deneme

26 Haziran 2014 Perşembe

BREZİLYA'DA HALK HAREKETİ*



BREZİLYA'DA HALK HAREKETİ*

Dünya burjuvazisi birtakım “benzer” özelliklerinden dolayı ülkeleri gruplara ayırarak kavramlar üretmekte oldukça tecrübelidir. En son moda kavramlardan birisi BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin), sonrasında BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ve MIST'tir (Meksika Endonezya, Güney Kore ve Türkiye). Bu ülkeler genel anlamda “yükselen pazarlar”, “hızla yükselen ülkeler” olarak tanımlanmaktalar. Her şeyin yolunda gittiği sanılan bu ülkelerden Türkiye ve Brezilya'da patlak veren halk hareketi, beklenmeyen bir gelişme olarak algılandı, şaşırtıcı oldu.


Söz konusu bu ülkeler 2008'den itibaren başlayan dünya ekonomik krizinden kısmen şiddetli bir biçimde etkilenirken, kısa zamanda da krizden çıkabilmişlerdir. Batı'nın emperyalist ülkeleri, ABD ve Japonya kriz ile boğuşurlarken, bu ülkeler kısa zamanda krizden çıkarak yüksek sayılabilecek büyüme oranlarına ulaşabilmişlerdir. Neden böyle oldu sorusunun cevabı ayrı bir yazının konusudur. Ama burada söylenmesi gereken şu: Başka nedenlerin yanı sıra uluslararası bankaların ve tekellerin elinde birikmiş olan sermaye bu ülkelere yatırıldı. Bu aşırı birikimde toplamı trilyon dolarla ifade edilen “kriz programları”nın, “kurtarma paketleri”nin rolü küçümsenmemelidir. Yani kriz sürecinde dünya çapında yatırım alanı arayan bir para bolluğu vardı. Bu ülkelere akan bu para ekonomide belli bir canlanmaya kaynaklık etmiştir. Şimdi, daha doğrusu 2013 başından bu yana ise durum değişmeye başladı. Örnekleyecek olursak:

Brezilya'da sanayi 2005 = 100 bazında ve bir yıl öncesine göre 2006'da yüzde 2,8; 2007'de yüzde 6; 2008'de yüzde 3,1 oranında büyürken 2009'da yüzde 7,4 oranında küçülmüş, 2010'da yüzde 10,5 ve 2011'de ancak yüzde 0,3 oranında büyürken 2012'de yüzde 2,5 oranında küçülmüştür.

Hindistan'da sanayi üretimi 2006'da yüzde 10,9; 2007'de yüzde 15,7; 2008'de yüzde 7,6; 2009'da yüzde 0,2; 2010'da yüzde 9,8; 2011'de yüzde 4,8 ve 2012'de de ancak yüzde 0,8 oranında büyümüştür.

Rusya'da sanayi üretimi 2006'da yüzde 6,4; 2007'de yüzde 6,9; 2008'de yüzde 0,7; 2009'da yüzde 9,3; 2010'da yüzde 8,3; 2011'de yüzde 4,7 ve 2012'de de yüzde 2,5 oranında büyümüştür.

Türkiye'de sanayi üretimi 2006'da yüzde 7,3 ve 2007'de yüzde 7 oranlarında büyürken 2008'de yüzde 0,5 ve 2009'da da yüzde 9,9 oranlarında küçülmüştür. 2010'da büyüme oranı yüzde 12,8, 2011'de yüzde 10,1 ve 2012'de de yüzde 2,5 oranlarında gerçekleşmiştir (Bakınız: http://stats.oecd.org/Index.aspx?DataSetCode=MEI_REAL#).

Çin de ise sanayi üretimi 2006'da yüzde 29,5; 2007'de 22,9; 2008'de yüzde 9,9; 2009'da yüzde 8,7; 2010'da yüzde 12,1; 2011'de yüzde 10,4 ve 2012'de de yüzde 7,9 oranlarında gerçekleşmiştir.

Burada bizi ilgilendiren, kriz döneminde bu ülkelerde sanayi üretiminin ne denli gerilediği değil, sanayi üretiminde büyüme oranlarının son iki yılda, özellikle de 2012 yılında oldukça gerilemiş olmasıdır.

Brezilya, Çin ile ekonomik ilişkilerinde avantajlı bir konumdadır; bu ilişkiler sayesinde ihracatı oldukça hızlı gelişmiştir. Brezilya yüksek faizlerle ülkeye yabancı sermaye çekmiştir. Yabancı sermaye çekmenin bir yolu tahviller ise diğer yolu da özelleştirmeler olmuştur. Ekonomideki büyüme krediye bağımlı bir büyüme olarak kalmıştır.
Brezilyada hane borçlanması şimdiye kadar görülmemiş bir seviyeye çıkmıştır. Büyümenin durması, ötesinde kriz, tüketimden kaynaklı borçlanmanın felakete dönüşebileceğini göstermektedir.

Ekonomideki büyüme, zenginlik ile yoksulluk arasındaki farkı kapatmamış, tam tersine sürekli açmıştır. Brezilya dünya çapında sosyal eşitsizliğin çok derin olduğu ülkelerden biridir.

Brezilya'ya, Latin Amerika'nın lokomotif ülkesi deniyor. Bu doğrudur, en azından ekonomik gücü bakımından doğrudur. Dünya ekonomisinde güçler dengesine baktığımızda bu ülkenin dünyanın altıncı büyük ekonomisini oluşturduğunu görüyoruz. Brezilya'yı ekonomik bakımdan güçlü kılan bir neden de kıyılarında keşfedilen petrol ve doğal gaz yataklarıdır.

Brezilya'nın büyümesi, büyüdükçe burjuvazisinin zenginleşmesi ve halkının yoksullaşması Dilma döneminde de sürerek bugünlere gelinmiştir.

Bu ülkelerde, daha doğrusu kapitalizmin nispeten hızlı horizontal ve vartikal geliştiği ülkelerde köysel karakterli yapılar kısa bir zaman dilimi içinde sanayisel yapılara dönüşebiliyor; tarım-sanayi ülkesinin yerini sanayi-tarım ülkesi alıyor. Kırsal alandan gelen milyonlarca insan şehirleri dolduruyor. Böylece şehirlerde sayısal olarak hem işçi sınıfı hem de küçük burjuva kesimler sorunlarıyla, toplumsal çelişkilerle birlikte çoğalıyor. Öyle ki kırsal alanda gelen ve işçi olanların emperyalist ülkelerdeki işçiler gibi hemen hemen aynı teknolojiyi kullanarak üretiyor olmaları, onlarda kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleşen değişimin hangi eğilimlere yol açabileceğini kestirmek oldukça güç oluyor; ama yeni yaşam, umutlar, beklentiler, kurlan hayaller istenildiği gibi gerçekleşmiyor. Açık ki tepki duymak için nedenler çok ve giderek de çoğalıyor. Tepkinin biçimi, vesilesi şu veya bu ülkede farklı olabilir ama sonuçta nedenler hemen hemen aynıdır. Türkiye'de “üç-beş ağaç” Haziran Ayaklanmasına yol açmıştı, Brezilya'da ise ulaşım ücretlerine yapılan yaklaşık 17,5 kuruşluk zam bu ülkedeki halk hareketinde tetikleyici rol oynamıştır.

*
Sao Paulo ve Rio de Jeneiro'da toplu ulaşım ücretlerine yapılan zamlar dar kapsamlı gösterilerle protesto edildi. Ama protestolar bununla sınırlı kalmadı; iki hafta içinde sorun toplu ulaşıma zam meselesinden çıktı. Hareket adeta patladı; gösterilerin vesilesi adeta unutuldu ve gerçek nedenler ön plana çıkmaya başladı.
Brezilya'da Haziran ayında başlayan gösteriler son 20 senenin en büyük, en kapsamlı gösterileri oldu. 100'den fazla şehirde yüz binlerce insan sokakları doldurdu.

Brezilya'nın son 10 yıllık dönemine baktığımızda en genel hatlarıyla şunu görüyoruz: 2002'den bu yana İşçi Partisi (PT) aralıksız iktidarda. Kriz yılındaki dalgalanmayı bir kenara korsak ekonomide istikrarlı bir büyüme gerçekleşiyor. Buna bağlı olarak çalışanların, işçi sınıfının sayısında ve gelirlerinde de belli bir artış söz konusu. Ama PT-hükümeti verdiği sözleri yerine getirmiyor. Örneğin tarım reformunu gerçekleştirmiyor, çalışma koşullarında kötüleştirme yaygınlaşmaya devam ediyor, büyümede dış borçlanma önemini koruyor, sendikal alanda reform yapılamıyor, rüşvetin, kayırmacılığın, yolsuzlukların haddi hesabı yok. PT-hükümeti gelir dağılımındaki eşitsizliğe karşı mücadeleyi ciddiye almıyor. İki milyon kişi (nüfusun ancak yüzde ikisi) ülke zenginliğinin yüzde 13'ünü elinde tutuyor. Buna karşın nüfusun yarısını oluşturan 100 milyon kişinin sahip olduğu zenginlik toplamı, yüzde birin payı kadar (yüzde 13).

2010'da Lula da Silva'dan sonra başkan olan Dilma Rousseff döneminde emekçilere saldırılar, baskı altına alma çabaları ve ekonomik ve sosyal haklarda kesintiler, sınırlandırmalar sürekli gündemde olmuştur. Dünya Kupası için stadyum yapımına milyarlarca dolar ayıran, sanayi için sübvansiyon ve destekleme musluklarını açan, oto yolları, petrol kaynaklarını, havalimanlarını özelleştiren Başkan Dilma yönetimindeki koalisyon hükümetidir. Aynı dönemde özellikle büyük şehirlerde kiralar artmıştır, sağlık ve eğitim kurumlarına ayrılan bütçe komik olmaya devam etmiştir. Tarım tekelleri, orman alanlarını kullanma yasasına dayanarak ağaç kıyımına devam ederken oralarda yaşayan yerli halkı kendi topraklarından kovulmakta, sürgün edilmektedir. Toplu ulaşım ücreti bakımından Brezilya, ortalama gelir üzerinden hesap edilirse belkide dünyanın en pahalı ülkesidir. Ulaşım ağında örgütlenme oldukça yetersizdir.

Tam da toplu taşımacılık sorunları, biletlere yapılan zam bağlamında 13 Haziranda düzenlenen ve yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı gösteriye polis vahşice saldırmış ve bunun sonucu olarak toplumsal gerginlik had safhaya çıkmıştır. 17 Haziranda bütün Brezilya'da 250 binden fazla insan sokakları doldurmuştur. 19 Haziranda ise Sao Paulo ve Rio de Jeneiro belediye başkanları ve Sao Paulo Federel Devleti valisi biletlere yapılan zammı ger aldıklarını açıklamak zorunda kalmışlardır. Şüphesiz ki bu, mücadelenin bir başarısıdır. Yapılan zammın geri alınmasıyla gelişen protestolarının önünün alınacağı sanılmıştır. 20 Haziranda en azından 80 şehirde bir milyondan fazla insanın sokakları doldurması, sorunun sadece biletlere yapılan zam olmadığını göstermiştir.

Halk hareketinin yapısı ve örgütlenmesi:
Başlangıçta hareketin önderliği Sao Paulo'dan küçük bir anarşist grubun (“Movimento Passe Livre” - MPL- “Ücretsiz Geçiş Hareketi”) elindeydi. Toplu ulaşım zamlarına karşı protestoları bu grup örgütlemişti. Partileri reddeden, otoriteye karşı olan bu grup, gelişen harekete örgütsel bir yapı kazandırılmasına da karşıydı.

Bu anarşist grup gösterilerde parti bayraklarının taşınmasına da karşıdır. Bu anlayıştan dolayı 17 Hazirandaki ilk kitlesel gösteride “partisiz” veya “partilere hayır” sloganı yaygınlaştırıldı. Öyle ki, sol parti ve gruplardan bayraklarını indirmeleri, taşımamaları talep edildi, onlara saldırıldı. Bundan dolayı 18 Hazirandaki gösterilerde kızıl bayraklar yoktu, onun yerine Brezilya bayrakları dalgalandırıldı. Brezilya bayraklarını taşıyan tabii ki bu küçük grup değildi. Harekete sağcı, faşist gruplar sızmıştı. 20 Hazirandan sonra birçok şehirde düzenlenen gösterilerde sol partilerin, grupların ve sendikaların kendilerini ifade etmeleri, bayraklarını taşımaları engellendi, onlara saldırıldı. Öyle ki, Sao Paulo'da faşistler bir sol bloka saldırdı ve ulusalcı kitle tarafından bu blokun faşistler tarafından dövülmesi ve yürüyüşten dışlanması alkışlandı. Kitle içinden “Orduya geri dönüş”, “Lula hapishaneye” sloganlarının yükselmesi tesadüfi değildi.

Ülkenin en önemli sendikaları, onların çatı örgütü CUT (Central Unica dos Trabalhadores, -Sendikal Merkezi Örgütlenme) hareketin başlangıcında şaşkınlık içindeydiler ve gelişmelere mesafeli duruyorlardı. Müdahale etmeleri, taraf olmaları gerektiğini anladıkların da ise çok geç kalmışlardı. Bir çok çatı örgütünün 11 Temmuzda ulusal bir protesto ve eylem günü örgütlemek için bir araya gelmeleri, böyle bir karar almaları çok geç kalındığının açık ifadesidir. Zamanında müdahale etmiş olsalardı, harekete taraf olsalardı, faşistlerin, ulusalcıların hareket alanını sınırlandırmış olabilirlerdi.

21 Haziranda kitle hareketi doruk noktasına ulaşmıştı. 100'den fazla şehirde düzenlenen gösterilere 1,2 milyondan fazla insan katılmıştı. Toplu ulaşıma zammın geri alınmasına, devlet başkanı Dilma'nın reformlar yapılacak diye açıklamasına rağmen bir milyondan fazla insan sokakları doldurmuştu. Açık ki sorun sadece biletlere zam ve Dilma'nın açıklaması değildi. Protesto eden kitle politik değişimler talep etmekteydi. Sürecin aleyhine geliştiğini ören Dilma, halk hareketine sahip çıkmaya, barışçıl gösteriler “demokrasinin parçası”dır demeye başladı. Reformlar üzerine halk oylaması yapılsın öndersinde bulunan, alt yapı için 17 milyar dolarlık yatırım sözünü veren de odur.

Hareket, başından beri düzenli polis birliklerinin bir kolunu oluşturan askeri polis birlikleriyle çatışma içinde gelişmiştir. Burjuva medya toplumu göstericilere karşı kışkırtmıştır. Harekete sızan polis vandalizmle ifade edilen kırıp dökme, yıkma, bankalara, alış-veriş yerlerine saldırma, otobüsleri yakma, metro istasyonlarını tahrip etme işlerini üstlenmiş ve anarşist eğilimli bir kısım genç de bu eylemlere katılmıştır.

Türkiye'de Haziran Ayaklanmasında “üç-beş ağaç”ın oynadığı rolü Brezilya halk hareketinde biletlere yapılan zam oynamıştır. Vesile farklı ama neden aynı: Hükümet politikasından duyulan rahatsızlık, halkın çıkarına olmayan uygulamalar, polis baskısı vs. Toplu ulaşım zammına karşı düzenlenen dar kapsamlı protestoların bir halk hareketine dönüşeceğini çoğu insan beklemiyordu. Hareket kısa zamanda örgütleyicisi MLP'denin kontrolünden çıkmıştı. Hareketin homojen olmayan, hetorejen yapısı, çoğunlukta örgütsüz kitlenin varlığı başlangıçta anarşistlerin örgütlü mücadeleye karşı düşmanlığının ses getirmesine elverişli bir zemin oluşturmuştu. Bu durum aynı zamanda sızmalara da açık kapı bırakmaktaydı.

Brezilya burjuvazisi 50 milyarderi ve 150 binden fazla milyoneriyle övünebilir. Ama altyapı sorunları çözülmemiştir, adeta isteksiz uygulanan destekleme programlarıyla oluşturulmaya çalışılan yeni bir “orta tabaka” planı tutmamıştır; böylece toplumda zengin-yoksul ayrımı giderek derinleşen bir uçurum olarak kalmıştır. Ekonomide büyüme oranlarının son bir-iki yılda gerilemesi işsizlerin sayısının artmasına neden olmuştur. Resmi açıklamaya göre enflasyon oranı yüzde 6,5'e varmıştır. Temel gıda maddelerinin fiyatları daha hızlı artmıştır. PT-hükümeti döneminde üniversite mezunlarının sayısı bir misli artmış ve bunlar mesleklerine denk düşen ücretlendirmeyle iş bulamamaktalar. Hareketin bileşenlerine baktığımızda gençlerin, öğrencilerin (üniversite), yüksek okul bitirenlerin çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Yine bu kesimin çoğunluğu ilk defa kitle hareketine katılıyor.

Sivil karşı devrimci müdahale:
Ulusalcı, faşist medya ve partiler gelişen hareketten yararlanmaya, harekete ulusalcı bir yön vermeye çalışmışlardır. Gösterileri başlangıçta kriminel, yasa dışı işler yapan unsurların işi olarak yansıtmışlar, ama sonraları, özellikle de 18 Hazirandan itibaren gelişen hareket üzerinde etkili olmak için adımlar atmışlardır. Brezilya bayrağıyla gösterilere katılma ve ulusal marşı söyleme çağrısı yapanlar ve uygulayanlar onlardı. İşverenler Birliği FIESP'nin binasına devasa bir Brezilya bayrağı asanlar da onlardı. Hareket boyunca “yolsuzluklara karşı mücadele” sloganını kullanmışlardır. Onların bu sloganı aslında “PT-hükümetine karşı mücadele” anlamına gelmekteydi.

20 Hazirandaki o büyük gösteride ulusalcı medyanın etkisi oldukça belirgindi. Zamlara, dünya kupasına, eğitim ve sağlık sistemindeki aksamalara karşı mücadelenin yerini kürtaj hakkına, yolsuzluklara karşı mücadele almış ve askeri darbe çağrıları yükselmişti. Aynı dönemde, kendilerine ulusalcı diyen grupların solculara ve sendikalara karşı açık provokasyonları sıklaşmış, sürekli olarak “partilere hayır”, “kızıllar defolsun”, “Küba'ya git” türünden sloganlar atılmış ve yaygınlaştırılmıştır. Rio de Jeneiro'da CUT'un sendika bayrağını yakanlar da onlardı.

Bu gelişmeler üzerine, hareketin ilk örgütleyicisi olan MPL, Sao Paulo'da gösteriden çekilmiştir.
Harekette yer alan yüz binlerce insanın hepsinin sağcı, ulusalcı, antikomünist olduğu söylenemez. Sol örgütlerin ve partilerin gösteri için çağrı yapmamaya başlamalarından ve alana ulusalcı sloganların hakim olmasından sonra gösterilere katılım güçlü bir biçimde düşmüştür. Bu durum Sao Paulo'da çok bariz bir biçimde görülmüştür. Başka şehirlerde ise hareket sağ ve sol olarak ikiye bölünmüştür. Hala zamlara karşı mücadelenin söz konusu olduğu Belo Horizonte gibi şehirlerde ise gösterilere genel olarak sol örgütler ve oluşturdukları ittifaklar damgasını vurmuştur.

Hareketin kendiliğindenci karakterini, örgütsüz yapısını çok iyi değerlendiren ulusalcı, faşist güçler, gösterilerin siyasi yönünü değiştirmek için planlı hareket etmişlerdir. Örneğin anarşistlerden “partilere hayır” sloganını devralırken, kitlenin taleplerinden rüşvetçiliğe, kayırmacılığa, yüksek vergilere, yolsuzluklara, cinayetlere karşı mücadele taleplerini sahiplenmişlerdir. Halkın haklı taleplerini, öfkesini faşist, ulusalcı çıkarları için yönlendirmeye çalışmışlardır. Bundan da başarısız kaldıkları söylenemez.

Hareketin bileşimi:
Göstericilerin çoğunluğu gençlerden, yüksek okul öğrencilerinden, liseli öğrencilerden, “çalışanlar”dan, serbest meslek sahiplerinden, işçilerden oluşmaktaydı. Gösterilere katılanların yüzde 84'ü herhangi bir siyasi partiyi desteklemiyor, yüzde 71'i ilk defa gösteriye katılıyor, yüzde 55'i 25 yaşın altında, yüzde 77'lik bölümü yüksek oklu mezunu, yüzde 81'i facebook üzerinden katılıyor. Halk hareketinde öne sürülen taleplere baktığımızda hareketin bileşenlerinin sınıfsal yapısı da görülüyor: Halk hareketi, yukarıda da belirtildiği gibi öğrenci gençlikten şehir yoksullarına, işçi sınıfından, tarım proletaryasından yerlilere kadar uzanan oldukça geniş bir emekçi, aydın yelpazesini ifade ediyordu. Talepler toplumun en önemli ekonomik ve sosyal sorunlarını dile getiriyordu. Bu nedenle de katılım milyonlarla ifade ediliyordu.

Ulusalcıların katılımından dolayı hareketin karakteri çelişkiliydi. Brezilya halk hareketinde birbirine zıt iki güç yer alıyordu: Bir tarafı ekonomik ve demokratik haklar için mücadele eden sol, demokratik güçlerin oluşturduğu ittifaklar temsi ediyordu. Diğer tarafta ise açık ve örtülü faşist, ulusalcı güçler yer almaktaydı. Bunlar, doğrudan büyük burjuvazinin bir kısmının desteğini alarak ve yönlendirmesine göre hareket ediyorlardı. Hareketi bölmek, etkisiz kılmak ve haklı talepleri de benimsiyor gözükerek hareket ediyorlar ve “sol” ittifaklara saldırıyorlardı. Aslında onların mücadelesi Dilma hükümetine karşı mücadeleydi.

Hareketin nedenleri:
Brezilya'da halk hareketinin nedenlerini birkaç nokta altında toparlayabiliriz:

1-Ekonomik büyümenin gerilemesinden doğan sorunlar.

2-Hükümetin eğitim, sağlık ve başkaca kamu hizmetini ilgilendiren sektörlerde uyguladığı kısıtlamalar. 

3-Hükümetin Brezilya'nın dünya gücü olacağı doğrultusunda sürdürdüğü propaganda ve halkın yaşam koşullarındaki sefil durum.

4-Genç neslin sadece PT-hükümetleri döneminde yetişmiş ve bilinçlenmiş olması, daha önceki tarih kitaplardan tanıması. Bu gençlik PT'yi, PT de onları birbirlerinin doğrudan karşıtı olarak görmektedir. Yeni nesil PT ile PSDB (Brezilya Sosyal Demokrat Partisi) arasında önemli bir fark görmemektedir.

Çoğu göstericinin siyasal yaşamına PT-hükümetleri döneminde atılması, bu süreçte bilinçlenmesi, sadece Lula ve Dilma'yı ve PT-hükümetinin politikalarını ve uygulamalarını tanıyor olması ve benimsememesi, hareketin seyrinde olumlu-olumsuz etkili olmuştur.

Brezilya halk hareketi Türkiye medyasında her ne kadar Haziran sonlarına doğru yer almış olsa da hareketin başlangıcı çok gerilere gider. Bahsettiğimiz anarşist eğilimli MPL, 2006'dan bu yana ulaşımın parasız yapılması için her yıl bazen oldukça kitleselleşen eylemler düzenler. Örneğin “otobüs isyanı” diye bilinen 2012'nin Ağustos-Eylül aylarında düzenlenen gösteriler önemliydi. Aynı içerikli gösteriler 2013'ün Mart ayında da devam etmişti.

Gösterilerin patlak vermesinde toplu ulaşıma yapılan zamlar oldukça önemli bir rol oynamıştır. Şüphesiz ki, tek neden, geniş kesimlerin tek talebi bundan ibaret değildi. Bu talebi oldukça önemli kılan, Brezilya'da -petrol üreten ülkelerden birisi olmasına rağmen- dünyanın en pahalı toplu taşımacılığının yapılıyor olmasıdır. Bu nedenle bu talep, toplu taşıma araçlarını kullanan herkesi doğrudan ilgilendirmektedir.

Brezilya yolsuzluk skandallarıyla çalkalanan ülkelerden birsidir. Kamu hizmetleri için ayrılan bütçenin çarçur edilmesi, başkalarının eline geçmesi ve bunun açığa çıkması geniş emekçi kesimlerin öfkesine neden olmaktadır.

Ülke devasa altyapı, ulaşım sorunlarıyla, eğitim ve sağlık alanlarında oldukça ciddi sorunlarla karşı karşıyayken, milyar dolarlarla ifade edilen paraların 2013 Konfederasyon Kupasına, 2014 Dünya Kupasına, 2016 Yaz Olimpiyatlarına ayrılması, halkın birikmiş başka bir öfke kaynağını oluşturmaktadır.

Diğer şeylerin yanı sıra bütçedeki dengesizliğin boyutları da bir öfke kaynağıdır; bir taraftan kamu hizmetleri için ayrılan pay düşerken, başta turizm ve inşaat sektörleri olmak üzere bir kısım burjuvazinin kasalarına milyarlar aktarılıyor.

Enflasyon almış başını gidiyor, ötesinde temel gıda maddelerinde fiyatlar daha hızlı artıyor, vergiler oldukça yüksek, ücretler düşük. Bunlar da birer öfke kaynağı olmuşlardır.

Bütün bunlar Brezilya halk hareketinde birikmiş, geniş yığınları doğrudan ilgilendiren toplumsal bir rahatsızlığın, öfkenin belirleyici olduğunu göstermektedir. Ne Türkiye'de ve ne de Brezilya'da milyonlar “ekonomi büyüyor, daha ne istiyorsunuz” demagojisini artık yutmamaktadır. Doğru her iki ülkede de ekonomi özellikle son 10 yılda -AKP ve PT-hükümetleri döneminde- oldukça büyümüştür. Ama toplumsal sorunlar da artmış ve yaygınlaşmıştır. Türkiye'de muhafazakar, Brezilya'da “solcu” kılıflarla uygulanan neoliberal politikalar geniş yığınlarda tepki, öfke birikimine neden olmuştur.

Aslında PT, şu an yaşanmakta olan durumu, kendi hükümetine karşı sürdürülen protesto nedenlerini ortadan kaldıracağım vaadiyle seçmenden oy alarak 2002'de iktidara gelmişti. Bugünün tablosu, 2002 öncesinin tablosudur. Şüphesiz, Lula hükümetiyle birlikte ekonomide ciddi bir büyüme gerçekleştirilmiş, halkın yaşam koşullarında kısmen, sınırlı bir iyileştirme olmuştur. Ama neo-liberal uygulamalar çerçevesinde büyüyen ekonomiden en çok yerli ve yabancı tekeller yararlanmışlardır. Mali sektör, Lula döneminde olağanüstü karlar elde etmiştir. Doğru, IMF'ye olan borç ödenmiştir, ama yerli sermaye sahiplerinden yüksek faiz karşılığı alınan borç paralarla ödenmiştir. Diğer taraftan işçi ve emekçilerin durumunda ciddi iyileştirmeler olmamıştır; bir taraf zenginleşirken, diğer taraf daha da yoksullaşmıştır.

Elde edilen bazı sonuçlar ve hareketin yetmezlikleri:
Hareketin kendiliğindenci karakterine, katılımcıların yüzde 84'ü herhangi bir siyasi partiyi destekliyor olmamasına ve yüzde 71'inin de ilk defa gösteriye katılıyor olmasına rağmen milyonlarca işçi, emekçi, gençlik kitlesi sokakları doldurmuştur. Bunun nedenini Brezilya işçi sınıfının mücadele geleneğinde de aramak gerekir. Bunun nedenini aynı zamanda öne sürülen taleplerin geniş yığınların çıkarlarını dillendirmiş olmasında da aramak gerekir.

Taleplerin önemli bir kısmı federal hükümet tarafından kabul edilmiştir. Toplu ulaşıma yapılan zamlar tamamen geri alınmıştır. Yolsuzlukların, rüşvetin üstünü örtme, yargı yolunu kapatma anlamında gündemde olan anayasa değişikliği önerisi geri alınmıştır. Ülkenin en önemli zenginlik kaynaklarından olan petrolde devletin elde edeceği gelirin dörtte üçünün (yüzde 75) sağlık ve eğitim alanına ayrılması kabul ettirilmiştir.

Yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık, görevi kötüye kullanma vb. suçlar, yüz kızartıcı suç olarak kabul ettirilmiştir. Toplu taşımacılıkta bilet fiyatlarındaki artışa neden olan vergiler kaldırılmıştır. Altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi kabul ettirilmiştir. Enflasyonun kontrol altına alınması için ulusal bir projenin hazırlanması kabul ettirilmiştir.
Dilma bolca reform ve reformlar üzerine halk oylaması sözü verdi. Bakalım ne olacak.

Son yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinde gündeme gelen hareketlerde gençliğin kitlesel olarak ön planda olması, kapitalizmin alternatif olmamasının, geleceksizlikten başka sunacağı bir şeyin olmamasının açık ifadesidir. Gençlik geleceğini kapitalizmde aramamaya başlamıştır. Bundan dolayı birçok ülkede patlak veren eylemler gençlikte yankı bulmuştur. Bu, Brezilya'da, Türkiye'de Yunanistan'da, İspanya'da, Mısır'da, “Occupy-Hareketi”nde böyle olmuştur.
Brezilya'da gençlik, hakim sınıfların “fedakarlık” talebini kabullenmemiştir.

Brezilya'da halk hareketinin esas gövdesini oluşturan gençlik, emekçi, işçi kitlesi siyasal örgütlülükten yoksundur. Gösterilere katılanların yüzde 84'ünün herhangi bir partiyi desteklememesi de durumun böyle olduğunu göstermektedir. Hangi ülkede olursa olsun burjuvazi, örgütsüz kitlenin kolay bastırılacağını, yönlendirileceğini ve eyleminin saman alevi gibi söneceğini çok iyi bilmektedir. Bu nedenle de her fırsatta örgütsüzlüğün propagandasını yapar. Kitlelerin örgütlü mücadeleden uzak durması için örgütlü mücadeleyi, örgütleri karalar, “marjinal”leştirir, dağıtmak için baskı araçlarını kullanır. Brezilya'da “marjinal”leştirmeye de pek gerek kalmamıştır. Birçok “sol” grup PT'yi desteklemiş, onunla örgütsel bütünleşmemiş, ama dışarıdan desteklemiş ve böylece onun hatalarına, “günahları”na toplum nezdinde ortak olmuştur. Kitle sadece PT'yi değil, onu destekleyenleri de karşısında görüyor. Bu durumda bu “sol” grupların emekçi kitle ile bağ kurması PT için ne kadar zor ise bu gruplar için de o kadar zor oluyor.

Üstesinden gelemediği ve gelemeyeceği sorunlarından dolayı kapitalizm son kertede toplumsal karakter kazanmış hoşnutsuzluklara, tepkilere, öfkeye yol açmaktadır. Bunların vesilesi ne olursa olsun, sonuçta hep aynı çelişkilerden; ekonomiden, toplumsal, sınıfsal yapıdan ve ilişkilerden, burjuvazinin politikasından kaynaklanan sorunlardır, kitlesel patlamalardır. Burjuvazi bu patlamaların düzeni tehdit etmeyecek boyutlarda kalması için tedbir alır. Brezilya'da bu iki biçimde gözüktü: Bir taraftan Devlet Başkanı Dilma, gösterilerin “demokrasinin bir parçası” olduğunu açıklayarak gösterileri anlayışla karşıladığını ifade etmiş oldu. Ama diğer taraftan da sağcı, faşist, ulusalcı güçler kitle hareketini sindirmek ve karakterini değiştirmek için harekete geçtiler. Bu bir sindirime hareketiydi ve belli bir aşamadan sonra sendikaların da eylem çağrısı yapmaması, bu sindirme politikasının bir sonucudur.

Kendiliğindenci mücadelenin ömrü belli bir yere kadardır. Örgütsüzlük, belli bir stratejiden yoksunluk, devletin tedbirleri sonuçta kendiliğindenci hareketin sınırlarını belirler. Türkiye'de Haziran Ayaklanması semt parklarındaki toplantılara yayılarak geri çekilirken, Brezilya'da adeta birden bire sonlanmıştır.

Brezilya'da halk hareketi medyada da destek bulmuştur; az sayıda da olsa yeni nesilden gazeteciler eylemlerle dayanışma içinde olduklarını açıklamışlar, polis baskılarını, göstericilere karşı zor kullanmalarını yazılarında ele almışlardır. Bunu yaparken de polis baskısının bizzat hedefi olmuşlardır. Hükümetin, polisin, burjuva medyanın yalanlarının, çarpıtılmış haberlerinin, gösterileri kriminalize etme planlarının aşığa çıkartılmasında, birçok yakma-yıkma eylemlerinin bizzat polisin işi olduğunun anlaşılmasında bu gazetecilerin küçümsenemeyecek bir rolü olmuştur.

Hükümetin, polisin, medyanın meşru bir hareketi maniple etme, çarpıtma, kriminalize etmeleri açığa çıktıkça, kitlelerin gösterilere ilgileri daha da artmış ve hareket geniş yığınlar tarafından desteklenmiştir. Örneğin 20 Haziranda Sao Paulo ve Rio de Janeiro'da faşist grupların sosyal hareketlerden, sendikalardan sol parti ve gruplardan oluşan bloklara saldırmaları ve kızıl bayrak veya sol sembolleri olan T-Shirt taşıyanları hedef almaları kısa zamanda bütün ülkede tepkilere neden oldu ve bu nedenle kendiliğinden oluşan gösteriler üzerinden hareket kitlesel karakter kazanmaya başladı. Bunda sosyal ağların da rolü oldukça önemliydi.

Diğer taraftan burjuva medyanın bir kısmı hareketin kontrolden çıkacağı korkusuyla susmaktan, “penguen” programları yayımlamaktan vazgeçerek kısmen de olsa olayları yansıtmaya, polis baskısından, zor kullanımından bahsetmeye başlamıştır.

*) Bu yazı Ağustos 2013'te hazırlanmıştır.