Kosova’dan sonra şimdi Makedonya da NATO çerçevesinde emperyalist ülkeler tarafından fiilen işgal ediliyor, paylaşılıyor. Bir “gece operasyonu” ile Priştina havaalanını işgal eden Rusya, bu sefer de Üsküp havaalanına iner mi, bunu bilmiyoruz. Ama her halükarda Makedonya’nın işgaline seyirci kalmaz. Aynı dönemde Hazar Havzası’nda sular Iran tarafından ısıtıldı. Diğer taraftan ABD ve Ingiltere, yeni bir bahane ile Irak’ı bombaladı. Bunun ötesinde Suriye üzerinden Filistin-Israil sorununa fiilen katılmak isteyen Irak’ın bu niyetine Suriye’nin olumlu yaklaşmaması için İncirlik'ten kalkan uçaklar Suriye üzerinden Irat’a yöneldirildi. Kısa bir zaman önce de Israil başbakanı A. Şaron Türkiye’yi ziyaret etti. Türkiye-Israil görüşmelerinde, Türkiye’nin Filistin sorunundan dolayı Israil’i uyarısının yanı sıra askeri konular konuşuldu ve Israil, Hazar Havzası’ndaki çelişkilerde, somutta da Azerbaycan-Iran arasındaki sorunda Türkiye üzerinden Iran’a karşı tavır alma isteğini açıkça dile getirdi. Bu gelişmeler günümüzde emperyalistler arası çelişkilerin en çok keskinleştiği Balkanlar-Hazar Havzası-Ortadoğu üçgeninde belli bir hareketliliğin olduğunu ve bundan Türkiye’nin doğrudan etkilendiğini ve Amerikan emperyalizmi yanında taraf olduğunu göstermektedir.
Emperyalistler arası çelişkilerin bugün açısından en çok keskinleştiği bu üç alan ve onun ortasında yer alan Türkiye, Amerikan emperyalizminin 21. yüzyıl hakimiyet stratejisi açısından; Avrasya jeopolitikası açısından bağlayıcı önemi haiz bir ülkedir.
Bu dönemde hangi akla hizmetten dolayı veya ne türden bir durumu fırsat olarak değerlendirdiğini sanarak Azerbaycan’a tehdit savuran Iran, cevabını almakta gecikmedi. PKK’ye verdiği destekten dolayı Iran’a Türkiye’nin tepkisi nispeten “ılımlı” kalmışken, bu sefer iş, nota vermeye ve tehdide kadar vardırıldı. Verilen mesaj açıktı: Azerbaycan’a dokunan bana dokunur! Aynı dönemde ABD ve İngiltere de tepkilerini gösterdiler.
Ortadoğu’da (Körfezde) ABD ve İngiltere, Irak’ı havadar kontrole ve ara sıra da bombalamaya devam ediyor. Bu iki emperyalist ülke, ambargo devam ettiği müddetçe diğer emperyalist ülkelerin ve tekellerinin Irak ile yaptıkları petrol üzerine anlaşmaların geçersiz kalacağını biliyor. Bu nedenden dolayı Irak’ı taciz ve Arap ülkeleri arası ilişkilerde ve Filistin-Israil sorununda tecrit etmeye devam ediyor.
Filistin-Israil arasındaki çatışmalar, kontrollü çatışmalar olarak devam ediyor. Her iki taraf da şiddetin dozajını o anki duruma göre tespit ediyor. Şiddet, her halükarda kontrollü.
Y. Arafat, Oslo anlaşması koşullarında veya Camp David görüşmeleri koşullarında İsrail ile yeniden “barış” masasına oturmaya hazır. Ama İsrail buna hazır değil. İsrail, Y. Arafat ve Filistin Otonomi Yönetimi nezdinde Filistin’i teslim almaya, Y. Arafat’ın koşulsuz ve evet diyecek bir ruh hali içinde masaya oturmasını istiyor. İsrail, biz Filistin ile anlaşırız, ama bizim koşullarımızda anlaşırız. Şimdiye kadar uzlaşılmayan konularda tartışmayız ve Filistin’in bu konularda İsrail'in görüşlerini onaması gerekir dayatmasında bulunuyor.
Filistin tecrit edilmiş durumda. Filistin sorununda ılımlı Arap ülkeleri; Ürdün, Mısır, S. Arabistan vs. İsrail'in saldırılarından rahatsız olduklarını ifade ediyorlar. Ama daha da ileri gideni yok. Filistin’i güya destekleyen Türkiye ve AB’nin tavrı da aynı. Irak, Iran ve Suriye’nin soruna müdahaleleri olanaksız (gerçekten müdahale edip etmeye niyetli olup olmadıkları da ayrı bir sorun). Duyarlı dünya kamu oyunun tepkisi ve desteği de verbal olmaktan öteye geçmiyor. Bu durumu İsrail de görüyor ve acele etmeksizin kontrollü şiddetle Filistin yönetimini, bazen fiziki olarak da yok ederek, teslim almaya çalışıyor.
Hazar Havzası-Ortadoğu hattındaki gelişmelerde Türkiye ve İsrail'in konumu, gelişmelere müdahale istekleri göz önünde tutulursa Amerikan emperyalizmi patronluğunda kurulan yeni Türkiye-İsrail ilişkilerinin ne denli derinleşmiş olduğu anlaşılır. ABD+Türkiye+İsrail stratejik ortaklığı, ayrıca Türkiye+ABD ve ABD+İsrail stratejik ortaklığı Amerikan emperyalizminin çıkarlarına en iyi hizmet edecek bir şekilde gelişiyor.
Hazar Denizi’nin paylaşımı konusunda kıyıdaş ülkeler arasında anlaşma henüz sağlanamadı. Konuya ilişkin gerginlikte Iran, dönem dönem ortak hareket ettiği Rusya’nın desteğini bile alamadı. Yalnız kalınca -belki, bunu bahane ile Türkiye’nin doğal gaz anlaşmasını iptal eder tedirginliğiyle de- geri adım attı. Bölgedeki çelişkiler, henüz, yerel çatışmaları gündeme getirecek kadar keskinleşmemiştir. Keza Ortadoğu’da da, Körfez ve Filistin-İsrail sorunundan dolayı çelişkiler, bölge ülkelerinin savaşmalarını beraberinde getirecek kadar keskinleşmemiştir. Ama her iki bölge barut fıçısı olma özelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir.
Amerikan emperyalizmi 21. yüzyıl hakimiyet stratejisini; Avrasya jeopolitikasını her iki bölgede üssü olan Türkiye ve İsrail üzerinden adım adım örüyor. Bu ve diğer “dost” ülkeleri kendi çıkarlarına koşuyor. İsrail'in pervasızlığının ve Türkiye’nin birdenbire Iran’a kükremesinin altında yatan, Amerikan politikası ve desteğidir.