Kim Jong Il'in ölümünü burjuva basın antikomünist propaganda için bir fırsat olarak kullandı. Hemen bütün dünya basınında benzer haberlere ve yorumlara yer verildi.
Antikomünizm ayrıntılı bir analiz yapmaya da gerek görmüyor; bu onun için zararlıdır. En doğru “değerlendirme“, amaca uygun olan, toptancı değerlendirmedir. Böyle bir değerlendirme için Kuzey Kore (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) biçilmiş kaftandır. Kuzey Kore Komünist bir ülkedir, en son stalinist ülkedir, açlıkla, sefaletle boğuşan bir ülkedir, “kötülüğün sembolü” olan ülkedir. Antikomünizme göre bunların toplamı da sosyalizmdir.
Peki, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti nasıl bir ülkedir? Tarihi nasıl bir ülke olduğunu gösteriyor.
Bir ülke üzerine değerlendirme yapabilmek için kullanılan yöntem belirleyici öneme sahiptir.
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti nasıl bir ülkedir, Kore deneyleri sosyalizm açısından nedir, ne değildir sorusuna cevap verebilmek ve bu ülke üzerine materyalist bir değerlendirme yapabilmek için belli kıstaslardan hareket etmek gerekir. Bu yazıda a) bu ülkede devrimin karakteri; b) mülkiyetin karakteri; c) sınıflar; d) siyasi-ekonomik yapı ve e) iktidarın biçimi kıstas olarak alındı.
KORE DEVRİMİNİN VE TOPLUMUNUN SINIFSAL KARAKTERİ*
1-Partinin ve İktidarın Karakteri
Komünist partisi 1925’te kuruldu. Ama kuruluşundan hemen sonra, 1928’de fraksiyonculuktan dolayı dağıldı. Kim İl Sung’a göre bu dağılmanın esas nedeni, partinin geniş emekçi yığınlar arasında ‘derin kök salmamış’ olmasıdır. Kurulduğunda partinin sadece önderliği vardı. Fabrikalarda ve köylerde hücreleri yoktu. Bunun ötesinde partide Marksist-Leninist teoriye hakim olan “gerçek Marksistler” de yoktu. “O zaman komünistler Marksist-Leninist teoriye sadece yetersiz hakimdiler ve ideolojik ve sınıfsal bakımdan yalpalıyorlardı. Ayrıca Japon emperyalistleri partiye,... dağıtmak için ajanlarını sızdırdılar” (1).
Bu dönemde parti içinde farklı gruplar (Emelpcha, Hvaöpcha, Pukpchungchvö vs.) doğar. Bu gruplar, partinin birliği için değil, parti içinde kendi hegemonyaları için mücadele ederler.
Kore komünist partisindeki fraksiyonculukta bölgecilik çok önemli bir rol oynar:
- Ülkenin güneyinden (Bugünkü Güney Kore kastediliyor) gelenler, güneyden gelenlerin hepsinin temsilcileri oldukları iddiasına göre hareket ediyorlardı.
- SB’nden gelenler, bu ülkeden gelenleri temsil ettiklerini iddia ediyorlardı.
- Çin’den gelenler de Çin’den gelenlerin hepsini temsil ettiklerini iddia ediyorlardı (2).
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) Eylül 1948’de kuruldu. Ulusal kurtuluş mücadelesinde komünist partisinin önderliğinden bahsedilemez. Bu durumu Kim İl Sung şöyle açıklar:
“1925 yılında kurulan Komünist Partisi, fraksiyoncuların ve entrikacıların faaliyetlerinden dolayı yıkılmasaydı ve varlığını devam ettirseydi partimiz, 15 Ağustosta kurtuluşta kendi örgüt sistemiyle temsil edilirdi ve kurtuluştan hemen sonra kendi sağlam önderlik çekirdeğini oluştururdu” (3).
Kore Komünist Partisi, Ekim 1945’te kurulur. Ağustos 1946’da da Yeni Demokratik Parti ile birleşir ve Kuzey Kore İşçi Partisi adını alır (Bugünkü Kore Emek Partisi).
KDHC’ni, “Antijapon Ulusal Birlik Cephesi” güçleri kurmuştur. Bu cephe, Japon emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı ulusal kurtuluş mücadelesi sürecinde oluşmuştu ve “ulusal burjuvazi de” dahil bütün Kore ulusunu harekete geçirmeyi amaçlıyordu.
Yeni devlet, bu cephe içinde örgütlenmiş olan toplumsal güçler tarafından kurulmuştu.
Japon emperyalizmine ve yerli işbirlikçilerine karşı ulusal kurtuluş mücadelesi sonrasında daha ziyade küçük ve orta kapitalistlerden -küçük ve ulusal burjuvaziden- dine inananlara varana kadar geniş bir çevreye hitap eden Demokratik Parti kurulmuştu. Bu partinin yanı sıra aydınlar ve köylüler de Kore Komünist Partisiyle birleşen Yeni Demokratik Parti’yi kurmuşlardı.
Kore Komünist Partisi, bu iki parti ile Ulusal Demokratik Birleşik Cephe’yi oluşturur. Bu cephe içinde toplumun bütün sınıf ve sosyal tabakalarından insanlar temsil ediliyorlardı.
Kore Komünist Partisi, KDHC’ni kuran güçlerden sadece birisiydi. Bu partinin sonraki gelişme seyrini “Çuçe-ideolojisi” bölümünde ele alacağız. Ama burada Kim İl Sung’un bir anlayışını aktarmadan geçmeyelim:
“Partimizin kuruluşu, yeni tipten devrimci bir partinin doğuşuydu; Bu partinin önder ideolojisi Marksizm-Leninizm ve Çuçe-İdeolojisidir” (4).
Yeni iktidarı Kim İl Sung şöyle tanımlar:
“Bu, Kore halkının mutlak çoğunluğunu oluşturan nüfusun geniş tabakalarının –işçiler, köylüler, emekçi aydınlar ve küçük burjuvazi- temsilcilerini örgütleyen iktidardır…
Halk iktidarımız, emperyalizmin uşakları olan toprak ağalarına, komprador burjuvaziye, Japon ve Amerikan yanlısı unsurlara ve ulusal hainlere karşı…diktatörlük ve halka karşı da demokrasi uygular” (5).
“Demokratik bir halk cumhuriyeti inşa etmek için sadece işçilerin ve köylülerin değil, aynı zamanda bütün yurtseverlerin de, ulusal burjuvazi de dahil demokratik güçlerin de katıldığı bir birleşik cephe oluşturulmalıdır… Bağımsız bir devlet talebini yükselten dürüst ulusal burjuvaziyle birleşebilmeliyiz, birleşmek zorundayız” (6).
Kim İl Sung, işçilerden ulusal burjuvaziye ve dini cemaatlere varana kadar en geniş yığınların temsil edildiği bir iktidardan bahsediyor ve bu iktidarı “halk demokrasisi diktatörlüğü” olarak tanımlıyor.
2-Üretim Araçlarının/Mülkiyetin ve Toplumsal Düzenin Karakteri
Nisan 1955’te Kim İl Sung şöyle der: “Kurtuluştan sonra gerçekleştirilen demokratik dönüşümün sonucu olarak ülkenin kuzeyinde sosyo-ekonomik yapı tamamen değişti. Bugünkü aşamada ülkenin kuzey kısmında sosyo-ekonomik yapı esas itibariyle üç formasyona ayrılır:
Birincisi; sosyalist ekonomik formasyon.
İkincisi; küçük meta ekonomisi formasyonu.
Üçüncüsü; kapitalist ekonomi formasyonu.
Sosyalist ekonomi formasyonu (sosyalist üretim biçimi, çn.), devlet ve kooperatif sektöründen oluşmaktadır… Bugün devlet sektörünün ülkemiz sanayi üretiminin bütün kapsamındaki payı yüzde 90 ve kooperatif üretiminin toplam kapsamdaki payı da yüzde 7 ile yüzde 8’dir…
Küçük meta ekonomisi formasyonu, tekil köylü işletmelerinden oluşur ve tarımda hala hakim konumdadır…
Kapitalist sektör, kapitalist özel ticaretten, şehirdeki kapitalist sanayiden ve kırdaki büyük köylü işletmelerinden oluşmaktadır. Bu, cumhuriyetin kuzey kısmında şimdi hala var olan bir sömürü biçimidir” (7).
Temmuz 1953’ten sonra (Amerikan emperyalizmi ve müttefiklerinin Kore’ye saldırmaları ve “Kore Savaşı” diye bilinen savaştan sonra) KDHC, özel sermayenin “sosyalistleştirilmesi” adımını atar. Burada kastedilen ulusal burjuvazidir. Yani, emperyalistlerle, yabancı sermaye ile ayrılmaz bağı olmayan burjuvazi. KDHC hükümeti bu kapitalistlerin sermayesine el koymamış, aksine bu kapitalistleri barışçıl yoldan, eğiterek sosyalist yapmaya yönelmiştir.
Parti, kapitalist tüccarları ve sanayicileri mülksüzleştirme yerine onları sosyalist tarzda eğitme çizgisini benimsemiştir. “Antiemperyalist, antifeodal demokratik devrimde ulusal kapitalistlerle beraber hareket etmekle işçi sınıfı daha güçlü desteklenmiş ve sosyalist devrim daha güçlü ilerletilmiştir” (8).
Yeni Kore’de ulusal burjuvaziyi eğiterek kazanmak yöntemine göre hareket edilmiştir:
“Özel ticaretin ve özel işletmeciliğin sosyalist yapılandırılmasında söz konusu olan, özel tüccarların ve işletmecilerin bilinç seviyesinin ve bütün ekonomik koşulların tam dikkate alınmasıdır” (9).
“Sanayinin ulusallaştırılmasının sonucu olarak…zaten az gelişmiş kapitalist ticaret ve kapitalist sanayi daha güçlü olarak ikinci derecede bir role mahkum edildi. Bu durumda partimiz, kapitalist tüccarları ve sanayicileri sosyalist inşaya kazanmak ve işletmelerini, sosyalist devlet sektörünün hızlı genişlemesinden ve gelişmesinden hareketle tedricen yeniden yapılandırma rotasını izler…
…Partimiz, kooperatif ekonomisinin çeşitli biçimleri üzerinden zanaatçılarınki ve küçük tüccarlarınkiyle birlikte kapitalist tüccarların ve sanayicilerin işletmelerini sosyalist sektöre bağlama rotasını izledi. Bu, sadece sosyalist inşanın gereksinimlerine değil, aynı zamanda işletmecilerin ve tüccarların çıkarlarına da tekabül ediyordu” (10).
“Kapitalist tüccarların ve sanayicilerin sosyalist tarzda yeniden biçimlendirilmesi politikasının temel gereksinimi,… kapitalist ekonominin tedricen yeniden yapılandırılmasıdır. Üretim kooperatiflerine girmeleriyle işletmeciler ve tüccarlar, çalışan sosyalist insanlara dönüştüler. Kapitalist tüccarların ve üreticilerin sosyalist ilkelere göre eğitimlerinde partimiz, onlar üzerinde gönüllülük ilkesini uyguladı” (11).
KDHC’inde üç tür kooperatif örgütlenir:
- Üretim araçlarının özel mülkiyetine dokunulmayan kooperatif biçimi. Bu kooperatif biçiminde sadece iş/çalışma kooperatif tarzda yürütülür.
- Yatırılmış sermayenin özel mülkiyetine dokunulmadığı, ama dağıtımda karın yüzde 40’ının ortak fona ayrıldığı, geriye kalan yüzde 60’ın ise ikiye ayrıldığı kooperatif biçimi. Burada ikiye ayrılan yüzde 60’lık kar payının bir kısmı, yatırılan sermayenin miktarına uygun olarak dağıtılırken, ikinci kısmı da emeğe uygun olarak dağıtılmıştır.
Böylece kooperatiflere katılan kapitalistler, yatırımlarına tekabül eden pay, yani kar almışlardır.
- Sadece harcanan iş (emek) bazında dağıtıma göre kooperatif biçimi.
Kooperatiflere katılmaya ikna edilen ulusal burjuvazi, hangi türden kooperatife katılacağına bizzat karar verme özgürlüğüne sahipti (12).
Böylece kooperatifleşme koşullarında ulusal burjuvazinin/kapitalistlerin çoğunluğu ikinci biçimdeki kooperatifi tercih etmişlerdi. Çünkü kapitalistler, bu biçim kooperatifte, katılan sermayenin kapsamına göre faiz alıyorlardı. Yani burada da; faiz almakla çalışanları sömürüyorlardı.
“Ulusal kapitalist”lerin bu türden kooperatiflere memnuniyetle katılmaları doğaldı. Böylece çalışmadan kar elde ediyorlardı. Sermayelerini çalıştırıyorlar, faizcilik yapıyorlardı.
Böylece ulusal burjuvazi, tüccarlar ve özel sermaye yüzde yüz “çalışan sosyalist insan”lara dönüştürülmüşlerdi!
Kim İl Sung mantığıyla sosyalizme geçiş:
Kim İl Sung’un anlatımına göre antiempertalist, antifeodal demokratik devrim 2 sene gibi kısa bir zamanda tamamlanır ve adım adım sosyalizme geçiş dönemi başlar.
Amerikan emperyalizmine, bütün emperyalist saldırganlara karşı savaştan sonra ülkenin yeniden inşasında ortaya çıkan sorunların çözümünde ağır sanayi ve onun öncelikli büyümesi tutulacak temel halka olarak görülür. Parti, aynı zamanda hafif sanayi ve tarımı geliştirirken ağır sanayinin öncelikli büyümesi çizgisinde hareket eder (13).
“Tarımda tekil köylü ekonomilerinin sosyalist kooperatifleştirilmeleri gerçekleştirilir” (14).
Partinin bu çizgisini eleştirenler de vardır: “Aynı zamanda hafif sanayi ve tarımı geliştirirken ağır sanayinin öncelikli büyümesi çizgisi, partiye sızmış olan parti düşmanı unsurlar, ülke içindeki ve yurt dışındaki revizyonistler ve dogmatikler tarafından bolca saldırıya uğrar. Onlar partinin bu çizgisini ’halkın yaşamı zor ve ağırlık ağır sanayinin inşasına veriliyor, makineler yemek vermiyorlar’ gibi sözlerle inkar ederler” (15).
Üç Yıllık Planın (1954-1956) yerine uygulanmasından sonra 1957’de Beş Yıllık Plan ele alınır. Bu plan, ülke tarihinde sosyalizmin temellerinin inşasını güya tamamlayan plan olur. Kim İl Sung’un anlayışına göre KDHC’nde sosyalizmin inşası 1957-1961 arasında tamamlanmıştı.
“O zamana kadar elde edilen başarılardan ve sosyalist yeniden yapılandırmanın tecrübelerinden hareketle partimiz, tarımda kooperatif birleşmesini ve özel ticaret ve özel sanayin sosyalist yapılandırılmasını Beş Yıllık Plan dönemi zarfında sonuçlandırma görevini önüne kor” (16).
Ve plan, zamanından önce gerçekleştirilir:
“Sosyalist inşanın yükselişini… teşvik ederek devasa Beş Yıllık Planı, tespit edilen mühletten çok önce yerine getirdik. Yaklaşık aynı zamanda ve sorunsuz olarak daha 1958’de tarımda kooperatifsel birleşme ve özel ticaretin ve özel sanayin sosyalist yapılandırılması tamamlandı” (17).
Daha o zaman halkın gıda, giyim ve konut sorunu çözülür!
Artık KDHC, sosyalisttir, ülkede sosyalist üretim ilişkileri hakim kılınmıştır!
“Ülkemizde sosyalist üretim ilişkileri bir dizi devrimci altüst oluşlarla gerçeklik olmuştur; Emperyalistlerin ve uşaklarının mülksüzleştirilmesi, tekil köylü işletmelerinin, feodal mülkiyet ilişkilerinin yok edilmesi ve özel ticaret ve özel sanayin sosyalist yapılandırılması, kooperatifleştirme” (18).
Yeni Kore’de toprak reformu gerçekleştirilir.
Toprak reformunun sonucu olarak kırsal alanda küçük meta üreticisi tekil köylü işletmeleri hakim olur. Bu hakimiyeti aşmak ve üretici güçleri, eski üretim ilişkilerinden tamamen kurtarmak için tarımın sosyalist kolektifleştirilmesi gündeme gelir. Ve KDHC’nde, hiçbir ülkede hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan gerçekleşir: Bu ülkede “kooperatifleşme, neredeyse tamamen teknik modernleştirme olmaksızın gerçekleşir” (19).
Kolektifleştirme (kooperatifleştirme) sürecinde gönüllülük ilkesi, devletin ve partinin desteği ve yönlendirmesi esas alınır. Başka ülkelerin deneyimleri incelenir, ama Kore özelliği, özgün tecrübe en önemli sayılır.
Yeni Kore’de de sosyalizm, aynen Çin’de olduğu gibi ulusal burjuvaziyle birlikte kuruluyordu:
“Ülkemizin halk demokrasisi düzeninde özel işletmeciler, tüccarlar ve nüfusun başka katmanları, iktidar organlarında işçiler ve köylüler ile birlikte ortak hareket ederler ve birleşik cephenin bir bileşenini oluştururlar. Ülkemizin işletmecileri ve tüccarları, başta işçi sınıfı olmak üzere bütün emekçilerle sadece demokratik devrimin gerçekleştirilmesine değil, bilakis ülkemizin kuzey yarısında sosyalizmin inşasına da katılırlar” (20).
“Ulusal burjuvazi karşısında baştan beri politikamız, sadece antiemperyalist, antifeodal demokratik devrimi beraberce gerçekleştirmekten ibaret değildi. Aksine onu bizimle birlikte sosyalist/komünist topluma götürmekti” (21).
Böylece Kim İl Sung’un Kuzey Kore’sinde ulusal burjuvazi, aynen Mao Zedong’un Çin’inde olduğu gibi, işçi sınıfıyla birlikte sosyalizm inşa ediyordu veya Kim İl Sung’a göre sosyalist aşamaya geçiş ulusal burjuvazi ile birlikte gerçekleşiyordu!
Kim İl Sung, “gönüllülük ilkesi temelinde” kapitalist tüccarların ve işletmecilerin adım adım sosyalist emekçilere dönüştürülmesini partinin takip etmesi gereken çizgi olarak görüyordu. Bu anlamda sosyalizmin inşasında ulusal burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinden ziyade bu burjuvaziyi eğiterek sosyalist düzene kazanmak, mülksüzleştirmemek gerekir diyordu.
“Şehirde ve kırda kapitalist unsurlar mülksüzleştirme yerine sosyalist tarzda eğitilmelidir” (22).
“Partimiz, mülksüzleştirme yerine kapitalist tüccarların ve fabrikatörlerin barışçıl yeniden biçimlendirilmeleri politikasını takip ettiği için sınıf mücadelesi, sadece özel bir karakter alabilirdi. Kapitalist ticaret ve sanayinin sosyalist yeniden yapılandırılmasını izleyen sınıf mücadelesi esasen ikna ve eğitimle gelişti” (23).
“Şimdiye kadar biz Marksist-Leninistler şehir ve kırdaki kapitalistlerle işçi sınıfı arasında uzlaşmaz çıkar zıtlığı olduğunu söylüyorduk. Marksist sınıf mücadelesi teorisi tam da buna dayanmaktadır. Fakat şimdi Buharin’in kapitalistlerin sosyalizme barışçıl intibakı teorisine göre, tüm bunlar altüst oluyor. Sömürücülerin ve sömürenlerin sınıf çıkarları arasındaki uzlaşmaz çelişki kayboluyor. Sömürücüler sosyalizme intibak ediyorlar” (24).
Çin’de Mao Zedong, Kuzey Kore’de de Kim İl Sung, kapitalistlerle birlikte sosyalizmi kurmak ve sınıf uzlaşmacılığı yapmak bakımından Buharin’in yolundan gittiler.
Kim İl Sung sosyalizmi:
Çin ile ilgili yazıda Mao Zedong’un ulusal burjuvaziyle; özel sermeye ile devlet-özel sektörü oluşturması; devlet-özel sermaye ortaklıkları kurma stratejisini izlediğini göstermiştik**. Kuzey Kore’de ise Kim İl Sung böyle bir strateji yerine kooperatiflerde birleşme stratejisini izlemiştir.
Bu ülkede tam da Buharin’in anlayışı doğrultusunda hareket edilerek kapitalist tüccarların ve sanayicilerin sosyalist tarzda eğitildiklerine ve sosyalizme kazanıldıklarına inanılmıştır. Yeni Kore yönetimi, bunun “tamamen yeni” bir tecrübe olduğunu böbürlenerek açıklar.
Kuzey Kore’de “diğer sosyalist ülkelerden farklı olarak kapitalist ticaret ve sanayinin barışçıl dönüşümü için devlet kapitalizmi biçimini seçmenin tamamen gereksiz olduğu” anlayışı hakimdi.
“Partimiz, kapitalist ticaretin ve sanayinin sosyalist zeminde dönüştürülmesi çizgisini benimsedi ve kapitalist tüccarların ve üreticilerin kooperatif ekonomisinin çeşitli modellerine gönüllülük ilkesinin sıkı dikkate alınmasıyla katılabileceklerine dikkat etmiştir” (25).
Yukarıda belirttiğimiz üç kooperatif cinsinden ilk ikisi kapitalist tüccarlar ve sanayiciler göz önünde tutularak hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. Ulusal kapitalistler bu iki kooperatif biçiminden hangisine girecekleri konusunda karar vermekte özgürdüler. Ne de olsa zorlama olmayacak ve gönüllülük ilkesi uygulanacaktı.
Yeni Kore iktidarına göre sadece kooperatiflere girmek, “çalışan sosyalist insan”a dönüşmek için yeterli oluyordu.
“Üretim kooperatiflerine girmeleriyle işletmeciler ve tüccarlar çalışan sosyalist insanlara dönüştüler” (Kim İl Sung).
Böylece daha Ağustos 1958’de özel tüccarların ve sanayicilerin hepsi kooperatiflere katılmışlar ve “çalışan sosyalist insan”lara dönüşmüşlerdi!
“Ülkemizin şehirlerinde ve köylerinde üretim ilişkilerinin sosyalist yeniden yapılandırılması sonuçlandırıldı. Böylece toplumumuz, sömürü ve baskının olmadığı sosyalist bir topluma dönüştü” (26).
Evet, KDHC, böyle sosyalist oldu!
1986’da KDHC, SB’nde 1960’lı yıllarda uygulanmaya konan “iktisadi reform”ları uygulamaya kor. Merkezi planlamayı tasfiye eder ve ekonomi üzerine karar verme mekanizmasını ademi merkezileştirir.
3-KDHC Sosyalizmi ve Yabancı Sermaye
KDHC’nde, Kimilsungizmin ve Çuçe-ideolojisinin bir ilkesi olarak sürekli, “kendi gücüne dayanmak”tan bahsedilir. Ama bu, bir demagojidir. Çünkü KDHC, yabancı sermayenin gücüne dayanarak ülke ekonomisini geliştirmeyi ilke edinmiştir. Bununla ilgili birkaç örnek verelim.
1970’li yıllarda KDHC, ülkenin sanayileştirilmesini ilerletmek için yabancı (Batılı) şirketlerden ve mali kurumlardan kredi almaya başlar. Daha 1975-1976 döneminde dış borç miktarı 2 milyar dolara varır. İhraç ettiği en önemli malların (hammaddeler) dünya pazarlarında fiyatları düştüğü için KDHC, aldığı kredilerin ana para ve faizlerini ödeyemeyeceğini açıklamak zorunda kalır.
1986’da dış borç miktarı 6 milyar dolara çıkar.
1984’te KDHC, ortaklık işletmeleri (Joint Ventures) üzerine bir yasa çıkartır. Bu yasaya göre;
- KDHC, kendi işletmeleri ile yabancı işletmeler arasında ortaklığı teşvik eder.
- KDHC, ortaklığa katılan yabancı sermayeyi yasal olarak korur.
- Bu işletmelerin; yabancıların karını garanti altına alır.
- Ortaklık işletmeleri, yabancı bir ülke bankasından kredi alabilirler.
- Bu ortaklıklar, ürünlerini dış pazarlarda satabilirler.
- Yabancı ortaklıklar, gelirlerini transfer etme hakkına sahipler.
Daha 1986’da düzinelerce ortaklık projelerinin olduğu açıklanır. 80 ortaklık kurulmuştur. Bunların çoğu, sürekli Kuzey Kore’de kalan Japonlar tarafından yönetilir (1991).
KDHC Anayasasından:
“Devlet, ülkemizdeki kurumları, işletmeleri ve örgütleri, yabancı şirketlerle ve bireylerle ortaklıklar ve kooperatif işletmeler kurmak için teşvik edecektir”.
Bu anlayışın ürünü olarak anayasayla, yabancı yatırımları teşvik edilir ve Kuzey Kore’de faal olan yabancıların hakları ve karları garanti altına alınır.
Ekim 1992’de KDHC Yüksek Meclisi Daimi Komisyonu, yabancı yatırımlar üzerine ilk yasayı onar.
Yeni yasaya göre;
- Yabancı yatırımcılar, kendi sermaye katılımlarıyla veya başka ortaklık işletmeleriyle anlaşma bazında işletmeler kurabilirler.
- Yabancı yatırımcılar, özel iktisadi bölgelerde tamamen yabancıların elinde olan işletmeler kurma olanağına sahipler.
- Yabancı işletmeler, karlarının bir kısmını yurt dışına transfer etme hakkına sahipler.
1991’de hükümet, özel iktisat bölgeleri kurulacağını açıklar. Bu bölgelerin alanı kuruluşunda 621 km²’den 1993’te 742 km²’ye çıkar. Bunun ötesinde hükümet, KDHC’nde faal olan yabancı şirketler için hukuksal çerçeve oluşturan başka yasalar da çıkardığını açıklar.
Şimdilerde (2005) ise KDHC’nde Güney Kore Hyundai tekeli Kaesong’da (Pjongjang’da 160 km uzakta) yabancı yatırımcılar için devasa bir sanayi parkı inşa etmektedir. 2020’ye kadar bu “özel iktisadi bölge”de yabancı tekeller 250 bin kadar işçi çalıştıracaklar. Bu bölgede bir işçinin aylık ücreti (haftada 48 saat çalışma bazında) sadece 47,60 Avrodur. Güney Kore’deki ortalama ücretlerin sadece otuzda biri kadar.
4-Revizyonizm ve Kimilsungizm
Kim İl Sung’un bazı anlayışlarının Marksist-Leninist ilkelerle, anlayışlarla uyumluluk içinde olduğu tartışma götürmez. Birkaç örnek:
- Sömürge, yarı sömürge, emperyalizme bağımlı geri ülkelerde devrimin antiemperyalist-demokratik bir devrim olacağı ve bu devrimin tamamlanmasıyla sosyalizme geçileceği ve kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde doğrudan sosyalist devrimin gerçekleşeceği anlayışı;
- Demokratik devrimde emperyalizme, işbirlikçi yerli büyük burjuvaziye ve feodallere karşı ulusal burjuvazi de dahil mümkün olan bütün güçlerin birleştirilmesi ve ulusal bir halk cephesi kurulması gerektiği anlayışı;
- Bu mücadelede komünist partinin önder olması gerektiği anlayışı;
- Ekonominin sosyalist inşasında ağır sanayinin öncelikli geliştirilmesi anlayışı doğrudur.
“Devrimin ilk aşamasında Kore halkı, antiemperyalist, antifeodal demokratik bir devrimi gerçekleştirme göreviyle karşı karşıyadır…
Demokratik halk cumhuriyetini kurmak için…ulusal burjuvazi de dahil bütün yurtsever, demokratik güçler birleşik bir cephe oluşturmalılar…
Bu mücadelede komünist partisi pasif ve inisiyatifsiz olamaz. Demokratik halk cumhuriyetinin kurulması mücadelesinde komünistler en aktif, en etkili rolü oynamaktalar ve halk yığınlarını, onların en önünde durarak harekete geçirmekteler…” (27).
Kim İl Sung’un, belirttiğimiz gibi, ekonominin inşasında hafif sanayiye nazaran ağır sanayinin (üretim araçları üretiminin) öncelikli geliştirilmesi anlayışı da doğrudur.
Ama Kim İl Sung’un ideolojisinin, sosyalist devrime nasıl geçileceği, sosyalist devrimin nasıl şekilleneceği gibi önemli konulardaki anlayışının Marksist-Leninist teoriyle hiçbir ilişkisi yoktur.
Örneğin o, proletarya diktatörlüğü konusunda tamamen farklı düşünmektedir.
Birincisi; Kim İl Sung’a göre Kore’de proletarya diktatörlüğüne gerek yoktur.
“Amaç edindiğimiz demokrasi, batılı kapitalist ülkelerdekinden ilkesel farklıdır, ama sosyalist bir ülkedekinin de kölece kopyası değildir. Bizim demokrasimiz, Kore gerçeğine en uygun düşen yeni bir demokrasi türünü temsil eder” (28).
Biyografisinde de şu anlayışa yer verilir:
“Antiemperyalist, antifeodal, demokratik devrimin görevlerinin çözümlendiği, ama devrilmiş sömürücü sınıfların geriye kalan unsurlarının iktidar yapısında hala güçlü bir güç oluşturdukları bazı ülkelerde proletarya diktatörlüğünün zor yoluyla kurulması son baş vurulan araçtı. Kore’nin kuzey yarısında koşullar başkaydı, buna gerek yoktu” (29).
Bu iki anlayışın Marksist-Leninist teori ile hiçbir ilişkisi yoktur.
Kim İl Sung, bazen proletarya diktatörlüğünden bahsetse de Kore gibi ülkelerde proletarya diktatörlüğünü gereksiz görmektedir.
Amaçlanan demokrasinin batılı kapitalist ülkelerdeki demokrasiden ilkesel farklı olması gerektiği anlaşılır. Peki sosyalist bir ülkedeki demokrasinin kölece kopyası olmayacak, Kore gerçeğine uygun düşen yeni türden bir demokrasi olacak anlayışı nasıl yorumlanmalı?
“Kapitalist ve komünist toplum arasında bir toplumdan diğerine geçiş dönemi bulunur. Buna, devletin, proletaryanın devrimci demokratik diktatörlüğünden başka bir şey olmadığı siyasal geçiş dönemi tekabül eder” (Komünist Enternasyonal Programından).
Proletarya diktatörlüğü olmaksızın sosyalizmi inşa etmek olanaksız. Ama Kim İl Sung, Kore gibi ülkelerde proletarya diktatörlüğüne gerek yok diyor. Bunu hem doğrudan söylüyor, hem de Kore’ye özgü demokrasiden bahsederek söylemiş oluyor.
Kim İl Sung’a göre Kore’de sosyalizm inşa ediliyor. Ama bu, sosyalist demokrasi, proletarya diktatörlüğü koşullarında değil, Kore’ye özgü yeni tipten bir demokrasi ve iktidar koşullarında gerçekleştiriliyor.
Eylül 1948’de KDHC, halk demokrasisi olarak kurulur. Ulusal burjuvazi de dahil bu devlet, birden fazla sınıfın devrimci diktatörlüğü olarak tanımlanır.
6 Mart 1958’de Kim İl Sung şu tespiti yapar:
“Bazıları, halk iktidarımız birleşik cepheye dayandığından dolayı onun proletarya diktatörlüğü olmadığını söylüyorlar. Bu, tamamen yanlış bir düşüncedir. Bugünkü halk iktidarımız, proletarya diktatörlüğü kategorisine aittir” (30).
Ne oluyor şimdi?
1958’de dahi parti önderliği, başta da Kim İl Sung, KDHC’nde halk iktidarını farklı sınıfların ortak diktatörlüğü olarak tanımlıyor: “Birleşik cephe üzerinde yükselen halk iktidarı”. Ama bu iktidar; ulusal burjuvazi de dahil farklı sınıfların bu ortak iktidarı veya diktatörlüğü, aynı zamanda “proletarya diktatörlüğü kategorisi”ne dahil oluyor!
Bu, Mao Zedong’un ulusal burjuvaziyle birlikte sosyalizm inşa etmesine benzemektedir.
Sovyet modern revizyonizmi konusunda alınan tavır:
14 Nisan 1965’te Kim İl Sung şu tespiti yapıyordu:
“Bildiğiniz gibi, 1956 ve 1957 yılları komünist dünya hareketi içinde modern revizyonizmin geniş cephede kafasını kaldırdığı bir dönemdi” (31).
10 Temmuz 1961 tarihli SB-Kore ortak açıklamasında, uluslararası komünist hareketle ilgili olarak taraflar arasında “tam anlayış birliği”nin olduğuna yer verilir. Aynı zamanda Kore Emek Partisi, Kruşçev önderliğindeki SB’ni “dünya çapında komünist hareketin enternasyonal tanınmış öncüsü” olduğunu kabul eder.
Kim İl Sung, Ekim 1986’da SB’ni ziyaret eder ve SBKP’nin XXVII. Kongresinde sosyo-ekonomik reformlarla ilgili olarak alınan kararları desteklediğini açıklar.
“Yoldaş M. S. Gorbaçov’un; bu tutarlı Marksist-Leninistin kararlı faaliyeti olmasaydı, şimdi SB’nde gerçekleşen bu dönüşüm düşünülemezdi”.
Kore Emek Partisi, “kardeş partiler ve kardeş ülkeler” arasındaki görüş farlılıklarını “geçici” olarak görür. Bu farklılıkların sosyalist ülkelerdeki değişik tarihsel ve coğrafi koşulardan kaynaklandığı anlayışı savunulur.
Kore Emek Partisi’ne göre “sınıf kardeşleri” arasındaki ideolojik ve teorik farklılıklar, ortak ekonomik ve siyasal tabana sahip olan ve emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı sosyalizmi ve komünizmi inşa etme ortak amacıyla mücadele eden sınıf kardeşleri arasındaki farklılıklardır (32).
7-Çuçe-İdeolojisi ve Kimilsungizm
Çuçe-İdeolojisine göre insan ve toplum, ideolojinin ve iradesinin gücü vasıtasıyla çevrenin nesnel koşulları üzerine hakimdir. Burada “Çadşuzong” anlayışı belirleyici öneme haizdir: İnsan her şeye hakimdir; dünyaya ve kendi geleceğine hakimdir ve her şey üzerine karar verir. Özne; insan, sınır tanımaz, karşı karşıya kaldığı bütün zorlukları aşar, yener.
„İdeolojide Çuçe, insanların zamanı geçmiş düşüncelerden kurtulması ve yeni dünya görüşünün, Çuçe-dünya görüşünün oluşması için ideolojik devrim anlamına gelir. Bu, bu dünya görüşüne öz itibariyle yabancı olan geleneksel düşüncelerin ve özellikle de dalkavukluğun kökünün kazınmasını gerekli kılar. Dalkavukluk, kendini, daha büyük ve daha gelişmiş ülkelere tapınmakta ve göklere çıkartmakta ifadesini bulan uyruk zihniyeti anlamına gelir. Bu, kendi ülkesini, kendi ulusunu küçümsemekte, onursuzlaştırmakta ifadesini bulan nihilizmdir. Yaltakçı olan, başkalarını göklere çıkartır, onlara boyun eğer, revizyonistlere ve dogmatiklere de boyun eğer“ (33).
Marksist dünya görüşüne göre, doğanın ve toplumun gelişmesi; doğadaki ve toplumdaki değişmeler belli ve nesnel olan yasalara bağlıdır. İnsan, bu yasaları değiştiremez, ancak tanıyabilir ve onları toplumsal gelişmede kullanabilir.
Çuçe-İdeolojisi ise tam bunun tersini söylüyor: İnsan doğa ve toplumun nesnel yasalarını değiştirebilir; insan bu nesnel yasalara hakimdir.
Marksizm, geleneksel bir dünya görüşüdür. Marksizm, ancak ve ancak Çuçe-İdeolojisiyle aşılır, yenilir!
“Yoldaş Kim İl Sung’un dediği gibi, siyasal “Çadşuzong” hükümran ve bağımsız bir devletin belirleyici kıstasıdır…Her ulus, ancak, siyasal “Çadşuzong”u muhafaza ettiği müddetçe bağımsızlığını ve özgürlüğünü koruyabilir…Devrimci mücadele, her şeyden önce, siyasette “Çadşuzong” için mücadeledir” (34).
Oğul Jong’un bu anlayışını yukarıdaki anlayışıyla birleştirirsek ortaya çıkan şu: Başka ülkelerden, başkalarından öğrenmek doğru değildir. İnsanlığın ortaya çıkardığı, bütün toplumlara mal olmuş gerçekleri kabullenmek yanlıştır. Özgür ve bağımsız olmak istiyorsan her şeyi kendin yapacaksın.
„Sosyal-politik organizma çok sayıda insanın faaliyetini koşulladığı için, bir merkez gereklidir; bu merkez toplumsal topluluğun yaşam faaliyetini bütünlüklü olarak yönetir. Tek tek insanların yaşamı için beyin, merkezdir. Sosyal-politik topluluğun varlığı için de önder, kolektifin beynidir. Önder, bu organizmanın faaliyetini merkezi konumundan hareketle bütünlüklü olarak yönlendirdiği için bu, böyledir. Önder, halk yığınlarının hükümran taleplerini ve çıkarlarını analiz eden, toparlayan ve bir bütünlükte birleştiren merkezdir. Aynı zamanda o, halk yığınlarının yaratıcı faaliyetlerinin bütünlüklü gerçeklik olması için merkezdir“ (35).
Ne diyelim? Kişiye tapıcılık herhalde ideolojik olarak böyle temellendiriliyor olsa gerek?! Önder, beyin! Öndere sadık parti, halk yığınlarından oluşan organizmanın sinir kanalları ve insanlar da bu kanallarda kişiliksizleşerek kayboluyorlar.
Çuçe-İdeolojisi aynı zamanda kimilsungizmdir, KDHC’nin resmi ideolojisidir. Çuçe, düşünen, hisseden ve isteyen ben anlamına gelir. Burada kastedilen, düşünerek ve eylem içinde dünyayı zapt etmektir.
Çuçe-İdeolojisi geçen yüzyılın ‘20’li yıllarında doğar. Oğul Kim Jong İl, Çuçe-İdeolojisinin doğuşunu şöyle tanımlar:
“Dar kafalı milliyetçilere, sahte Marksistlere, yaltakçılara ve dogmatiklere karşı mücadelede yeni devrimci bir yol için Kim İl Sung, Çuçe-İdeolojisi gerçeğini keşfetti. Haziran 1930’da Kalun’da toplanan Komünist ve Antiemperyalist Gençlik Örgütünün yönetici görevlilerinin konferansında bu ideolojinin ilkelerini açıkladı ve Kore devriminin Çuçe çizgisini ortaya koydu. Bu, tarihsel bir olaydı,Çuçe-İdeolojisinin ve devrimci Çuçe çizgisinin doğduğu zamandı” (36).
Anlaşılan o ki, geçen yüzyılın ‘20’li yıllarında parti içindeki fraksiyonculuk, o zaman oldukça genç olan –hatta bıyığı henüz terlememiş olan veya da terlemek üzere olan- Kim İl Sung’a “yeter artık” dedirtiyor ve Kore devrimi için yeni, tamamen özgün bir devrimci yol konspti hazırlamasına neden oluyor.
Ne var ki bu kavram, ancak 1950’li yılların ikinci yarısından itibaren detaylandırılmaya ve partinin ideolojisi olarak geliştirilmeye başlanmıştır. Aralık 1953’te Kim İl Sung, propaganda ve ajitasyon bölümünde çalışanlara yaptığı konuşmasında (“Dogmatizm ve Formalizmin Yok Edilmesi ve İdeolojik Çalışmada Çuçe’nin Yapılandırılması”) sorunu temellendirmeye çalışır.
Bu konuşmasında Kim İl Sung, başka ülkelerin, yani SB ve Çin’in –ama daha ziyade SB’nin tecrübelerinden yararlanılması gerektiğini, ama bu tecrübelerin aynen alınamayacağını, Kore’ye özgü olanın esas alınması gerektiğini vurgular. Bu dönemde parti içinde Kim İl Sung fraksiyonu ile SB arasında soğuk rüzgarlar esmektedir. Ancak, Kim İl Sung, parti içindeki bütün karşıtlarını tasfiye ettikten sonra Çuçe-İdeolojisini yeni bir dünya görüşü olarak geliştirmeye koyulur.
Kimilsungizm veya Çuçe-İdeolojisi, Marksizm”i, zamanı geçmiş, eskimiş, günümüzün sorunlarına cevap vermeyen bir dünya görüşü olarak değerlendirir.
“Marksizm, işçi sınıfının tarihsel arenaya çıktığı ve sermayeye karşı mücadeleye atıldığı zaman dilimini temsil eder. Ama zaman değişti ve tarih ilerledi ve böylece Marksizm, kaçınılmaz olarak tarihsel sınırlandırmalarla karşı karşıya kaldı” (37).
Çuçe-İdeolojisine göre artık nesnel koşullar, tarihsel gelişmede belirleyici rol oynamıyorlar. Onların yerini insan almıştır.
“Tarihte belirleyici rol oynayan artık nesnel koşullar değildir, aksine insandır” (38).
“Biyolojik varlığın (yaratık, çn.) aksine insan, dünyanın efendisi ve yeniden yapılandırıcısıdır. Nesnel dünyayı kendi amaçları için yeniden yapılandırarak geleceğine bizzat karar verir” (39).
Böylece oğul Kim Jong İl, insanın doğa yasalarının etkisine bağlı olmadığını savunuyor.
Kim Jong İl, insanı insan yapanın da tarihsel koşullar olduğunu reddediyor. İnsan, en gelişmiş maddenin ürünüdür. Bu madde (materi), iş aleti üretme ve bunu bilinçli; belirlediği amaç için kullanma yeteneğine sahiptir. Bu faaliyeti sürecinde onun bilinci oluşur ve gelişir. Kim Jong İl, insanı, insan yapan nesnel dünyadan kopartıyor, onu nesnel dünyanın üzerine koyuyor ve onu bir nevi tanrılaştırıyor.
Oğul Kim Jong İl, baba Kim’in Çuçe’sini yorumlamaya devam eder.
“Diğer bütün canlı materi, nesnel dünyaya tabi olarak ve ona uyum sağlayarak yaşarken insan, bağımsız, sosyal bir varlıktır. Bu özelliğinden dolayı insan, doğanın zincirlerini silkip atacak durumdadır” (40).
Böylece diyalektik materyalizm bir kenara atılıyor ve felsefi idealizm savunuluyor. Çünkü burada “tinin doğa üstüne öncelliği” savunuluyor (Engels) ve “düşünme ve varoluş ilişkisinde” düşünmeye öncelik veriliyor. Yani tinin madde üzerinde öncelliği savunuluyor.
Ama Marksizm-Leninizm bunun tam tersini savunuyor. Marksizm’e göre, bilimin yasaları insanların iradesinden bağımsız olarak etkide bulunan nesnel gelişme yasalarıdır.
“Marksizm, —ister doğa yasaları, ister ekonomi politik yasaları olsunlar -bilim yasalarını, insan iradesinden bağımsız olarak etkilerini sürdüren, nesnel süreçlerin yansımaları olarak anlar. Bu yasaları keşfetmek, tanımak, incelemek, onları eylemlerimizde hesaba katmak, toplumun yararına işletmek mümkündür, ancak bunları değiştirmek ya da yok etmek mümkün değildir.
Hele yeni bilimsel yasalar oluşturmak ya da yaratmak tamamen olanaksızdır” (41).
Bu nedenle komünistler açısından özgürlük, doğa yasalarının etkisinden bağımsız değildir. Tersine, bu yasaların varlığını tanımak, “zorunluluğun kavranmasıdır”.
“Özgürlük, zorunluluğun kavranmasıdır…Özgürlük, doğa yasaları karşısında düşlenmiş bir bağımsızlıkta değil, ama bu yasaların bilinmesinde ve bu bilme aracıyla bu yasaların belirli amaçlar için yöntemli bir biçimde kullanma olanağıdır” (42).
"Zorunluluğun kavranması’ ne anlama gelir? Bu demektir ki, insanlar nesnel yasaları ("zorunluluğu") anladıktan sonra, onları, tam bir bilinçle toplum yararına uygulayacaklardır“ (43).
Çuçe-İdeolojisi, burada savunulanın tam da tersini savunmaktadır. İnsan iradesini nesnel yasalar üzerine koymakta ve belirleyici olduğunu savunmaktadır.
Çuçe-İdeolojisi, voluntarist bir ideolojidir. İdealist felsefenin bir akımı/yönü olan voluntarizm, iradeyi birincil olarak, temel olarak, belirleyici olarak ele alır ve bu bakış açısından hareketle doğadaki ve toplumdaki gelişmeleri ve de insanı açıklar.
Voluntarizm, doğadaki ve toplumdaki nesnel yasallıkları reddeder ve kavrayışı -idrak etmeyi- iradenin ürünü olarak görür.
Voluntarizm gibi sosyal-politik bir teori olan Çuçeizm de, toplumsal yaşamın maddi varoluş koşullarını ve nesnel yasallıkları dikkate almaz ve böylece kavranmış, idrak edilmiş yasallıklara dayanan toplumsal faaliyeti (insanın faaliyetini) inkar eder ve insan faaliyetini öznel keyfiyete, spontane (kendiliğindenci) iradi belirlemelere, devrimci coşkuya indirger. Bu anlayışın sonucu, “parti kararlıysa her şeyi yapabiliriz” dir!
“Hayvanlar, doğanın bir parçasıdır ve onların geleceği, değişim ve değişmenin doğal yasalarıyla belirlenirken, insan değişim ve dönüşümün doğal yasalarına itaat eden bir varlık değildir” (44).
Demek oluyor ki, nesnel dünyaya tabi canlı diğer bütün maddelerden farklı olarak insan, dünyaya hakim olur, onu iradesine ve isteğine göre değiştirir.
Veya oğul Kim’in dediği gibi, “parti kararlıysa her şeyi yapabiliriz”!
Marksizm-Leninizme göre toplumsal, varlık bilinci belirler.
„Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üst yapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır“ (45).
„... Marksizm, toplumsal ekonomik sistemlerin, doğuş, gelişim ve düşüş sürecinin ayrıntılı ve kapsamlı inceleme yolunu göstermiştir. Halk kendi tarihini yapar, ama halkın, halk yığınlarının güdülerini belirleyen, yani çatışan fikir ve uğraşların çarpışmasına yol açan nedir? İnsan toplumlarının yığınları içindeki bu çarpışmaların vardığı sonuç nedir? İnsanın bütün tarihsel faaliyetlerinin temelini oluşturan maddi yaşamın üretiminin nesnel koşulları nelerdir? Bu koşulların gelişme yasası nedir? Marks, bunların hepsine dikkatleri çekti ve bütün geniş çeşitliliği ve çelişkililiğine karşın, belirli yasalarla yönetilen tek bir süreç olarak, tarihin bilimsel incelemesinin yolunu gösterdi“ (46).
Burada söz konusu olan, materyalist tarih anlayışıdır. Tam da bu anlayış, çuçe-ideolojisi; kimilsungizm tarafından reddedilir.
“Materyalist tarih anlayışına dayanan geçen yüzyıldaki sosyalizm teorisi, tarihsel sınırlılıklardan azade değildi. Bu teori, sosyal-tarihsel hareketleri, motiflere dayanan hareketler olarak değil, bilakis, maddi ve ekonomik faktörlere uygun olarak gerçekleşen doğasal-tarihsel süreçler olarak görmektedir. Sosyalizmin bu teorisi, devrimci mücadele için maddi ve ekonomik faktörleri belirleyici olarak gördüğünden, devrim ve onun gerçekleştirilmesindeki belirleyici rolü için öznel faktörü daha güçlü vurgulama görevini idrak edecek durumda değildi” (47).
Yani öznel faktör ön plana çıkartılarak her şey yapılabilir. Aynen, “parti kararlıysa her şeyi yapabiliriz”!
Kimilsungizme göre ağırlık, nesnel toplumsal gelişmelere verilmemelidir.
“Geçmişte Marksizm’in kurucuları sosyalist teoriyi, maddi ve iktisadi koşulların vurgulanmasıyla geliştirmişlerdi” (48).
Bunun yerine ağırlık ideolojik eğitime verilmelidir deniyor:
“Sosyalist toplumda insanın yeniden biçimlendirilmesi, onun eğitimi daha büyük önem kazanır ve sosyalizmin maddi ve ekonomik koşullarının oluşturulmasından daha öncelikli görev olur” (49).
Kimilsungizm, Marksist-Leninist paylaşım ilkesine de karşıdır:
„Burada ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumda doğduğu şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel, bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir toplumdur. Bu bakımdan birey olarak üretici (gerekli indirimler yapıldıktan sonra), topluma vermiş olduğunun tam karşılığını alır. Onun topluma verdiği şey, birey olarak, kendi emek miktarıdır. Örneğin, toplumsal işgünü, bireysel çalışma saatleri toplamından oluşur; her üreticinin birey olarak çalışma zamanı, toplumsal işgünü olarak sunmuş olduğu kısımdır, onun bu bakımdan katkısıdır. O, toplumdan, şu kadar emek verdiğini saptayan bir belge alır (bunda kolektif fonlar için sarf etmiş olduğu emeğin indirimi yapılmıştır) ve, bu belge ile, toplumun tüketim araçları stoklarından, emeğinin eşit bir tutarı kadar bir miktar alır. Topluma, bir biçimde sunmuş olduğu aynı emek miktarını, ondan, başka bir biçimde geri alır“ (50).
Çuçe-İdeolojisine göre Marks’ın bu anlayışı antisosyalist ve revizyonisttir!
“Maddi teşviklere öncelik verme anlayışı, sosyalist toplumun komünist karakterinin ihmal edilmesinden kaynaklanır. Maddi teşvikleri en önemli talep olarak görenler, maddi teşvikler sisteminin bütün ekonomik yapıda yer almasını da talep ederler…Bu, antisosyalist ve revizyonist bir teoridir. Ama ağırlığın nereye verilmesi sorusunu gündeme getirirsek cevap, sadece, siyasal ve ahlaki teşvike ağırlık verilmesidir olabilir” (51).
Aslında burada Kim Jong İl, Sovyetler Birliği pratiğini; revizyonistlerin maddi teşvike öncelik verme anlayışlarını eleştirerek ve “sadece, siyasal ve ahlaki teşvike ağırlık verilmelidir” diyerek kapitalizmden sosyalizme/komünizme voluntarist belirlemelerle geçileceğini, yeni insanın, yeni toplumun; yani sosyalist/komünist insanın ve toplumun nesnel koşullar kavranarak ve bu koşullar göz önüne alınarak (Marks, böyle diyor. Bkz.: yukarıdaki alıntı) kurulamayacağını, her şeye muktedir konumdaki önderin belirlemelerine (iradesine) uyularak kurulabileceğini savunuyor. Tabii burada Kim Jong İl, siyasi ve ahlaki teşvik, nesnel koşullar göz önünde tutulmaksızın ele alındığında lafazanlıktan ileri bir anlam taşımayacağını unutuyor!
Çuçe-İdeolojisi başlangıçta Marksizm-Leninizmin geliştirilmesi olarak kavranıyordu. Sonra her şey Çuçe ile açıklanmaya başlandı.
28 Aralık 1955’te Kim İl Sung: “İdeolojik çalışmanın en ciddi eksikliği…Çuçe’den mahrum olmasıdır…Propaganda çalışmasında Çuçe’nin olmamasının sonucu, parti faaliyetine sayısız zarar verilmesidir” (52),
14 Nisan 1965’te: “İdeolojik-siyasal alanda Çuçe-İdeolojisi sağlam temel üzerinde yükselmezse, bağımsız düşünme yeteneği felce uğrar ve asla inisiyatif gelişmez” (53).
9 Ekim 1975: “Partimizin önder ideolojisi Marksizm-Leninizm ve Çuçe-İdeolojisidir” (54).
Nisan 1992: “Marksizm-Leninizme yapılan atıf çıkartılmalı ve yerine Kim İl Sung’un Çuçe-İdeolojisine atfı konmalı” (KDHC Anayasasından).
“KDHC, kendini, faaliyetlerinde insanları merkezine koyan bir dünya görüşü, halk yığınlarının bağımsızlığını elde etmeyi hedefleyen devrimci bir ideoloji; Çuçe-İdeolojisi tarafından yönlendirir” (KDHC Anayasasından, Madde 3).
Sonuç itibariyle:
- Antiemperyalist, antifeodal demokratik devrim gerçekleşir.
- KDHC hiçbir zaman sosyalist olmadı.
- Ama Çin’e olduğu gibi sınıf işbirliği savunuldu, kapitalistlerle birlikte sosyalizm kurulmaya çalışıldı.
- Sonra reformlar uygulandı ve ülke yabancı sermayeye açıldı.
- Bu ülkede revizyonizm, Çuçe-İdeolojisi temelinde yükselmektedir ve Marksizm-Leninizmin reddi anayasada yer almaktadır.
Bu ülkedeki kişiye tapıcılık üzerinde durmaya gerek yok.
“Devrimin güneşi”, güneşin oğlu”, “büyük önder” Kim İl Sung 1994’te ölmesine rağmen hala KDHC Başkanıdır. Resmi olarak ona “ebedi başkan” denir. Oğlu Kim Jong İl’e de “sevgili önder” denir.
KDHC’ni karakterize eden üç olgu var:
Birincisi: “Ebedi Başkan”, “Güneşin Oğlu” Kim İl Sung!
İkincisi: “Sevgili Önder” Kim Jong İl!
Üçüncüsü: Marksizm-Leninizm yerine Çuçe-İdeolojisi!
***
*) Bu yazı 2005'te yazılmıştır.
**)Çin ile ilgili yazı da yakında yayınlanacak.
Kaynaklar:
1)Kim İl Sung; Ausgewählte Werke (Seçilmiş Eserleri), C. 1, s. 571, “Parti ve Devlet İşlerinin Bazı Sorunları Üzerine”, Pjongjang, 1971.
2) Bkz.: Kim İl Sung; Agk., s. 573.
3) Kim İl Sung; Agk., s. 570.
4) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. VII, s. 249, ”Kore Emek Partisinin Kuruluşunun 30. Yıl Kutlamaları” vesilesiyle yaptığı konuşmadan.
5) Kim İl Sung; “Şimdiki Aşamada Yerel İktidar Organlarının Görevleri ve Rolü”, 1 Şubat 1952, s. 7/8, Pjongjang 1971.
6) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. I, s. 4/5, 15 Ekim 1945, “Yeni Kore’nin İnşası ve Ulusal Birleşik Cephe Üzerine”.
7) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. I, s. 514/515, “Devrimimizin Karakteri ve Görevleri Üzerine Tezler”.
8) “Die sozialistische Umgestaltung des privaten Handels und der Industrie in Korea”; s. 12, 13, 20. Pjongjang, 1977, Aktaran W. Bland; Die Demokratische Volkrepublik Korea”.
9) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. II, s. 14, “Meta Dolaşımının Daha da İyileştirilmesi ve Güçlendirilmesi Üzerine”, 14 Şubat 1957.
10) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. IV, s. 227/228, “Halk Demokrasisi Cumhuriyetinde Sosyalist İnşa ve Güney Kore Devrimi Üzerine”, 14 Nisan 1965.
11) “Die sozialistische Umgestaltung des privaten Handels und der Industrie in Korea”; s. 23, 31. Pjongjang, 1977. Aktaran W. Bland; “Die Demokratische Volkrepublik Korea”.
12) Bkz.: “Die sozialistische Umgestaltung des privaten Handels und der Industrie in Korea”; s. 76/77, Pjongjang, 1977. Aktaran W. Bland; “Die Demokratische Volkrepublik Korea”.
13) Bkz.: Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. IV, s. 216, “KDHC’nde Sosyalist İnşa Üzerine”.
14) Agy.
15) Kim İl Sung; Agk., s. 217/218.
16) Kim İl Sung; Agk., s. 219.
17) Kim İl Sung; Agk., s. 221.
18) Kim İl Sung; Agk., s. 223.
19) Kim İl Sung; Agk., s. 235.
20) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. II, s. 37, “Sosyalizmin İnşasında Halk İktidarının Şimdiki Görevleri Üzerine”, 20 Eylül 1975.
21) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. VI, s. 317, “Ülkemizde Sosyalist Sistemi Daha da Pekiştirelim”.
22) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. IX, s. 201.
23) “Die sozialistische Umgestaltung des privaten Handels und der Industrie in Korea”; s. 26, Pjongjang, 1977, Aktaran W. Bland; “Die Demokratische Volkrepublik Korea”.
24) Stalin; C. 12, s. 26/27, “SBKP(B)’de Sağ Sapma Üzerine”.
25) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. VI, s. 317.
26) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. II, s. 247, “Sosyalist İnşada Pasifliğe ve Tutuculuğa Karşı”, 16 Şubat 1958.
27) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. I, s. 3-5.”Yeni Kore’nin İnşası ve Ulusal Birlik Cephesi Üzerine”, 13 Ekim 1945.
28) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. I, s. 257, ”İlerici Demokrasi Üzerine”.
29) Aktaran: Baik Bong; “Kim İl Sung, Biography, II, s. 176, Beyrut 1973.
30) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. II, s. 135, “Birinci Beş Yıllık Planın Yerine Getirilmesi Üzerine”, Pjongjang 1975.
31) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C.IV, s. 219, “KDHC’nde Sosyalist İnşa Üzerine”.
32) Bkz.: Kim; Seçilmiş Eserleri, C. IV, s. 372/373, “Bugünkü Durum ve Partinin Görevleri”.
33) Kim Jong İl; “Çuçe-İdeolojisi Üzerine”; s. 31.
34) Kim Jong İl; “Çuçe-İdeolojisi Üzerine”; s. 32.
35) Kim Jong İl; Zu einigen Fragen der Erziehung in der Juche-Ideologie, http://www.kdvr.de/texte/jong/erziehung.html).
36) Kim Jong İl; “Çuçe-İdeolojisi Üzerine”, s. 7, Schriftenreihe KPD, Defter 135, Eylül 2003.
37) Kin Jong İl; “Sosyalizmin İnşasında Tarihsel Dersler ve Partimizin Genel Çizgisi”, Pjongjang 1994.
38) Kim Jong İl;”Çuçe-ideolojisiyle Bağlam İçinde Eğitimin Bazı Sorunları Üzerine”, 1995.
39) Kim Jong İl; “Sosyalizm Bir Bilimdir”, s. 12/13, Eylül 2003.
40) Kim Jong İl; “Çuçe-İdeolojisi Üzerine”, Pjongjang 1987.
41) Stalin; SSCB’nde Sosyalizmin Ekonomik Sorunlar”, s. 62.
42) Marks-Engels; C. 20, s. 106, “Anti-Dühring” (Engels).
43)Stalin; SSCB’nde Sosyalizmin Ekonomik Sorunlar”, s. 64.
44) Kim Jong İl;”Çuçe-ideolojisiyle Bağlam İçinde Eğitimin Bazı Sorunları Üzerine”, 1995.
45) Marks, C.13, s. 8/9.”Politik Ekonominin Eleştirisine Katkı, Önsöz”.
46) Lenin; Semce Eserleri I, s. 36. „Marks“.
47) Kim Jong İl; “Bilim Olarak Sosyalizm”, s. 6/7, Pjongjang 1994.
48) Kim Jong İl;Ag. Broşür, s. 8.
49) Kim Jong İl;Agy.
50) Marks; Marks-Engels; Seçme Yazılar, C. II, s. 16, Gotha Programının Eleştirirsi”.
51) Kim Jong İl;”Siyasi, Maddi ve Ahlaki Teşviklerin Doğru Kavranması Üzerine”, s. 211, Pjongjong 1992, Aktaran Bland; Ag. yazı.
52) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. I, s. 591, 596.”Dogmatizmin ve Formalizmin Yok Edilmesi ve İdeolojik Çalışmada Çuçe-İdeolojisinin Uygulanması Üzerine”, 25 Aralık 1955.
53) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. IV,s. 242, “KDHC’nde Sosyalist İnşa Üzerine”.
54) Kim İl Sung; Seçilmiş Eserleri, C. VII, s. 249, “Kore Emek Partisinin 30. Kuruluş Yıl Dönümü Üzerine”.