deneme

21 Şubat 2008 Perşembe

BAGIMSIZLIK MI YOKSA BAGIMLILIK MI?



 
17 Şubatta Kosova bağımsızlığını ilan etti. Bunun nasıl bir bağımsızlık olduğu, bağımsızlığın koşullara bağlı olmasından da anlaşılmaktadır. Yani ortada bir bağımsızlık yok, bağımsızlık adına belli koşullara bağlanmış bir bağımlılık söz konusudur.

Şüphesiz ki Kosovalılar bağımsızlık ile sosyal ve ekonomik durumlarının iyileşmesi arasında bağ kuruyorlar, Sırbistan’dan ayrılmanın sosyal ve ekonomik durumlarını iyileştireceğine inanıyorlar. Emperyalizm tarafından baskı altında tutulan bir ulusun kendi devletini kurmak da dâhil olmak üzere kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. Kosovalıların da bu hakkı vardır. Ama Kosova’da ilan edilen bağımsızlık ile özgürce kendi kaderini tayin etme, ulusal bağımsızlığı elde etme aynı anlama gelmemektedir. Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılması ve böylece Rus emperyalizminin nüfuzundan çıkarak Batılı emperyalist güçlerin nüfuzu altına girmesi –ki Yugoslavya’nın parçalanmasından bu yana bu böyledir- bağımsızlık, kendi kaderini tayin olarak tanımlanamaz. Açık ki Kosova’da olan, Kosovalı Arnavutların kendi kaderlerini özgürce tayin etmenin ötesinde bir durumu ifade etmektedir. Pazar günü ilan edilen, kendi kaderini özgürce tayinin ötesinde, özgürsüzlüğün, bağımlılığın, Batılı tekellerin, emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda bir "devlet" oluşumunun onanmasıdır. Kosova, ne Tito dönemindeki Yugoslavya`da ne de sonrası dönemdeki Yugoslavya’da özgürdü. Batılı emperyalist güçlerin kışkırtması sonrasında patlak veren yeni Balkan savaşları sonucunda işgal edilen bir "ülke", Balkanların ve eski Yugoslavya’nın ortasında paylaşılamayan bir toprak parçası oldu. Peki, Kosova’yı Batılı emperyalist üçler açısından bu kadar önemli kılan, paylaşılamaz yapan nedir? Onu önemli kılan neden bilinmiyor değil. Kosova’yı paylaşılamaz yapanı iki neden vardır: Birincisi yeraltı zenginlikleri, ikincisi de stratejik önemidir.
  
Kosova’nın yeraltı zenginlikleri küçümsenemeyecek kapasitede. Avrupa’nın en büyük kömür yatakları buradadır. Örneğin bilinen linyit kömürü rezerv miktarı 8,3 milyar ton civarında. Bu kapsamda bir miktarın varlığı da tahmin edilmektedir. Mitrovica yakınlarında bakır, Arnavutluk sınırında krom çıkartılıyor.
Bu madenlerin işletilmesi için Batılı sermaye ile anlaşmalar yapıldı. Ve böylece Kosova’nın zenginlikleri Batılı tekellerin hizmetine sunulmuş oldu.
  
İkinci nedeni de onun sahip olduğu stratejik önemde aramak gerekir. Kosova, Hazar Havzası petrol ve doğalgaz zenginliklerinin Avrupa ve dünya pazarlarına taşınmasında boru hatlarının geçtiği alandır. Bunun ötesinde Rusya’nın Sırbistan üzerinden Balkanlara yerleşmesi durumunda onun hareketini yakından takip etmek için öncelikle Amerikan emperyalizminin kolay kolay vazgeçemeyeceği bir alandır. Ayni anlayış AB için de geçerlidir. Bunun yanı sıra ABD, AB’nin Balkanlardaki faaliyetini de kontrol altında tutmak için Kosova’ya ihtiyacı vardır.

Balkanları kontrol etmek hem AB ve hem de ABD açısından oldukça önemlidir. Bu kontrolün stratejik bir anlamı vardır. Yugoslavya’nın parçalanması ve Kosova’nın „bağımsız“ devlet olarak tanınması bu kontrolün gerçekleştirilmesi için ön adımları oluşturmaktaydı.
ABD’nin Avrupa kıtasındaki en büyük askeri üssü olan Camp Bondsteel Kosova’dadır (Urosevac yakınında). ABD’nin Balkanlardaki ve Doğu Avrupa’daki askeri varlığı, bir taraftan AB’nin küresel rakip olarak gelişmesini; en azından adı geçen alanlarda kendine karşı rekabetini engelleme veya kontrol etme amacını güderken, diğer taraftan da Rusya’nın, Sovyetler Birliği dönemindeki nüfuz alanlarına yeniden sızmasını engellemek, bu alanlara girerek Rusya’yı çembere almak stratejisinin bir parçasıdır. Bu strateji aynı zamanda ABD’nin bütün Avrupa üzerindeki nüfuzunun devamına hizmet etmektedir.
Avrupalı emperyalist güçler, başta da Alman emperyalizmi, Balkanlardaki varlıklarıyla Avrupa’daki etkilerini güçlendirmeyi amaçlıyorlar.

Kosova ve bir bütün olarak Balkanlar, Kara Deniz’e açılan en önemli alanlardan birisidir. Bu özelliğinden dolayı belirttiğimiz gibi, Hazar Havzası enerji kaynaklarının Avrupa ve dünya pazarlarına ulaştırılmasında mutlaka kontrol edilmesi gereken bir alandır. Farklı petrol ve doğalgaz boru hatları projelerinin varlığı, Kosova’nın merkezi bir rol oynadığını, bölgenin önemini göstermektedir.

Yeraltı zenginliklerinden ve belirttiğimiz stratejik konumundan dolayı Kosova, başta ABD olmak üzere AB ve onun Almanya, Fransa, İngiltere gibi önde gelen emperyalist ülkeleri için oldukça önemlidir. Bu çıkarlarından dolayı bu Batili emperyalist güçler, Kosova’nın bağımsızlığını bizzat hazırlamışlar ve Kosova yönetimine de "bağımsızlığı" ilan etmek düşmüştür.

Kosova’nın sözde bağımsızlığı, Balkanlarda bir taraftan emperyalistler arası çelişkileri keskinleştiren, diğer taraftan da Arnavut milliyetçiliğinin gelişmesini kışkırtan, Arnavut milliyetçiliğinin "Büyük Arnavutluk" anlayışını besleyen ve sonuçta da Arnavutluk-Makedonya, Arnavutluk-Sırbistan, Arnavutluk-Yunanistan arasında çatışmalara yol açabilecek çelişkileri geliştirecek olan bir olgudur.

Rusya ile ABD arasındaki ilişkiler Putin döneminde giderek gerilmiş, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB`ye üye olmalarının yani sıra NATO`ya da üye olmaları ve son olarak da ABD’nin Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne füze rampaları kurması meselesi iki emperyalist ülke arasındaki ilişkileri adeta soğuk savaş dönemindeki ilişkilere dönüştürmüştür. Rusya, Kosova’nın bağımsızlığıyla ilgili olarak Batili emperyalist güçlerin, somutta da ABD ve AB’nin ne denli ikiyüzlülük yaptıklarını, bu bağımsızlığı tanımayacağını sert bir üslupla açıkladı. Rus desteğinden emin olan Sırbistan da Kosova’nın bağımsızlığını asla tanımayacağını açıkladı.

Hazırlığı bütün dünyanın gözü önünde yapılan bağımsızlık ilanı, Batının önde gelen emperyalist ülkeleri tarafından hemen kabul edildi. 

Kosova’nın bağımsızlığı konusunda AB ikiye bölündü. Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya gibi ülkeler Kosova’nın bağımsızlığını tanırlarken, İspanya, Yunanistan gibi ülkeler bağımsızlığı tanımayacaklarını açıkladılar. Bu ülkelerin bu bağımsızlığı kabul etmemeleri, bu türden bağımsızlıkların Bask ülkesi ve KKTC için birer emsal oluşturabileceği korkusundan kaynaklanmaktadır.

Kosova’nın bağımsızlığı konusunda dünya da iki kampa ayrıldı: Rusya ve Çin’in bağımsızlık ilanına karşı açıklamada bulunmaları meselenin özünde bir şey değiştirmedi.   Salt bu kamplaşma; bir taraftan Rusya+Çin ve diğer taraftan da ABD arasındaki çelişkilerin keskinleşmesine bir işarettir.  

Kosova’nın bağımsızlığıyla ilgili olarak Batılı emperyalist güçlerin; bir bütün olarak AB ve ABD’nin sergilemiş olduğu tavır, emperyalistler arasında nüfuz alanları üzerine rekabetin ne denli keskinleşmiş olduğunu da göstermektedir. Bu rekabet Kosova’da Rus emperyalizminin aleyhine gelişmiştir.

Kosova bağımsız olmadı. Tam tersine bağımlılık ilişkilerinin bağımsızlık adı altında daha da yapısallaştırılacağı bir sürece girdi. Yeni Balkan Savaşlarından sonra Kosova’da devlet gücü BM’in (Kosova’da BM Misyonu) eline geçti. NATO, 16 000’e varan askeri varlığıyla Kosova’ya hâkim durumda.
2007’de BM yetkisini AB’ye devretti. Böylece Kosova’yı resmen ve fiilen yöneten AB, bağımsızlık ilanından sonar da Kosova’da sömürgeci güç olarak kalıyor.   „Ahtisaari-Planı“ bunun böyle olduğunu göstermektedir.
Bağımsızlığın temelini oluşturan bu plan, aslında AB önderliğinde daha çok NATO gücünün Kosova’da konuşlandırılmasını öngörmektedir. Gönderilmesi planlanan 2000 kişilik „uzman“ güçle Kosova polisi, idari kurumları, hukuku yeniden yapılandırılacak.
„Ahtisaari-Planı“, „pazar ekonomisi“nin iktisadi sistem olarak uygulanmasını, devlet sektörünün kontrolünü, özelleştirilmesi gereken işletmelerin nasıl özelleştirileceğini de öngörmektedir.   Kosova’da yürütme gücü NATO ve AB’nin elindedir.

Görünen o ki Kosova, sürekli bağımlılık koşullarında var olmaya mahkûm edilmekte. AB’nin amacı Kosova’yı ve sonrasında da Sırbistan’ı ve böylece bütün batı Balkanları AB’ye yeni sömürge olarak entegre etmektir. Böylece bütün Batı Balkanlar AB’de söz sahibi olan Alman ve Fransız emperyalizminin çıkarları doğrultusunda şekillenecektir.

Ama AB’nin bu planını bozmaya çalışan, bu planın gerçekleşmesi önünde engeller oluşturan güçler var. Bu plan, Rusya ve ABD’nin çıkarlarına ters düşmektedir. Yeniden küresel güç olduğunu göstermeye çalışan ve küresel güç olarak kabul edilmek isteyen Rusya açısından Sırbistan önemli bir rol oynamaktadır. Sırbistan, AB ve ABD karşısında Rus hegemonyasını gönüllü olarak istemektedir. Şüphesiz ki Rusya, Sırbistan ve Kosova sorununda AB ile ilişkilerinin tamamen gerilmesinden yana değildir. Ama Rusya, Sırbistan üzerinde koruyucu bir güç olarak kabul edilmesi için elinden geleni de yapacaktır ve böylece bütün Balkanlarda belli bir nüfuza sahip olacaktır. Kosova’nın Sırbistan’ın bir parçası olarak kalması, söz konusu yeraltı zenginliklerinin ve stratejik konumunun Sırbistan ve dolayısıyla Rus emperyalizmi tarafından Batılı emperyalist güçlere karşı kullanılması anlamına gelecekti.

Kosova konusunda ABD ve AB’nin çıkarları görünüşte örtüşmektedir. Gerçekten de şimdiye kadar atılan adımlar –Kosova’nın tanınması, asker konuşlandırmak vs.- bunun böyle olduğunu göstermektedir. Ama stratejik hedef bakımından AB ve ABD’nin çıkarları örtüşmemekte, tersine farklılaşmaktadır.

Şüphesiz ki, AB ve Alman emperyalizmi, Yugoslavya’nın parçalanmasında önemli bir rol oynadılar, ama Batı Balkanlardaki siyasi ve askeri gelişmeye yön vermek, yeni bir düzen kurmak konusunda ABD’nin politikalarına tabi olmak zorunda kaldılar.

„Ahtisaari-Planı“yla AB, amacına biraz daha yakınlaşmıştır.  AB, Kosova’da olduğu gibi bütün Balkanlarda „Balkanlaştırma“ politikasını sürdürerek; ulusları ve milliyetleri birbirine karşı kışkırtarak emperyalist politikasını geçerli kılacaktır. Bu politikanın gerçekleştirilmesinde, Kosova örneğinde olduğu gibi, küçük ve güçsüz ulusların elit tabakaları; emperyalizmin işbirlikçileri bir veya daha fazla emperyalist güce dayanarak hâkim olmaya çalışacaklardır. Aynı politikayı Sırp burjuvazisi Rus emperyalizmine dayanarak uygulamak istiyor.

Kosova, bağımsız bir devlet değil, uluslararası denetimde olan bir protektorattır. Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra hep bu statüde olmuştur. Yeni bir durum değil. Emperyalizm, yüz yıl önce uyguladığı protektoratçılığı işine geldiği için şimdi de, yüz yıl sonra da uygulamaktadır