deneme

26 Mayıs 2021 Çarşamba

BİR ACAYİP KRİZ-KONJONKTÜR HAREKETİ


BİR ACAYİP KRİZ-KONJONKTÜR HAREKETİ

SANAYİ ÜRETİMİ VERİLERİNİN GÖSTERDİKLERİ


EKONOMİK KRİZ VE YOKSULLUK


Ekonomik krizin veya tam söyleyecek olursak kapitalizmde fazla üretim krizinin kavram olarak tanımlanması zor değildir. Aslında yeniden tanımlamaya da gerek yoktur. Ancak, soruna hangi sınıfsal açıdan bakılıyorsa ekonomik kriz de o sınıfa göre tanımlanmaktadır. Bu nedenle saymakla bitmeyecek kadar tanımlaması vardır. Bir ara “Günümüzde Emperyalizm, Sermaye ve Üretimin Uluslararasılaşması Süreci” çalışmasında (1) 30‘a yakın emperyalizm türü saymıştım. Kriz tanımlamasına gelince 30‘u ikiye katlamak gerekir. Neyse, belki de biraz abartıyorum ama abartılı da olsa kriz tanımlaması söz konusu olduğunda acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Belki de burjuva politik ekonominin içerik ve kavramsal olarak Marksist-Leninist politik ekonomiye en çok; derin ve kapsamlı olarak sirayet ettiği alan, ekonomik kriz alanıdır. Kapitalizmde kaç kriz türü vardır sorusundan başlayarak, her olumsuz görüngüyü kriz sayarak, sermaye türlerini birbirine karıştırarak sonunda hiç zahmete katlanmadan kapitalist sistemi çökertmeye kadar uzanabilirsiniz. Yani Marks‘ın tanımladığı ekonomik krizi bayağılaştırabilirsiniz. Bunu nasıl yapabilirsiniz?

-Sürekli krizden bahsedip işin içinden çıkarsınız.

-Dolar veya avronun her zıplamasına işte bu kriz dersiniz.

-Olmazsa mali krizi, ekonomik krizle aynılaştırabilirsiniz.

-Borsa hareketine bakarak kriz tanımlaması yapabilirsiniz.

-Devlet kredi bulamıyorsa kriz var diyebilirsiniz.

-Belli takvimlerde ödenmesi gereken dış borç miktarına bakarak, bunu nasıl olsa ödeyemezler diyerek, geleceğin olası borç krizini güncelmiş gibi anlatabilirsiniz.

-Banka batmaz, borsa çakılmaz, ama siz dört başı mamur bir mali krizden bahsedebilirsiniz.

-Bu da olmazsa yoksulluğu krize bağlarsınız vs.

Ama nedense kapitalizmin makineli üretim aşamasında; yani genişletilmiş yeniden üretim aşamasında, genişletilmiş yeniden üretim sürecinden, yani üretimden kaynaklanan ama dolaşım aşamasında açığa çıkan kriz, fazla üretim krizidir, kapitalizmin yegane krizidir demekten kaçınırsınız. Bunu söyledikten sonra zaten yukarıda bir kısmını sıraladığımız kriz tanımlamalarının hiçbir anlamı kalmayacaktır. Bilerek mi kaçınılır, yoksa işin farkına varmadan mı yapılır, orası ayrı bir konu. Ama açık olan geniş anlamda “sol” içinde, dar anlamda da kendini Marksist, Marksist-Leninist diye tanımlayan yelpazede küçük burjuva, liberal kriz anlayışları çok yaygındır, hakimdir.

Sonuçta şu oluyor: Lenin, “proletaryanın gerçeğe ihtiyacı vardır”, gerçeği öğrenmelidir diyor. Yukarıdaki anlayışlar ise gerçeği anlatmaktan, açıklamaktan çok uzak. Lenin, gerçeği olduğu gibi anlatmamak proletaryanın davasına zarar verir diyor. Yukarıdaki anlayışlar ise gerçeği olduğu gibi açıklamıyor, anlatmıyor.

Sanki ekonomik kriz, kafasına estiği zaman gelen, canı sıkılınca giden bir zebani. Sürekli krizciler için hiç gitmeyen bir zebani. Ama zebaniyi de yönlendiren bir “güç” yok mu, diye kendimize sormuyoruz.

İşin kısası, yukarıdaki anlayışlara göre ekonomik kriz, öyle kural-yasa falan tanımıyor. Örneğin,1999’da ortalığı kasıp kavuruyor (Marmara depremi), 2000 yılında çekip gidiyor ve 2001 yılında yeniden geliyor, aynı yıl içinde tekrar gidiyor, 2008 krizinde yeniden geliyor ve hala gitmedi!

Kapitalist ekonominin, ekonomik krizin ele alınışı bana geçmiş dönemi hatırlatıyor.

Yarı feodal, yarı sömürge, emperyalizme bağımlı Türkiye diye başlayıp, kahrolsun faşist diktatörlük ve iki süper devletle devam edip, yaşasın demokratik halk devrimiyle biten o bildiriler ve makaleler!

Nerede, o, propaganda mı, ajitasyon mu olduğu bilinmeyen, birçok anlayışı aynı anda veren “melez” yazılar!

O dönemi geride bıraktık. Ama içerik değişse de kalıp aynı kalmış gibi geliyor bana. Öyle yazıp çizmenin yerini şimdi her yerde kriz, her şeyde kriz ve sistem çöküşü aldı. Bir kalem oynatmakla kapitalizme ölümcül darbe vurmak her “yiğidin” harcı değildir. Ama böylesi “yiğitler” hemen her köşede var.

Bu yazıda Türk ekonomisinde krizin gelişme seyrine bakacağız. Yani ekonomik kriz veya fazla üretim krizi derinleşiyor mu, yerinde mi sayıyor veya da ekonomide, somutta da maddi değerlerin üretiminde krizden çıkma işaretleri var mı veya da ekonomi krizden çıkmış mı sorularına cevap bulmaya çalışacağız.

Aylık sanayi üretimi bazında şimdiki kriz 2018’in Temmuz ayından sonra patlak verdi. Temmuz ayında sanayi üretimi, sonraki aylara göre en yüksek seviyesindeydi. Dolayısıyla aylık sanayi üretim bazında ekonominin krizden çıkıp çıkmadığı veya genel gelişme seyrini ölçmek için Temmuz ayı verisini kıstas olarak alıyoruz; sanayi üretiminin bu ayın üretim değerini aşması ve bu aşmanın en azından birkaç ay arka arkaya devam etmesi; belli bir süreklilik kazanması ekonominin krizden çıktığını gösterir.

Her halükarda kriz başlangıcının gerçeğe en yakın verisi, ne zaman patlak verdi sorusunun en doğru cevabı yılın çeyrekleri bazındaki değerlerde değil, aylık değerlerde aranmalıdır.

Kriz olgusunun tespitinde aylık sanayi üretimi sonuçları bu makale için yeterlidir. Ancak, istiyorsanız yıllık ve çeyreklik verileri ve aynı zamanda imalat sanayinde kapasite kullanım oranlarının seyrini de ele alabilirsiniz. Burada imalat sanayinde kapasite kullanımının seyrine de değineceğiz.

Bakalım veriler bizi nereye götürecek?

Türkiye Ekonomisinde Sanayi Üretiminin Seyri

Yıllara göre sanayi üretimi:


Bu grafikte Temmuz 2018’de patlak veren krizin, yıl bazında etkisini sadece 2019’da gösterdiğini görüyoruz; 2019 yılı Türkiye ekonomisi için bir kriz yılı olmuştur. Başka bir deyişle; ekonomik kriz yıl olarak sadece 2019’da etkiliydi. 2020 bir kriz yılı değildir; yüzde 2,2 oranında büyüyen bir ekonomiye krizde debeleniyor diyemezsin. Ancak, bu kriz şiddeti bakımından ne 2008 ne de daha önceki krizler kadar ağır/şiddetli olmamıştır. Örneğin 1994 krizinde sanayi üretimi yüzde 6,3; 1999 ara krizinde yüzde 3,7; 2001 krizinde yüzde 8,7; 2008’de yüzde 0,6; 2009’da yüzde 9,9 oranlarında mutlak küçülürken, şimdiki kriz 2019’da ancak yüzde 0,6 oranında küçülmüştür. Şimdi dönüp bir arkamıza bakalım; kriz konusunda, batıyor, çöküyor konusunda ne söylemişiz?

Ekonomi 2019’da krizdeydi, 2020’de krizde değildi, peki, şimdi, 2021 yılında durum nedir?

Bu soruya cevap verebilmek için sanayi üretiminin ayrıntılı verilerine ihtiyaç vardır. Bu verilerde aylık sanayi üretimi verileridir. Şimdi bir de bu verilere bakalım.

Temmuz 2018’den Mart 2021’e 33 ay eder. Bu süreç içinde sanayi üretiminin seyrini analiz ederek konjonktür hareketinin (sermayenin çevrimsel hareketinin) hangi aşamalardan (kriz-durgunluk-canlanma) geçtiğini tespit edebiliriz. Gelişmeyi grafik üzerinde tam gösterebilmek için söz konusu 33 aylık dönemi ikiye böleceğiz. Grafikleştirdiğimiz birinci tabloda Temmuz 2018-Mart 2020 arasında aylık sanayi üretiminin, grafikleştirdiğimiz ikinci tabloda da Ocak 2020-Mart 2021 arasında aylık sanayi üretiminin seyrini ele alacağız.(2)


 

 

 

 

 

 

Birinci tablo/grafik: İlla burada bir W görmek istiyorum diyorsanız o W’yi görebilirsiniz. Ama mutlaka bir L olmalıdır diyorsanız onu bulamazsınız. Ama en azından bir V olmalıdır diyorsanız, o da yok. Hiç olmazsa bir U görelim diyorsanız, o da yok.

W biçiminde üretim seyrini sona bırakalım. Şayet sanayi üretiminde, dolayısıyla ekonominin kriz seyrinde bir L aramak, üretimin uzun bir dönem, bayağı uzun bir dönem, örneğin birkaç yıl yerinde saymasını aramak demektir. Türkiye ekonomisinde bir L olabilmesi için örneğin sanayi üretiminin Aralık 2018’deki yüzde 6,3 oranındaki küçülme bandında seyretmeye devam ediyor olması gerekirdi. Ama öyle olmadı.

V de olmadı. Yani üretimde sert bir küçülme ve hızla yeniden artışa/büyümeye geçme. Yukarıdaki verilerde böyle bir gelişme görmüyoruz. Ama ikinci grafikte böyle bir gelişme var. Ona da ayrıca geleceğiz.(3)

Bir U da göremiyoruz. Yani belli bir süre devam eden durgunluktan hızla canlanmaya geçme durumu da yok.(4)

Ancak, yukarıdaki grafikte bir W bulabiliriz. Aralık 2018’de sanayi üretimi yüzde 6,3 oranında küçülüyor (93,7), 2019’un Ocak, Şubat ve Mart aylarında üretim artıyor; Mart ayında sanayi üretiminde küçülme oranı yüzde 0,8; Nisan ayında yüzde 1,8 ve Mayıs ayında da yüzde 0,6 oranında. Haziran ayında yüzde 5,2 oranında küçülüyor. Sonraki aylarda dengesiz, inişli-çıkışlı artarak Kasım 2019’da Temmuz 2018’deki seviyesini yakalıyor.(5)

Burada tam bir W var. Ancak, üretimde yeniden bir küçülme olmuyor; 2019’un Kasım ve Aralık ve 2020’nin Ocak ve Şubat aylarında üretim artıyor; arka arkaya birkaç ay devam eden üretim artışı sanayi üretimi bazında ekonominin krizden çıktığının en açık göstergesidir (Nitekim ekonomi 2020 toplamında yüzde 2,2 oranında büyüyor).

2020’nin Şubat ayında sanayi üretimi 2018’in Temmuz ayına göre yüzde 4,4 oranında büyüyor. Ama sonrasında ekonomi dışı bir faktörden kaynaklı olarak sanayi üretiminde sert bir düşüş yaşanıyor. Bu gelişmeyi de grafikleştirdiğimiz tablo II’de görüyoruz.


İkinci tablo/grafik: Kasım 2019-Şubat 2020 arasında sanayi üretimin seyrini, üretimin yönünü değiştirecek derecede güçlü olan bir ekonomik faktörün etkili olduğunu görmüyoruz; böyle bir faktör yok. Verilerin de gösterdiği gibi üretim, artış trendinde. Ancak, ekonomi dışı bir faktörün etkisiyle sanayi üretiminde sert bir düşüş, Nisan ayında yüzde 32,2 oranında bir daralma yaşanıyor. Bu daralma Covid-19 salgınının etkisinden dolayıdır. Bu salgın sadece Türkiye ekonomisini değil, bütün dünya ekonomisini derin etkilemiştir. Salgının etkisiyle sanayi üretimi Mart ayında yüzde 2,3, Nisan ayında yüzde 32,2, Mayıs ayında yüzde 19,1 ve Haziran ayında da yüzde 4,8 oranında daralıyor. Burada dip noktası 67,8 olan (yüzde 32,2 oranında daralma) bir V hareketi var. Temmuz 2020-Mart 2021 arasında ise sanayi üretimi giderek artan oranda sürekli büyüyor.

Peki, ekonomi dışı faktör ne oluyor? Ekonomi dışı faktör, sermaye çevrimini; konjonktür hareketini kesecek, başka bir yön verecek derecede etkiliyor; sermaye hareketinin yasallığını devre dışı bırakabiliyor.

Ara kriz denen bu olgu yeni değildir, kapitalist ekonomide dönem dönem görülmüştür. Örneğin I. Dünya Savaşı, dünya ekonomisinin seyrini (sermayenin çevrimsel hareketini) değiştirmiştir. Örneğin Marmara depremi (1999) Türkiye ekonomisinin seyrini değiştirmiştir. II. Dünya Savaşından sonra Batı’nın emperyalist ülkelerinde ara kriz olgusu yaşanmıştır. Şimdi de Covid-19 salgını aynı işlevi görmektedir.

Ama ara kriz faktörüne açıklık getirmeden önce bir de imalat sanayi kapasite kullanım oranlarına bakalım.

Kapasite kullanım oranı


Yukarıdaki grafik bize şunu anlatıyor: 2018’de kriz öncesinde imalat sanayinde kapasite kullanım oranı en yüksek seviyesine Haziran ayında ulaşmış. Bu oran yüzde 78,3. Sonraki aylarda bu oran giderek düşer; krizin dip noktası sayılabilecek aylarda; Kasım ayında yüzde 74,1; Aralık ayında keza yüzde 74,1; Ocak 2019’da yüzde 74,4; Şubat 2019’da yüzde 74; Mart 2019’da yüzde 74,3 oranlarında gerçekleşir. Kapasite kullanım oranları sonraki dönemde Kasım 2019’a kadar dengesiz bir seyir içinde sürekli artar. Kasım 2019-Mart 2020 arasında yüzde 77,2’den yüzde 75,3’e düşer. 2020’nin Mart ayından Nisan ayına düşüş çok sert olur; yüzde 75,3’ten yüzde 61,6’ya gerileme, yani 13,7 puanlık bir düşüş. Bu düşüş aynı dönemde sanayi üretimindeki yüzde 32,2 oranındaki daralmada ifadesini bulur. Kapasite kullanım oranı 2020’nin Mayıs ve Haziran aylarında yüzde 60 bandını aşamaz. İmalat sanayinde kapasite kullanım oranı Temmuz 2020-Mayıs 2021 arasında ortaklama olarak yüzde 73-75 bandında seyretmektedir.

Kriz ve ara kriz süreci:


Yukarıdaki grafikte konjonktür çevriminin 2018’de krizin patlak vermesinden bu yana nasıl bir seyir izlediğini göstermek istedik. Krizin patlak vermesiyle birlikte sanayi üretimi Eylül 2018-Ekim 2019 arasında sürekli yüzde 6,3 ila yüzde 0,3 daralma/küçülme bandında seyretmiştir. Bu “dört başı mamur”, ama etkili/derin olmayan bir fazla üretim krizdir.

Ara kriz 2020’nin Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarını kapsıyor. Sanayi üretimi ara kriz öncesindeki en yüksek seviyesini (Şubat 104,4) Ağustos ayında aşıyor (106,1). Ağustos 2020’de bugüne kadar (Mart 2021) sanayi üretimi sürekli artan oranlarda büyüyor.

Bu durumda iki krizle karşı karşıyayız. Kapitalist ekonominin kendi yasallığı sonucunda Temmuz 2018’de patlak veren fazla üretim krizi. Covid-19 salgınının etkisi sonucunda patlak veren ara kriz.

Peki, nasıl oluyor bu iş?

Yukarıda değinmiştik: Sanayi üretimi aylar bazında Temmuz 2018’deki seviyesini aştıktan sonra 2020 Mart ayında yeniden daralmasının ekonominin herhangi bir sorunundan kaynaklanan bir nedeni yoktu. Bu nedeni konjonktür hareketinin dışında aramak gerekir. Bu da Covid-19 salgınıdır. Bu salgın, sermaye hareketi çevrimini sekteye uğratacak, bozacak, başka yön verecek derecede sanayi üretimini ve dolayısıyla bütün ekonomiyi etkilemiştir. Bu gelişme sadece Türkiye’de olmadı; salgın, ekonomi dışı faktör olarak bütün dünya ekonomisini vurdu. Bu etkileme, krizden çıkan ekonomiler için ara krize neden olurken, krizde olan ekonomilerde krizin derinleşmesine neden olmuştur.

Peki ara kriz nedir ve nasıl oluşur?

Engels, “ara krizler tali karakterli” tanımlamasını yapıyor. Ara kriz, aynı zamanda, Marks’ın “küçük devrevilikler” tanımlamasının da bir içeriğidir. (6)

Engels, Marks’a yazdığı 30 Kasım 1882 tarihli mektubunda Bebel’i kast ederek “Onun, yeni büyük bir kriz üzerine umutlarını erken buluyorum. 1842’deki gibi bir ara kriz gelebilir.” diyordu(7)

Marks’ın “küçük devrevilikler” ve Engels’in de bizzat “ara kriz” kavramını kullanmaları, ara kriz olgusunun Marksist konjonktür teorisinde yerinin olduğunu göstermeye yeter. Bizi burada ilgilendiren, bundan ziyade, ara krizin neden “tali karakterli” olduğudur.

Fazla üretim krizi (çevrimsel kriz) ile ara kriz arasındaki belirleyici fark, ara krizin belli bir yasallığa tabi olmamasıdır, çevrimsel bir görünümde olmamasıdır. Çünkü ara kriz, önceden görülmeyen, ekonomide çevrimsellik dışı; ekonomi dışı faktörlerden dolayı patlak verebilir. Ara kriz, konjonktürün gelişme seyri içinde ortaya çıkan ve etkisi her zaman aynı şiddette olmayan özelliklerden dolayı da patlak verebilir.(Örneğin üretimin bir veya belli sektörlerde olağanüstü artması; fazla üretim). Dar anlamıyla bu fazla üretim olmazsa, ara kriz de olmaz; kapitalizmde fazla üretim, yasal olarak fazla üretim krizine neden olur, ama fazla üretim, yasal olarak ara krizin patlak vermesinin bir nedeni olamaz.

Demek oluyor ki ara kriz, ekonominin şu veya bu sektöründe kapitalizmin çelişkilerinin gelişmesindeki düzensizlikten, önemli bir banka iflası, sonuçsuz kalan spekülasyon, ekonomi dışı nedenlerden (savaşlar, doğal afetler –deprem vs.) dolayı patlak veriyor. Engels, E. Bernstein’a yazdığı 25-31 Ocak 1882 tarihli mektupta “... Kısmen yerel, kısmen özgün karakterli ara krizler. Şimdi böyle sadece borsa sahtekârlığına dayanan bir ara kriz yaşıyoruz” der (8).

Türkiye ekonomisinde ara kriz olgusu ilk kez 1999’da yaşanmıştır. Ekonomi dışı faktör olarak depremin yaratmış olduğu tahribat, 1999 yılı itibariyle ekonomide yüzde 5 mutlak küçülmeye neden olmuştur. Bunun ötesinde Asya-Rusya krizi de dış ticaret vasıtasıyla üretimin gerilemesinin başka bir nedeni olmuştur. Bu iki olumsuzluk, şiddetli bir ara krizin patlak vermesini beraberinde getirmiştir. (9).

Ara kriz, bu denli şiddetli olabilir mi? Olabilir de, olmayabilir de. Bu, krizin patlak vermesine yol açan nedenlere bağlıdır. Dolayısıyla, krizin şiddeti, ara kriz mi “normal” fazla üretim krizi mi değerlendirmesinde bir kıstas olmamalıdır. Şiddetli ara krizler olabileceği gibi (1999, Türkiye) nispeten kısa süren ve daha az şiddetli fazla üretim krizleri de olabilir.

Dünya ekonomisini ele alan çalışmada önde gelen ekonomilerin konjonktür hareketinde Covid-19’un bir ara kriz neden olup olmadığını veya kriz seyrini derinleştiren bir faktör olup olmadığını da ele alacağız.

Ancak, açıktır ki, ara krizden bahsedebilmek için ekonominin konjonktür/çevrim sürecinin kriz aşamasından çıkmış olması gerekir. Türkiye ekonomisinde olan da buydu.

Burada şunu da belirtmeliyim. Kriz olgusu bağlamında daha önceki 2018 krizinden bugüne yazılarda bazı yanlış anlamaya yol açabilecek tespitlere yer verildi. Örneğin ara kriz sorunu bu yazıda olduğu gibi ele alınmadı; salgın döneminde kriz, Temmuz 2018’de patlak veren krizin devamı olarak ele alındı. Bunların düzeltmesi ayrı bir değerlendirmede ele alınması gerekir. Ama bilinmesini istediğim için bu notu ekledim.

Sonuç itibariyle

Ekonomik kriz veya fazla üretim krizi konusunda Marksizm-Leninizm’in veya daha dar anlamda Marksist-Leninist politik ekonominin öğretisi, ekonominin krizde olup olmadığının tespiti ancak ve ancak maddi değerlerin (somutta da sanayi üretiminin) seyri temelinde yapılabilir, esas olan üretimdir. Kapitalizme özgü olan, onun nesnel bir yasası olan tek bir kriz vardır; fazla üretim krizi. Diğer kriz türleri, örneğin mali kriz, para krizi vb. kapitalizme özgün krizler değildir. Bu krizler olmaksızın da kapitalizm, kapitalizmdir. Ancak, fazla üretim krizinin olmadığı bir kapitalizm düşünülemez.

Bu bağlamda yaşanmakta olan kriz ve dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu kriz, anlaşılmak isteniyorsa öncelikle maddi değerlerin üretimine bakılması gerekir. Para, döviz veya bir bütün olarak mali sektörde hareketlenmenin, “kriz” diye tanımlanan gelişmelerin nedenini öncelikle maddi değerlerin üretiminde aramak gerekir. Üretimden bağımsız mali kriz, nadir patlak veren bir krizdir; hele hele günümüzde üretimin uluslararasılaşma boyutlarını göz önünde tutarsak mali kriz görüntüsünün ardında maddi değerlerin üretimindeki hareketlilik olduğu anlaşılır. Bu nedenle, özellikle geçen yüzyılın son çeyreğinden bu yana, o neoliberalizm rüzgarı eşliğinde bazı “Post-Marksizm” sevdalılarının, bu tasfiyecilerin mali kriz-fazla üretim krizi ayrımı yapmaları, bilinçli olarak mali krizi önplana çıkartarak kapitalizmi anlaşılmaz kılmaya çalışmaları kriz değerlendirmelerinde akılda tutulmalıdır. Mali kriz fantezisiyle, bu safsatayla Marksist-Leninist kriz teorisi sulandırılmak istenmektedir. Bu, ideolojik bir saldırıdır. Hesaplaşması, krizden krize hesaplaşmaya sığdırılamayacak kadar önemlidir. Bu, ideolojik, sınıfsal sorun krizden krize değerlendirmesine bırakılamaz. Sorunu böyle ele alanların sınıfla (işçi sınıfı) emekçi yığınlarla ilişkisi, bağı yoktur. Şatafatlı kavramlarla kendini örgüt, parti olarak tanımlayanlar, hitap ettikleri, örgütleyerek devrim yapmak istedikleri sınıf ve sosyal tabakalardan bihaber oldukları için krizin ne anlama geldiğini onlar; işçi sınıfı ve emekçi yığınlar kadar anlayamazlar.

Ekonominin kriz aşamasında işçi sınıfı mücadeleye, örgütlenmeye en yatkın durumdadır; işsizliğe, yoksulluğa, haksızlığa, sermayenin keyfi hareketine karşı en duyarlı olunan dönem ekonominin kriz aşamasıdır. Ama önce bunu anlamak gerekir, değil mi? Sonra da sınıfa hitap eden, onun taleplerini içeren bir “kriz-programı” olmalıdır, değil mi? Bunu yapabilmek için de ekonomik kriz olgusu öncelikle gündemimizde olmalıdır, değil mi?

Geniş anlamda “sol”, ekonomi üzerine maval okumaya devam ediyor, desteksiz atıyor; kapitalizm çöktü-çöküyor sarhoşluğu içinde kıyamet gününün yakın olduğunu dünya baldırı çıplaklarına muştulamaya devam ediyor. Bu türden abartılardan dolayı yanlış siyasi tespitler yaptığınıza, yapıldığına inanıyorsanız, hesabını sizi yanıltanlardan sormalısınız.

Sormalısınız, çünkü herkesine kendine özgün, sadece onun için çalışan bir istatistik veri toplama ve değerlendirme kurumu yoktur. Marksisti de, Marksist-Leninisti de, Marksist Leninist Komünisti de, Maocusu da, Troçkisti de, “Post-Marksist”i de, neoliberali de, keynesçisi de; anlayacağınız herkes, ekonomi üzerine toplu verileri belli kaynaklardan alır. Örneğin bunlar OECD’dir, IMF’dir, DTÖ, DB’dır. Türkiye için de en çok kullanılan veri kaynağı Tuik’tir. Her halükarda kullanılan kaynaklar burjuva kaynaklardır. Dolayısıyla, “ulusal” ve uluslararası alanda şu kişinin, bu kişinin kullandığı kaynağı kontrol edemiyorsan kullanmayacaksın. Nihayetinde o kişi de verilerini yukarıda adı geçen kurumlardan birisinden almıştır. Şu aptallığı da göstermeyeceksin: Tüik’in verilerine güven olmaz, en iyisi OECD’nin, DB’nın, IMF’nin vb. verilerine bakarım. Tamam bak da, bu kurumların yayınladıkları verilerin Tüik’ten aldığını da unutma. Yoksa bunların Türkiye’de istatistik veri toplayan orduları mı var?

Tahminler üzerine siyaset inşa edenin kılavuzu en fazlasıyla karga olur. Felaket tellallığı yapmadan önce, nesnel durumun ne olduğunu açıklamak gerekir. Böyle hareket ediliyor mu? Edilmiyor. Ekonomi üzerine koparılan yaygaralarını, felaket haberciliğini, çöktü naralarını destekleyen ne var elinizde? İnsanlar gelecekte ne olacaktan çok, bugün bu kapitalizmi yıkmak için nasıl mücadele etmemiz gerekir sorusuna cevap arıyorlar. Buna vereceğiniz bir cevap var mı?

Ekonominin gelişme seyri böyle. Her zaman olduğu gibi şimdi, bu kriz sürecinde de krizle yoksulluk arasında bağ kurularak, kapitalizmde yoksulluğun nedeni krizlerde aranıyor. Bu sadece bu topraklara özgü bir değerlendirme değildir. Küçük burjuvazinin kapitalist ekonomi ve kriz anlayışı sürekli ve sürekli ekonomik krizle bağlam içinde yoksulluk üretmektedir. İkinci makalede bu sorunu ele alacağız.(10)

Devam edecek

Yoksulluk ve kriz

Kriz Dönemseldir, Çevrimseldir - Yoksulluk Her Zaman Vardır

Ekonomik Krizin Kendine Özgü Nesnel Yasası Vardır

Yoksulluğun Da Kendine Özgü Nesnel Yasası Vardır


*


Kaynak/Açıklama:

1)İ. Okçuoğlu; Günümüzde Emperyalizm, Sermaye ve Üretimin Uluslararasılaşması Süreci, AKADEMİ Yayın, Kasım 2011, İstanbul.

2)Bkz.:

Sanayi üretim endeksi (2015=100), mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeksler

Temmuz 2018

115,7

Temmuz 2018

100

Ağustos

115,8

Ağustos

100,1

Eylül

112,1

Eylül

96,9

Ekim

110,1

Ekim

95,2

Kasım

110,3

Kasım

95,3

Aralık

108,4

Aralık

93,7

Ocak 2019

109,9

Ocak 2019

95,0

Şubat

111,7

Şubat

96,5

Mart

114,8

Mart

99,2

Nisan

113,6

Nisan

98,2

Mayıs

115,0

Mayıs

99,4

Haziran

109,7

Haziran

94,8

Temmuz

114,0

Temmuz

98,5

Ağustos

111,2

Ağustos

96,1

Eylül

115,4

Eylül

99,7

Ekim

114,5

Ekim

99,0

Kasım

115,8

Kasım

100,09

Aralık

118,1

Aralık

102,1

Ocak 2020

117,7

Ocak 2020

101,7

Şubat

120,8

Şubat

104,4

Mart

113,1

Mart

97,7

Nisan

78,4

Nisan

67,8

Mayıs

93,6

Mayıs

80,9

Haziran

110,2

Haziran

95,2

Temmuz

119,3

Temmuz

103,1

Ağustos

122,8

Ağustos

106,1

Eylül

125,0

Eylül

108,0

Ekim

126,4

Ekim

109,2

Kasım

128,2

Kasım

110,8

Aralık

129,7

Aralık

112,1

Ocak 2021

131,0

Ocak 2021

113,2

Şubat 2021

131,1

Şubat 2021

113,3

Mart 2012

132,1

Mart 2021

114,2

3) Bkz.:

-KRİZ KARŞILAŞTIRMASI VE KRİZDEN ÇIKIŞ SENARYOLARI (I) http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2009/12/kriz-karsilastirmasi-ve-krizden-cikis.html

-Kriz Karşılaştırması ve Krizden Çıkış Senaryoları (2)

http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2010/01/kriz-karslastrmas-ve-krizden-cks.html

-KRİZ KARŞILAŞTIRMASI VE KRİZDEN ÇIKIŞ SENARYOLARI (III)

http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2010/02/kriz-karsilastirmasi-ve-krizden-cikis.html

4) V, W, U ve L harfleriyle kriz aşamasında olan konjonktür hareketinin kriz aşamasına nasıl girdiği ve nasıl çıkacağı anlatılmaya çalışılır.

V harfiyle, ekonomi sert bir daralmayla dip noktayı gördü ve hızla toparlanıyor olduğu anlatılmak istenir.

W harfiyle ekonominin hızla daraldığı, arkasından hızla toparlandığı (canlandığı), ama yeniden daraldığuı ve toparlandığı anlatılmak istenir. Burada iki V vardır; iki kere sert daralma ve iki kere hızla canlanma.

U harfiyle dibi gören ekonominin bir süre durgunluk/kriz sürecinde kaldığı ve sonra da hızla toparlanma (canlanma) aşamasına geçtiği anlatılır.

L harfiyle dibi gören ekonominin krizden çıkışının ne zaman olacağının belirsiz olduğu anlatılmak istenir.

5)Bkz.:

-ALÇAK, ÇUKUR, SEÇİM, EKONOMİK KRİZ! http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2019/04/alcak-cukur-secim-ekonomik-kriz.html

-KOVİD-19 KARIŞIMLI DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN SEYRİ http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2020/05/kovid-19-karisimli-dunya-ve-turkiye.html#more

6)Marks-Engels Toplu Eserleri; C. 21, s. 255.

7) Marks-Engels Toplu Eserleri; C. IV, s. 687.

8) Marks-Engels Toplu Eserleri; C. 35, s. 268.

9) Dünya ve ülke ekonomilerinde ara kriz sorunu; Bkz.: İbrahim Okçuoğlu; Kapitalizmin Tarihi, Ekonomik Kriz Ağırlıklı, 1600-1990, Sınırsız Basım ve Yayın, Ankara 2016.

10) Ayrıca belirtilmediyse sanayi üretimiyle ilgili veriler Tüik ve OECD’den alınmıştır.