deneme

15 Kasım 2009 Pazar

BERLİN DUVARI VE SOSYALİZM


15.11.2009

BERLİN DUVARI VE SOSYALİZM

Berlin Duvarı “ağlama duvarı” olamadı, ama yıkılmasından sonra “kıymet-i harbisi” arttı. Mental yaşatmak için uğruna siteler, dernekler, bilgilendirme merkezleri kuruldu. Her dönem; var iken de yok iken de anlaşılamayan bir gizemi vardı. Çekiciydi; Berlin'e gelen turist için görülmesi gereken yerlerin en başında gelirdi. Şimdi de kalıntıları ziyaret edilir. Dün ve bugün Berlin Duvarı küçümsenemeyecek bir ticaret alanıdır. Duvarın batı yakasındaki evlerde doğan, büyüyen, duvar dibinde oynayan çocuklara, sorulduğunda ebeveynleri “duvar, sosyalizm kaçmasın veya insanlar sosyalizmden kaçmasın diye çekildi” açıklaması yaparlardı; en azından bu türden bir açıklama yaparlardı diye düşünüyorum.

Duvarın batı yakasında (Batı Berlin) yaşayıp da doğu yakasındaki rejim üzerine ahkam kesmek, bir anarşistin “anarşizm, gerçekleştirilmesi mümkün olmayan yüce bir düşüncedir” demesine benzer. Bu benzetmeyi nasıl anlarsanız anlayın. Ama duvarın batı yakasında yaşayarak doğu yakasındaki rejimin sosyalist olduğuna hiç kimseyi inandıramazsınız. Doğu yakasında yaşam standardının batı yakasına göre daha geri olmasından dolayı değil. Öyle olsaydı Ekim Devrimi ve sonrası yıllarda genç Sovyetler Birliği'nde yaşam standardı oldukça geri olduğu için insanlar kaçardı, ama hiç kimse sosyalizmden kaçmamıştı, tersine sosyalizmi inşa etmek için mücadele etmişti. Demek ki duvar, sosyalizmi korumuyordu, mevcut rejimi koruyordu.

Duvarın  çok sayıda düşkünün olduğunu bilmiyorduk. “Sosyalizmi” kaçırmamak için çekildiğini biliyorduk, ama bu duvarla korunmaya çalışılan sistemin sosyalizm olduğuna inananların da bu kadar çok olduğunu bilmiyorduk. 20 yıldan beri her sene bu duvar sanal bir “kabe”ye dönüştürüldü; sosyalizmin sembolü yapıldı.  Ama bir sembol aranıyorsa o da revizyonist, sosyal emperyalist Sovyetler Birliği'nin dağıldığı tarih olmalıdır. Dağılma nihai olarak 21 Aralık 1991'de “Alma Ata Deklarasyonu”yla bütün dünyaya duyurulmuştur. Bu deklarasyon, Sovyetler Birliği'nin temsil ettiği revizyonist sistemin nihai çöküşünün ilanıdır. 9 Kasım 1989'da yıkılan Berlin Duvarı ise en fazlasıyla Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin yıkılışının ilanıdır.

Revizyonizmin anası dururken danasına bu denli önem verilmesi emperyalist burjuvazinin on yıllardır sürdürdüğü antikomünist propagandanın doğrudan bir sonucudur; bu propaganda, bu duvarın gerçekten de sosyalizmi korumak için inşa edildiğine birçok insanın inanmasına neden olmuştur. İnşasına 13 Ağustos 1961'de başlanan duvarı adı da Batı Almanya militarizmine karşı “anti-faşist koruma duvarı” konmuştur. Duvar dışarından; kapitalist dünyadan etkilenmeyi hiçbir biçimde engelleyememiştir, ama içerinden dışarıya çıkışı engellemiştir. Duvar sevdalılarının, bu duvardan dolayı Doğu ve Batı Almanya arasında devletler düzeyinde insan ticareti yapıldığını da bilmeleri gerekir; Doğu Almanya'nın revizyonist rejimi gitmek isteyen, ama duvara takılarak gidemeyen sayısız insanı belli para karşılığı Batı Almanya'ya satmıştır. Duvar ve insan ticareti!

Yakıldığında bu duvarın altında ne sosyalizm ne de kapitalizm kalmıştır; duvar, iktidardaki revizyonizmi tarihin çöplüğüne gömmüştür. Bu duvarın altında sosyalizm kalmamıştır, çünkü yıkılan rejim sosyalizm değildi, revizyonizmdi. Duvarın altında kapitalizm de kalmamıştır, çünkü revizyonist sistem dış etkiden, müdahaleden dolayı değil, iç çelişkilerinin sonucu olarak yıkılmıştır. Şüphesiz ki, kapitalist dünya yıkılan duvar karşısında sadece seyirci olarak kalmamıştır, ama beni bundan ziyade  duvarın altında kalanın ne olduğu   ilgilendiriyor. Duvarın altında neyin, kimin kaldığını göstermek için iktidardaki revizyonizmin; revizyonist diktatörlüğün; o bürokratik kapitalist rejimin ne anlama geldiğine; politik ekonomisinin ne olduğuna bakmak gerekir:

Politik Ekonomi, insan toplumunun çeşitli gelişme aşamalarında maddi varlıkların dağılımının ve toplumsal üretimin yasalarının bilimidir; konusu, toplumsal üretim ilişkileridir; insanların birbirleriyle   ekonomik ilişkileridir.  
Belli bir toplum düzeninde üretim ilişkilerinin karakteri, her şeyden önce üretim araçları mülkiyetinin hakim biçimine, sömürüye dayanan toplumlar söz konusu olduğunda hangi sınıfın elinde olduğuna bağlıdır. Bu anlamda iki sistem arasındaki farkı belirtmek gerekirse; üretim araçlarının özel mülkiyette olması, kaçınılmaz olarak, iş gücünün sermaye tarafından; işçi sınıfının kapitalist sınıf tarafından sömürülmesi ve kapitalistlerin de azami kar için kendi aralarında rekabet etmeleri koşullarının doğmasına neden  olur. Buna karşın, üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olması, sosyalist üretim ilişkilerinin temelini oluşturur ve bu ilişkiler insanın insan tarafından sömürülmesini dışlar.  

Politik ekonomi taraflıdır; sınıfsal karakterlidir; üretim sürecinde insanların ilişkilerini araştırarak toplumun, çeşitli sınıfların en temel, en önemli ekonomik ve siyasi çıkarlarını ele alır. Günümüz koşullarında gerçekleştirilmesinin maddi koşulları olan birden çok politik ekonomi vardır; burjuva politik ekonomi, proleter politik ekonomi, ara sınıf olan  küçük burjuvaziye özgü politik ekonomi -küçük burjuva politik ekonomi- ve sosyalizmden geriye dönüşün ifadesi olarak revizyonist politik ekonomi. Politik ekonominin bizzat kendisi, sınıf mücadelesinin doğrudan bir konusudur.

Revizyonist politik ekonomi, inşa edilmiş sosyalizmi yıkmanın, kapitalizmi yeniden inşa etmenin; geriye dönüşün politik ekonomisidir. İşçi sınıfının değil, bürokratların, bürokratik kapitalizmin politik ekonomisidir. Bu politik ekonominin görevi, nesnel koşulları olduğu için, sosyalist aşamasında toplumun ekonomik gelişme yasalarını, geriye çevirmenin yol ve yöntemlerini oluşturan, en azından modern burjuva politik ekonomi  kadar gerici bir politik ekonomidir. Marksist leninist kavramların lafızda kullanılması, onun bu gerici özünde hiçbir şey değiştirmez. 

Marksist-leninist politik ekonomi, insan toplumu tarihinin, toplumun yasal gelişme süreci doğrultusunda basit biçimlerinden daha yüksek biçimlerine doğru gelişeceğini gösterir. Gelişmenin böyle olması ve başka türlü olmaması, insanların iradesine bağlı değildir. Her bir toplum formasyonu, insanlık tarihinin ileriye doğru gelişmesinin belli bir aşamasını ifade eder. Bu anlamda, insanlık tarihi şimdiye kadar beş üretim biçimi; toplum formasyonu görmüştür: İlkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve sosyalist aşamasıyla birlikte komünist toplum.

Marksist-leninist politik ekonomi, ilkel toplum ve sosyalizm/komünizm dışında bütün ekonomik toplum formasyonlarında üretim araçlarının özel mülkiyetin şu veya bu biçimine dayandığını; sömürüye dayanan formasyonlar olduğunu öğretmektedir.

Şimdiye kadar revizyonizmin politik ekonomisi araştırılıp formüle edilmemiştir, yazılmamıştır. Ama genel hatlarıyla bilinmiyor değil. Rrevizyonist politik ekonominin esas itibariyle burjuva politik ekonomi olduğu gerçeğinden hareket eden Marksist-leninist politik ekonomi, revizyonizmin içsel, çözülemez çelişkilerinin onun kapitalist özünden ve ekonomik gelişme yasalarından kaynaklandığını göstermektedir.

Marksist-leninist politik ekonomi, kapitalizmin olduğu gibi, revizyonizmin de temel ekonomik yasasını bilimsel olarak formüle etmiştir. Kapitalist üretimde olduğu gibi revizyonist üretim de esas amaç, artı değer üretimidir, azami kardır. Öznellikten, şu veya bu yorumdan bağımsız olarak revizyonist teori ve pratik, bunun böyle olduğunu ve başka türlü olmadığını  bizzat göstermiştir.

Zenginliğin yaratıcısı, işçi sınıfıdır, emekçi yığınlardır. Onların iş gücünün ürününe, revizyonist sistemde devlet, bürokrasi ve işletme yöneticileri, sömürücü ve baskıcı mekanizma ve unsurlar olarak el koymuşlardır. 

Emperyalizmde olduğu gibi revizyonizmde de (sosyal emperyalizmde de) temel çelişki –üretimin toplumsal karakteriyle ona özel (bürokratik özel) el koyuş arasındaki çelişki- keskinleşti. Kapitalist ve revizyonist üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesini engelledi. Bunun sonucu, revizyonist sistemin çökmesi oldu.
Duvarın altında kalan revizyonist sistemdir.

Sosyalizmin politik ekonomisi, sosyalist üretim ilişkilerinin özünü ifade eden   ve toplumu komünizme doğru ilerleten nesnel yasaları araştırır.

Marksist-leninist politik ekonomi, aynı zamanda sosyalizmi yıkan, “yeni” üretim ilişkilerinin karakterini belirleyen, toplumu yeniden kapitalizme götüren nesnel yasaların neler olduğunu inceler ve bunların kapitalizmin nesnel ekonomik yasaları olduğunu açıklar.

İşçi sınıfının siyasi iktidarı ele geçirmesi; proletarya diktatörlüğünün kurulması, sosyalizmin inşasının olmazsa olmaz koşuludur. Sosyalist inşanın gelişmesine paralel olarak, kapitalizme özgü olgular ve etki alanı sınırlı olan kapitalizmin ekonomik yasaları yok olmaya başlar.

Her toplum formasyonunda olduğu gibi, sosyalizmde ve revizyonizmde de ekonomik yasalar nesneldir. İnsan iradesinden bağımsızdır. Bu yasaların gereksinimlerini dikkate almamak, inkara kalkışmak, kaçınılmaz olarak, ekonomik ve buna bağlı olarak da toplumsal yaşamın alt üst olmasına, zorlukların ve çelişkilerin açığa çıkmasına neden olur.

Ekonomik yasaların nesnel karakterinin inkar edilmesi, iktisat ve politik ekonomi bilimlerinin de yok edilmesi anlamına gelir. SB’nde ve etkisi altındaki ülkelerde bu da olmuştur. Modern revizyonistler, iktisat bilimine ve Marksist- leninist politik ekonomiye “sosyalist kar”, sosyalizmde pazar, meta üretimi ve değer yasasının genelleştirilmesi gibi kavram ve anlayışları geliştirerek eklemek zorunda kalmışlardır. Bu türden “katkı”larıyla revizyonist teorisyenler, durumu kurtarmaya çalışmışlardır.
Berlin duvarının altında işte bu anlayışlar kalmıştır.

Marksist-leninist politik ekonomi, somutta da sosyalizmin politik ekonomisi, sosyalizmde meta üretiminin sınırlı olduğunu, değer yasasının etki alanının sınırlı olduğunu ve sosyalist inşa derinleştikçe bunların yok olacaklarını öğretiyor.
Sosyalizmin ekonomik yasalarını kavramak, sosyalist ekonomide embriyon halinde olan, gelişen süreçlerin özüne nüfuz etmeyi, toplumu komünizme doğru götüren gelişmeyi görmeyi olanaklı kılar. Ama aynı zamanda, sosyalizmde kapitalizme dönüşün maddi koşulları olduğu için, kapitalizmin ekonomik yasaları ve kategorileri, sınırlandırılmaları ve yok edilmeleri yerine genelleştirilerek, gelişmelerinin önü açılarak, sosyalist toplumun yeniden kapitalist topluma dönüştürülmesi de mümkündür. Sovyet revizyonistleri, tam da bunu yapmışlardır ve duvarın altında kalmışlardır. 

Sosyalist politik ekonomiye göre değer yasası, sosyalizmde ekonomik bir kaldıraç değildir.
Revizyonist politik ekonomiye göre değer yasası, toplumun, komünizmin en yüksek aşamasına geçmesine kadar belirleyici bir ekonomik kaldıraçtır. Demek oluyor ki:

-Sosyalist politik ekonomiye göre değer yasasının genelleştirilmesi kapitalizme götürür. Çünkü değer yasası, kapitalizmin nesnel ekonomik yasasıdır.

-Revizyonist politik ekonomiye göre değer yasasının genelleştirilmesi, kapitalizme değil, komünizme götürür. Öyleyse değer yasası, kapitalizmin nesnel ekonomik yasasıdır.
Duvarın  altında bu antmarksist anlayış kalmıştır.

Marksist-leninist politik ekonomi, somutta da sosyalizmin politik ekonomisi, değer yasasının meta üretiminde, dolayısıyla kapitalist üretimde regülatör (düzenleyici) olduğunu öğretir.
Revizyonist politik ekonomiye göre değer yasası, sosyalizmde de düzenleyicidir.
Duvarın altında bu revizyonist anlayış da kalmıştır.   

Toplumsal üretim ilişkileri, her bir toplumda toplumun çeşitli gelişme aşamalarında sürekli farklıdır. Hakim üretim biçiminin karakterine bağlı olarak toplumun üretim ilişkileri, esas itibariyle üç kategoride toplanır:
a) İnsanlar arasında sömürüyü dışlayan ilişkiler.
b) Baskı ve sömürüyü esas alan ilişkiler.
c) Üretim ilişkilerinin bir biçiminden diğerine geçişi ifade eden ilişkiler.

“Maddi değerlerin üretim sürecinde insanlar, üretim içinde birbirleri ile şu ya da bu karşılıklı ilişkiye, şu ya da bu üretim ilişkisine girerler. Bu ilişkiler, sömürüden kurtulmuş insanlar arasında işbirliği ve karşılıklı yardımlaşma ilişkileri olabilir; hakimiyet ve boyun eğme ilişkileri olabilir, veya nihayet bir üretim ilişkisi biçiminden diğerine geçiş ilişkileri olabilir” (Stalin). 

Bunlardan ilkine sosyalizmde üretim ilişkileri, ikincisine köleci, feodal ve kapitalist toplumda üretim ilişkileri, üçüncüsüne de revizyonizmde üretim ilişkileri örnektir. İktidarda revizyonizm, üretim ilişkilerinin yeni bir kategorisinin doğmasına neden olmuştur: Belli üretim ilişkilerinden bir başkasına geçişi ifade eden ilişkiler.
Berlin Duvarının altında bu ilişkiler kalmıştır.

Revizyonizm, SB’nde ve etkisi altındaki ülkelerde  üretim araçlarının toplumsal mülkiyetini  lafza indirgemiş ve üretim araçlarını metalaştıran, alınıp satılan ürünlere dönüştürmüştür. Böylece artı değer, sömürü koşullarını yeniden oluşturmuştur. Üretim sürecinde insanlar arasında dostça ilişkileri yıkmış ve yerine maddi teşviki esas alarak, bencil, kişisel çıkarı, üreticiler ve aynı zamanda işletmeler arasında rekabeti esas alan burjuva kapitalist ilişkileri getirmiştir.
Duvarın altında tam da bu ilişkiler kalmıştır.

Revizyonizm, üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin karakteriyle uyumluluk içinde olması gerçeğini, uyumsuzluğa dönüştürmüştür; Berlin duvarı, bu uyumsuzluğun doğrudan ifadesi olarak sistemi istemeyen insanların kaçışını engellemek  için çekilmiştir  ve aynı nedenden dolayı da yıkılmıştır.
 
Kapitalizmde, üretim araçları özel mülkiyettedir. Devlet, burjuvazinin diktatörlüğünü temsil eder. Bütün üst yapı kurumları özel mülkiyetin korunması, sömürünün teminat altına alınması ve sınıf mücadelesinin bastırılması için vardır.

Sosyalizmde, toplumsal/sosyalist mülkiyet hakimdir. Yani sosyalist toplumun ekonomik temelini, üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olması, sosyalist ekonomi sistemi oluşturur.

Sosyalizmde işçi sınıfının devletsel örgütlenmesine proletarya diktatörlüğü denir. Proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin kazanımlarının pekiştirilmesi, sosyalist inşanın derinleştirilmesi, sınıf düşmanlarına karşı mücadele  için ‘olmazsa olmaz’ koşuldur.

Modern revizyonistler, politikayı, bütün üst yapı kurumlarını, kapitalizmin yeniden inşasını gerçekleştirmek için kullandılar. Proletarya diktatörlüğünü, “bütün halkın devleti”ne dönüştürerek yıktılar. Üretim araçlarının toplumsal, sosyalist mülkiyetini, bu araçları metalaştırarak fiilen yıktılar; üretim araçlarını metaya dönüştürdüler. Meta üretimi ve dolaşımını  genel geçerli kıldırlar. Böylelikle sosyalist üretim ilişkilerinin yerine kapitalist üretim ilişkilerini geçirdiler. Üst yapıyı; ekonominin yoğunlaşmış ifadesi olan politikayı, bu amaç için kullandılar.
Duvarın altında kalan “bütün halkın devleti”dir.
Duvarın altında kalan sosyalist mülkiyetin metalaştırılmasıdır.
Duvarın altında kalan meta üretimi ve dolaşımının genel geçerli kılınmasıdır.

Modern revizyonistleri, üst yapının, sosyalist devrimde sosyalist ekonomik tabanın oluşturulması için oynadığı belirleyici rolünü,   sosyalist tabanı yıkmak ve kapitalist tabanı yeniden oluşturmak için belirleyici etkisi olan kaldıraç olarak kullandılar. Zaten kapitalist tabana özgü olan her şeyi yeniden oluşturmalarına da gerek yoktu; işe, mevcut meta üretimi ve dolaşımı alanını genişletmekle, bütün ekonomiye yaymakla başladılar. Değer yasasının etkisinin sınırlandırılması koşullarını ortadan kaldırdılar ve böylece değer yasası, ekonominin bütününde etkili olmaya başladı. Sonra, üretim araçları metalaştırıldı.  Uygulanan bütün “ekonomik reformlar”, siyasi üst yapının ekonomi üzerindeki aktif etkisini, belirleyici nüfuzunu ifade ediyor. Bu, sosyalist ekonomik altyapıyı yıkmak için, “devlet gücünün ekonomik gelişme üzerindeki etkisi”ydi (Engels).
Duvarın altında kalan söz konusu bu kaldıraçtır; üst yapıdır, revizyonist devlettir.

Revizyonizm, “kötü de olsa” sosyalizm değildir.  Revizyonizm başlı başına bir üretim biçimi de değildir. Ama  klasik  kapitalizme doğru gelişmeyi ifade eden bir geçiş  toplumudur. İnsanlık tarihinde, sosyalizmin yıkılması  sonucu kurulan  bir toplumsal yapı. Bu toplumda  sosyalizm bir tabeladır, gerçeklik ise kapitalizmdir.
Duvarın altında işte bu tabela kaldı. 

Revizyonizmin sosyalizm olmadığını Amerikan emperyalizminin “marksolog“ları da biliyorlardı. Marksizmi, en azından  bu derece anlıyorlardı.   Batılı emperyalistlerin, revizyonizmin, sosyalizm olarak  dünya halklarına yutturulmasından  özellikle memnun kaldıkları ve Amerikan  emperyalizminin jandarmalığını ve hegemonyasını sürdürmek  için  rekabetini,  sürekli, olmayan sosyalizme karşı mücadele  ile bağlam içinde ele aldığı  bilinmelidir. Duvarın altında bu karşı devrimci propaganda da kalmıştır.  

20 sene önce yıkılan Berlin Duvarının altında neyin ve kimlerin kaldığını sıralayalım:
1- Aralık 1956; bu tarihte düzenlenen "bilimsel oturum"da sosyalizmde değer yasası anlayışı yerine, kapitalizmde değer yasası anlayışının getirilmesi için karar alınmıştır.
Duvarın altında bu karar ve uygulaması kalmıştır. 

2-Mayıs 1957; bu tarihte Yüksek Sovyet merkezi sanayi bakanlıklarının birçoğunu dağıtma kararı alır. Böylelikle, bu bakanlıkların o zaman kadar üstlenmiş oldukları sorumluluklar yerel ekonomik konseylere devredilir.
Bu kararın sonucu olarak  bölgesel bürokrasinin gelişmesini, güçlenmesini ve söz sahibi olmasını sağlamak için adımlar atılmıştır;  merkezi planlama önemini yitirmiş, onun yerini bölgesel planlama almıştır. Bu, Sovyet işletmelerinde işletme egoizmini, giderek de işletmeler arasında  rekabeti geliştirmiştir.
Duvarın altında bu karar ve uygulaması kalmıştır. 

3-25-26 Şubat 1958; modern revizyonistler 1958 yılında, kırsal alanda mülkiyet ilişkilerini önemli derecede altüst eden bir tarım reformunu uygulamaya koydular. (Bu tarihte toplanan SBKP-MK Plenumunda  Makine-Traktör İstasyonlarının dağıtılması kararı: "Bugünkü koşullarda… SBKP-MK Plenumu…Makine-Traktör İstasyonlarının yeniden örgütlenmesi anlayışındadır. Şimdi bu  makinelerin doğrudan kolektif ekonomilere satışına geçmek yerindedir").
Makine-Traktör-İstasyonlarının (MTİ) dağıtılmasıyla kırsal alandaki toplumsallaşmaya devasa bir darbe vurulmuş oldu, MTİ bazında üretim araçları metalaştırıldı.
Duvarın altında bu karar ve uygulaması kalmıştır. 

5- Modern revizyonistlerin köylülüğü yedekleme politikası  kolhozlardaki yaklaşık 6 milyon insanın, kolektif çalışmaya katılmamasına ve sadece özel mülkiyetlerindeki topraklarda üretim yapmasına neden olmuştur.

6-Ekonomik Reformlar: XX. Parti Kongresi’nden sonra modern revizyonistler düzenledikleri “bilimsel” toplantılarda, konferanslarda sosyalist altyapıyı ve üst yapıyı reformlar adı altında yıkmak ve yerine kapitalist ilişkileri getirmek için durmaksızın uğraştılar. SB’nde ve tabii bu ülkedeki gelişmeleri takip ederek Doğu ve Orta Avrupa’nın eski “Halk Demokrasisi” ülkelerinde de reformlar uygulanmaya kondu.   Üretimde, iktisadi yönlenmede kar, esas kaldıraç olmalıydı. Azami kar, ekonomide temel yönlendirici, düzenleyici faktör olmalıydı. 
Berlin duvarının altında bu kararlar ve uygulayanlar kaldı.
Berlin Duvarının altında rekabeti ekonomide geçerli kılmak için atılan adımlar kalmıştır. 

Maddi teşvik ve  karı esas alanlar;  gözü,   ekonomik kaldıraç olarak kardan, maddi teşvikten, mükafatlandırmadan, krediden (“kar ve verimliliğe daha ziyade önem vermeliyiz”-Kruşçev), fiyattan başka bir şey görmeyenler uygulamalarıyla birlikte duvarın altında kalmıştır. 

7-Üretim araçları  metalaştırıldı, yani Sovyet ekonomisinde meta üretimini ve dolaşımını sınırlayan nesnel koşullar ortadan kaldırıldı ve ekonomide meta üretimi ve dolaşımının önü açıldı. böylece pazar, kar, yeniden düzenleyici güç oldu. bu dönüşüm kapitalizmin yeniden inşasından başka bir şey değildi.
Bu kararı alanlar uygulamalarıyla birlikte duvarın altında kalmıştır

Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti olmaksızın ve ekonomide merkezi planlama olmaksızın para, kaçınılmaz olarak, kapitalizmde oynadığı rolü oynayacaktır. Modern revizyonistler   SB’nde parayı, sermayeye dönüştürmüşler ve onu sömürü aracı yapmışlardır. 
Bu revizyonist anlayış duvarın altında kalmıştır. 

Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, sosyalist üretim ilişkilerinin temelini oluşturduğu müddetçe ulusal ekonominin planlı gelişmesi nesnel bir zorunluluktur. Sovyet modern revizyonistleri, üretim araçlarını metalaştırarak, sosyalist üretim ilişkilerini yıkmışlar ve bu nesnel zorunluluğu ortadan kaldırmışlardır.
Bu revizyonist anlayış duvarın altında kalmıştır. 

8-Meta üretimi ve değer yasası: XX. Parti Kongresinden itibaren  Sovyet revizyonistleri, meta üretiminin ve değer yasasının bütün üretim için geçerli olduğunu açıklamışlardır. Yani her alanda üretim, bütün üretim, meta üretimi olarak açıklanmış ve her alanda da değer yasasının geçerli olduğu kabul edilmiştir. “sosyalist üretim, zorunlu olarak meta üretimidir” diyenler, meta üretiminin, değer yasasının, yani kapitalizmin bu olmazsa olmazlarının sosyalizme de özgü olduğunu savunanlar ve gerçekleştirenler duvarın altında kaldılar. 

Sonuç itibariyle:
1-Berlin Duvarı sosyalizmde değer yasasının etki alanı sınırlı değildir ve giderek daha da sınırlandırılmamalıdır anlayışının üstüne yıkılmıştır.
2-Berlin Duvarı, kar, “sosyalist kar”, meta-para ilişkileri, meta üretimi, pazar vb. olmaksızın sosyalizm olmaz ve giderek komünizme geçiş de olası değildir diyen revizyonist teorilerin üstüne yıkılmıştır.
3-Berlin Duvarı proletarya diktatörlüğünün ve komünist partinin tasfiyesi anlamına gelen “bütün halkın devleti”, “bütün halkın partisi” anlayışlarının üstüne yıkılmıştır;  duvarın altında proletarya diktatörlüğü değil “bütün halkın devleti” anlayışı, komünist partisi değil “bütün halkın partisi” anlayışı kalmıştır.
4-Berlin Duvarı üretim araçlarının, iş gücünün metalaştırılmasının üstüne yıkılmıştır.
5-Berlin Duvarı  halkların dostluğu adı altında milliyetçiliğin, Rus şovenizminin hakim kılınmasının üstüne yıkılmıştır.
6-Berlin Duvarı proletarya enternasyonalizmi adına başka ülkeleri sömürmenin talan etmenin, baskı altına almanın; yani revizyonist sömürgeciliğin üstüne yıkılmıştır.
7-Berlin Duvarı kapitalizmde savaş kaçınılmaz değildir, savaşsız kapitalizm olabilir anlayışının üstüne yıkılmıştır.
8-Berlin Duvarı kapitalizm koşullarında sürekli barış olabilir, kapitalist dünya ile barış içinde bir arada yaşanabilir anlayışının üstüne yıkılmıştır.
9-Berlin Duvarı kapitalizmden sosyalizme barışçıl geçilebilir; kapitalistler, burjuvazi, barışçıl yoldan, örneğin bir seçim sonucuyla iktidardan uzaklaştırılabilir ve sosyalizme geçilebilir anlayışının üstüne yıkılmıştır.

Berlin Duvarı, “sosyalizm” kaçmasın diye çekilmiştir.
Yoksa değil mi?