deneme

23 Ağustos 2000 Çarşamba

KİME, NEYE İNANALIM!!!

22.08.2000


“Yeni Evrensel” gazetesi, 4 Ağustos tarihli sayısında B. Özgür’ün kalemiyle Marksist teoriyi, Marksist-Leninist politik ekonomiye ve Leninist emperyalizm analizini “çürütme”yi bir kez daha denemiş. Bu gazete, “Özgürlük Dünyası” dergisi ve öncelleri, her konuda Marksizmi sulandırma, çarpıtma ve burjuvazi tarafından kabul edilir hale getirme çabasını sürdüre gelmişlerdir. En son olarak B. Özgür, “Ekonomik Boyut” köşesinde her haliyle bir burjuva aydı olan Ottova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. M. Chossudovsky’nin hazırladığı bir çalışmayı, Leninist emperyalizm teorisine ve Marksist kriz teorisine saldırı için silah olarak kullanıyor. B. Özgür’e göre “M. Chossudovsky’nin hazırladığı (bu) çalışma, yıllardır ülkelerin aynı ‘silahla’ teslim aldığını ve bu programın sonuçlarının da sadece ve sadece ‘ekonomik krizle’ sonuçlandığını gösteriyor”. Tabii burada söz konusu olan IMF programı.
“IMF’nin yirmi yıldır her ülkede uyguladığı (ve) bugün Türkiye’de de uygulanan bu şablon, daha önce Latin Amerika’dan Afrika’ya, Güney Doğu Asya’dan eski Doğu Bloku ülkelerine kadar her yerde uygulandı. Ve hükümetin ‘özgünlüğü ile övündüğü’ program, kelimesi kelimesine diğerleriyle aynı. Ortaya çıkacak sonuç da çok farklı olmayacak: kriz!
“Sonuç: Ekonomik kriz. IMM şablonunun uygulanmasının ardından yatırımı çökmüş, tarımı çökmüş, ticaret ithalat lehine genişleyen, borç sarmalına girmiş bir ekonomi geriye kalır...Üretim hiçbir şekilde programda yer almadığı için teşvik edilen rant ekonomisi, imalat sanayini kemirir. Ve kriz patlak verir!
Türkiye, Chossudovsky’nin ortaya koyduğu bu şablona göre ’istikrar programı’nın içinde yer alan ticaretin liberalizasyonu sonucunda gelişen ‘ithalatın patlaması’ aşamasında bulunuyor. Bu durum ödemeler dengesini bozduğu, döviz rezervlerini erittiği ve ülke kaynaklarını yurtdışına akıttığı için ekonomik çöküşe doğru gidildiğinin de en somut göstergesidir. Gelecek yıl Türkiye’nin borç yükünün GSMH’sinin yüzde 50’sini aşacağı düşünüldüğünde bir krizin kapıda olduğunu söylemek kehanet olmayacaktır”.
Kriz hakkında Evrenselciler böyle düşünüyorlar. Aynı konuda Marks ise şöyle düşünüyor: “Bütün gerçek krizlerin son nedeni, daima, kapitalist üretimin üretici güçleri sanki sadece toplumun mutlak tüketim gücü bu güçlerin sınırını teşkil edermişçesine geliştirme çabasına zıt olarak, yığınların yoksulluğu ve sınırlı tüketimidir” (“Kapital”, C. 3, s. 429).
Yani, “bütün gerçek krizlerin son nedeni”, bir taraftan üretimin genişletilmesi ve büyümesi ile diğer taraftan da emekçi yığınların alım gücünün gerilemesi arasındaki çelişkinin keskinleşmesidir.
Marks, böyle diyor. Ama ülkemizde m-l adına konuşan bütün küçük burjuva akımlar ve reformistler, örneğin B. Özgür gibileri hiç de Marks gibi düşünmüyorlar. Bunlar, kapitalizmin, sermaye hareketinin nesnel yasalarını Türkiye’de geçersiz kılıyorlar. Yani bu yasaların evrenselliğini reddediyorlar ve emperyalizme bağımlılığı, kriz olarak algılıyorlar. Tabii bağımlılık sürdükçe, ekonomi de sürekli kriz içinde olacaktır! Sorun bu kadar basit mi? B. Özgür’ün kriz nedeni olarak gösterdiği hiçbir neden; IMF şablonu, Marksist kriz teorisine göre ekonomik krizin nedeni olamaz. En fazlasıyla sonuçları olabilir/olur. Sonuçları, neden olarak görebilen bir anlayışın, emperyalizme bağımlılığın yansımalarını da kriz nedeni olarak görmesi doğaldır. Emperyalizme bağımlılık eşittir kriz anlayışı böyle türetiliyor! Diyelim ki, bu bayların dediği doğru. Peki, bundan emperyalizmin ne gibi bir çıkarı olabilir? Marksist teoriye göre ekonomik kriz, maddi değer üretiminin sürekli azalması, düşmesi anlamına gelir. Diyelim ki Türkiye’de maddi değerlerin (sanayide, tarımda üretim vs.) üretim miktarı 1970’de 30 milyar TL. olsun. Her yıl, krizden dolayı – üretim yapılamamasından dolayı kayıp 1 milyar TL. olsun. 2000 yılında ekonominin sıfırlaması gerekirdi. Bu örneğin yerine sabit fiyatlar üzerinden gerçek değerleri alarak hesaplama yapabilirsiniz. Varılan sonuç, savunulanın tam tersi olacaktır. Peki, IMF, Dünya Bankası (DB), emperyalist ülkeler, böyle biten, tükenen ülkelere neden “yardım” etsinler, kredi versinler? Ekonomisi krizde olan bir ülke, ödeme (borç) yapamayan, ithalat yapamayan, aynı zamanda ihracat da yapamayan bir ülkedir. Böyle bir ülkeden IMF’nin, DB’nın ne gibi çıkarı vardır? Nerede görülmüş, IMF’nin, karşılığını fazlasıyla almadığı bir ülkeye kredi verdiği? Emperyalistler “enayi” mi?!
Nerede görülmüş IMF’nin dayatmasından, “istikrar programı”ndan ve DB’nın “uyumluluk programı”ndan dolayı ekonomik krizlerin patlak verdiği? Hangi kıtada, hangi ülkede? Marksist kriz teorisi kıstaslarına göre buna örnek gösterilemez, ama burjuva kriz teorisine göre, emperyalizme bağımlı bütün ülkelerde bu görülür. Burjuva ve küçük burjuva açısından ekonomide ve politikada en ufak bir olumsuzluk veya tartışma bir “kriz”dir. IMF ve DB, bağımlı ülkeye, borcunu sürekli ödeyebilmesi ve talanın koşullarının korunması temelinde bağımlı kalması için “yardım” eder. Önemli olan, verilenin geri alınmasının koşullarını sürdürebilmektir, sürekli kılabilmektir. IMF’nin yaptığı da bundan başka bir şey değil. Verilenin, geri alınmasının koşulu ise kriz olamaz. Tam tersine, krizsiz koşullar olmalıdır ki, yabancı sermaye, verdiğini fazlasıyla geri alabilsin!
IMF programıyla Türkiye’de ortaya çıkacak olan, kriz olmayacak. Bu programla Türkiye, emperyalizme daha kapsamlı ve derinlemesine bağımlı olacak. Türkiye, aldığını aksatmadan geri ödeyecek durumda tutulacak. IMF’nin programı buna hizmet ediyor. Bu program kriz anlamına geliyorsa, bu durumda Türkiye, ödeme yapamaz, aldığını veremez, emperyalist efendilerinin isteklerini yerine getiremez. Yabancı sermayenin, IMF’nin bundan ne gibi bir çıkarı olabilir? Hiçbir çıkarı olamaz. Öyleyse; IMF’nin, şu veya bu ülkedeki değil, emperyalizme bağımlı bütün ülkelerdeki programı, yapılan “yardım”ların, verilen kredilerin geri ödenmesinin ve her türlü talanın ve isteğin koşullarını sürekli kılmaya hizmet eder. Programın uygulanmasıyla bu koşullar –pratiğin gösterdiği gibi- 2-3 sene sürekli kılınır ve sonra aksamalar gündeme gelir. Küçük burjuva avanak açısından bu, bir krizdir. Ama IMF açısından ise hedeften sapmadır. IMF gelir ve yeni bir anlaşmayla 2-3 senelik bir “ayar” yapar. Pratik, aynen böyle değil mi?
Demek oluyor ki ekonomik kriz ve emperyalizme bağımlılık aynı anlama gelmiyor, ama küçük burjuva reformist için aynı anlama geliyor.
Evrensel geleneğinden reformistler, ülke ve ekonomi çökertmekle ünlüdürler. Ö. Dünyası’nın birkaç yıl önceki bir sayısında “ekonomi çöktü” tespiti yapan anlayış, şimdi ekonomiyi çöküşe doğru götürüyor! “İthalat patlaması”ndan ekonomi çökseydi, çökmemiş ekonomi, parmakla gösterilecek kadar az sayıda olurdu. Borç, GSMH’nın yüzde 50’sini geçince ekonomi çökseydi, örneğin ABD, Almanya gibi emperyalist ülke ekonomilerinin tamamen yok olmuş olmaları gerekirdi. Ayrıca, Türkiye’nin borç yükü 100 milyar dolar ve GSMH da 200 milyar dolar civarında. Birkaç yıldan bu yana durum böyle. Ama bırakalım bundan dolayı çökmeyi/krizi, adamlar tıkır tıkır borç ödüyorlar ve alıyorlar. Sorun desteksiz atmak değil, bu mekanizmanın nasıl işlediğini açıklamaktır. Bundan dolayı, emperyalizmi, kapitalizmi, bağımlılığı teşhir etmek için mutlaka ve mutlaka ekonomi çökertmek, ekonomi krizde açıklaması yapmak gerekmez. Emperyalizmi ve ona bağımlılığı teşhir etmek için yaşam, sayısız olay ve gelişme sunuyor. Önemli olan, nesnel gerçeklikten hareketle propaganda ve ajitasyondur. Sorunu, yenilmez teoriye; Marksist teoriye göre açıklayabilmektir. Ama anlaşılan o ki, bazılarının dağarcığında kriz ve çöküş kavramından başka kavram yok. Ellerinden gelse, 24 saatte bir kriz patlatacaklar ve ekonomi çökertecekler! Hal böyle olunca bu tür insanlardan teori dürüstlüğü ve bilimsellik beklenemez.
IMF programlarını uygulayan ülkelerde ekonomi, şayet krizde değilse bu onun çok iyi durumda olduğu anlamına mı gelir? Hayır. Bu ülkelerde ekonomi ve de siyaset, sadece ve sadece IMF’nin, bir bütün olarak yabancı sermayenin istek ve taleplerini karşılamak için yeniden yapılandırılır. Bunun adı, tedbirdir. Tedbir, yönlendirmedir. Yönlendirme, örneğin hükümetin “istikrar programı”, sermaye hareketini etkiler, ama ona asla ve asla yön veremez. Çünkü programlar, tedbirler, nihayetinde hukuksaldır. Sermaye hareketinin tanıdığı yegâne “hukuk” ise kendi nesnel yasasıdır. Bir kapitalist ekonomi, şu veya bu tedbirden, programdan dolayı değil, ancak ve ancak kendi nesnel hareketi sonucunda ekonomik krize girer veya girmez.
Evrensel, doğruyu yazmamakta, yani yalan yazmakta oldukça ustadır. Bilerek mi yapıyor, aklı mı bu kadar yetiyor, bunu bilmiyoruz. Örneğin, Türkiye’deki “ithalat patlaması”nı “istikrar programı”na bağlayarak, bay Chossudovsky’nin şablonunu doğrulamaya çalışıyor. Oysa ithalat patlamasının nedeni tamamen başka yerde aranmalıdır: bu patlamanın nedeni, Türk ekonomisinin ara krizden çıktığının, sabit sermayenin (yeni makineler, ara mallar vs.) yenilendiğinin; genişletilmiş yeniden üretimin koşullarının yeniden hazırlandığının, bu nedenle de olağanüstü boyutlarda üretim araçları ve ara malları satın alındığının ifadesidir. 1994’teki kriz sonrasındaki ithalat hareketiyle bugünkü ithalat hareketini karşılaştırırsak, bu gelişmenin krizden çıkışın işareti olduğunu görürüz (isteyen, ithalat kalemlerine baksın; üretim araçları mı, üretime hizmet eden malları mı, yoksa tüketim araçları mı ağırlıkta satın alınıyor sorusunun cevabı orada var). B. Özgür, bu “patlama”nın nedenini açmıyor, sonuçlarını, ne pahasına yapıldığını açıklayıp, teşhir etmiyor. Yapması gerekeni yapmıyor. Susmaması gerektiği yerde susuyor. Nesnel süreci/gerçekliği açıklayarak politika yapmıyor. Nesnelliğin açıklanmasını ve yorum yöntemini bay Chossudovsky’nin şablonunda arıyor, marksist-leninist teoride aramıyor
Evrensel’in ikinci yalan bombasına göre, Türkiye’de “2001 yılında borç krizi kapıda. Çünkü ithalatı sürekli artan Türkiye’nin 2001 yılında borç yükünün Gayri Safi Milli Hâsıla’nın yarısını aşacağı düşünüldüğü zaman bir borç krizi ile karşılaşacağı ortaya çıkar. Bu da IMF’nin şablonuna göre ekonomik çöküşe bir adım daha yakınlaştığını gösteriyor".
Durumun böyle olduğunu sadece Evrensel ve bay Chossudovsky görüyor, ama IMF, DB ve emperyalist ülkeler görmüyorlar! Görmedikleri için de Türkiye’ye kredi üstüne kredi veriyorlar. Yani yabancı sermaye aptal! Türkiye’nin borç yükü, birkaç seneden beri GSMH’nın yüzde 50’sini aşmış. Türk burjuvazisi, borcunu aksatmadan, bir şekilde ödüyor. 2001’de de ödeyecek. Bundan emin olunduğu için kredi veriliyor. Evrensel, bay Chossudovsky’nin şablonunu doğrulamak için kafa yoracağına, alınan borcun nasıl ödendiğine, borç ödemek ve borç krizine girmemek için emekçi yığınların nasıl talan edildiğine kafa yorsaydı, doğru hareket etmiş olurdu.
Böylesi eleştirmenleri ve karşıtları olduğu müddetçe emperyalizm ve Türk kapitalizmi daha çok yaşar!