deneme

20 Ekim 2002 Pazar

SAVAŞ ÜZERİNE (III)

SAVAŞ VE PASİFİZM

Pasifizm, gerici burjuva ideolojisinin bir bileşenidir. Pasifizm ve pasifizmden etkilenenler, geniş yığınların barış isteğini ve iradesini, haksız savaşlara karşı olmalarını kullanarak, genel anlamda savaşa karşı tavır alırlar. Pasifizm, emperyalist savaşların gerçek nedenlerini gizler, “zora başvurmamayı” vaaz eder ve böylece geniş yığınların emperyalist savaşlara karşı mücadelesini akamete uğratarak etkisizleştirmeye çalışır. Pasifizm, genel olarak savaşa karşı olduğu için, haklı savaşlara, devrimci savaşlara da karşıdır ve bu savaşların içeriğini çarpıtır.

“Pasifizm ve soyut barış propagandası, işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların yanlış yönlendirilmesinin bir biçimidir. Kapitalizm koşullarında savaşlar kaçınılmazdır…
Geniş yığınların, aynı zamanda, devrimci eylemlere çağrılmadığı barış propagandası, günümüzde sadece hayaller uyandırmaya yarar, proletaryayı, sadece, burjuvazinin insancıllığına inanmasını (talep ettiği için) ayrıştırır. Proletaryayı, sadece, savaş sürdüren ülkelerin gizli diplomasisinin oyuncağı yapabilir” (Lenin; Über den Kampf um den Frieden).

Genel olarak savaşa karşı olanların ötesinde bugün başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalist ülkeler, “soyut barış propagandası” yaparak talancı savaş taleplerini gizlemeye çalışıyorlar ve geniş emekçi yığınlar nezdinde barışı sağlamak için ”güç kullanmak” zorunda kaldıklarını açıklıyorlar.
Dünya barışından en çok emperyalistler bahsediyorlar. Amerikan emperyalizmine göre, kuramadığı “yeni dünya düzeni”, dünya barışı üzerinde yükseliyor! “Küreselleşme”, aynı zamanda barış ve demokrasi demektir! “Uluslar arası terörizme karşı savaş”, dünya barışının sağlanması için mutlaka sürdürülmelidir!. Böylece emperyalistler, emperyalist savaşlarının, dünyayı yeniden paylaşmak için şimdilik bölgesel/lokal olarak sürdürdükleri savaşların, örneğin Irak (1991) Savaşının, Yeni Balkan Savaşlarının, Afganistan Savaşının ve şimdi de Irak’a olası yeni saldırının bir taraftan gerçek nedenlerini gizliyorlar ve diğer taraftan da geniş emekçi yığınlarına, dünya barışı için savaşımıza katılın, destek verin çağrısı yapıyorlar. Böylece pasifizm, emperyalist savaş hazırlıklarının bir aracı olarak açığa çıkıyor.

Pasifizm, aynı zamanda, oportünizmin de bir bileşenidir. Bütün 20. yüzyıl boyunca ve bugün görüldüğü gibi, özellikle savaş çığlıklarının yükseldiği dönemlerde yoğun olarak gündeme gelen “silahsızlanma düşüncesi”ne karşı da mücadele önemlidir. Özellikle oportünist, reformist, pasifist çevrelerin ideolojik silahı olan “silahsızlanma düşüncesi”, gerici bir karaktere sahiptir. Çünkü bu düşünce, genel olarak savaşa karşı oluşu, “zor kullanmaya” karşı oluşu içerdiği için, antiemperyalist, antifaşist savaşlar, antiemperyalist demokratik devrimler ve sosyalist devrimler açısından gericidir.

Oportünistlerin, reformistlerin pasifist “silahsızlanma düşüncesi”, sınıflı toplumlarda devrimci savaşların, yani iç savaşların sınıf mücadelesinin keskinleşmesinin doğal ve kaçınılmaz bir devamı ve sonucu olduğunu inkâr eder. Bu gerçeğin inkârı, hâkim sınıfların iktidarına, baskı ve talanına boyun eğmeyi vaaz etmekle, demokratik ve sosyalist devrimden vazgeçmekle eş anlamlıdır.

“Emperyalist pasifizm, savaş hazırlığının bir aracıdır ve bu hazırlığın, barış üzerine ikiyüzlü tanımlanmalarla gizlenmesidir” (Stalin; C.11, s. 200, 1949).

Böylece pasifizm, barış ve demokrasi adına emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki savaş, başka ülkelere karşı talan savaş ve demokratik ve sosyalist devrimini gerçekleştirmiş ülkelere saldırı hazırlıklarını gizlemeye çalışır, bu hazırlığın eyleme dökülmesini haklı çıkartmaya hizmet eder.

Pasifizm, kapitalizmde eşit olmayan siyasi ve ekonomik gelişme yasasının sonucu olarak tek ülkede veya birkaç ülkede gerçekleşecek devrimlerin emperyalist saldırıya karşı savunulmamasını vaaz eder.

Pasifizm, dişinden tırnağına kadar silahlanmış burjuvaziye karşı devrim perspektifinden; sınıf mücadelesinin keskinleşmesinin bu kaçınılmaz sonucundan vazgeçilmesini vaaz eder.

Pasifizm, emperyalist talana, işgale karşı ezilen uluslara ve halklara direnmekten vazgeçmelerini vaaz eder.

Sovyetler Birliği’nde proleter iktidarın Kruşçev revizyonistleri tarafından gasp edilmesinden (1956, XX. Parti Kongresi) sonra, kurulma aşamasında olan, kısmen de kurulmuş olan dünya sosyalist sistemi yıkıldı. O dönem güncel olan kavramlarla ifade edecek olursak, sosyalist, barış ve demokrasi cephesi yok oldu/yıkıldı. Bu nedenle o dönem gündemde olan “barışın aktif savunulması” sloganının bugün bir anlamı kalmamıştır. O dönem dünyanın bir bölümünde barış vardı ve o barış, bütün dünyada barış olarak kapsamlaştırılarak Amerikan emperyalizmi önderliğinde kapitalist dünyaya karşı aktif olarak savunuluyordu.
“Barışın aktif savunulması”, emperyalizme karşı aktif mücadeleyi, devrim perspektifli mücadeleyi esas alıyordu. Bugün böyle bir cepheden yoksunuz; hem fiziki alan bakımından ve hem de örgütlenme bakımından yoksunuz. Ama bu, bizim, emperyalist saldırganlığa karşı “barışın aktif savunulması”ndan vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelmemelidir. Emperyalist savaşa, somutlaştırırsak Irak’a karşı olası emperyalist saldırıya karşı olmak ve barış talep etmek, mevcut dünya düzeninin barışçıl olduğu ve bu barışçıl ortamın devamını savunmak anlamına asla gelmez. Sosyalist Sovyetler Birliği’nin revizyonistleşmesiyle birlikte ne revizyonist kampta ve ne de emperyalist kampta hiçbir zaman barış olmamış ve bütün dünya barışın olmadığı bir sürece girmişti. Bugün de aynı süreç devam ediyor. Tek değişim, revizyonist bloğun yıkılmasıdır.

Barışın olmadığı bir dünyada barışı aktif olarak savunmak, mevcut emperyalist “barışı” savunmak anlamına gelmez. Pasifistler tam da bunu talep ediyorlar. Onların savaşa karşıyız söylemi, mevcut “barış” ortamının devamından yanayız demektir. Barışın aktif olarak savunulması, bugün her yerde, her koşul altında ve her alanda barış için mücadele, emperyalist savaşa karşı aktif antiemperyalist mücadele ve devrim mücadelesiyle; antiemperyalist, antifaşist ve sosyalist devrim mücadelesiyle bağlam içinde ele alınmalıdır. Aksi taktirde, Marksizm-Leninizm’in öğrettiği gibi, “geniş yığınların, aynı zamanda, devrimci eylemlere çağrılmadığı barış propagandası”, savaş karşıtlığı, “günümüzde sadece hayaller uyandırmaya yarar, proletaryayı, sadece, burjuvazinin insancıllığına inanması temelinde parçalar. Proletaryayı, sadece, savaş sürdüren ülkelerin gizli diplomasisinin oyuncağı yapar”.

Devrim perspektifli olmayan barış için mücadele veya savaş karşıtlığı, emperyalizmin işine yarar ve pasifistlerin vaaz ettiği mevcut durumu, emperyalist “barışı” korumaya hizmet eder.

Pasifizme; bu burjuva ideolojiye karşı en keskin ideolojik mücadele, pasifistler de dâhil bütün barış yanlılarını ve savaş karşıtlarını da kazanmayı içermelidir. Yeni bir emperyalist savaşa, yeni bir saldırganlığa, örneğin Irak’a karşı yeni bir saldırıya karşı olan bütün insanlarla böyle bir gelişmeyi engellemek için aktif mücadele geliştirilmeliyiz. Ve bu mücadele içinde, gerçek barışın, sadece, yeni bir emperyalist savaşın çıkmasını engellemekten ibaret olmadığını, tersine gerçek barışın, haksız savaşların nesnel nedenlerinin ortadan kaldırılmasıyla sağlanacağını, gerici, haksız savaşların iç savaşlara; devrimci savaşlara dönüştürülmesiyle elde edileceğini açıklamalıyız ve emekçi yığınları bu doğrultuda örgütlemeliyiz.

Emperyalist cephe örgütlü. Pasifist, reformist cephe örgütlü. Sadece antiemperyalist devrimci cephe örgütsüz. Pasifist cephe, örgütlü olduğu için güçlü. Antiemperyalist demokratik cephe, örgütsüz olduğu için etkisiz. Ülkemizde ve bütün dünyada Marksist Leninist Komünistlere düşen görev, bu cepheyi örgütlemektir. Uluslar arası antiemperyalist bir cephenin kurulması için mücadele etmektir.
Pasifizme karşı mücadeleyi de içeren böyle bir örgütlenmenin nesnel koşulları bütün dünyada mevcuttur.

(Gelecek yazıda savaşta moral faktörünü ve moralin savaş bazında sınıfsal içeriğini ele alacağız).