deneme

11 Mayıs 2003 Pazar

JEOPOLİTİKA VE TÜRKİYE


 
Türk burjuva devletinin Irak savaşına ilişkin olarak Amerikan emperyalizmine istenildiği gibi hizmet edememesi sonucunda Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya çıkan çatlaklar, birçok araştırmacı yazar tarafından Türkiye’nin stratejik öneminin yok olması içiminde yorumlar yapılmasına neden olmuştur. İnsanların ufku, ABD’nin Ortadoğu planıyla sınırlı olunca ve Ortadoğu’da da ABD, yeni bir alanı işgal edince, maddi temeli olmayan değerlendirmelerin önü açılmış oluyor. Irak ve Ortadoğu, Amerikan emperyalizminin dünya hakimiyeti politikasının; jeopolitikasının sadece bir ayağı. İşin bir de Balkanlar ve Hazar Havzası/Orta Asya ayağı var. Türkiye, Balkanlar-Ortadoğu-Hazar Havzası üçgeninin ortasında yer almakta. Bu nesnel gerçekliği göz önünde tutarak araştırmacı yazarlar, biraz da şöyle düşünseler ne olur: Hiçbir emperyalist ülke; başta da Almanya, Fransa, Rusya, Çin, Japonya, Amerikan emperyalizminin çıkarlarına göre hareket etmeyeceklerdir. Bu ülkelerin her biri, dünya pastasından daha fazla pay almak için birbirleriyle rekabet ediyorlar ve edeceklerdir. Bugün açısında dünyada emperyalist ülkeler arasında yeni bir saflaşma henüz yok, ama bu böyle gitmeyecek. Bütün Orta ve Doğ Avrupa, askeri olarak NATO’nun, ekonomik olarak da AB’nin güdümünde. Yani bu bölgede ve buna ek olarak bütün Balkanlarda bir taraftan ABD, diğer taraftan AB ve kendi başına da Rusya kıyasıya rekabet içindeler. Aynı durum Hazar Havzası ve Orta Asya için de geçerli. Orta Asya söz konusu olunca işin içine Çin de giriyor. Bütün bu bölgelerde Amerikan emperyalizminin hiç müttefiki yok. Askeri zorbalığına dayanarak varlığını sürdürüyor. Balkanlar, olası boru hatlarından (Hazar Havzası petrol ve doğal gazının Karadeniz, Balkanlar üzerinden dünya pazarlarına taşıyacak hat) ve özellikle Alman emperyalizminin “sıcak denizlere” açılmasını engellemek açısından Amerikan emperyalizmi için önemlidir. Balkan yarım adasında hiçbir emperyalist güç vazgeçmeyecektir. AB, sınırlarını Kıbrıs’a kadar uzatmış ve Ortadoğu’ya pek uzakta değil. Hazar Havzası’na giriş kolay, ama çıkması, oranın talan edilen zenginliklerinin dünya pazarlarına taşınması hiç de kolay değil. Irak’ın Amerikan emperyalizmi açısından ne olacağı da belli değil. Arap halklarının ve bütün dünya halklarının desteğini alan bir antiamerikancı mücadelenin gelişiyor olduğu herkesin malumudur. Bütün bu çıkar kavgasının sürdürüldüğü alanı kim terk etmek ister? Diyelim ki Amerikan emperyalizmi nezdinde Türkiye’nin strateji önemi azaldı. Peki onun yerini dolduracak başka güç yok mu? Türkiye’nin emperyalist ülkeler ve jeopolitikalar açısından önemini İncirliğe indirgeyen bir anlayışın, ufku ne kadar derindir, bilinmez, ama Amerikan emperyalizmi açısından önemsizleşen, AB bakımından pekala önemli olur. Türkiye, Amerikan emperyalizmi açısından önemsizleştiyse, o önemsiz yere AB yerleşebilir. “Müttefik” değiştirmek hakim sınıflar açısından hiç de zor değildir. Amerikan emperyalizmi, gelişmenin bu yönünü göremeyecek kadar aptal mı?

Dünyanın gelmiş geçmiş jeopolitikacılarının, dünyanın kalbi diye tanımladıkları Orta Asya dahil merkezi Rusya’ya batıdan ve güney batıdan giden yol Anadolu’dan geçmektedir. Anadolu orada durduğu müddetçe, Amerikan jeopolitikasının dünya hakimiyeti merkezinde de merkezi Rusya durduğu müddetçe ve diğer emperyalist ülkeler de, kendi çıkarları nedeniyle Amerikan emperyalizminin bu yayılmacılığına karşı mücadele ettikleri müddetçe, Türkiye’nin stratejik konumu hiç azalmaz. Bu alanlara göz diken her emperyalist güç için Türkiye, elde edilmezi gereken bir alandır, bir üstür.

Ancak, Amerikan emperyalizmi İran’ı da işgal ederse veya İran rejimiyle ilişkilerini, yeniden, Şah dönemindeki durumuna getirirse, işte o zaman Türkiye’nin stratejik önemi, Amerikan emperyalizmi açısında önemsizleşebilir. Ama bu seferde onun yerini diğer emperyalist güçler doldurur. Örneğin AB.

Türk burjuva devleti için sorun olan bütün sorunlar, emperyalistler arası güç dengesinin gelişme seyri içinde, emperyalist çıkarlara göre çözümlenecek sorunlar olarak görülmelidir. Bunlardan birisi de Kıbrıs sorunudur. Kıbrıs topu şimdi AB’ye atıldı. Hemen arkasından Annan planı yeniden gündeme getirildi. Sınırlar, karşılıklı ziyarete açıldı. Soru şu: Amerikan emperyalizmi, Kıbrıs’ı AB’ye bırakır mı? Stratejik öneminden dolayı bırakmaz. Peki AB, Kıbrıs’ın tamamından vazgeçer mi veya ABD’yi o bölgeden uzaklaştırmak istemez mi? Tamamından vazgeçmez ve ABD’yi o bölgede uzaklaştırmak ister. Bu durumda bölgede hegemonya mücadelesi veren bu her iki güç, Adadan vazgeçmeyecekler. Öyle ki Türk burjuva devleti, AB’ye gireceğim diye Kıbrıs’tan vazgeçse, Amerikan emperyalizmi bunu engeller.

Türkiye’nin stratejik öneminin azaldığını düşünenler –revizyonist blokun ve sosyal emperyalist SB’nin dağılmasından sonra da böyle düşünenler çoktu- biraz da şöyle düşünseler ne olur? Amerikan emperyalizmi, kendi çıkarlarına hizmet edecek derecede güçlü bir Türkiye ister. Yapılan pazarlıkların detayı bilinmiyor, ama Türkiye Irak’a sadece Amerikan emperyalizmine hizmet için girmeyecekti ve sorun da sadece para değildi. (Çünkü Amerikan emperyalizmi işin maddi yönünü sorun yapmayacağını açıklamış ve bu alanda da belli bir mutabakat sağlanmıştı). Türk burjuvazinin Musul, Kerkük, yani Türkmen değil, petrol hayali vardır. Kuzey cephesinin açılması, her halükarda birtakım, hiç de küçümsenmeyecek kırıntıları veya payı beraberinde getirecekti. Bunun adı savaş ganimetidir. Bu ganimeti elde eden Türkiye’nin emperyalist hırsı, saldırganlığı veya gücü artmayacak mıydı? Artacaktı. Amerikan emperyalizmi, Türk burjuvazisine yerini gösterdi. (Sadece Türk burjuvazisine değil, diğer ülkelere de, İngiltere’ye de yerini gösterdi). Benim çıkarlarıma hizmet etmek için ihtiyaçlarını karşılarım. Hepsi bu kadar! Türk burjuvazisinin burnu sürtüldü.

Değerlendirmelerin nesnelliğe tekabül edip etmediği, gelişmeleri, olmasını istediğimiz gibi mi gördüğümüze veya da olduğu gibi mi gördüğümüze bağlıdır. Bu rejimin mevcut gücünü ve potansiyel gücünü küçümseye küçümseye bir hal olanların, aynı rejimin hala ayakta duruyor olmasında çıkartmaları gereken bir ders olmalıdır.

Bütün bunların üstesinden gelmenin bir yolu var, o da, bütün emperyalist güçleri bölgeden kovmak, işbirlikçilerinin iktidarlarını yıkmak ve bütün bölgeyi, halkların kardeşliğini ifade eden bir düzeninin hakim olduğu alana dönüştürmek için mücadele etmektir. İşte o zaman Türkiye’nin de, Irak’ın da, Kıbrıs’ın da –bu sefer- bölgemiz halkları ve devrimi için, dünya halkları ve devrimi için stratejik önemi olacaktır. Bütün dünyada sınıflar arası mücadele devam ettiği müddetçe bu bölgenin, mücadele eden sınıflar açısından farklı amaçlı stratejik önemi hep olacaktır.