AB'nin kuruluşunun 50. yılı, dönem başkalığı yapan Almanya'nın ev sahipliğinde kutlanıyor. Törene 27 üye ülkenin liderleri katılırken, müzakerelerin sürdürüldüğü Türkiye ve Hırvatistan davet edilmedi.
Avrupa Birliği’nin temeli, 1951'de Batı Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Hollanda ve Belçika arasında kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ile atılmıştı. 1957'de Roma Anlaşmasıyla bu altı ülke, ortak iç pazara dayanan Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) kurmuş oldular. Birlik, 1967'de Avrupa Topluluğu (AT) adını aldı. Bugünkü yapısına ise 1992'deki Maastricht Anlaşmasıyla ulaştı.
1968'de iç gümrükler kaldırılarak ortak dış gümrük sınırı oluşturulmasına geçildi. 1979'da ilk defa Avrupa Parlamentosu seçildi. 1990'da iç sınırları kaldıran Schengen Anlaşması yürürlüğe kondu. 1993'te AB iç pazarı kapsamlaştırıldı. 1998'te Avrupa Merkez Bankası kuruldu. 2002'de avro ortak para birimi oldu. 2004’te Polonya, Estonya, Lituanya, Letonya Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya, Slovenya, Kıbrıs (Rum kesimi) ve Malta, 2007'de de Romanya ve Bulgaristan Birlik üyesi oldular.
Kuruluşundan hemen sonra, ‘60’lı yıllardan itibaren AB olarak bağımlı ülkelerde siyasal ve ekonomik gelişmelere müdahil olmak, bu ülkeleri özellikle ekonomik ilişkilerle kendine bağlamak Birliğin merkez politikalarından birisi oldu. AB, bu politikasının adını “barış politikası” koydu. “Barış politikası” “barışçıl” bir dış politika demek olduğu için “AB, barışçıl dış politika”da ısrarlı oldu. Bunun nasıl bir “barışçıl dış politika” olduğunu AB’nin uluslararası açılımlarında görmekteyiz. AB, “barışçıl dış politika”dan bağımlı ülkeleri talan etmeyi ve kendine bağlamayı anlamaktadır. AB, “barış”tan bahsederek savaştı. Örneğin AB üyesi ülkelerden Fransa ve İngiltere bu dönem içinde sömürgelerindeki ayaklanmalara, ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı Afrika ve Asya’da kanlı savaşlar sürdürdüler.
Revizyonist Sovyetler Birliği ve dolayısıyla onunla birlikte Revizyonist Bloğun çökmesi ve aynı dönemde daha etkili olmaya başlayan sermayenin ve üretimin uluslararasılaşması, yani eski revizyonist ülkelerde ifadesini bulan yeni pazarlar ve “eski” pazarlar üzerine keskinleşen rekabet, uluslararası tekeller arasındaki rekabeti de keskinleştirdi. Almanya’nın birleşmesi, Alman tekellerini daha da güçlü kıldı ve AB içinde Alman tekellerinin saldırgan egemenlik çabalarını kışkırttı.
Bugün itibariyle 27 üyeden oluşan AB, dünyanın en büyük/gülü ekonomik ittifakıdır: 25 üyeli AB’nin 2005 yılındaki ekonomik gücü 10,794 milyar avroydu. Aynı yılda ABD’nin ekonomik gücü de 10,036 milyar avroydu (Ülke içi brüt üretim ve cari fiyatlara göre). 25 üyeli AB’nin 2004 yılındaki ihracatı (mal ve hizmetler) 969 milyar avroydu. Aynı yılda ABD’nin ihracatı ise 639 milyar avroydu. Bu veriler, dünya ihracatında AB’nin payının yüzde 19,2 ve ABD’nin payının da yüzde 12,6 oranında olduğunu gösteriri. 2005 yılı itibariyle 25 üyeli AB’de işsizlerin sayısı 19 milyondu.
25 üyeli AB’nin 2004 yılındaki askeri harcamaları 187 milyar avroydu. AB, kendi sınırları dışında; AB’ye göre yurt dışında görev yapmak, acil müdahalede bulunmak için 60 bini kara kuvvetlerinden ve 20 bini de hava ve deniz kuvvetlerinden oluşan bir ordu kurdu. Bu ordu, 2010 yılına kadar, merkezi Brüksel olmak üzeren 5 bin km’lik bir alanda görev yapacak.
AB’nin dış politikası üye ülke tekellerinin dünya pazarlarında hâkimiyetini kollama politikasıdır. AB’nin dış politikası, Yugoslavya’da, Irak’ta, Afganistan’da, Somali’de, Lübnan’da, Kongo’da görüldüğü gibi, savaş politikasıdır, silahlanma politikasıdır, kendi ordusunu kurma politikasıdır.
II. Dünya Savaşından sonra Avrupa’da milyonlarca insan barışçıl ve demokratik bir Avrupa talebini yükseltmişlerdi. AB’yi kuran ülkelerde emperyalist burjuvazinin amacı ise tamamen başka bir Avrupa’ydı. Emperyalist burjuvazi, tekellerin AB’sini kurmayı amaçlıyordu. Bundan dolayı AB, daha başından, öncelikle Alman ve Fransız tekelleri olmak üzere AB’ye dâhil ülkelerin tekellerinin dünya pazarlarında rekabet gücünü artırmanın aracı olarak kuruldu. Bundan dolayıdır ki, AB barışçıl, demokratik ve silahsızlandırılmış olarak düşünülemez.
Kuruluşunun 50. yılını kutlamak için bir araya gelen üye ülkeler, dönem başkanı Alman Başbakanı Merkel’in ağzından “sosyal boyutlu barışçıl bir Avrupa”, rafa kaldırılmış “AB-Anayasası”nın yeniden canlandırılması mesajını veriyorlar. Başbakanının ağzından Alman tekelci burjuvazisi nasıl bir AB istediğini de açıklamıştır:"50 yıl içinde federal Avrupa devleti olmayacaktır. Ulus devletler çeşitliliğini muhafaza etmeye devam edeceğiz”.
Her üye ülkenin, örneğin Çek Cumhuriyeti ve Büyük Britanya’nın açıktan kabul etmediği, “kolektif” hazırlanmamıştır diye reddettiği “Berlin Açıklaması” özellikle Almanya inisiyatifinde bir AB’ye vurgu yapmaktadır. Dönme Başkanı Merkel, “ortak bir Avrupa ordusu için daha da yakınlaşmalıyız” diyerek AB’nin önümüzdeki dönemde silahlı müdahalelere hazırlanması gerektiğini vurgulamaktadır.
Refah, özgürlük ve demokrasi adına işsizliğin, yoksulluğun diz boyu olduğu, demokratik hakların kısıtlandığı, faşizmin kurumlaştırıldığı AB, Almanya ve Fransa önderliğinde emperyalist ülkelerin gerici bir ittifakından başka bir şey değildir. Bu ittifakta geçerli olan, güç ilkesidir. Kim güçlüyse diğerleri ona tabi olmak ve onun çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadır. 50. yıl kutlamaları bu ilkeye göre düzenlenmiştir.