UKRAYNA’DA NELER OLUYOR?
Sovyetler Birliği ve revizyonist blokun dağılmasından sonra Ukrayna, “büyük jeopolitik oyun”un sonuçlandırılamamış bir sorunu olarak kaldı. 2004'teki “turuncu devrim” sadece geçici bir süreç olmaktan öteye gitmedi. Bu ülkenin dünya hakimiyeti bakımından Avrasya jeopolitikasında rolü, bu jeopolitik oyunda yer alan ABD ve Rusya gibi “oyuncular” tarafından daha baştan pekala biliniyordu ve bütün hazırlıklar ve çabalar da söz konusu oyunu nihai olarak sonuçlandırmaya hizmet ediyordu.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Amerikan emperyalizmi dünya hakimiyeti stratejisini gerçekleştirmek için Avrasya jeopolitikasını uygulamaya koydu. Bu jeopolitikanın uygulanmasında kaçınılmaz olarak karşı karşıya geleceği ülkeleri (öncelikle Rusya) çembere almak için adımlar attı. Ancak, geçen zamanının da gösterdiği gibi Amerikan emperyalizmi bu jeopolitik açılımından pek başarılı olamadı. Çözülmemiş Ukrayna sorunu bu başarısızlığın en önemli göstergesidir.
Bu duruma nasıl gelindi?
Paris'te 9 Aralık 2019'da Normandiya Dörtlüsü Liderler Zirvesi yapıldı. Zirveye Ukrayna, Rusya, Almanya ve Fransa devlet başkanları katıldı. Bu zirvede tam ateşkese ve Minsk Anlaşması'na bağlılık vurgulandı. Zirve sonrasında çatışmalar azalsa da, kısa bir süre sonra yeniden ve daha güçlü olarak alevlendi. 27 Temmuz 2020'de krizin çözümü için AGİT, Rusya ve Ukrayna’dan oluşan Üçlü Temas Grubu, kapsamlı ateşkes kararı aldı. 2021’e kadar bu karara, ufak çaplı çatışmalar olsa da genel anlamda uyuldu. Bu yılın başından bu yana Ukrayna sorununda planlı kışkırtmalar başladı. Rusya, sorunu ABD’nin, ABD de Rusya’nın kışkırttığını tekrarladı. Ancak, Rusya’nın güncel olarak Ukrayna sorununda kışkırtıcılık yapması pek mantıklı değildir. Binden’ın başkan olmasından sonra ABD ile ilişkilerin zorlaşacağını, ABD’nin yeniden Rusya’ya karşı jeopolitik sıkıştırma, çembere alma adımlarını sıklaştıracağını bilen Rusya’nın, Ukrayna sorununu güncelleştirerek ABD’nin bu oyununa geleceği düşünülemezdi.
Ukrayna sorunu yeniden kaşıyan, güncelleştiren ve bu kışkırtmanın başını çeken Amerikan emperyalizmidir.
Sorunun tarafları kimler ve ne istiyorlar?
Ukrayna’nın emperyalist güçler arasında herhangi bir rekabet konusu olmadığını, bu ülkenin jeopolitik konumundan anlıyoruz. Ukrayna, Batı (ABD; AB; NATO) ile Doğu (Rusya ve şimdi de Çin) arasında jeopolitik fay hattıdır. Neden böyledir?
Mevcut haliyle Ukrayna, ABD ve AB açısından farklı nedenlerden dolayı önemli olmaktadır:
AB'nin sorunu veya önceliği Ukrayna'yı ekonomik ve siyasi olarak kendine bağlamak, ülkenin hammadde kaynaklarından ve sanayinden yararlanmaktır. Ukrayna, AB tekelleri için önemli bir yatırım alandır. Açık ki, Ukrayna, AB için iktisadi olarak birinci derecede önemlidir. Buna karşın ABD, Ukrayna'yı, Rusya'yı çembere almak, onu zayıflatmak için ele alıyor; NATO'ya alınması çabası da bunu açıkça göstermektedir.
Bağımsız veya Batı yanlısı bir Ukrayna, stratejik konumundan dolayı Rusya’nın güçlenmesi ve jeopolitik açılımlarını gerçekleştirmesi önünde bir engeldir. Diğer bir ifadeyle Rus sermayesinin çıkarlarına tabi olmayan bir Ukrayna ve aynı zamanda Rus jeopolitikasının bir alanı olmayan Ukrayna, Rusya'nın dünya gücü olması önünde doğal bir engel olur. Z. Brzezinski Ukrayna’nın jeopolitik konumunu ve Rusya için önemini, “Ukrayna’sız Rusya imparatorluk değildir” diye ifade eder. Ukrayna'nın önemi, ancak jeopolitik konumuyla açıklanabilir
ABD, Batılı müttefikleriyle birlikte Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini AB'ye ve NATO'ya kattı; dağılmış olan revizyonist blokun 12 ülkesi NATO üyesi yapıldı ve böylece NATO üzerinden ABD'nin askeri gücü Rusya sınırlarına dayandı. Hesap oldukça basitti; Rusya'nın her geri adımı, ABD için ileriye atılmış bir adımdı veya Rusya'nın ileriye atılmış her adımı ABD için geriye atılmış bir adımdı. Veya da Rusya için olumlu olan gelişme, ABD için olumsuz bir gelişmeydi veya tersi. Ukrayna bu ileri-geri adımın tam sınırıdır. Zayıf bir Rusya taviz verecektir, “bağımsız” bölgeler ortadan kalkacak, Ukrayna topraksal olarak bütünlüklü olacaktır. Bu durumda NATO ve ABD, Moskova sınırlarına dayanacaktır. Güçlü bir Rusya buna asla izin vermeyecektir, gerekirse kendine bağımlı güçlerle vekalet savaşını başlatacak, Ukrayna’nın doğu kesimini kendine bağlayacaktır. Aynen Kırım’da oynanan oyun burada da tekrarlanacaktır.
Amerikan emperyalizmi Rusya’yı düşman, Çin’i rakip olarak görüyor. Herhalde bu bir Biden kafasıdır. Ancak, ABD her iki ülkeyi de çevreliyor. Bu çevrelemenin en önemli üç noktası var: Birisi, pasifikte Çin’i çevrelemek. İkincisi Baltık Denizi’den/ülkelerinden başlayarak Polonya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan hattı. ABD, AB’yi baskı altına alarak Rusya’ya karşı yanında tutmak istemektedir. Özellikle Almanya'nın Rusya ile ticari ilişkilerini de zayıflatarak AB’nin Rusya karşısında kendi çıkarlarına göre hareket etmesini sağlamak için elinden geleni yapmaktadır. Ancak, ne bir bütün olarak AB ve ülke olarak da Almanya, ABD’nin her dediğini yerine getirmek niyetinde değil ve Rusya ile ilişkilerini Amerikan çıkarlarına kurban etmek istemiyor. Bu hattın güçlendirilmesi için her NATO ülkesi de hazır değildir. ABD Baltık ülkelerinden Bulgaristan/Türkiye sınırına kadar uzanan bu hattı ancak Polonya, Romanya gibi NATO ülkelerine ve kendi gücüne dayanarak tahkim edebilecek durumdadır.
Üçüncüsü ise Bulgaristan sınırından Gürcistan sınırına kadar olan hat; yani Türkiye’nin Karadeniz sınırı. Burası açık ve bu hat hem ABD hem de Rusya açısından devasa bir öneme sahiptir. Amerikan emperyalizmi, bu hattı, eskiden olduğu gibi, diyelim ki, Türkiye’nin NATO’ya girmesinden (1952) bu yana istediği gibi kullanamamaktadır, hele son yıllarda hiç kullanamamaktadır. Bu hattı kontrol eden ABD, Rusya’yı boğar. Rus emperyalizmi ise boğulmamak için bu hattı kontrol etmek ister, en azından Boğazlardan giriş ve çıkışının engellenmemesini ister. Çünkü Boğazlar Rusya’nın dünyaya açıldığı en önemli kapı durumundadır.
Rusya bu hattın yeniden ABD /NATO tarafından kontrol edilmesini engellemek için, Türkiye ile ilişkilerini germek istemez. Bu hattı kontrol ederek, Karadenizi’in ABD ve NATO gölü haline gelmesini engellemek için Türkiye’ye neler vadeder, orası bilinmez. Ancak, ABD’den uzaklaşan bir Türkiye Rusya’ya yakınlaşan bir Türkiye’dir Rusya’ya göre. Jeopolitik hesap bu kadar basit.
Ukrayna sorunu sadece Ukrayna ile sınırlı değildir. Bu sorun aynı zamanda veya doğrudan bir Karadeniz ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi sorunudur.
Tehdidi tırmandırmak, Montrö konusunda Türkiye’yi sınamak, Karadeniz’e savaş gemileri geçirmek konusunda Rusya’nın tepkisini ölçmek için ABD’nin girişimi sonuç vermedi. Türkiye, Boğazlarden geçecek savaş gemileri Montrö’ye uygundur dedi. Ancak Rusya, Hazar Denizi’nden savaş gemilerini Karadeniz’e naklederek tepkisinin ne olacağını gösterdi. Ve ABD savaş gemilerini Karadeniz’e geçirmekten vaz geçti. Ancak, ABD tarafından geri atılan bu adım Rusya’yı yumuşatmadı. Ukrayna sınırına ve Kırım’a yaptığı askeri yığınak devam etti. Ukrayna'nın ayrılıkçılara yapacağı bir saldırının bedelinin çok ağır olacağını açıklayan Rusya, Ukrayna'nın Karadeniz ile bağını keserek ve Moldova'ya kadar işgal edeceğini açıklamaktan da geri kalmadı.
Ukrayna sorununda ABD ve Rusya’nın karşı karşıya gelebileceği veya Ukrayna merkezli bir savaşın nasıl gelişeceği üzerine senaryolar tartışıldı. Ancak, ne ABD ve ne de Rusya, Ukrayna vesilesiyle doğrudan savaşmazlar. Her ikisi de bunun konvansiyonel silahlarla ve sadece Ukrayna ile sınırlı kalmayacağını biliyor. En fazlasıyla başka bölgelerde (örneğin Suriye’de, Libya’da) olduğu gibi aralarındaki savaşı vekalet savaşı olarak sürdürebilirler. Görünen o ki, Ukrayna sorunu bu boyutta bir savaşa doğru da evrilmemektedir.
ABD’nin Ukrayna üzerinden bu hamlesi de şimdiye kadar sonuç vermedi. Ukrayna, NATO ve AB üyeliği vaadiyle kışkırtılmıştı. Her iki üyelik de rafa kaldırıldı, ama bu arada Kırım Rusya tarafından işgal edildi. Ukrayna, Çeçenistan’ı, Gürcistan’ı ve Kırım’ı unutmuş olamaz. Rusya Çeçenistyan’ı dümdüz etti. Başta ABD olmak üzere Gürcistan’ı kışkırtan Batı, Rusya’nın saldırısını ne engelleyebildi ne de Gürcistan NATO üyesi oldu. Rusya Kırım’ı işgal etti, Batı ise en fazlasıyla protesto etti. Ukrayna bu tecrübeyi görüyorsa ABD ve NATO’ya güvenerek Rusya’ya karşı savaşa girmez. Rusya da şimdilik savaştan yana değildir. Bu nedenle sonuçta, sonuç alınıp alınmayacağından bağımsız olarak oturup konuşacaklardır. Zelenski, bu çağrıyı yaptı.
Ukrayna sorununda Türkiye’nin tarafı belli değildir. Diktatör Erdoğan’ın Kırım’ın ilhakını tanımıyoruz, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yanayız türünden açıklamaları Türkiye’nin Ukrayna, dolayısıyla ABD yanında yer aldığını göstermez. Rusya’nın da Ukrayna’ya silah satmak, savaşı kışkırtmak veya benzeri türden açıklamaları da ‘Türkiye sen ABD yanından yer alıyorsun ayağını denk al’ anlamına da gelmez. Bu kolay değildir, hele hele iki jeopolitika geliştirme yeteneğine sahip iki dünya gücünün jeopolitik fay hattının merkezinde olan bir ülke için hiç kolay değildir. Dünya henüz açık seçik yeni ittifaklaşma aşamasında değildir. O aşamaya doğru gelişen süreçte hem ABD ve hem de Rusya, Türkiye’yi kendi yanında görmek için adeta yarışmaktalar. Bugün diktatör Erdoğan’ın ABD’den gelen yaptırımları, zorlamaları zamana yaymak, hafifletmek ve aynı zamanda Suriye merkezli Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, Libya’da kazanımlarını diplomasi yoluyla pekiştirme taktiğine göre hareket etmesi, Ukrayna konusunda ABD yanlısı olduğunu göstermediği gibi, Ukrayna bağlamında yaptığı açıklamalar da Rusya karşıtlığı olarak değerlendirilemez. Rusya bu açıklamaların bir retorik olduğunu biliyor.
Türkiye bu konuda tarafsız olmayabilir, ancak bunu açıklamak jeopolitik açıdan başına bela olur, açıklamanın altında kalır; Rojava işgalleri, Doğu Akdeniz, Libya elden gidebilir. Bu nedenle “tarafsız” durmaktadır.
Sonuç itibariyle Ukrayna meselesinde büyük resme bakmak gerekir: ABD/NATO, Rusya’yı Baltık denizinden Bulgaristan’a kadar çevrelemiş durumda. Şimdi bu çevrelemeyi Türkiye üzerinden Karadeniz’de de yapmak istiyor. Rusya’yı Karadeniz’e hapsetmek istiyor. Bunun önünde tek engel Türkiye.
Ne ABD ve ne de AB, Ukrayna için savaşmaz. Rusya da doğrudan savaşmaz. Ancak vekillerini savaştırırlar. Ukrayna burjuvazisi NATO’ya, ABD’ye çok güveniyor. Ancak, ABD ve NATO konusunda tecrübe çok. Ukrayna’nın bunu bilmesi gerekir.
Olağanüstü bir gelişme olmazsa, sonuçta taraflar “barış”ı sağlamak için yeniden konuşmaya başlayacaklardır.