YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (II)
II-KAPITALIZMDE
EKONOMIK KRIZIN OLASILIĞI
Ekonomik
krizin olasılığı üzerine Marksist teorinin bazı açılımlarını
tezleştirmekle yetiniyoruz.
1-Paranın,
meta mübadelesinin zamansal ve mekansal olarak
birbirinden
kopmasında oynadığı rol, aynı zamanda kriz olasılığı için
bir nedendir
1.1-Üretimin
amacı
-Doğrudan
mübadelede/ticarette amaç, satmak ve satın almak değildir;
üretimin önemli bir kısmı üreticinin kendi gereksinimlerini
karşılamaya hizmet eder.
-Üretimin,
iş bölümünü de içerecek derecede gelişmiş olduğu seviyede de
amaç -ürün mübadelesi- satmak ve satın almak değil, doğrudan
üreticinin ve onunla birlikte üretenlerin gereksinimlerini
karşılamaktır.
-Bu
iki durumda veya meta üretimin bu iki sürecinde meta olarak
mübadele edilen ürün, fazla üretimin doğrudan bir ifadesidir. Ve
bu fazla ürünün pazarda gerçekten mübadele edilmesi veya
edilmemesi pek önemli değildir. Çünkü üretimde amaç almak ve
satmak değildir.
-Meta
üretiminde ise, üreticinin kendi gereksinimleri için üretmesi
değil -yukarıdaki iki durum-, ürünün satılması; yani paraya
dönüşmesi, olmazsa olmaz koşuldur. Ve ürünün pazarda paraya
dönüşmemesi, yani satılmaması durumunda kriz doğar (47).
1.2-Kendi
ihtiyacı için üretim, kriz ve kapitalizm
Demek
oluyor ki, insanlar sadece kendileri, kendi ihtiyaçları için
üretirlerse, krizin oluşma koşulu doğmuyor. Bu durumda üretim,
kapitalist bir üretim de olmuyor. Bu nedenden dolayı da kapitalizm
öncesi üretim formasyonlarında ekonomik krizler de olmuyordu.
"İnsanların
kendileri için ürettikleri durumlarda gerçekten kriz yoktur. Ama
kapitalist üretim de yoktur. Ya da eski çağ insanlarının,
kölelere yaptırdıkları üretimlerinde, her ne kadar bireysel
üreticiler iflas ediyor iyiyseler bile, kriz diye bir şeyi
bildiklerini duymuşluğumuz yok“ (48).
1.3-Dolaşım
sürecinde alım ve satım
Meta
alım ve satımı, dolaşım sürecinin önemli momentlerini
oluşturur. Alım ve satımdaki, birbiriyle bağı yokmuş gibi
hareket, birinin diğeri karşısındaki görünüşteki
bağımsızlığını ve güçlenmesini sağlar. Yani birisi sadece,
satmadan satın alır -meta istifçiliği yapar. Diğeri sadece,
satın almadan satar, yani para istifçiliği yapar. Ama alım ve
satım, dolaşım sürecinde bir bütünü oluşturduklarında; yani
meta üreticisi, ürününü satıp, elde ettiği parayla
gereksinimini gidermek için başka meta satın aldığında öyle
bir an gelir ki, alım ve satımın görünüşteki bağımsız
hareketi kesintiye uğrar ve her ikisinin iç birliği dışsal
olarak zor yoluyla sağlanır. Yani paranın aracı olduğu bu
süreçte; mübadelenin iki kısma ayrıldığı durumda (M-P ve P-M)
kriz de embriyon halinde vardır.
Demek
ki, krizin
oluşması için ürünün alınması ve satılması süreci
birbirinden kopmalıdır; ödeme aracı paradaki çelişkiler açığa
çıkmalıdır; yani alım ve satım arasındaki çelişki ödeme
aracı olarak paradaki çelişki olarak açığa çıkmalıdır (49).
1.4-Meta
mübadelesinde kriz olasılığı
Meta
mübadelesi veya meta pazarlaması, bir metanın değerinin başka
bir metanın değerinde ifade edilmesiyle mümkün olur. Ama pazara
sürülen ürün, kendi değerinde olan başka bir ürünle veya para
ile değiştirilemeyebilir. Bu, değiştirilememe durumu, ürünün,
krizlerin değer biçiminde embriyonunu taşıdığını gösterir.
"Daha
bir metanın değerinin, ancak bir başka meta biçiminde
belirtilebilmesi ve ancak o meta ile değişimi aracıyla
gerçekleşebilmesi gerçeğinde, değişimin hiç olaması ya da en
azından tam değeri gerçekleştirmemesi olanağı yatar....
Bundan
ötürü ürünlerin değer biçimi,... krizleri, tohum durumunda
içerir“ (50).
1.5-Metanın
parasal varlık biçimi ve kriz olasılığı
Metanın
parasal varlık biçimi olarak toplumsal iş/çalışma (emek),
gerçek üretime yabancı durumda kalabilir -gerçek üretim dışında
kalabilir. Bu durumda para krizleri, fazla üretim krizlerinden
bağımsız olarak veya bu krizleri keskinleştiren faktör olarak
kaçınılmaz olur.
"Emeğin
toplumsal niteliği , metanın para-varlık biçimi ve dolayısıyla
da gerçek üretime yabancı bir şey olarak göründüğü sürece
para krizleri- gerçek krizlerden bağımsız ya da bunların
yoğunlaşmış şekli olarak- kaçınılmazdır“
(51).
2-Kredi
üzerinden meta ve para tesliminin ayrışması krizin oluşması
için ikinci bir olasılıktır
2.1-Ticari
kredi ve kriz olasılığı
Kapitalist
üretim, daha doğrusu yeniden üretim kredisiz düşünülemez.
Maddi değerlerin üretiminde kapitalistler birbirlerine kredi
(ticari) verirler. Bu kredi, kapitalizmde kredi sisteminin temelini
oluşturur. Poliçe, borç senedi vb. bu kredinin temsil
görüngüleridir. Yeniden üretim sürecinde herkes birbirine kredi
verir; aynı süreçte, bir taraftan kredi veren kapitalist diğer
taraftan da kredi alır. Bu kredi alış-verişinde bir tıkanma
-yeniden üretimde ve pazarlama akışında bir tıkanma- kredi
sistemini doğrudan etkiler. Krediler karşılıklı olduğu için
-karşılıklı alınıp verildiği, hemen her kapitalist kredi
üzerinden birbirine bağımlı olduğu için- birinin ödeme
yeteneğinden yoksun olması, diğerinin de ödeme yeteneğinden
yoksun kalmasını beraberinde getirir. Böylece ödeyememe, domino
etkisi yapar.
2007'nin
ortalarından bu yana, ama özellikle 2008'in başından bu yana
dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeler -kredi darlığı; kredi
alamama ve vermeme- tam da bu durumu açıklamaktadır.
Bu
gelişmeyi Marks'tan daha iyi anlatamam: "Önce,
ticari krediyi, yani yeniden-üretim sürecinde iş gören
kapitalistlerin birbirlerine verdikleri krediyi tahlil ederek işe
başlayalım. Bu, kredi sisteminin temelini teşkil eder. Bu, bir
poliçe ile belli bir ödeme vadesi olan bir borç senedi ile, yani
ertelemeli bir ödeme belgesi ile temsil edilir. Herkes birbirine
kredi verir , birbirinden kredi alır. Şimdilik ... banker kredisini
bir yana bırakalım. Bu poliçeler, tüccarların kendi aralarında
birbirlerine ciro edilerek -iskonto ettirilmeksizin- ödeme aracı
olarak dolaştığı sürece ve ölçüde, sırf bir alacağın A'dan
B'ye transferidir ve görünüşü hiç bir biçimde değiştirmez.
Yalnızca, bir kimse yerine bir başkası geçer...
Bu
tamamen ticari kredi devresinde, iki şeyi dikkate almak gerekir:
Birincisi:
Bu karşılıklı alacakların tasfiyesi, sermayenin geriye akışına,
yani yalnızca ertelenmiş bulunan M-P hareketine bağlıdır...
Ama, krediler karşılıklı olduğu için birinin ödenmesi ötekinin
ödenmesine bağlıdır; çünkü, poliçe çekerken taraflardan
birisi, ya kendi işindeki sermayenin geriye akışını ya da o
arada poliçesinin vadesi gelecek bir üçüncü şahsın kendi
işindeki sermayenin geriye dönüşünü hesaba katmıştır...
İkincisi:
Bu kredi sistemi, nakit ödemeler zorunluluğunu ortadan kaldırmaz.
Her şeyden önce, giderlerin büyük bir kısmının, söz gelimi,
ücretlerin, vergilerin vb. daima nakit olarak ödenmesi gerekir.
Ayrıca, C'den nakit ödeme yerine poliçe alan kapitalist B, bu
poliçenin vadesi gelmeden önce, D'ye vadesi dolmuş bulunan kendi
poliçesini ödemek zorunda da olabilir ve bu durumda elinde nakit
parası olması gerekir...
Bu
ticari kredinin sınırları, kendi başlarına düşünüldüğünde
şunlardır: 1) sanayiciler ile tüccarların serveti, yani geriye
dönüşlerin gecikmesi halinde, yedek sermaye üzerindeki komuta
gücü; 2) bu dönüşlerin kendileri. Bu geriye ödemeler
geciktirilebilir ya da metaların fiyatları bu arada düşebilir
veya durgun bir piyasa yüzünden metalar geçici olarak satılamaz
hale gelebilir. Poliçelerin vadeleri ne denli uzun olursa, yedek
sermayenin de o denli büyük olması gerekir ve fiyatlarda bir düşme
ya da piyasadaki aşırı yığılma nedeniyle, geriye dönüşlerdeki
azalma ya da gecikme olasılığı o denli büyük olur. Ve üstelik,
başlangıçta yapılan alış-verişler, meta fiyatlarındaki
yükselme ya da düşme üzerine oynanan spekülasyona ne denli fazla
dayandırılmış ise dönüşler o denli az güvenli olur. Ama
şurası da açıktır ki, emeğin üretkenlik gücünde ve
dolayısıyla geniş ölçekli üretimdeki gelişmeyle birlikte: 1)
piyasalar genişler ve üretim alanından daha uzak hale gelir; 2)
dolayısıyla kredilerin de uzatılması gerekir; 3) spekülatif öge
böylece, gitgide daha fazla, ticari işlemlere egemen hale gelir.
Geniş ölçekte ve uzak piyasalar için yapılan üretim, toplam
ürünü ticaretin ellerine teslim eder; ne var ki, bir ulusun
sermayesinin, ticaretin, tüm ulusal ürünü kendi sermayesiyle
satın alabilecek ve sonra da satacak biçimde, kendini iki katına
çıkartması olanaksızdır. Kredi, bu yüzden burada vazgeçilmez
bir şeydir; bu kredinin hacmi, üretimin değerinin hacmindeki
büyüme ile büyüdüğü gibi, vadesi de, piyasaların artan
uzaklıkları ile birlikte uzar. Burada karşılıklı bir etki söz
konusudur. Üretim sürecindeki gelişme krediyi genişletir ve kredi
de, sınai ve ticari işlemlerin genişlemesine yol açar“ (52).
2.2-Yeniden
üretim sürecinde tıkanma
Yeniden
üretimin genişlemesi döneminde veya “normal” yeniden üretim
sürecinde ortaya çıkan bir tıkanma, kredi sistemini doğrudan
etkiler ve bir kredi darlığı başlar; böylece kredi üzerinden
meta alış-verişi zorlaşır, krediye güvensizlik artar ve nakit
ödeme, nakit para önemlileşir. Krizin patlak vermesi öncesindeki
dönemde -kriz arifesinde- bu gelişme çok belirgin olarak görülür.
Krizin
patlak verdiği süreçte ise ödeme yapabilmek için her
kapitalistin; her işletmenin, her tekelin, satacak ürünü vardır;
ne var ki kolay kolay satamaz ama satmak zorundadır. Piyasa, satacak
malı olan, kolay kolay satamayan, ama ödeme yapmak için satmak
zorunda olan kapitalistlerle dolup taşar; yani pazar satılmayan
ürünlerle dolup taşar. Tam da böyle bir süreçte -şimdi
yaşanan süreçte- kredi üzerinden satmak ve satın almak zorluğu
yaşandığından; kredi sıkıntısı çekildiğinden yeniden üretim
sürecinde faaliyeti engellenen sermaye miktarı doruk noktasına
ulaşır (53).
2.3-Yeniden
üretim süreci ve gerçek para kredisi
Yeniden
üretim sürecinde yukarıda bahsedilen ticari krediye ek olarak
gerçek para kredisi de gündeme gelir. Üretim ve ticaret alanında
kapitalistlerin; firmaların birbirlerine avans vermeleri birbirine
karışır. Bu dönem aynı zamanda poliçe üzerinden veya başka
yöntemlerle sahtekarlığın, dolandırıcılığın en çok
arttığı, yaygınlaştığı dönem olur. Tam da bu dönemde
kapitalistler ve onların çıkarları doğrultusunda hükümetler,
her şeyin yolunda gittiğini, herhangi bir sıkıntının olmadığını
sürekli açıklarlar. Bu dönem, hükümetlerin bolca yalan
söyledikleri, her halükarda gerçek durumu en çok gizlemeye
çalıştıkları dönemdir. Bu dönem krizin patlak vermesinin
hemen öncesidir. Yani bolca “hamdolsun”, “kriz bizi teğet
geçiyor” politikasının yapıldığı dönemdir (54).
2.4-Üretimde ve ticarette önemli bir kaldıraç olarak kredi
Yeniden
üretim süreci doğası gereği, esnektir; en uç sınırlarına
kadar zorlanabilir; bu durumda kredi aşırı üretim ve aşırı
spekülasyon için temel bir kaldıraç olur. Yeniden üretim
sürecinin uç sınırlarına kadar zorlanmasında, kredinin bunda
temel bir rol oynamasında buraya yatırılan toplumsal sermayenin
bizzat sahipleri tarafından değil de, bu sermayeyi yönlendirenlerin
kontrolünde olması önemli bir nedendir. Çünkü bunların kar
hırsı ufku, özel sermaye sahibinin çekingen kar hırsı gibi
sınırlı değildir.
Yeniden
üretim sürecinin devamı krediye bağlıdır; kredi, üretimde ve
ticarette önemli bir kaldıraç rolü oynar; üretime özgü iç
sınırlanmanın kaldırılmasında, üretici güçlerin maddi
gelişiminde itici güç olur. Ama aynı zamanda yeni üretim
biçimlerinin maddi temelini en gelişmiş hale getirirken kapitalist
üretim biçimine özgü çelişkilerin patlak vermesi sürecini
hızlandırır. Böylece kredi, fazla üretim krizinin patlak
vermesinin bir nedeni olur(55).
2.5-Değerin
bağımsız bir biçimi olarak para
Değerin
bağımsız bir biçimi olarak para, metalara karşıt bir durumda
bulunur veya da değişim değeri paradan bağımsız bir biçime
bürünür. Bu, kapitalist üretimin temel bir ilkesidir.
Gelişmiş
kapitalist ülkelerde paranın yerini kredi-para alır. Kredi darlığı
çekildiği dönemlerde para yegane ödeme aracı olarak önemlileşir;
bu dönemde herkesin, ödeme yapmak için nakite ihtiyacı vardır.
Bunun böyle olduğunu nakit para ihtiyacının dile getirildiği
şimdiki kriz sürecinde de görüyoruz (56).
3-Üretim (meta değeri üretimi) ve yeniden üretimin/dolaşımın (üretilen
meta değerinin paraya, üretken sermayeye yeniden dönüşmesi)
birbirinden kopması, ekonomik krizin oluşması için üçüncü bir
nedendir
3.1-Meta
dolaşımında gelişen çelişkiler sermayede kendi kendilerini
üretirler
Meta
ve dolayısıyla para dolaşımında gelişen çelişkiler -bu
çelişkilerden kriz olasılığı doğar- sermayede kendi
kendilerini üretirler; sermayeye özgü çelişkilerdir. Demek ki,
sermayeye dayalı meta ve para dolaşımı söz konusu olduğunda
sermayeye özgü çelişkiler doğar. Ama çelişki, yeniden üretim
sürecinde -üretimi devam ettirmek için üretilmiş ve satılmış
metanın yeniden üretim araçlarına dönüştürülmesi; sermaye
hareketinin tamamlanması sürecinde değil-, ancak dolaşım
sürecinde (metanın alım ve satım süreci) açığa çıkar.
Gerçek
kriz -burada fazla üretim krizi- ancak ve ancak kapitalist üretimin
gerçek hareketinde, kredi ve rekabetten kaynaklanır. Krizin
karakterini -nasıl bir kriz olduğunu- tespit etmek için sermayeye
özgü çelişkilerin incelenmesi gerekir. Bu nedenle her para,
spekülasyon, borsa; bir bütün olarak mali kriz, daha baştan fazla
üretim krizi olarak tanımlanamaz. “Şeker sütün içindedir”
esprisi burada geçerli değildir (57).
3.2-Birinci
ve ikinci biçimlerinde krizin nedeni
İlk
biçiminde kriz, meta dönüşümünden -alım ve satımın
ayrışması- dolayı doğabilir.
İkinci
biçiminde kriz, ödeme aracı olarak paranın işlevinden dolayı
doğabilir.
Kredi
ilişkilerinde ödeme aracı olarak para, zamansal olarak birbirinden
ayrılmış iki fonksiyonda görülür:
Birincisi:Kredi
ilişkisinin başlangıcında ürün değerinin ölçüsü olarak.
İkincisi:
Kredi ilişkisinin sonunda da gerçek ödeme olarak; buna meta
değerinin parada gerçekleştirilmesi de denir.
Meta
olarak üretim sürecinden ayrılan sermayenin hareketine bakarsak,
her bir ürünün veya toplam meta sermayenin M-P-M sürecinden
geçtiğini görürüz. Yani, üretilen meta paraya dönüşür ve
para da yeniden metaya -üretken sermayeye- dönüşür.
Burada
krizin genel olasılığını alım ve satımın ayrışmasında;
yani bizzat sermaye hareketinde var olduğunu görüyoruz (58).
3.3-Üretim
ve dolaşım sürecinin birbirinden ayrılması sürekli, kriz
olasılığı üretir
Doğrudan
üretim sürecinin ve dolaşım sürecinin birbirinden ayrışması
krizin doğması için olasılığa bir işarettir. Ama bu iki süreç
iç içe geçmek yerine birbirinden bağımsızlaşırsa, kriz
olasılığı, kriz gerçekliğine dönüşmüş olur.
"Metanın
basit
başkalaşımında,
görünür hale gelen kriz olasılığı, (doğrudan) üretim süreci
ile dolaşım sürecinin yollarının ayrılmasıyla bir kez daha
varlığını ortaya kor. Bu iki süreç birbiriyle yumuşak biçimde
kaynaşmayıp da birbirinden bağımsız duruma gelir gelmez ise kriz
işte oradadır“
(59).
Ayrıca:
M-P-M
sürecinin kesintiye uğraması; paranın üretken sermayeye (üretim
araçlarının satın alınmasına) dönüşümünde ortaya çıkan
tıkanma, aynı zamanda yeniden üretime başlamak için satın
alınması gereken üretim araçlarının şu veya bu kaleminde,
örneğin hammaddelerde fiyat değişimi (artışı) krize neden
olabilir. Üretim yavaşlatılarak hammadde fiyatı arttırılabilir,
örneğin petrolde.
"Kriz;
1. (paranın) üretken
sermayeye yeniden dönüştürülmesi
sırasında ortaya çıkabilir; 2. üretken sermaye parçalarının,
özellikle
hammadde parçasının
değerindeki
değişmeler yoluyla,
örneğin pamuk hasadının miktarında bir azalma olduğunda
-böylece değeri artınca- ortaya çıkabilir. Burada henüz
fiyatlarla değil, değerlerle ilgileniyoruz“ (60).
3.4-Doğrudan sömürü ve gerçekleştirilme koşulları aynı değildir-pazar sürekli genişlemek zorundadır
Art
değersiz doğrudan üretim süreci düşünülemez; artı iş
(“emek”) metada cisimleşmekle artı değer üretilmiş olur. Ne
var ki, artı değerin üretilmesiyle kapitalist üretim süreci
tamamlanmış; bu süreçte kullanılan sermaye hareketi sonlanmış;
yani sermaye çıkış noktasına yeniden üretim araçları
biçiminde geri dönmüş olmaz. Artı değer üretimi, doğrudan
üretim sürecinin ilk aşamasıdır. Yani P-M aşamasıdır. Bu
aşamadan sonra sıra ikinci aşamaya gelir: M-P aşaması. Bu
demektir ki, üretilen ürün satılmak zorundadır; ürün
biçimindeki sermaye+artı değer, paraya dönüşmek zorundadır.
Sermaye hareketinin bu sürecinde çok şey olabilir; ürünler
satılmayabilir veya maliyet fiyatının altında satılabilir. Bu
durumda gerçi işçi/iş gücü sömürülmüştür, ama sömürünün
ürünü olan değer (üretilen meta) satılamadığı veya maliyet
fiyatının altında satıldığı için kapitalist açısından
sömürü realize edilmiş olmaz; gerçekleşmiş olmaz. Bu,
kapitalistin zarar etmesi anlamına gelir. Demek ki, doğrudan sömürü
ve bu sömürünün gerçekleştirilme koşulları bir ve aynı
değildir; yani P-M'nin ve M-P'nin gerçekleşme koşulları
farklıdır. Sadece zaman ve mekan bakımında değil, aynı zamanda
kavramsal olarak da gerçekleşme koşulları farklıdır. P-M'de
toplumun üretici güç durumu belirleyici bir rol oynarken M-P'de
toplumun alım gücü belirleyici rol oynar. Burada söz konusu olan
mutlak alım gücü değildir; uzlaşmaz çelişkili dağıtım
ilişkileri üzerinde yükselen alım gücü; yani toplumun büyük
kitlesinin alım gücü. Tam da bu alım gücü sınırlıdır. Bunun
sınırlı olmasında sermaye birikimin dürtüsünün; sermayeyi
çoğaltma dürtüsünün; genişletilmiş aşamada artı değer
üretme dürtüsünün rolü vardır. Burada kapitalist üretimin bir
yasası açığa çıkıyor: Ne pahasına olursa olsun;
a)
üretim yöntemlerini sürekli yenilemek; modernleştirmek ve
b)rekabette üstün gelmek ve üretimi sürekli iyileştirmek için
mevcut sermayeyi sürekli genişletmek bu
sürecin kaçınılmaz sonucu, pazarın sürekli genişletilmesidir.
Pazarın sürekli genişlemesi ise sermaye ve üretimin
uluslararasılaşmasından başka bir şey değildir (61). Öyleyse
sermaye ve üretimin uluslararasılaşması da yeni değil; en
azından kapitalizm kadar eskidir.
Sonuç
itibariyle:
"1.Genel
kriz olasılığı,
sermayenin başkalaşması sürecinde,
iki bakımdan veridir; para dolaşım
aracı olarak
işlev gördükçe (kriz
olasılığı, İ. Okçuoğlu)
alım
ve satımın
birbirinden
ayrılmasındadır; para ödeme
aracı olarak
işlev gördükçe birbirinden farklı iki iş görür -değer
ölçütü ve
değeri gerçekleştirici
olarak hareket eder. Bu her iki yön birbirinden ayrılır. Bu ikisi
arasındaki aralıkta
değer
değişirse, eğer metanın satıldığı andaki değeri,
paranın değer ölçütü olarak ve dolayısıyla karşılıklı
yükümlülüklerin ölçütü olarak hareket ettiği andaki meta
değeri
kadar değilse, o zaman metanın
satışından elde edilen parayla
yükümlülük yerine getirilemez ve bu nedenle, geriye doğru
yalnızca bu tek işleme bağlı olan tüm işlemler, çözüme
bağlanamaz.
O
zaman meta, yalnız sınırlı
bir zaman boyunca
satılamazsa, her ne kadar değeri değişmese bile,
para ödenme aracı
olarak hareket edemez, çünkü o kimliğiyle kabul
edilmiş belli bir zaman süresi içinde işlevini
yerine getirmiş olması gerekir. Ancak aynı miktarda para, bir dizi
karşılıklı işlem ve yükümlülükte art arda işlevsel olduğu
için ödeme güçsüzlüğü yalnızca bir noktada değil, birçok
noktada olur ve kriz
ortaya
çıkar...
Ama
ikinci durumda kriz, meta satılmadığı için patlak vermez,
belirli
bir zaman süresi içinde
satılmadığı için patlak verir; kriz ortaya çıkar ve
karakterini yalnızca metanın satılmamış
olmasından
değil; ama bu belirli metanın belirli bir zaman süresi içinde
satılmasına bağlı olan bir
dizi ödemenin yerine getirilememiş olmasından
alır. Bu, para
krizlerinin karakteristik biçimidir.
Dolayısıyla,
alım ve satım birbirinden ayrıldığı için kriz
ortaya çıktıysa, para ödeme
aracı olarak
belirir belirmez, bir para
krizi
halini alır ve ikinci
kriz
biçimi,
birincisi
ortaya çıktığı
zaman onu, işin seyri gereği (doğal olarak) izler...
2.Krizler
fiyatlardaki
değişikliklerden ve
fiyatların altüst oluşundan ileri
geliyorsa, bunlar metaların değerindeki
değişmelerle örtüşmedikçe,
doğal olarak, sermayenin genel bir çerçevede incelenişi sırasında
ele alınamaz, çünkü bu konumda meta fiyatlarının, meta
değerleriyle
özdeş olduğu var
sayılmaktadır.
3.
Krizin genel
olasılığı,
sermayenin kendisinin biçimsel başkalaşımıdır (Paranın
üretim araçlarına dönüşmesi=makinelerin, hammaddelerin vb.
satın alınması -üretim araçlarının ürüne dönüşmesi-
ürünün paraya dönüşmesi - paranın yeniden üretim araçlarına
dönüşmesi=Sermaye hareketi, İ. Okçuoğlu),
zaman
ve mekanda alımın ve satımın ayrılmasıdır. Ama bu, asla krizin
nedeni değildir...Eğer birisi nedeninin ne olduğunu sorarsa,
krizin soyut
biçiminin olabilirlik
biçiminin, olasılıktan fiiliyata
neden dönüştüğünü bilmek istiyor demektir.
4.
Krizlerin genel
koşulları, değerdeki
dalgalanmalardan farklı olarak ortaya çıkan fiyat
dalgalanmalarından (bu, kredi sistemine bağlı olsun ya da olmasın
fark etmez) bağımsız oldukça, kapitalist üretimin genel
koşulları yönünden açıklanabilir nitelikte olmalıdır...
5.
Yeniden
üretimin birinci evresindeki altüst oluşlardan ileri
gelen krizler;
yani
metaların paraya dönüşündeki kesinti ya da
satışın kesintiye uğraması.
Birinci türden (hammadde fiyatlarındaki artıştan ileri gelen)
krizlerde, kriz,üretken sermayedeki etmenlerin geriye
akışındaki
kesintiden kaynaklanır“ (62).
4-Üretimin,
sermayenin mevcut kendini değerlendirme sınırını aşan
derecede
genişletilme dürtüsü
ekonomik krizin oluşması için
dördüncü bir nedendir
4.1-Pazarda
rekabet, üretimin genişletilmesi ve kriz
Tekil
olarak her bir kapitalist veya tekel, üretiminin kapsamını,
kullanabildiği sermaye miktarına göre ölçebilir. Onun için
önemli olan, pazar pastasında mümkün olan en büyük payı
kapmaktır. Fazla üretirse bunun suçlusu olarak rakibi görür.
Kapitalist
pazar payını iki yoldan genişletebilir:
Birincisi:
Mevcut pazardaki payını arttırmak -rakibinin payından almak
(rakibini devralmak veya payından kaparak köşeye sıkıştırmak).
İkincisi:
Pazarı genişletmek (63).
4.2-Rekabet,
modern teknoloji, üretimin genişlemesi ve kriz
Modern
teknoloji, tek tek sermayeleri; kapitalistleri, işletmeleri sürekli
teknoloji yenilemesine zorlar. Rekabet bunu gerekli kılar. Üretim
genişler, pazar da genişler. Ama bu, ahenkli, orantılı bir
genişleme ve gelişme değildir. Kapitalizmde bu imkansızdır.
Makineli
üretim aşamasında kapitalizm devasa bir genişleme gücüne sahip
olur; rekabet, modern teknoloji bu genişlemeyi sağlamanın
araçlarıdır. Devasa genişleyen sanayi, pazarın ve dolayısıyla
üretimin de devasa genişlemesi, artması demektir. Ama sanayinin
genişleme gücü karşısında pazarın genişleme gücü ancak çok
sınırlı karşı etkide bulunur; yani sanayi ürünlerinin hepsini
emen; genişleme yeteneği sanayinin genişleme yeteneğine eş olan
bir pazar genişlemesi olamaz. Dolayısıyla, üretimin genişlemesine
ayak uyduramayan pazar genişlemesi belli bir noktaya gelindiğinde
-sanki hepsi satılıyormuş gibi üretim devam ederken, pazarın
satılmayan ürünlerle dolup taşmaya başlaması- üretimin
genişlemesiyle çatışmaya girer. Kapitalizmde bu çatışma
kaçınılmazdır. Bu çatışmanın diğer adı da ekonomik
krizdir-fazla üretim krizi. Bu çatışmadan bir çözüm çıkmaz,
daha doğrusu nihai bir çözüm çıkmaz. Belli aralıklarla bu
kriz, çatışma yaşanır. Bundan kurtulmanın -çatışmayı yok
etmenin- yegane yolu, kapitalist sistemi yok etmektir (64).
4.3-Kapitalizmin
makineli üretim aşaması ve kriz
Makineli
üretimin; fabrika üretiminin hakim olduğu kapitalist üretimde
genişlemenin ve gelişmenin önünde pazar sorunu ve hammadde
yetmezliği engel olabilir.
"Fabrika,
varlığının belli bir genişliğine ve belli bir olgunluk
derecesine sahip olduğunda...bu işletme biçimi esneklik, sadece
hammadde ve sürümde sınırlarını bulan ani sıçramalı
genişleme yeteneği kazanır“ (65).
4.4-Kapitalist
üretimde anarşi yasası geçerlidir
Kapitalist
üretimin esas amacı mümkün olduğunca artı değer elde etmek,
mümkün olan bütün yöntemleri kullanarak iş gücü sömürüsünü
arttırmak; üretimi arttıran teknoloji ve yöntemler kullanmak ve
pazarın alım gücünü göz önünde tutmaksızın seri üretim
yapmaktır.
Kapitalizmde
üretimde anarşi yasası geçerlidir.
"Üretim
sürecini gözden geçirirken gördük ki, kapitalist üretimin bütün
hedefi olabilen en büyük artı değeri ele geçirmektir; başka
deyişle, belli bir sermayeyi kullanarak, ister iş gücünün
uzatılması yoluyla olsun, ister işbirliği, iş bölümü, makine
vb. aracılığıyla emeğin üretkenlik gücünü arttırarak olsun,
kısaca geniş ölçekli üretim, yani kitlesel üretim yoluyla,
olabilen en büyük miktarda doğrudan emeği fiiliyata geçirmektir.
Demek ki, pazarın sınırlarını dikkate almaksızın üretmek,
kapitalist üretimin doğasında vardır“
(66).
4.5-Toplumun
üretici gücünün gelişmesi ve kriz
Nüfusa
oranla devasa gelişen üretici güç, etkide bulunduğu ve giderek
daralan tabanla çelişir; bunun sonucu da krizdir.
"Kapitalist
üretim altında, nüfusa oranla gelişen muazzam üretkenlik ve
sermaye değerlerin...aynı oranda olmasa bile, nüfustaki artıştan
çok daha büyük bir hızla büyümesi, genişleyen servete oranla
sürekli daralan ve bütün bu muazzam üretkenliğin kendisi için
çalıştığı temelle çelişir. Bunlar, aynı zamanda, bu büyüyen
sermayenin kendi değerini artırdığı koşullar ile de çelişirler.
Ve bunun sonucu krizler“
(67).
4.6-Sermaye
birikimi, işsizlik ve kriz
Toplumsal
toplam ürünün sermaye olarak iş gören kısmının artması hem
çalışan nüfusun artmasına ve hem de işsizliğe neden olur.
Sermayenin organik bileşiminin yükselmesi, sonuçta bir taraftan
kar oranının düşmesine ve aynı zamanda da değişken sermayenin
(işçi sayısının) değişmeyen sermayeye oranla görece düşmesine
neden olur. Bu gelişme de sonuçta krize götürür (68).
4.7-Sermaye
hareketi - aşırı üretim ve aşırı birikim
Sermayenin
gelişmiş -ilerlemiş- hareketi sürecinde bu hareketin aşırı
üretim ve aşırı birikime doğru ilerlemesini engelleyen momentler
vardır. Bunlar, krizden farklı olan momentlerdir; mevcut sermayenin
bir kısmının değersizleşmesi; bir kısım sermayenin doğrudan
üretime hizmet etmeyen sabit sermayeye dönüştürülmesi; bir
kısım sermayenin üretken olmayan “yatırım”la israf edilmesi
-örneğin silahlanma harcamaları- vs.
“Ama
sermayenin gelişmiş hareketinde, bu hareketin sermayenin aşırı
üretimine ve birikimine (neden olmasını) engelleyen momentler
vardır; bunlar krizlerden farklıdır; örneğin mevcut sermayenin
bir kısmının sürekli değersizleşmesi; sermayenin büyük bir
kısmının, doğrudan üretime hizmet etmeyen sabit sermayeye
dönüşmesi; büyük miktarda bir sermayenin üretken olmayan israfı
vs.” (69).
4.8-Dünya
pazarı, para ilişkisi ve kriz
Para
ilişkilerinin gelişmesiyle dünya pazarı da bağımsızlaşır;
kendi başına hareket ediyormuş gibi bir sürece girer. Veya bunun
tersi de söz konusu olabilir; para ilişkilerinde bir daralma dünya
pazarını da daraltabilir, aynen bugünlerde krizden dolayı
yaşandığı gibi. Üretimde ve tüketimde her yönlü bağımlılık,
aynı zamanda üreticilerin ve tüketicilerin bağımsızlığı ve
birbirlerine karşı umursamaz tavırları; bütün bu ilişkiler
toplamı bir krize neden olan bir çelişki bütününü ifade eder
(70).
Sonuç:
Krizin
olası olabilmesi için meta üretiminin;
meta
ekonomisinin belli derecede gelişmiş olması; para ekonomisi
seviyesinde gelişmiş olması gerekir. Ancak metanın dönüşümüyle;
metanın paraya dönüşüm zorunluluğuyla, yani alım ve satımın
birbirinden ayrılmasıyla kriz doğabilir. Çünkü ancak meta
mübadelesi, birbirinden bağımsızlaşan M-P ve P-M bölümlerine
ayrıldığında mübadele olayı kesintiye uğramış olur. Ancak bu
durumda satın alma, yani paranın metaya yeniden dönüşümünün
ertelenmesi olası olur ve bu da krize neden olabilir.
Krizin
var olması için bu koşular ne denli kaçınılmaz olurlarsa
olsunlar, krizin zorunluluğunu açıklamaya yetmezler.
III.
Makalede “Ekonomik Krizlerin Zorunluluğu/Kaçınılmazlığı”
ele alınıyor.
*
Kaynaklar:
47) "Doğrudan
mübadelede ticaretinde üretimin esaslı bölümü, üreticinin
kendi gereksinimlerini karşılama niyetiyle gerçekleştirilmiştir
ya da işbölümünün daha gelişmiş olduğu durumlarda üretici
dostlarının kendisince bilinen gereksinimlerini karşılama
niyetiyle gerçekleştirilmiştir. Meta olarak değişilen şey,
aslında ürün fazlalığıdır ve bu fazlalığın değişilip
değişilmediği önemli değildir. Meta
üretiminde
ise metanın paraya dönüştürülmesi, satış olmazsa olmaz
koşuldur. Kişisel gereksinimler için doğrudan üretim olmaz.
Burada (metanın) satılmaması, krizin doğması demektir“ (K.
Marx, Artı Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s. 509).
48)K.
Marks,
Artı
Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s. 503
49)“Alım
ve satım birbirinden ayrılmadığı ve birbiriyle çatışmaya
düşmediği ya da ödeme aracı olarak paranın yapısında yer alan
çelişkiler fiilen işlevsel hale gelmediği sürece kriz de olmaz;
demek ki kriz, kendisini kendi basit biçimi içinde yani alımla
satımın çelişkisi ve ödeme aracı olarak paranın taşıdığı
çelişki biçiminde ifade etmedikçe söz konusu olamaz“ (K.
Marks,,
Artı
Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s.
512/513.
50)F.
Engels, Anti-Dühring, METE, 20, s. 289.
51)K.
Marks, Kapital III. MEW 25, s. 533.
52)K.
Marks, Kapital III. METE; 25, s. 496-498.
53)”Dolayısıyla,
yeniden üretim sürecindeki bu genişlemede ya da hatta normal
akışta bir bozukluk olunca kredi de kıtlaşıyor; kredi ile meta
elde etmek güçleşiyor. Bununla birlikte, nakit ödeme talebi ile,
kredili satışlara karşı gösterilen titizlik, bir çöküşü
izleyen sanayi çevrimi evresinin özellikleridir. Bizzat kriz
sırasında, herkesin elinde ürün bulunduğu, bunları satamadığı,
ama ödemeleri karşılayabilmek için satmak zorunda olduğundan,
kredi kıtlığının en üst düzeye ulaştığı ... sırada, en
büyük miktarlarda bulunan, atıl ya da yatırım arayan sermaye
kitleleri değil, daha çok, kendi yeniden üretim sürecinde
engellenmiş bulunan sermaye kitlesidir. O sırada yatırılmış
bulunan sermaye, yeniden üretim süreci tıkandığı için, büyük
kitleler halinde gerçekten atıl durumdadır. Fabrikalar kapanır,
hammaddeler yığılır, son şeklini almış ürünler, metalar
olarak piyasayı kaplar. İşte bu nedenle, bu gibi durumlarda, suçu,
üretken sermaye kıtlığına yüklemek son derece yanlıştır.
Kısmen, normal ama geçici olarak küçülmüş ölçekte yeniden
üretim sürecine, ve kısmen de, felce uğramış tüketime oranla,
üretken sermayedeki aşırı bolluk, asıl bu gibi zamanlarda söz
konusudur”.(K.
Marx, Kapital III. MEW 25, 500).
54)"Ne
var ki bu ticari krediye ek olarak önümüzde bir de gerçek para
kredi bulunmakta. Sanayiciler ile tüccarların aralarında alıp
verdikleri avanslar, bunlara bankerler ve borç para verenlerin
yaptıkları para avanslarla birbirine karışmış durumdadır...
Öte yandan, kısmen poliçe dalavereleri, kısmen de sırf poliçe
icadetmek için yapılan meta alışverişi ile bütün süreç
öylesine karmaşık hale gelir ki, geriye ödemelerin gerçekte uzun
zaman sonra ve ancak, kısmen dolandırılan para ikrazcılarının
ve kısmen de dolandırılan üreticilerin sırtında yapıldığı
hallerde bile, geriye ödemelerin düzenli olduğu çok kârlı bir
iş görüntüsü uzun süre devam eder. Böylece işler daima,
çöküşün tam arifesinde, neredeyse fazlasıyla sağlıklı bir
görünüştedir“
(K. Marks, Kapital III. METE, 25, s. 501).
55)”Kredi
sisteminin, aşırı üretimin ve ticarette aşırı spekülasyonun
ana manivelaları gibi görünmesinin biricik nedeni, doğası gereği
esnek olan yeniden üretim sürecinin burada son sınırlarına kadar
zorlanmasıdır; ve bu zorlanmaya da, toplumsal sermayenin büyük
bir kısmının, bunun sahibi olmayan ve dolayısıyla işleri,
bizzat kendi işini yürüttüğü zaman kendi malı olan
sermayesinin sınırlarını dikkatle ölçüp biçtiği halde şimdi
bambaşka bir biçimde ele alan kimseler tarafından kullanılması
yol açar. Bu yalnızca şu olguyu gözler önüne serer ki,
kapitalist üretimin çelişkili niteliğine dayanan sermayenin kendi
kendisini genişletmesi, ancak belli bir noktaya kadar gerçek
serbest bir gelişmeye izin verir ve böylece, aslında, sürekli
olarak kredi sistemi ile yıkılması ve kopartılması gereken
kaçınılmaz engeller ve bağlar yaratır.
Dolayısıyla,
kredi sistemi, üretken güçlerin maddi gelişmelerini ve bir dünya
piyasası kurulmasını hızlandırmaktadır. Yeni bir üretim
tarzının bu maddi temellerini böyle bir yetkinlik derecesine
yükseltmek, kapitalist üretim sisteminin tarihsel görevidir. Aynı
zamanda, kredi, bu çelişkinin şiddetli patlamalarını -krizleri-
hızlandırır ve böylece eski üretim biçimini çözüp dağıtacak
ögeleri oluşturur”(K.
Marks, Kapital III. METE, 25, s. 457).
56)
“Paranın,
değerin bağımsız bir biçimi olarak, metalara karşıt bir
durumda bulunması ya da değişim değerinin parada bağımsız bir
biçime bürünmek zorunda olması, kapitalist üretimin temel bir
ilkesidir; ve bu da ancak, belli bir metanın, değeri diğer bütün
metaların ölçüsü haline gelen bir madde halini alarak, genel bir
meta -diğer bütün metalardan farklı- par excellence bir meta
şeklini almasıyla mümkündür. Bunun, kendisini, özellikle,
paranın yerine, bir yandan kredi işlemlerini, öte yandan
kredi-parasını geniş ölçüde koyan, gelişmiş kapitalist
uluslar arasında iki bakımdan ortaya koyması zorunlu olur.
Kredilerin kısıldığı ya da büsbütün kesildiği darlık
zamanlarında, para birdenbire, biricik ödeme aracı ve diğer
bütün metalarla mutlak bir karşıtlık içerisinde, değerin
gerçek bir varlık biçimi olarak ortaya çıkar. Metaların
evrensel değer kaybı, bunların paraya, yani tamamıyla kendi
hayali biçimlerine dönüştürülmesindeki güçlük ya da hatta
olanaksızlık işte buradan gelir. İkinci olarak, kredi-parasının
kendisi de, ancak, nominal değeri tutarındaki gerçek paranın
mutlak olarak yerini aldığı ölçüde paradır...
Kredi-parasındaki bir değer kaybı (para olarak taşıdığı
tamamen hayali niteliğini kaybetmesinin burada sözünü bile
etmiyoruz) bütün mevcut ilişkileri altüst eder.” (K.
Marks, Kapital III. METE, 25, s. 532).
57)
“Metaların
dolaşımında, devamla para dolaşımında gelişmiş olan
çelişkiler, böylece krizin olasılıklarını da (geliştiren
çelişkiler), sermayede kendilerini otomatik olarak yeniden
üretirler; çünkü gelişkin meta ve para dolaşımı sadece
sermaye temelinde ortaya çıkar.
Ancak
potansiyel krizin gelişme adımları -gerçek kriz, ancak kapitalist
üretimin gerçek hareketinden, rekabet ve krediden çıkarılabilir-
krizler sermayenin, sermayeye özgü
özel
yönlerinden çıktığı ölçüde o yönlere geri giderek
izlemelidir, sadece meta ve para olarak varlığında değil.
Sermayenin
yalnızca (doğrudan) üretim
sürecinin kendisi,
bu çerçeveye yeni bir şey katamaz... Sorun
ancak, kendisi bir yeniden
üretim süreci
olan dolaşım
sürecinde
(satıl almak ve satmak) ortaya çıkar”.
(K. Marks,
Artı
Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s. 513).
58)
“Şu
söylenebilir: Krizin ilk biçimi, metanın başkalaşımının
kendisidir, alım ve satımın birbirinden ayrı düşmesidir.
İkinci
biçimiyle kriz, paranın ödeme aracı olarak işlevidir; ödeme
aracı olarak paranın iki farklı işlevi vardır ve zaman içinde
birbirinden ayrılmış iki evrede kendini gösterir. Gerçi ikinci,
birinciden daha somuttur ama bu iki kriz biçimi de henüz oldukça
soyuttur.
Önce,
sermayenin (dolaşımıyla aynı zamana denk gelen) yeniden
üretim sürecini incelerken
her şeyden önce, yukarıdaki biçimlerin kendilerini o süreç
içinde yinelediklerini ya da kendilerini ifade edebilecekleri bir
içerik, bir temel kazandıklarını kanıtlamak gerekir.
Sermayenin,
bir meta olarak yeniden üretim sürecini terk ettiği andan
itibaren hareketine... bir göz atalım...toplam meta sermaye ve her
bir tekil meta, M-P-M sürecinden, metanın başkalaşımı
sürecinden ... geçmek zorundadır. Bu başkalaşım biçimi içinde
yer alan genel kriz olasılığı -alım ve satımın birbirinden
ayrı düşmesi- demek ki, sermayenin de meta olması ve metadan
başka bir şey olmaması koşuluyla sermaye içinde mevcuttur”
(K. Marks,
Artı
Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s.511).
59)K.
Marks,
Artı
Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s. 508.
60)K.
Marks,Artı Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s. 516.
61)”Artı
değerin elde edilmesi, doğrudan üretim sürecini oluşturur...
Elden geldiğince çok artı emek sızdırılıp metalarda maddeleşir
maddeleşmez, artı değer üretilmiş olur. Ne var ki, bu artı
değer üretimi, kapitalist üretim sürecinin ancak birinci
perdesini --doğrudan üretim sürecini- tamamlar... (Sonra) sürecin
ikinci perdesi gelir. Tam metalar kitlesi, yani değişmeyen ve
değişen sermayeyi yerine koyan kısmı ile artı değeri temsil
eden parçayı da içeren toplam ürünün satılması gerekir. Eğer
bu yapılmaz ise, ya da kısmen veya üretim fiyatlarının altında
kalan fiyatlarla yapılırsa, işçi aslında sömürülmüştür,
ama bu sömürü, kapitalist için sömürü olarak gerçekleşmemiştir
ve bu durum, işçiden sızdırılan artı değerin, hiç
gerçekleştirilmemesi ya da kısmen gerçekleştirilmesi, ve hatta,
sermayenin kısmen ya da bütünüyle kaybedilmesi ile
sonuçlanabilir. Doğrudan doğruya sömürü koşulları ile, bu
sömürünün gerçekleştirilmesi koşulları özdeş değildir.
Bunlar yalnız yer ve zaman olarak değil, mantıken de birbirinden
farklıdır. Birincisi yalnız, toplumun üretici gücü ile,
ikincisi ise, çeşitli üretim kollarının aralarındaki orantılı
bağıntı ve toplumun tüketim gücü ile sınırlıdır. Ama bu son
sözü edilen güç, ne mutlak üretim gücü ile ve ne de mutlak
tüketim gücü ile belirlenmeyip, toplumun büyük bir kesiminin
tüketimini, az çok dar sınırlar içerisinde değişen bir
asgariye indirgeyen uzlaşmaz karşıtlık halindeki bölüşüm
koşulları temeline dayanan tüketim gücü ile belirlenir. Bu, bir
de, birikim eğilimi ile; sermayeyi genişletme ye genişlemiş
ölçekte artı değer üretme dürtüsü ile sınırlandırılmıştır.
Bu, üretim yöntemlerindeki devamlı devrimlerin, buna bağlı
olarak mevcut sermayenin uğradığı sürekli değer kaybının,
genel rekabet savaşımının ve yok olup gitme tehdidi altında sırf
kendi nefsini koruma aracı olarak, üretimi iyileştirme ve ölçeğini
genişletme gereksinmesinin zorunlu kıldığı kapitalist üretim
yasasıdır. Piyasanın bu nedenle sürekli genişlemesi ve böylece
piyasa ilişkilerinin ve bunları düzenleyen koşulların, gitgide
üreticiden bağımsız bir doğa yasası biçimine girmesi ve her
geçen gün daha denetlenemez hale gelmesi zorunludur. Bu iç
çelişki, kendisini, üretimin dışa dönük alanlara doğru
yayılması ile çözümlemeye çalışır. Ne var ki, üretkenlik
geliştikçe, kendisini, tüketim koşullarının dayandığı dar
temeller ile o denli çatışır bulur. Büyüyen bir artı nüfus
ile birlikte ve aynı zamanda bir sermaye fazlası bulunması, bu
kendinden çelişkili temel üzerinde hiç de çelişki sayılmaz.
Çünkü, bu ikisinin bir araya gelmesi, gerçekte, üretilen artı
değer kitlesini artırırken, aynı zamanda da, bu artı değerin
üretildiği koşullar ile gerçekleştirildiği koşullar arasındaki
çelişkiyi yeğinleştirir” (K.
Marks, Kapital III. METE, 25, s. 254/255).
62)K.
Marks,
Artı
Değer Üzerine Teoriler, II, METE 26.2, s. 516-518.
63)
“Ama
bireysel kapitalist açısından, o, üretiminin hacmini, onu hâlâ
kendisi denetleyebildiği ölçüde mevcut sermayesinin hacmi ile
ölçer. Onun amacı, piyasanın mümkün olduğu kadar büyük bir
bölümünü ele geçirmektir. Eğer herhangi bir fazla üretim
olursa, suçu kendi üzerine almayacak, rakiplerinin üzerine
atacaktır. Bireysel kapitalist, mevcut piyasanın daha büyük bir
oranını kendine ayırarak ya da bizzat piyasayı genişleterek
üretimini genişletebilir”
(K. Marks, Kapital III. METE, 25, s. 685).
64)
“Modern
makineli üretimin en ileri dereceye götürülmüş yetkinleşme
anıklığının, toplumdaki üretim anarşisi etkisiyle, tek başına
alınmış sanayici kapitalist için, onun makineli üretimini
durmadan iyileştirmeye, üretim gücünü durmadan artırmaya
zorlayarak, nasıl buyurucu, bir yasa durumuna dönüştüğünü
gördük. Üretim alanını büyütme yalın edimsel olanağı da,
onun için bir o denli buyurucu bir başka yasa durumuna dönüşür.
Gazların genişleme gücünün, yanında gerçek bir çocuk oyunu
kaldığı büyük sanayinin aşırı genişleme gücü, şimdi
kendini bize, tüm karşı basınca boş veren nitel ve nicel bir
genişleme gereksinmesi olarak gösterir. Karşı basınç tüketim,
çıkak, büyük sanayi ürünleri için pazarlar tarafından
oluşturulur. Ama pazarların gerek genişliğine, gerek derinliğine
yayılma olanağı, ilkin etkisi çok daha az etkili olan bambaşka
yasalar tarafından yönetilir. Pazarların genişlemesi, üretimin
genişlemesi ile birlikte gidemez. Çarpışma kaçınılmaz olur ve
bu çarpışma, kapitalist üretim biçiminin kendini parçalamadığı
sürece bir çözüm yaratamayacağı için, devirli duruma gelir.
Kapitalist üretim yeni bir "kısır döngü" doğurur”
(F.
Engels, Anti-Dühring, METE, 20, s. 256/257.
65)K.
Marks, Kapital I, METE, 23, s. 474.
66)K.
Marks, Artı Değer Üzerine Teoriler, METE, 26.2, s. 522.
Kaynaklar:
67)K.
Marks, Kapital III. METE, 25, s. 277.
68)
“Toplam
toplumsal ürünün sermaye olarak iş gören kısmındaki artıştan
kaynaklanan çalışan nüfustaki fiili bir artışın itkileri yanı
sıra, yalnızca nispi bir aşırı nüfus yaratan ögeler de vardır.
Kâr
oranındaki düşmenin yanı sıra, sermayelerin kitlesi büyür ve
mevcut sermayede, bu düşüşü durduran ve sermaye-değerlerin
birikimini hızlandıran bir değer kaybı da yan yana gider.
Üretkenlikteki
gelişmenin yanı sıra, sermayenin bileşimi daha yüksek bir düzeye
çıkar, yani değişen sermayenin değişmeyen sermayeye olan
oranında nispi bir artış olur.
Bu
farklı etkiler, egemen bir biçimde, bir seferinde yer olarak yan
yana işlerler ve bir başka seferde zaman olarak birbirlerini
izlerler. Zaman zaman bu zıt etmenlerin çatışması, krizlerde
açığa çıkar. Krizler, daima, mevcut çelişkilerin ancak geçici
ve zora dayanan çözümleridir. Bunlar, bir süre için bozulmuş
dengeyi tekrar kuran şiddetli patlamalardır”.
(K. Marks, Kapital III. METE, 25, s. 259/260).
69)K.
Marks, Grundrisse, s. 636.
70)
“Dünya
pazarının bağımsızlaşması,... para ilişkilerinin (değişim
değerinin) gelişmesi ile,...büyüdüğü için, üretim ve
tüketimdeki genel bağlantı ve çok yanlı bağımlılık da,
tüketiciler ve üreticiler arasındaki serbestlikle ve birbirine
karşı ilgisizlik ile büyür; bu çelişki krizlere yol açtığı
vb. İçin, bu yabancılaşmanın gelişmesi ölçüsünde onun
bulunduğu taban üzerinde onu ortadan kaldırma girişiminde
bulunur;günlük fiyat listeleri, para kurları, ticaret yapanlar
arasındaki mektup, telgraf vb. (doğal olarak iletişim araçları
da aynı zamanda çoğalır) bağlantıları sayesinde her birey
bütün ötekilerin etkinliği üzerinde bilgi sağlar ve kendi
etkinliğini buna göre dengelemeye çalışır. (Bu demektir ki,
herkesin arzının ve talebinin bütün ötekilerden bağımsız
oluşmasına karşın, herkes kendine genel arz ve talep durumu
konusunda bilgi sağlamaya çalışır ve bu bilgi de yeniden,
uygulamada onlar üzerinde ayrı bir etki yapar. Bütün bunlar,
herhangi bir noktada yabancılaşmayı ortadan kaldırmamakla
birlikte, daha önceki bir noktanın ortadan kaldırılması
olanağını içeren koşullara ve bağlantılara götürür)” K.
Marks,Grundrisse, 94).