25-30 Ocak arasında İsvişre’nin Davos kasabasında düzenlenen 31. “Dünya Ekonomik Forumu” (DEF), antiemperyalistlerin, çevrecilerin, Hükümet Dışı Örgütlerin, inisyatif gruplarının, bir bütün olarak duyarlı kamuoyunun, devrimci ve komünistlerin yoğun protestoları altında sonuçlandırılabildi. İsviçre devleti, protestonun etkisini kırmak ve eylemci kitleyi dağıtmak için zor dahil her türlü tedbire başvurdu. Zürih’de yüzden fazla protestocunun tutuklanması da sonucu değiştirmedi. Önemli olan, dünyanın dört bir yanından gelmiş olan “elit” tabakanın “rahatsız” edilmemesiydi. Polisin tedbirlerinden dolayı Davos’ta bütün güçlerin birleştiği bir protesto yapılamadı, ama ülkenin beş ayrı bölgesinde gerçekleştirilen eylemler, etkisiz kalmadı.
İsviçre polisinin şiddete baş vurmasının nedenleri vardı. Birincisi 30 yıldan bu yana düzenlenen Davos toplantıları bir gelir kaynağıdır. İkincisi, bu türden toplantılar her yıl düzenlendiği için, bugün başvurulan şiddetin gelecek yıl caydırıcı etkisinin olacağı hesap ediliyor. Üçüncü bir neden de uluslar arası toplantılar için İsviçre’nin güvenle bir ülke olduğunu göstermek. Bu, İsviçre devletinin “küçük” hesaplarıydı. Davos’ta yapılan hesap ise tamamen başkaydı. Gelenekselleşen Davos toplantılarında, tartışılacak konu seçimi, o yıl dünya çapında ön plana çıkmış olan ekonomik gelişmelere bakılarak yapılır. Bu seneki toplantıya da enformasyon ve komünikasyon teknolojisinin gelişmesi damgasını vurmuştu.
DEF’in herhangi bağlayıcı, yaptırımcı bir özelliği yoktur. DEF, ne bir IMF dir, ne de bir Dünya Bankası. Davos toplantıları sonucunda herhangi bir deklarasyon da yayınlanmaz. Önemli olan, oraya davet edilen “elit” tabakanın dünya sorunlarını tartışma adı altında karşılıklı iktisadi, ticari, siyasi ilişkileri geliştirmeleridir. Bu anlamda Davos, bir pazar yeridir. Daha doğrusu senede bir defa düzenlenen bir panayırdır. Oraya emperyalist ülkelerden ve emperyalizme bağımlı, yeni sömürge ülkelerden hükümet ve devlet temsilcileri gelirler. Bunlar beraberinde bir de işadamı ordusu getirirler. Siyasiler, çeşitli toplantılarda dünya sorunları üzerinde ahkam keserlerken, işadamları ortaklık kurmak, kredi temin etmek, ticari bağlantılar kurmak peşinde koşarlar. Bu toplantılarda, aynı zamanda günah da çıkartılır. “Küreselleşme”nin inkar edilemez sonuçları; işsizlik, yoksulluk, ulusal zenginliklerin talan edilmesi, devasa boyutlarda borçlanma ve bunun ekonomideki olumsuz etkisi vs. üzeride de durulur. Gelirin adaletli dağıtılması, “küreselleşme”nin faydalarından herkesin eşit olarak yararlanması için mücadeleden de bahsedilir. Amaç, duyarlı dünya kamuoyunu yanlış bilgilendirmek ve “küreselleşme”nin sonuçlarına karşı gerçekten mücadele edilmek istendiği havasını uyandırmaktır. Bu seferki toplantıda da bundan başka bir şey yapılmadı. Emperyalist burjuvazinin “elit” tabakası, adaletsizlikten, gelir dağılımındaki uçurumdan ve buna karşı mücadeleden bahsederek günah çıkardı. Bağımlı ülkelere pazar ekonomisini uygulayın, bu ekonominin önündeki engelleri kaldırın, bu, kurtuluşunuzun yoludur çağrısı yapıldı. Emperyalist burjuvazinin yaptığı bu çağrı, sonuna kadar neoliberalizmi uygulamalısınız, yani sınırlarınızı ardına kadar açmalısınız, ulusal zenginliklerinizi sermayemize teslim etmelisiniz çağrısından başka bir anlam taşımıyordu.
Gelecek yıl yine bir araya gelecekler. 2001 yılının önemli ekonomik sorunlarını tartışma adı altında, bu sorunlara “çözüm” bulma adı altında ticaret yapacaklar, ortaklıklar kuracaklar, kredi olanak ve koşulları üzerine konuşacaklar, şu veya bu konuda siyasi olarak birbirlerini yoklayacaklar.
Artık Davos, iki anlamda anımsanmalıdır. Birincisi bu toplantılarından dolayı ikincisi de bu toplantıları protestodan dolayı. Bu anlamda “Davos ruhu” iki karakterlidir; Davos’un emperyalist ruhu ve antiemperyalist ruhu.