deneme

18 Ağustos 2001 Cumartesi

EKONOMİ VE GÜVEN

Ekonomik gelişmenin, burjuva ve Marksist teorilere göre değerlendirilmesi farklı sonuçlara götürür. Burjuva iktisat teorilerine göre kıstas olan, Marksist ekonomi teorisinde önemsiz bir gösterge olabilir. Soruna farklı sınıflar ve bu sınıfların dünya görüşüne tekabül eden teoriler açısından yaklaşım esas olduğu için, varılan sonuçlar da her bir sınıfın siyasi eğilimini yansıtır. İster istemez bu böyledir. Her bir sınıf, ekonomiye kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda yaklaşır. Ekonomik kriz dönemlerinde aynı yaklaşım, farklı faktörlerin etkide bulunmasıyla daha karmaşık da olabilir. Öyle ki farklı faktörlerin, doğrudan ekonomiden kaynaklanmayan faktörlerin gündemde olması ve ekonominin seyrini etkilemesi durumunda kimin ne dediğinin pek belli olmadığı, politikasızlık ve çözümsüzlük gibi durumların olduğu algılanması yaygınlaşır. Buna güvensizlik ortamı denir. Türkiye’de böyle bir ortam hâkimdir. Ama bu güvensizliğin son bir kaç ayın ürünü olduğuna inanmak yanlış olur. Söz konusu güvensizlik, ekonomik krizle; Şubattan bu yana ekonomik gelişmelerin sonucu olarak doğmuş bir güvensizlik ortamı değildir. Şubattan bu yanaki süreç güvensizliği, deyim yerindeyse, sadece ve sadece kapsamlaştırmış ve derinleştirmiştir.
Bu güvensizliğin yegâne nedeni siyasi krizdir. Bu anlamda siyasi güvensizlik ve siyasi kriz, bir madalyonun iki yüzünü oluşturur.
Türkiye’de burjuvazi yönetememe krizi ve bu anlamda siyasi kriz içinde debeleniyor. Burjuvazi yönetememe yeteneğinden yoksun değil. Ama mevcut kadrolarıyla yönetemez duruma gelmiştir. Türkiye burjuva cumhuriyetçi tarihinin birikmiş bütün yapısal sorunlarıyla karşı karşıya. Zamanında şu veya bu sorun bazında kendini yenilemeyen, yapısal yeniden yapılanamayan sistem şimdi zorlanıyor. Burjuvazinin önemli bir kesimi yeniden yapılanmaya cesaret edemiyor. Böyle bir durum ekonomik krizi de olumsuz etkiliyor.
Burjuva anlayışa göre, alınan tedbirlerle ekonominin olumlu bir seyir içinde olması gerekiyordu: 19 milyar dolardan fazla bir kredi. Başta ABD olmak üzere hemen bütün emperyalist ülkelerden gelen destek. Türkiye’nin stratejik önemini ön plana çıkartan çağrılar. Amerikan emperyalizminin jeopolitik çıkarındaki önemli konumundan dolayı sürekli vurgulanan “stratejik ortaklık”. IMF’nin ikinci başkanı S. Fischer’in Türkiye ziyareti ve verdiği “gaz” vs. vs. Bütün bunlar burjuva iktisat anlayışına göre mali piyasalarda ateşi söndürmeye bin kez yeterdi. Ama olmadı ve kolay kolay da olacağa benzemiyor. Çünkü siyasi güvensizlik faktörü belirleyici oluyor.
Geniş emekçi yığınları; rahatlıkla söyleyebiliriz ki Türkiye’nin kaymağını yiyen birkaç on bin dışında herkes, bu hükümete ve mevcut siyasi yapıya güvenmiyor. Bunların içinde parasal birikimi olanlar TL yerine dövizi tercih ediyor. Burjuva iktisatçılarının önemini çokça vurguladıkları “yastık altındaki para”yı harcamıyorlar, dolaşıma çıkarmıyorlar.
Rantçılar, mevcut güvensizlik ortamını kullanarak vurgun yapıyorlar. Buna yerli ve yabancı bankalar ve sanayi işletmeleri de katılıyorlar. Rantçılar mevcut güvensizlik ortamını kullanarak vurgun yapıyorlar. Buna yerli ve yabancı bankalar ve sanayi işletmeleri de katılıyor.
Oldukça yüksek reel faiz Türkiye’yi vurgun/talan cenneti yapmış.
Böylesi koşullarda alınan tedbirler, burjuva iktisadı açısından ne denli doğru ve önemli olursa olsun, etkisini hemen ve olduğu gibi yansıtamaz.
Ekonomik kriz devam ediyor. Bunun ötesinde Türkiye, borçlanma krizi sorunuyla da karşı karşıya. Böyle bir kriz patlak verir mi, yani Türk burjuvazisi, ‘kusura bakmayın, borçlarımı ödeyemiyorum, bir moratoryuma gidelim’ der mi, bunu bilemeyiz. Ama böyle bir olasılığın maddi koşulları var. Burjuvazi, bundan sonraki sürecin, son 10-15 yıldaki gibi olamayacağını, borcun sürekli ve yüksük faizle çevrilemeyeceğini artık anlamış gözüküyor.
Ekonomik krizden dolayı 100 binlerce işçi sokağa atılmış, binlere esnaf iflas etmiş, küçük ve orta boy işletmeler batıyor. 2001 yılının ilk yarısı itibariyle imalat sanayinde üretim, toplam işletmelerde yüzde 62,5 oranında gerilemiş.
Bu gelişmelerin toplum açısından kaçınılmaz sonucu: siyasi güvensizliğin artmış, yoksulluğun, sefaletin artması, intihar, hırsızlık, fuhuş olaylarının artması, umutsuzluğun, geleceğe güvensizliğin kol gezmesi ve nihayet toplumsal patlama olasılığı. Ekonomik krizin sonuçlarının ve siyasi güvensizliğin nihai sonucunun toplumsal patlama olabileceğini burjuvazi de görüyor. Bu nedenle o, bir taraftan “sağduyu” çağrısı yaparken, diğer taraftan da tedirginlik içinde. Burjuvazi korkuyor. Korkmakta ve tedirgin olmakta haksız da değil.