Geçenlerde Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice Romanya’yı ziyaret etti. Görüşmeler sonucunda, hazırlıkları daha önceden tamamlanmış olan anlaşmalar imzalandı. Romanya, ABD’nin Karadeniz kıyısında dört üs kurmasını içeren anlaşmalara imza attı.
Tabii amaç yine „terörizme karşı mücadele“ olarak açıklandı. Anlaşılan o ki, Amerikan emperyalizminin „uluslararası terörizme karşı mücadele“ etmesi, teröristleri yakalaması ve masum insanların canını kurtarması için Karadeniz kıyılarında dört askeri üsse ihtiyacı varmış! Amerikan emperyalizminin „terörizme karşı mücadele“ babındaki retorik açıklamalarını bir kenara bırakırsak geriye tarih boyunca Alman emperyalizminin tekelinde olan „Drang nach Osten“ („Doğuya Yöneliş“) jeostratejisinin; Alman emperyalizmi açısından bu jeopolitik açılımın Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitik açılımında stratejik bir kavram olarak ele alındığını görürüz.
Amerikan emperyalizmi kuracağı yeni üsler vasıtasıyla rakiplerini adeta boğmaktadır. Bu üsler, Romanya’yı kendi bağlamak için değil, başka açıdan Amerikan yayılmacılığı için oldukça önemlidir:
1-AB’nin, özellikle de Alman emperyalizminin Ortadoğu’ya, Karadeniz Havzasına ve Karadeniz ve Ukrayna üzerinden Kafkasya’ya, dolayısıyla Orta Asya’ya açılımı önünde aşamayacağı bir engel oluşturmak.
2-Rusya’nın Balkanlar ve Akdeniz’e açılma sevdasının önünü almak.
3-BOP’un gerçekleştirilmesinde daha geniş çevreyi stratejik hâkimiyet alanına çevirmek.
4-Nihayetinde, Kafkasya/Hazar Havzası/Orta Asya hâkimiyeti için mücadelede her an kullanabileceği bir alan daha oluşturmak.
Amerikan Dışişleri Bakanı C. Rice’a göre ABD ve Romanya „silah kardeşliği“ içindeler. Romanya Devlet Başkanı T. Basescu’ya göre de Amerikan emperyalizminin Romanya’yı jeopolitik köprübaşı olarak kullanmak istemesi Romanya açısından „siyasal inandırıcılığın“ bir ifadesi. Uşaklığı ifade eden bu sözleri duyunca insanın aklına Çauçesku’yu savunası geliyor!
Anlaşılan o ki, bu tavrıyla AB’yi oldukça kızdıran Romanya açsından AB üyeliğinden ziyade Amerikan „dostluğu“ daha değerli oluyor. Bir zamanlar General Antonescu da Romanya’yı Hitler-Almanya’sına teslim etmişti.
Kurulması üzerine anlaşılan dört üs sorununa ve genel olarak Karadeniz Havzasındaki çıkar çatışmalarına yukarıda belirttiğimiz dört nokta çerçevesinde bakmak gerekir. Bu alanda Rusya, ABD ve AB rekabet merkezleri kendilerine özgü hâkimiyet stratejileriyle bölgede karşı karşıyalar.
Karadeniz Havzası 20. yüzyıl boyunca sahip olduğu strateji önemini geride bırakan bir stratejik öneme sahip oldu. II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve sosyalizme yönelen bölgenin Halk Demokrasisi ülkeleri, Sovyetler Birliği’nde siyasal iktidarın Kruşçev modern revizyonistleri tarafından gasp edilmesinden sonra (XX. Kongre, 1956) revizyonist SB’nin hegemonya çıkarlarının araçlarına dönüştüler. SB ve Revizyonist Bloğun dağılmasından sonra, AB’nin ve NATO’nun doğu genişlemesine paralel olarak bu bölgenin stratejik önemi dünya hegemonyası perspektifiyle ele alındı. Bir taraftan Rusya ve diğer taraftan da ABD-AB arasında bir tampon bölge konumunda olan bu alanda Rusya, AB ve ABD, dünya hegemonyası perspektifli rekabetlerinde karşı karşıya geldiler.
SB’nin dağılmasından sonra bu birliği oluşturan ülkelerin çoğunluğu, kurtuluşu Batı dünyası ile, somutta da AB, ABD ile sıkı ilişkide aradı. SB’nin güneyinde yer alan ülkeler; Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan; Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan gibi Güney Kafkasya ülkeleri; batıda Estonya, Letonya ve Lituanya gibi Baltık bölgesi ülkeleri ve Orta ve Doğu Avrupa’da Ukrayna, Moldavya, Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan; Slovakya ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler, şu veya bu derecede farklı olmasına rağmen, AB ve ABD’nin hegemonyasını kabullendiler. Soğuk Savaş döneminde Amerikan emperyalizminin SB’ne karşı oluşturduğu „yeşil kuşak“ Baltık kıyılarından Karadeniz kıyılarına; Romanya ve Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya kadar uzanan ve doğrudan Amerikan emperyalizminin kontrolünde olan bir çembere dönüştü. Bu çemberin en zayıf noktası Beyaz Rusya’dır.
Emperyalist rekabet merkezlerinin amaçlarına bu çerçevede bakalım:
Amerikan emperyalizmi açısından:
“Project for Democracies in Transition” Başkanı Bruce P. Jackson, 9 Mart 2005’de Amerikan Senatosu Dış politika Komisyonuna Karadeniz bölgesiyle ilgili olarak bir taslak sundu. Bu taslakta Amerikan emperyalizmi açısından önemli olan beş faktör ele alınıyor.
Birincisi:
Irak Savaşının gösterdiği gibi ABD’nin genişletilmiş Ortadoğu’da kalabilmesi için Karadeniz kıyısı ülkeleriyle sıkı işbirliği içinde olması gerekmektedir. Bu baya göre Amerika “Ortadoğu’da demokrasiyi destekleme çabasında başarılı olmak istiyorsa, Karadeniz bölgesini açılıp serpilen, demokratik bir bölgeye” dönüştürmek zorundadır.
İkincisi:
Bu bölge, ticari ilişkilerin seyri açısından ABD için önemlidir; “Orta Asya’nın enerji rezervleri Avrupalı müttefiklerimiz için giderek daha önemli olmaktadır. Bugün açısından AB devletleri, enerji ihtiyaçlarının yaklaşık yüzde 50’ni ithal ediyorlar. Bu oran 2020’de yüzde 70’e çıkacak. Bu artış, Karadeniz’den geçen enerji güzergâhıyla teminat altına alınabilir“. Avrupalı müttefikleri için ABD’nin bu „özeni“ farklı yorumlanabilir: Avrupalı müttefiklerinin enerji sorunu Amerikan emperyalizminin umurunda değil. Bu noktada onun amacı; a-enerji güzergâhını kendi kontrolünde tutmak ve b-AB’nin bölgedeki ticari ve başka faaliyetlerini kontrol edebilmektir.
Üçüncüsü:
Karadeniz bölgesi ülkeleri AB ile giderek daha yakın ilişkiler kuruyorlar. „Hırvatistan hariç AB’nin bütün aday ülkeleri bu bölgeden“. Kastedilen aday ülkeler ise Romanya, Bulgaristan ve Türkiye’dir. Bu baya göre bölge ülkelerinin tamamen AB kontrolüne girmemesi için ABD, bu ülkelerde daha aktif olmalıdır. Yani Ortadoğu’ya, Kafkasya’ya ve oradan da Orta Asya’ya giden yolun kapısını tutmak ve AB’yi bu bölgedeki faaliyetlerinde kontrol etmek için ABD, bölgede aktif olmalıdır.
Dördüncüsü:
Bu baya göre „hem Gürcistan’daki gül devrimi hem de Ukrayna’daki portakal rengi devrim, Karadeniz kıyısı ülkelerinde gerçekleşmiştir. Bu devrimlerin yarattığı olanaklar, Minsk’ten Alma Ata’ya, Bişkek’ten Beyrut’a politikayı değiştirmiştir“.
Bruce Jackson gerçekten de doğru söylüyor veya Amerikan emperyalizminin gerçek niyeti bundan daha açık ifade edilemez: Bu ülkelere verilen „sıçrama tahtası“ görevi böyle dile getiriliyor. Amerikan emperyalizmi, Avrasya jeopolitikasını gerçekleştirmek için köprübaşlarını çoğaltmayı, istikrarlı yapmayı ve aynı zamanda AB’yi de kontrol etmeyi esas alıyor.
Beşincisi:
Bu baya göre „Rus dış politikasının en olumsuz ifadesi kendisini bu dönemde Karadeniz’in kuzey yakasında göstermektedir. Yeni demokrasileri yabancı müdahalesine karşı korumak istiyorsak,…dikkatimizi bu bölge üzerinde yoğunlaştırmalıyız“. Yani: Rus emperyalizminin bu bölgede etkili olması engellenmelidir.
Ukrayna’nın geleceği Amerikan emperyalizmin bölgeye özgü stratejisinde belirleyici oluyor. „Demokratik Ukrayna olmaksızın Moldavya’da barışın geleceği belirsizleşir ve Kuzey Kafkasya ülkeleri Avrupa’dan tecrit edilmiş olurlar“. Bu anlayışları Bruce P. Jackson, geçen Şubat sonunda Romanya, Bulgaristan ve Gürcistan yönetimleriyle yaptığı görüşmeler sonucunda formüle etmişti. Bu anlayışa 2004’te „The German Marshall Fund of the United States“ tarafından hazırlanan „A New Euro-Atlantic Strategy for the Black Sea Region“ dokümanı temel teşkil etmektedir. Bu programın amacı şundan ibarettir:
a-Rusya’nın çembere alınması;
b- Rusya’ya kıyı ülkelerin Rusya’dan kopartılması;
c-Eskiden SB’ni oluşturan bu ülkelerdeki iç siyasal gelişmelerin istenildiği gibi kontrol edilmesi ve yönlendirilmesi;
d-Hazar Havzası enerji kaynaklarına girişin ve enerji sevkiyatının batıda teminat altına alınması ve
e- Rusya ve İran’ın bu sevkiyattan uzak tutulmaları.
AB, Karadeniz’i „içdeniz”i yapmayı amaçlıyor:
AB de bölge üzerine aynen ABD gibi düşünüyor. Tabii ki kendi çıkarları açısından: Rusya bu bölgeden uzaklaştırılmalıdır; AB, bölge üzerine gelişmelerde ABD ile eşit boyutlarda söz sahibi olmalıdır. AB, Karadeniz bölgesindeki, faaliyetlerini bu stratejiye göre şekillendirmeye çalışmaktadır. Ama açık olan şu ki, bugün açısından AB, bu stratejisini uygulamak için ABD ile „aşık atacak“ durumda değildir ve bu nedenden dolayı da ondan kopuk hareket edememektedir ve aynı zamanda, her ihtimali göz önünde tutarak Rusya ile ilişkilerine özen göstermektedir.
AB de, adeta Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitikasını takip edercesine, ekonomik çıkarların önümüzdeki yıllarda „giderek Avrasya’ya kayacağı“ tespitini yapıyor. „Dış Politika İçin Alman Cemiyeti“ bu tespiti yapıyor. Bu kuruluşa göre Karadeniz „AB’nin bir iç denizi olabilir“. Ukrayna ve Gürcistan’daki „devrim”ler bölgenin diğer devletlerini de etkileyecektir; „Hazar Havzası, Doğu Avrupa’ya dönüşebilir“; AB’nin, en azından Almanya ve Fransa gibi önde gelen ülkelerinin nüfuzu „eski Çarlık İmparatorluğunun çekirdek bölgelerine kadar sızabilir“.
Doğru, AB’nin nüfuzu Orta Asya’da da etkili olursa Karadeniz AB’nin bir iç denizine dönüşmüş olur. Veya AB’nin Orta Asya’da umduğu etkiye sağlayabilmesi için Karadeniz’den geçmesi gerekir ve Karadeniz’i „iç deniz“ yapamayan bir AB, Orta Asya’da etkili olamaz. Bu durumda, ABD gibi AB de, Rus emperyalizmiyle rekabet içinde olacaktır.
Almanya kaynaklı bu anlayışların altında Alman emperyalizminin jeopolitikası yatmaktadır. Bütün yollar Orta Asya’ya açılıyor. Bunun için Karadeniz’den ve Kafkasya’dan geçmek gerekiyor. Alman emperyalizmi daha önce de; II. Dünya Savaşında bu bölgedeki enerji kaynaklarına ulaşmak için Kafkasya yollarına düşmüştü, ama dersini Stalingrad’da aldı.
Rusya’nın durumuna gelince:
Rus emperyalizmi „Bağımsız Devletler Topluluğu“ (BDT) üzerinden dağılan SB topraklarında eski nüfuzunu sürdürebileceğine inanmaktaydı. BDT, çaresizliğin, umutsuzluğun ifadesi olmaktan öteye geçemedi. Rusya, sahip olduğu kaynaklarla ve eskiden kalma ilişkilerle, buna revizyonist ekonominin beraberinde getirdiği ilişkileri de katmak gerekir, ABD, AB ve Çin gibi rakiplerini eski hakimiyet alanından uzak tutabileceğini sanıyordu. Yanıldığını kısa zamanda anladı; Beyaz Rusya hariç BDT ülkeleri Rusya’ya mesafeli yaklaştılar ve Rusya’nın baskısını dengelemek için de batıyla olan ilişkilerini geliştirdiler.
Bu alanda kaybeden Rusya oldu.
BDT-GUAM:
Rusya’nın kurduğu BDT faaliyetini etkisizleştirmek için ABD, 1997’de GUAM’ı kurdu (Bu örgütün görünüşte ABD ile bağı yoktur ve adı da kurucu ülkelerin –Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldavya’nın baş harflerinden oluşmaktadır). 1998’den Mart 2005’e kadar Özbekistan’ın da üye olduğu bu örgütün esas amacı, eski SB’nin güney bölgesinde Rus nüfuzunu geriletmek ve bu alanı Amerikan jeopolitikasına hizmet edecek duruma getirmektir. Uzun bir dönem dikkatlerden uzak bir şekilde faaliyet gösteren GUAM, Gürcistan ve Ukrayna’daki renkli „devrim”lerden sonra dünya kamuoyunun gündemine yeniden geldi.
22 Nisan 2005’te Moldavya’da gerçekleştirilen buluşma GUAM’ın amacının ne olduğunu göstermektedir. Bu toplantıya üye ülkelerin yanı sıra Romanya ve Letonya Devlet Başkanları ve bir de ABD temsilcisi katılmıştı. Rusya ise sadece açılış kutlamasına davet edilmiş ve Özbekistan da bu ülkedeki elçisi vasıtasıyla temsil edilmişti.
Toplantı sonucunda iki bildirge yayımlandı. „Demokrasi, İstikrar ve Gelişme“ adını taşıyan açıklamada „Avrupa normlarına ve değerlerine bağlılık“tan; „Avrupa’yla entegrasyon eğilimi”nden bahsediliyor ve Rusya’nın Moldavya ve Gürcistan’daki askeri birliklerini çekmesi için OSZE devletlerinin Rusya üzerinde baskı uygulaması talep ediliyor. Bunun ötesinde GUUAM (Özbekistan’ın da dâhil olması durumunda GUAM adı GUUAM’a dönüşüyor) alanında bir „Serbest Ticaret Bölgesi”nin kurulması talep ediliyor. Tabii burada esas amaç, Orta Asya/Hazar Havzası enerjisinin nakliyat sorununun halledilmesidir.
İkinci açıklama „Baltık Denizi’nden Karadeniz’e Demokrasinin Kurulması“ başlığını taşıyor. Bu açıklamada da GUUAM, ABD ve AB arasındaki işbirliğine vurgu yapılmaktadır.
Bu toplantı, Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitikasını uygulamasında yeni/ileri bir adımı ifade etmektedir. Hedef Rusya’dır. AB ise Amerikan çıkarlarına koşulmaya çalışılmıştır. GUAM ile Amerikan emperyalizmi, Orta Asya’dan Karadeniz’e kadar bu alanda yer alan ülkeleri ekonomik ve siyasi olarak Rusya’da uzaklaştırarak ve AB’yi etkisizleştirerek kendine bağımlı kılmaya çalışmaktadır. Bu örgütün askeri faaliyeti bilinmemekte, ama Amerikan emperyalizminin bu örgüt üzerinden de askeri faaliyet geliştirmediğinin veya geliştirmeyeceğinin hiç bir garantisi yok.
GUAM’da esas eksen Gürcistan-Ukrayna-Moldavya’dır. Bu eksen Polonya ve Romanya tarafından desteklenmektedir. Böylece Amerikan emperyalizmi, Rusya’nın bu alana yayılmasını ve aynı zamanda AB’nin bu alanda güçlenmesini engellemeye çalışmaktadır. Böylece, Avrupa’dan bakıldığında doğuya doğru yayılmada sağlam köprübaşları kurulmakta ve aynı zamanda Baltık Denizi’nden Karadeniz’e uzanan eksen de güçlendirilmekte. Amerikan emperyalizmi GUAM vasıtasıyla Rusya’nın bu eksenlerin batısına ve güneyine geçmesini engellenmek ve AB’nin de bu alanda kontrol edilmesini istenmektedir.