deneme

5 Ağustos 2005 Cuma

AĞUSTOS AYI

• 2 Ağustosta Potsdam Anlaşması imzalandı.
• 5 Ağustos 1895’te Friedrich Engels’i kaybettik.
• Amerikan militarizmi, Japonya’nın Hiroşima (6 Ağustos 1945) ve Nagazaki (9 Ağustos) kentlerine atom bombası attı.
• 13 Ağustos 1961’de “antifaşist koruma duvarı”nın (nam-ı diğer Berlin Duvarı veya ihanet duvarı) yapımına başlandı.
• 18 Ağustos 1944’te Alman proletaryasının seçkin önderlerinden Ernst Thälmann katledildi.
• 19 Ağustos 1991’de bir kısım revizyonist önderin örgütlediği darbe yenilgiyle sonuçlandı ve SBKP Rusya’da yasaklandı.

• 2 Ağustos, Potsdam Antlaşması:
Antihitler Koalisyonu tarafından (SSCB, ABD ve İngiltere) 2 Ağustos 1945’te imzalanan Potsdam Antlaşması, Alman faşizminin yenilgisini, koşulsuz teslimiyetini ifade ediyordu. Aradan 60 sene geçmesine rağmen bu antlaşmanın hala güncel olan yönleri vardır. Stalin önderliğinde sosyalist Sovyetler Birliği’nin bütün çabalarına rağmen, kapitalist dünyanın patronluğunu üstlenen Amerikan emperyalizmi, İngiltere ve Fransa gibi diğer emperyalist ülkelerin de desteğini alarak Potsdam kararlarının uygulanmaması ve uygulanması gerektiği gibi uygulanmaması için yoğun çaba harcamıştır. “Alman militarizmi ve nazizminin yok edilmesi” sadece Sovyet kontrolündeki Almanya’da gerçekleştirilmiştir. Amerikan, İngiliz ve Fransız işgal bölgelerinde görünüşte bir “temizlik” yapılmış ve faşizm döneminin unsurları savaş sonrası Almanya’nın yeniden inşasına ekonominin ve toplumsal yaşamın her alanında aktif olarak katılmışlardır. “Nazi partisinin yok edilmesi”, “Nazi yasalarının kaldırılması”, Nazi partisi üyelerinin ve faşist Almanya döneminde önemli görevler üstlenmiş olanların kamu yaşamından uzaklaştırılmaları, eğitimin demokratik düşünceler temelinde yeniden örgütlenmesi, Alman savaş potansiyelinin yok edilmesi, savaş suçlularının cezalandırılması gibi kararlar, ancak ve ancak SB’nin ısrarlı tutumundan dolayı Amerikan, Fransız ve İngiliz işgal bölgelerinde savaş sonrasının ilk yıllarında yetersiz olarak, göstermelik olarak, Sovyet bölgesinde ise gerektiği gibi uygulanmıştır.

Potsdam Antlaşması demokratik, silahsızlanmış, barışçıl bir Almanya öngörmekteydi. Ama Stalin önderliğinde sosyalist Sovyetler Birliği’nin bütün çabalarına rağmen başta ABD olmak üzere İngiltere ve Fransa, Almanya’nın bölünmesi ve kendi kontrollerinde olan bölgelerin bir devlet olarak birleşmesi (Federal Almanya Cumhuriyeti) için; Potsdam Antlaşmasının fiilen geçersiz kılınması için sürdürdükleri çabada başarılı olmuşlardır. 1949’da kurulan her iki Almanya (Alman Demokratik Cumhuriyeti ve Federal Almanya Cumhuriyeti) Potsdam Antlaşmasının Sovyetler Birliği tarafından doğru bulunmayan sonucudur.

• 5 Ağustos 1895, Engels`in ölümü:
Marksizm-Leninizm’in ustalarından Friedrich Engels 28.11.1820’de Barmen’de (Almanya) doğdu ve 5.8.1895’te de Londra’da öldü. Karl Marks’ın en yakın mücadele arkadaşı olan Engels, Marks ile birlikte bilimsel sosyalizmin teorisini geliştirdi. Marksist teorinin oluşumuna devasa katkısına rağmen O, kendini Marks’ın yanında bir “yardımcı” olarak “2. keman” olarak görecek derecede alçakgönüllüydü. Engels, teori alanındaki (özellikle felsefe, diyalektik) katkısının yanı sıra barikatlarda ön saflarda savaşacak kadar da pratik mücadelede yer aldı. Marks tarafından yazılan Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini basılacak duruma getiren ve bu ciltlere Marks’ın düşünceleri doğrultusunda gerekli yerlerde ekler yapan (yaptığı ekleri parantez içine alarak belirtmiştir) Engels’tir.
Marks ve Engels’in düşünceleri dünya proletaryasının ortak mirasıdır.





• 6-9Ağustos 1945, atom bombasının atılması:

Amerikan emperyalizmi, Japonya’yı koşulsuz teslim alma bahanesiyle Hiroşima (6 Ağustos 1945) ve Nagazaki (9 Ağustos) kentlerine atom bombası attı.

Hiroşima’ya atılan bomba (“Little Boy”) 6 Ağustostan Aralık 1945’e kadar geçen zaman içinde 140000 ila 150000 arasında insanın ölümüne neden olmuştur. 9 Ağustos 1945 Nagazaki’ye atılan bomba (“Fat Man”) sonucunda da 70000 ila 80000 arasında insan ölmüştür. Radyoaktiviteden dolayı sonradan ölenlerin sayısı Hiroşima’da 350000 ve Nagazaki’de de 270000 olarak tahmin edilmektedir.
15 Ağustos 1945’te Japonya koşulsuz teslim oldu.

Japonya’nın savaşı devam ettirecek gücünün kalmadığı ve teslim olmasının sadece bir zaman sorunu olduğu bilindiği halde Amerikan emperyalizmi, sosyalist Sovyetler Birliği’ni göz önünde tutarak atom bombasını kullandı. Esas amacı SB’ni tehdit etmekti.

Amerikan emperyalizmine göre SB, Doğu’da da zafere “ortak” edilmemeliydi. Bunun ötesinde ve esas olarak Sovyet “yayılması”nın önüne geçilmeliydi ve o dönemde silah sanayi oldukça gelişmiş olan SB, ancak ve ancak yıkıcı gücü korkunç olan yeni bir silahla tehdit edilebilirdi. Bu da atom bombasıydı. Bu silah, Stalin önderliğinde sosyalist SB’ni proleter enternasyonalist politikasını geliştirmede, savunmada ve uygulamada engelleyemedi. Birkaç sene içinde SB de aynı teknolojiyi geliştirdi ve bu teknolojiyi barışçıl amaçlar için kullanacağını açıkladı.
Ama 20. Parti Kongresinden sonra; Kruşçev modern revizyonistlerinin SB’nde siyasi iktidarı ele geçirmelerinden sonra SB ve ABD arasında atom silahlanma yarışı da hız kazandı.
Bugün mevcut atom silahı potansiyeli dünyayı en azından 90 kere yok edecek boyutlardadır.

• 13 Ağustos 1961 Berlin duvarının inşası:
13 Ağustos 1961’de “antifaşist koruma duvarı”nın yapımına başlandı. Bu duvar “Berlin Duvarı” veya “utanç duvarı” olarak da bilinir. Ama bu duvarın siyasal karakterini en iyi açıklayan kelime ihanettir ve bu nedenden dolayı da bu duvar bir “ihanet duvarı”dır. Nedeni çok açıktır.

Revizyonist SB ile ABD arasındaki veya Revizyonist Blok (Varşova Paktı) ile NATO arasındaki çelişkilerin keskinleşmesinin nedeni, revizyonist SB ve Amerikan emperyalizmi arasındaki dünya hegemonyası için rekabetti. O dönemde Alman Demokratik Cumhuriyeti medyası sık sık “üçüncü dünya savaşı”ndan, “intikamcı Alman militarizmi”nden, “Berlin’e saldırı”dan bahseden haberlerle, yorumlarla ve provokasyonlarla doluydu. Berlin’in duvar örülerek çembere alınacağı Almanya Sosyalist Birlik Partisi 1. sekreteri W. Ulbricht tarafından sürekli yalanlanıyordu. Ama duvarın inşası için de bütün hazırlıklar sürdürülüyordu. Nihayetinde 3-5 Ağustos 1961’de Moskova’da bir araya gelen Varşova Paktı ülkeleri komünist partileri 1. sekreterleri “Batı Alman emperyalizminin ve NATO’daki yandaşlarının tehdidi altındaki barışı güvenlik altına almak için SB ve Demokratik Alman Cumhuriyeti tarafından öngörülen tedbirleri onadılar”. Böylece Berlin duvarının inşası için karar alınmış oldu. Gerisi biliniyor. Alman Demokratik Cumhuriyetinin başkenti olan Doğu Berlin örülen duvarla çember içine alındı. Bu duvar 1989’da yıkılana kadar sosyalizm adına bir utanç ve ihanet abidesi olarak kaldı ve emperyalist burjuvazi tarafından antikomünist propagandanın önemli bir aracı olarak kullanıldı. Peki, sorun neydi?

II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan “Halk Demokrasisi” ülkelerinde Stalin önderliğinde sosyalist SB’nin her alandaki unutulamaz fedakar katkısıyla başlayan ekonominin yeniden inşası ve toplumun demokratik ve sosyalist yeniden yapılanma süreci 1956’da, SBKP’nin XX. Kongresinde iktidarı ele geçiren Kruşçev monden revizyonistleri tarafından kesintiye uğratıldı veya ekonomide ve toplumsal yapıda yeniden inşa, proleter enternasyonalizmini rafa kaldıran, revizyonist SB çıkarlarını ön plana çıkartan Sovyet modern revizyonizmi tarafından yeni dünya koşullarına göre yönlendirilmeye başlandı. Artık revizyonist SB’nin çıkarları Varşova Paktı ülkelerinin de çıkarları olmuştu. Bu durum hemen bütün Varşova Paktı ülkelerinde iktisadi ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilemiş ve toplumsal huzursuzluklara neden olmuştu. Bu nedenden dolayı on binlerce Alman “açık kapı” durumunda olan Berlin üzerinden Batıya kaçıyordu. Doğu Almanya’nın ikna gücü kalmamıştı. Kaçışı durdurmak için duvar örüldü. Böylece “duvarlı sosyalizm” dönemi başladı.

Berlin duvarıyla korunmak istenen sosyalizm değildi. Çünkü daha önceleri Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya kitlesel göç yoktu. Ne zaman ki Sovyet revizyonizmi doğrultusunda Doğu Almanya’da da baskıcı revizyonist diktatörlük kuruldu, işte o zaman kitlesel göç hareketi de başladı. Duvar bu göçü engellemek için inşa edildi ve yıkılana kadar da bir utanç ve ihanet abidesi olarak kaldı.

• 18 Ağustos 1944 E. Thälmann`in katledilmesi:
14 Ağustos 1944’te faşist sürüsü SS’in komutanı, polis şefi ve içişleri bakanı H. Himmler Hitler ile E. Thälmann’ın katledilmesi üzerine konuşur ve Hitler’in emri, “o katledilmeli” olur.






E. Thälmann 18 Ağustos gecesi Buchenwald toplama kampında katledildi. Öldürülmesinin duyulmaması için tedbirler de alındı. Önce, 28 Ağustostaki hava saldırısında öldüğü açıklandı. Ama katledilmesi gizlenemedi.
11 sene faşizmin zindanlarında tutuklu kalan Thälmann AKP başkanlığı görevini de sürdürdü. Alman proletaryasının bu seçkin oğlu, sosyalizmin, proleter enternasyonalizminin boyun eğmez savunucusuydu.

Thälmann’ın öngörüsü gerçekleşti; Alman faşizmi SB’nin gücü karşısında çöktü. Katledilmesinden birkaç ay sonra faşist Almanya koşulsuz teslim oldu.

• 19 Ağustos 1991 SB`nde darbe denemesi ve SBKP`nin sonu:
Darbecilerden oluşan “Sıkıyönetim Devlet Komitesi” 19 Ağustos 1991’de bütün ülkede sıkıyönetim ilan etmişti. Ama darbeciler halkın direnişi karşısında ancak iki-üç gün ayakta kalabilmişler ve 21 Ağustosta da geldikleri gibi gitmişlerdi. Söz konusu komite, grevleri, gösterileri, siyasi faaliyeti yasakladığını 19 Ağustosta açıklamıştı. Ama onu dinleyen olmadı. Ülkenin önemli sanayi merkezlerinde işçiler greve gittiler. Leningrad’da tanklar şehrin varoşlarını aşamadı.

Kimdi bu darbeciler ve neyi kurtarmaya çalışıyorlardı? Darbeciler, on yıllar boyu devlet, parti ve ordu bürokrasisinde önder görevler üstlenmişlerdi ve sosyalist SB’nin revizyonist, sosyal emperyalist, bürokratik kapitalist bir ülkeye dönüşmesinde önemli payı olan unsurlardı. Bunlar, yeniden inşa edilen kapitalizmi on yılar boyunca sosyalizm diye pazarlamasını beceren unsurlardı.

Darbenin en önemli sonucu, Rusya Federasyonu sınırları içinde SBKP’nin yasaklanmasıydı. Rusya Federasyonu başkanı olan Yelzin, Kırım’da gözaltında tutulan SSCB başkanı ve SBKP Genel Sekreteri Gorbaçov’u Moskova’ya getirtmiş ve bütün dünyanın gözü önünde parlamentoda partinin yasaklanması kararını okutmuştu. Gorbaçov, onursuzluğun örneği olmuş ve bu korkunç aşağılanmayı protesto dahi etmemişti.
KGB ve ordunun belli kesimlerine dayanan darbe hareketi SBKP’nin ölümü olmuştur.

Başarısız darbeden sonra Gorbaçov, SBKP’nin “reforme edilmesinin imkânsız” olduğunu bizzat açıklamış, partinin dağıtılmasını önermiş ve nihayetinde Genel Sekreterlik görevinden ayrılmıştır.

Sosyal emperyalist SB ve revizyonist SBKP’nin çöküşünün ve dağılmasının ardından ağlayanlar olmuştur. Ama bu tarihsel gelişmeyi Markist-Leninistler ancak selamlayabilirler. Ne de olsa 35 senelik bir çarpıtma sona ermiş oldu. 1956’dan sonra SB’nde iktidara gelen revizyonistler, Marksizm-Leninizm’e, sosyalizme tarihte görülmemiş darbeler vurmuşlardı. XX. Parti Kongresinden itibaren Sovyet modern revizyonistleri Lenin ve Stalin’in devrimci partisini halk yığınlarını baskı altında tutmanın ve yanıltmanın en önemli araçlarından birisine dönüştürmüşlerdi.

Bir zamanların güçlü sosyalist ülkesinin; SSCB’nin sefil çöküşü, Marksizm-Leninizm’in değil, modern revizyonistlerin sosyalizme ihanetlerinin doğrudan bir sonucudur.
Revizyonist SBKP dağıldı ve onunla birlikte de bürokratik kapitalist sistem, Sovyet sosyal emperyalist sistemi çöktü.