KİTAP
İNCELEMESİ: “EKONOMİNİN TERÖRÜ”
Viviane
Forester’in “Ekonominin Terörü” adını taşıyan kitabı
bestseller oldu. Sadece Fransa’da değil. Basımından sonra kısa
zamanda ondan fazla dile çevrildi. Bu kitabı Almanca çevirisinden
(Paul Zsolmey Yayınevi, 1997, Viyana) değerlendirdik. V. Forester,
kendini kapitalizmin “eleştirmeni” olarak gösteriyor.
Eleştirisi gerçekten de biçimde radikal, ama öze ilişkin olarak
ise oldukça reformist. Kitap, “sol”culuk iddiasında, ama
“sol”lar arasında değil, burjuva medyada oldukça övgüye
layık görülüyor.
Küçük
Burjuva Radikalizminin Hayal Kırıklığı
“Milyonların
geleceği bir anakronizm (tarihe
aykırılık-PD.) tarafından yıkıma uğratılmaktadır.
Çünkü inatla, kutsal tabumuzu, çalışma tabusunu ebediyen
muhafaza etmeye çalışıyoruz... Doğal itici gücümüz olarak
kabul ettiğimiz çalışma, hiçbir özü olmayan, içi boş bir
bünyedir... Çalışma ve dol ayısıyla da işsizlik üzerine
görüşlerimiz... boşa çıkıyor ve bizim bu alandaki
mücadelelerimiz, Donkişot’un yeldeğirmenlerine karşı
mücadelesi kadar gerçekçidir.” (s.7/8)
Forester’in
anlayışına göre, kapitalizm geliştikçe çalışma da ortadan
kalkacak. Bundan dolayı, çalışmayı, işi, üretimde yer almayı
tabulaştırmak doğru değildir. İşsizliğin gelişmesi de
çalışmanın artık sonunun yaklaşıyor olduğunu gösteriyor.
Bunun için işyeri için mücadele, işsizliğe karşı mücadele,
Donkişot’un yeldeğirmenlerine karşı mücadelesi kadar
gerçekçidir.
Forester;
Marksizm-leninizmi, diyalektik ve tarihsel materyalizmi zerre kadar
anlamıyor. O, kapitalist ekonomiyi analiz ederek, işsizliğin
nedeninin kapitalist üretim biçiminden kaynaklandığını, önemli
ve belirleyici olanın çalışmanın/işin, “emeğin” sömürü
ve baskıdan kurtuluşunu sağlamak için mücadele olduğunu
görmüyor. V. Forester, umutsuzluk için de, hiç bir şeyin
değişmeyeceğine inanıyor, ama kitabında yer yer, detayda
kapitalizmi ciddi bir tarzda eleştiriyor.
Yasakları
Kim Meşrulaştırıyor?
Forester
şöyle yazıyor: “Daha ne kadar kavram unutulmaya mahkum
edilmişler. Tabii ‘kâr’, ama örneğin ‘proletarya’ da,
‘kapitalizm’de ve ‘sömürü’de veya ‘sınıflar’da.
Şimdi bunlar her türlü mücadele için anlamsız oldular. Böylesi
çağdışı kavramları kullanmak, neredeyse kahramanlık olur... Bu
kelimeler, totaliter bir rejim tarafından kullanıldıkları ve
propaganda edildikleri için mi yasaklandılar, bundan dolayı mı
anlamlarını kaybettiler?” (s. 27)
Yazar,
bu satırlarıyla hangi siyasi konumdan hareket ettiğini ele
veriyor. “Kâr”, “proletarya”, ”kapitalizm”, “sömürü”,
“sınıf” gibi kavramları unutanlar, kullanmayanlar veya düzene
ayak uydurarak bu kavramlara saldıranlar küçük burjuvazinin
“radikal” sollarıdır. Düzene ayak uydurmada ustalaşan ve “süt
dökmüş kedi”ye dönenlerdir. Bunlar, dönekler ve hainlerdir.
Bunlar, erken devrim sevdasıyla mücadeleye atılıp, sonuç
alamayınca ve baskı görünce marksizme küfredenlerdir. Bir
şekilde mücadelede yer aldıklarından, “yol arkadaşlığı”
yaptıklarından dolayı “hayatlarının mahvolduğuna” inanan
kendini bilmez aydın bozuntularıdır.
Ama
komünistlerin bu kavramları unutma, kullanmama diye bir sorunları
yoktur. Bu kavramları kullanmada herhangi bir engel de tanımazlar.
Hele hele emperyalist burjuvazinin ve küçük burjuvazinin
”totaliter rejim” diye saldırdığı sosyalist SB’yi, Lenin ve
Stalin’in SB’sini savunmaktan da hiç geri kalmazlar. Aynı
zamanda Kruşçev revizyonistlerinin ‘ihanetini’ de vurgulamaktan
geri durmazlar. Kapitalizmi küçük burjuva bakış açıyla
eleştiren V. Forester, Marksist kavramlara, Marksizm-leninizme,
sosyalist SB’ye burjuva ve küçük burjuva retorik ile
saldırıyor.
Sınıf
Uzlaşmacılığı ve “Yeni” Bir Temel Çelişki mi?
Bazı
tanımlamalarında oldukça radikal olan Bayan V. Forester, küçük
burjuva uzlaşmacı anlayışını dile getirmekten de geri kal mı
yor.
“Hiç
kimse, sorunları analiz etmeye ve ele almaya yanaşmıyor. Bu
yapılırsa, belki, herkese bir rol verilir, ama tamamen
başkalaştırılmış bir oyunda. Bunun yerine ölmüş bir sisteme
bağımlı olanlar canlı olarak gömülüyorlar. Bu felaket, hatta
öyle ki, bu ilkenin aktörlerine ve kâr edicilerine zarar vermeden
kontrol edilebilirdi.” (s. 43).
Demek
oluyor ki, sistem analiz edilse bu sistemde görülen birçok
“felaket” yaşanmayabilir. Oyunun oyuncuları, bir taraftan işçi
sınıfı ve diğer taraftan da kapitalistler “zarar görmeden”
bir arada yaşayabilirler.
V.
Forester, kurtuluşu sınıf uzlaşmacılığında arıyor. Öyle ki,
söylemese de sistemi, ”ilkeyi” kurtarmak için
ezilenleri-sömürülenleri hakim sınıflarla uzlaşmaya çağırıyor.
O, bu anlayışını mantıklı kılmak için “yeni” bir temel
çelişki keşfetmekten de geri kalmıyor.
“İnsanların
büyük bir çoğunluğuna, ekonomiyi belirleyen ve iktidarı elinde
tutan küçük bir grup, artık ihtiyaç duymuyor. Kitlelerce insan,
bu tarzda, hakim mantık sonucunda, doğmuş oldukları bu dünyada
yaşamak için makul bir nedene sahip değil.” (s. 36/37)
V.
Forester sorunu, kapitalizmde temel çelişkiyi, kapitalist sınıf
ile (o, bunu “küçük bir grup” olarak tanımlıyor) işsizler
arasındaki çelişkiye indirgiyor. O, işçi sınıfını,
proletaryayı “hokuspokus”la yok ediyor. İşsizleri, doymak
zorunda kalmış bedbahtlara indirgiyor. İşsizlere, kapitalistlerin
size ihtiyacı kalmadı, o halde yaşamanız için de bir neden
yoktur, diyor.
V.
Forester, teknolojik gelişmenin üretim sürecine etkisini ve bunun
beraberinde getirdiği rasyonelleşmenin-otomasyonun sonucu olarak
işçilerin yığın halinde sokağa atılmasını sorgulamıyor, bu
noktada kapitalizme saldırmıyor, işçi sınıfının ve onun bir
parçası olan işsizleri mücadeleye çağırmıyor.
İşsizlik
ve Artı Değer
“Çalışmayanların
çalışmaması gerçekte, işletmeler açısından artı
değeri oluşturur, yani meşhur ‘değer yaratmaya’ bir
katkıyı. Bu, belli tarzda çalışmayanlar için, her şeyden önce
artık çalışmayanlar için bir kazançtır. Namevcutluk (işten
kaytarma-PD) durumlarında elde edilmiş kazancın bir
kısmının, çalışmadıkları için elde edilen kazancın bir
kısmının onların hakkı olması doğal olmaz mı?.” (s.
129)
V.
Forester, işçi sınıfını, çalışanları ve işsizleri
aşağılıyor; onları, bu dünyaya gelmek zorunda kalmış
“yaratıklar” olarak görüyor. Bütün kötülükleri işçi
sınıfının varlığında ve mücadelesinde gören küçük burjuva
reformist bencilliğini saklayamayan V. Forester, kapitalist
ekonominin yasalarını da altüst etmekten geri kalmıyor. Ona göre,
işçi sınıfı, artı değer yaratmıyor. Hatta artı değerin
oluşumunda “zararlı” bir rol oynuyor. Öyleyse artı değeri
kim yaratıyor? Bayan Forester’in cevabı oldukça açık:
İşsizler. O, bunu çalışmayanlar, çalışmadıkları için,
çalışmamalarından dolayı artı değer yaratıyorlar, biçiminde
ifade ediyor. Durum böyle olduğu için kapitalistler, gelirlerinin
bir kısmını “çalışmadan” artı değer yaratan
“çalışmayanlara” vermek zorundalar!! Bayan Forester’in
kapitalizmde temel çelişkiyi işsizlerle-kaptalistler arasındaki
çelişkiye indirgediğini burada da görüyoruz. V. Forester, işçi
sınıfıyla, işsizlerle adeta alay ediyor.
V.
Forester, Nesnel Gerçeklikten Kaçıyor
Bayan
Forester, teslim bayrağını çekiyor ve öneriyor: “Ekonomik
çıkarların oyununu oynamaktan vazgeçmeliyiz.” (s. 123). Ne
yapalım? Gerçeklere gözümüzü kapamalıyız, mücadele
etmemeliyiz. Yaşam mücadele etmeye değmez!
V.
Forester, ekonomik çıkarlar karşısında tavır almamayı vaaz
ediyor. Yaşama müdahale etmekle, burjuvazinin her şeye muktedir
olduğunu, hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini ifade ediyor. O,
“terör” dediği ekonomiden böylelikle kurtulacağını sanıyor.
Tabii ki böyle bir anlayış, mücadele kaçkını, mevcut koşullara
teslim olmuş, duyarsızlaşmış bir küçük burjuva için bayrak
edilecek bir anlayıştır.
Bayan
Forester, iki politik ekonominin; iki temel sınıfın olduğunu da
tabii ki unutuyor. Burjuva politik ekonomi ve Marksist-leninist
politik ekonomi. Burjuvazi ve işçi sınıfı. Bu iki ekonomi ve bu
iki sınıf, hangi biçimde gözükürse gözüksün uzlaşmaz
mücadele içindeler. Bayan Forester, istese de istemese de bu
mücadele sürdürülmek zorundadır. Hangi sınıfın unsuru olursa
olsun, hiç kimse ekonomik çıkarlardan sıyrılamaz. Forester,
nesnel gerçeklikle küçük burjuva ütopyasını birbirine
karıştırıyor. Bunu kitabının başlığında da görüyoruz. O,
kapitalist ekonominin yasalarını “terör” olarak adlandırıyor.
V.
Forester, Yoksulluğa Karşı Tepki Gösteriyor
“Kira
ödenemediği için sokağa atılmak... Sokak. Sokak, politik
sistemlerimizden daha az sert ve daha az hissiyatsızdır.”
(s.68).
Bayan
Forester, dünya çapında bestseller olan kil abının birçok
yerinde mevcut duruma, işçilerin sokağa atılmasına, işsizliğe,
bunun sonucu olarak doğan yoksulluğa tepki gösteriyor. Böylelikle
o, işsizleri yalnız bırakmıyor. Ama hepsi bu kadar. O, sorunun
nedenlerine inmiyor. V. Forester, sadece işsizlerin yoksulluğuna
karşı mücadele etmek istiyor.
Forester,
Tekellerin Çok Güçlü Olmalarından Yakınıyor
“Böylelikle
özel uluslararası gruplar giderek devlet kurumlarına daha çok
hakim oluyorlar. Onlar, devlet tarafından kontrol edilmiyorlar. Tam
tersine, devleti kontrol ediyorlar.” (s. 41)
Bayan
Forester, çok uluslu tekellerin gücünü doğru tespit ediyor. Ama
bu tespitte çok uluslu tekellerin “giderek” bu güce sahip
oldukları anlayışı uyandırılıyor. “Giderek” dendiğinde,
başka güçlerin de devlete hakim olduğu ve devletin, mücadele
sonucunda bu güçlerin kontrolünden çıkarak giderek tekellerin
kontrolüne girdiği anlayışı savunulmuş oluyor veya da devlet
kurumları tekellere karşı direniyorlar, ama giderek de onların
kontrolüne giriyorlar denmiş oluyor. Bu her iki anlayış da
yanlıştır ve reformizmin bir yansımasıdır. Bunun ötesinde V.
Forester, güçlü olmalarından yakındığı, devleti kontrol
ettiklerini söylediği tekellere karşı mücadeleden hiç
bahsetmiyor. Forester, tekelci devlet kapitalizmi koşullarında
devlet ile tekeller arasındaki ilişkiyi göremiyor. O, tekellere
karşı mücadelenin emperyalist devlete karşı mücadele olduğunu
veya emperyalist devlete karşı mücadelenin tekellere karşı
mücadele olduğunu kavramıyor, ama tekellerin giderek
güçlenmesinden yakınıyor! Öyle ki o, tekellere gıpta ediyor:
“Bu
arada ekonominin önderlerine hak da vermek gerekir. Günümüzün
uygun durumundan ve bereketli koşullardan yararlanmalarından dolayı
onlar suçlu değiller... Onlara karşı hiçbir teori, hiçbir
inandırıcı grup giderek artan bir direnç göstermiyorlar...”
(s. 74)
Demek
oluyor ki Bayan V. Forester, tekellerin çok güçlü olmalarına
karşı, ama ilkesel olarak onlara karşı değil. Ve onlara karşı
güçlerin olmadığına da inanıyor.
Günümüzün
koşulları kapitalizmin koşullarıdır. Bu koşullar, bir taraftan
baskının, sömürünün, talanın, yoksulluğun, işsizliğin,
diğer taraftan da zenginliklerin az elde topl anmasının
koşullarıdır. Nasıl oluyor da bu koşullardan yararlanan tekeller
“suçlu” olmuyorlar? Bayan V. Forester, tekellere ve onların
koşullarına ilkesel olarak karşı olsa, onlara karşı direnen
teorinin (marksizm-leninizm) ve grupların (komünist partiler)
olduğunu görür ve mücadeleden yana tavır belirlerdi. O, sadece
küçük burjuva düşünce tarzıyla şikayetçi olmakla yetiniyor.
V.
Forester daha da ileri gidip, tekelleri ahlaki olarak da temize
çıkartıyor;
“Ama
iktisadi işletmeler, alakalı olmadıkları ahlaki bir yük ile
niçin suçlu yapılsınlar ki? Onları bununla sorumlu kılmak
siyasi iktidarın görevi olur.” (s. 121)
Burada
söz konusu olan, kapitalistler, gerekli görürlerse işçileri
sokağa atarlar ve hükümetler de hiçbir şey yapamazlar. Bayan
Forester burada, ekonomik güç ile siyasi erk arasında ayrım
yapıyor. Hükümetlerin, siyasi gücün, tekellerin hükümeti
olmadığı havasını uyandırıyor ve bunun ötesinde, sorumluluğu
hükümetlere yıkarak, tekelleri, kendi deyimiyle “iktisadi
işletmeleri” temize çıkartıyor. Bunu yaparken de Forester’in
devleti sınıflar üstü gösterme; ona bağımsızlık ögesi
yükleme; ona hakemlik rolü verme çabası açığa çıkıyor.
Forester’in
Tekellere Karşı Mücadelesi Onları Frenleme Anlayışından İleri
Gitmiyor
“Giderek
girdabına girdiğimiz ve yaşamımızı fiilen belirleyen hakimiyet
sistemi bize henüz hukuki olarak hakim değil, ama siyasi önderliğin
çıkış noktası yapmak zorunda olduğu köşe taşlarını
döşüyor... Bir hükümetin gücü, sorumluluk taşımak için
hareket alanı ve yeteneği ne olursa olsun, bugün hükümet etmek
ekonomi, senet işleri ve üretim yerleri sahnelerinde
gerçekleştiriliyor. Bu faktörler, hükümetin politikasını
belirliyorlar, ama onların görev alanına girmiyorlar. Onlar,
hükümete bağımlı değiller, ama hükümet onlara bağımlı.”
(s. 150)
Hükümetler
veya devletler, Bayan V. Forester’in anlayışına göre
“ekonominin terörü” tarafından sürekli tehdit ediliyorlar,
“ekonominin terörü”nün baskısı altındalar. Önemli olan,
devleti, hükümetlerini “ekonominin terörü”nden kurtarmaktır.
Böylelikle Forester, siyasi erki ekonomik güçten; tekellerden
“bağımsız”laştırmak istiyor, yani tekelleri dizginlemeyi,
frenlemeyi hedefliyor. Tekellerin iktidarını, mevcut kapitalist
düzeni yıkmayı hiç mi hiç düşünmüyor.
Bayan
Forester’in tekellere karşı mücadelesi, devleti sınıflar üstü
bir konuma getirme mücadelesinden başka bir anlam taşımıyor. Tam
da bu noktada bayan Forester’in reformist anlayışı açığa
çıkıyor. Reformizmin temel anlayışı, düzeni reforme etmek,
fazla olan “çıkıntı”larını törpülemek, sömürüyü,
talanı, baskıyı, bir bütün olarak tekelleri kontrol edilebilir
duruma getirmek değil mi? Reformistler, “tamam, tekeller kâr
yapsınlar, milyonlarca işçi sokağa atılsın, ama onları kontrol
eden bir güç olmalı ki, kâr ve işçilerin sokağa atılması
abartılı olmasın, topluma kabul ettirilecek boyutlarda kalsın”(!!)
diyorlar. Bayan V. Forester tam da bu anlayış uğruna(!) mücadele
ediyor(!) Ama sadece sözde!
“Burada
benim için esas olan, çözümler bulmak değildir. Bu kısa vadeli
düşünmenin ve planlamanın esiri olmuş politikacıların
görevidir.” (s. 75)
Bayan
V. Forester, hem nalına, hem de mıhına vuruyor! Bir taraftan,
kitabının birçok yerinde kapitalist düzeni radikal görünümle
eleştiriyor, ama sorun siyasi çözüme gelince, onun radikalizmi
yerini yumuşamaya bırakıyor. Siyasi çözüm konusunda Bayan
Forester pamuk gibi yumuşuyor ve sorunu; siyasi çözüm sorununu
politikacılara devrediyor. Ama o, bu politikacıları da “kısa
vadeli planlamanın ve düşünmenin esirleri” olarak eleştiriyor.
Bayan Forester’i önemli kılan veya kitabının dünya çapında
bestseller olmasının bir nedenini burada görüyoruz. Kapitalist
düzeni kurtarmak için burjuva ve küçük burjuva muhalefet, bütün
kötülükleri “kısa vadeli düşünen ve planlayan”
politikacılarda görmüyorlar mı? Sorunların “uzun vadeli
planlama ve düşünme”yle çözümleneceğini söylemiyorlar mı?
Bayan Forester, bu türden kapitalizm muhalefetinin güncel
öncülüğünü yapıyor. Burjuva ve küçük burjuva medya ve
çevrelerde bayan V. Forester’e duyulan hayranlık, onun bu
anlayışından dolayıdır.
Bayan
V. Forester’ın Kitlelere Bakışı
“Dikkate
değer bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönemde
proletarya-merhum-insancıl olmayan koşullarına yeniden sahip olmak
için uğraşıyor. Bu arada biraz yaşlanmış olan
Enternasyonal de aksesuar odasının tozlarıyla
örtülmüş, (...) çoktan unutulmuş sloganları yeniden
canlandırmaya çalışıyor...” (s. 154)
Kapitalizmi
lafta radikal eleştiren V. Forester, kapitalizmin mezar kazıcıları
proletarya ve onun dünya görüşü hakkında böyle düşünüyor.
O, proletaryayı “rahmetli” yapıyor, proletaryanın, hiçbir
zaman “tiyatro kostümlerinin saklandığı odalarda”
tozlanmamış, hiçbir zaman unutulmamış, tam tersine sürekli
canlı-güncel kalmış, geliştirilmiş ve sürekli uğruna bedeller
ödenerek yükseklerde tutulmuş, mücadeleye yön vermiş ve vermeye
devam eden sloganları, anlayışları hakkında böyle düşünüyor.
Bayan Forester, proletaryayı, onun enternasyonal örgütlenmesini ve
anlayışını aşağılıyor. V. Forester, bu tavrıyla küçük
burjuva kendini beğenmişliğin sembolü oluyor. O, proletaryaya
“baldırıçıplak”, “cahil” ve düşüncesine de
“totalitarizm”, “dinozor” diyen reformistlerin ve aydın
bozuntularının sözcülüğünü yapıyor. Bu türden unsurlar
sayılarak bitmez. Yerli reformistlerimiz; ÖDP, EMEP, bu türden
unsurlarla dolu değil mi?
Bayan
Forester, yığınlara yaşama hakkı tanımıyor, onları artık
asalak olarak görüyor: “İnsan kitlesi, iktidarı elinde tutan
az sayıda olanlar için, kendi küçük çevreleri dışında
kalanlar için sadece yararlılık açısından ilgiye şayandır...
Maddesel olarak değil ve iktisadi olarak da hiç değil...”
(s. 195).
Forester’e
göre tekeller, burjuvazinin “insan kitlesi” diye tanımladığı
işçi sınıfı, proletarya olmaksızın da üretebilir,
satabilirler, kâr edebilir, yönetebilirler. Tekellerin, artık
çalışan, üreten insanlara ihtiyacı yok. Zaten artı değer de
“çalışmayanların çalışmaması” ile üretilmiyor muydu?
Geriye, bu “işe yaramaz” kitle kalıyor. Bu, küçük burjuva
sinizminden başka bir şey değil. Bayan Forester, tarihin motoru
olan gücü; proletaryayı ekonomiden dışlıyor. O, bununla da
yetinmiyor ve proletaryayı tarihi rolünden de dışlıyor.
“Bu
durum karşısında hangi karşı güçler var? Hiçbir karşı güç
yok. Bütün kapılar barbarlığa, talana kadife eldivenlerle
tamamen açıktır.” (s. 201)
Bayan
V. Forester’in siyasi kör olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır,
o, siyasi bir kör değil. Ne yazdığını çok iyi biliyor;
kitabının dünya çapında bestseller olmasının bir nedenini de
bu anlayışında görüyoruz. Sosyalizmin ve işçi sınıfının
tarihi rolünün reddi. Forester, barbarlığa ve talana hiçbir
gücün karşı koyamadığını, böyle bir gücün olmadığını
yazıyor. O, böylelikle, güçlü gösterdiği kapitalizmi
eleştirerek, makul hale getirerek ebedileştirmek istiyor.
Reformistler de aynen bu anlayışta değiller mi? Forester, gelecek
hakkında kafa yoran insanlara, çıkış yolu bulamayıp
karamsarlığa düşmüş insanlara perspektif sunuyor. Bu
perspektif, düzeni reforme ederek ebedileştirmekten ve
geleceği, sosyalizmi ve işçi sınıfının tarihsel rolünü
reddetmekten geçiyor. Böyle bir kapitalizm eleştirmeni, burjuva
medyada niçin ön plana çıkartılmasın?
Sonuç
itibariyle;
V.
Forester, kapitalizmi yer yer sözde, biçimde radikal bir söylemle
eleştiriyor. Yerinde olan eleştirileri de var. Ama o, özde
reformist, oldukça reformist.
Bayan
Forester, aynen küçük burjuvalar, reformistler gibi ekonominin
yasalarını, bu yasaların nesnel olduklarını kavramıyor. Sanıyor
ki, alınacak birtakım tedbirlerle kapitalizm “günahları”ndan
arındırılabilir, sömürü ve talan ”makul” düzeyde
tutulabilir.
V.
Forester, işçi sınıfını işe yaramayan, boşuna yaşayan,
toplumsal önemi olmayan, üretimde hiç önemli olmayan, dünyaya
gelmek zorunda kalmış bir kitle olarak görüyor, onu aşağılıyor.
Bayan
Forester, bunun ötesinde işçi sınıfının tarihsel rolünü ve
geleceğin sosyalizmde olduğunu reddediyor.
“Ekonominin
Terörü” kitabını dünya çapında bestseller yapan, önemli
kılan, bu yazarı burjuva, revizyonist ve küçük burjuva medyada
ön plana çıkartan onun bu anlayışlarıdır. Viviane Forester’i
anlamak, ÖDP ve EMEP’i anlamaktan geçer.
Proleter
Doğrultu, Sayı 17, Temmuz-Ağustos 1998.