deneme

4 Mayıs 2003 Pazar

KAPİTALİST DÜNYANIN HALİ


 
Yeni Keynesçiler, geçen yüzyılın ‘70’li yıllarına kadar burjuva ekonomide belirleyici yön oldular. ‘70’li yıllardan itibaren baş gösteren kapitalizmin yapısal krizi, neoliberal akımın gelişmesini ve belirleyici yön olmasını berberinde getirdi. Keynes ekolü, her alanda savaşarak geri çekildi. Uluslararası tekeller açısından Keynesçi ekonomi ve politikayı uygulamanın maddi koşulları kalmamıştı. Öyle ki düzene, gelişmelere ayak uydurabilmek için sosyal demokrat partiler de neoliberalizmi benimsemişlerdi. Ama bu partiler içinde Keynesçilikte direnenler de var. Onlar da, umutsuz bir şekilde, kendi “yoldaşlar”ına karşı; sosyal demokratik neoliberalcilere karşı Keynesçi öneriler öne sürerek eski dönemi yad eder konuma düştüler. Bu kesimin, güncel ekonomik krizden çıkmak ve işsizliğin önünü almak için öne sürdükleri “kamuda yeni yatırımların vakit geçirmeden genişletilmesi” anlayışları yeni borçlanmaya dayanıyor. Devlet, yeni borç bulacak ve bunu da kamu yatırımı olarak kullanacak. Buna ek olarak da vergiler arttırılacak. Böylece elde edilen miktar -Almanya için 750 milyar Euro- ekonomiye aktarılacak.

Bu anlayış John Maynard Keynes’in teorilerine dayanıyor. Britanyalı bu ekonomist, günümüzde de “sosyal pazar ekonomisi”nin teorisyeni olarak görülmektedir. Bu ekonomist, sosyal, adaletli, ahenkli, işsizliğin olmadığı, yoksulluğun olmadığı bir kapitalizmin mümkün olacağını savunur. Onun bu anlayışlarının arka planında, teoride ve pratikte sosyalizmi çürütmek vardı. Ne de olsa, ‘30’lu yıllarda Sovyetler Birliği’nde inşa edilen sosyalizmin bütün dünyadaki prestiji görkemliydi, kapitalizme indirilen bir darbeydi.

Her halükarda sorun son kertede realizeye; üretilenin tüketilmesine dayanıyordu. Sosyalizmin böyle bir sorunu yoktu. Çünkü o, planlı ekonomiyi ve gereksinimlerin giderilmesini esas alıyordu. Kapitalist üretim biçiminde ise tam da bunun tersi geçerlidir. Üretimin anarşistliği, kapitalizmin nesnel bir yasasıdır. Pazar için üretmek, gereksinimleri göz önünde tutmadan üretmek, bu yasanın yansıyış biçimidir. Kapitalizmin her döneminde, özellikle de devrevi olarak patlak veren fazla üretim krizleri döneminde –bugün olduğu gibi- burjuvazinin ekonomistleri, krizden çıkmanın yolları üzerine sürekli tartışırlar. Bütün sorun, nasıl yapmalıyız ki meta arzını emecek, tüketecek bir talep kitlesi; alıcı/tüketici kitlesi yaratmalıyız. Bu sorunun çözümü üzerine Marksistler arasında da tartışmalar olmuştur. Örneğin bunlardan birisi Rosa Luxemburg’dur. “Sermaye Birikimi”, Rosa’nın temel eseridir. Bu eserinde Rosa, kapitalizm uluslararasılaştıkça -burjuva kavramla ifade edersek, küreselleştikçe- bütün dünyada hakim oldukça, kendi sistem sınırına yakınlaşmış olur (Bu anlayışı biraz daha irdelersek “kendiliğinden çöküşe” varırız, ama burada sorunun bu yanıyla ilgilenmiyoruz). İster tek tek ülkelerde olsun, isterse dünya çapında olsun kapitalizmin hakimiyeti, toplumun; her bir ülke toplumunun ve dünya toplumunun esas itibariyle kapitalistlerden ve proleterlerden ibaret bir topluma dönüşmüş olması demektir. Bu anlayışta yanlış olan bir yan yok.

Sorun iki aşamalı: Birincisi, üretim, değişken sermayenin (işçilerin ücretleri toplamının) üstünde olursa, yani üretimin bir kısmı tüketilmezse, ne olur? Bu, ekonomik kriz demektir. İkincisi, birinci noktanın devamı olarak, artı değer ne kadar çok elde edilirse, onun realize edilme koşulları (pazarlanma koşulları) o kadar kötüleşir. Bunu aşmak için Rosa, dışarıdan alım gücünün sağlanması gerektiğini savunur. “Dışarı” kavramından Rosa, bir ülke içinde kırsal kesimi, dünya çapında da kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinin hakim olduğu ülkeleri anlar. Gerekirse bu alanlar, savaş yoluyla fethedilmelidir der Rosa.

Aynı sorunu Keynes de ele almıştır. Bu ekonomiste göre, yapısal nedenlerden dolayı sistemde bir talep açığı vardır ve bu açık da işsizliğe neden olmaktadır. Bu açığı ve neden olduğu işsizliği ortadan kaldırmak için hükümetlerin yapması gereken, hazine ve faiz politikaları üzerinden ucuz kredi sağlamak ve bunu sanayiye ve isteyen bireye sunmak. Keynes, paranın dolaşım hızını arttırmayı ve devletin borçlanmasını, bahsettiği sorunun çözümü için kaçınılmaz görmektedir.

Böylece, yeni toplumsal görev alanları keşfedilerek; yeni iş olanakları yaratılarak, toplumun belli kesimleri ödeme gücü olan talebe dönüştürülmüş olur ve dış saldırganlığa gerek kalmaz.

ABD’de, ‚30’lu yılların „New Deal“ döneminde Keynes’in temel yapıtı „Genel Teori“de formüle ettiği anlayışlar uygulanmıştır. Aynı anlayışlar faşist Almanya’da da uygulandı. Devlet borçlanmasına ve iş olanağı sağlama tedbirlerine ağırlık verildi. ABD’de bolca para basıldı, Almanya’da hayali firmalar kuruldu ve onların adına bolca tahviller çıkarıldı. 1936’da Amerikan bütçe açığı 4,6 milyar dolara çıktı. Bu, federal harcamaların yüzde 50’sine tekabül eden bir miktardı.

Faşist Almanya, hesabını savaş üzerine yapmıştı. Öyle de oldu. İşgal ve arkasından gelen talanla, pompalanan karşılığı olmayan paranın karşılığı olarak maddi değerler ve işgücü (değişmeyen ve değişken sermaye) elde etti ve durumu idare edebildi. Savaş sonunda balon, baskı altında tutulan enflasyon patladı ve Almanya’da ekonomik yaşam; üretim, savaşın bitişinin hemen sonrasında tamamen durdu.(Kapitalizmin tarihinde görülmemiş bir olay).
ABD’de ise, ancak savaşa girdikten sonra tam istihdam sağlanabildi. Şişirilen dolar emisyonu, dünyanın talanıyla; neredeyse dünyanın bütün altın rezervlerini ele geçirerek, silah ve başka maddelerin satışıyla maddi değersel karşılığını buldu.

Kapitalizmin pratiği, kartalımız Rosa’nın görüşlerini doğrulamadı, eleştirdiği Marks’ın “Kapital”deki görüşlerini doğruladı.

Kapitalist dünya da ise tartışmalar devam ediyor. Nasıl yaparız da dönemsel olarak patlak veren ekonomik krizlerden kurtulabiliriz! Buna ne Keynesçilik ne de neoliberalizm çare oldu. Burjuva teorisyenler, iki kutup arasında; Keynesçilik ile neoliberalizm arasında gidip geliyorlar. Dün Keynesçilikti, bugün de neoliberalizm. Yarın neyi, Marksizm üzerine “zafer” diye ısıtıp önümüze sürecekleri belli değil. Hangi demagojinin maddi koşulları doğarsa o anlayışı benimseyecekleri açıktır. Bu da Kenyençilik ile neoliberalizm arasında bir yerlerde konaklamaktan başka bir şey olmayacaktır.

Üretimin ve sermayenin uluslararasılaşma boyutları ve uluslararası yeniden örgütlenmesi, hem uluslararası tekeller ve hem de emperyalist devletler arasındaki çelişkileri olağanüstü keskinleştiriyor. Emperyalist küreselleşme, kapitalist ekonomiyi daha da istikrarsız hale getiriyor ve dünya çapında çoğalan ve güçlenen siyasal krizin ve kapitalizmin genel krizinin faktörleri, bugün dünya çapında bir siyasal krizin ve kapitalist emperyalist sistemin sistem krizinin patlak vermesine neden olmuştur.

Dünya çapındaki milyonları kapsamına alan protestolar, geniş emekçi yığınların kapitalist sistemden umutlarını kestiklerinin, dünya çapında devrimci bilinçlenmenin mayalanmaya başladığının bir işaretidir. “aşka bir dünya olasıdır” talebi bu gelişmenin bir sonucudur. Ama “başka bir dünya olasıdır”dan neyin anlaşılması gerektiğinde yollar ayrılıyor. Örneğin “antiküresel hareket”in önderliğini elinde tutan burjuva, küçük burjuva pasifist ve reformistler, “başka bir dünya olasıdır”dan, demokratikleştirilmiş, dizginlenmiş bir kapitalizm/emperyalizmi, olanakları sınırlandırılmış uluslararası tekeller dünyasını anlıyor ve bu görüşünü, her gün, her saat ve her fırsatta milyonlarca emekçiye pompalıyor. Bu unsurlar için “kontrollü” kapitalizm, “başka bir dünya olasıdır”ın gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir. Komünistler de “başka bir dünya olasıdır” diyorlar ve bu dünyanın ancak ve ancak kapitalist sistemin bütün dünyada yıkılmasıyla kurulabileceğini savunuyorlar.

Antiküresel hareket”in milyonlara hitap etmesi, teorik ve ideolojik alanda devasa bir mücadelenin verilmesi gerektiğini göstermektedir. Ya antiemperyalist mücadelenin ve sosyalist devrimin tabanını oluşturan bu yığınlar reformizme ve pasifizme teslim edilecek, ya da buna karşı mücadele edilecek. Bu ya-ya’dan oluşan iki olasılığın ortasında kalarak, sadece katılımcı olarak veya tartışmalarını izleyerek, en fazlasıyla, onların “başka bir dünya olasıdır” anlayışlarının gerçekleşmesine hizmet edilmiş olunur.