Bu toplantının başarılı olmayacağı önceden belliydi. Taraflar toplantıya adeta kılıçları kuşanarak gelmişlerdi. Herhangi bir durumun birikmiş sorunların; aralarındaki emperyalist rekabetin dile getirilmesinin vesilesi olacağı biliniyordu ve öyle de oldu. A. Merkel ve W. Putin, insan hakları, gösteri özgürlüğü konusunda yüzsüzlüklerini sergilemede birbirleriyle yarıştılar. Hele Merkel, Almanya’nın G8 toplantısı öncesinde evleri basan, “potansiyel terörist” diye insanları tutuklayan, toplantı alanının fethedilemez kaleye çeviren uygulamaları bilinirken, demokrasi havarisi kesilmesi, iki yüzlülükte “çukur” olmanın açık ifadesiydi. Samara’daki (Rusya) toplantıda Rusya Devlet Başkanı W. Putin, AB adına J. M. Barroso ve AB dönem başkanı ve Almanya Başbakanı A. Merkel arasındaki karşılıklı hakaret boyutlarına varan söz düellosu taraflar arasındaki ilişkilerin hangi düzeyde olduğunu göstermektedir.
Rusya ile AB arasında Samara’da 18 Mayısta gerçekleştirilen zirvede AB, umduğunu bulamadı. Ötesinde bu toplantıda Putin, Rus emperyalizminin neye muktedir olduğunu AB’ye gösterdi. AB ile Rusya arasındaki mevcut çelişkiler ve Rusya karşısında tavır konusunda AB-içi çelişkiler, AB ile Rusya arasındaki çelişkilerin kapsamlaşmasına ve derinleşmesine neden olmaktadır. Toplantı sürecinde diplomasi boyutlarını aşan söz düellosu bunu göstermektedir.
AB’nin Rusya karşısından bütünlüklü bir duruşundan da bahsedilemez. 2004’de AB üyesi olan doğu Avrupa ülkeleri, Rusya karşısından düşman tavırlarını gizleme gereği bile duymuyorlar. Bu ülkeler, Rusya’nın kendilerine karşı uyguladığı politikaya tepki gösteriyorlar ve aynı zamanda AB politikasını belirlemede önemli rolü olan Almanya’nın, AB’nin Rusya politikasını kendi çıkarına göre yönlendirmesinden de oldukça rahatsız oluyorlar ve bu politikadan Almanya’nın yararlandığını da dillendiriyorlar.
Rusya, Sovyetler Birliği’ne bağımlı olan şimdiki AB ve NATO üyesi orta ve doğu Avrupa ülkelerini, kendi hâkimiyet alanı içinde görmekte ve bu ülkelerin ABD ve AB ile ilişkilerini Rusya’yı çembere alma politikasının bir parçası olarak değerlendirmektedir. Buna bağlı olarak Rusya’nın ABD ve AB karşısındaki saldırgan politikasında ABD’nin, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde konuşlandırmayı planladığı ve bu ülkelerin de kabul ettiği füze sistemi planı önemli bir rol oynamaktadır. AB içinde Almanya ve Fransa, ABD’nin bu planı karşısında homurdanırken, AB’nin ve NATO’nun orta Avrupa’daki yeni üyelerinin Amerikan militarizmine bağımlılığı AB açısından tahammül sınırlarını zorlayacak boyutlara vardı. Açık ki, Rusya ile AB arasındaki mevcut çelişkilerin ötesinde ABD-Rusya arasındaki füze sistemi, AB ile Rusya arasındaki çelişkilerin daha da derinleşmesine neden oldu ve AB, kendini ABD ile Rusya arasındaki cephenin ortasında buldu.
Rusya, AB’nin ve ABD’nin enerji politikasına en büyük darbeyi Rusya-Kazakistan ve Türkmenistan arasında Rusya enerji ağına bağlanan petrol ve gaz boru hattı anlaşmasını imzalamakla vurdu. Böylece Hazar Havzası enerji kaynaklarını kontrol etmek isteyen ve bu enerjinin Rusya topraklarını dışlayan hatlarla dünya pazarlarına sevk etmek için çaba harcayan ABD ve AB büyük bir yenilgi aldı.
Almanya, kendi AB-Başkanlığı döneminde Rusya ile Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmasını yenilemenin temellerini bu zirvede atmayı planlamaktaydı. Her iki taraf arasındaki ekonomik ilişkilerin boyutları göz önünde tutulursa, on seneden beri Rusya ile AB arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri düzenleyen bu anlaşmanın yenilenmesinin AB açısından ne denli önemli olduğu görülür. Rusya, ihracatının yarısını AB ile yapıyor ve AB de petrol ve gaz ihtiyacının yüzde 25’ini Rusya’dan temin ediyor.
Her şeye rağmen Putin ve Merkel, AB ve Rusya arasındaki stratejik Ortaklık Anlaşmasını kapsamlaştırmaktan yana olduklarını dile getirdiler. Öyle ki, Merkel, “Rusya ile “stratejik işbirliği konusunda çok büyük bir uyumluluk” içinde olduklarını ve toplantıda her şeyi açıkça konuşmanın “büyük bir değer” olduğunu açıkladı. Bu sözler, ‘birbirimize söyleyeceğimizi söyledik, şimdi biraz soluk alalım’dan başka bir anlam taşımamaktadır. Çünkü AB ile Rusya arasındaki sorunlar, Ortaklık Anlaşması ilişkileri sürecinde oluşan ve tartışmalarla giderilecek boyutta olan sorunlar değil. Bu sorunlar, rekabet eden emperyalist ülkeler; ABD-AB-Rusya arasındaki çelişkilerin açık ifadesidir. Samara toplantısında da görüldüğü gibi, bunlar artık üstü diplomasi diliyle de örtülemeyecek sorunlardır.