İşin gerçeği şudur ki, dünya çapında ne yapacağını “bilmeyen” ve serseri mayın gibi yerküreyi kısa günde kırk kere kat eden muazzam miktarda sermaye vardır. Bu sermaye, bir yere gitmek için sürekli azami kar kollamaktadır. Azami karın elde edildiği yerde, cinayet pahasına da olsa, kendini yok etme pahasına da olma konaklamaktadır. Ve azami kar elde etmenin tehlikeye girdiği veya sadece bunun hissedildiği durumlar da ise o alanı (ülkeyi, şirketi) derhal terk ederek geriye enkaz bırakmaktadır.
Ekim 1929’da borsalarda yaşanan “kara Cuma” aynı yıl patlak veren dünya ekonomik krizinin habercisi oldu.
19 Ekim 1987’de Dow-Jones-İndeks’i tarihinin en derin çöküşünü yaşadı. Bu, bir „kara Pazartesi“iydi. O gün ABD’de 500 milyar dolar buhar oldu. Bütün yerkürede panik satışlar yapıldı. Ama dünya ekonomisinin yeni bir krize girme koşulları olmadığı için bu borsa krizi, borsa krizi olarak atlatıldı.
Nisan 1990’da Japon Nikkei-Hisse Senedi-İndeks’i, işlem gören değerin neredeyse üçte biri kadar geriledi. Bu borsa krizi Japonya’da ekonomik krizin (fazla üretim krizinin) doğrudan tetikleyicisi oldu. Dünya ekonomisi 1990-1994 döneminde bir fazla üretim krizi yaşadı.
Asya Krizi, 2 Temmuz 1997’de Tayland parası Baht’ın önemli derecede değer kaybıyla patlak verdi. Bu borsa krizi 1998 sonuna kadar Asya’nın başka ülkelerini de etkisi altına aldı. Sonra bu kriz, Rusya’yı da etkilediği için Asya-Rusya krizi oldu. Bu süreçte, tekelci sermaye bankaları, başka mali kurumlar, kredileri kestiler, korkunç denecek boyutlarda iflaslar yaşandı, yurtdışı borçları şişti ve bu ülkelerde, özellikle „Asya Kaplanları“ denen ülkelerde derin bir ekonomik kriz patlak verdi. Tayland’da patlak veren borsa krizi, bu ülkeleri kasıp kavuran ekonomik krizin tetikleyicisiydi. Emperyalist ülkelerde 1990-1994 ekonomik krizinden sonra yeni bir ekonomik krizin olgunlaşmış maddi koşulları olmadığı için bu kriz bölgesel kaldı, yeni bir dünya ekonomik krizine dönüşemedi.
2000 yılında Internet-balonu patlamıştı. Bu da 2000-2004 ekonomik krizinin bir tetikleyicisi oldu.
2000-2004 dünya krizinden sonra dünya ekonomisinde yeni bir kriz faktörleri giderek çoğaldı ama yeni bir krizin patlak vermesi için bu faktörlerin/çelişkilerin keskinlik derecesi henüz yeterli değil. Ama yaşanan borsa paniği, dünya ekonomisinin hiç de iyiye gitmediğini göstermektedir. Çin ekonomisinin “kriz tanımaz” büyümesi hep devam edecek sanılmıştı. Ucuz yuan Çin ekonomisi için önemli. Çin’in değerlenmiş yuan’dan yana olmadığını ve aynı zamanda ABD Merkez Bankası eski Başkanının da “Amerikan ekonomisi durgunluğa girebilir” açıklaması, borsa dünyasını paniğe sürüklemek için yetti. Ne de olsa ABD, Çin için en büyük pazar durumunda. Bu ülkede ekonominin kötüye gidişi Çin ekonomisinin doğrudan etkileyecektir. Sonuçta Çin borsasında yüzde 9’u aşan düşüş yaşandı. Çin borsasındaki düşüşü önemli borsalardaki düşüşler takip etti. Frankfurt Borsasında yüzde 2.34’lük; Londra'da Financial Times Eurotop 100’de yüzde 2.3; Paris'te CAC 40’da yüzde 2.75 değer kaybı yaşandı. İMKB ise 14 ayın en geri seviyesine düştü.
Birkaç gün sonrasında borsalarda yeniden canlanma oldu. Ama bu geçicidir. Dünya ekonomisinin motoru konumunda olan Amerikan ekonomisinden belli bir zamandan beri büyüme oranlarında gerileme görülmektedir. Birçok meta açısından pazarda doyum söz konusudur. Bunun ötesinde Çin hariç diğer önde gelen veya dünya ekonomisinde belli bir ağırlığı olan ekonomilerde de büyüme oranları yüzde 2 civarında kalmıştır. Aslında bu ekonomilerde yaşanan, ekonomik bir canlılıktan ziyade açık bir durgunluktur. Bu durgunluk, bazı dönemlerde daha fazla büyüme, bazı dönemlerde daha da küçülme olarak görülmektedir.
Dünya çapında firma birleşmeleri ve devralmaları rekor seviyeye çıkmıştır. 2006 yılında uluslararası alanda birleşmelerin ve devralmaların sayısı 29 000 idi. Bu birleşmeler ve devralmaların değeri 3610 milyar dolardır. Yani 2000 yılındaki rekor değer olan 3410 milyar dolardan 200 milyar dolar daha fazladır.
Uluslararası tekeller arasındaki rekabet, uluslararası alanda birleşmeleri veya devralmaları kaçınılmaz kılmaktadır. Uluslararası alanda rekabet etmek isteyen, dünya pazarlarında payını korumak ve de artırmak isteyen her tekel, alanındaki başka tekelleri (sermayeyi) yutmak zorundadır, yani birleşmek zorundadır. Bu durum, kaçınılmaz olarak devasa boyutlarda sabit sermaye kıyımına, yok edilmesine neden olmaktadır. Teknolojinin yoğun bir şekilde üretim sürecinde kullanılması, bir taraftan “eski” teknolojiyi ifade eden sermayenin yok edilmesine neden olurken, diğer taraftan da üretimde verimliliğin sıçramalı artışını beraberinde getirmektedir. Sermaye kıyımı ve modern teknoloji, aynı zamanda işçilerin sokağa atılması anlamına gelir. Tüketici konumunda olan insanların işsiz kalması, alım gücünün düşmesi demektir. Alım gücünün düştüğü bir toplumda, verimliliğin sıçramalı artışı da göz önünde tutulursa, pazarlar satılmayan mallarla dolup taşar. Dünya ekonomisi böyle bir süreç içindedir.
Şubat sonu/Mart başı dünya borsalarında yaşanan panik, her ne kadar çok yakın gelecekte patlak verecek bir dünya ekonomik krizinin habercisi olmasa da dünya ekonomisinin yeni bir krize doğru ilerlediğinin açık bir ifadesidir.