deneme

29 Temmuz 2010 Perşembe

21. YÜZYILDA TÜRKİYE EKONOMİSİNDE KRİZ ÇEVRİMİ

Burjuva basında özellikle 2008'in son aylarında çıkan yazılarda tam bir karamsarlık hakimdi; her kriz döneminde olduğu gibi bu sefer de bir biçimde “battık, çöktük” edebiyatı yapıldı. Birkaç aydan bu yana da krizden çıkış üzerine yazılarda adeta umut dağıtılıyor. Burjuva basında her kriz başlangıcında ve ilerleyen seyri içinde bu türden yazılar çıkar. Ne de olsa 'çiklet satın alın, piyasa canlansın' türünden anlayışları savunan profesörlerimiz var!Ama ekonomide işler öyle niyete göre yapılan tespitler doğrultusunda gitmiyor. Kapitalist ekonomi kendi nesnel yasaları doğrultusunda hareket ediyor. Başbakan “teğet geçti” dediği için teğet geçmiyor veya büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığı için dağılmıyor; kendi kendine çömüyor. Yaşanmakta olan krizin patlak vermesinden bu yana geçen süreç, kapitalist ekonominin nesnel yasalarını göz önünde tutmadan yapılan değerlendirmelerin ne denli yanlış olduğunu gösteriyor. Zaman zaman, gerekli olduğunda bunları ele alacağız.

Bu yazıda ekonominin seyri üzerine bir durum tespiti yapmaya çalışacağız; yaşanmakta olan krizin bazı açılardan seyrini ele alacağız, sonuçlardan bahsedeceğiz.

Önce bir açıklama: İstatistik veriler görüş kanıtlamak çabasıyla kullanılırsa belki bir şeyler kanıtlanmış olur, ama o kanıtların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı başka bir soru olarak kalır. Yani istatistik veriler alınan taban değere göre farklı sonuçlara götürebilir. Bu nedenle ayrıntıyı göze alarak birden fazla veri kullanmak ve çizilen çerçeve içinde kalarak değerlendirme yapmak nesnel durumu göstermeye yakınlaştırır. Örneğin, üretim değerinin en düşük olduğu ayı/yılı baz alarak sonraki aylarda ve yıllarda üretimin “büyük boyutlarda” arttığını kanıtlayabilirsiniz. Ama bunu kanıtladığınız için toplam üretim değeri ne bir dirhem artmış veya da eksilmiş olur. En fazlasıyla kendinizi ve okuru kandırmış olursunuz. En yüksek değer üzerinden (aylar bazında) kıyaslamak yaparken, örneğin 2001 krizinden ancak Temmuz 2003'te çıkılmış olduğu sonucuna varabilirsiniz. Ama bu seferde ekonominin bütünün 2002 yılında yüzde 9,5 oranında mutlak büyümüş olduğunu açıklayamazsınız. En doğrusu, salt maddi değerler üretimi bazında değerlendirme yapmaktır; yani toplam toplumsal üretim değerlerini hesap etmektir (Bzk: İ. Okçuoğlu, Türkiye'de Kapitalizmin Gelişmesi, 3. kitap). Bu hesaplama istatistiklerde yok; ama hesaplanabilmesi için veriler var. Özellikle, spekülatif sermayeye artı değer ürettirenler veya hizmet sektörünün bütün bölümlerinde artı değer üretildiğini savunanlar veya da artı değer üretimi ve sömürüsünün kanallarını tıkayanlar bu hesabı mutlaka yapmalılar. Böyle bir yöntem izlenirse, hayali sermayeye, onda olmayan özellikler yükleyerek başka bir konjonktür hareketinden bahsetmenin, kapitalizm gerçekliğini reddetmek anlamına geldiği daha kolay anlaşılır.

1-Sanayi üretimin gelişmesi bakımından 2001 ve 2008 krizi

1.1-Her iki kriz yılının ilk ayından itibaren sanayi üretiminin aylık gelişme seyri:



Bu grafikten çıkartılması gereken sonuç: 1997=100 bazında aylık sanayi üretimi 2000 yılından 2001 yılına mutlak gerileme içinde giriyor; sanayi üretimi Ocakta yüzde 93,8'den Martta yüzde 88,1'e düşüyor. Ancak 2001'in Eylül ayında yüzde 101 ile mutlak büyüme düzeyine çıkıyor ve sonrasında Şubat 2002'de yüzde 14,6 oranında mutlak küçülecek kadar geriliyor; ancak bu tarihten sonra büyüme trendi içinde gelişiyor.

2005=100 bazında ise aylık sanayi üretimi Ocakta yüzde 112,6'dan Martta yüzde 123,9'a çıkıyor. 2008 yılında bu değer aylık bazda sanayi üretiminin doruk noktasını oluşturuyor. Sonraki aylarda üretim -Ağustos ayı hariç- sürekli düşüyor. Ama ancak Aralık aynıda mutlak küçülüyor (Yüzde 93,5). 2008 ve sonrası dönemde sanayi üretimi Şubat 2009'da yüzde 15,4 oranında mutlak küçülerek dibe vuruyor. Şubat 2009'dan sonra sanayi üretimi sürekli artış trendi içinde hareket ediyor.

Bu verilere göre aylık sanayi üretimi 2001'in Ocak ayından itibaren (Eylül 2001 hariç)15 ay (Mart 2002'ye kadar) boyunca dengesiz bir biçimde mutlak küçülme içinde hareket etmiş, ancak 15. aydan sonra mutlak büyümeye geçmiştir.

2008 krizinde ise başka bir kriz süreci izleniyor: Üretim Mayıs ayına kadar artıyor. Mayıs ayı sanayi üretiminin 2008 yılında doruk noktasını ve sonrası gelişme düşünülürse üretimin kırılma noktasını oluşturuyor. Mayıs ayından sonrası sanayi üretimin küçülme ve aynı zamanda krize girme sürecidir. 2005= 100 bazında aylık sanayi üretimi büyümesi ancak Aralık ayında yüzde 93,5'e düşerek mutlak küçülme sürecine giriyor. Mayıs 2008 değerine göre ise sanayi üretimi Şubat 2009'a kadar mutlak küçülüyor.

2008'in Ocak ayına göre sanayi üretimi hala mutlak küçülme içindedir.

1.2-Kriz öncesi en yüksek üretim değerine göre aylık sanayi üretiminin seyri:




Kriz öncesi dönemde mutlak büyüme bandı içinde en yüksek büyüme oranlarını esas aldığımızda aylık sanayi üretiminin gelişme seyri şöyle oluyor:

1) 2001 krizinden önce üretiminin en yüksek seviyesi olan Kasım 2000 değerine (1997= 100 bazında yüzde 113,2) göre aylık sanayi üretimi Mart 2001'de yüzde 88,1'e düşerek dibe vuruyor. Şubat 2002'de yüzde 85,8 ile ikinci kez dibe vuruyor. Ancak 33 ay sonra, Temmuz 2003'te yüzde 118'e çıkarak Kasım 2000'deki en yüksek üretim seviyesini aşıyor.

2) 2008'de aylık sanayi üretimi Mayıs ayında doruk noktasına ulaşıyor (2005= 100 bazında yüzde 123,9). Bu değer bazında sanayi üretimi Şubat 2009'da dibe vuruyor (yüzde 84,6). Mayıs 2008'den sonraki aylarda (toplam 25 ay) sanayi üretimi Mayıs 2008'deki seviyesine ulaşamıyor.

Verili dönemde en yüksek üretim değeri =100 olarak alındığında (yukarıdaki grafiğin başkalaştırılması) aşağıdaki grafik elde edilir: Bu hesaplamaya göre aylık sanayi üretimi Kasım 2000'den Mart 2001'e yüzde 22,2 ve Mayıs 2008'den Şubat 2009'a da yüzde 31,7 oranında mutlak gerilemiş oluyor.




Krizden önceki en yüksek üretim değeri (oransal) bakımından 2001 krizinden ancak 33 ay sonra (Temmuz 2003) çıkılıyor. 1997=100 bazında Kasım 2000'deki yüzde 113,2 oranındaki seviye Temmuz 2003'te yüzde 118 oranında büyümeyle aşılıyor. 2008 krizinde ise 2005=100 bazında 25 aydan beri (Mayıs 2008'deki yüzde 123,9 büyümeye göre) üretimde mutlak küçülme devam ediyor.

1.3-Bir ay öncesine göre aylık sanayi üretimin seyri:

Sanayi üretiminde bir ay öncesine göre üretim hareketi nasıldı sorusunun cevabını aşağıdaki grafikte görüyoruz.




İstatistik verilerin ne derece aldatıcı olabileceğini yukarıdaki verileri, daha öncekilerle karşılaştırdığımızda görüyoruz.

1997=100 bazında aylık sanayi üretimi Kasım 2000'deki seviyesini ancak 33 ay sonra Temmuz 2003'te aşıyor, ama toplam sanayi üretimi 2001'de yüzde 8,7 oranında mutlak küçülmesine rağmen 2002'de yüzde 9,5 ve 2003'te de 8,7 oranında mutlak büyüyor.

2008 yılı içinde Mayıs ayındaki değere göre sanayi üretimindeki gerileme dramatik, ama aynı yılda sanayi üretimindeki ortalama gerileme ancak yüzde 2,1 oranında.

Bu durumda 2001 krizi 2008 krizine göre oldukça ağır. Ama 2009 yılı ile karşılaştırıldığında 2001 krizi daha hafifte kalıyor; tahribatı 2009'a göre daha sınırlı. 2010'da durumun ne olacağı belli değil.

1.4-21 yüzyılda toplam sanayi üretiminin yıllık büyüme oranı:




Sanayi üretimi mutlak küçüldüğü ve başka göstergeler de kriz göstergeleri olduğu için yıllık ölçek bazında 2008 yılı bir kriz yılıdır. Ocak 2008'den sonra sanayi üretimi, 2005=100 bazında ancak aynı yılın Aralık ayında mutlak küçülüyor; yani Ocak-Kasım arasında büyüme oranları, mutlak gerileme olmaksızın sadece küçülüyor; büyümesi yavaşlıyor.

Yukarıdaki grafikte Türkiye ekonomisinin 21. yüzyılda ilk çevrimini tamamladığını görüyoruz. Bir krizden sonraki diğer krize kadar olan dönem; yani 2001-2008 arası, ekonominin 21. yüzyıldaki ilk çevrimini oluşturuyor. 2008 yılı 2. çevrimin başlangıcıdır; bu çevrimin kaç yılı krizle geçecek, bunu şimdiden bilemeyiz, ama en azından ilk iki yılı (2008 ve 2009) kriz yılı olmuştur.

2-Kriz yıllarında GHYİH'nın büyüme seyri (% olarak ve yılın çeyrekleri

GSYİH, ülke içinde üretilen maddi değerlerin ve hizmetlerin parasal ifadesidir. Yani tarım + sanayi + inşaat + ticaret + ulaştırma, haberleşme + mali kuruluşlar + konut + hizmetler toplamı (kamu ve özel) + ithalat vergisi toplam parasal değerini ele verir. Burada belirtilen sektörlerin bir kısmında yeni değer oluşumu gerçekleşmez. Ama sanki yeni değer oluşturulmuş gibi hesap edilerek bir ülkenin verili yılda ne kadar ekonomik büyüdüğü hesap edilir. Burjuvazi böyle hesap eder. Bir ülkenin ekonomik olarak ne kadar büyüdüğü sadece ve sadece yeni maddi değer oluşumuyla hesap edilebilir. Buna toplam toplumsal üretim hesaplaması denir. Bizi burada ilgilendiren mali sektörün, hani kendi başına konjonktür oluşturacak yeteneğe sahip olduğu; ekonominin seyrini belirleyecek derecede geliştiği iddia edilen sektörün sermaye hareketindeki yerini göstermektir. Bunu göstermek için de kriz döneminde ekonominin seyrinden daha önemli bir kıstas olamaz. Yani ekonomiyi krize sürükleyen veya krizden çıkartan mali sektör verileri mi yoksa sanayi üretimi mi? Soru bu. Bunu aşağıda iki grafikte vereceğiz. Birisinde yıllık bazda sanayi üretimi ve GSYİH hareketini, diğerinde de yılın çeyrekleri bazında sanayi üretimi ve HSYİH hareketini göstereceğiz. Bakalım, sanayi üretimi mi GSYİH'yı yönlendiriyor, yoksa mali sektör mü sanayi üretimi ve GSYİH'yı yönlendiriyor?

Aşağıdaki grafikte GSYİH'nın kriz yıllarında (2001, 2008 ve 2009) yılın çeyrekleri, krizden çıkıldığını göstermek için 2002'nin ilk iki çeyreği ve 2010'un ilk çeyreği bazında, diğer yıllarda da (2000, 2003-2007) yıllık ortalama bazında büyümesini görüyoruz.



Şimdi bu verilerle aynı dönemde sanayi üretiminin gelişime seyrini karşılaştıralım. Bu karşılaştırmayı da aşağıdaki grafikte görüyoruz.

3-Kriz döneminde sanayi üretimi ve GSYİH'nın seyri

3.1-Kriz yıllarında sanayi ve GSYİH büyüme oranları (yılın çeyreklerine göre):



Verili dönem içinde HSYİH'nın hareketini sanayi üretimi hareketi belirliyor; sanayi üretimi düşüyorsa bir biçimde GSYİH da düşüyor; sanayi üretimi artıyorsa GSYİH da artıyor. GSYİH'nın seyrini sanayi üretimin ne derece etkilediğini yıllık ortalama değer bazında daha açık bir biçimde görüyoruz. Aşağıdaki grafik bu durumu gösteriyor.

3.2-Kriz yıllarında sanayi ve GSYİH büyüme oranları (yıllık ortalama bazında):



Sanayi üretiminin yönü, GSYİH'nın yönünü de belirliyor. Büyüme-küçülme oranlarının tıpa tıp aynı olması beklenemez, ama her halükarda toplam ekonominin çevrimini belirleyen sanayi üretimidir.

Bunun böyle olması ve başka türlü olmaması, artı değer üretimi ve sömürünün kanallarının tıkanmadığını; bildiğimiz kapitalizmin bildiğimiz kapitalizm olarak devam ettiğini gösterir.

İstiyorsanız şöyle de diyebilirsiniz: 'Grafiklerden toplam ekonominin çevrimini belirleyen sanayi üretimi olduğu sonucu çıkartılabileceği gibi mali sektör de (hizmet sektörü de) olabilir sonucunu çıkartabiliriz'. Doğru böyle de düşünülebiliriz. Ama böyle düşünürsek, mali sektörde krizin patlak vermemesine rağmen; krizden dolayı bankaların, mali kurumların batmamasına, kredi sorunuyla karşılaşılmamasına rağmen ekonominin krizde oluşunu nasıl açıklayacağız?

4-Sanayi üretiminde kapasite kullanım oranının seyri


Üretim ile kapasite kullanımı arasında doğrudan bağ vardır; kapasite kullanımı, üretim arttıkça yükselir, üretimde gerileme kapasite kullanım oranında da gerileme anlamına gelir. Her iki kriz dönemini karşılaştırdığımızda (kriz öncesi yılda kapasite kullanım oranını 100 olarak alırsak) 2008 krizinin 2001'e nazaran daha ağır olduğunu görürüz. 2000'de ortalama kapasite kullanımı=100 bazında 2001'de bu oran yüzde 6,6 geriliyor; yüzde 75,9'dan yüzde 70,9'a düşüyor. 2002-2007 arasında kapasite kullanımı yüzde 75,4'ten yüzde 81,8'e çıkıyor. Bu oran 2008 kriz yılında yüzde 78,1'e düşerek, 2008'e göre yüzde 4,5 oranında (3,7 puan) geriliyor. 2009 kriz yılında ise imalat sanayinde kapasite kullanımı 68,9'a düşerek 2007'deki seviyesine göre yüzde 15,8 oranında (12,9 puan) gerilemiş oluyor.

Üretimin seyri hakkında önemli olan bu gösterge hareketine aylar bazında bakalım.

4.1-Kriz yıllarında aylar bazında imalat sanayinde kapasite kullanım oranı:



2001 ve 2008 yıllarında imalat sanayinde aylık kapasite kullanımı karşılaştırıldığında ancak Ekim ayında oranların birbirine yakınlaştığını görüyoruz. Ocak-Ekim 2008'de kapasite kullanım oranları Ocak-Ekim 2001'e göre oldukça yüksek. Bu dönemde kapasite kullanım oranı 2001 yılında yüzde 74'ün altında 2008 yılı için de yüzde 74'ün üstünde kalıyor. Ancak Ekim 2008'den itibaren durum değişiyor. Bu tarihten sonra kapasite kullanım oranı Mart 2009'da yüzde 59,2'ye kadar düşüyor ve Kasım 2008'den sonra yüzde 60 bandı içinde kalıyor.

5-Ekonomik kriz ve işsizlik



İşsizlikle ilgili verilerin gerçek durumu yansıtmadığını biliyoruz. Resmi veriler bazında durum tespiti yapacak olursak: Ekonominin gelişmesiyle işsizlik oranı arasındaki bağ, teknolojinin üretimde yoğun kullanılmasından dolayı artık pek anlamlı değildir; öyle ki işsizlik oranı bir kriz göstergesi olmaktan çıkmıştır. Şüphesiz ki, kriz döneminde daha çok sayıda işçi sokağa atılmakta ve işsizlik oranı yükselmektedir. Ama üretimde teknolojinin yoğun kullanımı krizsiz yıllarda da işsizlik oranının yükselmesine veya belli bir seviyede kronikleşmesine neden olmaktadır. Bu anlamda üretimde yoğun teknoloji kullanımıyla kitlesel kronikleşmiş işsizlik arasında diyalektik bağ vardır; kapitalizmin ilk evrelerinde -daha ziyade 1920'li yıllara kadar olan dönemde- ekonomik krizle artan işsizlik arasındaki yasanın yerini, o zamana kadar bir eğilim olan işsizliğin kitlesel kronikleşme yasası almıştır; günümüzde kronik kitlesel işsizlik artık kapitalist üretim biçiminin bir yasası olmuştur. Teknolojinin bu gelişme seviyesinden sonra kapitalizmin bu işsizlikten kurtulmasının olanağı yoktur. Kronik kitlesel işsizlik nesnel bir gerçekliktir. Bugün açısından kapitalist üretim için “normallik” , kronik kitlesel işsizliğin, Marks’ın deyimiyle eğilim olmaktan çıkarak kapitalist üretim biçiminin bir yasası olmasıdır.

Bunun ne anlama geldiğini yukarıdaki grafikte de görüyoruz: İşsizlik oranı kriz yılı 2001'de 2000'e göre artıyor; oran yüzde 6,6'dan yüzde 8,5'e çıkıyor. 2002 ve sonraki yıllarda, 2008'e kadar ekonomi krizde değil, ama işsizlik oranı buna rağmen artıyor. Ekonomi 2002'de krizden çıkıyor ama işsizlik oranı 2001'de yüzde 8,5'ten yüzde 10,3'e çıkıyor. 2003'te yüzde 10,8'e kadar çıkıyor, ancak sonrasında 2007'ye kadar yüzde 9,9'a düşüyor. 2008'de krizin etkisiyle yüzde 11'e ve 2009'da da yüzde 15,8'e çıkıyor. Ekonominin krizden çıkması durumunda işsizlik oranının çok gerileyeceğini, diyelim ki yüzde 5'lerin altına düşeceğini düşünmek bir hayaldir. Kriz döneminde kapitalistler „eskimiş“ sermayeyi yok ederler; yeni sermaye yatırımları yaparlar. Yatırım demek, rekabet edebilmek için üretimde modern teknoloji kullanmak demektir; modern teknoloji daha çok işçinin sokağa atılmasıdır. Bunun böyle olduğunu ve başka türlü olamayacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz.

6- 2001 ve 2008'den beri devam eden krizlerinin kısa bir karşılaştırması

Yukarıda yazı içinde bazı karşılaştırmalar yapıldı. Karşılaştırma yapmak için birçok göstergeyi değerlendirmek gerekir. Sanayi üretiminde, GSYİH'da gerileme oranlarını hangi krizin daha ağır olduğunu göstermek için vermek yetmez.

Genel kanı 2001 krizinin daha ağır olduğu doğrultusundadır. Birçok açıdan da bu doğrudur. Ama bütün açısından baktığımızda başka bir durumla karşı karşıya kalırız.

2001 kriz döneminde yaşanan kur hareketliliğini şimdiki krizde görmüyoruz.

2001 kriz döneminde krizden kaynaklı yaşanan siyasi krizi şimdiki kriz döneminde yaşamadık; krizin burjuva siyasete yansıması sonucunda kimi siyasi partiler siyaset sahnesinde silinmişti. Böyle bir gelişme şimdi yaşanmıyor.

2001 krizinde toplam sanayi üretimi yüzde 8,7 ve HSYİH da yüzde 7,5 oranında mutlak gerilemişti. 2009'u esas alırsak şimdiki krizde toplam sanayi üretimi yüzde 9,6 ve GSYİH da yüzde 4,7 oranında mutlak geriledi. Şimdiki krizde sanayi üretimindeki gerileme daha büyük, ama GSYİH'daki gerileme daha az.

2001 yılında ekonomi nispeten kısa bir zaman içinde, bir senede toparlanmış ve mutlak büyümeye geçmişti (2002'de toplam sanayi üretiminde büyüme oranı yüzde 9,5 ve GSYİH'da da yüzde 8,4). Şimdiki kriz için bu söylenemez; bu kriz daha uzun sürmüştür; 2008'de başlamış (bu yılın son iki ayında sanayi üretimindeki mutlak düşüş sonucunda yıl ortalaması olarak sanayi üretiminin büyümesi -2,1'de kalmıştır. Bunun etkisi GSYİH'ya da yansımış ve GSYİH'nın 2008'deki büyüme oranı yüzde 0,9'da kalmıştır.

Açık ki yaşanmakta olan kriz 2001'e göre daha tahrip edici olmuş ve hala devam etmektedir.

2001 krizinden nispeten hızlı çıkışın nedeni 2000-2004 dünya ekonomik krizinin bazı ülkelerdeki etkisinin nispeten önemsiz kalmasında aranmalıdır; bundan dolayıdır ki, Türkiye'nin ihracatı o dönem hızlı bir artış göstermiş ve bu da krizden çıkışta önemli bir faktör olmuştur. Şimdi yaşanmakta olan dünya ekonomik krizinin ne denli ağır olduğunu göstermek için 1929-32 kriziyle karşılaştırıyoruz. Açık ki yaşanmakta olan dünya ekonomik krizi oldukça ağırdır ve bu da Türkiye'nin ihracat olanaklarını sınırlandırmaktadır; Türkiye'nin ihracatının çoğunlukla Avrupa ülkelerine yapıldığını ve bu ülkelerin de krizde oldukları düşünülürse bu dönemde ihracatın ekonominin toparlanmasında ölmeli bir faktör olamayacağı anlaşılır. Yani dış talep yetersiz.


Burada bizi ilgilendiren kriz yıllarında ihracat hareketidir. 2000'de 2001'e toplam ihracat olağanüstü artıyor; 2000'e göre 2001'de toplam ihracat 2,8 misli artıyor.

2007'den 2008'e ise toplam ihracat yaklaşık yüzde 8 geriliyor. 2007 ve 2009 değerlerini karşılaştırmaya gerek yok.

Bu durumda: 2001 krizinden çıkışta ihracat önemli bir faktör olmuştur. Şimdiki krizde ise ihracat 2001'deki rolünü oynayamamıştır. Türkiye'nin ihracatında önemli olan ülkelerde ekonomik kriz devam ettiği müddetçe de bu rolünü oynayamayacaktır.

2001 krizinde sanayi üretiminde rekor daralma Mart ayında (1997=100 bazında yüzde 88,1), yılın çeyreklerine göre ise yılın ilk çeyreğinde yaşanmıştır (- 8,6). Aynı dönemde GSYİH'da en büyük daralma yılın çeyrekleri bazında son çeyrekte yaşanmıştı (- 9,8). Şimdiki krizde sanayi üretiminde aylık bazda en büyük daralma Şubat 2009'da (2005= 100 bazında yüzde 84,6), yılın çeyreklerine göre ise -9,5 ile 2009'un ilk çeyreğinde yaşanmıştı. Şimdiki krizde GSYİH, yılın çeyreği bazında-14,5 ile 2008'in son çeyreğinde dibe vurmuştu.

2001 krizi sürecinde yılın çeyrekleri bazında sanayi ilk iki çeyrekte arka arkaya (1. çeyrek -8,6 ve 2. çeyrek -4,1) ve dördüncü çeyrekte (-2,4) mutlak küçülmüştü. GSYİH ise 2001 yılının son üç çeyreğinde (2. çeyrek= -6,3; 3. çeyrek= -6,5 ve 3. çeyrek= -9,8) mutlak küçülmüştü.

Şimdiki krizde ise sanayi üretimi yılın çeyrekleri bazında 2008'in 3. çeyreğinden 2009'un ilk çeyreğine kadar 4 çeyrek (1 sene) arka arkaya küçülmüştür. GSYİH'da ise küçülme 2008'in son çeyreğinden 2009'un 3. çeyreğine kadar arka arkaya 4 çeyrek (1 sene) devam etmiştir.

Bu veriler yaşanmakta olan krizin 2001 krizine göre daha uzun sürdüğünü göstermektedir.

2001 krizinde mali sektör resmen dağılmış, 21 banka batmış ve devlet bu batıkları ödemek için 40 milyar dolarlık bir yükün altına girmişti. Şimdiki krizde böyle bir sorun yaşanmamıştır. Ötesinde krizin en ağır olduğu yılda (2009) 10 büyük banka 18 milyar lira kar etmiştir. (Bu karda Ziraat Bankası'nın payı 3 milyar 511 milyon lira; Garanti Bankası'nın payı 3 milyar 100 milyon lira; İş Bankası'nın payı 2 milyar 752 milyon lira ve Akbank'ın payı da 2 milyar 722 milyon lira idi).

2001 krizine göre şimdiki krizde işsizlik oranı daha yüksektir; daha çok insan işsiz kalmıştır. 2001'de işsizlik oranı yüzde 8,5'ten 2008'de yüzde 11'e çıkarak 2,5 puan, 2009'da ise yüzde 15,8'e çıkarak 7,3 puan artmıştır.

2010 verileri ekonomide kıpırdanmanın canlanma trendine girdiğini göstermektedir; 2010'un verili aylarında bir yıl öncesi aynı aya göre Ocakta yüzde 12,3; Şubatta yüzde 18; Martta yüzde 21,2; Nisanda 17,3 ve Mayıs ayında da yüzde 15,6 oranında büyümüştür. Bu trendin devam etmesi durumunda 2010 yılı Türk ekonomisi açısından kriz yılı olmayacaktır.

7-Mali krizsiz fazla üretim krizi veya borsa, banka, kredi, para krizi olmaksızın fazla üretim krizi

Üzerinde durduğum sorun, Marksizmin sadece ve sadece fazla üretim krizlerini kapitalizme özgü krizler olarak tanımladığıdır. Diğer krizler kapitalizme özgü değildir; borsa banka, spekülasyon krizleri kapitalizmden önce de vardı. Bu krizlerin kapitalizm döneminde de patlak vermeleri onların kapitalizme özgü olduklarını göstermez. İkinci nokta, her spekülasyon, borsa, banka, para; bir bütün olarak her mali kriz mutlaka ve mutlaka fazla üretim krizi değildir; bazen fazla üretim krizinin habercisi, başlangıç aşamasındaki görünümü olurken bazen de olmayabilir. Bu kriz türlerini aynılaştırmanın ne anlama geldiği baş bir yazının konusudur. Türkiye ekonomisinde yaşanan son iki kriz bu ayrımı yapıyor: 2001 krizi mali sektörde başladı, hemen arkasından da sanayi üretimini vurdu ve böylece fazla üretim krizine dönüştü. 2008'de başlayan ve 2009'da derinleşen kriz ise doğrudan fazla üretim krizi olarak başladı. 2001 krizinde mali sektör tamamen çökmüş, toplam 21 banka iflas etmiş, ekonomi dışarıdan bakan olarak getirilen K. Derviş üzerinden başta IMF olmak üzere yabancı sermayeye teslim edilmişti. IMF'nin dayatmaları Mecliste arka arkaya çıkartılan yasalara dönüştürülmüştü. Şimdiki krizde ise tek bir banka batmamış, öyle ki hükümet IMF ile kriz programı oluşturmaya dahi yanaşmamıştır. Demek ki, mali kriz olmaksızın da fazla üretim krizi olabiliyormuş. Türkiye bunun tipik bir örneği. Şüphesiz ki, başka örnekler de vardır. 1987'de borsa krizini yeni bir dünya ekonomik krizi takip etmedi veya o kriz yeni bir dünya fazla üretim krizine dönüşmedi.

Salt spekülasyon, borsa, banka, para; bir bütün olarak mali sektör ile sınırlı kalan krizlerle başlangıçta görünümü mali kriz olarak; spekülasyon, borsa, para, banka krizleri olarak patlak veren fazla üretim krizleri arasındaki fark ekonominin seyri analiz edilerek anlaşılabilir. Sermaye ne denli uluslararasılaşırsa uluslararasılaşsın, spekülatif sermaye ne denli güçlenirse güçlensin sorunun özünde değişen bir şey yoktur. Ekonominin çelişkileri yeni bir fazla üretim krizinin patlak vermesine neden olacak kadar kesinleşmemişse, en ağır mali krizlerin etkisi en fazlasıyla ekonominin; maddi değerlerin üretimini olumuz etkilemekle sınırlı kalır. Ama yeni bir fazla üretim krizi için çelişkiler keskinleşmişse mali sektördeki gelişmeler patlak veren fazla üretim krizinin görünüm biçimleri olur.

Bu ayrımın yapılması iki nedenden dolayı önemlidir: Birincisi teorik nedenden dolayı. İkincisi ise, birincisine bağlı olarak, mali sektöre konjonktür oluşturacak yetenek verme çabasından dolayı. Kapitalizmi kendiliğinden çökertenler, işçi sınıfını önemsizleştirmek, onun tarihsel misyonunu reddetmek, toplumsal ilerlemeyi; altüst oluşu küreselleşmiş sermayenin aynılaştırdığı “çokluk”a havale etmek; böylece sınıf örgütlenmesi yerine “çokluk” örgütlenmesini koymak vb. için kapitalizmi kapitalizm olmaktan çıkartmaya çalışıyorlar. Artı değer üretiminin, sömürünün kanallarını tıkamak; artık kapitalizm çökmüştür demek veya çökmek üzeredir demek, sermayenin konjonktür hareketinde fazla üretim krizlerinin -sanayinin- önemsizleştiğini; sanayi sermayesinin bütün sermayelerin anası olmaktan çıktığını, onun yerini spekülatif sermayenin; daha genel anlamda ifade edecek olursak maddi değerlerin üretiminden kopmuş sermayenin aldığını ve tam da bu sermayenin konjonktür oluşturduğunu -sermaye hareketi yasasını ifade ettiğini- savunmaktan başka bir anlam taşımaz.

Anlaşılması için basitleştirelim: Hizmet sektöründe faaliyet sürdürebilmek için, borsalarda kumar oynayabilmek için; kağıt üzerinde milyarlara milyarla katabilmek için; kısaca konjonktür oluşturma yeteneği verilen spekülatif sermayenin oluşabilmesi için bütün bunların çıkış noktası olan maddi değerlerin üretiminin gerçekleştiriliyor olması gerekir. Maddi değerlerin üretiminde tarım değil de sanayi belirleyici rol oynadığına göre bu alanda üretim gereklidir. Türkiye ekonomisinde sanayi üretiminin ağırlığı yüzde otuzdan biraz fazla. Yüzde 10 kadarı tarım kesiminde ve yüzde 60'ı da hizmetler sektöründen kaynaklanıyor. Yani görünüşte belirleyici olan hizmet sektörü. Ama gerçek durum tamamen farklıdır: Ekonomideki ağırlığı yüzde 60 olan hizmet sektörünün iş yapabilmesi için sanayi ve tarım sektörünün üretmesi gerekir; ürün olmazsa ticareti olmaz, üretim olmazsa borsada kumar oynanamaz. O halde, yönlendirici olan hizmet sektörü değil, sanayi sektörüdür. Üretim olmaksızın toplum var olamayacağına göre, kapitalizmde de var olabilmek için üretmek gerekecektir; bu durumda kapitalizmde üretim; sanayi sermayesi bütün sermaye türlerinin anası olmaya, konjonktür hareketini belirlemeye devam edecektir.

Kapitalizmi kapitalizm olmaktan çıkartmaya çalışan çevre sayısı oldukça çoktur. Bunlar, umutsuzlar dünyasının temsilcileridir. Düzene küskündürler, umduklarını bulamamışlardır. Şimdi, daha doğrusu şu küreselleşme furyasından bu yana yeni bir çıkış yolu bulduklarını sanıyorlar. Dünyayı değiştirmek için kapitalizmi yok sayıyorlar, onun yerine emperyalizm ötesi bir evre koyuyorlar ve bu evreye tekabül eden toplumsal ögeleri oluşturuyorlar.

Bunlarla, Nelte'lerle işimiz henüz bitmedi.