deneme

3 Temmuz 2022 Pazar

KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ “SAVAŞI “ - NATO’NUN “YENİ STRATEJİK KONSEPTİ”


KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ “SAVAŞI “ -

NATO’NUN “YENİ STRATEJİK KONSEPTİ”

Diktatör bütün maharetini gösterdi. Anlaşılan bu, “ustalık” dönemi maharetleri. Artık “ey” çekip kükremiyor da. ‘Ben başta olduğum müddetçe bu iki ülke NATO üyesi olamaz’ demişti, Mayıs ayının son günlerinde. Bu “kararlılık” hiç yumuşatılmadan son bir kez Türkiye’yi ikna etmek için Stoltenberg, Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında gerçekleştirilen dörtlü toplantıya kadar sürdürüldü. Diktatörün bu iki ülkeye dayattığı talep listesi kısa değildi. Her şey düşünülmüştü. Sanırsınız ki, diktatör komutanlığında Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı büyük bir meydan muharebesinde yenmiş ve taleplerini sıralamış...

NATO zirvesine kendinden emin giden diktatör, devletin “başında olduğu” halde toplantıdan bu iki ülkenin NATO üyeliği bağlamında bir mutabakat imzalayarak çıktı. İnsanın aklına “Hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuştur” lafı geliyor. Gerçekten de bu toplantıda “Hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuştur”. Görünmeyen bir el, diktatörün elini tutup “şu şu taleplerinizi” konuşabiliriz, yeter ki, bu iki ülkenin NATO üyeliğini veto etmekten vazgeçin. Görünmeyen el ABD’den , J. Biden’dan başkası olamazdı.

Aslında, zirvenin hemen öncesinde ABD’nin ‘Başkan, Erdoğan ile görüşebilir’ haberinin yayılması dikkate alınırsa ABD, Biden-Erdoğan görüşmesinde Türkiye’nin taleplerini dinlemeye hazır olduğunu Türkiye’ye iletmiş oluyordu. Bu durumda toplantı, ne denli çetin bir pazarlık yapıldığı algısını oluşturmaktan öte bir anlam taşımaz.

Diktatör,"Her ne kadar muhalefet gölgelemeye çalışsa da NATO Zirvesi, Türkiye için büyük bir diplomatik zafer olmuştur. Bu gerçeği sadece muhataplarımız değil akıl, vicdan ve asgari düzeyde diplomasi bilgisi olan herkes tasdik ediyor" dedi. Doğrudur, Türkiye’ye ihtiyaç olduğundan dolayı tahammül edemedikleri diktatöre bir “zafer” yaşatmayı çok görmemiştir NATO. Bunun dahası da olabilir. Hatlar, muhtemelen açık olabileceği için bir gün J. Biden’ı arayıp bir ricada bulunabilir:

Dostum Joe, daha Başkan olmadan önce muhalefeti destekleyip beni seçimle iktidardan uzaklaştırmak istemiştin. Şimdi rüzgar ters yönden esiyor. Desteğini esirgeme, şu seçim badiresini atlatayım, gerisi kolay’!

Bu veya benzer bir konuşma olur mu, olamaz mı, orasını bilemem. Ancak, görünen o ki, yeniden kutuplaşma sürecine giren dünya jeopolitiğinde Türkiye’nin stratejik konumu kendini dayatıyor. Diktatör bunun için “seviliyor”! Tahammül edilmese de “seviliyor”. Bu stratejik konumdan dolayı diktatörü “sevmek” zorunda olduklarını bu zirvede gördük. Kendini daha çok sevdirmesini de biliyor desek abartmış olmayız. Ne de olsa vetodan bahsetmeyerek, zirvede kavgacı, birlik karşıtı, herkesi karşısına alan bir imajı müttefiklerine koz olarak vermedi.

Peki, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olmasında ABD neden bu denli ısrar ediyor? ABD/NATO/AB, ortaklaşa, ama öncelikle ABD, daha düne kadar NATO üyesi olmayı düşünmüyoruz diyen Finlandiya ve İsveç’i Rusya ile korkutmuşlardı. Somut olarak ne söylemişler kısmı işin hikaye tarafıdır. Gerçek şu ki, bu iki ülke için NATO üyesi olamamak artık bir kabus olmuştur.

Çok rekabet merkezli dünyadan kutuplaşmış dünyaya geçiliyor. Bu geçişte Amerikan emperyalizmi karşı kutup olarak gördüğü Çin ve Rusya’ya karşı geliştirmekte olduğu jeopolitik doktrinde bu iki ülke üzerinden şimdiye kadar açık alan olan iki bölgeyi Rusya ve Çin’e kapatmak amacındadır. Bu bölgelerden birisi Baltık Denizi’dir. İkincisi de Kuzey Kutbunun buzları eriyen, gemi trafiğine açık olan kıyı şerididir. (Kuzey Kutbunda keşfedilen, varlığı sanılan enerji ve madenler için emperyalistler arası rekabet ayrı bir konu)

Bu iki ülke NATO üyesi olduğunda Baltık Denizi, Rusya’ya kapatılmış olacaktır, en azından şimdiki gibi hareket etmesi mümkün olmayacaktır. Baltık Denizi bir NATO Denizi olacaktır. Bu durum Rus emperyalizmi açısından jeopolitik bir felakettir.

Bu iki ülke NATO üyesi olduğunda, Baltık ülkelerinde sonlanan Doğu Avrupa hattı, Kuzey Kutbuna kadar uzatılmış olacaktır. Böylece bir taraftan Çin’in deniz rotası (Bir Yol Bir Kuşak projesinin kuzey rotası) kapatılacak ve Rusya bütün Finlandiya sınırları (1340 km) boyunca NATO’ya karşı yeni bir cephe açmak, yeni tedbirler almak zorunda kalacaktır. Yani güçlerinin bir kısmını buraya bağlayacaktır.

Bu iki ülkenin Amerikan jeopolitikasında kazanmış olduğu önemi gören ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Amerikan emperyalizminin “olmazsa olmaz”ını, kendisi açısından “olmazsa olmaz”a dönüştürmek isteyen de Türkiye’dir. Basitçe: ‘Tamam, bu ülkelerin üye olmalarına, NATO’nun genişlemesine karşı değiliz. Ancak, bizim de bazı taleplerimiz olacak, bunların yerine getirilmesini istiyoruz’. Burada söz konusu olan o mutabakatta yer alan noktalar değil. Burada söz konusu olan Amerikan-Türkiye ilişkilerindeki gerginlikler, çelişkilerdir. Somut olarak açığa çıkan F16 türü savaş uçaklarının modernizasyonu ve satın alınmasıdır. Bunun ötesinde Türkiye Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde ABD/AB ile ilişkilerin daha da gerilmesinden, S-400 alımı üzerine tartışmanın devamından yana değildir.

Bunun ötesinde Rojava’da yeni işgallere engel olunmaması diktatörün baş taleplerinden birisidir.

NATO’da it dalaşının ve AB enerji sorununun faturası Kürtlere kesiliyor. Faşist diktatörlüğün Medya Savunma Alanları ve Şengal'in işgali savaşına bu sefer ABD-NATO'nun yanı sıra AB de sesini çıkartmayarak destek verdi. AB sessizliğinde enerji ihtiyacının belirleyici rol oynadığı açıktır.

Ancak, Rojava'da işgallere ne ABD ve ne de Rusya şimdiye kadar oyan vermedi. Diktatör hala “ansızın geliriz” modunda. Anlaşılan o ki, bu konuda pazarlık devam etmektedir.

Söz konusu mutabakatta Kürt Özgürlük Hareketi bağlamında yer alan dayatmaların, uygulama imkanı olmasa bile dillendirilmesi sadece Kürt Özgürlük Hareketini değil, devrimci hareketleri de olumsuz etkileyebilir.

Diktatör, bazı taleplerin yerine getirilmemesi durumunda bu iki ülkenin üyelik sürecinin uzadıkça uzayacağını bir politika olarak ilan etti. Yani ABD ile pazarlık devam edecektir.

Bu iki ülkenin üyeliği bağlamında ortaya çıkabilecekler üzerine Putin şunu der: “Eskiden onlar için herhangi bir tehdit yoktu. Şimdi ise orada eğer askeri birlikler ve altyapı konuşlandırılırsa, karşılık vermek ve toprakları için buna benzer tehdit oluşturmak zorunda kalacağız. Bu bariz olan bir şey ve bunu net şekilde anlamaları gerekiyor.” Yani 1340 km boyunca Rusya NATO’ya karşı tedbir almak zorunda kalacak. ABD’nin istediği de bu.

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine Türkiye “evet” derse, bundan Rusya-Türkiye ilişkileri nasıl etkilenir? Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşına rağmen mevcut “tarafsızlık” ilişkisini devam ettirirse pek olumsuz etkilenmez. Şüphesiz, Suriye'de, Güney Kafkasya’da, Orta Asya’da itiş-kakış olur. Ancak, Rus jeopolitik aklı şunu mutlaka hesaba katar: Baltık Denizi’nin NATO tarafından kapatılması jeopolitik bir felaketse, Boğazların NATO’ya açılması, Karadeniz’in NATO denizi olması ve denizden Kafkasya yolunun açılması sadece jeopolitik bir felaket olarak tanımlanamaz. Bu, jeopolitik felaketin felaketi olur.

Bu durumda Rusya için denize açılmanın tek yolu kalıyor; Pasifik açılımı Japonya ile çevrilmiş Wladiwostok.

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği üzerinden ABD/NATO-Türkiye pazarlığı sürecek. Diktatör eline geçmiş bu imkanı tepe tepe kullanacaktır. Öyle ki, seçim için de önemli bir araca dönüştürecektir. Acelemiz yok diyor.

NATO’nun Madrid Zirvesinde alınan kararlar:

Madrid kararları ve NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti açıktan yeni bir dünya düzenine geçişin askeri konseptidir; yeni bir ittifaklaşmanın şimdiye kadar olmadığı açıklıkta ele alınmasıdır. Bu nedenle bu konseptin ayrıca ele alınması gerekir. Burada bazı sonuçları, temel anlayışları aktarmakla yetineceğiz.

Zirve sonuç bildirgesine göre:

1. “Kuzey Atlantik İttifakı Devlet ve Hükümet Başkanları olarak bizler...birlik ve dayanışma içinde bir aradayız ve uluslarımız arasındaki kalıcı transatlantik bağı yeniden teyit ediyoruz. NATO savunma amaçlı bir ittifaktır ve hiçbir ülke için tehdit oluşturmaz...”

2. “Demokrasi, bireysel özgürlük, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılığımızda birleştik. Uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı'nın amaç ve ilkelerine bağlıyız. Kurallara dayalı uluslararası düzeni korumaya kararlıyız.”

3. “Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü saldırganlık savaşını mümkün olan en güçlü şekilde kınıyoruz. Uluslararası güvenlik ve istikrarı ciddi şekilde baltalıyor...”

5. “Tüm stratejik yönlerden farklı tehditlerle karşılaşmaya devam ediyoruz. Rusya Federasyonu, müttefiklerin güvenliğine ve Avrupa-Atlantik bölgesindeki barış ve istikrara yönelik en önemli ve doğrudan tehdittir...Müttefikler kararlılıkla ve dayanışma içinde Rus tehditlerine karşı koymaya ve onun düşmanca eylemlerine yanıt vermeye ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde terörle mücadeleye devam edecekler.”

6. “...Çıkarlarımıza, güvenliğimize ve değerlerimize meydan okuyan ve kurallara dayalı uluslararası düzeni baltalamaya çalışan Çin Halk Cumhuriyeti de dahil olmak üzere sistemli rekabetle karşı karşıyayız.”

7. “Yeni bir Stratejik Konsept onayladık...”

8. “Rusya'nın saldırganlığına karşı egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmaya devam eden yakın ortağımız Ukrayna'ya siyasi ve pratik desteği sürdürmeye ve daha da artırmaya devam edeceğiz. Ukrayna ile ortaklaşa bir karar aldık...”

9. “...NATO'nun terörizme karşı mücadeledeki rolü bu yaklaşımın ayrılmaz bir parçasıdır...”

18. “NATO'nun Açık Kapı Politikasına olan bağlılığımızı yineliyoruz. Bugün Finlandiya ve İsveç'i NATO'ya üye olmaya davet etmeye ve Katılım Protokollerini imzalamaya karar verdik. İttifaka herhangi bir katılımda, tüm müttefiklerin meşru güvenlik endişelerinin uygun şekilde ele alınması hayati önem taşımaktadır. Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında bu yöndeki üçlü mutabakatın sonuçlandırılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Finlandiya ve İsveç'in katılımı onları daha güvenli, NATO'yu daha güçlü ve Avrupa-Atlantik bölgesini daha güvenli hale getirecek. Finlandiya ve İsveç'in güvenliği, katılım süreci de dahil olmak üzere İttifak için doğrudan önemlidir.”

Yani;

Baş tehdit Rusya’dır, Baş rakip ise Çin’dir

NATO, Rusya'yı güvenliğine yönelik "en önemli ve doğrudan" tehdit olarak görüyor. Madrid'de düzenlenen NATO zirvesinde kabul edilen yeni stratejik konsepte göre Rusya, örgütün ortakları listesinden çıkarılmıştır.

Ayrıca NATO Çin ile çatışmak, Asya-Pasifik bölgesi ve eski Sovyetler Birliği'ndeki ortaklıkları genişletmek ve kendi savunma yeteneklerini güçlendirmek istiyor.

Baş tehdit Rusya’dır

- NATO, Rusya'yı ittifak için en önemli ve yakın güvenlik tehdidi olarak görüyor ve bunu açıktan ilan ediyor.

-Ancak NATO, buna rağmen Rusya ile iletişim kanallarını açık tutmak istiyor. NATO, aynı zamanda Rusya ile bir çatışmaya girmek istemediğini ve Rusya için bir tehdit oluşturmadığını açıklıyor.

Baş rakip Çin’dir, Çin ile çatışma

-NATO’ya göre Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi NATO değerleriyle bağdaşmamaktadır.

-NATO’ya göre Çin, küresel lojistiği ve ekonomiyi kontrol ederek mevcut dünya düzenini baltalamaya çalışmaktadır.

-NATO, Hint ve Pasifik Okyanuslarındaki ortaklarıyla işbirliğini güçlendirmeyi planlıyor.

- NATO, genişlemesini tarihi bir başarı olarak görmektedir.

-NATO, Birleşmiş Milletler ve AB ile olduğu kadar diğer örgütlerle de koordinasyon ve işbirliğini geliştireceğini açıklamaktadır.

- NATO, stratejik nükleer kuvvetleri, özellikle ABD'ninkileri güvenliğinin nihai teminatı olarak görmektedir. NATO'nun nükleer caydırıcılık stratejisi aynı zamanda ABD nükleer silahlarının Avrupa'da ileriye doğru konuşlandırılmasına ve ilgili müttefiklerin katkılarına da bağlıdır.

- Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgesi NATO için stratejik öneme sahiptir ve NATO bu bölgelerdeki ilgili devletlerin Avrupa-Atlantik amaçlarını desteklemeye devam edecektir.

- NATO, Afrika ve Orta Doğu'daki istikrarsızlık ve belirsizliğin üye devletlerin ve ortaklarının güvenliğini doğrudan etkilediğinin farkındadır.

Sonuç itibariyle:

NATO, dünya hakimiyeti için şimdilik rekabet içinde olan ve karşılıklı jeopolitika geliştiren üç küresel jeopolitik oyuncu görmektedir:

Amerikan emperyalizmi

Çin emperyalizmi

Rus emperyalizmi

Yeni stratejik konsept” NATO’ya sadece Kuzey Atlantik’in güvenliğini sağlamak görevi/sorumluluğu vermiyor.

Aynı zamanda NATO, “yeni stratejik konsepti”ne göre Kuzey Atlantik’in güvenliğini sağlamanın ötesinde ABD’nin dünya hakimiyeti jeopolitikasının; dünya çapında mevcut hakimiyetinin, kendi çıkarlarına göre kurmuş olduğu mevcut düzenin korunması; buna karşı olan Çin ve Rusya gibi ülkelere karşı savaşın askeri küresel aktörü oluyor.

Bu nedenle ve Ukrayna-Rusya savaşı vesilesiyle Rusya, NATO’nun güvenliğine yönelmiş en önemli ve en doğrudan tehdit olarak tanımlanıyor.

Çin ise “Yeni Strateji Konsept”te, “İttifakın güvenliği, çıkarları ve değerleri karşısındaki sorun” olarak tanımlanıyor. Bu konseptte “Çin ile Rusya arasında gelişen ortaklık ve bu iki ülkenin güçlenen karşılıklı hamleleri, kurallara dayalı uluslararası düzene zarar vermektedir” deniyor.

Kavram olarak “Kurallara dayalı uluslararası düzen”, bu stratejik konseptin birçok maddesinde geçmektedir. Dolayısıyla bu konseptin amacı ABD’nin kendi çıkarlarına uygun “dünya düzeni”nin korunmasını sağlamaktır.

Bu bağlamda konseptin 44. maddesinde şöyle deniyor:

İttifak değerlerini paylaşan ve İttifak gibi kurallara dayalı uluslararası düzeni korumaktan çıkarı olan ortaklarla ilişkilerimizi güçlendireceğiz. Bu düzeni savunmak, değerlerimizi sürdürmek ve bağlı oldukları sistemleri, standartları ve teknolojiyi korumak için diyaloğu ve işbirliğini güçlendireceğiz. Daha geniş çevremizdeki ve dünyadaki ülkelere erişimimizi artıracağız ve bunu yapmanın karşılıklı güvenliğimizi artırabileceği tüm ülke ve kuruluşlarla tartışmalara açık kalacağız. Yaklaşımımız çıkar temelli, esnek ve ortak tehditlere ve zorluklara odaklanmaya devam ediyor ve değişen jeopolitik gerçeklere uyarlanabilir.

Burada açıktan açığa Çin ve Rusya’ya karşı en geniş cepheyi kurmak göreviyle karşı karşıyayız denmektedir.

Bu konsepte göre dünya resmen ikiye, iki kutba bölünmektedir:

-II. Dünya Savaşından sonra önce sosyalizme (SSCB), sonra da Sovyet modern revizyonizmine karşı kurulan Amerikan sultasındaki dünya düzeni devam ettirilmelidir. Bu düzenden yana olanlar ile müttefiklik ilişkileri geliştirilmelidir, NATO genişlemelidir.

-Karşı dünyada ise Çin ve Rusya yer almaktadır.

Kim kime meydan okuyor?

Bu konseptte Rusya, yukarıda da belirttiğimiz gibi baş tehdit, baş düşman ilan ediliyor. Konseptin 8. maddesinde şöyle deniyor:

Rusya Federasyonu, Avrupa-Atlantik bölgesindeki müttefiklerin güvenliğine ve barış ve istikrara yönelik en büyük ve en acil tehdittir. Baskı, yıkım, saldırganlık ve ilhak yoluyla etki alanları yaratmaya ve doğrudan kontrol elde etmeye çalışıyor...Zorlayıcı askeri duruşları, söylemleri ve siyasi amaçlara ulaşmak için güç kullanma konusundaki kanıtlanmış isteklilikleri, kurallara dayalı uluslararası düzenin altını oymaktadır...Doğu ve güneyimizdeki ülkeleri istikrarsızlaştırmak istiyor. Kuzey kutbuna doğru alanlarda Müttefik takviye kuvvetlerini ve Kuzey Atlantik'teki seyrüsefer özgürlüğünü bozma yetenekleri İttifak için stratejik bir meydan okuma teşkil ediyor. Moskova'nın ve ayrıca Baltık'ta askeri güçlerin büyümesi, Karadeniz ve Akdeniz, askeri gücüyle bağlantılı olarak Belarus ile entegrasyon, güvenliğimizi ve çıkarlarımızı sorgulamaktadır.”

Bu durumda Rusya “Kuzey kutbuna doğru alanlarda, Baltık, Karadeniz ve Akdeniz’deki askeri varlığı ile NATO’nun güvenliğine ve çıkarlarına meydan okuyor”.

Konseptin 13. Maddesinde ise bu sefer Çin meydan okuyor:

Çin Halk Cumhuriyeti tarafından ilan edilen zorlamanın amaçları ve politikası çıkarlarımıza, güvenliğimize ve değerlerimize meydan okuyor”, “kurallara dayalı uluslararası düzeni yıkmaya çalışıyor”.

14. maddeye göre de Çin “NATO’yu bölmeye çalışıyor”.

Gerçek olan şudur ki, NATO önümüzdeki on yıllık dönemde, “Yeni Stratejik Konsept”te belirlenen çizgi doğrultusunda hareket edecektir. Koşullar değişmiş olsa da yeni bire “Soğuk Savaş” için sadece askeri değil, ekonomik ve ideolojik mücadele içinde olacaktır.

NATO, kuzeyde İskandinav ülkeleri üzerinden yeni bir cephe açacaktır.

NATO, başta Karadeniz olmak üzere Kafkaslar’da ve Doğu Akdeniz’de Rusya’yı sınırlandırmak için harekete geçecektir. NATO, Türkiye olmaksızın bu alanlarda Rusya’yı sınırlandırma hareketine geçemeyeceğini biliyor.

NATO, söz konusu konsepte de belirtildiği gibi başka kurumlarla, başka bölgelerle ilişkisini geliştirecek. Bunun bir anlamı da Orta Asya’da da faal olacak. Buradaki Türk devletleriyle ilişki de Türkiye olmaksızın başarısızlığa mahkum bir girişim olacaktır.

Evet, birkaç sene önce beyin ölümünden söz edilen NATO, Ukrayna-Rusya savaşı vesilesiyle de toparlandı. Bu, NATO’nun gerçek bir canlanması mıdır, yoksa toparlanma hareketliliğinin bir yansıması mıdır, bunu göreceğiz. Ancak NATO-”müesses nizamı”nın ne anlama geldiğini bilen üye ülkelerin hepsi Amerikan hegemonyası anlamına gelen bu “müesses nizamı” Rusya ve Çin’e karşı korumak için savaşmaya hazır olmadıklarını gösterecekler. Bir Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Belçika bu savaşa girmez. Dolayısıyla NATO, Madrid zirvesinde sadece toparlandığını gösterdi. Hepsi bu kadar diyelim.

NATO’nun 2022 konseptiyle iki kutuplu dünya için jeopolitik oyun resmen başlatılmıştır. ABD/NATO, ülkelere artık tarafınızı seçin demektedir.

Bu konsepti ayrıntılı olarak ayrıca ele alacağız.