SSCB: MİTLER VE
GERÇEKLER*
Ekim Devrimi 100
yaşında ve ne dünya işçi sınıfına, emekçilerine, ezilen
uluslara verdiği enerjiden, ne de emperyalizme ve burjuvaziye
saldığı korkudan bir şey kaybetmiş. Bu, dünya sosyalist
devriminin öyle bir ilk adımı ki, hala ilham kaynağı olmaya
devam ediyor.
Bu devrim ve
kazanımları üzerine çok yazıldı, yazılıyor ve daha da
yazılacak. Ekim Devrimi’nin kazanımlarından anlaşılması
gereken, yapılanları aynen tekrarlamak, bunun için mücadele etmek
değil, o günün koşullarında gerçekleştirilenlerden bugün için
dersler çıkartmaktır. O günün koşullarında gerçekleştirilen
de SSCB’nin kurulması ve sosyalizmin inşasıdır.
Ekim Devrimi ve
SSCB’de sosyalizmin inşası konusunda, sınıf düşmanlarının
uydurmaları bir kenara, ‘Ekim Devrimi, SSCB’de sosyalizmin
inşası, ama…’ diye başlayan hiçbir maddi zemini olmayan
eleştiriler de yok değil. Bu eleştirileri topladığımızda
karşımıza “sosyalizmin inşası SSCB’de ekonomik olarak hiçbir
başarı ve kazanım sağlamadı”; “insanlar aç ve sefil
kalmaktan kurtulamadı”; “ulusların dil ve kültürü dikkate
almadı”; “sürekli vurgulanan kadın-erkek eşitliği
sağlanamadı”; “sürekli vurgulanan sosyalist demokrasi
uygulanmadı” vb. türünden SSCB gerçekliğiyle hiçbir ilişkisi
olmayan göndermelerle de karşılaşıyoruz. Bu yazıda fazla yorum
yapmadan Ekim Devrimi’nin sonucu olan SSCB’de sosyalizmin
inşasının, kazanımlarının verilerle bir özetini sunacağız.
Ekim Devrimi,
sosyalizmin bir ütopya, bir hayal, kurulamaz, erişilemez olmadığını
göstermiştir. Ekim Devrimi, kapitalizmde imkansız olanın
sosyalizmde mümkün olduğunu, kapitalizmin tek alternatifinin
sosyalizm olduğunu göstermiştir. SSCB gerçekliği, sosyalizmin
inşa sürecinde elde edilen sonuçlar bunun böyle olduğunu
göstermektedir.
Sosyalizm Üretimi
Arttırdı mı?
SSCB’de üretim
araçlarının özel mülkiyetinin yok edilmesi, sosyalizmin
inşasının olmazsa olmaz koşullarındandı.
Sosyalizmde mülkiyet
toplumsaldır. Sosyalizmde özel mülkiyete yer yoktur ve dolayısıyla
üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olduğu ekonomide
sömürünün zemini de kalmamıştır. SSCB’de gerçekleşen
buydu.
Bu demektir ki,
sosyalist Ekim Devrimiyle, fabrikalar ve işletmeler halkın eline
verilmiştir; sanayi üretimi ulusallaştırılmıştır. Bu,
SSCB’de sanayi üretiminin hızlı büyümesi için koşulların
oluşturulması anlamına gelmekteydi Nitekim, yukarıdaki verilerin
de gösterdikleri gibi, Birinci Beş Yıllık Planın arifesinde
sosyalist işletmelerde toplam üretimin yüzde 82’sinden daha
fazlası üretildi. İkinci Beş Yıllık Planın başında Sovyet
sanayisinde sosyalist üretim biçimi tek, genel hakim üretim
biçimi olmuştur.
Salt bu veriler,
SSCB’de planlı ekonominin daha ilk iki beş yıllık planları
döneminde sanayide ve tarımda üretim araçlarının ve üretimin
toplumsal olduğunu, keza ticaret alanında da aynı toplumsallığın
gerçekleştirildiğini göstermektedir.
Sosyalizm ancak
modern teknolojiyle kurulabilir. Sovyet sanayi, sanayinin yapısı
bakımından dünyanın en modern sanayi konumuna gelmiş, Sovyet
ekonomisinde üretimin yapısı temelden değişmişti. Örneğin
ekonomide bütün brüt üretimde sanayinin payı, 1929’da yüzde
54,5’ten 1940’ta yüzde 80,6’ya çıkarak devasa bir gelişme
göstermiş; sosyalist sanayide devrim gerçekleştirilmişti.
Ağır sanayi
olmaksızın sosyalizm kurulamaz. Ağır sanayinin toplam sanayideki
payı bakımından SSCB, dünyada birinci konumdaydı. Aynı dönemde,
örneğin 1929’da, ABD toplam sanayi üretiminde ağır sanayinin
payı yüzde 54,5; Almanya’da yüzde 55,9; Fransa’da yüzde 41
(1926) ve İngiltere’de de yüzde 54 (1924) oranındaydı.
İkinci Beş Yıllık
Planın sonuçlarını özetleyen XVIII. Parti Kongresi’nde şu
tespit yapılıyordu: “SSCB, ekonomisini ve savunmanın bütün
ihtiyaçlarını bütün gerekli teknik donatımla sağlayan ekonomik
açıdan bağımsız bir ülkeye dönüşmüştür.” Sosyalist
sanayileşme, emekçilerin maddi ve kültürel yaşam seviyesini
giderek yükseltmiş, bütün ihtiyaçlar karşılanır olmuştur.
Bu dönem içinde
SSCB’de ulusal gelirde devasa bir artış söz konusuyken,
kapitalist dünyanın önde gelen emperyalist ülkelerinde tam tersi
bir durum görülmektedir.
Aynı paralelde bir
gelişme kişi başına ulusal gelirin gelişmesinde de
görülmektedir. 1913’ten 1956’ya SSCB’de kişi başına ulusal
gelir 13 misli artmıştır. Ulusal gelirde böyle bir büyüme
hiçbir kapitalist ülkede mümkün değildir. Aynı zaman zarfında
ABD’de kişi başına ulusal gelir iki misli dahi artmamıştır.
Hem toplam ulusal gelirin kapsamı hem de kişi başına ulusal
gelirin artış hızı bakımından SSCB, kapitalist dünyanın önde
gelen ülkelerini karşılaştırılamayacak derecede geride
bırakmıştır.
1929-1932 dünya
krizi döneminde 1929’a göre 1933’te emperyalist ülkelerde
sanayi üretimi mutlak olarak gerilerken SSCB’de yüzde 84,7
oranında artmıştır.
SSCB’nin ve
ABD’nin sanayi üretimi büyüme rakamları arasında da
kıyaslanamayacak bir fark olduğunu görürüz. 1917’ye kıyasla
sanayi üretimi 1956’da 46,3 kat artarken Kapitalist dünyanın
başını çeken ABD’de ise toplam sanayi üretimi, 1917’ye göre
1956’da sadece 3,5 misli artmıştır.
Asırlık tecrübe
ve gelişmeye sahip kapitalizm ile 39 senelik bir sürece sahip
sosyalizmin gelişmesini bu verilerde görüyoruz. Bolşevik
sanayileşme politikası sonucunda Sovyet sanayinin Avrupa ve
dünyadaki konumu tamamen değişmiş ve SSCB, Sovyetik sanayileşme
yöntemiyle 1913’lerde dünyada ve Avrupa’da 4. ve 5.
sıralardayken 40 sene sonra 1. ve 2. sıralara gelmiştir.
Sosyalizm sömürücü
sınıfların; burjuvazinin ve toprak beylerinin örgütlü sınıf
olarak tasfiye edilmesi demektir. Sosyalist toplum, ilişkileri
dostça olan; birbirleriyle uzlaşmaz çelişki ve ilişki içinde
olmayan sınıflardan; işçi sınıfından, emekçi köylülerden ve
aydınlardan oluşur. 1956 yılı başı itibariyle SSCB’de
aileleriyle birlikte işçi ve ücretli memur sayısı yaklaşık 117
milyon; yine aileleriyle birlikte kolhoz köylülerinin ve
kooperatiflerde örgütlü üreticilerin sayısı 82 milyon ve
aileleriyle birlikte bireysel köylülerin ve kooperatiflerde
örgütlenmemiş üreticilerin sayısı da yaklaşık bir milyondu.
SSCB’de 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren ara
sosyal tabakaların da erimiş ve ekonomik yaşamda Sovyet toplumunun
ezici çoğunluğunu işçi sınıfı ve emekçi köylüler
oluşturmuştur.
Tüm bu başarılar
planlı ekonominin zaferidir. Planlama olmaksızın sosyalizm
kurulamaz. Sosyalist ekonomi, planlama; Buna karşın kapitalizm,
üretimde anarşi ve rekabet demektir! SSCB tecrübesi, sosyalizmde
planlı ekonominin, sosyalizmin inşasının olmazsa olmazı olduğunu
göstermiştir; sosyalizm sanayileşmek, üretici güçlerin özgür
gelişmesi demektir. Buna karşın kapitalizm çürümek,
durgunluk, kriz, üretici güçlerin tahribi demektir.
Sosyalizmde ulusal
ekonominin planlı, orantılı gelişme zorunluluğu ve bunun mümkün
olması üretim araçlarının toplumsal mülkiyette; sosyalist
mülkiyette olmasından kaynaklanmaktadır. Ekonominin
planlı/orantılı gelişmesi, sosyalizmin nesnel ekonomik yasasıdır.
Bu yasanın gereği yerine getirilmeksizin sosyalizm inşa edilemez.
Sosyalist ekonomide iş gücünün ve üretim araçlarının
sosyalizmin temel ekonomik yasasıyla uyumluluk içinde dağılımı
bu yasaya göre gerçekleştirilir. SSCB’de bu yasaya göre hareket
edilmeseydi, sosyalizm inşa edilemezdi. Kapitalizmde ise bunun tam
tersi söz konusudur: Kapitalizmde üretimde anarşi ve rekabet söz
konusudur. Esas amaç kardır, iş gücünün sömürüsüdür.
SSCB’de Üretim
Verimsiz miydi?
“İşin
verimliliği, yeni toplum düzeninin zaferi için son kertede en
önemli, en belirleyici olandır” – Lenin
Teknolojinin
modernliği, mesleki eğitime verilen önemden dolayı işçilerin
yüksek kalifiyeli olmaları ve nihayetinde rasyonel planlama
sonucunda, SSCB’de işin (emeğin) verimliliği, önde gelen
kapitalist ülkelerle karşılaştırılamayacak bir hızla
artmıştır. İş verimliliğinin artış hızı bakımından SSCB,
dünyada ilk sırada yer alıyordu. Sovyet ülkesinde, verilerin de
gösterdiği gibi, iş verimliliğinin en hızlı artışı İkinci
Beş Yıllık Plan döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde Sovyet
sanayinin yapısı adeta tamamen yenilenmiş, 1937’de 1932’ye
nazaran iş verimliliği toplam sanayide yüzde 82 oranında
artmıştır; ağır sanayinin çeşitli sektörlerinde iş
verimliliğinin artışı oldukça büyük boyutlarda
gerçekleşmiştir: Örneğin 1932’den 1937’ye iş verimliliği
makine imalinde yüzde 212,2; demir döküm sanayinde yüzde 226,3 ve
kömür sanayinde de yüzde 65,4 oranlarında artmıştı.
Kolhoz ekonomisi
sanayi hariç 1956’da sanayide iş verimliliği 1928’e göre
7,26 misli; 1940’a göre 2,12 misli ve 1950’ye göre de 1,5
misli; inşaat ve montaj işlerinde verimlilik aynı dönemlerde 4,8,
1,9 ve 1,5 misli ve demiryollarında keza aynı dönemlerde 4,5, 1,7
ve 1,5 misli artmıştı.
SSCB’de
Ücretler Düşük müydü?
Sosyalizmde işin
temel özelliklerinden birisi, doğrudan toplumsal olmasıdır.
Sosyalizmde her bir bireyin/çalışanın işi, bilinçli ve planlı
olarak toplam çalışmaya/emeğe dahildir; her birey, dolaysız
olarak toplum için çalışır. Sosyalizmde bir bütün olarak
toplum, her bir bireyin enerjisinin/işinin azami başarılı
olmasına ilgi duyar. Sosyalizmde çalışma, “bir onur
meselesidir”. Sosyalizmde emeğin (çalışmanın/işin) başka
önemli bir özeliği de, şehir ile kır arasındaki; sanayide
çalışma ile tarımda çalışma arasındaki antagonist zıtlıkların
aşılması sorunudur. Sosyalizmin zaferi, aynı zamanda, zihni ve
fiziki çalışma arasındaki zıtlığın tedricen yok edilmesi
demektir.
Ücretlendirmenin
nasıl olacağı hakim üretim biçiminin karakterine bağlıdır.
Kapitalizmde bunun nasıl olduğunu yaşıyoruz. Ama sosyalizmde
nasıl olmalı? Bolşevikler, Ekim Devriminden hemen sonra bu soruyu
kendilerine sorarak ücret politikası; ücretlendirme ilkeleri
tespit etmeye; sosyalizmde ücretlendirmenin nasıl olması gerektiği
üzerine denemelere giriştiler. Tecrübeden yoksundular ve sadece
Marks ve Engels’in konuya ilişkin bazı teorik saptamalarını
biliyorlardı.
Emeğin (işin)
miktarı ve ücretlendirilmesi tespit edilmeksizin sosyalizm
kurulamaz. Stalin, SSCB’nde sosyalizmin inşa tecrübesine
dayanarak sosyalist toplumun gelişme yasalarını bütün yönleriyle
araştırmış ve sosyalist paylaşım ilkesini analiz etmiştir:
1. Emekçilerin
kendi işlerine (çalışmalarına/emeğine) maddi ilgi duymaları.
2. Kalifiyelik
özelliklerinin derinleştirilmesi için çaba.
3. Üretimde tekniğe
hakimiyeti güçlendirmek.
4. Toplumsal emeğin
(işin/çalışmanın) verimliliğini arttırmak.
Emeğe göre
paylaşımın sosyalist ilkesi, küçük burjuva eşitçiliğine
karşı uzlaşmaz mücadele sonucunda geçerli kılınmıştır.
Sosyalizmde işe göre dağıtımın zorunluluğu, üretici güçlerin
gelişme seviyesinden ve toplumun hizmetine sunulan maddi varlıkların
miktarından kaynaklanmaktadır.
Sosyalizmde ücret,
kapitalizmdeki ücretten tamamen farklıdır:
1. Kapitalizmde iş
gücü metadır ve pazarda satın alınır ve satılır.
2. Sosyalizmde iş
gücü meta değildir ve onun alınıp-satılması için pazar da
yoktur.
3. Sosyalizmde “eşit
işe eşit ücret” ilkesi gerçekleştirilir.
4. Kapitalizmde ise
bu ilkenin gerçekleştirilme koşulu yoktur.
Sosyalizmde ücret,
kapitalizmde olduğu gibi, pazarın elementer (öğesel) yasaları
tarafından belirlenmez. Kapitalizmde işgücü metadır; alınıp
satılır. Sosyalizmde ise işgücü meta olmaktan; alınıp
satılmaktan çıkmıştır. Kapitalist dünyada ücretler reel ve
nominal olarak düşerken, SSCB’de reel ücretler sanayi ve
inşaatta 1913’e göre 1956’da 4,8 misli ve kapitalizmde emekçi
köylülük yoksullaşırken, SSCB’de emekçi köylülerin
ücretleri 1913’ten 1956’ya 6 misli artmıştı.
Ayrıca kapitalist
dünyada tüketim araçları fiyatları artarken, SSCB’de temel
gıda maddelerinin fiyatları sürekli düşmüştü. Temel kamu
hizmetlerinin (eğitim, sağlık vb.) ücretsiz olduğu da
düşünüldüğünde SSCB’de sıradan bir işçinin alım gücünün
ne derece yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.
SSCB’de
İşsizlik Var mıydı?
İşsizlik ancak
sosyalizmde tasfiye edilebilir. SSCB’de işsizlerin sayısı 1930
yılı sonu itibariyle tamamen yok olmuştur.
Sürekli gelişme ve
genişleme içinde olan Sovyet ekonomisi işgücüne ihtiyaç duymaya
başlamıştır. Aynı dönemde derin bir ekonomik kriz içinde olan
kapitalist dünyanın ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi önde
gelen ülkelerinde işsizlerin sayısı on milyonlara varmaktaydı.
SSCB’de işsizliğin
yok edilmesi ve kapitalist dünyanın önde gelen bu emperyalist
ülkelerde işsizliğin boyutları birbiriyle uzlaşamaz iki dünya;
iki sistem arasındaki farkı göstermeye yetmektedir.
Sosyalizm Eğitim,
Kültür ve Sağlık Alanında Neler Yaptı?
Kapitalizm cehalet
üretir, insanları bilgisizliğe mahkum eder. Kapitalizmde üretim
kar amaçlıdır, halkın maddi ve kültürel yaşam standardını
göz önünde tutmaz. Sosyalizmde tam tersi geçerlidir; sosyalizmin
amacı halkın maddi ve kültürel yaşam standardını sürekli
yükseltmektir. Sosyalizm kültür devrimidir. Veriler bunun böyle
olduğunu göstermektedir:
1917’den 1956’ya
ordu hariç bütün okullarda, iş yedekleri okullarında ve işletme
okullarında ders alan kişi sayısı 3,6 misli; genel eğitim
okullarına gidenlerin sayısı 3,1; teknik ve başkaca meslek orta
okullara (açık öğretim dahil) gidenlerin sayısı 37; yüksek
okullara gidenlerin sayısı 16; askeri hizmetliler hariç yüksek
okul ve meslek okulu eğitimi alan uzmanların sayısı 33 kat
artmıştır. Bilimsel kurumların sayısı 1929’da 1263’ten
1957’de 2756’ya; bilim adamlarının sayısı da 1914’te 10
binden 1956’da yaklaşık 240 bine çıkmıştır.
Basılan kitap
tirajı 11; gazetelerin günlük tirajı 16; kulüp sayısı 536;
halk kütüphanesi sayısı 10; bu kütüphanelerde kitap sayısı
69; daimi kreşlerde yer sayısı 1757 misli artmıştır. SSCB’nin
bileşeni olan ve ayrılma hakkına sahip 40’tan fazla halk
topluluğu Ekim Devrimi’nden sonra ilk kez kendi yazılı
lisanlarına sahip olmuşlardır. Sovyet iktidarı döneminde yurt
dışı ve SSCB halklarının 124 dilinde kitaplar basılmıştır.
1956 yılında
SSCB’de yuvarlak olarak 31 milyon radyo alıcısı sayılmıştır.;
1928’de bu sayı 92.000 idi. Sovyet radyosu SSCB’nin ve yurt
dışının 80’den fazla dilinde yayın yapmaktaydı.
SSCB’de
Kadınların Durumu Neydi?
1897 sayımına göre
Çarlık Rusya’sında ücretli çalışan kadınların yüzde 55’i
kapitalistlerin, çiftlik beylerinin, memurların yanında hizmetçi
olarak; yüzde 25’i zengin köylülerin ve çiftlik beylerinin
yanında tarım işçisi ve sadece yüzde 13’ü işletmelerde ve
şantiyelerde ve ayrıca yüzde 4’ü eğitim ve sağlıkta
çalışıyordu. Sovyet iktidarı, kadının bütün iktisadi dallara
aktif olarak katılması için gerekli koşulları oluşturmuştur.
1956’da bütün işçi ve ücretli memur kadınların yüzde 41’i
sanayide ve inşatta ve yüzde 24’ü de eğitim ve sağlıkta
çalışıyordu.
Sovyet iktidarı
kadınları ev işinden kurtarmak için bir dizi adımlar atmıştır.
Bu çabaların bir sonucu olarak yemekhane sayısı 1924’te 3
binden 1928’de 15 bine; 1940’da 88 bine; 1950’de 95 bine ve
1956’da da 126 bine çıkmıştı.
1954 seçimleri
itibariyle SSCB Yüksek Sovyeti’nde kadın temsilci oranı yüzde
25,8’e; Birlik Cumhuriyetleri Yüksek Sovyeti’nde (1955 seçimi)
yüzde 32,3’e; Özerk Cumhuriyetler Yüksek Sovyeti’nde de (1955
seçimi) yüzde 31,2’ye çıkmıştır.
Kadın uzmanların
önemli bir bölümü mühendis-teknik ve tarım-hayvancılık-teknik
eğitime sahiptir. Öyle ki, yüksek mühendislerin yüzde 28’i;
teknisyenlerin yüzde 39’u; tarım uzmanlarının,
zoo-teknisyenlerin, veterinerlerin ve ormancılık uzmanlarının
yüzde 39’u (yüksek okul eğitimli) ve yüzde 40’ı (orta
derecede meslek okul eğitimli) kadınlardan oluşmaktaydı.
Doktorların yüzde 75’i, pedagogların, kültür ve aydınlanma
kurumlarında çalışanların yüzde 66’sı (yüksek okul
eğitimli) kadındı ve aynı konu alanlarında orta decede meslek
okulu eğitimli kadınların oranı da yüzden 79’du.
Teknik okullarda
okuyanların yüzde 52’si; yüksek okul öğrencilerinin yüzde
51’i; master öğrencilerin yüzde 29’u; öğretmenlerin yüzde
70’i ve bilim insanlarının da yüzde 36’sından fazlası
kadındı.
Ekonomide çalışan
yüksek okul ve orta dereceli okul eğitimi almış uzman kadın
sayısı 1928’de 151 binden 1941’de 864 bine ve 1956’da da 3
milyon 778 bine çıkmıştır; böylece toplam uzman içinde kadın
uzman oranı aynı yıllarda yüzde 29’dan yüzde 36’ya ve yüzde
60’a çıkmıştır.
Sonuç
Ekim Devrimi ve
SSCB’de sosyalizmin inşası, insanlığın gelişmesinde çığır
açıcı bir rol oynamıştır; sömürü, baskı, özel mülkiyet
sisteminin yıkılabileceğini; en demokratik sistemin; proletarya
diktatörlüğünün kurulabileceğini, sömürüsüz sistemin,
sosyalizmin inşa edilebileceğini; kapitalizmin alternatifinin
sosyalizm olduğunu göstermiştir.
Ekim Devrimi ve SSCB
bir başlangıçtı. Sosyalizmin değerlerinin yeniden gündemleştiği
günümüz koşullarında arayış içinde olan insanların yüzünü
sosyalizme çevirmesinde Ekim Devrimi ve SSCB’de inşa edilen
sosyalizmin anımsanması onun nasıl bir başlangıç olduğunu
gösterir.
Unutulmaması
gerekir ki, bu gün sosyalizmin inşası tecrübelerinden
bahsediyorsak bu, doğrudan SSCB’de sosyalizmin inşası
tecrübeleridir. Bu tecrübeler, bu ülkede Ekim Devrimi’nden
1950’li, yılların yarısına kadar toplumsal ve ekonomik alanda
sosyalizmi inşa adına atılan adımların doğru olduğunu
göstermektedir.
Peki, madem o kadar
iyiydi de, neden kapitalist restorasyona uğradı? XX. Parti
Kongresi’nde revizyonistler iktidar gasp edebilecek duruma
gelmişlerse bunun nedenini üst yapıda aramak gerekir. XIX.
Kongre’de ele alınan bu hatalar, sonuçta XX. Kongre’de SSCB’de
siyasal iktidarın sınıfsal karakterinin değişimini beraberinde
getirmiştir. Bu nedenle SSCB’nin 1956’dan, yani SBKP XX.
Kongresi’nden sonraki tarihi tamamen ayrı bir tarihtir. Bu
kongrede SSCB’de siyasi iktidarı Kruşçev modern revizyonistleri
gasp etmişler ve ülkede, giderek klasik kapitalizme dönüşen
revizyonist, bürokratik kapitalist bir rejim kurmuşlardır. Bu
rejimin fiiliyatta kapitalizmden hiçbir farkı yoktu. Nitekim
1991/92’de yıkıldı. Bu nedenle 1991’92’de SSCB’de yıkılan
sosyalizm değildi, bürokratik kapitalizmdi.
Kaynaklar
“Büyük Sovyet
Ansiklopedisi”, SB Bölümü, C. I, 1952.
“40 Jahre
Sowjetmacht in Zahlen”, s. VEB Deutscher Zentralverlag, Berlin
1958.
K. Petrossyan;”Die
Sowjetische Methode der Industrialisierung”, 1953, Berlin.
*)İbrahim Okçuoğlu;
9 Haziran 2017, Abstrakt dergisi