ÖZELLEŞTİRME
- MÜLKİYET VE SENDİKASIZLAŞTIRMA
Özelleştirme,
neoliberalizmin ögelerinden birisidir. Son 10-15 yılın en sık
kullanılan kavramlarından “küreselleşme” ve neoliberalizmin
bir sonucu olarak özelleştirme, çoğu kez işsizleştirmenin,
sendikasızlaştırmanın ifadesi olarak algılandı. Şüphesiz ki
özelleştirme, işten çıkartmaya ve sendikasızlaştırmaya neden
olur. Ama özelleştirmede amaç bu mu?
Bu soruyu cevaplandırmadan
önce özelleştirme ve mülkiyet ilişkilerine bakalım. Adı
üzerinde özelleştirme, özel (kişi, şirket) mülkiyetinde
olmayanın özel mülkiyete geçmesidir. Kişi, özel şirket
mülkiyetinde olmayan, devlet mülkiyetindedir. Öyleyse
özelleştirme, devlet mülkiyetinde olan sermayeyi (işletmeleri
vs.) içerir. Peki devlet bu sermayeyi/işletmeleri nasıl edindi?
Devletin işletme kurabilmesi için sermayeye ihtiyacı vardır.
Bunu, esasen iki yoldan temin eder: borç almak ve vergi toplamak,
ülkenin maddi zenginliklerini (madenler vs.) değerlendirmek. Her
halükarda, hangi biçimde olursa olsun sağlanan sermaye, geniş
emekçi yığınlarından alınan vergilerden başka bir şey
değildir. Bu anlamda devletin özelleştirdiği işletmeler, birer
ulusal zenginliktir, varlıktır ve bunların esas sahibi de çalışan
yığınlardır. Öyleyse devlet, esasen kendine ait olmayanı
özelleştiriyor. Bu, bir nevi hırsızlıktır. Milyonlarca işçinin,
köylünün, bir bütün olarak emekçi yığınların ulusal
zenginliğe, varlığa katkısını -böyle bir katkıyı isteyip
istememelerinden bağımsız olarak- onlara danışmadan satışa
çıkartıyor, özel sermayeye peşkeş çekiyor.
Türkiye’de ve başka
ülkelerde -ister emperyalist ülke, isterse de emperyalizme bağımlı
ülke olsun- özelleştirme adı altında yapılan budur.
Özelleştirmeye neden karşı
olunur? Özelleştirmeye hangi nedenlerden dolayı hayır denir? Bu
soruya cevap vermek için birçok neden sayılabilir. Bu nedenlerden
birisi de sendikasızlaştırmadır. Ama özelleştirme,
sendikasızlaştırma anlamına geldiği için özelleştirmeye
karşıyım demek soruna yaklaşımda işyeri kaygısından öteye
geçememeyi ifade eder. Sınıf bilinçsiz bir işçi bu anlayışta
olabilir.
Devlet neden özelleştirir?
Buna neoliberal dayatma açısından bakarsak görünen şu: IMF, DB
(Dünya Bankası) gibi uluslararası kurumlarıyla emperyalist
devletler ve çok uluslu tekeller, “küreselleşme” adı altında
bağımlı ve yeni sömürge ülkelerde ulusal pazar, ulusal
zenginlik adına hiçbir şey bırakmıyorlar. Sermayenin
uluslararası hareketi önündeki bütün engellerin yıkılmasını
talep ediyorlar. Neoliberal politikalara; IMF ve DB programlarına
mahkum olan veya kapitalist üretim biçiminin uluslararasılaşmasının
sonuçlarından doğrudan etkilenen bağımlı ve yeni sömürge
ülkelerde devletin “iki yakası” bir araya gelmediği;
harcamaları gelirinden fazla olduğu ve sürekli borçlanma söz
konusu olduğu için bundan kurtulmanın yolu olarak bu ülkelere
elinizdeki maddi değerleri; fabrikaları, işletmeleri vs. satın
deniyor. Yani özelleştirin deniyor. Böylesi ülkelerde devlet,
emperyalist dayatma sonucu özelleştirmeye mecbur bırakılıyor ve
ulusal zenginliği, ulusal pazarın temel ögelerini çok uluslu
tekellere, bir bütün olarak yabancı ve yerli özel sermayeye
satıyor. Bu satışın sonucunda ne oluyor?
Her halükarda olmayan şu;
Birçok çok uluslu tekel, tek başına veya yerli bir sermaye ile x
devlet işletmesinde işçileri sendikasızlaştırmak için o
işletmeyi satın alma “fedakarlığı”nı göstermiyor. Alıcı
konumunda olan sermaye açısından, satılan işletmede çalışan
işçilerin sendikalı olup olmamaları, militan mücadele ve
direnişleriyle tanınmış olup olmamaları hiç de önemli
değildir. Alıcı sermaye bu ticarette; satın almada kar ve daha
fazla kar ve rekabet yeteneğini yükseltme olanağını görüyorsa
satın alır. Onun amacı budur. Satın alma işleminden sonra iki
süreç başlar; ya satın alınan işletme kapatılır, ya da
rasyonelleştirmeye (başta teknoloji olmak üzere modernleştirmeye)
girişilir. Rasyonelleştirme, sermayenin iki bileşeninden birisi
olan değişmeyen sermayenin (makineler, fabrika binaları, aletler,
hammaddeler) diğer bileşeni değişken sermayeye(işçi ücretleri)
nazaran arttırılması anlamına gelir. Yani işten çıkartma.
Böylece, bu nedenden dolayı yeni patron, işçilerin bir kısmını
sokağa atar. Buraya kadar olan süreçte sermaye, kendini
değerlendirme mantığına göre hareket etmiştir. Başka türlü
de hareket edemez. Ederse sermaye olamaz. Ancak , özelleştirilmiş
işletmede rasyonelleştirme gündeme geldiğinde yeni patron,
işletmede örgütsüz işçi yığını, sınıf bilinçsiz işçi
çalıştırmak için öncelikle mücadeleci, sendikalı işçileri
işten atmayı tercih eder.
Demek oluyor ki işten
çıkartma ve sendikasızlaştırma, özelleştirmenin doğrudan bir
nedeni değildir. Ama sonuçlarından; doğrudan sonuçlarından,
faturalarından birisidir.
Sorunun bu yanı
özelleştirmeye karşı mücadelede bağlayıcı önemi haizdir.
Aksi taktirde; sorun özelleştirilen işletmede sendikasızlaştırma
ve işten çıkartma ile sınırlandırılacağı için,
özelleştirmenin oldukça güçlü antiemperyalist ögeleri
karartılmış olur.
Ağustos 2001