deneme

1 Ocak 1997 Çarşamba

Baba Wilhelm ve Oğul Karl Liebknecht


Alman İşçi Sınıfı Geleneğinin Bir Parçası ve Devamı

Baba Wilhelm ve Oğul Karl Liebknecht


Önsöz Yerine

K. Liebknecht … Bu ismi bütün ülkelerin işçileri tanıyorlar. Antant ülkelerinde bu isim proletaryanın çıkarları için bir önderin sadakatinin, sosyalist devrime bağlılığının sembolüdür. Bu isim kapitalizme karşı gerçekten dürüst, gerçekten fedakar, acımasız mücadelenin sembolüdür. Bu isim, emperyalizme karşı uzlaşmasız mücadelenin, sözde değil fiiliyatta mücadelenin, tam da kendi ülkesini emperyalist zaferlerin sarhoşluğunun sardığı zamanda büyük fedakarlık gerektiren (mücadelenin) sembolüdür.” (Lenin, “Amerika ve Avrupa İşçilerine Mektup”tan, C. 28, s. 445)

Sosyalistler K. Liebknecht’in şiarını kararlı bir şekilde hayata geçirmeye koyulmalılar. Kitlelerin bu isme gösterdikleri sempati, devrimci çalışmanın mümkün ve vadedici olduğunun garantilerinden birisidir. Scheidemann ve yandaşlarının, Kautsky ve yandaşlarının bu isme karşı tavırları bir ikiyüzlülük örneğidir. Sözde ‘Bütün ülkelerin K. Liebknechtleri birleşin‘ önünde eğiliniyor, gerçekte ise K. Liebknecht’in taktiğine karşı mücadele ediliyor.



K. Liebknecht sadece Scheidemann’cılardan (Renaudel, Plechanov, Bissolati) değil, Kautsky’in akımından da (Longuet, Axelrod, Turati) koptu.



K. Liebknecht, daha 2 Ekim 1914’de parti başkanlığına yazdığı mektubunda şöyle diyordu: ‘En derin kanaatime göre Alman partisinin, şayet sosyal demokrat olarak tanımlanma hakkını kaybetmek istemiyorsa, şayet şimdi tamamen kaybettiği saygınlığı yeniden elde etmek istiyorsa, deriden iliğe kadar yenilenmek zorunda olduğunu açıkladım.’



Bütün partiler Liebknecht’in bu şiarını kendi şiarları yapmalılar ve bu şiarın Scheidemanncıları, Legienleri, Renaudelleri, Plechanovları, Vanderveldeleri ve yandaşlarını partiden atmaksızın veya Kautsky, Longuet ve Merrheimla karşı tavizkar politikalarından kopmaksızın gerçekleşebileceğine inanmak elbette ki gülünçtür” (Lenin; “Rohentworf der Thesen”, C. 23, s. 219-220)

***
Liebknecht’le birlikte olmanın anlamı şudur:
1) Esas düşmana kendi ülkende saldırmak;
2)Kendi ülkenin (ve sadece yurt dışının değil) sosyal yurtseverlerini teşhir etmek, onlara karşı mücadele etmek… onlar ile sol radikallere karşı birleşmemek,
3) Kendi ülkende sadece sosyal yurtseverleri değil, sosyal pasifistleri ve ‘merkezciler’i de açıkça eleştirmek ve onların zaaflarını teşhir etmek;
4) Parlamenter kürsüyü proletaryayı devrimci mücadeleye çağırmak için, silahların yön değiştirmesi için kullanmak;
5) Sansürsüz bildiriler dağıtmak, izinsiz gösteriler düzenlemek (Liebknecht’in tutuklandığı Berlin’de Potsdam Meydanı’ndaki gibi)
7) Cephane işçilerini greve çağırmak (‘Enternasyonal’ Grubunun sansürsüz bildiriler yayımlayarak yaptığı gibi)
8) Açıktan açığa şimdiki kendini reformist faaliyet ile sınırlayan partilerin tamamen ‘yenilenme’ zorunluluğuna işaret etmek ve ona göre hareket etmek. Liebknecht’in yaptığı gibi
9) Emperyalist savaşta anavatan savunuculuğunu açıkça reddetmek;
10) Sosyal demokrasi içinde reformizme, oportünizme karşı bütün cephede mücadele etmek,
11) Bütün ülkelerde özellikle Almanya’da, İngiltere’de, İsviçre’de sosyal yurtseverliğin ve oportünizmin öncülüğünü oluşturan sendika önderlerine karşı da kesin tavır almak vs.” (Lenin, “Vorgetäuschter oder wirklicher Sumpf”, C. 23, s. 294)

***

Pravdacıların ve sadece bizim, sadece ve sadece Alman sosyalistlerinin (‘Spartakus ve ‘işçi politikası’), K. Liebknecht’in politikasına, yani Almanya’da iç birliğin yıkılması politikasına katılan grupların birliğinden yana olduğumuz gerçektir. K. Liebknecht’in politikası, sadece lafta değil, gerçekte Almanya’da işçilerin ve kapitalistlerin ‘iç birliği’nin yıkılmasından oluşmaktadır.

Alman kapitalistlerinin ve onların Wilhelm’inin; emperyalistler, yeni haydutlar olduğunun tam bilinciyle K. Liebknecht daha Eylül 1915’te Zimmerwald Konferansı’na bir mektup gönderdi. Bu mektup, Liebknecht o zaman legal faaliyet yürüttüğü için açıklanmadı, ama Zimmerwald’da hazır olan herkes bu mektubu tanır.

Bu mektup (şu) şiarı içeriyordu. Akımlar (iki parti, iki uzlaşmaz anlayış çn.) arasında uzlaşma değil, savaş.

Yoldaşımız K. Liebknecht Almanya’da ‘iç birliği’n propagandasını şöyle yapıyordu.

Talancı emperyalist fetih savaşını sonuçlandırmak ve bütün insanlığı sermayenin boyunduruğundan kurtarmak için Almanya’da K. Liebknecht gibi, Rusya’da Pravdacılar gibi hareket eden o sosyalistler, yani her bir ülkenin kapitalistleri ile, hiçbir ülkenin Plechanov’u ile, her bir ülkenin ‘merkezciler’i ile işçilerin ‘iç birliğini’ yıkan ve bütün ülkelerin işçilerinin birliğini sağlayan sosyalistler, bütün ülkelerde kapitalistler tarafından yalan yağmuruna tutuldular ve ihanetle suçlandılar”. (Lenin; “Vatandaş! Kapitalistlerin Yöntemlerinin Neden İbaret Olduğunu Kavra” C. 24, s.117,118,119)

Berlin’deki Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti temsilcisine telgraf:
K. Liebknecht’e en sıcak selamımızı hemen iletiniz. Almanya’nın devrimci işçilerinin temsilcilerinin zindandan kurtulması, şimdi Almanya’da ve bütün dünyada görülen muzaffer sosyalizm çağının yeni bir döneminin işaretidir.” (Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi adına, Lenin-Swerdlow-Stalin, 23 Ekim 1918).

***

İlkbahar 1848. Almanya’dayız. Büyük Fransız devriminin (1789) estirdiği özgürlük ve demokrasi rüzgarı, o büyük düşünceler Almanya’ya kadar gelmiş. Köylüsü, zanaatçısı, aydını ayakta. Küçücük devletlerden ve devletçiklerden oluşan o zamanın Almanya’sında polis güçlerinin “işten” dolayı başlarını kaşıyacak bile zamanları yok; ayaklanmaya, özgürlük savaşına çağrı yapan bildirilerin, yazıların yasaklanması, hareketin bastırılması gerekiyor. Ajitatörlerin, özgürlük ve demokrasi için propaganda yapanların tutuklanması gerekiyor vs. vs.

Almanya’nın kölelikten ve baskıdan kurtulması için dönemin savaşçıları, mücadelecileri yine dönemin şartlarının elverdiği oranda örgütleniyorlar. Paris bir çokları için özgürlüğün ve devrimin merkezi durumundadır. Almanya’nın kurtuluşu için mücadele Paris’te örgütleniyor. Bu örgütleyiciler arasında genç hukuk öğrencisi Wilhelm Liebknecht bulunmaktadır (doğumu, 28 Mart 1826).

W. Liebknecht aydın bir ailenin çocuğudur. Gençlik heyecanıyla doludur ve Almanya’nın kurtuluşu için tasarladığı plan da oldukça sadedir; kendilerini “komünist” olarak gören bir avuç en yakın arkadaşıyla ve bir bölük paralı askerle birlikte Almanya’nın kurtuluşunu örgütlemek! Ne var ki, W. Liebknecht bu maceraya girişemez. Çünkü hastalığı onu engeller. Ama genç Wilhelm boş durmaz ve Eylül 1848’de yeni ilan edilmiş olan Bad Cumhuriyeti’nin yardımına koşar, bir kısım en yakın arkadaşlarıyla birlikte. Bütün silahı bir sopadan ve eski bir tüfekten ibarettir, ama savaşçılarının sayısı kısa bir zamanda 4000’e çıkmıştır. Ne var ki, bu dönem zarfında Bad Cumhuriyeti’nin Stuve ve Hecker gibi önderleri hükümet askerlerine yenik düşmüşlerdir. Wilhelm’in “ordusu” da hükümet güçleri tarafından Karaormanlar’da darmadağın edilir. Wilhelm, kaçma olanağı hazırlandığı halde, kaçmaz. Bir kısım arkadaşıyla birlikte tutuklanır. 8 ay tutukluluk döneminden sonra mayıs 1849’da mahkemeye çıkartılır. Ülkede devrimci kabarış devam etmektedir. Bunun etkisiyle savcı, Wilhelm ve arkadaşlarının beraatını talep eder ve bu arada halk tutukluları kurtarır. Ama onlar bu kurtuluştan hiç memnun kalmamışlardır. Çünkü siyasi savunma için hazırlanmışlardır.

1849 senesi karışık bir senedir. Bu sene içinde Güney Almanya’da özgürlük mücadelesi doruk noktasına ulaşmış ve giderek sönmeye başlamıştır. Wilhelm ve arkadaşları yeni birlikler kurmak ve mücadeleyi devam ettirmek için birçok denemede bulunmuşlardır. Ama sonuç alınamamıştır. Gericilik hakim gelmiş, köylülüğü ve işçi sınıfını yeniden baskı altına almıştır. Devrimin önderleri de kendi aralarında söz düellosuna girişmişlerdir.

Wilhelm kısa bir Fransa ziyaretinden sonra İsviçre’ye geçer. “Demokrasi”nin beşiği, Wilhelm’i faaliyetinden dolayı ülkeden çıkarır. O da Londra’ya geçer. Marks ve Engels ile ilişkiye geçer.

Wilhelm I’in kral olmasından dolayı ilan edilen aftan yararlanan çoğu devrimci Almanya’ya döner. Bunlar arasında Wilhelm de vardır. Wilhelm dönünce Berlin’de, Norddeutsche Allgemeine Zeitung’un yurt dışı redaksiyonunu üstlenir. Ama bu görevde uzun süre kalamaz. Bismarck’ın başkanlığını yaptığı hükümet söz konusu gazeteyi satın alır. Böylelikle radikal-demokratik bir gazete susturulur.

Sonraki yıllar Bismarck mutlakıyetine karşı mücadeleyle doludur. Küçük gruplara bölünmüş Alman işçi hareketini toparlamak, bir parti altında birleştirmek, W. Liebknecht ve August Bebel gibi önderlerin önünde duran en acil görevdi.

Alman-Fransız savaşından kısa bir zaman önce Wilhelm evlenir. 13 Ağustos 1871’de Karl doğar. Karl’ın doğduğunda babası ve Bebel “vatana ihanet”ten dolayı yargılanmaktadırlar. Onların yegane “suç”ları Alman-Fransız savaşı için kredi açılmasının oylanmasında tarafsız kalmalarıydı ve savaşın ilerleyen (ikinci aşamasında da) Paris komünarlarıyla dayanışma içinde olduklarını açıklamalarıydı.

Wilhelm Liebknecht ve August Bebel’in Alman-Fransız savaşının ilk aşamasında, savaş kredisi için tarafsız kalmalarında belirleyici olan anlayışları şöyleydi:
Her hanedanlık savaşının ilkeli karşıtı olarak, sosyal-cumhuriyetçi olarak ve milliyet farkı gözetmeksizin bütün baskılara karşı mücadele eden, bütün baskı altında tutulanları büyük bir kardeş birliğinde birleştirmeye çalışan Enternasyonal İşçi Birliği’nin üyeleri olarak ne doğrudan ne de dolaylı olarak şimdiki savaştan yana olduğumuzu açıklayabiliriz. Ve bundan dolayı oy vermiyoruz” (August Bebel; Ausgewaehlte Reden und Schriften, C.G. s. 308. Berlin 1983)

Sedan muhaberesinde Fransızlar yenilir ve Fransız monarşisi çöker. Savaş, Almanlar açısından artık fetih savaşına dönüşmüştür. Bu şartlarda Alman parlamentosunda sosyal-demokrat milletvekilleri savaş kredilerini reddederler. Wilhelm Liebknecht şu anlayıştadır:
Temmuz ayında savaş ilan eden hükümet yok edildi (Fransız hükümeti kastediliyor, çn). Onun önderi Prusya kralının kardeşidir. O kralvari lüks içinde yaşarken…her şeye rağmen ve her şeye rağmen kardeş halkımız olan ve bizimle barış isteyen Fransız halkına karşı mücadelede Alman savaşçıları… Wilhelhöhe’deki alçağın ‘sevgili’ kardeşi olmaktansa Fransız halkının ve Fransız işçilerinin kardeşi olmak belki daha şereflidir… İlhak (Elsas-Lothringen kastediliyor, çn) bize barış değil, bilakis savaş getiriyor. Ve o (ilhak, çn) barıştan sonra da sürekli bir savaş tehlikesi oluştururken, Almanya’da askeri diktatörlüğü sağlamlaştırıyor” (A. Bebel, age. s. 320-321).

Alman burjuvazisi A. Bebel ve W. Liebknecht’i susturmakta kararlıdır. Onların susturulması, Alman işçi sınıfı hareketine, Alman sosyal-demokrat hareketine vurulabilecek en büyük darbedir. Bunun için Alman burjuvazisi, A. Bebel , W. Liebknecht ve Adolf Hepner hakkında vatana ihanet davası tezgahlar. 11-26 Mart 1872’de Leipzig’de yürütülen mahkeme burjuvazinin umutlarını suya düşürür. Çünkü Bebel ve Liebknecht 14 günlük duruşmanın her seferinde mahkemeyi kürsü olarak kullanırlar, “davacı” olarak hareket ederler ve sosyalist düşünceleri savunurlar. W. Liebknecht, bu duruşmalarda diğer şeylerin yanı sıra bugünde geçerliliği olan şu tezin tespitini yapıyordu:

Bismarckvari Prusya-Almanya gibi bir devlet, kaderci zorunluluk ile menşei sayesinde zora dayanan yok oluşa mahkumdur… Muharebe meydanında doğmuş darbenin, savaşın ve yukarıdan devrimin çocuğu, durmadan, dinlenmeden darbeden darbeye, savaştan savaşa koşacaktır ve ya savaş meydanında parçalanacaktır ya da aşağıdan devrime yenik düşecektir. Bu doğa kanunudur.” (Der Hachverratsprozess Wider Liebknecht, Bebel, Hepner vor dem Schwurgericht zu Leipzig von 11. bis 26 März 1872, Berlin 1894, s. 459. Aktaran: Heinz Wohlgemuth; Karl Liebkncht eine Biographie, Berlinn1975, s. 14/15).

Mahkeme A. Babel ve W. Liebknecht’i iki seneliğine “kale” hapsine mahkum eder.

Alman burjuvazisinin, sosyalistleri susturmak için yürüttüğü bütün çabası, polisiyle, mahkemesiyle tüm kurumlarının baskısı amaçlananın tam tersi bir sonuç verir. Bu karşıdevrimci saldırı Alman işçi hareketinin birleşmesine (Lassal’cıların ve Eisenach’cıların birleşmesi), devrimcilerin mücadele içinde yetkinleşmelerine neden olur. Alman sosyal demokrat hareketi mücadele içinde güçlenir.

Bütün bunlar henüz çocuk olan Karl’ın gözü önünde cereyan eder. O, babasının ve yoldaşlarının mücadelesini, evet “kader”lerini çocukken yaşar. Daha o çağda, geleceğini belirleyen izlenimler elde eder. Dayanışmanın, sıradan mücadeleci olmanın, fedakarlığın vs. ne olduğunu gençlik çağına girmeye başlayan Karl öğrenir, tatbik eder. O’nda Prusya gericiliğine, baskıya ve sömürüye karşı korkunç bir kin doğar. Karl 19 yaşındayken Alman sosyal demokrat hareketinin Prusya sıkıyönetimi üzerine zaferini yaşar. Karl, siyasi olarak da babasının oğludur. O, babasından aldığı mirası götürebilecek çağdadır artık.

K. Liebknecht’in Gençliği ve Gençlik İçin Mücadelesi

Bismarck kötü ünlü “Sosyalistler Yasası”nı yürürlüğe koyduğunda Karl 7 yaşındaydı. Alman burjuvazisi bütün baskı araçlarını harekete geçirmiş ve Alman sosyal demokrat hareketini illegaliteye itmişti. Birçok devrimcinin, önderin maddi yaşam olanakları yok edilmişti. Sosyal demokrat basının yasaklanmasıyla Liebknecht ailesi de geçim derdine düşmüştü. 7 çocuklu Liebknecht ailesi oldukça misafirperverdi. Ve kendilerinden daha da kötü durumda kalmış olan devrimcilere Liebknecht'lerin kapıları daima açıktı. Karl, böylesi şartlarda bilinçli olarak özel mülkiyete karşı kayıtsız bir şekilde eğitildi. O daha çocukluk çağında, “benim” diye insan oğlunun en çok ağladığı çağda, başkalarıyla paylaşmasını öğrenerek yetişti. Karl’ın paylaşmadığı tek şey babasının ona bolca verdiği kitaplarıydı. Karl nispeten küçük yaşta ulusal ekonomi üzerine literatür okumaya başlar. Ama ilgi alanı bununla sınırlı kalmaz ve o, dünya bilimleri üzerine de birçok kitap okur. O, bu yüzden de ciddi ve titiz bir araştırmacı olarak yetişir.

Wilhelm Liebknecht 7 Ağustos 1900’de ölür. Alman sosyal demokrat hareketinin bu büyük kurucusu ve önderinin cenazesine yüz binlerce insan katılır. Babasının öldüğü ayda Alman sosyal demokrat partisine üye olan Karl, hukuk eğitimi görmüş ve kardeşiyle birlikte Berlin’de avukatlık bürosu açmıştır.

Avukut K. Liebknecht gençliğe özellikle de işçi gençliğe özel bir ilgi duymaktadır. Bundan dolayıdır ki parti içinde devrimci kanat, işçi gençlik K. Liebknecht etrafında toplanmıştır. Artık revizyonist yönleri iyiden iyiye açığa çıkan kanat ve bunlar arasında Ebert, gençliğin sıkı bir şekilde Marksist temelde siyasi olarak yetiştirilmesine karşıdır.

Marksizme ihanet eden oportünistlere karşı K. Liebknecht, gençliğin eğitilmesi konusunda da çetin mücadeleler verir. K. Liebknecht’in çıkış noktası şudur; emperyalist çağla birlikte daha geniş gençlik kitlesi işçi sınıfına katılmakta, her tarafta bağımsız gençlik örgütleri doğmaktadır. Bu alanda faal olmak, gençlik için, onu kazanmak için mücadele yürütmek partinin görevidir. “Gençliğe sahip olan, orduya sahiptir” sloganıyla K. Liebknecht Alman işçi gençliğini Marksist temelde eğitmek ve örgütlemek için partinin oportünist kanadına karşı mücadeleyi yılmadan sürdürür.

O, 22 Eylül 1906’da işçi gençliğe hitap ederken, diğer şeylerin yanı sıra şöyle der;
Genç proleterler, şimdiye kadar, kapitalist kültürsüzlüğün proleter özgürlüğe olanak tanıdığı oranda özgürdünüz. Katı militarizmin sizleri zorladığı kölecilik ve baskıya oranla açlık kırbacı özgürlüğün bir sembolüydü...
Anavatanı korumak! Çin’deki, Afrika sömürgelerindeki ‘kahramanlığımızı’ düşünün… Bunun anavatanı korumayla ilgisi ne! Sadece dış düşmana karşı değil, hayır, iç düşmana karşı mücadele için de hizmet edeceksiniz. İç düşman kimdir? Emir üzerine anneye, babaya, kardeşe ateş edeceksiniz. Sizlere grev kırıcılığı yaptıracaklar… İç düşman! Bu, babanızdır, ananızdır, kardeşinizdir, arkadaşınızdır. Bu bütün proletaryadır, egemenlerle bağı olmayan herkestir. Bu bugün sizlersiniz. Terhis olduktan sonra da yine sizler olacaksınız. Sizler bu iç düşmana karşı mücadeleye, kendinize karşı mücadeleye çağrılanlarsınız… Silah altına alınan proleter ordunun saflarına geri döneceksiniz.” (K. Liebknecht; Gesammelte Reden und Schriften, C. 1. s. 183, 187, 188, 189, Berlin 1958)

30 Eylül 1906’da K. Liebknecht Alman gençlik örgütlerinin ilk konferansına katılır. Orada militarizm ve antimilitarizm üzerine bir konuşma yapar. Bu konuşma onun “Enternasyonal Gençlik Hareketinin Özel Olarak Dikkate Alınması Temelinde Militarizm ve Antimilitarizm” yapıtına temel teşkil eder. K. Liebknecht’in bu alandaki düşünceleri, uluslararası gençlik hareketinde büyük yankı uyandırır. K. Liebknecht daha ziyade gençliğe hitap eder. Sözleri en çok, en iyi gençlik tarafından dinlenilen ve kavranan bir lider olarak yükselmektedir.

Karl Liebknecht’in militarizm ve antimiltarizm üzerine yazıları, savundukları onun gençliğe verdiği önemin bir ifadesi olarak görülmelidir. Onun temel eserlerinden olan “Militariz ve Antimilitarizm” çalışmasının başlığında “uluslararası gençlik hareketinin özel olarak dikkate alınması” ibaresinin bulunması boşuna değildir. Karl Liebknecht’in bu çalışması 1907’de yayınlanır. O dönem ki sosyalist işçi gençliğin doğuşu bir kaç sene öncesine dayanıyordu ve Prusya militarizmine karşı mücadele içinde gelişiyordu. Sosyalist gençlik hareketinin bu gelişme şartlarında yayınlanan “Militarizm ve Antimilitarizm” yazısı, militarizmin işlevini teşhir etmekte, onun kimin elinde, kime karşı bir baskı aracı olduğunu göstermekte çok önemli bir materyaldi. Karl Liebknecht militarizmin, hakim sınıfların elinde, “işçi düşmanı” olan işçi sınıfını ve tüm emekçileri baskı altında tutarak onların mücadelesini bastırmak için elzem bir araç olduğunu, militarizmin ancak ve ancak sınıflı toplumlarda söz konusu olacağını çok kararlı ve enerjik bir şekilde her yerde; her fırsatta parti kongrelerinde vurguluyordu.

Militarizmin emperyalist burjuvazi açısından ne denli önemli olduğunu ve ona karşı mücadeleden aynı burjuvazinin ne denli rahatsız olduğunu Karl Liebknecht söz konusu çalışmasında şöyle dile getiriyordu: “Militarizm noktasında gericilik ve kapitalizm oldukça duyarlı; onlar demokrasi ve işçi sınıfına karşı en önemli iktidar pozisyonlarını militarizmle savunacaklarını çok iyi kavradılar” ( K. Liebknecht, C. 1, s. 414)

Karl Liebknecht militarizme karşı örnek alınması gereken bir mücadele vermiştir. O, Alman sosyal demokratlarını, militarizmi sistematik olarak teşhir etmeye teşvik etmiştir. Karl Liebknecht militarizmle ilgili bütün materyallerin hazırlanmasına ve değerlendirilmesine çok önem vermiştir. Bu materyaller genel ajitasyon ve propaganda da; parlamentarist faaliyette; basında; toplantılarda vs. sistematik olarak değerlendirilmiştir. Ona göre sistemli bir antimilitarist ajitasyon, özellikle askerlik çağına gelmiş gençler, anneler ve gençliği etkileyen nispeten yaşlı işçiler arasında yürütülmeliydi.

Emperyalist savaş tehlikesi büyümektedir. Bu tehlike, gençlik örgütlerini de canlandırır. Karl Liebknecht’in inisiyatifi üzerine 1907’de (Stuttgart’ta) sosyalist gençlik enternasyonal konferansı gerçekleştirilir. Karl Liebknecht bu konferansın başkanıdır ve orada sosyalist gençlik örgütlerinin enternasyonal ilişkilerinin kurulmasına karar verilir. Stuttgart Konferansı’nda Karl Liebknecht önderliğinde sosyalist gençlik hareketinin esas görevleri tartışılır ve bazı tespitler yapılır. Militarizme karşı mücadele; sosyalist eğitim; genç işçilerin ve çırakların ekonomik olarak korunmaları vs.

Bu toplantıda Karl Liebknecht sosyalist gençlik örgütlerinin enternasyonal ilişki bürosuna seçilir.

Karl Liebknecht’in gençlik arasındaki mücadelesi ve “Militarizim ve Antimilitarizm” yazısı, burjuvaziyi oldukça rahatsız etmektedir. Öyle ki, yazı basılır basılmaz harekete geçen burjuvazi yasağını kor ve kitabı toplatır. Basımevinden kitabevine varana kadar bu kitapla ilgili olan herkes burjuvazinin baskısına uğrar. Karl Liebknecht ise babasının oğlu olduğunu gösterir. Yazısıyla ilgili olarak hakkında açılan mahkemeyi siyasi kürsü olarak kullanır. Karl Liebknecht’in Alman gericiliğine ve militarizmine karşı tavizsiz mücadelesi, onu teşhir etmesi geniş işçi kitleleri arasında geniş yankı uyandırır. Bu sadece Almanya ile sınırlı kalmaz. Burjuvazi, Karl Liebknecht’i bir buçuk seneliğine “Kale” hapsine mahkum eder. O, zindandayken de mücadelesini sürdürür. O, “Çalışan Gençlik” dergisinin 8. sayısında (1 Ağustos 1908) şöyle der:

Proleter gençlik hareketi, modern işçi hareketinin zorunlu bir parçasıdır. Proleter gençlik, işçi sınıfının ruhu ve bacağıdır. Özgür gençlik örgütleri, kuruluş amaçlarını, asla modern işçi hareketine hizmet etmekten, işçilerin mücadele örgütleri için ön okul olmaktan farklı olarak kavramadılar. Her yeni hareket gibi, gençlik örgütleri de işçi sınıfı tarafından tanınmayı zor mücadele sürecinde elde ettiler.” (Karl Liebknecht, C. 2, s. 245, Berlin 1960)

Karl Liebknecht gençlik konusunda sadece burjuvaziye karşı mücadele etmiyordu. Partideki revizyonistler, sendikaların başına çöreklenmiş düzen unsurları da, gençliğin özellikle de işçi gençliğin Karl Liebknecht tarafından aktif, sosyalist bilinçle yetiştirilmesinden rahatsız oluyor ve proleter gençlik hareketini boğmaya çalışıyorlardı.

Karl Liebknecht ölümüne kadar proleter gençliğin davasına sadık kalmış, onu her yerde, her fırsatta savunmuştur. O, proleter gençliğin yaşlanmayan önderi olarak kalmıştır. Savaşa karşı işçi gençliğin örgütlenmesi mücadelesinde; savaş canilerine karşı mücadele için gençliğin örgütlenmesinde; Kasım Devrimi günlerinde Alman işçi gençliği K. Liebknecht’i hep yanında bulmuştur.

Karl Liebknecht Kasım Devrimi döneminde “Junge Garde”nin 1. sayısında (27 Kasım 1918) “Devrimde Proleter Gençlik” adlı makalesinde şöyle diyordu:

Proletaryanın devrimci gençliği; o, şimdiye kadarki Alman devriminin en sıcak, en temiz aleviydi; o, gelecek ve gelmek zorunda olan yeni devrimin; Alman ve dünya proletaryası sosyalist devriminin
sönmez, en kutsal, en şiddetli alevi olacaktır.” (Karl Liebknecht, C. 9, s. 629)

Gericiliğe Karşı Mücadelede Karl Liebknecht

Almanya’nın gelişmesi çelişkiliydi; 1848 burjuva demokratik devrimiyle ülkenin ulusal birliği sağlanmamıştı. Tersine Bismarck’ın yukarıdan devrimiyle; baskı ve zorbalıkla sağlanmıştı. Almanya’da gelişen ve emperyalist aşamasına ulaşan kapitalizm feodalizmi, junkerciliği (Toprak beyliği) tasfiye etmemişti. Tersine daha önce 1848 devriminde feodallerin kucağına sığınan burjuvazi bu ortaklığını sonraki dönemlerde bozmamıştı. Fransa’ya karşı savaş döneminde ulusal birliğini sağlayan ve Fransa’nın savaş tazminatı ödemeleriyle de sanayisini geliştiren Almanya’da oluşan tekelci sermaye, junkercilikle bağlarını geliştirmiş ve gerici bir blok kurmuştu. Bu blok, Almanya’nın siyasi, ekonomik, kültürel vb. hayatına damgasını vurdu.

Siyasi alanda çok gelişmiş, güçlü bir işçi hareketinin olduğu Almanya, siyasi yapılanma konusunda oldukça geriydi. Almanya’da yarı-mutlakiyetçi bir rejim hakimdi. Ülke, her şeye hakim bir militarist ve polisiye mekanizma ile idare ediliyordu.

Gelişen ve keskinleşen emperyalistler arası rekabet, sonuç itibarıyla Alman emperyalizminin dünyayı yeniden paylaşma talebini yükseltmesini beraberinde getirdi. Alman burjuvazisi ve tabi junkerler (Siyasi nüfuz sahibi olan toprak beyleri) bir taraftan savaşın masraflarını örneğin dolaylı vergilerle Alman emekçilerine yüklerken, aynı zamanda Alman halkını savaş için hazırlıyorlardı. Savaş başladığında ülke içindeki bütün muhalefet odakları yıkılmış, susturulmuş. etkisiz hale getirilmiş olmalıydı Alman tekelci burjuvazisi açısından.

Alman tekelci burjuvazisi bütün hareketlerinde işçi sınıfının tavrının ne olabileceğini hesaba katıyordu. Bu anlamda, Alman işçi sınıfı hareketinin eylemi belirleyiciydi, yön vericiydi. Ne var ki, Alman işçi sınıfına, Alman sosyal demokrasisine önderlik edenlerin çoğunluğu gelişen kapitalizmin, emperyalizmin siyasi alanda neleri beraberinde getirdiğini göremiyorlardı. Alman işçi hareketinin resmi önderliği tekelci sermaye hakimiyetini devrimci mücadele ile yıkmak ve siyasi iktidarı ele geçirmek için mücadeleye hazırlanmak yerine hala parlamentarist mücadele ile adeta gönül eğlendiriyorlardı. Tabi ki bu, Alman işçi hareketinde gelişmiş olan revizyonizmin bir yansımasıydı. Bernstein önderliğinde revizyonistler 1890’ın son yıllarından beri sınıf uzlaşmasını, sosyalizme barışçıl geçişi vaaz ediyorlardı.

Alman işçi hareketi içindeki bu durum, Alman tekelci burjuvazisinin işine çok yaramıştı, O, işçi sınıfı içinde kendine yandaş bulmuştu. Alman işçi hareketi parçalanma, daha doğrusu ayrışma sürecine girmişti. Bernstein revizyonizmine karşı ilkeli hareket etme konusunda K. Liebknecht mücadeleye daha 1896’da başlar. A. Bebel, revizyonizmi mahkum eder ama o sonuna kadar tutarlı tavır alamaz. Bebel’in revizyonizme karşı tavrı nihayetinde uzlaşmacılık olarak açığa çıkar. Dönek Kautsky, revizyonizme karşı çıkar ama kendi önderliğinde anti-marksist oportünist bir merkezi hareket geliştirir. Bu ayrışma döneminde partinin sol kanadını oluşturan Clara Zetkin ve Rosa Luksemburg, revizyonizm ve oportünizme karşı uzlaşmaz bir tavır alırlar ve “sosyal reform ya da devrim” görüşünü ortaya atarlar. K. Liebknecht de, partinin sol kanadının bir önderi olarak gelişir. Karl’ın kullandığı dil acımasız ve oldukça serttir. Bu büyük ajitatörden sadece burjuvazi değil, partili revizyonistler de çok korkarlar, ondan çekinirler.

Evet, K. Liebknecht büyük bir ajitatördü ama o, teorisyen değildi. O, düşmana nerede, nasıl vurulacağını çok iyi biliyor, her fırsatı bunun için değerlendiriyordu. K. Liebknecht kitlelerin siyasi çıkarlarını çok iyi bir şekilde savunan, onları coşturan ve mücadeleye sevk eden bir siyasi avukattı. O, gericiliğin en çok korktuğu gerçek avukatlardan birisiydi de. O, bir çok siyasi davada mahkemeyi kürsü olarak başarıyla kullanmıştı. K. Liebknecht aynı zamanda bütün ezilenlerin, emekçilerin de avukatıydı. Büyük ajitatör olarak K. Liebknecht binlerce emekçinin katıldığı toplantılarda, toplumsal yaşamın ve sosyalist hareketin en önemli sorunlarına açıklık getiren, kitleleri emperyalizme, gericiliğe, militarizme karşı ve sosyalizm için mücadeleye çağıran büyük bir kürsüydü.

K. Liebknecht 1908’den beri Prusya Eyalet Meclisinin, 1912’den beri de Alman Milet Meclisi’nin üyesiydi. K. Liebknecht açısından parlamenter mücadele, proleter sınıf mücadelesinin ancak ve ancak bir parçasıydı. O, bu mücadeleye sürekli böyle yaklaşmış ve ona göre hareket etmiştir. K. Liebknecht için “parlamentonun esas iktidarı parlamento dışında”ydı. Yani kitleleri seferber etmede, örgütlemedeydi.

K. Liebknecht parlamentoyu, feodal-burjuva gericiliğin çoğunluğu oluşturduğu o “ahır”ı; işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarının savunulduğu bir siyasi arenaya dönüştüren ve haklı bir şekilde gericiliğin korkulu rüyası olan bir önderdi.

Karl Liebknecht ve Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele

K. Liebknecht savaşa karşı mücadelede de örnek bir tavır almıştır. O, bu mücadelede ne genel lakırtılar telaffuz etmiş ne de hiç bir sorumluluk, yükümlülük taşımayan açıklamalar yapmıştır. K. Liebknecht, savaş konusunda da açık ve somut konuşmuştur.

K. Liebknecht daha 1900 yılında Alman emperyalizminin Çin macerasını mahkum etmiştir. O’nun militarizme, Alman emperyalizminin savaşçı ve savaş kışkırtıcı hareketine ve askere yapılan kötü muameleye karşı mücadelesi, bir bütün olarak “Militarizm ve Antimilitarizm” çalışması sadece Alman burjuvazisinin değil, bütün reformist ve revizyonist, oportünist çevreleri de rahatsız ediyordu. Bunun içindir ki, K. Liebknecht’in bu eseri, aynı zamanda parti içindeki revizyonistlere ve oportünistlere karşı da bir mücadele anlamına gelmekteydi.

K. Liebknecht’in Alman silahlarına, sermayesine; dolayısıyla ağır sanayicilere karşı mücadelesi savaş öncesi dönemde yoğunlaşır. O, 18 ve 19 Nisan 1913’teki parlamento konuşmasında Alman ağır sanayicilerinin kirli çamaşırlarını sergiler. Özellikle Krupp firmasının -bu silah tekelinin- memurlara, hükümet görevlilerine, subaylara yıllarca nasıl rüşvet verdiğine dikkati çeker.

K. Liebknecht 26 Nisan 1913’teki meclis konuşmasında Alman silah sanayinin uluslararası ilişkilerini teşhir eder; silah tekellerinin ülkeden ülkeye nasıl savaş kışkırtıcılığı yaptıklarını ve böylelikle silahlanma siparişlerinden dolayı nasıl muazzam boyutlarda kârlar elde ettiklerini açıklar. O, silah tekelleriyle, devlet ileri gelenlerinin “sıkı” ilişkilerini isim vererek de açıklar. K. Liebknecht bir taraftan yurtseverlik naraları atan, öbür taraftan başka ülkelerin, örneğin Fransız, Belçika, Avusturya silah firmalarıyla anlaşmalar yapan ve böylelikle başka ülkelere silah satan Alman silah kapitalistlerini ve onların “vatan sevgileri”ni teşhir eder.

K. Liebknecht, anavatanın dış düşmanlardan dolayı tehlikede olmadığını, tersine iç düşmanlardan dolayı, özellikle de uluslararası silah sanayisinden dolayı tehlikede olduğunu savunur (Bkz. K. Liebknecht, C. 6, s. 258-296, Alman parlamentosundaki konuşması).

K. Liebknecht’in silah tekellerine ve özellikle de Krupp tekeline karşı mücadelesi; silah sermayesinin skandallarını sergilemesi, burjuvaziyi tedirgin eder. Sadece Almanya’da değil, uluslararası planda işçi sınıfının savaşa ve silahlanmaya karşı mücadelesine katkıda bulunur. O’nun bu mücadelesi burjuvaziyi, Krupp firmasını çok zor durumda bırakır ve o dönem Krupp Genel Direktörü olan Hugenberg şu açıklamayı yapmak zorunda kalır; “Krupp diye bir hadise tanımıyorum, sadece Liebknecht hadisesini tanıyorum.” (Ag. konuşmadan).

K. Liebknecht’in militarizme karşı mücadelesi 1944 yılında daha da şiddetlenir. O, bu dönemde Alman tekelci burjuvazisinin içte ve dışta savaş politikasına karşı mücadeleye büyük katkıda bulunur, bu mücadelede işçi sınıfını teşvik eder ve geniş kitleleri antimilitarist mücadeleye sevk eder.

Savaşa karşı mücadelede K. Liebknecht düşmanı dışarıda değil ülke içinde arar. O’nun açısından esas düşman ülke içindedir; Savaş patlak verir ve meclisin 4 Ağustos 1914 tarihindeki olağanüstü oturumunda, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin şu açıklaması okunur:
Şimdi… savaş gerçeğiyle karşı karşıyayız. Düşman istilaları dehşeti bizi tehdit ediyor. Tehlike anında anavatanımızı yalnız bırakmayız. Halkın ulusal bağımsızlığını ve kendini savunmasını her zaman tanımış olan Enternasyonal ile uyumluluk içinde olduğumuzu hissediyoruz. Keza, istila savaşını mahkum etmekte de onunla uyumluluk içindeyiz. Bu temel ilkelerden hareketle biz, talep edilen savaş kredilerini onaylıyoruz.”

K. Liebknecht ve bazı arkadaşları, daha önceki fraksiyon toplantısında savaş karşıtı görüşlerini açıklarlar, bir bildirge sunarlar, ama reddedilir. Ne var ki, K. Liebknecht de, disiplin gereği karara boyun eğer. 4 Ağustos 1914’te amansız savaş karşıtı K. Liebknecht büyük bir hata işlemiş olur. Bu hatanın yapılmasında belli başlı iki neden vardı: Birincisi, K. Liebknecht partinin çürümüşlüğünün, düşman kampına geçmişliğinin hangi boyutlarda olduğunu hemen kavrayamamıştı ve bundan dolayı, çoğunluğun kararına disiplin gereği uymuştu. İkincisi, savaş öncesi dönemde Alman solları henüz zayıftılar. Her ne kadar onlar (K. Liebknecht, F. Mehring, R. Lüksemberg, C. Zetkin vb.) Alman işçi sınıfının en iyi, devrimci, mücadeleci geleneğini temsil ediyorlarsa da, işçi sınıfı içindeki burjuvazinin temsilcilerine; oportünistlere, revizyonistlere, bürokratlara vd. karşı mücadelede henüz tam uzlaşmaz tavrı koyamamışlardı.

K. Liebknecht işlediği hatadan kısa zamanda ders çıkarır ve çok sonraları “Aralık ayında, program bozan fraksiyon disiplinini lanetleyerek meclis oturumunda kredilerin açıktan reddine geçtim” diyecektir. Nitekim 2 Mart 1914’te K. Liebknecht mecliste yegane sosyal demokrat milletvekili olarak savaş kredilerine karşı “Hayır” oyunu kullanır.

K. Liebknecht’in “hayır”ı bir oy meselesi olarak görülmemelidir. Bu başka sonuçlara, Alman işçi sınıfı açısından olumlu gelişmelere çıkış noktası teşkil eden tutarlı bir tavırdı. Karl’ın 2 Mart 1914’teki “hayır”ı artık Marksist temelde ideolojik birliği kalmamış, ama birliğin yüzeysel olarak devam ettirildiği partide gerçek bölünmüşlüğü açığa çıkardı. Karl’ın “hayır”ı, halkın emperyalist şartlardaki güya birliğini de parçaladı. Karl, bu tutumuyla Alman devrimci hareketi adına geniş işçi kitlelerinin, emekçilerinin büyük sempati sini kazandı.

K. Liebknecht savaşa karşı sürdürdüğü amansız mücadelede bütün dünyada barış savaşçılarının sembolü olarak yükseliyordu.

İster parlamentoda, ister herhangi bir toplantıda, isterse de makalede olsun, K. Liebknecht her yerde “Her halkın esas düşmanı ‘kendi’ ülkesindedir” diyordu.

Her halkın esas düşmanı kendi ülke sindedir! Alman halkının esas düşmanı Almanya’dadır; Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı, kendi ülkesinde bu düşmana karşı siyasi mücadelede diğer ülkelerin proletaryasıyla birlikte -onların mücadelesi de kendi emperyalistlerine karşıdır- savaşmakla karşı karşıyadır... Alman Tirpitzen’leriyle ve Falkenhayn’larıyla siyasi baskısının, sosyal köleliğin hükümetiyle ortak yanımız yok. Hiç bir şey bunlar için, her şey alman halkı için. Her şey enternasyonal mücadele için…” (K. Liebknecht, C. 8, s. 230)

Burjuvazi K. Liebknecht’i susturamıyordu. Burjuvazi o’na zorla asker elbisesi giydirdi, cepheye gönderdi, ama o, cephede de mücadelesini sürdürdü. O, meclis toplantılarından uzak tutulur, konuşması engellenirdi. Nihayet 23 Mart 1916’da mecliste konuşma fırsatı buldu. Ne var ki, sosyal-demokrat fraksiyonun üyeleri o’nun konuşmasını bağırıp çağırmakla ve alkışlarla, ıslık çalmakla bastırmak için ellerinden geleni yaptılar. Krupp’un, Stinnes’in, Thyssen’in, Kirdof’un, yani Alman tekelci burjuvazisinin parlamentodaki temsilcileri konuşması esnasında K. Liebknecht’e saldırdılar. Not aldığı kağıtları yırttılar, dağıttılar, tartakladılar ve nihayet, yere düşen not kağıtlarını toplamak için kürsüden biraz uzaklaşan K. Liebknecht’in söz hakkı “tarafsız” başkan tarafından kürsüden ayrıldığı gerekçesiyle(!) elinden alındı. Burjuvazi, K. Liebknecht’i susturmak için böylesi metotları kullanıyordu.
Burjuvazi, parlamento dışında K. Liebknecht’in duyulmaması, görüşlerinin kitlelere ulaşmaması için sansür de dahil her türlü baskı araçlarını kullanıyordu.

1 Mayıs 1916’da Berlin’de savaşa karşı bir yürüyüş düzenler. “Kahrolsun Savaş, Kahrolsun Hükümet” sloganlarıyla K. Liebknecht bizzat oradadır. Tutuklanır ve askeri mahkemeye çıkarılır. “Suçu”, vatana ihanettir.

Kendine yöneltilen cezai mesele hakkında ek olarak şunları da söyler:
1- Vatana ihanet, enternasyonal sosyalist için tamamen saçma bir şeydir… O, her yabancı kapitalist hükümete karşı, kendi hükümetine karşı olduğu gibi devrimcidir.
O, uluslararası kapitalizme karşı, enternasyonal proletaryanın adına mücadele eder. O, kendi ülkesinde enternasyonal proletarya adına uluslararası kapitalizmin temsilcileri olan kendi hükümetine ve kendi hakim sınıflarına karşı mücadele eder.
Bu diyalektik süreç de; savaşa karşı ulusal sınıf mücadelesinde savaşa karşı enternasyonal sınıf mücadelesi gerçekleşir.” (K. Liebknecht, C. 9, s. 16-17)

K. Liebknecht devamla şöyle der:
Kendimi savunmam söz konusu değil. enternasyonal sosyalizmi kamuoyu önünde yıllarca yürüttüğüm politikayı tanıyorum…
Şayet vatana ihanet söz konusuysa (şunun) söylenmiş olduğu bilinsin. Vatana ihanet, hakim sınıfların, prenslerin, aristokratların bir imtiyazıdır. Gerçek vatan hainleri bugün henüz sanık sandalyesinde oturmuyorlar. Tersine büyük bankaların bürolarında, tarım junkerlerinin çiftliklerinde oturuyorlar; onlar Moltke-Brücke’de (Alman Genelkurmay Merkezi kastediliyor çn.), Wilhelm sokağında (Alman dışişleri kastediliyor) oturuyorlar.
Gerçek vatan hainleri! bunlar. Almanya’da Alman hükümetinin sorumluları ve sorumsuzlarıdır…” (agk s. 22-23).

Burjuvazi, K. Liebknecht’in mahkemede ileri sürdüğü düşüncelerin yayılmasından, duyulmasından çok kokar. Bunun için duruşmalar oldukça gizli yapılır. 28 Haziran 1916’da mahkeme K. Liebknecht’i ikibuçuk sene hapis cezasına mahkum eder. Alman sosyal demokratlarının, yani o hainlerin, oportünistlerin yayın organı olan “Vorwärts verilen cezayı az bulanlardandır. Temyiz duruşmasında K. Liebknecht’in cezası 4 seneye çıkartılır ve 6 sene için de vatandaşlık hakları elinden alınır.

1916’nın ikinci yarısından itibaren Almanya’yı yeni bir grev ve gösteri dalgası sarsmaya başlamıştır. Devam eden savaşa rağmen sınıf mücadelesi yükselir. 1918’in ocak ayında Kiel’de ilk bahriyeli ayaklanmaları görülür. 21 Ekim 1918 de ise burjuvazi, K. Liebknecht’i “affetmek” zorunda kalır.

Karl Liebknecht ve Rus Devrimi

K. Liebknecht’in Rus devrimci hareketine ve Rus devrimcilerine olan ilgisi ve ilişkisi geçici, periyodik bir karakter taşımaz. O, başından beri Rus devrimi ve devrimcileriyle çeşitli nedenlerle ilişki içindeydi ve bu ilişkiler giderek sistemli enternasyonalist dayanışmaya dönüştü.

1904 yılında “Rusya’ya karşı ihanet”ten dolayı Alman ve Rus devrimcileri mahkemeye çıkarılır. Onların savunucusu Dr. Avukat K. Liebknecht’tir. O, heyecanlı ve dikkat çekici konuşmasında diğer şeylerin yanı sıra şöyle der:
Diğer hiçbir ülkenin tarihinde olmadığı gibi, Rus tarihi kan ile yazılmıştır. Halk tarafından değil, tersine hakimler arasında akıtılan kan ile, hükümetin eline yapışan köylülerin, işçilerin Yahudi halkın, askerlerin kanı ile…
Rusya’da ilk sosyalist hareket… ve köylülüğe dayanmaya çalışılıyordu. Barışçıl olmasına rağmen, kanla bastırıldı…Birkaç sene sonra terörün anlamsızlığı…kavrandı” (K. Liebknecht, C. 1. s. 68-72).

Böylelikle K. Liebknecht, Narodnik’lerin bireysel eylemlerini, bireysel terör faaliyetlerini de eleştiriyordu.

K. Liebknecht’in Leipzig,-Plagwitz’deki (Ruhr Bölgesinde Mücadele ve Rusya’da Devrim) 12 Şubat 1905 tarihindeki konuşması gazete haberi olarak da verilir. Örneğin “Leipzig-Volkszeitung” (Nr. 36, 13 Şubat 1905), K. Liebknecht’in konuşmasını yayımlarken diğer şeylerin yanı sıra şöyle yazar;
Her tür haklarından yoksun olan Rus işçisi için grev yegane silahtı… Rusya’daki şimdiki devrim bir zorlamayla söndürülecek saman alevi değildir. O, bütün ülkeye yayılacaktır… Rusya’da tutuşan özgürlük, Prusya, Saksonya, Almanya için de özgürlüktür. Doğuda çarlık ve barbarlık hakim olduğu müddetçe batıda özgürlük asla gelişmeyecektir.” (K. Liebknecht, C. L. s. 129,130,131).

K. Liebknecht, Mannheim parti kongresinde de (1906) diğer şeylerin yanı sıra şöyle der:
Almanya tarihinde (şu yazılmalı); Rus özgürlük hareketi, enternasyonal proletaryanın en büyük ve en güçlü örgütüne sahip olan Alman halkı tarafından bastırıldı. Bu büyük günahtan kendimizi korumalıyız. Rus devrimini Almanya’dan ihanet çabaları, Prusya-Alman gericiliğinin de tam bir yenilgisiyle sonuçlanmazsa, zavallı insanlar oluruz ve canımız cehenneme.” (Agk. s. 193)

K. Liebknecht, hem 1905-1907 Rus devriminden önce hem de sonra, parti kongrelerinde, basında, konuşmalarında Rus devriminin propagandasını yapmış, Rus devriminden ve devrimcilerinden öğrenmeye çalışmıştır. Örneğin; kitlesel grevler, siyasi grevler olgusunu, bu tür mücadele metodunu Rusya örneğinden alan K. Liebknecht (ve R. Luksemberg) bunu, Rus devriminin kazandırmış olduğu bir tecrübe, mücadele metodu olarak görüyor ve propagandasını yapıyordu.

K. Liebknecht’in Rusya’daki devrimci mücadeleye olan ilgisi daha sonraki yıllarda da devam eder.

Ekim devrimi döneminde K. Liebknecht hapisteydi ve gelişmeleri takip edemiyordu. Örneğin; eline geçen bilginin oldukça sınırlı olmasından dolayı Brest Barışını Lenin’den farklı değerlendiriyor, bu barışın “Alman emperyalizminin işine yaradığını” savunuyordu. (K. Liebknecht, C. 9, s. 560)

K. Liebknecht Ekim devriminden sadece birkaç gün önce yaptığı bir değerlendirmede (11 Kasım 1917’de) yaklaşan Rus devrimini çok iyi değerlendiriyordu.
Rusya’nın dipten köpüğe kadar sosyal ve ekonomik devrimcileşmesinin muazzam süreci, sonuçlanma değil, başlangıç aşamasında, sınırsız olanaklarla, büyük Fransız Devrimi’ninkinden oldukça daha büyük olanaklarla karşı karşıya.” (Agk. s. 371)

23 Ekim 1918’de özgürlüğüne kavuşan K. Liebknecht’in ilk işlerinden birisi de genç Sovyet cumhuriyetini selamlamak olmuştur.

31 Ekim 1918’de ise o, Antant devletleri işçileri ve askerlerini genç Sovyet Cumhuriyetini desteklemeye, dünya emperyalizmine karşı mücadeleye çağıran bir bildiri yayınlar. K. Liebknecht bu bildiride şöyle der:
Arkadaşlar, yoldaşlar, kardeşler!
Çarlık-emperyalist toplumun .... çöküşü, dünya savaşının sarsıntıları ortasında, anlayışsızlığa, kine ve iftiralara rağmen Rus proletaryası hakimiyetini kurdu; işçilerin, köylülerin ve askerlerin sosyalist
cumhuriyeti. Bu, dünyanın sosyalist inşa sının devasa başlangıcıdır… Rus proletaryasının devrimcileşme sürecini muazzam bir şekilde ilerletti…
Proletaryaya karşı dünya emperyalizminin birleşmiş cephesi, Rus Sovyet Cumhuriyeti’ne karşı saldırı durumunda gerçeklik olacaktır. Bunu engellemek için mücadele etmek gerekir ve bundan dolayı sizlere hitap ediyorum!
Dünya proletaryası, kendi gücünü ve umutlarının yok olup gittiğini görmek istemiyorsa sosyalist devrim ocağının yok edilmesine izin vermemelidir. Rus Sovyet Cumhuriyeti’nin çöküşü, dünya proletaryasının çöküşü anlamına gelir.
Arkadaşlar, yoldaşlar, kardeşler! Kendi beylerinize karşı silahlarınızı çekin!
Yaşasın Rusya işçileri, köylüleri ve askerleri!
Yaşasın Fransa, Britanya, İtalya ve Amerika proletaryasının devrimi!
Yaşasın bütün ülkelerin işçilerinin savaş, sömürü ve kölelik cehenneminden kurtuluşu!” (Agk. s. 586-587)

Karl Liebknecht ve KPD’nin Kuruluşu

1 Mayıs 1916’daki Wilhelm Pieck’in örgütlediği gösteriye (Berlin) 15 bin kişi katılır. K. Liebknecht ve R. Lüksemburg da oradadır. Bu gösterinin sonucunu biliyoruz. K. Liebknecht tutuklanır, R. Lüksemburg da Temmuz 1916’da “korumaya” alınır. İki önderin “içeride” olmaları gelişen devrimci Alman işçi hareketini adeta öndersiz bırakır. Ülkede sınıf mücadelesi yükselmektedir. R. Lüksemburg ve K. Liebknecht’in içeriden dışarıya müdahaleleri sınırlıdır ve istenilen amaca ulaşmamaktadır. Hücresinde huzursuzluktan dolayı volta atan K. Liebknecht, gelişen mücadelenin kaçınılmaz bir ürünü olarak “affedilir”. O artık özgürdür. Rosa ise 8 Kasım 1918’de Breslav’daki hapishaneden resmen ve düpedüz kurtarılır. Bu da ülkede gelişen mücadelenin bir ürünüdür. Her iki önder, gelişen devrimci Alman işçi hareketini örgütlemeye koyulurlar.

Daha K. Liebknecht hapisteyken, 7 Ekim 1918’de Spartakus grubu ve Bremen sol radikalleri, yaklaşan Alman devriminin programını tespit etmek için bir konferans düzenlerler. Lenin 18 Ekim 1918 tarihli makalesinde Alman komünistlerinin bu girişimini selamlar, onlara Bolşeviklerin en iyi dileklerini iletir.

Bir dizi tasfiyeye rağmen, Alman komünistlerinin en büyük eksiklerinden birisi parti konusunda açığa çıkar. Örneğin; oluşumu ocak 1916’ya dayanan Spartakus grubu, partileşme konusunda açık değildir. O, savaşa karşı cesaretli, güçlü mücadele verir, küçük bir grup olmasına rağmen. Ama partileşme konusunda istenilen veya o aşamada artık atılması gereken adımlar atılmaz.

Kendini on binlere dinleten, yüz binlerin sempatisini kazanan ve onları harekete geçiren, hükümete ortaklık önerisi alan küçük bir grup; Almanya’da devrimci durum ve silahlı mücadele! Alman proletaryasının Kasım 1918 devrimindeki yenilgisini veya bu devrimin sosyalist Almanya’nın kurulmasına götürmemesini Leninist partinin olmayışında aramak, tek neden olmasa da yanlış değildir.

14 Kasım 1918’de “Enternasyonal Grubu”ndan doğan Spartakus grubu “Spartakus Birliği”ne dönüşür. Bu birliğin merkezi yönetimine diğerlerin yanı sıra K.Liebknecht, R.Luksemburg, Clara Zetkin, W. Pieck, F. Mehring, Leo Jogiches, Hermann Dreker, K. Duncker seçilirler. Bu birlik hâlâ parti örgütü özelliği taşımaz. Onun üyeleri “Bağımsız Alman Sosyal Demokrat Partisi” (USPD) üyeleridir. Bu anlamda Spartakus Birliği, USPD içinde bir propaganda grubu konumundadır.

Bu arada Alman tekelci burjuvazisi, sosyal demokratları arabasına koşmuş, düzenin kurtuluşunu bu hainlerde aramıştır. O, yanılmamıştı. Sosyal demokrat Ebert hükümeti tarihte örneği pek görülmemiş bir ihanetle, karşı devrimci tekelci sermayenin iktidarını yeniden rayına oturtur. Karşı devrim saldırıya geçer. Özellikle Berlin ve çevresine ordu birlikleri gönderilir. Sosyal demokratların komünistlere; Spartakus'çulara karşı kışkırtmaları devam eder. Amaç özellikle K. Liebknecht ve R. Luksemburg’un bir an önce etkisizleştirilmelidir.

6 Aralıktaki bir gösteriden dolayı (Berlin) 14 işçi karşı devrimci güçler tarafından kurşuna dizilirler.

14 Aralık tarihli “Kızıl Bayrak”ta Spartakus Birliği’nin programı yayımlanır. R. Luksemburg tarafından kaleme alınmış olan bu programda burjuvaziye karşı mücadelede işçi sınıfının görevleri; komünistlerin hedefleri; devrimin korunması ve yaygınlaştırılması için ulusal ve enternasyonal talepler vs. açıklanır.

16 Aralık 1918’de Berlin’de ilk işçi ve asker konseyleri ulusal kongresi başlar. K. Liebknecht eyalet meclisi binasının bal konundan sokakta toplanan kitleye konuşur. O, şöyle der;
Yoldaşlar, Arkadaşlar!
İşçi ve asker konseylerinin ilk kongresinin toplandığı gün, tarihi bir anlam taşıyor. Kongrenin ilk görevi devrimi korumak, karşı devrimi çökertmektir. Bütün generallerin ve subayların silahsızlandırılması, şimdiye kadarki komando otoritesinin kaldırılması; sosyal devrimi yürütmek için bir kızıl muhafız kıtasının kurulması. Şimdilik Almanya’da sosyalist değil, kapitalist bir cumhuriyete sahibiz. Sosyalist cumhuriyet proletarya tarafından, kapitalizmin taşıyıcısı olan şimdiki hükümete karşı mücadeleyle gerçekleştirilebilir. Kongreden, sosyalizmin icrası amacıyla tam siyasi iktidarı eline almasını ve iktidarı, devrimin organı olmayan bir ulusal meclise devretmemesini istiyoruz. Konseyler Kongresi’nden Rus kardeşlerimize elini uzatmasını ve Rusların delegelerini buraya çağırmasını istiyoruz. Biz dünya devrimini ve bütün ülkelerin proleterlerinin işçi ve asker konseyleri önderliğinde birleşmelerini istiyoruz.” (K. Liebknecht, C. 9, s. 646)

Ne var ki, Kongrenin çoğunluğu sağ sosyal demokratlardan oluşuyordu ve kongrede, ulusal meclis için seçim kararı alındı.

Bu kongreden sonra devrimci işçiler arasında USPD’nin (Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi) sağcı önderlerine karşı tepki artar. Bu önderler, SPD’nin sağ önderlerini, bütün gerici tedbirlerini desteklerler. Bir bütün olarak USPD önderleri, SPD’ye sadece hükümette yardımcı olmakla, onu desteklemekle yetinmezler, aynı zamanda işçilerin karşı devrime karşı mücadelesini de kırmaya, saptırmaya çalışırlar.

24 martta hükümet güçleri bahriyelilere kanlı bir baskın düzenler. USPD önderleri protesto amacı için de olsa hükümetten ayrılmazlar. Ayrıca, bu olay ve tavırdan sonra Spartakus Birliği’nin kongre talebini de reddederler. Bunun üzerine Spartakus Birliği 29 Aralık 1918 tarihinde ulusal konferans çağrısı yapar. Bu konferansta devrimci bir partinin kurulması için karar alınır.

30 Aralık 1918 - 1 Ocak 1919 arasında Almanya Komünist Partisi Kuruluş Kongresi, iç savaşın ateşi içinde gerçekleştirilir. Artık KPD kurulmuştur.

K.Liebknecht, KPD’nin kuruluş kongresinde USPD’nin krizi üzerine sunduğu raporda bu partiyle hesaplaşır. O’nun USPD yönelttiği eleştiriler şu noktalarda toplanmaktadır.
a) USPD, kuruluşundan beri açık sınıf politikası gütmemiştir. Sürekli yalpalamıştır;
b) Onun açık seçik ilkeleri ve eylem programı olmamıştır;
c) Onun sağ kanadı Kautskycilere, Bernstein'cılara kadar uzanmaktadır;
d) USPD Konseyler Kongresi’nde devrime ihanetini nihai olarak sergilemiştir.

K. Liebknecht konuşmasında USPD’ye, orada sağlam, dinamik olanı çekip almak, tabanını radikalleştirmek için dahil olduklarını, bu partinin karakterini başından beri bildiklerini açıklar ve konuşmasını şöyle tamamlar;
“Yoldaşlar; bir programa ihtiyacımız var, taktik ilkelere ihtiyacımız var; ama bu kongrede tarafımdan tespit edilmesi gereken program ve taktik ilkeler bizim için yeni bir şey değildir. Bütün bu taktik ilkelere ve programa sahibiz. Bütün gelişmemizin seyri içinde bu temel ilkeleri savunduk. Bizim bütün tarihimiz bu ilkelerin tasdikidir. Yeni bir şey yaratmaya ihtiyacımız yok. Çünkü onların hepsi hazır. Ne istediğimizi sadece biz değil, halk kitleleri de, işçi sınıfı da biliyor. Almanya ve yurt dışındaki hakim sınıflar da, onların hepsi de biliyor. Kim olduğumuz ve ne istediğimiz üzerine program hazırlamaya ihtiyaç duymamıştım, çok önceleri biliyorlardı. Bugün yapmamız gereken çoktan beri olmuş olanı şeklen onaylamaktan başka bir şey değildir. Spartakus Birliği tarafından şimdiye kadar yürütülmüş olan eseri, geniş taban üzerinde devam ettirecek yeni bir partinin yapılaşmasıdır” (bkz. K. Liebknecht, C.9, s. 663-674, alıntı s. 674)

Her şeye RAĞMEN”!

Alaman tarihi, insanlığın, proletaryanın en yüce, en ulvi diğerlerinin yanı sıra, insanlığın yüz karası gerçeklerin, sadizmin ve insanlık adına hayvani duyguların da politikalaştırıldığı gerçeklerle doludur. Bu gerçeklerden sadece birisi, K. Liebknecht ve R. Luksemburg’un katledilmiş olmalarıdır.

Proletaryanın devrimci mücadelesinden, iktidarının sallantıda olması gerçeğinden dersler çıkaran Alman tekelci burjuvazisi bu dönemde kendi geleneksel siyasi temsilcilerinden ziyade sosyal demokratlar tarafından adeta kurtarıldı. SPD’nin önde gelen önderleri; SPD hükümeti, Marksizme, proleter mücadeleye ve devrime olan sınıfsal kinini en vahşi bir şekilde dile getirdi. K. Liebknecht ve R. Luksemburg kellesi için bir kışkırtma ve yarış örgütlendi. Gönüllü birlikler oluşturuldu. Vahşi bir av başlatıldı. Bu, insan avıydı. K. Liebknecht ve R. Luksemburg’un öldürülmeleri için düzenlenmiş, yönlendirilmiş olan sürek avıydı. Bu ava, SPD’nin merkez organı “Vorwärts”de (İleri) bir “şiir”le katılmıştı. 13 ocak tarihli sayısında

Yüzlerce ölü aynı sırada proleter!
Karl, Rosa, Radek ve yoldaşları
onların hiçbiri ölüler arasında değil,
onların hiçbirisi ölüler arasında değil!
Proleter!”

Alman proletaryasının, devrimcilerin, komünistlerin celladı Noske ve onun köpekleri her iki önderi yakalamak ve öldürmek için her türlü hileye başvuruyorlardı. Nihayet muratlarına erdiler. K. Liebknecht’in Berlin Wilmersdorf semtinde bir evde olduğunu öğrendiler. K. Liebknecht (ve Rosa) tutuklandıkları andan itibaren ağır işkence görürler. Kafaları sopa ile ezilene kadar dövülürler. Karl hâlâ ölmemiştir. Alnına ve göğsüne sıkılan kurşunlarla nihayet fiziki olarak öldürülür ve Berlin’in Tiergarten semtinde ıssız bir köşeye atılır. Tarih 15 Ocak 1919. K. Liebknecht cesedi katilleri tarafından “kimliği belirsiz ceset” olarak Zoo istasyonu sıhhi yardım istasyonuna teslim edilir.

Bu eylemden sonra Noske ve onun sosyal demokrat partili arkadaşları, yani SPD’nin önderleri Berlin halkına vermiş oldukları sözü yerine getirmiş olurlar!

Her iki önderin katledilmiş olması hem ulusal hem de uluslararası alanda büyük tepkilere, gösterilere yol açar.

K. Liebknecht son makalesini katledildiği gün yazmıştı: “Her Şeye Rağmen”

"Spartakus'a genel saldırı! Sokaklar, 'kahrolsun Spartakistler' diye uğulduyor. 'Onları yakala, onları kırbaçla, onları bıçakla, onları vur, onları şişle, onları çiğne, onları paramparça et!" Alman ordularının Belçika katliamını geride bırakan katliam yapılıyor.

"Post"tan "Vorwärts"e kadar (gazetelerde) "Spartakus yenildi" diye sevinç çığlıkları atılıyor.

"Spartakus yenildi!" ve eski haline getirilmiş eski Alman polisinin kara binası, tabancası ve kılıcı ve devrimci işçilerin silahsızlandırılması onun yenilgisini teyit etti. "Spartakus yenildi!" Albay Reinhardt'ın süngüsü altında, General Lüttwitz'in makinalı tüfekleri ve topları altında ulusal meclis için seçimler yapılacak. Napolyon Ebert için bir plebisit.

"Spartakus yenildi!"

Evet! Berlin'in devrimci işçileri yenildiler! Evet! Onların yüz kadar en iyileri katledildi! Evet! En sadıklarından yüzlercesi zindana atıldı!

Evet! Onlar yenildiler. Çünkü onlar, kesinlikle yardımlarına inandıkları bahriyeliler, askerler, güvenlik güçleri tarafından terk edildiler. Ve onların gücü önderliklerinin kararsızlığından ve zaafından dolayı aksadı. Ve geri halk kesimlerinin ve mülk sahibi sınıfların muazzam karşı devrimci çamur seli onları boğdu.
Evet, onlar yenildiler ve onların yenilmesi tarihi bir kaçınılmazlıktı. Çünkü zaman henüz olgunlaşmamıştı. Ve buna rağmen mücadele kaçınılmazdı...

Evet! Berlin'in devrimci işçileri yenildiler! Ve Ebert-Scheidemann-Noske kazandılar. Onlar kazandılar, çünkü generallerin, bürokrasinin, odun junkerlerin, papazların, para babalarının hepsi ve bağnaz geri ne varsa hepsi onların yanında yer aldı. Ve onların adına gaz bombalarıyla, peşrevle zafer kazandı.

Ama zafer olan yenilgiler vardır; ve yenilgilerden daha vahim (olan) zaferler vardır.

Kanlı Ocak haftasının yenilgileri; onlar şereflice direndiler, onlar yüce Bir şey için, dertli insanlığın en asil amacı için, açlık çeken kitlelerin zihni ve maddi kurtuluşu için mücadele ettiler; onlar böylece kutsallaşan kutsal kan döktüler. Ve bu kanın, bu ejderha tohumunun her damlasından bu günün galibi için, düşenler (adına) intikamcılar, her parçalanmış liften ebedi ve gökyüzü gibi sürekli olan yeni mücadeleciler doğacaktır.

Bugünün yenilenleri yarının galipleri olacaklardır. Çünkü yenilgi, onların dersidir. Alman proletaryası devrimci gelenekten ve tecrübeden henüz yoksun. Ve geleceğin başarısını garantileyen pratik eğitimi el yordamıyla yapılan denemeler, gençlik hataları, acı gerilemeler (darbeler çn.) ve başarısızlıklar dışında kazanamaz.

Durdurulamaz büyümesi toplumsal gelişmenin. Doğa yasası olan sosyal devrimin yaşayan esas gücü için yenilgi kamçıdır. Ve onun yolu, yenile yenile yenmeyi öğrenmekten geçmektedir.

Ama bugünün galipleri?

Onlar lanetli bir dava için lanetli kanlı iş yaptılar. Geçmişin güçleri için, proletaryanın amansız düşmanları için.

Ve onlar daha bugünden mağlup! Çünkü onlar daha bugünden maşa olarak kullanılmayı düşündükleri (insanların çn.) esirleri durumundadırlar… Onlar, tarihin teşhir direğindeler. Dünyada en kutsal şeylerine sadece ihanet etmekten öte onu kendi elleriyle çarmıha geren böylesi hainler asla (görülmemişti). Nasıl ki, resmi Alman sosyal demokrasisi Ağustos 1914'te diğerlerinden daha da alçaldıysa, şimdi o, sosyal devrimin şafak sökümünde tiksindirici bir tablo sergiliyor.

Fransız burjuvazisi 1848 Haziran kasaplarını ve 1871 Mayıs kasaplarını kendi saflarından çıkarmıştı. Ama Alman burjuvazisinin bizzat böyle bir zahmete katlanmasına gerek yok. "Sosyal demokratlar" kirli, aşağılık, kanlı ve alçak işi yapıyorlar. Onun Cavaignac'ı, Gallifet'i (Louis Evgéne Cavaignac; 1802-1857; 1848'de Fransız savaş bakanı, 1848'de Paris proletaryasının ayaklanmasını kanla bastırdı. Gaston -Alexandre - Auguste Marguis de Gallifet; 1830-1909; Fransız generali, Paris komünarlarının katlinin baş sorumlusu çn.) Noske'dir, "Alman işçisi"dir.

Çan sesleri katliama çağırıyordu; müzik ve mendil sallamak, "Bolşevik korku"dan kurtarılan kapitalistlerin zafer sevinci... Daha barut dumanı çıkarken, daha işçi katliamı yangını için için yanarken, daha öldürülenler sere serpe yatarken, yaralı proleterler daha inlerken; onlar, katiller ordusuna merasim düzenliyorlar muzaffer gururuyla şişerek; Ebert, Scheidemann ve Noske.

Ejderha tohumu!

Dünya proletaryası, Alman işçilerinin kanıyla dumanı tüten ellerini Enternasyonal’e uzatmaya cesaret eden, onlara nefret ederek yüz çeviriyor. Hatta onlar, dünya savaşı bütün şiddetiyle devam ederken bizzat sosyalizmin vecibelerini terk edenler tarafından da dışlandılar. Onlar kirlenmiş, dürüst insanlığın saflarından atılmış, Enternasyonal’den kovulmuş, her devrimci proleter tarafından kin beslenen, lanetlenen olarak dünya önünde duruyorlar.

Ve bütün Almanya onların yüzünden utanca büründü. Kardeşine ihanet edenler, Alman halkını yönetiyorlar, kardeş katilleri! "Yazı tahtası verin. Bunu yazmalıyım".

Ama onların saltanatı fazla devam edemez. En sonunda onların hesabı görülecektir.

Onların tezleri milyonlarca kalpte ateş ocakları açıyor, isyanın ateş ocakları.

Kanda boğmayı düşündükleri proletaryanın devrimi onların üzerinde yükselecek, dev gibi, onun ilk sözü şu olacak:
Kahrolsun işçi katilleri Ebert-Scheidemann-Noske!

Bugünün yenilenleri öğrendiler. Kurtuluşlarını şaşırmış asker kitlesinde aramak zaafından arındılar. Güçsüz ve yeteneksiz önderlere güvenme zaafından arındılar. Kendilerini alçakça ortada bırakan bağımsız sosyal demokrasiye inanma zaafından arındılar. Sadece kendi (güçlerine güvenerek) gelecekteki mücadelelerini sürdürecekler; gelecekteki zaferlerini kazanacaklar. Ve işçi sınıfının kurtuluşu sadece işçi sınıfının kendi eseri olacağı sözü bu haftanın acı dersiyle işçi sınıfı için yeni ve derin bir anlam kazandı.

Ve o yolunu şaşırmış askerler, yeniden kurulmuş militarizmin kırbacını yeniden hissetmeye başladıklarında kendileri ile nasıl bir oyun oynandığını kısa zamanda yeteri kadar idrak edeceklerdir; onlar da bugün kendilerini sarmalayan çılgınlıktan
kurtulacaklar.

"Spartakus yenildi!"

Ah, ağır ol! Kaçmadık, yenilmedik. Ve bizi bölük-pörçük duruma da getirseler biz buradayız ve burada kalacağız. Ve zafer bizim olacaktır.
Çünkü Spartakus ateş ve ruh demektir, yürek ve can demektir. Proletarya devriminin iradesi ve eylemi demektir. Ve Spartakus sınıf bilinçli proletaryanın bütün mücadele kararlılığı, bütün sıkıntısı ve mutluluk özleyişi demektir. Çünkü Spartakus, sosyalizm ve dünya devrimi demektir.

Alman işçi sınıfının çile dolu yolu henüz son bulmadı. Ama kurtuluşun günü yaklaşıyor. Ebert-Scheidemann-Noske için, şimdilik onların arkasına saklanan kapitalist iktidar sahipleri için hesaplaşma günü yaklaşıyor. Olayların dalgası göklere çıkıyor. Zirveden uçuruma fırlatılmaya alışığız. Ama gemimiz gururlu olarak amaca doğru, doğru rotada.

Ve amaca ulaşıldığında acaba yaşayacak mıyız? Ama programımız yaşayacak; kurtulmuş insanlığın dünyası hakim olacak. Her şeye rağmen!

Sesi gelen ekonomik çöküşün sarsıntısı altında proleterlerin henüz uyuyan kümeleri kıyamet gününün duyuruluşu gibi uyanacaklar ve katledilen savaşçıların cesetleri yeniden dirilecekler ve lanetlenenlerden hesap soracaklar. Volkanın homurtusu bugün henüz yeraltında ama yarın o patlayacak ve onların hepsini kor halindeki lav akıntısına gömecektir." (Die Rote Fahne (Kızıl Bayrak), Sayı.15; 15 Ocak 1919 - Karl Liebnekcht; Toplu Konuşmaları ve Yazıları, cilt 9, s. 709-713.
Bu sözler K. Liebknecht’in vasiyeti olmuştur.

K. Liebknecht sadece Alaman proletaryasının değil, tüm dünya proletaryasının bir önderidir. Dünya proletaryası ona, vasiyetini yerine getireceğim diye söz vermemelidir; o vasiyeti yerine getirmelidir.

Bu değerlendirmeleri K. Liebknecht Alman devriminin yenilgi anında yapıyor. Ve günümüz şartlarında bu değerlendirmeler salt Almanya için değil, tüm dünya ülkeleri, tüm proletarya için geçerli olan değerlendirmelerdir.

Emperyalizm ve savaşa karşı mücadele, barış ve halkların dostluğu için mücadele işte bu K. Liebknecht’tir.

Yeniden güçlenen Alman emperyalizmi iki dünya savaşı deneyiminden sonra dünyayı yeniden paylaşmak için rakiplerini, diğer emperyalistleri zorluyor. Bugünün “barışçıl” rekabeti yarın üçüncü bir emperyalist dünya savaşına dönüşecektir.

Sanki Alman tarihi tekerrür ediyor. K. Liebknecht’i öldürenler, sonraları şekillenen Alman faşist partisinin unsurlarıydı. O’nu sermaye adına katledenler, milliyet tanımaksızın milyonlarca emekçiyi, insanı katleden, toplama kamplarına dolduran, ulusları köleleştirmeyi amaçlayanlar, yeniden diş biliyorlar, günümüz geldi diyorlar. Açıktan açığa emperyalist hegemonyadan bahsediyorlar. Barışı, halkların dostluğunu ve kardeşliğini Alman tekelci sermayesinin çıkarları temelinde yorumluyorlar. Yani barış yok, halkların dostluğu yok, sınır yok. Alman sermayesi var, Alman sermayesinin çıkarları var deniyor.

İşte günümüzün böylesi şartlarında K. Liebknecht ve onun militarizme, emperyalist savaşa karşı, barış ve halkların dostluğu için mücadelesi bir kat daha önem kazanıyor. O, bu konuda bütün enerjisiyle, bütün engin ufkuyla sınıf düşmanına karşı dehşetli tavrıyla karşımızda, yanımızda dimdik duruyor ve adeta soruyor? Ne yaptınız, ne yapıyorsunuz

Karl, aramızdan ayrıldığından buyana geçen 72 yıl içinde dünya proletaryası olarak çok büyük, çok gururlu işler yaptık, büyük başarılar elde ettik. Tarihimizin doruk noktasına ulaştık. Ama çok ağır yenilgiler de aldık. İhanete uğradık, senin bahsettiğin ihanetten çok büyüğüne, çok acısına, senin dediği, gibi zirveden en derin noktaya savrulduk. Bugün bir avuç kaldık. Adeta yeniden doğmuş gibiyiz. Yeniden başlıyor gibiyiz. Yenilgilerden gerçekten öğrenmemiz gerektiğini de kavradığımıza inanıyoruz. Bu kez senden de öğrenerek, ama gerçekten öğrenerek yola çıkıyoruz.

Ayrıca bu yazımız seni Türkiye proletaryasına tanıtmak için bir başlangıçtır. İleride değerli, öğretici yazılarını Türkçeye kazandıracağımıza söz veriyoruz.

Dediğin gibi;
Ve amaca ulaşıldığında acaba yaşayacak mıyız, bu önemli değil, programımız yaşayacak; kurtarılmış insanlığın dünyası hakim olacak.

Her şeye rağmen!”

Proleter Doğrultu, Sayı 9, Ocak - Şubat 1997