ise saldırganlık uygulanması anlamına gelmektedir.
2001 yılı itibariyle dünya
çapında silahlanma harcamalarında ABD’nin payı yüzde 39, AB
ülkelerinin payı yüzde 21, Rusya’nın payı yüzde 4, Çin’in
payı yüzde 5 ve Japonya’nın payı da keza yüzde 5 idi.
Burjuvazi, milyonları işsizliğe, yoksulluğa mahkum ediyor, ama
silahlanmak ve militarizm mekanizmasını modernleştirmek için
milyarlarca dolar harcıyor. Silaha para buluyor.
Hemen bütün ülkelerde, ama
özellikle de önde gelen emperyalist ülkelerde savunma-silahlanma
harcamalarının bütçede önemli bir pay tutması ve bu payın
giderek artması tesadüfi değildir.
Genel olarak geçen yüzyılın
‘80’li yıllarından buyana, ama yoğun olarak ‘90’lı
yıllardan itibaren dozajı giderek yoğunlaştırılarak uygulanmaya
konmuş olan neoliberal saldırılar, mücadeleler sonucu elde
edilmiş demokratik ve ekonomik hakların rafa kaldırılmasını
hedeflemektedir; ulusal ve uluslararası çapta ekonomik ve siyasi
terörün yoğunlaştırılmasıdır:
-Özelleştirme yoluyla devlet
işletmeleri tekellere peşkeş çekiliyor, on binlerce işçi sokağa
atılıyor ve bunun ötesinde ulusal gelir, sermayenin, özellikle
de tekellerin lehine yeniden paylaşılıyor: Devlet, bütün gücünü
kullanarak tekelci sermayeyi besliyor; devletin vergi adı altında
işçi sınıfı ve emekçi yığınlardan aldığı paralar,
tekellere, silah tekellerine; militarizme aktarılıyor.
-Devlet, işçi sınıfı ve
emekçi yığınların sosyal haklarını yok etmek veya kuşa
çevirmek için yasalar çıkartıyor; İşçi sınıfının
emeklilik haklarıyla oynuyor, sağlık sistemiyle oynuyor, işsizliği
değil, işsizi hedef alıyor, gençliğin eğitimini elit tabaka
gençliğinin eğitimine indirgiyor. İş yaslarını, çalışma
koşullarını sermayenin lehine değiştiriyor ve böylece bu
alanlardaki kazanımları yok ediyor.
-Yoksulluğun esas kaynağı
sömürü ve sermaye birikimidir. Burjuvazi, maddi olanakların
sınırlı olmasından bahsediyor. Bu doğru değil: Ulusal
zenginlik artıyor, ama bir avuç asalağın elinde toplanıyor.
Kapitalizm koşullarında işçi sınıfı ve emekçi yığınların
sömürülmesiyle yaratılan maddi zenginlik, bizzat onları
yoksullaştırıyor, işsiz bırakıyor ve asalaklığın,
çürümüşlüğün, yozluğun, baskının, işgalin ve nihayet
savaşın göstergesi ve maddi kaynağı oluyor.
-Neoliberal saldırılar,
ekonomik ve siyasal terör demektir. Bu saldırılar, toplumu ikiye
bölmüştür: Bir taraftan bir avuç tekelci burjuvazi ve diğer
taraftan da toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı
ve emekçi yığınlar. Sermaye birikimi ve neoliberal saldırılar,
bu iki taraf arasındaki mesafeyi uçurumlaştırmaktadır; zengin
tarafı daha da zengin, yoksul tarafı daha da yoksul yapmaktadır:
Neoliberalizm, fakir-zengin arasındaki farkı büyütüyor. Açlık
ve sefalet de ortadan kalkmadı. Bırakalım ortadan kalmasını bir
nebze olsun dahi olumlu bir gelişme olmadı. Tam tersine, refah ve
maddi zenginlik bir avuç emperyalist ülkede toplanırken, dünyanın
geriye kalan kısmı daha da yoksullaştı. Dünya gayri safi
hasılasının % 87,7’si; dünya ticaretinin % 81,2’si; dünya
yatırımlarının % 80,5’i dünyanın beşte birinin elinde
toplandı. En yoksul beşte birin dünya gayri safi hasılasındaki
payı % 1,4; dünya ticaretindeki payı da % 1,3 iken, geriye kalan
beşte üçün toplam payı da sırayla % 15,9; % 17,8 ve % 18,9 idi.
Emperyalizm, geliştirdiği
neoliberal politikalarla bağımlı, yeni sömürge ülkeleri,
kelimenin tam anlamıyla kıskaca almıştır. Söylenen şudur:
Yoksulluğu, işsizliği yenmenin, refaha kavuşmanın ve demokratik
bir toplum oluşturmanın yegane yolu, sermaye hareketinin önündeki
bütün engelleri ortadan kaldırmaktır. Bunun Türkçesi şudur:
Bizden “yardım” bekliyorsan, borç para, kredi istiyorsan,
yerine getirmek zorunda olduğun yükümlülükler vardır.
Özelleştireceksin, yabancı sermaye girişimi ve faaliyetini
sınırlayan yasaları iptal edecek, yabancı sermaye girişini
teşvik eden ve sermaye hareketinin önünü açan yasalar
çıkartacaksın. Ulusal pazarını, yabancı sermaye/tekellere
tamamen açacaksın. IMF, DB, DTÖ vb. uluslar arası kurumlarımızın
önerileri doğrultusunda hareket edeceksin vs. vs.
Emperyalist küreselleşme,
aynı zamanda neoliberal saldırıların küreselleşmesi; bütün
dünyada işçi sınıfı ve emekçi yığınlar üzerinde baskının
yoğunlaştırılması anlamına gelir:
-Yaklaşık 3 milyar insan;
dünya nüfusunun yarısı günde 2 avrodan daha az bir miktarla
yetinmek zorunda.
-Dünya çapında bir
milyardan fazla insan işsiz durumdadır. Sadece Çin’de işsizlerin
sayısı 200 milyondan fazladır.
-170 milyon çocuk sağlığa
zararlı koşullarda çalışmaktadır.
-2 milyon çocuk satılmakta
veya köle muamelesi görmektedir.
-900 milyon insan yoksul
semtlerde yaşamaktadır.
-Milyonlarca insan savaş ve
yoksulluk nedeniyle sürekli göç etmektedir.
-Çalışma koşullarının
kötüleştirilmesinin sonucu olarak her gün 6 işçi, iş kazası
sonucunda yaşamını kaybetmektedir.
-Her yıl 45 milyon insanın
açlıktan ve yetersiz beslenmeden dolayı ölmekte.
-İşçi sınıfı ve emekçi
yığınlara ve ulusal bağımsızlığı için mücadele edenlere
karşı burjuvazi,
Düşüncelerinden ve
inançlarından dolayı insanları işkenceden geçirmeyi,
katletmeyi, aşağılamayı, kaybederek öldürmeyi/yok etmeyi
burjuvazi, dünya çapında yöntem olarak kullanmaktadır.
Arjantin’de diktatörlük döneminde kaybedilerek yok edilenlerin
sayısı 30 binden fazlaydı. Şili’de bu yolla yok edilenlerin
sayısı 3 bini aşıyor. Ülkemizde de kaybedilenlerin sayısı
100’lerle ifade edilmektedir. Şimdilerde de Amerikan emperyalizmi,
“terörizme karşı mücadele” adı altında özel zindanlarda
insanları inanç ve düşüncesinden dolayı işkenceden
geçirmektedir.
Bütün dünyada işçi sınıfı
ve emekçi yığınlar, ezilen, işgal altında olan uluslar,
sermayenin bu ekonomik ve siyasal terörü karşısında, emperyalist
savaş, işgal ve tehdit karşısında susmamışlar ve dönem dönem
şu veya bu ülkede yüz binlerle, milyonlarla ifade edilen görkemli
protestolar gerçekleştirmişlerdir. Irak ve Filistin direnişi,
nasıl mücadele edilmesi gerektiğini göstermektedir.
İşçi sınıfı, emekçi
yığınlar, bağımlı uluslar sermayenin terörüne, tehditlerine,
yok etme politikasına ve ülkelerinin işgal edilmesine boyun
eğmeyeceklerini sürdürdükleri mücadele ile göstermekteler.
Ekvator’da, Nepal’da, Arjantin’de, Irak'da, Filistin’de işçi
sınıfı ve emekçiler, evet bütün halk yığınları
emperyalizme, Siyonizm, emperyalist işgale ve işbirlikçilerine
karşı ayaklanıyorlar, onların anladığı tarzda mücadele
ediyorlar.
Nisan 2006