YUNANİSTAN'DA
“POST-MARKSİZM”İN ZAFERİ!
EZİLENLERİN
HÜKÜMETİ...
Yunanistan'da
25 Ocakta yapılan erken seçimlerde Syriza'nın en çok oyu alarak
hükumeti kurması yeryüzünde bütün ilericileri, devrimcileri,
komünistleri sevindirmiştir. Yunan halkının, daha doğrusu
seçmenlerinin bu kararı, ülkelerini protektorata çeviren IMF, AB
ve Avrupa Merkez Bankası'ndan oluşan Üçlü'nün diktasına,
dayatmalarına indirilen bir tokat olmuştur. Bu Üçlü bütün
dünyanın gözü önünde uluslararası sermayenin çıkarları için
nelerin yapılabileceğini göstermiş; bütün Yunan halkını
siyasi ve ekonomik olarak esir almıştı. Syriza, bu Üçlü'ye her
şeye muktedir değilsiniz, bu gidişi değiştirebiliriz diyerek
sürdürdüğü mücadeleden ve son olarak da seçimlerden büyük
bir zafer elde etmiştir. Yunan işçi sınıfının, emekçilerinin,
evet ezilenlerinin bu zaferi bizim de zaferimizdir. Ama unutmamak
gerekir ki, bu bir seçimdir ve hükümet olmaya devam etmek de
verilen vaatlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Hal böyle
olmasına rağmen yeryüzünden yükselen sevinç çığlıkları, o
coşku adeta Yunan seçmenlerini ve bizzat Syriza'yı bile
şaşırtmıştır. Küçük burjuvazi coştu, güce tapınmada sınır
tanımadığını bir kez daha gösterdi, sınıfı falan unuttu!
Sanki “Arap Baharı”nın ilk günlerini yaşıyoruz. O dönem de
aynı çevreler coşkuda, güce tapınmakta sınır tanımıyorlardı,
sınıfı falan bir kenara atmışlardı. Bu “bahar”ın
aktörlerine bolca akıl veriyorlardı; neyi nasıl yapmaları
gerektiğini ayrıntılı olarak anlatıyorlardı. Şimdi de öyle
bir durum söz konusu; Syriza'nın koalisyon konusunda doğru adım
atıp atmadığını, öne sürülen talepleri gerçekleştirip
gerçekleştirmeyeceğini, programının nasıl olması gerektiğini,
taktik açıdan şöyle mi böyle mi yapması gerektiğini yazıp
çiziyorlar. Syriza ve Çipras'ın bundan haberi var mı, orasını
bilemem, ama uluslararası alanda Post-Marksizm'in, yani “radikal
demokrasi“nin savunuculuğunu yapan medyadan adı komünistlere
kadar uzanan geniş bir yelpazede durumdan vazife çıkartmanın
gereği yerine getiriliyor. Öyle ki, Eğe'nin batı yakasındaki
zafer, doğu yakasında daha heyecan uyandırıcı oluyor. Belki de
bu, bir şey yapamamaktan kaynaklanan çaresizliğin bir
yansımasıdır. Kim bilir, belki de şimdi çare A. Çipras ve
Syriza olacak.
Yunanistan'da
“Post-Marksizm”in zaferi üzerine daha çok konuşulur, zaferin
sahiplerini de şaşırtabilecek sonuçlar çıkartılabilir. Ama
önce bu ülkede ezilenlerin hükümetine nasıl gelindiğini biraz
açalım:
Yunan
ekonomisi ve halkı kimler tarafından nasıl talan ediliyor
sorusunun cevabını aşağıdaki verilerde görmekteyiz.
GSYİH
yedi sene boyunca arka arkaya sürekli küçülmüştür. Öyle ki,
2013 itibariyle 2008'deki seviyesinin yüzde 75'ine gerilemiştir
(-25). Yani mal ve hizmet üretimi dörtte bir azalmıştır.
2008'de
patlak veren dünya ekonomik krizinden en çok etkilenen ülkelerden
birisi de Yunanistan'dı. Sanayi üretiminin kriz öncesindeki en
yüksek seviyesiyle (2000=100 bazında 2007'de 119,4) 2013'deki
seviyesi (89,5, yani -10,5) arasında 29,9 puanlık bir fark var.
Yunan
ekonomisinde maddi değerlerin, somutta da sanayi üretiminin
GSYİH'daki payı da oldukça geridir. Bu pay, örneğin 2000'de
yüzde 21'den 2013'de yüzde 13,8'e gerilemiştir. Bu durum Yunan
ekonomisinin üreten bir ekonomi olmadığını veya üreten bir
ekonomik yapıdan uzak bir ekonomi olduğunu göstermektedir. Bu
verilerin 2000-2013 arasındaki dağılımını aşağıdaki grafikte
görüyoruz.
OECD
verilerine göre işsizlik oranı 2000'de yüzde 11,4'ten 2013'te
yüzde 27,5'e çıkmıştır. Gençler (15-24 yaş grubu) arasındaki
işsizlik oranı da ayn dönemde yüzde 29,2'den yüzde 58,3'e
fırlamıştır. 24-54 yaş grubunda ise işsizlik oranı 2000'de
yüzde 9,8'den 2013'te yüzde 26,9'a çıkmıştır.
Krizin
başlangıcından bugüne bir milyondan fazla işyeri yok edilmiştir.
Yüzde 50'den fazlası işsiz olan gençliğin geleceği uluslararası
tekellerin çıkarı için resmen yok edilmiştir.
Şimdi
“krizin çocukları” büyüyorlar; UNICEF'in (BM) hazırladığı
bir rapora göre krizden bu yana OECD ülkelerinde yoksul çocuk
sayısı 2,6 milyona çıkmış. Bunda Yunanistan'ın payı oldukça
büyük; yüzde 40,5. Bu oran 2008'de yüzde 23 idi.
Nüfusu
11 milyon olan Yunanistan'da yaklaşık 2,6 milyon insan yoksulluk
içinde kıvranmaktadır. Bunun dışında 1,4 milyon insan da yarı
aç yarı tok yaşam sürdürmektedir. İşi olanlara da sürekli
kemer sıktırılmaktadır; reel ücretler 2010'a göre 2013'te yüzde
25 gerilemiştir.
Eğitim
ve sağlık alanlarındaki kötüleşme rakamlara sığdırılarak
anlatılacak gibi değil. Toplumsal durumdaki kötüye gidiş bütün
halk sınıf ve tabakalarını farklı boyutlarda da olsa doğrudan
etkilemiştir. Üçlü'nün (IMF, AB ve AMB) baskısıyla devlet
harcamaları 2010-2014 arasında yüzde 23 oranında düşürülmüştür;
bunun sonucu olarak örneğin devletin yaptığı sağlık alanındaki
harcamalar kriz başlangıcından bugüne yarı yarıya gerilemiştir.
Yunanlıların büyük bir kısmı ilaçlarını ödeyecek durumda
değildir. Devletin eğitim için ayırdığı bütçe 2009-2012
arasında yüzde 19,4 oranında kesilmiştir. 2010'dan bu yana emekli
maaşları üçte bir ve kamu çalışanlarının da gelirleri dörtte
bir oranında kesilmiştir.
Üçlü'nün
Yunanistan'a dayattığı tasarruf politikası, ülkeyi krizden
çıkarmak bir yana mevcut durumu daha da kötüleştirmekten, talanı
kapsamlaştırmak ve derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır.
Adı
“kurtarma eylemi”, “kurtarma paketleri” konan Üçlü'nün
diktası sonucunda devlet borçlarının üstesinden gelmek bir yana
borç, borç sarmalına dönüşmüştür. Şüphesiz kurtarılanlar
da vardı; kurtarılanlar krize neden olan sermayeden başkası
değildi; spekülasyon yapan Yunan bankaları, spekülasyon yapsın
diye onlara borç veren Avrupa bankaları...
Aşağıdaki
grafikte de gördüğümüz gibi Yunanistan'ın toplam kamu borcu
2014 sonu itibariyle 321,7 milyar avrodur. Bu borcun 141,8 milyar
avrosu Avrupa-Kurtarma Fonu'ndan (EFSF); yaklaşık 60 milyarı özel
kaynaklardan (Yunan ve Avrupa bankaları); 52,9 milyarı AB
ülkelerinden; 35,4 milyarı IMF'den ve 30 milyarı da AMB'sından
temin edilmiştir.
Bu
paraların yüzde 95'i mali sektöre akmıştır. Sadece alınan
borçların bu şekilde kullanılması esas amacın Yunan ve Avrupa
bankalarını ve Hedgefon'ları kurtarmak olduğunu göstermektir; bu
paralarla bankalar ve spekülasyon kurumları desteklenmiştir.
Böylece bunlar Yunan tahvillerinin faizlerinin ve süresi dolan
tahvillerin yeniden finanse edilmesi sağlanmıştır. Kamu finans
olanaklarıyla bankalar ve spekülasyon kurumları zarar etmekten
kurtarılmıştır.
Kamu
borçlarının artmasında Yunan halkı sorumlu tutulmuş; Yunanlılar
kendi koşullarının ötesinde yaşadıkları için kamu borçları
arttı denebilmiştir. Oysa olan, karların özelleştirilmesinden ve
zararların devletleştirilmesinden başka bir şey değildi. Açık
ki, kamu borçları bankaların, mali kuruluşların kurtarılması
için alınmış borçlardan dolayı artmıştır. Borçların
ödenmesi ve yeni borçların alınması için de Yunan halkına
tasarruf diktası uygulanmıştır, ama borçların artışı yine de
engellenememiştir. GSYİH'ya oranla Yunanistan, Avrupa'nın en
borçlu ülkesidir; borç GSYİH'nın yüze 177,7'ne denk
düşmektedir. Bu oran “kurtarma paketleri” uygulamasından önce,
yani 2010'da yüzde 129 ve kriz öncesinde de yüzde 104 oranındaydı.
Syriza
böyle bir ekonomik enkaz ve bu enkazın beraberinde getirdiği
toplumsal bir yıkım devralmıştır.
15
Eylül 2014'te Selanik'te açıklanan hükümet programında
(“Selanik Programı“) Syriza önderi Aleksis Çipras,
Yunanistan'ın geleceğini değiştirmek için hangi adımların
atılması gerektiğini açıkladı (1).
Bu
program, Yunanistan'ın Üçlü'nün dayattığı tasarruf
politikasını kabul etmeyen bir kısım aydınlarıyla birlikte
hazırlanmıştır. Orada iki temel talep dile getiriliyordu: a)
borçların büyük bir kısmının silinmesi ve b) krizin üstesinden
gelinmesi ve ekonominin yeniden canlandırılması için tedbirlerin
alınması.
Bu
programa göre yoksullaşmış 300 bin aileye ücretsiz elektrik
verilecek; yoksul emekliler 13. maaş alacaklar; emekli ve memur
maaşlarındaki kesintiler kaldırılacak; asgari ücret yüzde 28
oranında artırılacak; konut yapmak isteyenlerden gayrimenkul
vergisi alınmayacak; vergiden muaf tutulan miktar 5 bin avrodan 12
avroya çıkartılacak; 5 milyar avroluk bir devlet konjonktür
programıyla 300 bin yeni işyeri açılacak.
Syriza'nın
hesaplamasına göre “Selanik Programı”nın uygulanabilmesi için
toplam olarak 12 milyar avroya ihtiyaç var. Bu miktar Yunanistan
GSYİH'nın yüzde 5'ine denk düşmektedir.
Para
bulmanın yol ve yöntemlerinden de bahsedilmekte: Borçların
yarısının silinmesi; zenginlerin daha yüksek vergilendirilmesi
(bunların arasında şimdiye kadar vergilendirilmemiş olan
armatörlerin de vergilendirilmesi var); vergi kaçakçılığı ile
kapsamlı mücadele (kaçırılan vergi miktarının yıllık olarak
ortalama 40 milyar avro olduğu tahmin ediliyor) vs.
Aleksis
Çipras 13 Ocak 2015'te yaptığı açıklamada (Handelsblatt,
Almanya) Avro Alanı'ndan ayrılma diye bir sorunlarının olmadığını
ve krizin üstesinden gelebilmek için de dayatma politikası
uygulamayacaklarını söylemekte: “Amacımız Avro Alanı
çerçevesinde borcun ödenebilirlik durumuna getirilmesiyle ve
büyümeyi finanse ederek krizden çıkışla Yunan halkının nefes
almasını sağlayacak, verimliliğini açığa çıkartacak ve onur
içinde yaşayabilecek bir anlaşmaya varmaktır” (2).
25
Ocak 2015'teki seçimlerin sonucu, Aleksis Çipras önderliğindeki
Syriza'nın mutlak çoğunluğu (151) sağlayamadığı için
koalisyon kurarak hükümet olabilecek güçte olduğunu
göstermiştir.
Seçim
sonuçlarının böyle olmasından çok farklı sonuçlar çıkartmak
mümkündür. Örneğin, Yunanistan'da gelişmiş bir sol eğilim var
diyebileceğiniz gibi A. Çipras'ın yeterli derecede “devrimci”
“komünist” olmadığını da söyleyebilirsiniz. Daha da ileri
gidip, Troçkistlerin yaptığı gibi “sol”dan eleştiri
bombardımanına tutabilir ve akıl verebilirsiniz. Veya da en çok
ve açık olarak coğrafyamızda dile getirildiği gibi “bizde
neden Çipras, Syriza çıkmıyor”, “biz de Syriza'yız”
diyerek hayıflanıp Ege'nin öte kayasına gıptayla bakabilirsiniz.
Hatta olağanüstü sevinip, gurur duyabilirsiniz. Ne de olsa biraz
yurtseverlikle, biraz sosyal politikayla, biraz adalet ve
demokrasiyle AB'ye, o “Üçlü”ye kafa tutan bir parti hükümet
olmuştur.
Hatta
biraz daha ileri gidip hayal dünyanızın ufuklarını öznel
“Post-Marksist” genişleterek Avrupa ve Dünya Sosyal
Forumlarının yeniden canlandırılabileceğinin umudunu da
taşıyabilirsiniz. Lula'nın inisiyatifini şimdi Çipras
üstlenebilir diye de düşünmenizde radikal demokratik,
“Post-Marksist” bir sakınca yoktur. Öyle ki, Eğe'nin doğu ve
batı yakasını sol radikal, radikal demokratik bir zincirle
birleştirip, kopmasın diye halkalarını “Post-Marksist” kaynak
yapabilirsiniz.
Hayal
dünyanızda CHP'yi, HDP'yi bir araya getirip “Eşitlikçi,
özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız,
toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme,
emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP
rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz“ da
diyebilirsiniz. İdeolojiler, sınıflar dünyasına
ve parti anlayışına bir kere daha lanet okuyabilirsiniz. Ama ne
Syriza ne de A. Çipras olamazsınız.
Yunanistan
şimdi gerçekten de “sol” radikal, radikal demokratik,
“Post-Marksist” bir hükümet tarafından yönetilmektedir. Her
ne kadar 2012'de Yeni Demokrasi partisinden ayrılan, AB politikasını
reddeden, ama aynı zamanda göçmenlere karşı yabancı düşmanlığı
ve Syriza'nın oylarının hemen hemen yarısını aldığı Türk
azınlığa karşı da ırkçılık politikasını açıktan savunan;
programı “sağ milliyetçi” temelde yükselen “Bağımsız
Yunanlılar” (ANEL) ile koalisyon yapmış olsa da.
Syriza
neyin ürünüdür? Tek cümleyle ifade edecek olursak AB
politikalarının ürünüdür; Yunanistan'ın adeta bir protektorata
dönüştürülmesinin, talan edilmesinin, halkının
aşağılanmasının, açlığa ve sefalete sürüklenmesinin
doğrudan bir sonucudur.
Samaras
hükümeti (koalisyon hükümeti) AB, IMF ve Yunan sermayesi için
bir rüyasal hükümetti; Üçlü'nün bütün taleplerini yerine
getirmekte kusur etmeyen bir hükümetti. Bu anlamda hem AB ve IMF
hem de Yunan sermayesi Samaras hükümetinin icraatından oldukça
memnunlardı. Ama Üçlü'nün politikası Yunanistan'da adeta
örgütlenmiş bir yoksullaştırma anlamına geliyordu. Kemer sıkma,
sosyal ve ekonomik hakların tırpanlanması, işsizlik, kaçınılmaz
olarak yoksulluğun kitlesel örgütlenmesi anlamına geliyordu.
Syriza bu örgütlenmiş yoksulluğu, siyasi olarak Üçlü'nün bu
politikasına karşı harekete geçirmeyi başarmıştır. Bu
politikasındaki başarısı Syriza'yı kitle partisi yapmıştır.
Onun kitleselleşmesinde AB politikalarını ve son iki hükümeti
reddetmesi önemli bir rol oynamıştır.
Syriza
Yunanistan'da geniş emekçi yığınlarda temel değişimlerin
olabileceği umutlarını uyandırdı; seçim sonuçları bunun
doğrudan bir ifadesidir. Ama diğer taraftan da, işçi sınıfı ve
emekçi yığınların temel değişimler için mücadele ettikleri
bir süreçte gündemleşen ve bu mücadelelere önderlik eden
Syriza'nın uyandırdığı değişim umutlarının sadece seçim
sonuçlarıyla gerçekleşmeyeceği de bir gerçekliktir.
Yunanistan'da
AB politikaları iflas etmiştir. AB, krizin yükünün işçi sınıfı
ve emekçi yığınların sırtına nasıl yıkılacağının bir
modeli olacaktı. Yunan halkı, geniş yığınlar buna karşı
sürekli direndi, örnek mücadeleler verdi. Öyle ki, üç kez
denendi, ama bir devlet başkanı seçilemedi. Sonucu parlamento
seçimleri oldu. Yunanistan gerçekten de ekonomik krizin yanı sıra
bir de siyasi kriz içindeydi. Syriza'nın hükümet olması bu
krizin aşıldığı anlamına gelmez. Esas siyasi kriz AB ile
görüşmelerde ortaya çıkacaktır. Her şeyden önce AB veya Üçlü,
Yunanistan'daki seçim sonuçlarını hazmetmekte güçlük
çekecektir. Çünkü bu sonuçlar doğrudan kendi politikalarının
iflas ettiğini; Yunan halkına verecekleri bir şeyin kalmadığını
ve inandırıcı olmaktan başka her şey olduklarını
göstermektedir.
Sorun
sadece Yunanistan'la sınırlı kalsa, korkuları biraz “küçük”
olurdu. Yunanistan şimdi başka bir açıdan örnek olma
durumundadır: AB, Yunan örneğinin başka ülkelere de
yayılabileceğinden ve bunun AB'yi temelinden sarsabileceğinden
korkmaktadır. Sırada İspanya, Portekiz, İtalya gibi ülkeler ve
oralarda da “radikal demokrasi” savunucuları, Syriza benzeri
örgütlenmeler var ve hızla gelişiyorlar.
AB'de
Syriza korkusu o kadar büyüktü ki, seçim öncesinde Yunan
seçmenleri, Syriza'nın zafer kazanması Yunanistan'ın bitişidir
türünden tehditlerle korkutulmaya çalışıldı. Davos'ta açıktan,
Syriza kazanırsa Yunanistan yaptırımlarla karşı karşıya kalır
diye tehdit edildi. Borç silmesine gidilmeyeceği açıklandı. AB,
kendi kurallarına göre Yunanistan'a borç verdi ve bu hale getirdi.
Bu kuralları belirleyen de uluslararası mali sermayedir. Şimdi
yeni hükümet ile AB arasında borçların bir kısmının
silinmesi, yeniden yapılandırılması için devasa bir mücadelenin
verilecektir.
A.
Çipras'ın açıkladığı Syriza programı kitlelerin umutlarıyla
uluslararası tekelci sermayenin çıkarları ve baskısı arasında
gidip gelen ılımlı bir programdır. Bu program, bir taraftan
“başka alternatif yok” diye Yunan işçi sınıfı ve geniş
yığınları baskı altına alarak AB'ye teslim olmaya, AB
kurumlarının diktasını uygulamaya mahkumiyeti; özelleştirmeleri,
sosyal hakların tırpanlanmasını vb. reddeden ve böylece
Avrupa'da hakim sınıfları tedirgin eden bir politika ile geniş
kitlelerde umutlar uyandıran ve bu nedenle Syriza'yı destekleyen
bir politika harmanlamasının ifadesidir.
Ancak,
hükümet etmek için kitleler nezdinde belirleyici bir alternatif
olmaya başlayınca Syriza'nın tavizsiz politikasında da belli
değişimler görülmüştür. A. Çipras önderliğinde Syriza
“sorumlu” politika, “sorumlu” bir program geliştirmeye
başlamıştır; örneğin KKE'nin “sol rotası” karşısında
Syriza'yı “sadık muhalefet” olmaya çağırmış ve AB ve
Yunanistan hakim sınıflarının kabul edebilecekleri ve hükümet
sorumluluğu taşıyabilecek saygın bir parti olunması gerektiği
doğrultusunda hareket etmiştir. Avrupa turuna çıkan A. Çipras,
sadece reformist işçi bürokratlarıyla değil, AB'deki
uluslararası büyük sermaye ile de ilişki kurmaya çalışmıştır.
Çipras Avrupa'da Keynesçi bir model ile dolaşırken, AB'de büyük
sermaye bu modelin takipçilerinin çıkabileceği korkusu içindeydi.
Tam da bu nedenle Yunanistan'da kitlelerin taleplerine taviz
verilmemesi gerektiğini savunuyordu.
“Avrupa
Sol Partisi” ve Avrupa'daki sayısız “sol”lar; açıkçası ne
kadar Post-Marksist, “radikal demokrasi”, “radikal sol” varsa
hemen hemen hepsi, A. Çipras'ın politikasından memnundular, onun
politikasıyla kendilerinin de kanıtlanmış olduğu
anlayışındaydılar. Gerçekten öyle miydi diye sorarsak, öyle
olmadığı cevabını alırız: Syriza, muhalefet döneminde,
dönemin mevcut hükümetlerine Üçlü'nüm hiçbir dayatmasını
geri aldıramamıştır. Ancak, bu dayatmalar olmayacak vaadiyle,
geniş yığınlara umut verme politikasıyla büyük bir başarı
elde etmiştir.
A.
Çipras, Syriza hükümetinin nasıl bir hükümet olacağını
açıklıyor: Bu, bir kar hükümeti olmayacak, halkı koruyan, onun
çıkarlarını geçerli kılan bir hükümet olacak. Bunun böyle
olduğunu yukarıda bahsettiğimiz “Selanik Programı”nda
açıklar: Yoksul ailelere bedava elektrik, adaletli bir vergi
sistemi, sosyal ve ekonomik alandaki kısıtlamaların kaldırılması,
kamu borçlarının bir kısmının silinmesi ve borç ödemenin
yeniden yapılandırılması, ekonomiyi yeniden canlandırmak için
bir yatırım programı vs. Bu taleplerinden dolayı Syriza, Yunan
işçi sınıfının ve emekçi yığınların yoğun desteğini
almıştır. Ama burada sorun, söz konusu bu programın
anti-kapitalist veya sosyalist olmaması değil. Bu açıdan bir
eleştiri yersizdir, en azından bugün için. Esas sorun, AB üyesi
ve Avro Alanı ülkesi Yunanistan'da bu Keynesçi programla
Yunanistan'da kapitalizmin yeniden yapılandırılıp
yapılandırılamayacağıdır. Neoliberal AB karşısında Keynesçi
bir parti durmaktadır.
Çipras,
kapitalist sistemi sorgulamadığını defalarca açıklamıştır.
Bu nedenle Syriza açısından kapitalizme karşı mücadele söz
konusu değildir. Ama AB engelini aşabilmek için de bir yolun
bulunması gerekmektedir. İşte tam da bu noktada A. Çipras taviz
vermekte ve taviz vermek zorunda kalacak; Syriza'nın hükümet etme
başarısı, neoliberal AB dayatmalarına rağmen Keynesçi
anlayışlara göre dağıtmış olduğu, kendini hükümet olmaya
taşıyan umutları gerçekleştirebilmektir.
Bu
noktada AB, IMF ve AMB'ndan oluşa Üçlü ile Çipras önderliğinde
Syriza hükümeti arasında açık bir meydan muharebesi
verilecektir. Tabii Syriza'nın da kendine göre birtakım kozlarının
olduğu açıktır; AB'nin Rusya politikasına karşı çıkması ve
Rusya'ya karşı yaptırımlarda Yunanistan'ın imzasını geri
çekmesi, Çin ile ilişkiler ve bütün bunların ötesinde
uluslararası alanda duyarlı olanların, ilericilerin,
anti-emperyalistlerin, devrimcilerin ve komünistlerin desteğinden
emin olması. Diğer taraftan AB ülkeleri arasındaki bir çatlak,
Podemos türünden oluşumların gelişmesi vb. de Syriza hükümetinin
programını gerçekleştirmesinde bir koz olabilir.
Her
halükarda Syriza Keynesçi politikalara; emek-sermaye uzlaşmasına
evet diyecek sermaye bulmak zorundadır. Yani sömürüyü “tadında
bırakan”, sömürülenlere kırıntı vermeyi kabul eden sermaye.
AB'deki büyük sermaye böyle bir anlayışa sahip değil.
Veya
da Syriza sermaye ve emek arasında bir arabulucu olarak kalacak; bu
da her iki taraf arasında ezilmekten, sürekli “tokatlanmak”tan
başka bir anlam taşımaz. Burada birbiriyle uzlaşmaz çelişki
içinde olanlar (sermaye-emek), yani kapitalistler ile işçi sınıfı,
her iki tarafın belirleyici gücü olarak önplana çıktıkları
için arabuluculuk yapmak da pek uzun ömürlü ve başarılı
olamaz. Aslında bu durum, bir ezilenler partisi hükümet etmeye
başladığında nelerle karşı karşıya kalabileceğini
göstermektedir.
Kısaca:
Syriza'nın, halktan, daha doğrusu seçmenlerinden aldığı
destekle Üçlü'nün taleplerine/dayatmalarına karşı koyarak
Yunanistan'ı krizden çıkartabilir mi? Tabii,
perspektifi
belirleyen bakış
açısıdır.
Perspektif krizden çıkmaksa bunun temellendirilmesi gerekir. Tam da
bu noktada bakış açısı anlamına gelen program gündeme
gelmektedir. Program, bir taraftan tasarruf politikasının -Üçlü'nün
dayatmalarının- sonlandırılmasını, ama diğer taraftan da Avro
Alanı'nda kalmayı, AB ile işbirliğine devam etmeyi talep ediyor.
Açık ki, oldukça çelişkili bir programla karşı karşıyayız.
Bu çelişkili durum, her iki tarafında güçlü bir dirençle karşı
karşıya geleceğini göstermektedir.
Her
iki tarafın da gücünü küçümsememek gerekir: Söz konusu bu
Üçlü, bugün dünyanın veya Avrupa ve Amerikan mali sermayesinin
en güçlü yürütme organı konumundadır. Bu sermayenin
çıkarlarını korumak ve taleplerini gerçekleştirmek için
elinden geleni yapacaktır; Yunanistan'daki uygulamalarının
devamını savunacaktır. Diğer taraftan Syriza bu dayatmalara karşı
kendi seçmen desteği ve uluslararası destek ile ve aynı zamanda
emperyalist kamptaki çelişkileri de (örneğin Rusya-AB/ABD vs.)
kullanarak direnmeye çalışacaktır.
Uluslararası
sermayenin, somutta da bu Üçlü'nün dayatmalarına boyun
eğme-eğmeme mücadelesi, Syriza saflarında şiddetli fraksiyon
mücadelelerine de neden olabilir: Örneğin Üçlü'nün dayatmaları
karşısında bir teslimiyet eğilimi, bir sağa kayış
gelişebileceği gibi, Syriza'nın seçimlerde verdiği sözlerin
yerine getirilmesini talep eden bir radikalleşme eğilimi de
oluşabilir. Mücadelenin radikalleşmesinden en çok bu Üçlü
korkmaktadır. Seçimlerde sözü verilen taleplerin gerçekleşmesi
için kitlelerin “sokağa inmesi” Avrupa'nın başka ülkelerinde
de örnek alınabilir, alınacaktır da.
Bu
mücadelenin ne denli tutarlı sürdürüleceğinde Syriza'nın
programını gerçekleştirmek için kiminle koalisyon yaptığı ve
Syriza'nın toplumsal bileşenlerinin tavrı da belirleyici
olacaktır.
Koalisyon
bileşeni olan ANEL: ANEL ile koalisyon uzun bir dönem boyunca
yapılan görüşmelerin bir sonucudur. Syriza'nın koalisyon ortağı
ANEL, Üçlü'nün politikasını reddetmenin dışında gerici, “sağ
popülist”, milliyetçi güçlerden oluşan bir partidir. Türkiye
ve Makedonya karşısında sergilediği şoven tavrı, Yunanistan'da
Türklere (azınlık), göçmenlere karşı açık ırkçı
anlayışları bilinmektedir.
ANEL'in
koalisyon içinde kabul etmeyeceği “kırmızı çizgileri” var;
dış politika, kilise, göçmen politikası; bu alanlarda taviz
vermesi pek beklenemez. Bu “çizgiler” tamamen ırkçı ve
gericidir.
Syriza'nın
toplumsal bileşenlerinin tavrına gelince: Syriza sınıf derdi,
ideoloji sorunu olmayan bir partidir, çoğulcu bir partidir,
ittifaklardan oluşan; kelimenin gerçek anlamıyla bir ezilenler
partisidir. “Avrupa komünizmi” cenahından Synaspismos
tarafından 2004'te kurulan Syriza ideolojik beslenme kaynakları
oldukça farklı olan örgüt ve gruplardan oluşmaktadır. [Solların
koalisyonu, ekoloji hareketleri (Synaspismos); Avrupa komünizmi ve
ekoloji eğilimli Yenileyen Komünist ve Ekoloji Solu (AKOA)
sosyalist demokrasi eğilimli Demokratik Sosyalist Hareket (DIKKI);
Troçkist Enternasyonal Emekçi Sol (DEA); Yunanistan Komünist
Partisinden kopma Solların Birleşik Eylemi Hareketi (KEDA); ICOR
üyesi Yunanistan Maoist Komünist Örgütü (KOE); Troçkist Kızıl
Grup (Kokkino); Manilos Glezos önderliğinde Aktif Vatandaşların
Seçmenler Derneği; Yunanistan Ekolojik Sosyalistleri; “Politik
ve Sosyal Haklar” ağının siyasi kolu olan sol radikal Roza;
Anti-kapitalist Siyasi Grup (APO) ve Radikaller; yani bildik bütün
Avrupa-komünistler, Maocular, Anarşistler, sol sosyal demokratlar,
Troçkistler, feministler, çevrecilerden oluşan Post-Marksist bir
yapılanma].
Seçim
ittifakı 2012'de partiye dönüştürülmüştür. Syriza içinde
yer alan örgütlerin kendi görüşleri,(eski görüşleri)
doğrultusunda hareket etmeleri önemli ölçüde
sınırlandırılmıştır. Bütün bu örgütleri birleştiren
Üçlü'nün dayattığı politikaya ve uygulayıcı yerli siyasi
yapılara (hükümetlere) karşı olmaktır. Belirleyici ortak yön
budur. Syriza önderi ve Başbakan A. Çipras, yaptığı
açıklamaların da gösterdiği gibi, partinin real politik kanadına
dahildir. Şüphesiz, retorik olarak AB'ye, Üçlü'ye karşı
radikal söylemleri var, ama partinin mevcut ulusal ve enternasyonal
sistemle uzlaşmasını öngören bir hattan yürümesi için
mücadele etmektedir. Yunanistan'ın Avro Alanı'ndan, AB'den
çıkmasını talep etmemektedir; aksine partisinin de katkısıyla
AB'nin sosyal bir dönüşümden geçmesini savunmaktadır. Bu
nedenle AB açısından Yunanistan'la bağlam içinde radikal bir
değişim olmayacaktır ve en fazlasıyla güçler dengesine göre şu
veya bu konuda yeni uygulamalar için müzakereler yapılacaktır.
Böyle bir yol izleneceğini A. Çipras “Selanik Programı”nda
açıklar: Önemli olan, Syriza'nın ne istediği değil, önemli
olan real politik olarak ne yapılabileceğidir. Yani, biz Syriza
olarak şu bu radikal taleplerde bulunabiliriz, ama hükümet olunca
güçlen dengesine göre neyi yapabiliyorsak onu yaparız
denmektedir!
Syriza'nın
ezilenlerin partisi, “radikal demokrasi”, yani Post-Marksist bir
parti olması onun burjuva bir parti olduğu gerçeğini gözardı
etmemizi beraberinde getirmemeli. Syriza bir burjuva partisidir,
bugün Avro Alanı'ndan, ABD'den NATO'dan çıkmayı düşünmüyor,
yarın düşünebilir. Ama açıktan Keynesçi formatta bir
kapitalizmi savunan bir partidir.
Financial
Times'taki yazısında “kurallara uyacağız” diyen Syriza önderi
A. Çipras'tan başkası değildi.
Syriza
en fazlasıyla “sosyal bir Avrupa” istemektedir.
Syriza'nın
Yunanistan'daki seçim zaferi, Avrupa'da sosyalist Avrupa için
olmasa da “sosyal Avrupa” için mücadeleye ivme kazandıracaktır.
Bu, AB'ye karşı değil, ama AB'nin politikalarına, dayatmalarına
karşı bir mücadele olacaktır. Bu türden mücadeleler; radikal
demokrasi çıkışları ve düzen içilik hiç görülmedi değil.
Bu türden mücadelelerin en ileri olanını Şili'de gördük
(Seçimleri kazanarak 3 Kasım 1970'de başkanlığı devralan
Allende iktidarı 11 Eylül 1973'te faşist darbeyle yıkıldı),
2002'de Brezilya’da devlet başkanı seçilen Brezilya İşçi
Partisi (PT) önderi Lula, Çipras'tan farklı olarak radikal
sosyalist söylemlerle hükümet olmuştur. Bugün aynı parti ve
devlet başkanı olan önderi Dilma Rousseff'in nerede durduğu
bilinmiyor değil. 1980'li yıllarda Almanya'da ekoloji ağırlıklı
hareketi geliştiren ve radikal demokrasi söylemini kullanan
Yeşiller'in hükümet ortağı olması ve Alman tekelci sermayesini
savunuşu da ortada duruyor (3). Şimdi sıra İspanya'da. Dokuz ay
önce kurulan Podemos (Yapabiliriz), anketlerde birinci parti
konumunda. Madrid’de düzenlediği son yürüyüşe yüzbinlerce
insan katıldı. Podemos, 2012’deki “Öfkeliler” eylemlerinin
partileşmesidir; gerçek anlamda bir ezilenler partisidir; gerçek
anlamda bir Post-Marksist partidir.
Syriza'nın
hükümet olmasından bu yana Yunanistan şöyle gözükmektedir:
Sınıf yok, ideoloji yok, kitle var, yığın var, hepsini kapsayan
bir parti var. Bundan daha “devrimci”, daha “komünist” bir
şey olabilir mi? Herkesin kendini gördüğü; burası benim
yerimdir dediği, ortaklaştığı yer! İşte burası Çipras
önderliğinde Syriza'nın hükümet ettiği radikal demokrasinin
uygulandığı Post-Marksist Yunanistan'dır.
Post-Markist
oluşumlar (hareketler, partiler) radikal değişim, radikal
demokrasi adına sosyal demokrasinin bilinen temel taleplerini;
“sosyal“, “adaletli” bölüşümü, ekonomik krizin devlet
eliyle “adaletli” yönetilmesini savunuyorlar ve savunacaklar.
Bu, ezilenlerin partilerinin sol radikalizmden anladıkları klasik
sosyal demokratizmin sol Keynesçilik formatında savunulmasından
başka bir şey değildir. İsterseniz buna sermaye ve üretimin
uluslararasılaşmasına; emperyalist küreselleşmeye karşı
Keynesçiliğin yeniden dirilişi de diyebiliriz. Bu dirilişin
klasik sosyal demokrat partilerden farkı, direnişin parlamento
dışı, sokak hareketiyle gelişmesidir. Kitlelerin parlamento dışı
örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi olmasaydı ne Syriza ne de
Podemos olurdu. Şimdi Syriza ve muhtemelen de hükümet olunca
Podemos, parlamento dışı hareketin taleplerini parlamento içi
mücadeleyle gerçekleştirmeye çalışacaklardır. Başka bir yol
da yok. Çünkü devrimci bir talepleri yok; sistemin sınıfsal
yapısına dokunmuyorlar, aksine savunuyorlar. Ezilenlerin bu
partileri nerede durduklarının farkındalar mı, bunu onlara sormak
gerekir. Ama niyetlerinden bağımsız olarak durdukları yer ya
radikalizm, yani devrimci dönüşüm; bu anlamda sisteme karşı
mücadele veya da düzen içilik, mevcut düzeni başka formatlarda
savunmak. Bu partilerin oluşumunu sağlayan kitleler bu partileri
böyle bir ikilemle karşı karşıya bırakacaklardır; ya
kalkışmaya devam veya da kalkışmanın sonu.
Avrupa fırtına öncesi sakinliği yaşıyor!
*
1)
SYRIZA'nın Selanik Programı
(Aleksis
Çipras'nın 15 Eylül 2014’te, Selanik’te açıkladığı
Program)
SYRIZA
HÜKUMETİ NE YAPACAK
MÜZAKERENİN
ÇERÇEVESİ
Aşağıdaki
amaçlar için derhal parlamenter seçim ve güçlü bir müzakere
vekâleti talep ediyoruz:
“Avrupa
Borç Konferansı” çerçevesinde kamu borcunun sürdürülebilir
olması için nominal değeri üzerinden büyük bir kısmının
silinmesi. 1953’te Almanya için yapılmıştı. Güney Avrupa ve
Yunanistan için de yapılabilir.
Borcun
kalan kısmının geri ödemesinin bütçe fazlasıyla değil de
büyümeyle finanse edilebilmesi için “büyüme şartının”
getirilmesi.
Kaynakların
büyüme için kullanılabilmesi amacıyla borç ödemede ciddi bir
öteleme süresi verilmesi.
Kamu
yatırımlarının İstikrar ve Büyüme Paktı kısıtlamalarından
muaf tutulması.
Kamu
yatırımları için Avrupa Yatırım Bankası’nın kaynak
sağlayacağı yeni bir “Avrupa Anlaşması” yapılması.
Avrupa
Merkez Bankası’nın, devlet tahvillerinin doğrudan satın
alınması yoluyla parasal genişleme sağlaması.
Son
olarak bir kere daha Nazi işgalcilerinin Yunanistan Merkez
Bankası’ndan zorla aldığı krediler konusunun bizim için
kapanmadığını açıklıyoruz. Ortaklarımız bunu biliyor.
İktidarımızın ilk günlerinden itibaren ülkenin resmi görüşü
olacak.
Bu
plan temelinde, ülkemiz kalan borcu toplumu gelirden mahrum
bırakacak faiz dışı fazladan değil de yeni zenginlik yaratarak
ödeyebilsin diye borç sorununa toplumsal olarak uygulanabilir bir
çözüm için savaşacağız ve bunu sağlayacağız.
Bu
planla birlikte;
Kamu
yatırımlarını derhal en az 4 milyar € arttırarak
Memorandumun
tüm adaletsizliklerini kademeli olarak tersine döndürerek
Tüketimi
ve talebi arttırmak için emekli ve çalışan maaşlarını
kademeli olarak arttırarak
Küçük
ve orta ölçekli işletmelere istihdam için teşvikler sağlayarak
ve çevre ve istihdam şartları karşılığında sanayinin enerji
maliyetini sübvanse ederek
Geçtiğimiz
yıllarda göç eden çok sayıda genç bilim insanını geri
getirmek için bilgi, araştırma ve yeni teknolojilere yatırım
yaparak
Refah
devletini yeniden inşa ederek, hukukun üstünlüğünü yeniden
sağlayarak ve liyakate dayalı bir devleti kurarak
toparlanması
ve üretici bir şekilde yeniden inşa edilmesi için ülkeye güvenle
rehberlik edeceğiz.
Müzakere
etmeye hazırız ve Avrupa çapında en geniş olası ittifakları
kurabilmek için çalışıyoruz.
İktidardaki
Samaras hükumeti, bir kere daha kredi verenlerin kararları kabul
etmeye hazır. Kurmaya önem verdiği tek ittifak, Alman hükumetiyle
kurmak istediği ittifak.
Bu
bizim farkımız ve çelişki de şu:
Bir
SYRIZA hükumetiyle Avrupa çapında müzakere etmek ya da Samaras
hükumetiyle kredi verenlerin Yunanistan’a dayattığı koşulların
kabul etmek.
Müzakere
etme ya da kabullenme
Büyüme
ya da sıkı tasarruf
SYRIZA
ya da Yeni Demokrasi
Müzakereler
sonuçlanana kadar ne olacak?
Ulusal
Yeniden İnşa Planı için: SYRIZA.
Sorumluluğu
üzerimize alıyoruz ve bu nedenle müzakerenin sonucundan önce ve
sonucunda ne olursa olsun iktidarımızın ilk günlerinden itibaren
Memorandumun yerini alacak bir Ulusal Yeniden İnşa Planı için
Yunan halkına söz veriyoruz.
Ulusal
Yeniden İnşa Planı, toplumsal ve ekonomik çözülmeyi tersine
çevirmek için, ekonomiyi yeniden inşa etmek ve krizden çıkmak
dört ana noktaya odaklanıyor.
ULUSAL
YENİDEN İNŞA PLANI’NIN DÖRT NOKTASI
1:
İnsani krizle mücadele etmek
2:
Ekonomiyi yeniden harekete geçirmek ve vergi adaletini sağlamak
3:
İstihdamı yeniden sağlamak
4:
Demokrasiyi derinleştirmek için siyasi sistemi dönüştürmek
1.
NOKTA: İnsani krizle mücadele etmek
Toplam
öngörülen maliyet 1.882 milyar €
Öngörülen
maliyeti 2 milyar € olan insani krize derhal müdahale programımız,
en kırılgan toplumsal tabakaya koruma kalkanı sağlamak için
kapsamlı bir acil müdahaleler sistemi anlamına geliyor.
Yoksulluk
sınırı altında yaşayan 300.000 haneye aile başına ayda 300 kWh
(yılda 3.600 kWh) ücretsiz elektrik. Toplam maliyet: 59,4 milyon €.
Geliri
olmayan 300.000 aileye gıda desteği programı. Yerel yöneticiler,
Kilise ve dayanışma örgütleriyle işbirliği içinde kamu
koordinasyon idaresi yoluyla uygulanacak. Toplam maliyet: 756 milyon
€.
Konut
güvencesi programı. Hedef, başlangıçta 30.000 daire (30, 50 ve
70 m2) için m2 başına 3 € sübvansiyon sağlanması. Toplam
maliyet: 54 milyon €.
13.
maaş olarak 1.262.920 emekliye verilen 700 €’ya varan Noel
ikramiyesinin geri getirilmesi. Toplam maliyet: 543,06 milyon €.
Sigortasız
işsizler için ücretsiz tıbbi yardım ve ilaç yardımı. Toplam
maliyet: 350 milyon €.
Yoksulluk
sınırı altında yaşayanlar ve uzun süreli işsizler için özel
toplu taşıma kartı. Toplam maliyet: 120 milyon €.
Isınma
ve dizel benzin üzerindeki özel tüketim vergisi düzenlemesinin
iptal edilmesi. Haneler için ısınma bedelinin başlangıç için
litre başına 1.20 €’dan 0.90 €’ya indirilmesi. Kazanç
bekleniyor.
2.
NOKTA: Ekonomiyi yeniden harekete geçirmek ve vergi adaletini
sağlamak
Toplam
öngörülen maliyet: 6,5 milyar €
Toplam
öngörülen kazanç: 3 milyar €
İkinci
nokta ekonomiyi yeniden harekete geçirecek önlemleri merkezine
alıyor. Öncelik gerçek ekonomi üzerindeki vergi baskısını
azaltmak, yurttaşları mali yüklerden kurtarmak, likidite enjekte
etmek ve talebi arttırmak.
Orta
sınıfın ve vergi kaçırmayanların haddinden fazla
vergilendirilmesi yurttaşların büyük bir kısmını, doğrudan
istihdam durumlarının, ne kadar küçük olursa olsun özel
mülklerinin ve hatta intihar vakalarındaki belirgin artışın da
kanıtladığı gibi fiziksel varlıklarının tehdit altında olduğu
bir tuzağa düşürdü.
Devlete
ve sosyal güvenlik fonlarına olan mali yükümlülüklerin 84
taksitte yerine getirilmesi için uzlaşı.
Öngörülen
kazanç: 3 milyar €.
Yıllık
olarak toplamayı düşündüğümüz gelir (borçlanılan toplamın
%5 ile %15’i arasında) aşağıdaki tedbirlerle elde edilecektir:
Banka
hesapları, birincil konutlar, ücretler vb. ilgili davaların ve
hacizlerin derhal durdurulması, uzlaşı sürecinde olanlar da dâhil
olmak üzere hepsine vergi borcu yoktur belgesi verilmesi.
Uzlaşı
sürecinde olanlar da dâhil olmak üzere sıfır gelire sahip olan
borçlulara yönelik haciz ve icra işlemlerinin 12 ay ertelenmesi.
Devlete
olağanüstü mali yükümlülükler getiren anayasaya aykırı
işleyişin yürürlükten kaldırılması.
Dava
açabilmek için ön koşul olarak ödenmemiş borcun %50’sinin ön
ödeme olarak alınması zorunluluğunun iptal edilmesi. Ön ödemeye
hâkim tarafından karar verilecek ve borçlunun durumuna göre
%10-%20 civarında olacak.
Yürürlükteki
Birleşik Mülkiyet Vergisi’nin derhal kaldırılması. Büyük
mülkiyet üzerine vergi uygulanması. Metrekare başına oranların
derhal aşağıya doğru azalacak şekilde ayarlanması.
Öngörülen
maliyet: 2 milyar €.
Bu
vergi, yüksek bir vergiden muaf tutma barajıyla birlikte kademeli
olacak. Lüks evler hariç, birincil konutlara uygulanmayacak. Ek
olarak küçük ve orta ölçekli mülkleri içermeyecek.
12.000
€’luk yıllık gelir vergisi eşiği yeniden getirilmesi.
Kademeli vergilendirmeyi sağlamak için vergi dilimlerinin sayısını
arttırılması.
Öngörülen
maliyet: 1.5 milyar €.
Dönmeyen
kredilerin yeniden yapılandırılmasıyla bireyler ve işletmeler
için borç ertelemesi.
Bu
yeni erteleme düzenlemesi; şu anda yoksulluk sınırının altında
bulunanlar tarafından alınmış olan borcun olay bazında
değerlendirilerek silinmesi gibi bankalara, devlete ve sosyal
güvenlik fonlarına olan toplam ödemenin borçlunun gelirinin
1/3’ünü geçmemesi için ödenmemiş borcun yeniden
yapılandırılması genel ilkesini de içerecek.
Özel
borçları ele alması için, “kötü banka” olarak değil ama
hem bankalara ödemelerin gecikmesini takip edecek hem de varılan
anlaşmaların uygulamasında bankayı kontrol edecek bir kamu
arabulucu örgütü kuruyoruz.
Önümüzdeki
günlerde SYRIZA, değeri 300.000 €’dan az olan birincil konutlar
üzerindeki hak kayıplarının askıya alınmasını süresiz olarak
uzatmak için bir yasa teklifinde bulunacak.
Yasa
teklifi aynı zamanda, kredileri sağlama almak için krediler veya
gayrimenkuller üzerindeki hakların banka olmayan mali kuruluşlara
veya şirketlere satışını veya devredilmesini yasaklamayı da
içerecek.
Özel
amaçlı bankalar ve kamu yatırım bankası kurulması:
Başlangıç
sermayesi: 1 milyar €
Asgari
ücretin yeniden 751 € yapılması.
Sıfır
maliyet.
3.
NOKTA: İstihdamı yeniden sağlamak
Öngörülen
maliyet: 3 milyar €
İki
yıllık istihdamı yeniden sağlama planımızın sonucunda özel,
kamu, sosyal olmak üzere ekonominin tüm sektörlerinde 300.000 iş
yaratılması bekleniyor. Böylesi bir plan uzun süreli işsizliği,
büyük ölçüde ekonomik büyüme yoluyla aşarak genç işsizler
için olduğu gibi, 55 yaş üstü için de düşürecek. Planımız
işsizlik sigortasını daha fazla kişiye ulaştırmak için
tasarruf sağlayacak.
Memorandum
hükumetleri tarafından yok edilen çalışan haklarını korumak
için kurumsal çerçevenin yeniden kurulması.
Toplu
sözleşmelerin ve hakemlik yolu ile uzlaşmanın yeniden etkin hale
getirilmesi;
Kitlesel
işten çıkarmalara ve çalışan kiralamaya izin veren tüm
düzenlemelerin iptal edilmesi.
Sıfır
maliyet
300.000
yeni iş için istihdam programı.
Öngörülen
ilk yıl maliyet: 3 milyar €
4.
NOKTA: Demokrasiyi derinleştirmek için siyasi sistemi dönüştürmek
Toplam
öngörülen maliyet: 0 €
SYRIZA
hükumetinin ilk yılından itibaren devletin kurumsal ve demokratik
yeniden yapılanması için çalışmaya başlayacağız. Temsili
demokrasinin kurumlarını güçlendireceğiz ve doğrudan demokrasi
için yeni kurumları getireceğiz.
01
Devletin
bölgesel örgütlenmesi. Belediyelerin ve bölgelerin şeffaflığı,
ekonomik özerkliği ve işleyişlerinin etkinliğinin
geliştirilmesi. Doğrudan demokrasinin kurumlarını güçlendireceğiz
ve yenilerini getireceğiz.
02
Yurttaşların
demokratik katılımının geliştirilmesi. Halkların yasama
inisiyatifi, halkların veto ve referandum gitme inisiyatifi gibi
yeni kurumların getirilmesi.
03
Parlamentonun
güçlendirilmesi, parlamenter dokunulmazlığın daraltılması ve
milletvekillerinin takipsizlik gibi ayrıcalıklı yasal düzenlerinin
kaldırılması.
04
Tüm
yasal ön koşulları inceleyerek ve sıkı mali, vergisel ve sosyal
güvenlik ölçütlerine bağlı kalarak radyo/televizyon sektörünün
düzenlenmesi. ERT’nin (Kamu Radyo ve Televizyonu) sıfırdan
yeniden kurulması.
Toplumu
yeniden yapılandırmak için gereken tartışmasız acil önlemlerin
öngörülen maliyeti
İnsani
krize derhal müdahale edecek programın ve acımasız vergi
önlemlerinin kaldırılmasının toplam maliyetini hesapladık:
1.
İlk olarak uzlaşma ve ibra prosedür ve önlemlerinden, yedi yıllık
dönem boyunca geri de kalan 68 milyar €’luk borcun 20 milyar
€’sunu toplamayı planlıyoruz. Böylece ilk yılda kamu kasasına
yaklaşık 3 milyar € girecek.
2.
İkinci olarak vergi kaçakçılığı ve (petrol ve sigara gibi)
kaçakçılıklarla kararlı bir şekilde mücadele edilecek. Bu,
oligarşik çıkarlarla çatışmak için kararlılık ve siyasi
niyet gerektiriyor.
3.
Kamu arabulucu örgütünün başlangıç sermayesi ve özel amaçlı
bankalar ve kamu yatırım bankası kurmanın 3 milyar €’luk
maliyetini bankacılık sistemi için ayrılan 11 milyar €’luk
Yunan Mali İstikrar Fonu’ndan sağlayacağız.
4.
İstihdamı yeniden sağlama planının toplam maliyetine bakarsak 3
milyar €’su ilk yıla ait olmak üzere 5 milyar €’ya
ulaşıyor. İlk yıl boyunca maliyet şöyle karşılanacak: 1
milyar € Ulusal Stratejik Referans Çerçevesi 2007-2013 “köprü
projeleri”; 1.5 milyar € 2014-2020’e denk gelen kısmından ve
500 milyon € da istihdam alanında uzmanlaşan diğer Avrupa
araçlarından.
Ek
olarak emekli maaşlarını eski haline getirmek için gerekecek
büyük çabayı dikkate alırsak, hükumetimiz, kamu mülklerini
satmak yerine bir kısmını sosyal güvenlik fonlarına aktaracak.
Bunlar,
emeklilik fonları ve bireysel tahvil sahipliğine Özel Sektör
Katılımı’nın yıkıcı sonuçlarını tersine çevirmek ve
emeklilik maaşlarını kademeli olarak eski haline getirmek için
alınacak önlemlerin asgarisini oluşturuyor.
SELANİK
PROGRAMININ ÖNGÖRÜLEN TOPLAM MALİYETİ:
11,382
milyar €
ÖNGÖRÜLEN
TOPLAM KAZANÇ
12
milyar €
Çeviri:
Kontra Salvo
Kaynak:
http://kontrasalvo.blogspot.com.tr/2014/12/syrizann-selanik-program-15-eylul-2014.html#more
*
Syriza
Programı, 2012
1. Gründliche
Untersuchung der öffentlichen Schulden sowie Neuverhandlung der
fälligen Zinsen unter Aussetzung von Zahlungen, bis die Wirtschaft
wieder belebt ist und Wachstum und Beschäftigung eintritt.
2. Die
Europäische Union muß aufgefordert werden, die Rolle der
Europäischen Zentralbank so zu ändern, dass sie Staaten und
Programme für öffentliche Investitionen finanziert.
3. Erhöhung der
Einkommensteuer auf 75% für alle Einkommen über 500.000 Euro.
4. Ändern der
Wahlgesetze zu einem proportionalen System.
5. Erhöhung der
Steuern großer Unternehmen auf das Niveau europäischen
Durchschnitts.
6. Einführung
einer Steuer auf Finanztransaktionen und einer Sondersteuer auf
Luxusgüter.
7. Verbot des
Handels mit spekulativen Finanzderivaten.
8. Abschaffung
von finanziellen Privilegien für die Kirche und Schiffbauindustrie.
9. Bekämpfung
aller Bestimmungen des Bankgeheimnisses, welche die Kapitalflucht ins
Ausland begünstigen.
10. Drastische
Beschneidung der Militärausgaben.
11. Erhöhung des
Regelmindestlohn auf 750 Euro pro Monat.
12. Verwendung
von Gebäuden der Regierung, von Banken und der Kirche für
Obdachlose.
13. Öffnen der
Kantinen in öffentlichen Schulen für kostenloses Frühstück und
Mittagessen für Kinder.
14. Kostenloser
Nutzung der Gesundheitseinrichtungen für Erwerbslose, Obdachlose und
Menschen mit niedrigen Einkommen.
15. Bis zu
30%iger Zuschuss bei Hypothekenschulden für arme Familien, die nicht
zahlen können.
16. Erhöhung der
Zahlungen für Erwerbslose. Steigerung des sozialen Schutzes für
Familien mit einem Elternteil, für die Alten, Behinderten und
Familien ohne Einkommen.
17. Senkung des
Steueranteils für Güter des täglichen Bedarfs.
18.
Verstaatlichung der Banken.
19.
Wiederverstaatlichung der ehemals öffentlichen Unternehmen in für
das Wachstum des Landes strategisch wichtigen Sektoren (Eisenbahnen,
Flughäfen, Post, Wasser).
20. Präferenz
für erneuerbare Energien und Schutz der Umwelt.
21. Gleiche
Bezahlung für Männer und Frauen.
22. Beschränkung
der prekären Anstellung und Unterstützung für Verträge ohne
Befristung.
23. Erweiterung
der Arbeiterschutzrechte und Erhöhung der Gehälter von
Teilzeitbeschäftigten.
24.
Wiederherstellung der kollektiven (Arbeits-) Verträge.
25. Unternehmen,
die sich um öffentliche Aufträge bemühen, müssen sich verstärkt
staatlichen Inspektionen stellen.
26. Reformen der
Verfassung, welche die Trennung von Kirche und Staat garantieren
sowie den Schutz des Rechts auf Bildung, der Gesundheitsversorgung
und der Umwelt.
27. Referenden
über Verträge und andere Abkommen mit Europa.
28. Abschaffung
von Privilegien für Abgeordnete. Beseitigung von besonderen
rechtlichen Schutz für die Minister und die Erlaubnis für die
Gerichte, um gegen Mitglieder der Regierung vorzugehen.
29.
Entmilitarisierung der Verbände des Küstenschutzes und der
Anti-Aufstands– Spezialtruppen. Verbot für die Polizei, Masken zu
tragen und Verwendung von Schusswaffen bei Demonstrationen. Die
Polizei muß in sozialen Themen wie Einwanderung, Drogen u.a.
sozialen Fragen geschult werden.
30. Garantie der
Menschenrechte in den Wohnheimen der Einwanderer.
31. Erleichterung
der Familienzusammenführung von Menschen mit Migrationshintergrund.
32. Straffreiheit
für den Konsum von Drogen zugunsten des Kampfes gegen den
Drogenhandel und von Mitteln für die Drogen-Reha-Zentren.
33. Für ein
Gesetz, welches das Recht auf Kriegsdienstverweigerung festschreibt.
34. Aufstockung
der Mittel für die öffentliche Gesundheit bis zu dem
durchschnittlichen europäischen Niveau. (Der europäische
Durchschnitt liegt bei 6% des BIP;. In Griechenland sind es 3%).
35. Die Bürger
sollen nicht für die nationalen Gesundheitsdienste zahlen müssen.
36.
Verstaatlichung der privaten Kliniken. Beseitigung der privaten
Beteiligung am staatlichen Gesundheitssystem.
37. Rückzug der
griechischen Truppen aus Afghanistan und dem Balkan. Keine
griechische Soldaten jenseits unserer Grenzen.
38. Abschaffung
der militärischen Zusammenarbeit mit Israel. Unterstützung für die
Schaffung eines palästinensischen Staates in den Grenzen von 1967.
39. Aushandlung
eines stabilen Verhältnisses zur Türkei.
40. Schließung
aller ausländischen Basen in Griechenland und Austritt aus der Nato.
http:/web.rifondazione.ithomeindex.php12-home-page7794-programma-di-syriza
*
Syriza
Programı 2012
The daily
bulletin of Italy’s Communist Refoundation Party published the
apparently official program of Greek radical left coalition, Syriza.
1. Audit of
the public debt and renegotiation of interest due and suspension of
payments until the economy has revived and growth and employment
return.
2. Demand
the European Union to change the role of the European Central Bank so
that it finances States and programs of public investment.
3. Raise
income tax to 75% for all incomes over 500,000 euros.
4. Change
the election laws to a proportional system.
5. Increase
taxes on big companies to that of the European average.
6. Adoption
of a tax on financial transactions and a special tax on luxury goods.
7.
Prohibition of speculative financial derivatives.
8. Abolition
of financial privileges for the Church and shipbuilding industry.
9. Combat
the banks’ secret [measures] and the flight of capital abroad.
10. Cut
drastically military expenditures.
11. Raise minimum
salary to the pre-cut level, 750 euros per month.
12. Use buildings
of the government, banks and the Church for the homeless.
13. Open dining
rooms in public schools to offer free breakfast and lunch to
children.
14. Free health
benefits to the unemployed, homeless and those with low salaries.
15. Subvention up
to 30% of mortgage payments for poor families who cannot meet
payments.
16. Increase of
subsidies for the unemployed. Increase social protection for
one-parent families, the aged, disabled, and families with no income.
17. Fiscal
reductions for goods of primary necessity.
18.
Nationalization of banks.
19.
Nationalization of ex-public (service & utilities) companies in
strategic sectors for the growth of the country (railroads, airports,
mail, water).
20. Preference
for renewable energy and defence of the environment.
21. Equal
salaries for men and women.
22. Limitation of
precarious hiring and support for contracts for indeterminate time.
23. Extension of
the protection of labor and salaries of part-time workers.
24. Recovery of
collective (labor) contracts.
25. Increase
inspections of labor and requirements for companies making bids for
public contracts.
26.
Constitutional reforms to guarantee separation of Church and State
and protection of the right to education, health care and the
environment.
27. Referendums
on treaties and other accords with Europe.
28. Abolition of
privileges for parliamentary deputies. Removal of special juridical
protection for ministers and permission for the courts to proceed
against members of the government.
29.
Demilitarization of the Coast Guard and anti-insurrectional special
troops. Prohibition for police to wear masks or use fire arms during
demonstrations. Change training courses for police so as to underline
social themes such as immigration, drugs and social factors.
30. Guarantee
human rights in immigrant detention centers.
31. Facilitate
the reunion of immigrant families.
32.
Depenalization of consumption of drugs in favor of battle against
drug traffic. Increase funding for drug rehab centers.
33. Regulate the
right of conscientious objection in draft laws.
34. Increase
funding for public health up to the average European level.(The
European average is 6% of GDP; in Greece 3%.)
35. Elimination
of payments by citizens for national health services.
36.
Nationalization of private hospitals. Elimination of private
participation in the national health system.
37. Withdrawal of
Greek troops from Afghanistan and the Balkans. No Greek soldiers
beyond our own borders.
38. Abolition of
military cooperation with Israel. Support for creation of a
Palestinian State within the 1967 borders.
39. Negotiation
of a stable accord with Turkey.
40. Closure of
all foreign bases in Greece and withdrawal from NATO.
http:/steinbergrecherche.comregriechenland.htm#Syriza
Aus dem
Italienischen übersetzt von Gaither Stewart, Countercurrents.org,
29. Mai 2012
*
Syriza
Programı, 2012
A. Programma di
Syriza
1. Realizzare un
audit del debito pubblico. Rinegoziare gli interessi e sospendere i
pagamenti fino a quando l’economia si sarà ripresa e tornino la
crescita e l’occupazione.
2. Esigere dalla
Ue un cambiamento nel ruolo della Bce perché finanzi direttamente
gli Stati e i programmi di investimento pubblico.
3. Alzare
l’imposta sul reddito al 75% per tutti i redditi al di sopra di
mezzo milione di euro l’anno.
4. Cambiare la
legge elettorale perché la rappresentanza parlamentare sia veramente
proporzionale.
5. Aumento delle
imposte sulle società per le grandi imprese, almeno fino alla media
europea.
6. Adottare una
tassa sulle transazioni finanziarie e anche una tassa speciale per i
beni di lusso.
7. Proibire i
derivati finanziari speculativi quali Swap e Cds.
8. Abolire i
privilegi fiscali di cui beneficiano la Chiesa e gli armatori navali.
9. Combattere il
segreto bancario e la fuga di capitali all’estero.
10. Tagliare
drasticamente la spesa militare.
11. Alzare il
salario minimo al livello che aveva prima dei tagli (751 euro lordi
al mese).
12. Utilizzare
edifici del governo, delle banche e della chiesa per ospitare i
senzatetto.
13. Aprire mense
nelle scuole pubbliche per offrire gratuitamente la colazione e il
pranzo ai bambini.
14. Fornire
gratuitamente la sanità pubblica a disoccupati, senza tetto o a chi
è senza reddito adeguato.
15. Sovvenzioni
fino al 30% del loro reddito per le famiglie che non possono
sostenere i mutui.
16. Aumentare i
sussidi per i disoccupati. Aumentare la protezione sociale per le
famiglie monoparentali, anziani, disabili e famiglie senza reddito.
17. Sgravi
fiscali per i beni di prima necessità.
18.
Nazionalizzazione delle banche.
19.
Nazionalizzare le imprese ex-pubbliche in settori strategici per la
crescita del paese (ferrovie, aeroporti, poste, acqua …).
20. Scommettere
sulle energie rinnovabili e la tutela ambientale.
21. Parità
salariale tra uomini e donne.
22. Limitare il
susseguirsi di contratti precari e spingere per contratti a tempo
indeterminato.
23. Estendere la
protezione del lavoro e dei salari per i lavoratori a tempo parziale.
24. Recuperare i
contratti collettivi.
25. Aumentare le
ispezioni del lavoro e i requisiti per le imprese che accedano a gare
pubbliche.
26. Riformare la
costituzione per garantire la separazione tra Chiesa e Stato e la
protezione del diritto alla istruzione, alla sanità e all’ambiente.
27. Sottoporre a
referendum vincolanti i trattati e altri accordi rilevanti europei.
28. Abolizione di
tutti i privilegi dei deputati. Rimuovere la speciale protezione
giuridica dei ministri e permettere ai tribunali di perseguire i
membri del governo.
29.
Smilitarizzare la guardia costiera e sciogliere le forze speciali
anti-sommossa. Proibire la presenza di poliziotti con il volto
coperti o con armi da fuoco nelle manifestazioni. Cambiare i corsi
per poliziotti in modo da mettere in primo piano i temi sociali come
l’immigrazione, le droghe o l’inclusione sociale.
30. Garantire i
diritti umani nei centri di detenzione per migranti.
31. Facilitare la
ricomposizione familiare dei migranti. Permettere che essi, inclusi
gli irregolari, abbiano pieno accesso alla sanità e all’educazione.
32. Depenalizzare
il consumo di droghe, combattendo solo il traffico. Aumentare i fondi
per i centri di disintossicazione.
33. Regolare il
diritto all’obiezione di coscienza nel servizio di leva.
34. Aumentare i
fondi della sanità pubblica fino ai livelli del resto della Ue (la
media europea è del 6% del Pil e la Grecia spende solo il 3).
35. Eliminare i
ticket a carico dei cittadini nel servizio sanitario.
36.
Nazionalizzare gli ospedali privati. Eliminare ogni partecipazione
privata nel sistema pubblico sanitario.
37. Ritiro delle
truppe greche dall’Afghanistan e dai Balcani: nessun soldato fuori
dalle frontiere della Grecia.
38. Abolire gli
accordi di cooperazione militare con Israele. Appoggiare la creazione
di uno Stato palestinese nelle frontiere del 1967.
39. Negoziare un
accordo stabile con la Turchia.
40. Chiudere
tutte le basi straniere in Grecia e uscire dalla Nato.
Rifondazione
Comunista, Ende Mai 2012
http:/steinbergrecherche.comregriechenland.htm#Syriza
2)http://faszinationmensch.com/2015/01/30/fiskalisches-waterboarding/
3)
Bir radikal demokrat, bir Post-Marksist nasıldır diye soracak
olursak bunun en tipik örneğini “Realo” Joscka Fischer
oluşturur. “Ekolojik-fundamantalist” (Fund'iler) görüşe karşı
“real politik” (Realo) görüşü savunan J. Fischer, Almanya'da
Yeşiller'in kurucularından biri olarak “sokak mücadelesi”nden
gelmiştir, Almanya'nın ilk ve şimdiye kadar da tek spor ayakkabılı
Dışişleri Bakanıdır. Safi radikaldir; sokakta polisi taşlarken
ve Molotov
kokteyli atarken
de, Almanya başbakan yardımcısı ve Dışişleri bakanıyken de;
yani Alman sermayesinin çıkarlarını savunurken de safi radikaldi.
Polis dövme eylemine maskeli katılırken de, Alman emperyalizminin
çıkarlarını maskesiz savunurken de Post-Marksistti. Realo Yoşka,
Alman ordusunun Kosova'da, Afganistan'da savaşa katılmasında
“Post-Marksist” bir sakınca görmemiştir.