deneme

1 Ağustos 2001 Çarşamba

ÖZELLEŞTİRME - MÜLKİYET VE SENDİKASIZLAŞTIRMA


ÖZELLEŞTİRME - MÜLKİYET VE SENDİKASIZLAŞTIRMA

Özelleştirme, neoliberalizmin ögelerinden birisidir. Son 10-15 yılın en sık kullanılan kavramlarından “küreselleşme” ve neoliberalizmin bir sonucu olarak özelleştirme, çoğu kez işsizleştirmenin, sendikasızlaştırmanın ifadesi olarak algılandı. Şüphesiz ki özelleştirme, işten çıkartmaya ve sendikasızlaştırmaya neden olur. Ama özelleştirmede amaç bu mu?

Bu soruyu cevaplandırmadan önce özelleştirme ve mülkiyet ilişkilerine bakalım. Adı üzerinde özelleştirme, özel (kişi, şirket) mülkiyetinde olmayanın özel mülkiyete geçmesidir. Kişi, özel şirket mülkiyetinde olmayan, devlet mülkiyetindedir. Öyleyse özelleştirme, devlet mülkiyetinde olan sermayeyi (işletmeleri vs.) içerir. Peki devlet bu sermayeyi/işletmeleri nasıl edindi? Devletin işletme kurabilmesi için sermayeye ihtiyacı vardır. Bunu, esasen iki yoldan temin eder: borç almak ve vergi toplamak, ülkenin maddi zenginliklerini (madenler vs.) değerlendirmek. Her halükarda, hangi biçimde olursa olsun sağlanan sermaye, geniş emekçi yığınlarından alınan vergilerden başka bir şey değildir. Bu anlamda devletin özelleştirdiği işletmeler, birer ulusal zenginliktir, varlıktır ve bunların esas sahibi de çalışan yığınlardır. Öyleyse devlet, esasen kendine ait olmayanı özelleştiriyor. Bu, bir nevi hırsızlıktır. Milyonlarca işçinin, köylünün, bir bütün olarak emekçi yığınların ulusal zenginliğe, varlığa katkısını -böyle bir katkıyı isteyip istememelerinden bağımsız olarak- onlara danışmadan satışa çıkartıyor, özel sermayeye peşkeş çekiyor.

Türkiye’de ve başka ülkelerde -ister emperyalist ülke, isterse de emperyalizme bağımlı ülke olsun- özelleştirme adı altında yapılan budur.

Özelleştirmeye neden karşı olunur? Özelleştirmeye hangi nedenlerden dolayı hayır denir? Bu soruya cevap vermek için birçok neden sayılabilir. Bu nedenlerden birisi de sendikasızlaştırmadır. Ama özelleştirme, sendikasızlaştırma anlamına geldiği için özelleştirmeye karşıyım demek soruna yaklaşımda işyeri kaygısından öteye geçememeyi ifade eder. Sınıf bilinçsiz bir işçi bu anlayışta olabilir.

Devlet neden özelleştirir? Buna neoliberal dayatma açısından bakarsak görünen şu: IMF, DB (Dünya Bankası) gibi uluslararası kurumlarıyla emperyalist devletler ve çok uluslu tekeller, “küreselleşme” adı altında bağımlı ve yeni sömürge ülkelerde ulusal pazar, ulusal zenginlik adına hiçbir şey bırakmıyorlar. Sermayenin uluslararası hareketi önündeki bütün engellerin yıkılmasını talep ediyorlar. Neoliberal politikalara; IMF ve DB programlarına mahkum olan veya kapitalist üretim biçiminin uluslararasılaşmasının sonuçlarından doğrudan etkilenen bağımlı ve yeni sömürge ülkelerde devletin “iki yakası” bir araya gelmediği; harcamaları gelirinden fazla olduğu ve sürekli borçlanma söz konusu olduğu için bundan kurtulmanın yolu olarak bu ülkelere elinizdeki maddi değerleri; fabrikaları, işletmeleri vs. satın deniyor. Yani özelleştirin deniyor. Böylesi ülkelerde devlet, emperyalist dayatma sonucu özelleştirmeye mecbur bırakılıyor ve ulusal zenginliği, ulusal pazarın temel ögelerini çok uluslu tekellere, bir bütün olarak yabancı ve yerli özel sermayeye satıyor. Bu satışın sonucunda ne oluyor?

Her halükarda olmayan şu; Birçok çok uluslu tekel, tek başına veya yerli bir sermaye ile x devlet işletmesinde işçileri sendikasızlaştırmak için o işletmeyi satın alma “fedakarlığı”nı göstermiyor. Alıcı konumunda olan sermaye açısından, satılan işletmede çalışan işçilerin sendikalı olup olmamaları, militan mücadele ve direnişleriyle tanınmış olup olmamaları hiç de önemli değildir. Alıcı sermaye bu ticarette; satın almada kar ve daha fazla kar ve rekabet yeteneğini yükseltme olanağını görüyorsa satın alır. Onun amacı budur. Satın alma işleminden sonra iki süreç başlar; ya satın alınan işletme kapatılır, ya da rasyonelleştirmeye (başta teknoloji olmak üzere modernleştirmeye) girişilir. Rasyonelleştirme, sermayenin iki bileşeninden birisi olan değişmeyen sermayenin (makineler, fabrika binaları, aletler, hammaddeler) diğer bileşeni değişken sermayeye(işçi ücretleri) nazaran arttırılması anlamına gelir. Yani işten çıkartma. Böylece, bu nedenden dolayı yeni patron, işçilerin bir kısmını sokağa atar. Buraya kadar olan süreçte sermaye, kendini değerlendirme mantığına göre hareket etmiştir. Başka türlü de hareket edemez. Ederse sermaye olamaz. Ancak , özelleştirilmiş işletmede rasyonelleştirme gündeme geldiğinde yeni patron, işletmede örgütsüz işçi yığını, sınıf bilinçsiz işçi çalıştırmak için öncelikle mücadeleci, sendikalı işçileri işten atmayı tercih eder.

Demek oluyor ki işten çıkartma ve sendikasızlaştırma, özelleştirmenin doğrudan bir nedeni değildir. Ama sonuçlarından; doğrudan sonuçlarından, faturalarından birisidir.

Sorunun bu yanı özelleştirmeye karşı mücadelede bağlayıcı önemi haizdir. Aksi taktirde; sorun özelleştirilen işletmede sendikasızlaştırma ve işten çıkartma ile sınırlandırılacağı için, özelleştirmenin oldukça güçlü antiemperyalist ögeleri karartılmış olur. 


Ağustos 2001