IMF, “Küresel Mali Pazarların İstikrarı” üzerine güncelleştirilmiş raporunda doğru tespitler yapıyor: Mali krizin sonuna gelinmemiştir, dünya çapında ekonomideki kötüleşme devam etmektedir. Amerikan ekonomisinin krize doğru yuvarlandığı, konut krizinde dibin henüz görünmediği, ipotek finansörü Indymac'ın devletleştirilmesinden sonra da banka iflaslarının devam edeceğini, kredi krizinin riskli kredi alanını çoktan terk ettiğini ve genel kredi krizi olarak yaygınlaştığını, dünya çapında ekonomilerin inişe geçtiğini vb. IMF raporundan öğreniyoruz! Derinleşen krize işaret eden IMF, doğruyu söylemek zorunda kalıyor. IMF'ye doğruyu söyleten gelişmelere bir de biz bakalım.
I-Mali Sektör (Banka-Kredi Krizi):
Amerikan konut krizini, para basımının kontrolden çıkması soncunda patlak verdi diye de tanımlayabiliriz. Böyle tanımlarsak bu krizin salt, herhangi bir balon patlaması olmadığını, aksine dünya çapında bir sermaye birikimi krizi olduğunu, dolayısıyla kapitalist sistemin ağır krizlerinden birisinin başlangıcı olduğunu kabul etmiş oluruz. Bugün yaşanan krizin, dünya çapında ve 1929 krizini gölgede bırakan boyutlar almaya başlamış olması bunu doğrulamaktadır. (Dünya çapında sermaye birikimi krizinin ne anlama geldiği ve bunda fiktif sermayenin rolü başka bir yazının konusudur).
Mart-Nisan döneminde piyasalarda belli bir „istikrar“ın yaşanması, krizin atlatıldığı yorumlarına da neden oldu. Ama durumun hiç de öyle olmadığını ve krizin dünya çapında derinleşmeye ve kapsamlaşmaya devam ettiğini sonraki gelişmelerde görüyoruz. Gerçekten de etkisi ve yaygınlaşması dalga dalga gerçekleşen bu kriz sürecinde şimdiye kadar trilyonlarla ifade edilen hayali değer ve gerçek değer, yüz binlerce iş yeri yok edilmiştir; devasa hacimli bir sermaye kıyımı gerçekleşmiş ve dünya çapında yüz binlerce insan işinden olmuştur. Bunun ötesinde kriz, bırakalım sonlanmayı, birçok ülkede reel üretimi de etkileyeme başlamış, birçok ülkede ekonomik kriz patlak vermiştir.
Mali alanda yok olan, buharlaşan borsa sermaye miktarı konusunda çelişkili rakamlar dile getirilmektedir. Bazılarına göre borsa değerlerinin tavan yaptığı 2007 Ekimi başından bu yana yok olan, buharlaşan borsa değeri miktarı 5,6 trilyon Avrodur. (Karşılaştırmak için: ABD'nin gayri safi yurt içi üretimi ise 8 trilyon Avrodur).
Amerikan konut krizinden dolayı uluslararası banka sisteminde zarar miktarı bir sene önce sadece 400 milyar dolar ve 2008 yılı başında da 800 milyar dolar olarak tahmin ediliyordu. Bridgewater Associates bu miktarın 1,6 trilyon dolar ve IMF de 2 trilyon dolar olduğunu tahmin ediyor. Değerli kâğıtlarda ise dünya çapında zararın 6-7 trilyon dolar olduğu hesap ediliyor.
Kriz, banka hisse senetleri değerinin dünya çapında düşmesine neden olmuştur. İşletme danışmanlığı yapan Boston Consulting Group'un (BCG) bir araştırmasına göre 2008 yılının ilk altı ayında dünyanın büyük bankaları, yatırımcılarına “kar” dağıtacağına yüzde 24 oranında “zarar” dağıtmıştır. Dünya pazarının yüzde 75'ini kontrol eden bankaların borsa değeri 8,3 trilyon dolardan 6,5 trilyon dolara düşmüştür; yani 1,8 trilyon dolarlık bir borsa değeri buharlaşmıştır.
2007'de kriz daha ziyade ABD ve AB ülkelerinde bankaları etkilerken şimdi bağımlı ülkelerde de bankaları etkilemeye başlamıştır.
Krizin ilk dalgası 2007 yazında Amerikan konut piyasasında spekülasyon köpüğünün patlamasıyla başladı. Bu alanda (sadece ABD'de değil, İngiltere, İspanya gibi başka ülkelerde de) şişmenin olduğu ve bunun patlaması durumunda dünya çapında bankaların ve kredi ilişkililerinin etkileneceği, batık ve batık olmayan kredilerin Amerikan mali kurumları tarafından harmanlanarak paketlenip bütün dünyaya satıldığı biliniyordu.
Krizin ikinci dalgası devralmaları, birleşmeleri finanse etmek için iştirakçi şirketlere verilen kapsamlı kredilerde geriye dönüşlerin olmamasıyla, yani bankaların, yatırım bankalarının zarar yapmasıyla başlamıştı.
Mart ayında kriz o zaman için doruk noktasına ulaşmış, aşılmazsa mali sistemin çökeceği korkusu yatırımcıları sarmıştı. Korkunun nedeni Amerikan dev yatırım bankası Bear Stearns'in iflasla karşı karşıya kalmasıydı. Neyse ki Amerikan devleti, neoliberalizmin ekonomiye müdahale etmeme temel ilkesini ayaklar altına alarak ve “bir güzel çiğneyerek” müdahale etti ve ölümcül yara alan bu yatırım çınarı JP Morgan'a peşkeş çekilerek durum atlatıldı. Bu, krizin üçüncü dalgasını oluşturuyordu.
Kısa, birkaç haftalık „istikrar“dan sonra krizin dördüncü dalgası etkili olmaya başladı.
Kriz kapsamlaştığı için çıkış nedeni üzerine fazla konuşulmuyor. Yani konut piyasasındaki spekülasyon etkisini göstermeye devam ediyor; bir taraftan konut fiyatları astronomik düşerken, diğer taraftan krediler geri dönmüyor; kredi veren kurumların zararı artarak devam ediyor (2 milyona yakın konut icraya verilmiştir).
Dördüncü dalga itibariyle Amerikan konut krizinden doğan zararın toplam miktarı 1100 milyar Avro olarak tahmin ediliyor.
Şimdi kriz beşinci dalgasına girdi. Bu dalganın çıkış noktasını, „Fannie“ ve „Freddie“in iflasının engellenmesi ve krizin etkisinin sadece ABD'de değil, başka birçok ülkede de sanayi üretiminde göstermeye başlamış olması oluşturmaktadır. Amerika'nın bu iki büyük kredi finansörü „Fannie Mae“ ve „Freddie Mac“ fiilen iflas etmiş durumdadır. ABD, devletin devralması da dâhil (Hisse senetlerini satın almak biçiminde) bu iki devi mutlaka kurtarmak için hazırladığı planı, psikolojik etkisinden dolayı gecikmeli de olsa uygulamaya koymuş ve iki dev ipotek bankası devletleştirilmiştir. Amerikan gayrimenkul pazarının çökmesine neden olabileceğinden dolayı Amerikan devletinin bu iki kurumun iflasına izin vermeyeceği açıktı.
ABD ekonomisinde patlak veren konut krizinden dolayı, 2008'in başından bu yana tam 13 bankanın yönetimine devlet el koymak zorunda kalmıştır; yani devletleştirmiştir. (ABD'de son 1 yıl içinde el konulan bankalar: Fannie Mae 7 Eylül 2008; Freddie Mac 7 Eylül 2008; Silver State Bank 5 Eylül 2008; Integrity Bank 29 Ağustos 2008; The Columbian Bank and Trust 22 Ağustos 2008; First Priority Bank 1 Ağustos 2008; First Heritage Bank 25 Temmuz 2008; First National Bank of Nevada 25 Temmuz 2008; IndyMac Bank 11 Temmuz 2008; First Integrity Bank 30 Mayıs 2008; ANB Financial 9 Mayıs 2008; Hume Bank 7 Mart 2008 ve Douglass National Bank 25 Ocak 2008).
„Fannie Mae“ ve „Freddie Mac“, dünyanın en büyük iki ipotek bankasıdır, devlet garantisiyle desteklenmektedir ve tasarruflarında olan menkul kıymetler portföy miktarı da beş trilyon dolardır. Yani Amerikan gayri safi yurt içi üretiminin üçte biri. Veya Amerika'nın iki senelik bütçe miktarına eşit veya da şu andaki Amerikan devlet borcunun yaklaşık yarısı kadar bir miktar. Her iki bankanın kayıtlı ipotek tutarı da 12 trilyon dolardır.
İflaslar devam ediyor. ABD-Bankaları Devlet Yatırım Garanti Fonu (FDIC), Amerikan ipotek finansörü IndyMac'i devraldı. Sermaye sıkıntısı çeken bu banka bu sene içinde iflas eden 5. Amerikan bankasıdır. 1984'ten bu yana en büyük Amerikan banka iflasıdır. (Bankaya “hücum eden” müşteriler 11 gün içinde 1,3 milyar dolar çektiler).
2007'den bu yana ABD'de 10 banka iflas etmiştir. 2000 yılından bu yana ise kapanan bankaların sayısı 35'tir. Son zamanlarda dünyanın hiçbir ülkesinde ABD'de olduğu kadar banka iflası yaşanmamıştır. Son olarak Temmuzun son haftasında hiç de küçük sayılmayacak bankalardan First National Bank of Nevada ve First Heritage Bank NA of California iflas etmiştir. İpotek işlemleri ilişkilerinde durum gerçek anlamda bir felakettir: 2006 yılından bu yana 260'dan fazla ipotek finansörü kurum iflas etmiştir. Mali krizden dolayı iflas işlemi başlatan mali kurum sayısı, son beş yılın en üst seviyesindedir. Listede Temmuz ayı sonu itibariyle 117 banka var. ABD'de toplam 8500 bankadan 90'ı resmi olarak FDIC'nin denetimi altında. Bu sayının giderek artacağından, özellikle küçük bankaların çoğunun iflasla karşı karşıya kalacağından korkulmaktadır. İstatistik bakımından ABD'de bankaların yüzde 13'ü iflas etmiş durumdadır.
Kriz adeta bir fasit daire. Önce konut kredisiyle ilgili birkaç ipotek bankası etkilendi. Sonra, kredilerle spekülasyon yapan büyük yatırım bankaları etkilendi. Ve sonra hayali değerler üzerine kurulmuş olan şato çökmeye başlayınca diğer bankalar da etkilendi. Sonrası belli; ABD'de büyük bankaların iflası, bütün dünyada bankaların, borsaların etkilenmesi ve Amerikan konut sektöründe patlak veren spekülasyonun dünya kredi ve banka krizine dönüşmesi. Şimdi bu kriz maddi değerlerin üretimini de etkiliyor. Aynen kitaplarda yazıldığı gibi klasik bir kriz süreci, klasik bir kapitalist konjonktür devreviliği.
Yeni kredinin sağlanmaması, sanayinin de sermaye temini zorluğuyla karşı karşıya kaldığı ve bundan dolayı krize girmesi anlamına gelebilir ve bugün ABD'de böyle bir süreç yaşanmaktadır. Sanayinin krize girmesi, ekonominin yeni bir konjonktür devreviliğine girmesi demektir. Hiçbir güç bu süreci durduramaz; kriz gerekli olduğu kadarıyla sermaye kıyımı yapar, işçileri sokağa atar ve „ortalığı“ sermayenin yeni hareketi için temizler.
II-Sanayi Sektörü:
Konjonktürün veya ekonomik devreviliğin kriz aşamasında olduğunu söyleyebilmek için söz konusu ülke, bölge ve dünya ekonomisinin en azından baz alınan yıla veya aya veya çeyreğe göre arka arkaya birkaç ay veya çeyreklik dönemde mutlak küçülmesi gerekir. Bu durum söz konusu olduğunda o ekonominin krizde olduğu; fazla üretim krizinin patlak vermiş olduğu söylenir. Böyle bir gelişmeyi burjuva ekonomistler, ekonominin „resesyon“a girmesi diye tanımlarlar. Bunun Marksist kavramla ifadesi fazla üretim krizidir veya ekonomik krizidir. Aşağıda tek tek ülke ekonomilerini ele alırken kriz konusunda bunu ölçek olarak alacağız.
Amerikan konut sektöründe spekülasyon krizinin; süreç içinde dünya çapında etkili olan banka ve kredi krizine dönüşen bu krizin salt mali sektörle sınırla kalmayacağı kısa zamanda anlaşıldı. Mali krizinin kapitalist ekonomide bir yasallığı olmadığı için bu kriz devletin alacağı tedbirlerle sonlandırılabilirdi. Nitekim 1987'de yaşanan mali kriz böyle sonlandırılmıştı. Ama bu sefer alınan bütün tedbirler sonuç vermedi ve kriz, kredi ilişkileri üzerinden sanayi sektörünü de etkilemeye başladı. Bu alandaki gelişmeyi, 2000-2004 dünya ekonomik krizinden sonraki dönemi de ele alarak birkaç veriyle göstermeye çalışalım:
Aşağıdaki tablo söz konusu OECD-toplamında ve OECD-Avrupa ülkelerinde, AB'de, Avro Alanı'nda, G7 ülkelerinde ve Almanya, Fransa, İtalya, Japonya, İngiltere, ABD gibi ülkelerde sanayi üretiminin 2007'in son üç çeyreğinde ne denli bir istikrarsız büyüme içinde olduğunu, bu istikrasızlığın 2008'in ilk çeyreğinde devam ettiğini ve II. çeyreğinde de sanayi üretiminin mutlak küçüldüğünü göstermektedir. İstisna olan Türkiye, Çin, Brezilya, Hindistan ve Rusya gibi ülkelerdir.
Bir önceki yıl veya çeyreğe göre sanayi üretimi (2000=100 bazında ve % olarak) | ||||||||
Ülkeler | 2005 | 2006 | 2007 | 2007'nin çeyrekleri | 2008'in çeyrekleri | |||
II. | III. | IV. | I. | II. | ||||
Almanya | 3,3 | 5,8 | 6,1 | 0,8 | 2,2 | 0,7 | 1,2 | -1,3 |
Fransa | 0,2 | 0,4 | 1,5 | 0,2 | 1,0 | 0,3 | 0,1 | -1,3 |
İtalya | -0,8 | 2,6 | -0,4 | -0,4 | 0,5 | -2,2 | 0,8 | -0,7 |
Japonya | 1,2 | 4,5 | 2,5 | 0,6 | 1,7 | 0,6 | -0,4 | -0,9 |
Türkiye | 5,4 | 5,9 | 5,3 | 0,8 | 0,7 | 1,8 | 3,5 | - |
İngiltere | -2,0 | 0,0 | 0,5 | 0,7 | -0,3 | 0,2 | -0,2 | -0,7 |
ABD | 3,2 | 2,4 | 1,6 | 0,8 | 0,8 | 0,1 | -0,1 | -0,8 |
AB | 1,2 | 3,8 | 3,3 | 0,6 | 1,2 | 0,3 | 0,8 | -0,8 |
Avro Alanı | 1,3 | 4,0 | 3,4 | 0,4 | 1,4 | 0,2 | 0,7 | -0,7 |
G7 | 1,8 | 3,4 | 1,6 | 0,6 | 1,0 | 0,1 | 0,1 | -0,9 |
OECD-Avrupa | 1,3 | 4,1 | 3,9 | 0,3 | 1,3 | 0,4 | 0,9 | -1,1 |
OECD-Toplamı | 2,1 | 4,2 | 2,2 | 0,6 | 1,2 | 0,3 | 0,3 | -0,9 |
OECD üyesi olmayan ülkeler | ||||||||
Brezilya | 3,1 | 2,8 | 6,0 | 1,9 | 1,7 | 1,6 | 0,3 | 2,4 |
Hindistan | 7,9 | 10,5 | 10,0 | 1,6 | 0,7 | 2,3 | 1,6 | 0,4 |
Rusya | 3,9 | 4,7 | 9,3 | 2,1 | 0,9 | 1,8 | 0,5 | 2,2 |
Kaynak: OECD, Main Economic Indicators. Hesapları biz yaptık. |
Aylık veriler bazında sanayi üretimi:
Sanayi üretiminin aylık gelişmesi de aynı eğilimi göstermektedir(yukarıdaki grafik). Açıklanan veriler bağlamında son 8 aylık sanayi üretimi bu ülkelerde ekonominin ne denli bir istikrarsızlık içinde olduğunu ve istikrasızlığın son aylarda birçok ülkede mutlak küçülmeye doğru evrildiğini göstermektedir. İstisnayı Brezilya, Türkiye, Hindistan, Çin ve Rusya gibi ülkeler oluşturmaktadır.
Ekonominin durumunu ülkeler bazında somutlaştırırsak:
Amerikan ekonomisi: Amerikan sanayi üretimi 2004’ten 2005’e yüzde 3,2, 2005’ten 2006’ya yüzde 2,4 ve 2006'dan 2007'ye de yüzde 1,6 oranında büyümüştür. Verilerin de gösterdiği gibi sonraki dönemlerde büyüme oranları küçülmeye başlamıştır. Örneğin sanayi üretimi verili çeyrekler bazında yüzde 1 oranında dahi büyümemiş, 2008 yılında ise mutlak küçülme sürecine girmiştir. Amerikan sanayi üretimi istikrarsızdır ve kısmen de krizdedir. Sanayi üretimindeki bu durgunluğu ve kısmen krizde olmayı, imalat sanayi üretiminde daha belirgin olarak görmekteyiz.
Gayrimenkul sektöründe fiyatların düşmesinden sonra Amerikalıların yüzde 10'u (8,8 milyon hane) sahip oldukları gayrimenkullerin değerinden daha fazla borçlu duruma düşmüştür. Sadece ev sahibi olma bazında Amerikalılar, 2007 yılı sonuna gelindiğinde 1,9 trilyon dolar zarar ettiler. Salt bu gerçek Amerikan pazarının ne denli küçüldüğünü; alım gücünün ne denli gerilediğini göstermektedir.
Amerikan konut sektöründe spekülasyon krizi etkisini, patlak vermesinden hemen sonra inşaat ve konutla ilgili başka sektörlerde de göstermiştir. Bir dizi inşaat firması iflas etmiş, binlerce işçi sokağa atılmıştır. Kriz etkisini başka sektörlerde de göstermeye başladı.
„General Motors Amerika'dır, General Motors için iyi olan Amerika için de iyidir“. Bir zamanlar böyleydi. Şimdi durum değişti. 50 sene önce dünyanın bir numaralı tekelinin bugün ancak 4 milyar Avroluk değeri var. Bu tekelin iflası dolaylı ve dolaysız milyonlarca iş yerinin kapanması ve işçilerin sokağa (Bu tekel, sadece 2006-2007 arasında 69 bin iş yerini yok etti) atılması demektir ve 9 ay içinde hisse senedi değerinin yüzde 80'ini kaybeden bu tekel iflasın eşiğindedir. Bu tekelin iflası başka iflaslara neden olabilir: Örneğin Nisan 2006'dan bu yana bu tekeldeki payı yüzde 51 olan mali yatırımcı Ceberus da iflasla karşı karşıya kalacaktır. Cerberus'un Chrysler'deki payı da yüzde 80,1. Böylece Chrysler de bir iflas adayı oluyor.
Ford da iflasın eşiğine gelmiş durumda. Son iki sene içinde 15 milyar dolar zarar eden bu tekel, ABD otomobil pazarındaki ikincilik konumunu Asya otomobil tekellerine kaptırmıştır.
ABD, dünyanın en çok borcu olan ülkesidir. Borç miktarı yaklaşık 10 trilyon dolardır. Bu sadece borcun görünen kısmıdır. Gerçek borç miktarının ise 60 trilyon dolar olduğu hesap edilmektedir. ABD çarkı çevirebilmek için her gün 1,7 milyar dolarlık borç almak zorundadır.
Borç almanın da bir sınırı vardır. Borç miktarı belli bir seviyeye gelince borç veren Çin, Almanya, Japonya, G. Kore, İngiltere gibi ülkeler ABD'ye verilen borcun tahsili derdine düşecekler ve ellerindeki Amerikan devlet istikrazlarını pazarlayacaklardır. Bu da ABD'nin çöküşünü hızlandıran tarihsel bir adım olur.
Otomobil sektöründe kriz ve söz konusu tekellerin iflası bankaların da ölümcül darbe almaları anlamına gelir. Zaten bankalar ve yatırım kurumları son bir sene içinde borsa değerlerinin yüzde 90'ını kaybetmiş durumdalar.
Ekonomik krizin de patlak vermesiyle ABD'de doların çöküşü hızlanabilir; faizler olağanüstü artırılabilir; yığınsal işten atmalar gündeme gelebilir.
Amerikan emperyalizmi kendi koşulları üzerinde yaşamanın sonuna gelmiştir. “Borç yiğidin kamçısıdır”ın artık geçersiz olduğu noktaya geliniyor.
Japon ekonomisi: Japon sanayi üretimi 2004’ten 2005’e ancak yüzde 1,2 oranında büyürken 2005’ten 2006’ya yüzde 4,5 ve 2006'dan 2007'ye de yüzde 2,5 oranında büyümüştür. Sanayi üretiminin verili çeyrekler ve aylar bazında büyüme oranları bu ülke ekonomisinin durgunluk ve istikrarsızlık içinde olduğunu göstermektedir.
ABD'den sonra Japonya'da ekonomiyi korumak için; daha doğrusu tekelci sermayenin çıkarlarını korumak için konjonktür programı hazırlamak ve uygulamak zorunda kalmıştır. Tek başına konjonktür programı uygulama gerçeği, ekonominin durgunluk veya kriz içinde olduğunu göstermektedir.
Alman ekonomisi: Alman sanayi 2004’ten 2005’e yüzde 3,3; 2005’ten 2006’ya yüzde 5,8 ve 2006’dan 2007'ye de yüzde 6,1oranında sıra dışı bir büyüme sergilemiştir. Ama aylık üretim verileri bu ülkede de sanayi üretiminin durgunluk ve mutlak küçülme arasında gidip-deldiğini ve dolayısıyla istikrarsızlaşmış olduğunu göstermektedir. Örneğin Ocak-Mayıs arasında sanayi üretimi ya yerinde saymış ya da Mayıs ayında olduğu gibi yüzde 2,6 oranında mutlak gerilemiştir. Toplam sanayi üretimindeki gelişme eğilimini imalat sanayi üretiminde daha açık bir şekilde görmekteyiz.
Makine üretiminde siparişlerin Temmuz ayında yüzde 12 oranında gerilemesi Alman sanayi üretiminin durumunu yeteri kadar açıklamaktadır. İmalat sanayi genelinde de siparişler gerilemektedir.
İngiliz ekonomisi: İngiliz sanayi üretimi 2007 yılı sonu itibariyle de 2000 yılındaki seviyesine ulaşamamıştır. Bu ülkede sanayi üretimi 2000’e göre 2004’te yüzde 2,9 ve 2007'de de yüzde 4,3 oranında mutlak küçülmüştü. İngiliz sanayi üretimindeki bu kriz durumu, 2008’in verili aylarında da devam etmektedir.
İtalyan ekonomisi: İngiliz ekonomisi gibi İtalyan ekonomisi de krizdedir. İtalyan toplam sanayi üretimi 2000’deki seviyesine göre 2004’te 3,3, 2005’te yüzde 4,1, 2006’da yüzde 1,6 ve 2007'de de yüzde 2,0 oranlarında mutlak küçülmüştü, yani 2000'deki seviyesinin gerisinde kalmıştı. 2008’in verili ayları İtalyan sanayi üretiminin 2000’deki seviyesine henüz ulaşamadığını göstermektedir. Toplam sanayi üretimindeki bu durumu imalat sanayi üretiminde de görmekteyiz.
Fransız ekonomisi: Fransız sanayi ve imalat sanayi üretimindeki büyüme oranları durgunluk içinde olan bir ekonomiyi tanımlıyor. Verili yıllarda ve aylarda sanayi üretimi, sadece 2007 yılında yüzde 1,5 oranında büyürken diğer yıllarda ancak yüzde 0,2 ve yüzde 0,4 oranlarında büyümüştür.
İspanya ekonomisi: Konut krizinden en çok etkilenen ülkelerden birisi de İspanya'dır. Mart ayında bir sene önceki Mart ayına göre sadece konut satışının yüzde 40 ve otomobil satışının da yüzde 30 oranında gerilemesi, etkilenmenin derecesini yeteri kadar göstermektedir. Bu alanlardaki kriz, diğer sektörleri olumsuz olarak etkilemekte ve ekonomik gelişmeyi istikrarsızlaştıran, frenleyen, gerileten bir rol oynamaktadır. İspanya ekonomisi de krizdedir.
AB ve OECD bazında ekonominin gelişme seyri: Avro Alanı'nda sanayi üretimi arka arkaya üç aydır (Haziran, Temmuz, Ağustos) mutlak küçülmüştür. Bu, üç ay öncesine göre yüzde 0,2 oranında bir mutlak küçülmedir.
AB'de (27 ülke) sanayi üretimi 2008'in II. çeyreğinde yüzde 0,8 oranında mutlak küçülmüştür.
Kriz Avrupa'yı sarıyor: Avrupa'da krize girmek için ülkeler adeta sıraya girmiş durumdalar: Danimarka, Büyük Britanya, İtalya, Portekiz, İrlanda, İspanya, Estonya...
2008'in ilk çeyreğine göre ikinci çeyreğinde sanayi üretimi sadece Slovakya'da yüzde 1,9, Polonya'da yüzde 1,5 ve Çek Cumhuriyeti’nde de yüzde 0,9 oranında büyümüştür.
Özellikle otomobil sektöründe Avrupa'da tekelerin durumu ABD'dekilerden pek farklı değil. Fransa ve İtalya'da kısa devre çalışmaya geçildi. Peugeot, izinleri uzatıyor. Bosch, vardiya çalışmasını kaldırıyor.
Haziran ayında Avrupa çapında otomobil ruhsatları yüzde 8 oranında geriledi. Bu oran İspanya'da yüzde 31 ve İtalya'da da yüzde 20 idi. Doğu Avrupa ülkelerinde de otomobil satışlarındaki gerileme bu ülke ekonomilerinin durumu hakkında bilgi vericidir.
OECD üyesi olmayan ülkelerde, genel anlamda “yükselen” pazarlarda sanayi üretimi 2007’nin sonuna kadar küçümsenemeyecek bir büyüme içinde olmuştur. Örneğin Brezilya sanayi üretimi 2004’ten 2005’e yüzde 3,1, 2005’ten 2006’ya yüzde 2,8 ve 2007'de de yüzde 6 oranında; aynı dönemlerde Hindistan sanayi üretimi 7,8, yüzde 10,5 ve yüzde 10,0 oranlarında; Rusya’da sanayi üretimi, keza aynı dönemlerde, yüzde 3,9, yüzde 4,7 ve yüzde 9,3 oranlarında büyümüştür.
Bu ülkelerde sanayi üretiminin gelişmesini 2008’in verili ayları bazında ele aldığımızda tamamen farklı bir eğilimi görüyoruz: Sanayi, bazı aylarda mutlak küçülmüştür veya büyüme oranları oldukça düşmüştür. Büyüme oranlarındaki böyle bir seyir belli bir istikrarsızlığa ve büyüme oranlarında küçülmeye işarettir. Aynı eğilimi Türkiye ekonomisinde de görmekteyiz.
Çin ekonomisi: 2000=100 bazında Çin sanayi üretimi 2000’den 2001’e yüzde 9,7, 2002’ye yüzde 23,6, 2003’e yüzde 44,3, 2004’e yüzde 67,8, 2005’e yüzde 94,5 ve 2006’ya da yüzde 124,4 oranında büyümüştür. Dünya ekonomik krizinin sonu itibariyle Çin sanayi üretimi yıllık olarak 2004’te 2005’e yüzde 15,9 ve 2005’ten 2006’ya da yüzde 15,4 oranında büyümüştür. 2008 yılı verileri bu ülkede de sanayi üretiminde belli bir yavaşlamanın olduğunu göstermektedir.
Önde gelen ülkelerin sanayi üretimindeki bu gelişmeye rağmen genel anlamda dünya ekonomisi, dünya üretimi ve ticareti, hala görece canlılık içindedir. En azından şimdilik böyledir. Bunun nedeni önemli bazı pazarların oldukça genişlemesidir. Çin, Hindistan, Latin Amerika ülkeleri bu türden pazarlardır. Bu pazarların dünya ekonomisini hangi boyutlarda etkileyeceğini; görece canlılığın devam edip etmeyeceğini yeni veriler gösterecektir.
Bazı sonuçlar: Kapsamlı bir değerlendirme yapmak için erken. Ama dünya ve tek tek ülke ekonomilerindeki gelişmelere bakarak bazı sonuçlar çıkartabiliriz:
l Amerikan emlak piyasasındaki ve dünya borsalarındaki gelişmeler, dünya ekonomisinin krizde olduğunu göstermiyor. Ama yukarıda sanayi üretimiyle ilgili veriler, dünya ekonomisinin 2000-2004 ekonomik krizinden sonra yeni bir ekonomik krize doğru yuvarlandığını; giderek daha çok ekonomilerin (ülkelerin) dünya çapında etkili olan banka ve kredi krizinin etkisi altında kaldığını; birkaç ülke hariç geriye kalan ülkelerin ekonomik krizde veya durgunluk içinde olduğunu göstermektedir.
l Ülkelerin krizde olan, durgunluk içinde olan ve krizde ve durgunluk içinde olmayan diye ayrımında değişme olmamıştır. Ama krizde olanların sayısı armış, durgunluk içinde olanlarda mutlak küçülme ve krizde olmayanlar da ise büyümenin yavaşlaması başlamıştır.
l Konut krizi, spekülasyon veya daha geniş anlamda mali kriz, ekonomik krizin, fazla üretim krizinin öncüsü müdür? Değil, bu türden krizlerim ekonomik krizin öncüsü olma gibi bir özelliği yoktur. Ama ekonomik krizin habercisi olabilir, yani ekonomik krizin patlak verme sürecini hızlandırabilir. Bu türden krizler ekonominin seyrinde birtakım olumsuzlukların oluğunun açık bir ifadesidir. Bu krizler devletin alacağı tedbirlerle; politikalarla engellenebilir (aynen 1987 borsa krizinin yönlendirilmesi gibi). Ama ekonomik kriz engellenemez. Mali krizin kapitalizmde herhangi bir yasallığı yoktur, ama ekonomik kriz, kapitalist ekonominin bir yasallığıdır.
l 2008 yılı, dünya mali (banka) sisteminin çöktüğü yıl olarak tarihe geçmeye adaydır. Daha şimdiden bu sistemin böyle işleyemeyeceği açığa çıkmıştır. Bu anlamda da sistem çökmüştür.
l 2008 yılı doların çöküş yılı olabilir. Dolara bağlı kalmak, dolar üzerinden dış ticaret hesabı yapmak istemeyen ülke sayısı çoğalmaktadır. Özellikle Çin ve Rusya dolara ölümcül son darbeyi vurmak için sadece uygun zaman kollamaktalar. AB, İran, Venezüella ve bazı petrol zengini Arap ülkeleri de bu eğilimi desteklemekteler.
Dolar uçuruma yuvarlanıyor. Bir zamanların paraların parası Sterlinin başına gelen doların da başına gelecektir. Kaçınılmaz olarak. “Üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu” gerilemeye, çökmeye başlayınca Sterlin de kaçınılmaz olarak çöktü. Şimdi Amerikan hegemonyası, Pax Americana da geriliyor. Buna bağlı olarak dolar da. Ama ne Amerika'nın ve ne de doların yerin alacak ülke ve para var. Örneğin dünya brüt üretiminin yüzde 28'ini ABD sağlıyor. Çin'in payı ise sadece yüzde 5. Bütün Asya'nın payı yüzde 24. Bütün AB'nin payı ABD'ninki kadar. Ama AB, üyeleri arasındaki emperyalist rekabetten dolayı bir ulus-devletin oynadığı rolü oynayacak durumda değil.
Amerikan emperyalizmi mevcut konumunu korumak, pekiştirmek ve hegemonya alanını genişletmek için mücadeleye devam edecek. Ama ekonomik krizden açık ki görece zayıflamış olarak çıkacak.
l Dünya mali sisteminin, Amerikan banka sisteminin ve doların çökmesi ile ilgili olarak göz önünde tutulması gereken en önemli nokta şu olmalıdır: Dolar-petrol paritesi, petrol hesaplarının dolar üzerinden yapılması sonlandığı an, doların çöküşünün başladığı an olarak görülmelidir. 1971'de dolar-altın paritesinin kaldırılmasından sonra uluslararası alanda petrol hesaplamasının dolar üzerinden yapılmasına devam edildi. Yani dolar dünya parası olmaya devam etti. Tabi ki bunda Amerikan emperyalizminin (ekonomisinin) gücü belirleyiciydi. Ama şimdi durum değişiyor. Petrol hesaplarını dolar üzerinden yapmak istemeyen ülkeler seslerini yükseltiyorlar (Saddam ilk karşı çıkanlardan biriydi). Dolar bu rolünü oynadığı müddetçe dünya mali sistemi, Amerikan banka sistemi büyük yaralar almış olur, ama bu sistemlerin çökmesi ancak ve ancak doların dünya parası olma özelliğini kaybetmesiyle gerçek anlamda gerçekleşmiş olur.
l Banka-kredi krizi büyük mali kuruluşları, bankaları iflasa sürüklemiştir. Daha şimdiden reel üretimde de büyük tekeller krizle, iflasla karşı karşıya kalmışlardır. Açık ki yeni ekonomik kriz uluslararası üretim tekellerini de etkileyecektir.
l Şimdiye kadarki gelişmeler, devletin kapsamlı kurtarma planları hazırlayacağını ve ekonomiye şimdiye kadar olduğundan daha fazla ve yoğun müdahale edeceğini göstermektedir. Salt şimdiye kadarki devlet müdahalesi, “ulus-devlet”i söndürenleri, önemsizleştirenleri bu düşünceleriyle birlikte ortada bırakmıştır.
l Son 10-15 yıl içinde, diyelim ki revizyonist Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve emperyalist burjuvazinin yoğunlaştırılmış “küreselleşme” ve genel anlamda antikomünizm propagandasından bu yana kapitalizmde, emperyalizmde yeni gelişmeler, buna bağlı olarak devletin rolü, ulus-devlet ile neoliberalizm ilişkisi, sermaye hareketinde spekülatif sermayenin rolü vb. üzerine uluslararası alanda üretilen teorilerden geriye neyin kalıp kalmadığını şu bir senelik dünya banka ve kredi krizi sürecinde yeteri kadar gördük. Bir dünya fazla üretim krizi patlak verdiğinde ise o teorilerin tozu ve dumanı dahi kalmayacaktır. Uluslararası avanak küçük burjuvazi, teorisini pratikte sınama, kapitalist ekonomi gerçekliğinden sonuçlar çıkartarak oluşturma gereğini dahi duymamıştı. Ulus-devletin etkisizleştiği, spekülatif sermayenin sermaye hareketini yönlendirdiği, “İmparatorluğun” kurulduğu, dünya ekonomisinin örgütsel bütünleştiği konusunda kendinden çok emindi. Uluslararası avanak küçük burjuvazi, kendine acaba sorusunu dahi sormadı, bir ihtimaldir, olabilir dahi demedi. Kendinden çok emindi. Ne oldu? Bu teorilerin bir konjonktür devreviliği, bir ekonomik devrevilik; sermaye hareketinin 5-8 veya 8-10 senelik bir süreci kadar ömrünün olmadığını görüp gerçeği teslim edecek mi? Marksist teorinin doğruluğunu, doğru çözümler getirdiğini kabul edecek mi? Sanmıyoruz. Anlaşılan o ki, uluslararası avanak küçük burjuvazinin acelesi vardı. Emperyalist burjuva ideologların yönlendirmesiyle Marksizm-Leninizm'e saldırması gerekiyordu. Fırsat bu fırsattı, saldırmak için gün doğmuştu. Dünyayı teorileriyle değiştirecekti. Ama ne gördük? Bütün bu düzmecelerin, yeniliklerin bir ekonomik devrelik kadar dahi ömrü olmadı. Batan, iflas eden her banka, buhar olan, uçup giden her “hayali” sermaye, sermayesini kurtarmak için planlar hazırlayan ve uygulayan emperyalist devletlerin her adımı (Hani uluslararası sermayenin sığınacağı ulusal liman yoktu! Amerikan hükümeti neden kendi bankalarını kurtarmaya çalışıyor da, örneğin İspanyol bankalarını kurtarmak için adım atmıyor!?); şu bir senelik pratik, uluslararası avanak küçük burjuvazi ve düzmece “teoriler”ini güneş altında kalmış kar gibi eritti. Bu da bir yıllık banka ve kredi krizinden çıkartılması gereken bir sonuçtur. Arkası daha gelecek; ekonomik krizle gelecek...