deneme

1 Temmuz 1998 Çarşamba

KİTAP İNCELEMESİ: “EKONOMİNİN TERÖRÜ”


KİTAP İNCELEMESİ: “EKONOMİNİN TERÖRÜ”

Viviane Forester’in “Ekonominin Terörü” adını taşıyan kitabı bestseller oldu. Sadece Fransa’da değil. Basımından sonra kısa zamanda ondan fazla dile çevrildi. Bu kitabı Almanca çevirisinden (Paul Zsolmey Yayınevi, 1997, Viyana) değerlendirdik. V. Forester, kendini kapitalizmin “eleştirmeni” olarak gösteriyor. Eleştirisi gerçekten de biçimde radikal, ama öze ilişkin olarak ise oldukça reformist. Kitap, “sol”culuk iddiasında, ama “sol”lar arasında değil, burjuva medyada oldukça övgüye layık görülüyor.

Küçük Burjuva Radikalizminin Hayal Kırıklığı

Milyonların geleceği bir anakronizm (tarihe aykırılık-PD.) tarafından yıkıma uğratılmaktadır. Çünkü inatla, kutsal tabumuzu, çalışma tabusunu ebediyen muhafaza etmeye çalışıyoruz... Doğal itici gücümüz olarak kabul ettiğimiz çalışma, hiçbir özü olmayan, içi boş bir bünyedir... Çalışma ve dol ayısıyla da işsizlik üzerine görüşlerimiz... boşa çıkıyor ve bizim bu alandaki mücadelelerimiz, Donkişot’un yeldeğirmenlerine karşı mücadelesi kadar gerçekçidir.” (s.7/8)

Forester’in anlayışına göre, kapitalizm geliştikçe çalışma da ortadan kalkacak. Bundan dolayı, çalışmayı, işi, üretimde yer almayı tabulaştırmak doğru değildir. İşsizliğin gelişmesi de çalışmanın artık sonunun yaklaşıyor olduğunu gösteriyor. Bunun için işyeri için mücadele, işsizliğe karşı mücadele, Donkişot’un yeldeğirmenlerine karşı mücadelesi kadar gerçekçidir.

Forester; Marksizm-leninizmi, diyalektik ve tarihsel materyalizmi zerre kadar anlamıyor. O, kapitalist ekonomiyi analiz ederek, işsizliğin nedeninin kapitalist üretim biçiminden kaynaklandığını, önemli ve belirleyici olanın çalışmanın/işin, “emeğin” sömürü ve baskıdan kurtuluşunu sağlamak için mücadele olduğunu görmüyor. V. Forester, umutsuzluk için de, hiç bir şeyin değişmeyeceğine inanıyor, ama kitabında yer yer, detayda kapitalizmi ciddi bir tarzda eleştiriyor.

Yasakları Kim Meşrulaştırıyor?

Forester şöyle yazıyor: “Daha ne kadar kavram unutulmaya mahkum edilmişler. Tabii ‘kâr’, ama örneğin ‘proletarya’ da, ‘kapitalizm’de ve ‘sömürü’de veya ‘sınıflar’da. Şimdi bunlar her türlü mücadele için anlamsız oldular. Böylesi çağdışı kavramları kullanmak, neredeyse kahramanlık olur... Bu kelimeler, totaliter bir rejim tarafından kullanıldıkları ve propaganda edildikleri için mi yasaklandılar, bundan dolayı mı anlamlarını kaybettiler?” (s. 27)

Yazar, bu satırlarıyla hangi siyasi konumdan hareket ettiğini ele veriyor. “Kâr”, “proletarya”, ”kapitalizm”, “sömürü”, “sınıf” gibi kavramları unutanlar, kullanmayanlar veya düzene ayak uydurarak bu kavramlara saldıranlar küçük burjuvazinin “radikal” sollarıdır. Düzene ayak uydurmada ustalaşan ve “süt dökmüş kedi”ye dönenlerdir. Bunlar, dönekler ve hainlerdir. Bunlar, erken devrim sevdasıyla mücadeleye atılıp, sonuç alamayınca ve baskı görünce marksizme küfredenlerdir. Bir şekilde mücadelede yer aldıklarından, “yol arkadaşlığı” yaptıklarından dolayı “hayatlarının mahvolduğuna” inanan kendini bilmez aydın bozuntularıdır.

Ama komünistlerin bu kavramları unutma, kullanmama diye bir sorunları yoktur. Bu kavramları kullanmada herhangi bir engel de tanımazlar. Hele hele emperyalist burjuvazinin ve küçük burjuvazinin ”totaliter rejim” diye saldırdığı sosyalist SB’yi, Lenin ve Stalin’in SB’sini savunmaktan da hiç geri kalmazlar. Aynı zamanda Kruşçev revizyonistlerinin ‘ihanetini’ de vurgulamaktan geri durmazlar. Kapitalizmi küçük burjuva bakış açıyla eleştiren V. Forester, Marksist kavramlara, Marksizm-leninizme, sosyalist SB’ye burjuva ve küçük burjuva retorik ile saldırıyor.

Sınıf Uzlaşmacılığı ve “Yeni” Bir Temel Çelişki mi?

Bazı tanımlamalarında oldukça radikal olan Bayan V. Forester, küçük burjuva uzlaşmacı anlayışını dile getirmekten de geri kal mı yor.

Hiç kimse, sorunları analiz etmeye ve ele almaya yanaşmıyor. Bu yapılırsa, belki, herkese bir rol verilir, ama tamamen başkalaştırılmış bir oyunda. Bunun yerine ölmüş bir sisteme bağımlı olanlar canlı olarak gömülüyorlar. Bu felaket, hatta öyle ki, bu ilkenin aktörlerine ve kâr edicilerine zarar vermeden kontrol edilebilirdi.” (s. 43).

Demek oluyor ki, sistem analiz edilse bu sistemde görülen birçok “felaket” yaşanmayabilir. Oyunun oyuncuları, bir taraftan işçi sınıfı ve diğer taraftan da kapitalistler “zarar görmeden” bir arada yaşayabilirler.

V. Forester, kurtuluşu sınıf uzlaşmacılığında arıyor. Öyle ki, söylemese de sistemi, ”ilkeyi” kurtarmak için ezilenleri-sömürülenleri hakim sınıflarla uzlaşmaya çağırıyor. O, bu anlayışını mantıklı kılmak için “yeni” bir temel çelişki keşfetmekten de geri kalmıyor.

İnsanların büyük bir çoğunluğuna, ekonomiyi belirleyen ve iktidarı elinde tutan küçük bir grup, artık ihtiyaç duymuyor. Kitlelerce insan, bu tarzda, hakim mantık sonucunda, doğmuş oldukları bu dünyada yaşamak için makul bir nedene sahip değil.” (s. 36/37)

V. Forester sorunu, kapitalizmde temel çelişkiyi, kapitalist sınıf ile (o, bunu “küçük bir grup” olarak tanımlıyor) işsizler arasındaki çelişkiye indirgiyor. O, işçi sınıfını, proletaryayı “hokuspokus”la yok ediyor. İşsizleri, doymak zorunda kalmış bedbahtlara indirgiyor. İşsizlere, kapitalistlerin size ihtiyacı kalmadı, o halde yaşamanız için de bir neden yoktur, diyor.

V. Forester, teknolojik gelişmenin üretim sürecine etkisini ve bunun beraberinde getirdiği rasyonelleşmenin-otomasyonun sonucu olarak işçilerin yığın halinde sokağa atılmasını sorgulamıyor, bu noktada kapitalizme saldırmıyor, işçi sınıfının ve onun bir parçası olan işsizleri mücadeleye çağırmıyor.

İşsizlik ve Artı Değer

Çalışmayanların çalışmaması gerçekte, işletmeler açısından artı değeri oluşturur, yani meşhur ‘değer yaratmaya’ bir katkıyı. Bu, belli tarzda çalışmayanlar için, her şeyden önce artık çalışmayanlar için bir kazançtır. Namevcutluk (işten kaytarma-PD) durumlarında elde edilmiş kazancın bir kısmının, çalışmadıkları için elde edilen kazancın bir kısmının onların hakkı olması doğal olmaz mı?.” (s. 129)

V. Forester, işçi sınıfını, çalışanları ve işsizleri aşağılıyor; onları, bu dünyaya gelmek zorunda kalmış “yaratıklar” olarak görüyor. Bütün kötülükleri işçi sınıfının varlığında ve mücadelesinde gören küçük burjuva reformist bencilliğini saklayamayan V. Forester, kapitalist ekonominin yasalarını da altüst etmekten geri kalmıyor. Ona göre, işçi sınıfı, artı değer yaratmıyor. Hatta artı değerin oluşumunda “zararlı” bir rol oynuyor. Öyleyse artı değeri kim yaratıyor? Bayan Forester’in cevabı oldukça açık: İşsizler. O, bunu çalışmayanlar, çalışmadıkları için, çalışmamalarından dolayı artı değer yaratıyorlar, biçiminde ifade ediyor. Durum böyle olduğu için kapitalistler, gelirlerinin bir kısmını “çalışmadan” artı değer yaratan “çalışmayanlara” vermek zorundalar!! Bayan Forester’in kapitalizmde temel çelişkiyi işsizlerle-kaptalistler arasındaki çelişkiye indirgediğini burada da görüyoruz. V. Forester, işçi sınıfıyla, işsizlerle adeta alay ediyor.

V. Forester, Nesnel Gerçeklikten Kaçıyor

Bayan Forester, teslim bayrağını çekiyor ve öneriyor: “Ekonomik çıkarların oyununu oynamaktan vazgeçmeliyiz.” (s. 123). Ne yapalım? Gerçeklere gözümüzü kapamalıyız, mücadele etmemeliyiz. Yaşam mücadele etmeye değmez!

V. Forester, ekonomik çıkarlar karşısında tavır almamayı vaaz ediyor. Yaşama müdahale etmekle, burjuvazinin her şeye muktedir olduğunu, hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini ifade ediyor. O, “terör” dediği ekonomiden böylelikle kurtulacağını sanıyor. Tabii ki böyle bir anlayış, mücadele kaçkını, mevcut koşullara teslim olmuş, duyarsızlaşmış bir küçük burjuva için bayrak edilecek bir anlayıştır.

Bayan Forester, iki politik ekonominin; iki temel sınıfın olduğunu da tabii ki unutuyor. Burjuva politik ekonomi ve Marksist-leninist politik ekonomi. Burjuvazi ve işçi sınıfı. Bu iki ekonomi ve bu iki sınıf, hangi biçimde gözükürse gözüksün uzlaşmaz mücadele içindeler. Bayan Forester, istese de istemese de bu mücadele sürdürülmek zorundadır. Hangi sınıfın unsuru olursa olsun, hiç kimse ekonomik çıkarlardan sıyrılamaz. Forester, nesnel gerçeklikle küçük burjuva ütopyasını birbirine karıştırıyor. Bunu kitabının başlığında da görüyoruz. O, kapitalist ekonominin yasalarını “terör” olarak adlandırıyor.

V. Forester, Yoksulluğa Karşı Tepki Gösteriyor

Kira ödenemediği için sokağa atılmak... Sokak. Sokak, politik sistemlerimizden daha az sert ve daha az hissiyatsızdır.” (s.68).

Bayan Forester, dünya çapında bestseller olan kil abının birçok yerinde mevcut duruma, işçilerin sokağa atılmasına, işsizliğe, bunun sonucu olarak doğan yoksulluğa tepki gösteriyor. Böylelikle o, işsizleri yalnız bırakmıyor. Ama hepsi bu kadar. O, sorunun nedenlerine inmiyor. V. Forester, sadece işsizlerin yoksulluğuna karşı mücadele etmek istiyor.

Forester, Tekellerin Çok Güçlü Olmalarından Yakınıyor

Böylelikle özel uluslararası gruplar giderek devlet kurumlarına daha çok hakim oluyorlar. Onlar, devlet tarafından kontrol edilmiyorlar. Tam tersine, devleti kontrol ediyorlar.” (s. 41)

Bayan Forester, çok uluslu tekellerin gücünü doğru tespit ediyor. Ama bu tespitte çok uluslu tekellerin “giderek” bu güce sahip oldukları anlayışı uyandırılıyor. “Giderek” dendiğinde, başka güçlerin de devlete hakim olduğu ve devletin, mücadele sonucunda bu güçlerin kontrolünden çıkarak giderek tekellerin kontrolüne girdiği anlayışı savunulmuş oluyor veya da devlet kurumları tekellere karşı direniyorlar, ama giderek de onların kontrolüne giriyorlar denmiş oluyor. Bu her iki anlayış da yanlıştır ve reformizmin bir yansımasıdır. Bunun ötesinde V. Forester, güçlü olmalarından yakındığı, devleti kontrol ettiklerini söylediği tekellere karşı mücadeleden hiç bahsetmiyor. Forester, tekelci devlet kapitalizmi koşullarında devlet ile tekeller arasındaki ilişkiyi göremiyor. O, tekellere karşı mücadelenin emperyalist devlete karşı mücadele olduğunu veya emperyalist devlete karşı mücadelenin tekellere karşı mücadele olduğunu kavramıyor, ama tekellerin giderek güçlenmesinden yakınıyor! Öyle ki o, tekellere gıpta ediyor:

Bu arada ekonominin önderlerine hak da vermek gerekir. Günümüzün uygun durumundan ve bereketli koşullardan yararlanmalarından dolayı onlar suçlu değiller... Onlara karşı hiçbir teori, hiçbir inandırıcı grup giderek artan bir direnç göstermiyorlar...” (s. 74)

Demek oluyor ki Bayan V. Forester, tekellerin çok güçlü olmalarına karşı, ama ilkesel olarak onlara karşı değil. Ve onlara karşı güçlerin olmadığına da inanıyor.


Günümüzün koşulları kapitalizmin koşullarıdır. Bu koşullar, bir taraftan baskının, sömürünün, talanın, yoksulluğun, işsizliğin, diğer taraftan da zenginliklerin az elde topl anmasının koşullarıdır. Nasıl oluyor da bu koşullardan yararlanan tekeller “suçlu” olmuyorlar? Bayan V. Forester, tekellere ve onların koşullarına ilkesel olarak karşı olsa, onlara karşı direnen teorinin (marksizm-leninizm) ve grupların (komünist partiler) olduğunu görür ve mücadeleden yana tavır belirlerdi. O, sadece küçük burjuva düşünce tarzıyla şikayetçi olmakla yetiniyor.

V. Forester daha da ileri gidip, tekelleri ahlaki olarak da temize çıkartıyor;
Ama iktisadi işletmeler, alakalı olmadıkları ahlaki bir yük ile niçin suçlu yapılsınlar ki? Onları bununla sorumlu kılmak siyasi iktidarın görevi olur.” (s. 121)

Burada söz konusu olan, kapitalistler, gerekli görürlerse işçileri sokağa atarlar ve hükümetler de hiçbir şey yapamazlar. Bayan Forester burada, ekonomik güç ile siyasi erk arasında ayrım yapıyor. Hükümetlerin, siyasi gücün, tekellerin hükümeti olmadığı havasını uyandırıyor ve bunun ötesinde, sorumluluğu hükümetlere yıkarak, tekelleri, kendi deyimiyle “iktisadi işletmeleri” temize çıkartıyor. Bunu yaparken de Forester’in devleti sınıflar üstü gösterme; ona bağımsızlık ögesi yükleme; ona hakemlik rolü verme çabası açığa çıkıyor.

Forester’in Tekellere Karşı Mücadelesi Onları Frenleme Anlayışından İleri Gitmiyor

Giderek girdabına girdiğimiz ve yaşamımızı fiilen belirleyen hakimiyet sistemi bize henüz hukuki olarak hakim değil, ama siyasi önderliğin çıkış noktası yapmak zorunda olduğu köşe taşlarını döşüyor... Bir hükümetin gücü, sorumluluk taşımak için hareket alanı ve yeteneği ne olursa olsun, bugün hükümet etmek ekonomi, senet işleri ve üretim yerleri sahnelerinde gerçekleştiriliyor. Bu faktörler, hükümetin politikasını belirliyorlar, ama onların görev alanına girmiyorlar. Onlar, hükümete bağımlı değiller, ama hükümet onlara bağımlı.” (s. 150)

Hükümetler veya devletler, Bayan V. Forester’in anlayışına göre “ekonominin terörü” tarafından sürekli tehdit ediliyorlar, “ekonominin terörü”nün baskısı altındalar. Önemli olan, devleti, hükümetlerini “ekonominin terörü”nden kurtarmaktır. Böylelikle Forester, siyasi erki ekonomik güçten; tekellerden “bağımsız”laştırmak istiyor, yani tekelleri dizginlemeyi, frenlemeyi hedefliyor. Tekellerin iktidarını, mevcut kapitalist düzeni yıkmayı hiç mi hiç düşünmüyor.

Bayan Forester’in tekellere karşı mücadelesi, devleti sınıflar üstü bir konuma getirme mücadelesinden başka bir anlam taşımıyor. Tam da bu noktada bayan Forester’in reformist anlayışı açığa çıkıyor. Reformizmin temel anlayışı, düzeni reforme etmek, fazla olan “çıkıntı”larını törpülemek, sömürüyü, talanı, baskıyı, bir bütün olarak tekelleri kontrol edilebilir duruma getirmek değil mi? Reformistler, “tamam, tekeller kâr yapsınlar, milyonlarca işçi sokağa atılsın, ama onları kontrol eden bir güç olmalı ki, kâr ve işçilerin sokağa atılması abartılı olmasın, topluma kabul ettirilecek boyutlarda kalsın”(!!) diyorlar. Bayan V. Forester tam da bu anlayış uğruna(!) mücadele ediyor(!) Ama sadece sözde!

Burada benim için esas olan, çözümler bulmak değildir. Bu kısa vadeli düşünmenin ve planlamanın esiri olmuş politikacıların görevidir.” (s. 75)

Bayan V. Forester, hem nalına, hem de mıhına vuruyor! Bir taraftan, kitabının birçok yerinde kapitalist düzeni radikal görünümle eleştiriyor, ama sorun siyasi çözüme gelince, onun radikalizmi yerini yumuşamaya bırakıyor. Siyasi çözüm konusunda Bayan Forester pamuk gibi yumuşuyor ve sorunu; siyasi çözüm sorununu politikacılara devrediyor. Ama o, bu politikacıları da “kısa vadeli planlamanın ve düşünmenin esirleri” olarak eleştiriyor. Bayan Forester’i önemli kılan veya kitabının dünya çapında bestseller olmasının bir nedenini burada görüyoruz. Kapitalist düzeni kurtarmak için burjuva ve küçük burjuva muhalefet, bütün kötülükleri “kısa vadeli düşünen ve planlayan” politikacılarda görmüyorlar mı? Sorunların “uzun vadeli planlama ve düşünme”yle çözümleneceğini söylemiyorlar mı? Bayan Forester, bu türden kapitalizm muhalefetinin güncel öncülüğünü yapıyor. Burjuva ve küçük burjuva medya ve çevrelerde bayan V. Forester’e duyulan hayranlık, onun bu anlayışından dolayıdır.

Bayan V. Forester’ın Kitlelere Bakışı

Dikkate değer bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönemde proletarya-merhum-insancıl olmayan koşullarına yeniden sahip olmak için uğraşıyor. Bu arada biraz yaşlanmış olan Enternasyonal de aksesuar odasının tozlarıyla örtülmüş, (...) çoktan unutulmuş sloganları yeniden canlandırmaya çalışıyor...” (s. 154)

Kapitalizmi lafta radikal eleştiren V. Forester, kapitalizmin mezar kazıcıları proletarya ve onun dünya görüşü hakkında böyle düşünüyor. O, proletaryayı “rahmetli” yapıyor, proletaryanın, hiçbir zaman “tiyatro kostümlerinin saklandığı odalarda” tozlanmamış, hiçbir zaman unutulmamış, tam tersine sürekli canlı-güncel kalmış, geliştirilmiş ve sürekli uğruna bedeller ödenerek yükseklerde tutulmuş, mücadeleye yön vermiş ve vermeye devam eden sloganları, anlayışları hakkında böyle düşünüyor. Bayan Forester, proletaryayı, onun enternasyonal örgütlenmesini ve anlayışını aşağılıyor. V. Forester, bu tavrıyla küçük burjuva kendini beğenmişliğin sembolü oluyor. O, proletaryaya “baldırıçıplak”, “cahil” ve düşüncesine de “totalitarizm”, “dinozor” diyen reformistlerin ve aydın bozuntularının sözcülüğünü yapıyor. Bu türden unsurlar sayılarak bitmez. Yerli reformistlerimiz; ÖDP, EMEP, bu türden unsurlarla dolu değil mi?

Bayan Forester, yığınlara yaşama hakkı tanımıyor, onları artık asalak olarak görüyor: “İnsan kitlesi, iktidarı elinde tutan az sayıda olanlar için, kendi küçük çevreleri dışında kalanlar için sadece yararlılık açısından ilgiye şayandır... Maddesel olarak değil ve iktisadi olarak da hiç değil...” (s. 195).

Forester’e göre tekeller, burjuvazinin “insan kitlesi” diye tanımladığı işçi sınıfı, proletarya olmaksızın da üretebilir, satabilirler, kâr edebilir, yönetebilirler. Tekellerin, artık çalışan, üreten insanlara ihtiyacı yok. Zaten artı değer de “çalışmayanların çalışmaması” ile üretilmiyor muydu? Geriye, bu “işe yaramaz” kitle kalıyor. Bu, küçük burjuva sinizminden başka bir şey değil. Bayan Forester, tarihin motoru olan gücü; proletaryayı ekonomiden dışlıyor. O, bununla da yetinmiyor ve proletaryayı tarihi rolünden de dışlıyor.

Bu durum karşısında hangi karşı güçler var? Hiçbir karşı güç yok. Bütün kapılar barbarlığa, talana kadife eldivenlerle tamamen açıktır.” (s. 201)

Bayan V. Forester’in siyasi kör olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır, o, siyasi bir kör değil. Ne yazdığını çok iyi biliyor; kitabının dünya çapında bestseller olmasının bir nedenini de bu anlayışında görüyoruz. Sosyalizmin ve işçi sınıfının tarihi rolünün reddi. Forester, barbarlığa ve talana hiçbir gücün karşı koyamadığını, böyle bir gücün olmadığını yazıyor. O, böylelikle, güçlü gösterdiği kapitalizmi eleştirerek, makul hale getirerek ebedileştirmek istiyor. Reformistler de aynen bu anlayışta değiller mi? Forester, gelecek hakkında kafa yoran insanlara, çıkış yolu bulamayıp karamsarlığa düşmüş insanlara perspektif sunuyor. Bu perspektif, düzeni reforme ederek ebedileştirmekten ve geleceği, sosyalizmi ve işçi sınıfının tarihsel rolünü reddetmekten geçiyor. Böyle bir kapitalizm eleştirmeni, burjuva medyada niçin ön plana çıkartılmasın?

Sonuç itibariyle;

V. Forester, kapitalizmi yer yer sözde, biçimde radikal bir söylemle eleştiriyor. Yerinde olan eleştirileri de var. Ama o, özde reformist, oldukça reformist.

Bayan Forester, aynen küçük burjuvalar, reformistler gibi ekonominin yasalarını, bu yasaların nesnel olduklarını kavramıyor. Sanıyor ki, alınacak birtakım tedbirlerle kapitalizm “günahları”ndan arındırılabilir, sömürü ve talan ”makul” düzeyde tutulabilir.

V. Forester, işçi sınıfını işe yaramayan, boşuna yaşayan, toplumsal önemi olmayan, üretimde hiç önemli olmayan, dünyaya gelmek zorunda kalmış bir kitle olarak görüyor, onu aşağılıyor.

Bayan Forester, bunun ötesinde işçi sınıfının tarihsel rolünü ve geleceğin sosyalizmde olduğunu reddediyor.

“Ekonominin Terörü” kitabını dünya çapında bestseller yapan, önemli kılan, bu yazarı burjuva, revizyonist ve küçük burjuva medyada ön plana çıkartan onun bu anlayışlarıdır. Viviane Forester’i anlamak, ÖDP ve EMEP’i anlamaktan geçer.

Proleter Doğrultu, Sayı 17, Temmuz-Ağustos 1998.