YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (I)
TEORİ
SORUNU
EKONOMİK
KRİZ VE MARKSİST KONJONKTÜR TEORİSİ
I-
MARKSİST KONJONKTÜR ARAŞTIRMASI VE KONJONKTÜR AÇIKLAMASI
Gelişmeler,
önümüzdeki dönemin gündeminde ekonomi sorunlarının sıkça ele
alınacağını gösteriyor. Devrim iddialı örgütlerin ekonomik
kriz bağlamında hazırlayacakları platformları, “kriz
Programları”nı okuyacağız. Bakalım kim ne türden görüşler
savunacak ve krizle işçi sınıfı - sınıf mücadelesi ve devrim
arasında nasıl bir bağ kuracak. Şimdiye kadar böyle bir
çalışmaya rastlamadım. Belki yapanlar olmuştur. Her kriz
öncesinde, “umarım bu sefer yapılır” umudumu dinç tutmaya
devam ediyorum.
Ekonomide
gidiş yeni bir fazla üretim krizine doğru. İbre krizi gösteriyor,
ama kriz henüz patlak vermedi. Ekonomi açısından 2018’in ikinci
yarısında geceyle gündüz arasındaki gibi bir farklılık
olabilir. Veriler, ekonomik büyümede bir yavaşlamanın olacağını
göstermektedir. Dünya ve Türkiye ekonomisinde güncel durumu bu
makale serisinin sonuncusunda ele alacağız. Yeni bir ekonomik kriz
sorunu gündemde olduğu için kapitalizmde ekonomik krizin ne
olduğunun veya da ne olmadığının teorik çerçevesini çıkartmak
gerekir. Nihayetinde kriz analizi de bir ideolojik mücadeledir. Bu
mücadelenin tarafları bellidir:
1-
Burjuva kriz teorileri.
2-Marksist
kriz teorisi.
3-Küçük
burjuva kriz teorileri.
Aslında
burada iki ana sınıf, ana ideoloji ve iki ana kriz teorisi vardır.
Ama bunların arasında/ortasında yer alan, soruna bakışı ve
değerlendirmeleriyle son kertede burjuva dünya görüşüne hizmet
eden küçük burjuva kriz teorileri bizim için ayrı bir özelliğe
sahiptirler. Çünkü bu teorilerin çoğu Marksizm adına konuşan,
Marksist kriz teorisinden bahseden çevrelerden kaynaklanmaktadır.
Ekonomide gelişmenin yönü, “Sol”da gruplaştırılabilecek
birtakım anlayışlara zemin oluşturuyor. Kapitalizmin nesnel
ekonomik yasalarını anlamayanları üç grupta toplayabiliriz:
1-Ekonomide
büyümenin dinamiğini anlamamakta direnenler:
Ekonomide
büyüme gündemdeyse “sol”dan ekonomi eleştirmenleri bu
büyümeyi analiz etmek ve işçi sınıfına ve emekçi yığınlara
bu büyümenin nedenlerini açıklamak yerine böylesi durumlarda
hazır tutulan argümanları bir kez daha dillendirirler. Bu
argümanların ana başlıkları hemen hemen hiç değişmez. Birkaç
örnek verelim: İnşat sektörüne dayanarak büyüdü. İç
tüketime dayanarak büyüdü. Borç alarak büyüdü. Bu türden
temel ve türev argümanlarla bir ülkede ekonominin büyümesi
açıklanamaz. Neresinden bakarsanız bakın Türk ekonomisi,
dünyanın sayılı ekonomilerinden birisi, abartmayalım ama bir
trilyon dolara merdiven dayamış bir GSYH söz konusu. Böyle bir
ekonomiyi, inşat sektörüyle büyüten argüman karşısında insan
şaşıp kalıyor. Böyle bir ekonomiyi borç alarak büyüten
argüman karşısında söylenecek bir söz bulunamıyor. Doğru borç
alınıyor, ama borcu hacmi de biliniyor. Cehaletin zirvesini ise
ekonomi iç tüketime dayalı büyüdü argümanı oluşturuyor.
Kapitalistin satmak için ürettiğini; ürünlerin içeride (iç
pazar) veya dışarıda (ihracat) satıldığını ve başka bir
pazar alanı olmadığını bu eleştirmenler düşünmüyorlar. Ayda
veya herhangi bir gezegende pazar kurulmuş ve Türkiye'de üretilen
mallar oralarda satılmıyor diye bir durum varsa orasını tabii ki
bilmiyorum.
2-Kriz
çığırtkanları veya kriz patlatıcıları:
Ekonomide
gidiş iyi değilse, birtakım göstergeler -üretimde gerileme,
döviz kurları, borsa, enflasyon vb.- olumsuzluğa işaret
ediyorlarsa hemen kriz patlatırlar. Bu gruptakiler başlı başına
bir alem. Bilgi deryası olabilirler, ama ekonomiden anlamadıkları
açık. Son bir iki yıl içinde yukarıda belirtilen göstergelere
bakarak kriz patlatma yarışına girdiler adeta. Bu gruplaşma
içinde temel anlayış, ifade ettikleri gibi, şöyle: Ekonomik kriz
patlak verecek ve Erdoğan gidecek. Ekonomi krizde çığırtkanlığı
yapıldığı yılda, yani 2017'de krizde olması gereken ekonomi
yüzde 7,4 oranında büyüdü. Hiçbirisi bu uçukluklarının
hesabını verme gereği duymadı; hitap ettikleri insanlara, öyle
bir anlayışları varsa sınıf ve sosyal tabakalara dönerek, size
yanlış analizler sunduk, yanıldık vb. türünden bir hesap verme
kaygısı içinde olmadılar.
3-Sistem/Kapitalizm/Ekonomi
çökerticileri/Ayrık otları:
Bunlar
da başlı başına bir alemdir. Oldukça siyasi olan bu grup çok
farklı alt gruplara ayrılır. Ama hepsinde ortak olan şudur:
Kapitalizm bir sistem krizi içindedir (Sanki şimdiye adar sistem
krizi dışındaymış!). Kapitalizm kendiliğinden çökecektir.
Bunlar her kriz başlangıcında ortaya çıkarlar ve kriz sonlanana
kadar kapitalizmin çökeceği teorisini anlatırlar. Sonrasında
yeni bir krize kadar yeraltına çekilirler. Aynen ayrık otu gibi.
Bunların hemen hemen hepsi Troçkizmin şu veya bu “eğilim”inde
– bölümü- örgütlenmişlerdir.
4-Sürekli
krizciler:
Bunlar
açısından kapitalizm, sürekli bir kriz içindedir. Ama ekonomi
çökerticileri gibi bunlar da şimdiye kadar lafla sistem yıkmayı
bir türlü beceremediler.
Tabii
bu kriz teorisyenlerinin -aslında bu tanımlama hafif kalır
“ideologları”nın diyelim- Marksist ve Marksist-Leninist kriz
teorisiyle uzaktan yakından hiçbir ilişkileri yoktur. Onların bir
kısmının Marks'a, Kapital'e atıfta bulunmaları kapitalizm
analizi, kapitalizmde ekonomik kriz teorisi konusunda doğru yerde
durduklarını asla göstermez. Bu unsurların değerlendirmeleri
tamamen özneldir, sübjektiftir; kapitalizmin nesnel ekonomik
yasalarıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Bunların bir kısmı sosyal
demokrattır, bir kısmı ise troçkisttir. Marks'n demediğini,
Lenin'in demediğini Marks ve Lenin'e dedirten, hele hele ekonomik
durgunluk konusunda döne döne Stalin'in analizini onun adını
anmadan anlatan; Marksist politik ekonomiyi; çağımızda da
Marksist-Leninist politik ekonomiyi, burjuva, sosyal demokrat,
troçkist görüşlerini doğrulamak için çarpıtmaktan,
başkalaştırmaktan hiçbir sakınca görmeyen bu unsurların
kapitalist sistem ve ekonomik kriz sorununa yaklaşımları ibretlik
bir yaklaşımdır. Kapitalizme ömür biçenler bunlardır;
yıkılmayınca kapitalizmin ömrünü uzatanlar da bunlardır. Sınıf
mücadelesine sırt çevirenler, sınıfa, bu durumda işçi sınıfına
hitap etme, onu örgütleme yerine herkesi, çokluğu, ezilenleri
örgütleyerek kapitalizmi yıkmaya soyunanlar da bunlardır. İşçi
sınıfının ötesinde hiçbir sınıfın ve sosyal tabakanın
kapitalizmi yıkmak ve sosyalizmi kurmak için mücadele etmeyeceği
bu unsurların umurunda değildir. Bunların kafaları, kapitalizm
kendiliğinden yıkılacak ve ortaya çıkacak kaos ortamında yeni
bir toplum düzeni oluşacak; eski (kapitalizm) düzen kendiliğinden
yıkılacak ve yenisi de kendiliğinden kurulacak anlayışı
doğrultusunda Marksist-Leninist politik ekonomiye karşı mücadele
argümanlarıyla doludur.
2008
krizi ve sonrası dönemde bu unsurlarla mücadelede şimdi yeni bir
fazla üretim krizi öngününde kaldığı yerden devam edecektir.
Yeni bir fazla üretim krizi ne zaman patlak verir, orası bilinmez.
Ne zaman patlak vereceğinin henüz kestirilemediği bir süreçten
geçiyoruz. Bu unsurların her biri birer kriz “kahin”dir. Kriz
başlatma, patlatma ve sistem yıkma konusunda onlarla hiç kimse
“aşık atamaz”. Ama bu “kahin”lerin şimdiye kadar hiçbir
“kehaneti” gerçekleşmemiştir. Her seferinde sistemin nihai
çöküşünü, yıkılışını bir sonraki krize havale
etmişlerdir. Örneğin troçkistler bunu 1938/1939'dan bu yana nihai
çöküşü bir sonraki krize havale ederek bugünlere gelmişlerdir
ve hala da aynı zırvalıkları tekrarlayıp dururlar. Bu, teori
adına biraz utanç verici değil mi? Oysa yaşam her seferinde
Marksist kriz teorisinin doğruluğunu kanıtlamıştır.
İlla
bir kahin ve kehanet aranıyorsa o da Marksist kriz teorisi ve bu
teoriye göre yapılan analizlerdir.
Yaşam
şimdiye kadar şunu göstermiştir: Kapitalist üretim biçiminin
kendine özgü nesnel ekonomik yasaları vardır ve sermaye bu
yasalar doğrultusunda hareket eder. Kapitalizmde sermaye/konjonktür
hareketi dönemseldir; Belli aşamaları vardır ve her bir aşamadan
sonra başlangıç noktasına farklı büyüklükte döner. Ama her
dönemin başlangıç aşaması krizdir. Bu dönemsellik 8 ila 10 yıl
sürebildiği gibi, bazı faktörlerin bir araya gelmesinden dolayı
daha kısa veya daha uzun sürebilir. Bütün bu ve benzer sorunları
ekonomik kriz bağlamında 6 makalede ele alacağız:
1.
Makale: Ekonomik kriz ve Marksist konjonktür teorisi.
2.
Makale: kapitalizmde ekonomik krizin olasılığı.
3.
Makale: Ekonomik krizlerin zorunluluğu/kaçınılmazlığı.
4.
Makale: Marksist konjonktür politikası.
5.
Makale: Ekonomik kriz teorileri ve
6.
Makale: Dünya ve Türkiye ekonomisinin güncel seyri.
Güncel
durumun ele alındığı 6. makale hariç diğerleri -birkaç
güncelleme dışında- “Kapitalizmin Dünya Krizi (2008)”,
Ceylan Yayınları, Eylül 2009 ve “Kapitalizmim Tarihi”,
1600-1990, Sınırsız Yayınevi, 2016, çalışmalarımdan
alınmıştır*.
Makale
I
TEORİ
SORUNU
EKONOMİK
KRİZ VE MARKSİST KONJONKTÜR TEORİSİ
I-
MARKSİST KONJONKTÜR ARAŞTIRMASI VE KONJONKTÜR AÇIKLAMASI
Ufukta
ekonomik krizin görüldüğü her dönemde en çok tartışılan
konulardan birisi de konjonktürdür. Her zaman yaptıkları gibi
burjuva ideologlar, burjuva politik ekonomi uzmanları, Marks’ın
konjonktür çevrimi (devreviliği), sermayenin çevrim hareketi
üzerine tespitlerinin, konjonktür teorisinin yanlış olduğunu
kanıtlamak için uğraşılarını yoğunlaştırırlar. Amaç, yeni
gelişmelerin, yeni olguların ışığında ekonomik krizlerin
kapitalizmden kaynaklanmadığını, ‘dış’ faktörlerden
kaynaklandığını kanıtlamaktır. Bu baylar açısından, büyük
konjonktürel (devri) krizler artık söz konusu değildir. Burjuva
politik ekonomi anlayışına rağmen patlak veren ekonomik krizler,
neoklasik iktisat öğretisinin iflas ettiğini bir kez daha
göstermektedir. Neoklasik doktrine göre mali, meta ve iş piyasası
arasında dengenin olması gerekir. Bu temel anlayışından
hareketle bu doktrin, mübadele iktisadı olarak kavradığı
ekonominin, dengeli olma eğilimini içerdiğini de savunur. Tabii
ekonomik süreçlerin böyle yorumlanması, krizlerin bu süreçlerden
dışlandığı anlamına gelir. Bu anlayışa göre kriz, bir dış
olgudur. Bu “dış” olgunun kaynakları da gösterilir. Bunlardan
birisi sendikalardır. Sendikalar, yüksek ücret talep ettikleri
için ekonomi krize girmiş veya girermiş! İddia bu. İkinci bir
“dış” olguyu da devlet oluşturuyor. Devlet, yüksek vergi
aldığı için, merkez bankası yanlış para, kredi, vb.
politikalarına göre hareket ettiği için ekonomik kriz patlak
vermiş veya verirmiş! Veya sorun, sermaye sahiplerinin kar hırsına
indirgenir.
Neoklasik
doktrinin üniversitelerde ve araştırma kurumlarında hakim
olmasından bu yana gelenekselleşmiş çalışma alanı ve konusu
olan konjonktür araştırması, bir kenara itildi. Şüphesiz ki
araştırma enstitülerinde, durum tespiti yapmak için ampirik
araştırmalar sürekli yapılmaktadır. Ama bunların konjonktür
devriliği, devrevi krizlerin araştırılması açısından bir
anlamı yok.
Kapitalizmin
ve ekonomik krizlerin tarihine ve iktisat bilimi ve politik ekonomi
literatürüne baktığımızda, kapitalist üretim biçiminin
krizlerinin sürekli tartışma konusu olduğunu görüyoruz.
Kapitalizmin tarihi, aynı zamanda ekonomik krizlerin de tarihidir.
Bu konuda sayısız kapsamlı ampirik araştırmalar yapılmıştır.
Ampirik araştırmalar sonucunda, nispeten kısa bir zaman zarfında
farklı aralıklarda gündeme gelen konjonktür çevrimleri ortaya
çıkartıldı. Bunlardan birisi
“Kitchin-Çevrimi”dir. Burada söz konusu olan, nispeten kısa, 3
ila 3,5 yıl süren bir çevrimdir(Kitchen, 1923). İkincisi,
Junglar-Çevrimi”dir (1860). Bu çevrim, 8-10 sene süren,
bildiğimiz ‘klasik’ çevrimdir. Üçüncüsüne
ise Kondratiff-Çevrimi deniyor. Bu çevrimin diğer adı da “uzun
dalga”dır. Burada söz konusu olan,
50-60 senelik bir dönemdir ve nedeni, temel sanayisel yenilenmede
aranıyor.
Marks’ın
soruna yaklaşımını aşağıda ayrıca ele alacağız.
Yukarıdakilerle ilgili olarak kısaca şunu belirtelim: Kısa süreli
olan Kitchen-Çevrimi ve bu çevrimi de kapsamına alan
Junglar-Çevrimi, konjonktür araştırmalarında varlığı kabul
edilen, tartışmasız çevrimlerdir. Buna karşın
Kontratiff-Çevrimi veya “uzun dalga”
anlayışı, Marksistler arasında özellikle geçen yüzyılın
‘20’li yıllarında tartışılmıştır. Nesnelliği olmadığı
için de reddedilmiştir. Ama “konjonktürün
uzun dalgaları” anlayışı
troçkistler tarafından savunulmaktadır.
Kitchen-Çevrimi,
daha ziyade, sermayenin devrevi hareketinin (konjonktür hareketinin)
yükseliş aşamasında stok oluşumuna neden olmasından dolayı
stok çevrimi ve buna karşın Junglar-Çevrimi de, yatırım çevrimi
olarak tanımlanır.
Son
dönemlerde, sermayenin uluslararasılaşmasının, burjuvazinin
tanımıyla “küreselleşme”nin bir sonucu olarak doğduğuna
inanılan “Gazino Kapitalizm”inden,“Hisse Senedi
Kapitalizmi”nden (“Shareholder Kapitalismus”) bahsedilmektedir.
Bu “kapitalizm”lerde esas olan, para ekonomisidir. Para ekonomisi
veya bu “kapitalizm”ler, bugün sermaye çevriminin itici gücünü
maddi temelinden yoksun bırakmışlardır. Yani sermayenin devrevi
hareketini, artık sanayi çevrimi belirlemiyor! İddia bu. Ne
var ki, şimdiye kadar, para ekonomisinin içeriğini ifade eden
devlet mali politikası, para ve ücret politikaları, sermayenin
devrevi hareketini etkilemişlerdir, ama onu ortadan
kaldıramamışlardır. Gerçek böyle.
Yukarıdaki
iddiaya rağmen, gerçek şudur ki, mevcut yatırımlar, uluslararası
rekabetten dolayı yaklaşık eş zamanlı değer kaybına
uğruyorlar. (Marks bunu, sermayenin “fiziki”
ve “moral”
aşınması olarak tanımlar). Bu değer kaybı, yeni yatırımlarla
telafi ediliyor. “Yeni ekonomi”de bu gerçeği değiştirememiştir
ve 2000-2004 dünya ekonomik kriz patlak vermiştir. Şimdi ise yeni
bir dünya ekonomik krizi ortalığı kasıp kavurmaya başlamıştır.
Sermayenin
çevrimindeki şu veya bu şekilde görece düzenliliğin nedeni ile
ekonomik krizlerin nedeni birbirine karıştırılmamalıdır.
Krizin, bir çevrimin başlangıcını ve sonlanmasını oluşturduğu
doğrudur, ama bu, çevrimin nedeni değildir.
1-
Marksist Konjonktür Araştırması
Hangi
anlayışa göre olursa olsun konjonktür araştırması üç konuyla
uğraşır: a) Konjonktür teşhisi; b) Konjonktür açıklaması ve
c) Konjonktür politikası.
Şimdi
bunları Marksist teori açısından ele alalım.
Konjonktür
açıklaması çerçevesinde konjonktür nedenleri araştırılır ve
konjonktür politikası da, konjonktüre bağlı siyasi tedbirlerin
etkisini inceler.
Marksist
teoriye göre konjonktür teşhisi ve anlamı:
Konjonktür
teşhisi, devrevi farklılaşma bandının dönüm noktasının,
aşamalarının, süresinin,
uluslararası
konjonktürün iç içe geçmişliğinin analizini kapsar.
Marksist-Leninistlerin konjonktür araştırması, Marks’ın
geliştirdiği görüşe ve yönteme dayanır.
Marks,
kapsamlı konjonktür (1) araştırmalarında İngiltere’yi temel
almıştır. İngiliz ekonomisinde 7-10, 7-11 yıllık orta
uzunluktaki konjonktür çevrimi tespitini yapmıştır. O’nun bu
tespiti, sonraları burjuva konjonktür araştırmacıları
tarafından -temel yazılarını bilmedikleri için- Juglar’a mal
edilmiştir. Bundan dolayı, Marks’ın orta uzunluktaki konjonktür
çevrimi, Juglar-Çevrimi olarak anılır olmuştur. Marks, orta
uzunlukta konjonktür çevriminin varlığını 1840’lı yıllardaki
araştırmalarıyla tespit ederken, Juglar, 1850’lerde benzeri
sonuçlara varıyordu (2).
3-5
yıldan oluşan kısa süreli konjonktür çevrimi de Marks’a
yabancı değildi. Kapital’in 1. cildinde bu konuya değinir:
“Modern
sanayinin izlediği kendine özgü yol, yani daha küçük
dalgalanmalarla kesilen on yıllık devresel dalgalanma...Düzensiz
dalgalanmalarla daha da karmaşık hale gelen on yıllık devirleri
ve devresel dalgalanmalarıyla...”
(3).
Marks,
N. F. Danielson’a yazdığı 19 Şubat 1881 tarihli mektubunda
1871’deki verimsiz mahsulü, “1874’te
doruk noktasına ulaşan yeni küçük bir çevrimin başlangıcı”
olarak gördüğünü açıklar (4).
Marks’ın
burada bahsettiği “daha küçük
dalgalanmalar”, “düzensiz dalgalanmalar”,
3-5 yıldan oluşan kısa süreli konjonktür çevriminden başka bir
şey değildir. Marks, böylesi “daha
küçük dalgalan”maları, üretim ve
“iş pazarı”
üzerindeki asgari etkisinden dolayı iktisadi ve siyasi açıdan
önemli görmemiştir.
Marks,
“büyük sanayi, ancak 1825’teki
kriz ile modern yaşamının devresel çevrimini ilk kez açmıştır”
diyordu (5 ). Modern sanayinin devrevi
krizleri de, sermayenin devrevi hareketi de bu krizle birlikte
başlamış oluyordu.
Marksistler,
orta uzunluklu çevrimle, Marks tarafından tespit edilen çevrimi
kast ederler. Bu devrevilik, burjuvazinin bütün “çürütme”
çabasına rağmen, dün olduğu gibi bugün de bütün sanayileşmiş
ülkelerde, daha doğrusu sanayide makineli üretimin hakim olduğu
bütün ülkelerde birikimin seyrine damgasını vurmaktadır. Bu
çevrimin gerçeklik olup olmadığını, keza, Marks’ın 140-150
sene önceki tespitinin bugünkü birikimin seyrine damgasını vurup
vurmadığını dört ülke ekonomisinin devrevi gelişmesini örnek
alarak göstermeye çalışalım.
Dünya
ekonomisinde konjonktür hareketi: Kapitalist üretim biçiminin ilk
iki aşamasına
(basit
kapitalist üretim ve manüfaktür) özgü krizler: Borsa,
spekülasyon, para, kredi, ticaret krizleri.
Periyodu olmayan krizler
1620-1634
= 14 sene 1603-1620 Lübeck ticaret krizi
1634-1640
= 6 sene 1634-1637 Hollanda lale spekülasyonu krizi
1640-1667
= 27 sene 1640 İngiltere, savaş nedenli kriz
1667-1672
= 5 sene 1640 İngiltere, savaş nedenli kriz
1672-1696
= 24 sene 1672 İngiltere, savaş nedenli kriz
1696-1708
= 12 sene 1696 Metal parada yapılan sahtekarlıktan
kaynaklanan kriz
1708-1720
= 12 sene 1708 Para, kredi krizi
1720-1745
= 25 sene 1720 Fransa, “Law-Hisse Senedi”
spekülasyonu krizi
1745-1763
= 18 sene 1745 Panik, borsa ve İngiltere Bankası krizi
1763-1772
= 9 sene 1763 Hamburg ticaret krizi
1772-1778
= 6 sene 1772 İngiltere, spekülasyon, kredi krizi
1778-1783
= 5 sene 1778 İngiltere, savaş nedenli kriz
1783-1793
= 10 sene 1783 İngiltere, para banka krizi
1793-1797
= 4 sene 1793 İngiltere, spekülasyon krizi
1797-1799
= 2 sene 1797 İngiltere, siyasi nedenli kriz
1799
İngiltere/Almanya, ticaret krizi
Kapitalist
üretim biçiminin makineli üretim aşamasına özgü ekonomik
krizler (Fazla üretim krizleri):
Dünya
fazla üretim krizleri - Ekonomik krizler (Periyodik krizler)
|
|
İlk
dünya fazla üretim krizinden önce ülke bazlı fazla üretim
krizine örnek:
İngiltere
|
Periyodu
|
1825
- 1836
|
11
sene
|
1836
- 1847
|
11
sene
|
1847
- 1857
|
10
sene
|
Dünya
fazla üretim krizleri
|
Periyodu
|
1857
- 1866
|
9
sene
|
1866
- 1873
|
7
sene
|
1873
- 1882
|
9
sene
|
1882
- 1890
|
8
sene
|
1890
- 1900
|
10
sene
|
1900
- 1907
|
7
sene
|
1907
– 1921 (I. Dünya Savaşı ve sonrası)
|
14
sene
|
1921
- 1929/’32
|
8
sene
|
1932
– 1937/’38
|
5
sene
|
1938
– 1974 (II. Dünya Savaşı ve sonrası)
|
36
sene
|
1974/’75
- 1980/’82
|
8
sene
|
1982
– 1990/’94
|
8
sene
|
1994
– 2001
|
7
sene
|
2001
– 2009
|
8
sene
|
ABD,
Almanya, Japonya ve Türkiye ekonomilerinde konjonktür hareketi (6)
Amerikan
ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)
Alman ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)
Japon ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)
Türkiye ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)(7)
Türkiye kapitalizminde fazla üretim krizi koşullarının olmadığı dönemde konjonktür hareketi |
||
Dönemler
|
Konjonktür süresi
|
|
1924-1928
|
4
sene
|
|
1928-1935
|
7
sene
|
|
1940-1845
|
5
sene
|
|
1945-1949
|
4
sene
|
|
1949-1970
|
21
sene
|
|
1970-1979
|
9
sene
|
|
1949-1970
|
21
sene
|
|
1970-1979
|
9
sene
|
|
Türkiye
kapitalizminde fazla üretim krizi koşullarının olduğu dönemde
konjonktür hareketi
|
||
Dönemler
|
Konjonktür
süresi
|
|
1.
Çevrim
|
1979/1980-1994
|
14
sene
|
Ara kriz
|
1999
|
1
sene
|
2.
Çevrim
|
1994-2001/2002
|
7
sene
|
3.
Çevrim
|
2001
– 2008/2009
|
7-
8 sene
|
4.
Çevrim
|
?
- ?
|
?
|
Bu dört
ülkede sanayi üretiminin seyri; konjonktürel gelişmesi, verilerin
ve grafiklerin gösterdiği gibi, Marks’ın konjonktür çevrimi
tespitini tamamen doğrulamaktadır. Türkiye’de ilk devrevilik
14 sene ve Japonya’da da 1976-1991 çevrimi 15 sene sürüyor.
Bunun neden böyle olduğu ayrı bir araştırma konusudur,
özgünlüklerle açıklanacak bir durum.
Bu
ülke ekonomileri konjonktürel hareketinde, yine Marks tarafından
tespit edilen temel devrevilik arasında yer alan kısa süreli
çevrimleri, krizsel dalgalanmaları ve ara krizleri (ara kriz
sorununa aşağıda ayrıca değineceğiz) görmekteyiz. Bu ara
dalgalanmalar, konjonktür çevrimine M
harfi biçimi vermektedir.
“Klasik”
çevrimin nesnel koşullarının kalmadığı, yok olduğu anlayışı,
1825’ten bu yana bir yanılgı olarak açığa çıkmıştır.
Burjuvazi bu yanılgısını 192 senedir, en çok kriz dönemlerinde
olmak üzere sürekli tekrarlar. Ama her seferinde sermayenin
devresel hareketi tarafından çürütülür. Kriz
devreviliğinin/çevriminin/periyodik hareketinin artık
kalmadığını/bozulduğunu söyleyen ve yazıp çizen aslında
sadece burjuvazi değildir. Buna troçkistleri ve başkaca öznel
görüşlerle kapitalizm yıkıcılarını, sürekli kriz
savunucuların da eklemek gerekir. Neden eklemek gerekir, çünkü bu
unsurlar kapitalist üretim biçimine özgü olan tek krizin; fazla
üretim krizinin anlamsızlaştırmaktalar, bu krize özgü olan
dönemselliğin yasallığını ve bu anlamda da kapitalizmde nesnel
yasaların, en azından ekonomik kriz açısından ortadan kalktığını
savunuyorlar.
“Yeni
ekonomi”nin (“Neo-liberal ekonomi”) savunucuları, enformasyon
teknolojisinin sermayenin devrevi hareketi yasasını ortadan
kaldıracağını ilan etmişler ve devresel krizlerin kapitalizmin
geçmişine ait olacağını çoktan açıklamışlardı. Ama yaşam,
burjuva ideologları bir kez daha yalanladı. Artık kapitalizmin
geçmişine aittir denen kriz, 2001’de geldiğini gösterdi; krize
doğru gelişme ve kriz, öncelikle üçlü rekabet merkezinde
(ABD-AB-Japonya) görüldü.
Özellikle
21. yüzyılın başından bu yana da mali sermayenin spekülatif
olan kesiminin; daha doğrusu “küreselleşme çağında” maddi
değerlerden kopmuş sermayenin başlı başına bir konjonktür
devreviliği oluşturduğundan; spekülatif sermayeye göre çevrimden
bahsedilmektedir. Bu unsurlara da şimdi patlak veren (2008) dünya
ekonomik krizi cevap vermiş oldu.
Düzensiz
dalgalanmaların artışı ve böylece tipik konjonktürün çözülmesi
anlayışı, 19. yüzyılda da savunulmuştu ve günümüzde de
yeniden daha güçlü olarak savunuluyor (8). Bu anlayışların
teorik ve ampirik olarak tutarlı hiç bir yanı yoktur ve kısmen
neoklasik cephanelikten alınmıştır. (Teichmann’a göre,
‘kapitalist ekonomide tesadüfi sarsıntılar olabilir, ama düzenli
dalgalanmalar olmaz’mış). Bu anlayışın diğer kısmı da
kapitalizmin çöküşüne inançtan kaynaklanıyor (Kuczynski,
“artık devresellikten değil...kaostan bahsedebilirim”
diyor.
Sermaye
hareketinin çevrimini, Kitchen-Çevrimiyle (3-5 sene süren çevrim)
sınırlamak isteyenler de var (9). Schumpeter de, “iş
adamının gördüğü, hissettiği ve dikkate aldığı sadece kısa
dalgalardır. Bunlar...Kitchen çevrimidir. İş adamı çok uzun
dalgaları çevrim olarak görmez, sadece iyi veya kötü zamanlar
olarak, yeni bir çağ olarak görür”
anlayışında (10).
Bu
iddiaların gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur. Yukarıda verdiğimiz
dört ülkedeki konjonktür hareketinin seyri, bu iddiaları değil,
Marks’ın bu konudaki tespitini doğruluyor.
Marksist
teori açısından çevrim uzunluğu oldukça önemlidir. Çalışan
nüfus, daha doğrusu işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için
devasa iktisadi, sosyal, siyasi ve kişisel olumsuz etkilenmeden
dolayı periyodik orta uzunluktaki ekonomik krizler, kapitalist
üretim biçiminin aşılması için önemli ön koşulları
oluşturur. Çevrim seyrinin küçük dalgalanmalara indirgenmesi,
ekonomideki her olumsuz gelişmenin kriz olarak açıklanması veya
sürekli krizden bahsedilmesi ve böylece Marks’ın tanımladığı
çevrimin reddi ile ekonomik krizlerin siyasi ve sosyal anlamı yok
ediliyor ve krizlerin sistem değişimindeki önemli fonksiyonu
ortadan kaldırılıyor (Bu
konuyu aşağıda ayrıca ele alacağız). Türkiye
ekonomisini bu perspektife göre değerlendirenler de var.
Konjonktür
araştırmasında gösterge seçimi oldukça önemlidir. Gösterge
olarak değerlendirilen veriler yanlış seçilirse, varılan
sonuçlar da yanlış olur. Marks, konjonktür hareketini,
gelişmesinin seyrini belirlemede maddi değerlerin üretimini temel
gösterge olarak almıştır. Burada üretimden kast edilen sanayi
üretimidir. Ne de olsa söz konusu olan, makineli üretim
aşamasındaki kapitalizm; sanayi kapitalizmi, Marks’ın tespit
ettiği gibi, “bütün ulusal üretim
üzerinde belirleyici etkide bulunacak derecede derin kök salmış
olan mekanik sanayiden bu yanaki”
kapitalizm olduğu için, onun konjonktür hareketini belirlemede de
sanayi üretiminin esas alınması tartışmasız doğru gösterge
seçimidir.
Bunun
ötesinde brüt yurt içi üretim de konjonktür hareketini
belirlemede gösterge olarak alınabilir. Burada söz konusu olan,
sadece sanayi üretimi değil, maddi değerlerin üretimi toplamıdır.
Şu veya bu şekilde aynı anlama gelen toplumsal toplam ürün de
(TTÜ), her konjonktür hareketini belirlemede önemli ölçek olarak
görülmelidir. Türkiye ekonomisiyle ilgili değerlendirmelerimizde
TTÜ’yü gösterge olarak aldık. Verilenin yetersizliği, güven
verici olmamaları durumunda konjonktür hareketinin seyrini
belirlemek için sanayi üretimi, brüt yurt içi üretim ve TTÜ
göstergeleri birlikte kullanılabilir. İstatistik göstergelerde
TTÜ hesaplaması olmadığı için bu hesaplamanın önceden
hazırlanmış olması gerekir veya hazırlanmış olanlar
değerlendirilmelidir (11).
Tek
başına GSMH, konjonktür hareketinin yönünü tespitte güvenli
bir gösterge değildir, olamaz da. Çünkü GSMH içinde hizmet
sektörü de yer alıyor. Bu sektörde -genel anlamda- maddi değer
üretilmediği için sermaye hareketinin seyrinde; konjonktürün
gelişmesinde herhangi bir rolünün olmaması gerekir. Konjonktür
hareketini belirlemede GSMH, tek başına yanıltıcı bir gösterge
olur. Ancak, başka verilerin olmadığı koşullarda GSMH, uyarı
yapılarak gösterge olarak kullanılabilir.
Yukarıda
belirtildiği gibi, son dönemlerde reel sektör dışı sermayenin
(mali, spekülatif vs.) ön plana çıkartılması sonucunda
-kaçınılmaz olarak- bu sektörün de kendine özgü konjonktürü
olduğu veya konjonktür araştırmasında belirleyici olduğu
anlayışları ortaya atılmıştır. Bunu savunanlar, şimdiki
krizin de gösterdiği gibi, mali sektörün kaynağının reel
sektör (sanayi) olduğunu unutuyorlar. Bu sektörde artı değer
üretimi yoktur. Bu sektör, kendine özgü nesnel ekonomik yasalara
göre hareket etmez. Bu sektörde devletin, hükümetin mali
kurumlarının iradi hareketleri, politikaları belirleyicidir. Bu
nedenle reel üretim dışı sektör olan mali sektör verileri,
konjonktür hareketinin seyrini belirlemede hiç bir koşul altında
belirleyici
gösterge olarak alınamaz.
Konjonktür
seyrinin, sermaye hareketinin aşamaları konusuna da Marksist teori
açıklık getirmiştir. Marks, birbirini takip eden dört
“karakteristik periyot”tan
bahseder (12) ve tek tek periyotları da şöyle tanımlar:
1)Durgunluk
(13), gevşeme
(14) veya
hareketsizlik, sessizlik (15) dönemi.
2)Açılıp
serpilme (16),
orta canlanma (17), artan
canlanma (18) dönemi.
3)Fazla
üretim ve spekülasyon (19) dönemi,
aşırı gerilim
(20), hızlanma
(21) veya yüksek yoğunluktaki
üretim (22), sahte
açılıp serpilme dönemi (23).
4)Kriz
(24) ve patlama
(çökme) –kriz anlamında- dönemleri (25).
Veya
“Modern sanayinin izlediği kendine
özgü yol. ... ortalama canlılık dönemleri, yüksek yoğunlukta
bir üretim, kriz ve duraklama...”
(26). Sabit sermayenin “çevrimi
sırasında işler, birbirini izleyen durgunluk, orta derecede
faaliyet, hızlanma ve kriz dönemlerinden geçer”
(27).
Marks
ve Engels’in tespitlerinden hareketle Marksist literatürde
konjonktür devreviliğinin (çevriminin) dört temel aşamasından
bahsedilir; kriz, durgunluk, canlanma ve
yükseliş. Ama açıktır ki, bu her
bir aşama, birbirinden Çin Seddiyle ayrılmamıştır. Her bir
aşamanın sınırları açıktır. Bu durum özellikle son iki aşama
(canlanma ve yükseliş) için geçerlidir. Her bir aşama, bir
öncekinden bir sonrakine geçişte bir köprüdür, bizzat geçiştir.
Hiçbir aşama, sürekli aynı kalmaz. Örneğin canlanma aşaması,
başlangıçta durgunluk özellikleri, sonunda da yükseliş
özellikleri taşır.
Marks’ın,
“durgunluk durumu, yükselen canlanma,
açılıp serpilme, fazla üretim, kriz durgunluk, durgunluk durumu”
(28) tespiti, aşamaların iç içe geçmişliğinin bir ifadesidir.
Marks’a
göre konjonktür çevrimi, durgunluk
aşaması (29) ile başlar ve kriz
aşaması (30) ile sonlanır. Marks’a göre konjonktür yükselişi,
çevrimin açılıp serpilme ve fazla üretim aşamalarında ve
konjonktür gerilemesi de çevrimin durgunluk ve kriz aşamalarında
söz konusudur. Sanayi çevriminin doruk noktasını kriz aşaması,
Marks’ın deyimiyle “genel kriz”
(31) oluşturur.
Demek
oluyor ki, konjonktür aşamaları içinde kriz aşaması,
belirleyici aşamadır. Kriz aşaması, konjonktürün temelini ve
karakterini belirler. Durgunluk aşamasında kriz sorunları; kriz
döneminde açığa çıkan/patlak veren çelişkiler çözümlenir.
Çözümlenme ve yükseliş ise ufuktaki, gelen krize hazırlıktır.
Klasik konjonktür aşamalarında durum böyle.
Bugünkü,
üç aşamalı konjonktürde ise kriz ve durgunluk aynı
fonksiyonları yerine getirirler. İnişli-çıkışlı durgunluk
aşaması, canlanma ve yükselişin, ağır sancılı, bazen mutlak
küçülmeyi de içeren bir büyümenin ifadesidir: Kapitalist
ekonomide II. Dünya Savaşından sonra görülen yeni olgular,
konjonktür çevriminin de değişimine neden olmuştur. Öyle ki,
1970’lerden sonra, özellikle emperyalist ülke ekonomilerinde
konjonktür çevriminin yükseliş aşaması yerini, inişli-çıkışlı
durgunluk aşaması almıştır. Bugün konjonktür çevriminin dört
aşamasından değil üç aşamasından (inişli-çıkışlı
durgunluk-kriz-canlanma bahsediyoruz)
(32). [Ayrıca bkz.:“Kapitalizmim
Tarihi”, 1600-1990, Sınırsız yayınevi, 2016. Aslında ekonomi
ağırlıklı olan bu çalışmada verili dönem içinde dünya ve
önde gelen ülkeler bazından sermayenin konjonktür hareketi,
ekonomik krizler, bu arada inişli-çıkışlı durgunluk sorunu
ayrıntılı olarak ele alınmakatdır.]
Krizin
şiddeti ve aşılması:
1)Krizin
şiddeti ile sınıf mücadelesinin seyri, yığınların
hareketlenmesi arasında diyalektik bir bağ vardır.
2)Krizin
şiddeti ile devletin tedbirleri, baskısı, kısaca siyasi hareket
olanağı arasında bağ vardır.
3)Krizin
şiddeti ile büyük-küçük sermaye arasında ve sonuç olarak
hangi türden sermayenin krizden daha ziyade etkilendiği ve
bunun işsizlik ve sermaye kıyımı açısından ne anlama geldiği
arasında diyalektik bir bağ vardır.
4)
Krizin şiddetiyle propaganda ve ajitasyonun nesnel koşulları
(eldeki veriler ve bunun siyasi faaliyet açısından
değerlendirilmesi) arasında diyalektik bir bağ vardır.
Bir bütün
olarak: Ekonomik krizin şiddeti ile siyasi mücadele arasında
diyalektik bir bağ vardır. Ekonomik kriz ne denli şiddetli olursa,
yığınların kendiliğindenci hareketinin maddi koşulları da o
denli daha da olgunlaşmış olur. Türkiye’de esnaf hareketi bunu
gösterdi. Krizle yığınların hareketlenmesi arasındaki bağı
Güney Kore’de, Endonezya’da (2000 öncesi) ve Arjantin’de
(2000 sonrası) gördük. Ama ekonomik krizle, onun şiddetiyle sınıf
mücadelesi arasındaki diyalektik bağı mutlaklaştırmamak
gerekir. Aksi taktirde umudunu krize bağlayanlar durumuna düşülür.
Kriz şiddetli olabilir, ama öznel faktör zayıfsa ve devlet yoğun
tedbir alıyorsa, sınıfın, bırakalım sınıf bilinçli
hareketini, kendiliğindenci hareketi de boğulabilir. Esnaf
hareketinin arkasının gelmemesi, bu hareketi işçi sınıfının
-sınıf olarak- desteklememesi veya destekleyememesi, esas
itibariyle; a)devletin tedbir aldığını; b) öznel faktörün
yetersiz kaldığını ve c) işçi sınıfının sarı sendikalar
tarafından yönlendirildiğini göstermiştir. Bu konuda Marks ve
Engels’in görüşlerini aşağıda ele alacağız (konjonktür
çevriminin devrimci siyasi anlamı).
Krizin
aşılması sorunu:
Konjonktür
hareketinin en önemli aşaması olan krizin aşılması, bir
çevrimin kapanması, yeni birinin başlaması anlamına gelir. Bu,
bir çevrimden, yeni daha üst bir çevrime geçiş demektir. Marks,
tam da bu anlamda şöyle der: “İngiliz
sanayisinin on yıllık çevrimsel gelişme dönemleri boyunca
(1815-1870) krizden önceki
(aç. M)
son açılıp serpilme azamisinin, daima, bunu izleyen açılıp
serpilme asgarisi olarak tekrar göründüğünü ve bunun üzerine
yeni ve çok daha yüksek bir zirveye tırmandığını...”
(33).
Bir
kaç sayfa öncesinde de şu tespiti yapıyor: “Genişleme
dönemi boyunca üretim bir önceki çevirimde ulaştığı ve şimdi
kendisi için gerekli teknik temelin kurulduğu düzeyin altına
düşer. Açılıp serpilme döneminde –ara dönem- bu temel
üzerinde gelişmeye devam eder. Aşırı üretim ve spekülasyon
döneminde, üretim sürecinin kapitalist sınırlarını aşana
kadar, üretici güçleri sonuna kadar zorlar.”
(34).
Bunun
anlamı şudur: 1970-1980 dönemini, herhangi bir kapitalist ülkede
ekonominin bir konjonktür devinimliği olarak kabul edelim. Sabit
fiyatlar üzerinden bu çevrimin kriz öncesi açılıp serpilme
dönemindeki üretim değeri 110 olsun (azami yükseliş). Bir
sonraki devinimliğin yükseliş aşaması için bu 110, asgari çıkış
noktasını oluşturur (kriz aşamasında üretim bu 110’un altına
düşer). Yani bir sonraki dönemde, diyelim ki 1980-1990 döneminde,
yükseliş aşaması bu 110 birimi çıkış noktası olarak alıyor.
Bu durumda bir konjonktür çevriminin sonlanması ve yeniden
başlaması, yani krizden çıkış, söz konusu bu 110 değerinin
aşılmasıyla mümkündür.
Ama
konjonktür çevrimine karakter veren, onu belirleyici etkileyen,
yükselme aşaması değil, kriz aşamasıdır. Çevrimin
karakterinin, nasıl şekilleneceği veya şekillenmiş olduğu
yükseliş aşamasına değil, kriz kapsamına, krizin
şiddetine/derinliğine bağlıdır. Bundan dolayı, bir konjonktürel
çevrimden diğerine geçişte kriz aşaması esas çıkış aşaması
olarak görülmelidir. Zaten Marksist literatürde de hep kriz
aşaması esas alınmıştır.
Bu
durumda, yukarıdaki örneğe göre üretim, 1980-1990 çevriminde
1970-1980 çevrimine göre yüzde 10 mutlak gerilediyse (üretim
100’e düştüyse), 1990-2000 çevriminde en azından yüzde 10
mutlak gerilemeye eşit değerde büyümeli ki, 1980-1990 seviyesine
varmış olsun. Yani ekonominin krizden çıkması, üretimin, bir
önceki çevriminin kriz aşaması öncesi seviyesini aşmasıyla
mümkün olur. Kriz aşaması öncesi seviyesini aşmadığı
müddetçe ekonomi, krizdedir. Somutlaştırırsak: Türk
ekonomisinin krizden çıkması için 2001 yılındaki yüzde 9,4
oranındaki mutlak üretim gerilemesini aşması gerekir. 2001'’
göre yüzde 9,4 oranında küçülen (zincirleme endeks) ve 1997=100
bazında da 2001’de düştüğü 92,1 seviyesini aşarak 2000’deki
101 seviyesine ulaşması gerekir. Yani en azından yüzde 9,4
oranındaki üretim gerilemesinin telafi eden bir büyümenin
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu gerçekleşmediği müddetçe
ekonomi krizde demektir.
Bu ayrımı
yapmak gerekir. Çünkü ekonominin konjonktür seyri, sınıf
mücadelesi açısından oldukça önemlidir.
2-
Marksist Konjonktür Açıklaması
Marks,
1840’lı yıllarda, hatta 1850’li yılların başlangıcında
devrevi ekonomik krizlerin temel yasalarını gerçek anlamda henüz
tanımıyordu/bilmiyordu. O’nun bu dönemdeki kriz görünümlerine
ilişkin anlayışlarını şöyle özetleyebiliriz:
1)Dönemsel
olarak patlak veren ekonomik krizler, üretimdeki anarşiye dayanır
ve üretimdeki anarşinin temelinde de meta mübadelesi vardır
(35).
2)Ekonomik
krizler, tüketim ve üretim güçleri arasındaki dengesizlikten
dolayı patlar verirler (36).
3)Üretici
güçler, üretim ilişkilerine karşı tepkilerini kriz döneminde
açığa vururlar; çünkü üretici güçler, üretim ilişkileri
için devasa olmuşlardır ve gelişmeleri, üretim ilişkileri
tarafından engellenmektedir (37).
4)Dönemsel
krizler, büyük sanayinin gelişmesiyle doğar (38).
5)Ekonomik
krizler ve modern sanayinin yaşadığı çevrim de kaçınılmazdır
(39).
6)Çevrim
süresi 6-7senedir (40).
7)Genel
çevrim, dört aşamadan oluşmaktadır (41).
8)Kriz,
a) üretici güçlerin kıyımıyla, b)yeni pazarların
fethedilmesiyle, c) eski pazarların yoğun sömürüsüyle, d) yeni
krizlerin bütün yönlü ve kapsamlı yeniden hazırlanmasıyla
aşılır (42).
-Dönemsel
patlak veren ekonomik krizler, devrimci değişimler için zorunlu
bir ön koşuldur, ama yeterli bir ön koşul değildir (43).
Görüldüğü
gibi bu kriz görüngüleri oldukça genel anlamlı ve krizin
doğuşu ve gelişme seyrini belli yasalara göre gerçek anlamda
açıklamaktan henüz uzak. Bu görüngüler, ampirik gözlemlere ve
o zamana kadarki dönemde ortaya çıkartılan sosyal gelişme
yasalarına dayanmaktalar. Marks, bu dönemde değer ve artı değer,
kar ve birikim teorilerini henüz gerçek anlamda geliştirmemişti.
Marks,
1840’lı ve 1850’li yıllardaki kriz analizlerini sonraki
dönemlerde geliştirmiş ve çoğu anlayışını da muhafaza
etmiştir. 1850’lerden sonra Marks, konjonktür göstergeleri
üzerine oldukça kapsamlı ampirik materyal toplamış ve bunları
değerlendirerek, bugün de geçerli olan konjonktür teorisini
oluşturmuştur.
Kriz
çevriminin temel yasasını Marks, 1850’li yılların ikinci
yarısından itibaren geliştirmiştir. O’nun bu konudaki
anlayışını “Grundrisse”, “Artı
Değer Üzerine Teoriler” ve
“Kapital”de serpiştirilmiş
olarak görüyoruz. Marks’ın bu eserleri, bugün de bize
konjonktür açıklamasında çıkış noktası oluşturmaya devam
ediyorlar.
Devam
edelim.
Düzensizlik,
konjonktür gelişmesinin bir özelliğidir. Her konjonktür;
sermayenin her devrevi hareketi, değişik çerçeve koşullardan
dolayı kendine özgü bir modelliğe sahiptir. Dış etkiler,
karşılıklı ve değişen güçte iç faktörlerinin üstünü
örtebilir, etkileyebilirler. Ve bundan dolayı çevrim modelinde
kaymalar, düzensizlikler olabilir. Marks, sermaye hareketinin
çevriminde düzensizliklerin olacağını biliyordu. Örneğin,
Danielson’a yazdığı mektubunda “...İngiltere’de
güncel sanayi krizi... Bu sefer fenomenler tamamen kendine özgü.
Bir çok bakımdan öncekilerden ayrılıyorlar”
(44) tespitini yapıyordu.
Neoklasik
okul, sermaye hareketinin çevriminde görülen özellikleri
kullanarak çevrimin periyodik olduğunu reddetmiştir. Ama her
seferinde de yanılmıştır. Marks, sermaye çevriminin kendini
“periyodik olarak yeniden ürettiğini”
vurgular. “Sanayi çevrimi öyle bir
niteliktedir ki, bir kez ilk hareket verildi mi, aynı devinimin,
devresel olarak kendi kendini yeniden üretmesi gerekir” (45).
Marks’a
göre:
1-Çevrimler,
makineli üretim aşamasındaki kapitalist üretim biçiminin hareket
dinamiğinin, sanayi üretiminde sermaye hareketinin sonucudur ve
bundan dolayı da sanayi üretimi aşamasındaki kapitalizme özgüdür.
2-Her bir
çevrimde sisteme özgü olan unsurlar aynıdır. Her bir çevrimin
somut koşullardan dolayı, farklılıklar arz etmesi, her bir
çevrimin nedeninin farklı olduğunu göstermez. Çevrime neden olan
unsurlar, kapitalist üretim biçimine özgüdür.
3-Marks’ın
deyimiyle, “kendini yeniden üreten”
çevrimin, periyodik olarak düzenli bir şekilde kendini yenilemesi,
makineli üretim aşamasındaki kapitalist üretim biçiminin bir
yasasıdır.
Kapsamlı
konjonktür araştırmaları yapan Marks, bütünselliği olan başlı
başına bir konjonktür açıklaması yapmamıştır. O’nun
konjonktür açıklamalarını ekonomi üzerine yazılarında ve
mektuplarında serpiştirilmiş olarak, başka konularla ilişkili
olarak görüyoruz.
Burjuva
konjonktür araştırmasında olduğu gibi, Marksist konjonktür
araştırmasında da farklı konjonktür teorileri savunulmuştur
(46). Esas olan, Marks’ın tespit ettiği makineli üretim
aşamasındaki kapitalist üretim biçimi çelişkilerinin, düzenli
bir şekilde, periyodik olarak yinelenen ekonomik krizlere neden
olduğudur. Makineli üretim aşamasındaki kapitalist üretim
biçimine özgü olan krizlere neden olan bu çelişkilerden
hangisinin temel alındığına bağlı olarak Marksistlerin
açıklamaları da değişiyor.
-Sorunun
doğrudan üretim sürecinden kaynaklanan faktörlerle açıklanması,
-Sorunun
dolaşım aşamasındaki faktörlere dayandırılarak açıklanması
ve
-Sorunun
üretim süreci ve dolaşım aşamasının iç içe geçmişliğini
ifade eden faktörlerden hareketle açıklanması.
Farklı
Marksist konjonktür teorilerinin olması, farklı konjonktür
açıklamaları, Marks tarafından tespit edilen kapitalist üretim
biçimine özgü çelişkilerden hangisine ağırlık verildiğinde
aranmalıdır. Tabii ki burada çelişkilerin keyfi bir seçimi söz
konusu değildir. Konjonktür açıklaması için çelişki seçiminin
arka planında kapitalist üretim biçiminin temel özelliklerine ve
bu özelliklerden kaynaklanan fonksiyon yasalarına yaklaşımda
farklı anlayışlar var. Sorun burada.
Konjonktür
açıklamasını kim hangi nedenden dolayı nasıl yaparsa yapsın,
önemli olan, Marks’ın bu konudaki temel anlayışlarıdır.
Marks,
konjonktür (kriz) olasılıkları, konjonktüre etkide bulunan
faktörler ve konjonktürün zorunluluğu ve konjonktüre (krize)
neden olan faktörler arasında ayrım yapar.
Bu ayrım yapılmaksızın, olasılıklar, etkide bulunan faktörler,
zorunluluk ve nedenler arasındaki fark görülmeksizin fazla üretim
krizi, dolayısıyla konjonktürel gelişme açıklanamaz. Bu ayrımı
yapmamak, neden ile vesilenin, olasılık ile zorunluluğun,
etkileyici faktörlerle neden olan faktörlerin birbirine
karıştırılmasını beraberinde getirir. Bunun ne anlama geldiğini
anlamak isteyen, ülkemizdeki küçük burjuvazinin kriz
değerlendirmesine bakmalıdır. Yanlışı görerek doğruya varmak
için bu çevrelerin kriz anlayışları, incelenmesi gereken
emsalsiz bir ampirik araştırma ve örnektir. Evet, yanlışı
görerek doğruya varmanın bir ekolüdür.
*
II.
Makalede “Kapitalizmde Ekonomik Krizin Olasılığı” ele
alacağız.
*)
“Kapitalizmin Dünya Krizi 2008...)” bu haliyle yazarın
inisiyatifi dışında, ona sorulmaksızın basılmıştır.
Düşünceleri, verileri görselleştiren, anlaşılmasını
kolaylaştıran ne kadar grafik ve tablo varsa hepsi çıkartılmıştır.
Kitap, bir kriz anlatımı kitabından başka bir kitap olmuştur.
Makaleler ve makalelerdeki başlıklar ve kaynak/dipnot
numaralandırması da baskıya gönderilen halinden alınmıştır.
Neyse,
sadece bu kitap değil, genel anlamda kitap sorununu ayrıca ele
almak gerekiyor diye düşünüyorum.
Kaynaklar:
1)Bkz.:
Marks-Engels Toplu Eserleri (bundan sonra METE);
-C.
4, s. 177 (Marks; “Felsefenin Sefaleti”).
-C.
7, s. 421-423, 428, 432 (Marks-Engels; “Revue, Mai bis Oktober
1850”). Marks, çoğunlukla İngiliz ekonomisine dayanan yeni
konjonktür devreviliğinden bahseder.
-C.
9, s. 339 (Marks; “Westmaechte und Türkei – Symtome einer
Wirtschaftskrise”).
-C.
10, s. 505, 604 (Marks, “Englands Aussenhandel” ve “Die
Industrie- und Handelskrise” makaleleri).
-C.
12, s. 49, 56, 322 (Marks; “Die Wirtschaftskrise in Europa” ve
“Die Erschütterung des britischen Handels” makaleleri).
-C.
13, s. 156-158 (Marks; “Politik Ekonominin Eleştirisine Katkı”).
-C.
15, s. 348 (Marks; “Die Krise in England”).
-C.
23, s. 28, 697 (Kapital, C. I).
-C.
25, s. 430-432, 502, 504, 509, 575, 917 (Kapital, C. III).
-C.
26/2, s. 275/276 (Marks; “Artı Değer Üzerine Teoriler”.
Kapital, C. IV. İkinci kısım).
-C.
34, s. 359, 370-378 (Marks; “An Nikolai Franzewitsch Danielson”,
15. Kasım 1878
ve “An Nitolai Franzewitsch Danielson in Petersburg”, 10 Nisan
1879”).
2)Bkz.:
Joseph A. Schumpeter; “Konjunkturzyklen”, C. I, s. 172. Dipnot,
Nr. 27.
3)METE;
C. 23, s. 661, 666.
4)METE;
C. 35, s. 156 (Marks; “An Nikolai Franzewitsch Danielson, 19 Şubat
1881).
5)METE;
C. 23, s. 20, Kapital, C. I.
6)
7)
8)
Bkz.:
-Stephan
Krüger; “Konjuntur und Krise”: Supplement der Zeitschrift
“Sozialismus”. Nr. 7/8, s. 11, 1998. Krüger, ‘70’li
yıllardan bu yana değişen yapısal birikim koşullarının
konjonktürün düzensiz salınımlarını arttırdığını, bunun
da devreviliği çözdüğünü, ortadan kaldırdığını savunuyor.
-Jürgen
Kuczynski; Zeitschrift “Sozialismus”, Nr. 6, 1996, s. 22-24.
Kuczyinski, konjonktür hareketi yerine “kaos”tan söz ediyor.
-Ulrich
Teichmann; “Grundriss der Konjunkturzyklus”, s. 389, 1997. 5.
Baskı.
9)Bkz.:
S. Krüger; Agk., s. 8-10.
10)J.
Schumpeter; Agk., s. 183.
11)TTÜ
hesaplamalar için bkz.:
-“Türkiye
Ekonomisinde Toplumsal Toplam Ürün ve Ulusal Gelir Hesaplamaları”
Proleter.
Doğrultu; Sayı 17, Temmuz-Nisan 1998 ve Sayı 18, Eylül-Ekim
1998.
-İ.
Okçuoğlu; Türkiye'de Kapitalizmin Gelişmesi, Kitap 3.
12)Marks;
“Grundrisse der Kritik der politischen Ökonomie”, s. 608, 1953.
13)Bkz.:
METE, C. 23, s. 661 (Kapital, C. I).
14)Bkz.:
METE, C. 25, s. 506 (Kapital, C. III).
15)Bkz.:
Agk., s. 372.
16)Agk.,
s. 507.
17)METE;
C. 23, s. 661 (Kapital, C. I).
18)METE;
C. 25, s. 372 (Kapital, C. III).
19)Agk.,
s. 507.
20)Agk.,
s. 505.
21)METE;
C. 24, s. 185/186 (Kapital, C. II).
22)METE;
C. 23, s. 661 (Kapital, C. I).
23METE;
C. 24, s. 409 (Kapital, C. II).
24)Örneğin,
Kapital, C. I, s. 662.
25)METE;
C. 25, s. 372 (Kapital, C. III).
26)METE;
C. 23, s. 661 (Kapital, C. I).
27)METE;
C. 24, s. 185/186 (Kapital, C. II).
28)METE;
C. 25, s. 372 (Kapital, C. III).
29)Agk.,
s. 506, 511.
30)METE;
C. 23, s. 662, 697 (Kapital, C. I); C. 25, s. 506 (Kapital, C. III);
C. 26/2, s. 525 (Kapital, C. IV. İkinci kısım).
31)METE;
C. 23, s. 28.
32)Bkz.:
MLKP, II. Kongre Belgeleri.
33)METE;
C. 25, s. 517 (Kapital, C. III).
34)Agk.,
s. 506/507.
35)Bkz.:
METE; C. 4, s. 97, 451 (Marks; “Felsefenin Sefaleti” ve “Rede
über die Frage des Freihandels”).
36)Bkz.:
Agk., s. 451.
37)Bkz.:
METE; C. 3, s. 60 (Marks- Engels; “Alman İdeolojisi”); C. 4, s.
467 (Marks-Engels; “Komünist Manifesto”).
38)Bkz.:
METE; C. 4, s. 97 (Marks; “Felsefenin Sefaleti”).
39)Bkz.:
METE; C. 4, s. 455 (Marks; “Rede über die Frage des Freihandels”).
40)Bkz.:
Agk., s. 450.
“İlke
olarak politik ekonomide hiçbir zaman tek bir yılın sayıları
–bunlardan genel yasalar çıkartmak için- esas alınmamalıdır.
Devamlı altı-yedi senenin ortalaması alınmalıdır; modern
sanayiin açılıp serpilme, fazla üretim, durgunluk, kriz gibi
çeşitli aşamalarından geçtiği ve kaçınılmaz devreviliğini
sonlandığı altı-yedi senelik zaman dilimi”.
41)Bkz.:
Agk., s. 97, 450.
42)Bkz.:
Agk., s. 468 (Marks-Engels; “Komünist Manifesto”).
43)Bkz.:
Konjonktür çevriminin sınıf mücadelesi üzerindeki etkisi.
44)METE;
C. 34, s. 370.
45)METE,
C. 25, s. 506.
46)
Farklı konjonktür teorileri için bakınız.
-Kraetke,
M.;”Krise der Krisentheorie? Zur marxistischen Krisenliteratur in
der Bundesrepubluk Deutschland anlaesslich der jüngsten
Wirtschaftskrise”. Das Argument, Nr. 104, s. 477-491, 1977.
-Markowitsch,
T.; “Der Disproportionalitaetsbegriff in den Kriesentheorien”;
JNSt 150, s. 641-663, 1939.
-Holesovsky,
V.; “Die marxistische Krisentheorie als Teil der sozialistischen
Wirtschaftstheorie; Marxismus und Systemvergleich, Ökonomie 2, C. D.
König (Hrsg.), s. 298-316. Frankfurt/New York, 1973.
-Halbach,
F.: “Kapitalismus ohne Krise? Zur bürgerlichen Kritik des
“Gesetzes vom tendenziellen Fall der Profitrate”, s. 95-99. 1972,
Giessen.
-Kühne,
K.;
“Ökonomie
und Marxismus”, 2 cilt, Cilt 2, s. 361-529. 1974, Neuwied und
Berlin.
“Moderne
Konjukturanalyse und sozialistische Wirtschaftspolitik; Beitraege
zur Wirtschafts- und Gesellschaftsgestaltung, Festschrift für Bruno
Gleitze, F. Lenz, C. Föhl, C. Köhler (Hrsg.)”, s. 173-184,
Berlin, 1968.
-Streitz,
W.; “Einführung in die politische Ökonomie des Marxismus”, s.
172-186. Padeborn, 1977.
-Löhnberg,
E.; “Das Kapital zum Selbststudium”, s. 515-559. 2. Cilt.
Frankfurt/M, 1975.
-Sweezy,
P.; “Theorie der kapitalistischen Entwicklung”, s. 174-225. 2.
Baskı, Frankfurt/M, 1971.
Çeşitli
konjonktür teorileri:
Aşırı
birikim teorileri;
-Deutschmann,
C.:
“Der
linke Keynesianismus”. 1973, Frankfurt/M.
“Die
Weltwirtschaftskrise als Problem der marxistischen Krisentheorie”.
Krisen und Krisentheorien, C. Pozzoli (Hrsg.). Frankfurt/M,
1974a.
“Inflation
und Weltwaehrungskrise”. Handbuch 1- Perspektiven des Kapitalismus.
Frankfurt/Köln, 1974b.
-Schmiede,
R.: “Grundprobleme der Marx’schen Akkumilatons- und
Krisentheorie”, Frankfurt/M, 1973.
-Fahling,
E.:”Die logische Struktur der Krisentheorie bei Karl Marx.
Dissertation, München 1998.
-Mattick,
P.:
“Marx
und Keynes”, 1969, Frankfurt/M.
“Krisen
und Krisentheorien”, 1974, Frankfurt/M.
“Zur Kritik der
Überakkumulationstheorie von Beckenbach und Kraetke”. Prokla, Nr.
32.
-Japp,
K. P.; “Krisentheorien und Konfliktpotentiale”, 1975,
Frankfurt/New York.
-Kleinknecht,
A.: “Zur Kontroverse um das Überakkumulationtheorem. Eine Kritik
an Makato Itoh”. Prokla, Nr. 30, 1978.
-Grossmann,
H.: “Das Akkumulations- und Zusammenbruchsgesetz des
kapitalistischen Systems”. 1929, Frankfurt/M, 1970.
Dolaşım
teorileri:
- Realizasyon teorileri
- Yetersiz tüketim teorileri
- Oransızlık teorileri
Darlık/yetersizlik
teorileri:
Ücret
baskısı teorileri
Fiyat
marjı teorileri
Psikolojik
kriz teorileri
Siyasi
kriz teorileri.
Sermaye
dönüşümü teorileri.