PROPAGANDACIYA NOTLAR (I)
I-PROPAGANDA
VE PROPAGANDACININ BAZI ÖZELLİKLERİ
1-Parti
Propagandasının Temel İlkeleri Ve Görevleri
1.1
- Marksizm-Leninizm Araştırılmalıdır
Devrimci
teorinin propaganda ilkeleri Marks, Engels, Lenin ve Stalin
tarafından formüle edilmişlerdir. Özellikle Engels, sosyalizm bir
bilim olduktan sonra, bilim gibi ele alınması gerektiğini
vurgulamıştır. Onların bu öğretisini Lenin ve Stalin
uygulayarak geliştirmişlerdir. Burada ilke edinilmesi gereken temel
anlayış şudur: Propaganda adına sosyalizmin ne denli "iyi"
olduğunu, kapitalizmin ne denli "kötü" olduğunu
söylemek hiç yeterli değildir. Marksist-leninist teorinin,
dünyanın devrimci değişiminin aracı olmasını istiyorsak bu
teoriyi sistematik olarak öğrenmek zorundayız. Marksist-Leninist
teorinin yol göstermediği pratik, ne kadar başarılı gözükürse
gözüksün insanlığı sınıfsız topluma götürmez. Teorinin,
yığınların elinde maddi güce dönüşmesi, her şeyden önce
onun kavranmasından geçer.
Marksist-Leninist
teorinin esas konusu, dünyayı yorumlamak değil, değiştirmek
eylemidir. Bu bağlamda Partinin, kendini, dünyayı yeniden
yorumlamakla yetinen propagandacıya ihtiyacı yoktur. Teoriyi
öğrenen, onu önemseyen, onu dünyanın değiştirilmesi için bir
araç olduğunu kavrayandır. Partinin böylesi propagandacılara
ihtiyacı vardır.
1.2
- Marksist-Leninist Propagandanın Amaç ve Görevleri
Burjuva
propaganda gerici hakim sınıfların çıkarlarını dile getirir.
Bu propagandanın temel görevi, gerçek durumu çarpıtmak, işçi
sınıfı ve emekçileri, bir bütün olarak geniş yığınları
kandırmak, yığınların dikkatini, kapitalizmin, mevcut sistemin
neden olduğu sorunlardan uzaklaştırmak ve özellikle medya (TV,
gazete vs.) vasıtasıyla yalan yanlış haberlerle, yoz kültürle
kendine yabancılaştırmaktır. Burjuva propaganda, kapitalizmi
ebedi kılan ve kutsayan; işçi sınıfı ve emekçi yığınları
ücretli kölelik rejiminde umutsuz, çaresiz ve sürü kalmaya
mahkûm eden propagandadır. İşçi sınıfı ve emekçi yığınların
uyanışı ve kurtuluşu doğrultusundaki her çıkışı, girişimi
ve mücadelesini kırmayı, söndürmeyi ve sindirmeyi hedefleyen bir
ideolojik kuşatma ve yanılsama faaliyetidir.
Komünist
propaganda ise bilimsellikten asla ve asla kopmaz. Çünkü devrimci
propaganda diyalektik materyalist yönteme, nesnelliğe, gerçeğe
dayanan propagandadır. Propagandanın amacı, hitap edilen yığınları
eğitmek, onları sosyalist öğretiyle donatmaktır. Onları, mevcut
sömürü düzeninin neden yıkılması gerektiği ve neden
sosyalizmin kaçınılmaz olduğu konusunda bilinçlendirmektir.
Komünist propaganda işçi sınıfı ve emekçi yığınları
sosyalist siyasal düşünce ve ideolojinin etkisine çekmeyi,
işçileri sınıf bilinçli yapmayı, ücretli kölelik düzeninde
kurtuluşun tarihsel bir zorunluk olduğunu, sosyalizmin çekiciliği,
teorik öngörüsü ve pratiğini kavratmayı hedefler.
İşçi
sınıfının toplumsal üretimdeki ve tarihsel ilerlemedeki yerini,
statüsünü; en devrimci sınıf olarak sömürüsüz ve sınıfsız
bir dünyaya gidişte başı çekeceğini inandırıcı ve ikna edici
tarzda ortaya koyar.
Bilinç
konusunda propagandacı, iki noktayı faaliyetinde asla göz ardı
etmemelidir: Günlük bilinç ve kendiliğindencilik, bilimsel bilinç
ve teorik kavrayış. Günlük bilinç, çevremizdeki süreç ve
görünümlerin beynimize yansımasıdır. Günlük bilinçle
görünen, olan-biten, yaşanan olaylara tepki duyar veya olumlarız.
Ama bu asla yeterli değildir. Çünkü burjuva propaganda, birçok
gelenek, eğilim ve alışkanlıklar günlük bilinci etkilerler.
Günlük bilinç, en fazlasıyla kendiliğindenciliğe eş düşer.
Günlük bilinç veya kendiliğindencilik, olayların ve süreçlerin,
görünüm ve gelişmelerin sistematik bir yorumuna, derinleşmeye,
temelden kavramaya ve sınıfsal açıdan analiz yapmaya asla yetmez.
Bu bilinçle, somut durumun somut analizi yapılamaz.
Teoriyi
bilim olarak ele alma ve derinleşme, doğa ve toplum hakkında
sistematik bilgi edinme, sınıf mücadelesinin sorunlarına
Marksist-Leninist teori ışığında yaklaşma sonuçta bizi teorik
bilinçlenmeye götürecektir.
Bu
bilinçlenme farklılığından dolayı propagandacı, kimlere, hangi
bilinç seviyesinde olanlara hitap ettiğini "üç aşağı-beş
yukarı" bilmek zorundadır. Şüphesiz her iki bilinçlenme
arasında Çin Seddi yoktur. Teorik bilinçlenmenin çıkış
noktası, şüphesiz ki günlük bilinçtir. İnsanı olduğu gibi
ele almak, onu sahip olduğu günlük bilinçle ele almak demektir.
Bilinçlendirmek,
propagandacının temel görevidir. Bilinçlendirmek için
propagandacı, gerçeğin nesnel analizini yapmak zorundadır.
Gerçekliğin nesnel analizi, genel konuşmayı, kahrolsunu,
yaşasını, yüzeyselliği dışlar. Bilimsel inandırıcılığı,
iknayı, gerçeği esas alır. Propagandacı gerçekliği, bütün
çıplaklığıyla; çelişkileri ve karmaşıklığıyla anlatmasını
ve hitap ettiği kitleyi adeta büyülemesini bilir, becerir. Bunu
yapabilmek için propagandacının diyalektik yönteme mutlaka hakim
olması gerekir. Doğada ve toplumda yasaların nesnel olduğunu
kavramadan, toplumsal gelişme yasalarını kavramadan devrimin
mantığı ortaya konulamaz, devrimin gerçekleşebilirliğinin
açıklanması, devrimci teorinin propagandası yapılamaz.
Propagandacı, teorik inceleme ve irdeleme, teorik analiz ve üretimle
kendini yenilemek, donatmak zorundadır.
1.3
- Propagandacı, Devrimci Teorinin Katışıksızlığı İçin
Mücadele Eder
Propagandacı
Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in eserlerini ve pratik mücadele
tecrübelerini devrimci teorinin katışıksızlığı açısından
da incelemelidir. Onlar, diyalektik-materyalist dünya görüşünü
burjuva ideolojisine, revizyonizme, oportünizme vs. karşı tavizsiz
mücadele ile geliştirmişlerdir. Devrimci teorinin katışıksız
savunulması ve geliştirilmesi, Lenin'in dediği gibi, "sosyal
görünümler, gelişmeler, olgular üzerine görüşler gerçek
gelişmenin ve gerçekliğin (aç.
SP) amansız nesnel analizine dayanmalıdır (Bkz.
Lenin; C. 2, s. 544, "Hangi Mirastan Vazgeçmeliyiz?").
“Gerçek gelişme”nin analizine dayanmayan görüşler, teorik ve
siyasi öngörüler, sonuçlar ve yargılar, “gerçek gelişme”nin
hareketine yanlış, çarpık ve karşılığı olmayan müdahaleleri
de gündeme getirir. Ve aynı zamanda, pratikte kanıtı farklı
olunca, propagandacıya ve partiye güveni de sarsar.
Propagandacı,
Marksist ideolojik mücadele cephesinin en önünde, ön siperde yer
alan savaşçıdır. Teorik öngörü, açılım ve belirlemeleriyle
sadece siyasi faaliyet ve bireylerin biçimlenmesinde rol oynamıyor,
aynı zamanda pratik test edilmeyle partinin yığınları ve
çevre-çeper üzerinde bıraktığı/bırakacağı etki ve izlenimle
de yer edinir. O, her türden anti-marksist düşünceye karşı
mücadele yolunu açar, hedef gösterir. Teorinin katışıksızlığını
koruyamayan/savunamayan bir propagandacı, farkına varmadan devrimci
teoriyi "sulandırır", burjuvazi ve küçük burjuvazi
için kabul edilir seviyeye indirger. Böyle bir propagandacı,
sonuçta yığınların yanlış bilinçlenmesine neden olur. Çarpık
bir bilinçlenme, günün görevlerine doğru çözümler üretemez.
Politikaya Marksist-Leninist bir ideolojik renk ve ruh kazandıramaz.
1.4
- Propagandacı Gerçeğe Sadık Kalır
Lenin,
"III. Enternasyonal'in Görevleri Üzerine" makale sinde
şöyle der:
"Proletaryanın
gerçeğe ihtiyacı vardır ve onun davası için hiçbir şey, iyi
görünen, terbiyeli, dar görüşlü yalan kadar zararlı değildir"
(C.29, s. 493).
Bunun
anlamı açık: Propaganda adına, iyi niyetle de olsa yalan
söylemek, yalanla insanların, çevrenin/tabanın duygularını
sömürmek davaya zarar verir. Siyasal savaşımdaki savaş
hilelerini, düşmana karşı psikolojik savaşımı yığınlara
yönelik devrimci propagandanın kapsamına dahil edemeyiz.
Proletarya “terbiyeli yalan”a ihtiyaç duymaz; çünkü
proletaryanın sosyalist öğretisi, maddi toplumsal gerçeğe, sınıf
hareketi ve savaşımına dayanan bilimsel bir teoridir. Ve
kapitalizmin hastalıkları ve kötülüklerinin anası özel
mülkiyetin her türüne karşıdır, adaletsizliğe ve her türlü
baskıya karşıdır. Bunun kadar haklı, meşru ve insani ne
olabilir ki? Her proletarya devrimcisi bir avuç kapitalistin dışında
toplumdaki her bireye, kapitalizmin barbarlığına karşı,
sosyalizmin kurtuluş ola cağını propaganda etmeye yeterli
argüman, teori ve pratiğe sahip olabilir. “Terbiyeli yalan”
aynı zamanda sermaye ve faşizmin eline fırsatlar, istismar
konuları da verir.
Marmara
depremi döneminde; devlet bir şey yapmıyor demek propaganda
değildir. Ama devlet yapılması gerekeni yapmıyor, yapmaya niyeti
yok demek propagandadır. Çünkü devlet, bir şeyler yapmaya
çalışmıştır. Propagandacı, yapılanın rezalet olduğunu hedef
almalıdır. Çünkü depremi yaşayan yığınlar, devletin bir
şeyler yaptığını, ama yeterli yapmadığını, bunu Gölcük
Donanması’na ve belli çevrelere yaptığını biliyorlar.
Propagandacı,
gerçeğe sadık kalmak zorundadır. Gerçeğe sadık kalmak, konunun
içerik zenginliği, propagandacının anlatım ve yazım yeteneği,
stili, yığınların etkilenmesini, evet büyülenmesini sağlar ve
devrimci teoriye devasa güç kazandırır. O halde propagandacı, bu
konuda da Lenin'i izlemelidir. Propagandacı, kullandığı kavramın
hakkını vermelidir. Kavram, ifade ettiği içerikle aynılaşmalıdır.
Propagandacı,
yığınlar nezdinde ve de burjuvazi nezdinde partinin aklı ve
aynasıdır. Onun, yazılı ve sözlü faaliyeti, yani propagandası,
sayısız göz ve kulak tarafından görülür ve duyulur.
Propagandacı bunun bilincinde olmak zorundadır ve propaganda da
taraflılığını, şüphe bırakmayacak açıklıkta ortaya
koymalıdır. O, taraflılığın ve bilimselliğin birliğini
sağladığında hitap ettiği kitlenin devrimci teoriyle
eğitilmesine ve donatılmasına katkıda bulunmuş olur. Bunun
dışında kalırsa yapılanın etkisi ancak saman alevinin etkisi
kadar olur.
Lenin
şöyle der: “Taraflılık, aynı zamanda, siyasi gelişmenin
koşulu ve ölçeğidir. Söz konusu yığınlar veya sınıf, siyasi
bakımdan ne kadar gelişmiş, eğitilmiş ve bilinçlenmiş ise onun
taraflı gelişmesi de o denli yüksek olur” (Bkz. C. 24, s.
511). Siyasal olarak gelişen ve eğitilen işçi, sınıf bilinçli
işçidir. Kendisi için sınıfın bireyidir. Sınıf çıkarları
doğrultusunda örgütlenen ve savaşan işçidir. Propagandacı
bireyi ya da yığınları taraflı eğitmeyi, sınıf çıkarlarına
bağlı kalarak kendisini oluşturan bireyleri yetiştirmeyi
hedefler.
Öyleyse,
önce propagandacı kesin, sarsılmaz taraflı olmalıdır; yani
devrimci teoriyi katışıksız savunacak derecede kavramış olmalı
ki, yığınların taraflı olmasına, sınıf bilinçlenmesine
katkıda bulunabilsin.
Propagandacı
Lenin'in şu sözlerini kendine bayrak edinmelidir:
"Sosyal
demokrasi, sürekli ve durmaksızın, işçi hareketinin nüfuzunu
modern toplumun siyasi ve toplumsal yaşamının bütün alanlarına
yaymalıdır. O, sadece, işçilerin iktisadi mücadelesini değil,
bilakis proletaryanın siyasi mücadelesini de yönetmelidir. Nihai
hedefimizi bir dakika da olsa gözden kaybetmemelidir. Sürekli,
proleter ideolojinin, bilimsel sosyalizm öğretisinin, yani
marksizmin propagandasını yapmalı, onu çarpıtmalardan korumalı
ve geliştirmelidir. Hangi moda ve parlak görünüme bürünmüş
olursa olsun burjuva ideolojisinin her rengine karşı yorulmaz bir
şekilde mücadele etmeliyiz" (C. 5, s. 350,"Politik
Ajitasyon ve Sınıfsal Duruş").
Komünist
partisi, propaganda ve ajitasyonunda sosyalist bir bakış açısı
ve perspektife sahiptir. Küçük burjuva devrimciliğinin propaganda
ve ajitasyonundan temelde farklıdır. Bu farkın silikleşmesine
izin verilemez. Hiçbir “moda” ya da konjonktürel ideolojik
görünüm ve siyasal eğilimler komünistleri ilkelere bağlı
politik faaliyet yürütmeden, nihai hedefe bağlı propaganda yap
maktan alıkoyamaz.
1.5
- Propagandacı, Teori ile Pratiğin Bağını Kurmak Zorundadır
Marksist
Leninist teori, toplumsal pratiğin genelleştirilmesi temelinde
yükselir, pratiğin yolunu aydınlatır, ona yön verir. Marksist
teori toplumsal yaşamın, pratiğin, toplumsal gelişme yasalarının
formülasyonudur; teori pratikten çıkar. Pratik, partinin veya
yığınların, somut, amaçlı faaliyetidir. Bu faaliyet sınıf
mücadelesinin, toplumsal yaşamın her alanında sürdürülür. Bu
iki kavram arasındaki bağ, tali bir sorun değil, komünist
partinin mücadelesinin yaşamsal bir sorunudur. Bu, kendini somut
durumun somut analizinde gösterir. Bu kendini, yadsımanın
yadsınmasında, zıtların birliği ve mücadelesinde ve nicel
değişimlerin nitel değişimlere, nitel değişimlerin de nicel
değişimlere dönüşmesinde gösterir. Marksist diyalektik yöntemi
kavramak ve kullanmak, teori ve pratik arasındaki bağı kavramak
anlamına gelir. Ancak ve ancak teoriyi somut koşullara uygulayan,
yani pratikleştiren ve bu pratikleştirmeden yeni teorik sonuçlar
çıkartabilen bir parti, Marksist teoriyi kılavuz olarak kavrayan
ve gerçeği, somut durumu genel formülasyonlarla açıklamayan bir
parti, komünist partisi olabilir.
Marksist
teori, Türkiye'de üretim ilişkilerinin ve toplumu belirleyen temel
sınıfların, bunlardan hangisinin hakim sınıf olduğunu,
hangisinin geleceği temsil ettiğini somutlaştıramaz. Ama bunların
somutlaştırılması için bize yol gösterir. Bu yolu bulabilmek
bizim görevimizdir. Bu görev, teorinin pratiğe uygulanması ve
pratikten çıkartılan sonuçlarla teorinin yeniden geliştirilme si
ve zenginleştirilmesidir.
Propagandacı
bunu bilmek, teori ile pratik arasındaki diyalektik bağı kavramak
zorundadır. Propagandacı, Marksist teori budur, pratik de budur
diye propaganda yapamaz. Propagandacı, teori ve pratiği bütünlüklü
olarak vermelidir. Dinleyen veya okuyan neden, niçin sorularının
cevabını almalıdır.
Propagandacı
bu konuda Engels'in şu sözünü unutmamalıdır:
"Bilimin
her alanında, tarih biliminde olduğu gibi doğa biliminde de, var
olan olgulardan hareket edilmesi...o halde...iç bağlantıların
gerçekler içinde inşa edilmeyip, onların içerisinde keşfedilmesi
gerektiği, keşfedilince de mümkün olduğu kadar deneylerle
doğrulanması gerektiği noktalarında aynı düşüncedeyiz"
(Marks-Engels, C. 20, s. 334, "Doğanın Diyalektiği").
Engels,
gerçeklik üzerine fantezi yapmayalım diyor. Gerçekliğin içinde
“iç bağlantı”lar kurmayalım, aksine gerçeği oluşturan iç
bağlantıları, yasaları keşfedelim diyor.
Bunu
bir başka biçimde somutlaştıralım: Maocuların devrim anlayışı
Türkiye gerçeğinden hareketle mi tespit edilmiş? Hayır. Bu
arkadaşlar, gerçeği teorilerine uydurmuyorlar. Gerçeği, teorik
olarak görmek istedikleri gibi görmeye çalışıyorlar. Bunun adı
subjektivizmdir ve sonuçları bazen, maocularda olduğu gibi, komik
de oluyor.
Marksist
diyalektik yöntem ışığında teorimizi pratikte bulabilmeliyiz,
bunu doğrulamalıyız. Ancak bu şekilde hitap ettiğimiz yığınları
devrimci mücadeleye kazanabiliriz, teorimizin maddi güce
dönüşmesini sağlayabiliriz. Ancak böyle bir durumda pratik
politikan, taktik ve sloganının karşılığını bulur, çağrıların
kitlelerden yanıt alır.
Stalin’in
belirttiği gibi, “teori, devrimci pratik ile çözülmez bir
bağlılık halinde gelişince, işçi hareketinin büyük bir gücü
haline gelebilir." O halde, teori, devrimci pratiğin,
örgütlenmenin, savaşımın yolunu aydınlatmada, tıkanmışlığı
aşmada, sorunları aşmada çözücü olmalıdır. Sosyalist
öğretinin çekiciliği, onun bilimselliği, devrimciliği ve
toplumsal gerçekliğe dayanıyor olmasından ileri gelir.
2-Propagandanın
Etkisinin Ölçüleri
Lenin,
"Yoldaş Plehanov Sosyal Demokrasinin Taktiği Üzerine Nasıl
Değerlendirme Yapıyor" makalesinde şöyle der:
"Sosyal
demokrasinin bütün politikası, halk
kütlesinin gelecekte gideceği yolu aydınlatmaktır. Marksist
meşalemizi yükseklerde tutuyoruz ve her bir sınıfın
her adımında, her siyasi ve iktisadi olayda yaşamın
öğretimizi onayladığını gösteriyoruz" (C.
10, s. 480, aç. SP).
Komünist
parti, bu ilkeye göre hareket etmelidir ve propagandacı, etkili
propaganda yapabilmek için bu ilkeyi kavramalıdır. Pratik ve
yaşam, teorik ve politik öngörülerimizi doğrulamalı,
propagandanın içeriği, kapsamı ve yönteminin isabetliliğini
kanıtlamalıdır. Bu ilke, yığınların devrimci hareketinin
yolunun aydınlatılmasını, yığınların bu devrimci harekete
katılmalarını önkoşul yapar. Propagandacı ordusuna sahip bir
partinin propagandasının etkisi, yığınlarla bağında görülür.
Ama parti, propaganda faaliyetini hiçbir zaman yığınların
aydınlatılmasıyla sınırlandırmaz. Mücadeleye çekilen,
yolu aydınlatılan her yeni kitle partiyi daha kapsamlı, daha derin
propaganda görevleriyle ve bu görevlerin üstesinden gelecek
propagandacıları yetiştirmek sorunuyla karşı karşıya bırakır.
Propagandanın
etkisi kendini, her şeyden önce, yüksek ideolojik seviyede hitap
edilen kitlenin (işçi sınıfı ve emekçiler) bilincinde, onların,
toplumsal yaşamın, toplumsal gelişmenin bütün görünümlerini
Marksist teoriye göre değerlendirmelerinde bulur. Propaganda,
gerçekten kaliteliyse, bilimsel seviye yüksekse bu sonuçlar
alınır.
Bilimsel
seviyeli propaganda yapmak veya anlaşılır olmak adına, özellikle
propaganda faaliyetinde görülen iki uca düşmemek gerekir. Bu uç
noktalardan birisi soyut teori sevdasıdır. Soyut teoriyi, onu
anlatmaya düşkün olan propagandacı, pratiği, yaşamı, teorinin
pratikle bağını ve insanların günlük sorunlarını unutmuş
olan propagandacıdır. Böyle bir propagandacının, grev yapan
işçilere hitap ettiğini düşünün! Bir sendika toplantısında
veya semt sorunlarının ele alındığı toplantıda
propagandacının, propaganda adına, somut sorunları bir kenara
bırakıp doğa olaylarını, devrimi derin teoriyle açıkladığını
düşünün! Her iki durumda da parti kaybeder, propaganda amaca
hizmet etmez.
Propaganda
salt teori veya hitap edilen kitlenin düşük bilinç seviyesinden
hareketle salt pratikçilik tarzında da yapılmaz. Salt teorinin ve
salt pratiğin propagandasını yapmak, teori ve pratiği birbirinden
kopuk olarak ele almak anlamına gelir. Birinci durumda teori, özgün
sorun konumuna getirilir ve propaganda yaşamdan/pratikten
kopartılır. Tam da bu nedenden dolayı Lenin, siyasi çizginin
yaşama geçirilmesini sadece onun; bu çizginin doğruluğunda
değil, aynı zamanda "en geniş yığınların bu (çizginin)
doğruluğuna kendi tecrübeleriyle ikna olmaları" gerektiğini
de koşul yapar (Bkz. C.31, s. 9 ).
İkinci
durumda ise teoriyi önemsememe, küçümseme, bu alandaki eksikliği
pratiği ön plana çıkartarak kapatma söz konusudur. Bu durumda
pratik faaliyete faydacı yaklaşım, her şeyi pratikle açıklama
kaçınılmazdır. Böyle bir ortamda teori dogmalaşır, körleşir
ve hatta alay konusu bile olabilir. Böyle bir yaklaşım ile
teorinin çözücü, ön açıcı ve aydınlatıcı gücünden yoksun
olunur. El yor damıyla yürünür.
2.1
- Propagandacı Burjuva İdeolojiye Karşı Uzlaşmazdır
Komünist
partinin, tek tek üyelerinin ve tabii ki bu arada propagandacının
da burjuva ideolojisine ne kadar açık olup olmadığı ideolojik
kavrayış ve sağlamlığa bağlıdır. Bu anlamda ideolojik
sağlamlık ve seviye, Marksizm-leninizme düşman ideolojiye;
burjuva ideolojisine karşı uzlaşmaz duruşla sıkı bağ
içindedir. Burjuva toplum içinde yaşayarak bu topluma ve
ideolojisine karşı tümüyle bağışıklık kazanmak olanaksızdır.
Birey, ne kadar dirense de bir şekilde burjuva etkilere açıktır.
Buna karşın parti kendi yaşam tarzını geliştirir. Evet, burjuva
yaşam tarzı içinde ama o yaşam tarzına karşı yaşam tarzı.
Yeni insan bu tarz içinde gelişir. Parti, var olduğu her yerde ve
her koşul altında, hangi görünümde olursa olsun burjuva
ideolojisine karşı gerçek bağışıklığı sürekli ve sürekli
üretmek zorundadır. Burjuva ideolojisine karşı mücadelede
propagandaya bu perspektifle yaklaşılmalıdır. Propagandacı,
hitap edilen kitlenin pratik tecrübesiyle, edindiği teorik bilgiyi
pratikte sınamasıyla belli düşüncelerin doğruluğuna
inanacağından; Marksist teoriyle donanacağından ve hangi biçimde
olursa olsun burjuva ideolojiyi tanıyabileceğinden ve ancak bununla
o ideolojiye karşı bilimsel ve uzlaşmaz tavır alabileceğinden
hareket etmelidir.
2.2
- Propagandacı Bağımsız Düşünmeyi Teşvik Eder
Bu
alandaki zorluk, özellikle yazılı propagandada söz konusudur.
Yazılı propagandada çoğu kez, propagandanın etkisi ile in
sanları, bağımsız düşünmeleri için eğitme, onların şu veya
bu sorunu analiz etme yeteneğine ulaştırılmaları görevinin sıkı
bağı unutuluyor veya önemsenmiyor. Bu bağa en azından sözde
dikkat çekilse de pratikte unutuluyor. Birçok yazıda devrimci
teori, Marksist-Leninist ilkeler, hazır bir şekilde sunuluyor.
Okuyana ezberlemekten başka bir iş kalmıyor. Hazır, "paketlenmiş"
sonuçlandırmalar, hiçbir şekilde, hiçbir somut duruma
uygulanamazlar. Bu durumda hazır sonuçlandırma, kaçınılmaz
olarak dogmaya dönüşür ve ezberlenir.
Lenin,
"Uzaktan Mektuplar"ının ilkinde şöyle der:
"Marks
ve Engels, ezbere öğrenilen ve yinelenen, olsa olsa tarihsel
sürecin her evresinin, somut iktisadi ve siyasi
durumuyla zorunlu olarak değişen genel
hedefleri gösterebilen ‘formüller’ ile haklı olarak alay
ederek, her zaman, ‘bizim öğretimiz bir doğma değil, bilakis
bir eylem kılavuzudur' demişlerdir" (C.24, s. 25).
Sonuçları,
genel formülasyonları ezberleyen kişi, bunları, zihinsel
gelişmesi ve yorumlama yeteneğini geliştirmesi için kullanamaz.
Hegel, “gerçek, ona götüren yol olmaksızın bir cesettir ”
der ve Marks Hegel'in bu sözüne katılır.
Propagandacı,
ele aldığı konunun açıklanmasında hitap ettiği kitleye
muhakeme yapma, düşünme, gerçeğe giden yolu görebil me
olanağını tanımalıdır. Propagandacı, öyle yazmalı ve
anlatmalıdır ki, hitap ettiği kitle düşünmek zorunda kalsın.
2.3
- Propaganda ve İçerik
Propagandanın
ne denli etkili olup olmadığı onun içeriğine, örgütlenmesinin
ve yönetiminin biçim ve yöntemlerine bağlıdır. Burjuvazi bütün
iletişim organlarını, her türlü olanak ve araçları kullanarak
burjuva ideologların teorileriyle ele alınan konunun içeriğini
kendi sınıfsal çıkarına yarayacak bir şekilde lanse eder. Yani
propagandanın yönetim ve örgütlenmesinin yöntem ve biçimini
istediği gibi değiştirir. Bunun, literatürdeki adı
manipülasyondur, çarpıtmadır.
Komünist
parti, ideolojisinin içeriğini, Marksist-leninist teoriyi maniple
ederek/çarpıtarak lanse etmez. Komünist parti, propagandanın
maniple edilmesine ilkesel olarak karşıdır. Marksizm-leninizmin,
bu ideolojinin içeriğinin manipülasyona ihtiyacı yoktur. Bu
ideoloji, işçi sınıfının ve emekçi yığınların öz sınıfsal
çıkarlarını ifade eder. Bu nedenden dolayı, Marksizm-leninizmin
en iyi propaganda yöntemi, onun içeriğini olduğu gibi
sergilemektir. Burjuvazi, hakimiyetini sürdürmek için, devletin
tarafsızlığından başlayarak her türlü baskısını,
sömürüsünü, pisliğini ve ahlaksızlığını geniş yığınlar
nezdinde gizlemek için manipülasyona başvurur, Marksist teorinin
ise buna ihtiyacı yoktur. Çünkü yığınlardan gizli olan bir
yönü yoktur. Siyasal ve toplumsal olguları, görüngüleri
açıklayacak diyalektik materyalist yöntem silahına, sosyalist
teorinin gücüne sahiptir.
Ama
buna rağmen, geniş yığınların bilincini etkilemek için, güçlü
propaganda için başvurulan kimi yöntem ve araçlar, son kertede,
istemeyerek de olsa propagandanın içeriğinin geri plana itilmesini
birlikte getirebiliyor. Propaganda faaliyetinin biçimleri, araç ve
yöntemleri kendisi için amaç yapılırsa, esas amaca ulaşılamaz.
Propaganda faaliyetinin biçimleri, araç ve yöntemleri,
propagandası yapılan düşüncenin içeriğini açıklama görevine
tabi olmalıdır. Yani her koşul altında, bütün biçim, araç ve
yöntemler propaganda konusu olan düşüncenin içeriğinin ön
planda durmasına, anlaşılmasına hizmet etmelidir.
Sanatla;
tiyatroyla, müzikle, resimle vb. propaganda yapılabilir.
Yapılmalıdır ve yapılıyor. Ama yöntem, araç ve biçimler ne
olursa olsun bunlar politikanın alternatifi olamazlar, politikadan
bağımsız olamazlar ve hele hele politikanın yerini hiç
alamazlar. Bu konuda Lenin şöyle der:
"Pedagojiden
özel bir slogan yapma, onu 'politika'nın karşısına koyma, bu
karşıya koyma üzerinde özel bir yön inşa etme, bu şiar adına,
sosyal demokrasinin ’politikacıları'na karşı kitleye hitap etme
düşüncesinde olan, derhal ve kaçınılmaz olarak demagojiye
düşer" (C. 8, s. 452/453).
Lenin,
politikayla pedagojinin birbirine karıştırılmasına kesin olarak
karşı çıkıyor. Lenin, söz konusu makalesinde, propagandası
yapılan düşüncenin içeriğinin, siyasi ve ideolojik yönelimin
unutulmasına, önemsizleştirilmesine ve amaca şekli pedagojik
araçlarla ulaşma çabalarına karşı çıkıyor. Bu, film,
tiyatro, müzik vb. için de geçerlidir.
Propagandacı,
örneğin bir filmi araç olarak kullanırken, anlatmak istediğini
unutarak, bir kenara iterek, araç olarak filmi bağımsızlaştırmamalı,
politikanın karşısına koymamalıdır.
2.4
- Propagandacı ve Kişisel İnancın Oluşması
Propaganda,
hitap edilen yığınlarda bilincin proleter ideoloji ve ahlakın
ruhuna göre oluşmasını amaçlar. Dolaysız amaç ne olursa olsun
bu böyledir. Ne var ki hitap edilen kitle, çeşitli açılardan
farklı gruplara bölünmüş durumdadır; etnik köken farkı,
sosyal-kültürel konum veya durum farkı, eğitim seviyesi farkı,
mesleki fark, yaş ve cinsiyet farkı vs. vs. Bunun ötesinde
bazıları, bilgi sahibi olmak için inisiyatifli olurken, bazıları
pasif kalabilirler. Bazıları, bilgiye, bilinçlenmeye karşı
duyarsız olurken, bazıları dini inancın etkisindedir. Bazılarında
gelenekler her şeyin üstüne çıkarken, bazıları burjuva
alışkanlıklar içindedir. İlk bakışta "işe yarar"
kimse yoktur. Bu durum neyi gösterir? Bu durumda propagandacı,
propagandanın somut etkisinin nihayetinde, tek tek insanlar üzerinde
olduğunu görmek zorundadır. Ajitasyon ile propaganda arasında
etkileme farkı burada kendini gösterir. Ajitatör, bütün kitleyi
büyüleyebilir, ama bu, propagandacı açısından mutlaka geçerli
değildir. Böyle bir kitle karşısında propagandanın etkisi,
kişinin ruh dünyasına ne denli nüfuz edilip edilmediğiyle
ölçülür. İnsanların, propagandası yapılan düşünceleri
kavrayabilmeleri, benimseye bilmeleri yukarıda belirttiğimiz
nedenlerden dolayı çelişkilidir. Bu nedenden dolayı propagandacı,
propagandasını yaptığı düşüncelerin, dinleyen veya okuyan
kitlenin bilincine hemen yansımayacağını, derin bir inanca
dönüşmeyeceğini bilmek zorundadır. Propagandacı, sınıfsal
bilinçlenmenin, proleter dünya görüşünün ancak bir dizi ve
kişiye göre farklı çelişkilerin aşılmasından sonra
oluşacağını bilmek zorundadır.
Bu
çelişkileri birkaç noktada toplayabiliriz.
Propagandacının
karşı karşıya olduğu kitle (parti kitlesi hariç):
-Yaşam
üzerine şekillenmiş gerici düşüncelere, bilince yerleşmiş
burjuva gerici değerlere sahip olanlar.
-Proleter
ideoloji ve ahlaka yabancı ideoloji ve ahlakın etkisi altında
olanlar.
Propagandacı,
hitap ettiği kitlenin bugün gerici faşist partilerin oy küpü
olduklarını, reformist ve liberal etkiler taşıdıklarını, onlar
tarafından yönlendirildiklerini, işçinin ve emekçinin kendine
yabancılaştırıldığını ve bunun ötesinde antikomünist
propagandayla beslendiğini ve bu milyonlarla ya da edilgen yığın
kazanılmadan devrimin olamayacağını bilmek zorundadır. Devrim,
bir avuç bilinçli insanın değil, yığınların eseri olacaktır!
Bu denli farklı yapıda olan insanları aynı sınıfın, işçi
sınıfının unsurları veya emekçi olmalarına rağmen eğitmenin,
ikna etmenin, inandırmanın, bilinçlendirmenin zor, sabır isteyen
bir iş olduğunu propagandacı bilmek zorundadır. Propagandanın
etkisi düz bir hat üzerinde gelişmiyor. İdeolojik eğitim zordur
ve uzun bir zamanı ve devrimci bir pratiği gerekli kılar. Başarılı
bir propaganda "büyük dayanıklılığın, kararlılığın ve
sistematiğin ortaya konmasıyla" yapılır. "Bu özellikler
olmaksızın siyasi aydınlatmaya sadece girişmek bile olanaksızdır"
(Lenin).
3-İkna Gücünün
Mantıksal Ön Koşulları
3.1
- İnanmak mı yoksa bilimsel ikna mı?
İnsanların
inanma ve düşünme tarzının nedeni ve kaynakları çeşitlidir.
Az veya geri eğitimli, bilinçli insanlar, fantastik şeylerin
gerçek olduğuna inanabilirler. Ön yargılar ve batıl inançlar
böyle doğar. Bu kör inançtır. Kör inanç, kaçınılmaz olarak
dogmaya ve ön yargıya götürür. Marksist teori, bilimsel bir
öğretidir ve anlatımı da bilimseldir. Bir dini inancın
öngörülerinin gerçek olduğu bilimsel olarak açıklanamaz, ama
bu öngörülerin gerçek olmadıkları, batıl inançlar oldukları
bilimsel olarak açıklanır. Marksist teorinin gerçekliği ifade
ettiği bilimsel olarak açıklanır, ama bu teorinin gerçekliği
ifade etmediğini açıklayabilmek(!) için bilimsel yöntemi terk
etmek, metafizik yönteme başvurmak gereklidir. Bütün bunlar şu
veya bu şekilde, genel hatlarıyla da olsa, bilinen olgulardır. Ama
buna rağmen sorun hep dönüp dolaşıp bu basit gerçeklikten
hareketle propagandanın nasıl yapılacağında düğümlenir.
Propaganda genel anlaşılır olmalıdır, insanların ruhuna,
düşüncesine hitap etmelidir. Bunlar doğru ama propaganda sadece
bundan mı ibaret? Bu konuda Lenin'in şu sözleri öğreticidir:
"Yarım
yamalak bilimi değil de bütün bilimi öğreterek Rus yabaniliğine
ABC'nin nasıl anlatılması gerektiği (konusunda) bu, gerçek
bir örnektir".
Demek
ki, dinleyici ve okuyucu kitlesi ne kadar cahil olursa olsun,
Lenin'in deyimiyle ne kadar “yabani” olursa olsun propagandacının
sorunu, bu seviyedeki kitleye bilimi; bütün bilimi anlatabilmektir.
Bu kitle bilimden anlamaz, anlatılanı zaten kavramaz anlayışından
hareketle bilim adına yarım yamalak şeyler anlatmak komünist
propagandacının işi değildir.
"Bütün
bilimi" anlatabilmek için propagandacı, okur ve dinleyici
kitlesinin ruh halini tanımalı, onların aklına hitap etmeli,
onlardan bağımsız düşünmeyi, muhakeme etmeyi teşvik etmeli ve
gerçeğin ortaya çıkartılması, ele alınan konunun kavranır
olması için bilimde kullanılan araç ve yöntemleri kullanması
gerekir. Böyle bir propaganda için önce, yetişmiş olması
gerekir. İkna gücüne sahip olmalıdır. Başkasının
bilincini etkilemek isteyen, önce kendisi ikna olmuş, ele aldığı
davaya bilimsel inanmış durumda olması gerekir. Marks, Engels,
Lenin ve Stalin, birer bilim adamıydılar, davalarının doğruluğuna
tamamen inanıyorlardı. Bu inançları, onlara, başka insanların
bilincini etkilemek için büyük enerji veriyordu. Ama bu, başka
insanları etkilemek için yeterli değildir. Kişinin bir şeye
inanması, nihayetinde subjektif bir olgudur. Bu subjektif olgunun
ötesinde esas olan, başkalarını ikna etmek için inanılan
davanın/gerçekliğin bilimsel olarak temellendirilmesi ve
kanıtlanması gerekir. Propagandacı bunu yapmak zorundadır
ve bu, genel formülasyonlarla, "yaşasın-kahrolsun"
edebiyatıyla yapılamaz.
Marks,
Engels, Lenin ve Stalin, söylemlerinin ikna gücüne büyük önem
verirlerdi ve bu nedenle de sürekli bilimsel kanıtı araç olarak
kullanırlardı. Bu konuda Lenin'in I. I. Skwarzow-Stepanow’a
yazdığı bir mektubu (Aralık 1909) örnek alalım. Lenin, bu
mektupta şunları yazıyor:
"Ilyin
neyi kanıtlamaya çalıştı ve kanıtladı? Rusya'da tarım
ilişkilerinin gelişmesi (Burada
Lenin, "Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi" yapıtını
kastediyor, SP) hem toprak beyliğinde, hem de köylü
iktisadında, 'köy cemaati'nin hem içinde hem de dışında
kapitalist tarzda gerçekleşiyor. Bu birincisi. Bu gelişmenin tam
da kapitalist yolu ve tam da kapitalist sınıf gruplaşmasını
kesin olarak belirlediğidir. Bu da ikincisi. “Popülüstlerle
tartışma buydu. Bu kanıtlanmalıydı ve kanıtlandı" (C.
16, s. 111)
Lenin,
bunu kanıtlamak için, ekonominin durumunu, sınıfların yapısını,
o zamanki Rusya'nın iktisadi ilişkilerini karakterize etmek için
kapsamlı materyali analiz etmiştir.
Propagandacı,
ele aldığı konu üzerinde önce bizzat açık olmalı, inançlı
olmalı; konuya vakıf olmalı ve gerçeği, genel lafızlarla değil,
kanıtlarla açıklamalıdır.
Bilimsel
anlamda kanıt gücü ve bundan kaynaklanan ikna gücü birtakım
koşul ve faktörlerin varlığıyla sağlanır. Propagandacı,
teoriye, yönteme hakim olmalıdır. Propagandacı, pratik propaganda
faaliyetinin tecrübelerinden öğrenmelidir. Ele aldığı konuyu,
salt teori yapmaksızın, salt pratikçilik yapmaksızın
(basitleştirmeksizin) hitap ettiği kitleye nasıl ileteceğini
ölçebilecek durumda olmalıdır. Bu iş zordur, ama imkansız
değildir, öğrenilebilinir. Bilimsel propaganda yapmak için
Marksist diyalektik yönteme ve ondan kaynaklanan sonuçlara hakim
olmak gerekir. Yani, yaşamın ortaya koyduğu sorunlara/görüngülere
somut-tarihsel yaklaşım, bunların nesnel analizi, teorik ilkelerin
dogmalaştırılmaması, subjektif değerlendirmelerden kaçınmak
vs. başarılabilir.
3.2
- Kanıt, Sav ve Tez
Nitelikli
ve verimli düşünmede kanıt, zorunlu bir unsurdur. Kanıtlanması
gereken ne olursa olsun, her kanıt, iki bileşenden oluşur.
Bunlardan birisi tez, diğeri ise savdır/argümandır; yani kanıt
nedeni. Bu iki bileşenin mantıksal bağlamına kanıt yöntemi
denir. Kanıt yönteminin diğer adı, “gösterme”dir.
Tez,
doğruluğu veya yanlışlığı gerçeklik olduğu veya gerçeklik
olmadığı kanıtlanması, ortaya çıkartılması gereken bir
ilkedir, kuraldır.
Sav
(argüman) ise kanıtlanması gereken tezin gerçekliğinin
sonuçlandırıldığı ilkedir. Yani ortada bir tez var (diyelim ki
Türkiye'de kapitalizmin gelişmesi), bu tezin doğru olduğu
savunuluyor, bu savununun kanıtlanması, sav denen kanıt
nedenlerinden (olgulardan, istatistik verilerden, materyallerden vs.)
hareketle sağlanıyor.
Kanıt
yöntemi (göstermek), sav ve tez arasındaki bağlamı ortaya
çıkartır. Bu ortaya çıkarış, kanıtlanması gereken tezin
gerçek olduğuna götürür. Tezin, gerçek olmadığının ortaya
çıkmasını sağlayan kanıta, çürütme denir.
Bir
tez doğruysa, onun doğruluğunu ortaya çıkartacak kanıt,
er veya geç bulunur. Bunda teori ve pratiğin gelişmesi önemli
bir rol oynar. Örnek; sosyalizm uzun bir dönem tez (teori)/ilke
olarak kaldı. Pratiğe uygulanırlığı Ekim Devrimi’nden sonra
kanıtlandı.
Propagandacı,
hitap ettiği kitleyi ele aldığı konunun doğruluğuna
inandırmalı, onları ikna etmek veya eleştirdiği anlayışın
yanlışlığını ortaya koymak için bunlara, bu mantıksal
muhakemeye vakıf olmalıdır.
Neler,
sav veya kanıt-nedeni kapsamına girerler? Kanıtlanmış
gerçekler/olgular üzerine tezler, yani her bir bilim alanında
temel kavramların tanımlanması; doğruluğu kanıtlanmış tezler
sav kapsamına girerler.
"İstatistik
ve Sosyoloji" makalesinde Lenin şöyle der:
"...Karmaşık
ve zor bir sorunun...üstesinden gelmek için... tam
gerçekler, tartışmasız gerçekler ...özellikle
gereklidir...Bütünlüğü ve bağlamları içinde alındıklarında
gerçekler, sadece 'inatçı' değil, bilakis kanıt gücü
(aç-SP) olan
şeylerdir" (Lenin, C. 23, s. 285).
Her
bilim dalında olduğu gibi toplum bilimlerinde ve propaganda
faaliyetinde kanıtlanmış gerçekler üzerine tezler oldukça
önemli bir rol oynarlar.
Çürüten
gerçekler de özellikle kanıt gücüne sahiptirler. Bu anlamda
Türkiye'de kapitalizmin gelişmişlik durumu, köylülüğün sosyal
katmanlarına ayrışmışlık durumu, Maocu tezi çürüten
gerçekliklerdir.
Temel
kavramların tanımı da bir savdır. Tanımlama, tanımı yapılan
nesne/olgu gerçekten varsa bilimseldir ve yapılan tanım da
bilimseldir. Bu durumda bu tanım bir savdır. Örneğin, üretici
güçler bir tanımlamadır. Kapitalizm, sosyalizm birer
tanımlamadır. Kapitalizm karşısında sosyalizmin bir ileri üretim
biçimini oluşturduğunu açıklamak için bilimsel bir tartışmada
sosyalizmin kavram olarak yeniden ve yeniden tanımlanmasına gerek
yoktur. Ama "yarı-feodal üretim tarzı"nı, üretim tarzı
olarak anlatabilmek için her şeyden önce bu kavramın tanımlanması
gerekir.
4-Propaganda
Sanatı
Propaganda
da en önemli olan, onun ideolojik teorik seviyesi, içeriği ve
yöntemidir. Ama ele alınan konunun hitap edilen kit leye
iletilmesinde propaganda seçilen yol ve araçlar, yanlış olursa
amaca ulaşmak da zorlaşır. Propaganda da sanat, ustalık demektir.
Bu konuda Lenin şöyle der:
"Her
bir propagandacının ve her bir ajitatörün sanatı, tam da, verili
dinleyici çevresini, belli bir gerçeği bu dinleyici çevresi için
oldukça ikna edici anlatımla belli bir biçimde etkilemesidir.
(Öyle bir anlatım olmalı ki) bu çevre onu oldukça kolay
özümleyebilsin, bu çevre için oldukça somut ve kesin kafada
tutulur olsun" (C. 17, s. 330).
Demek
oluyor ki propagandacı ve tabii ajitatör de bilinçli, irade sahibi
ve aynı zamanda tutkulu olmalı, işini coşkuyla yapmalıdır.
Herkes bu özelliklere sahip değildir. Ama bu özellikler genetik de
değildir. Yani öğrenilebilinir.
Lenin'in
tanımına göre, propagandacının ufku geniş olmalıdır, teoriyi
vakıf olmalıdır, aynı zamanda pedagojiden de anlamalıdır.
Propagandacılar bu perspektifle yetiştirilmelidirler. Unutmamak
gerekir ki, propagandacı, bir nevi toplumsal faaliyet sürdüren
kişidir. Böyle bir kişi, ne söylediğini bilmek zorundadır. Ne
söyleyeceğini bilmeyen, kendini ifade edemeyen bilimin somutta da
Marksizm-leninizmin propagandasını yapamaz.
Eğitimli
olmayı, şu veya bu konuda uzman olmayı, temel teorik bilgilerle
donatılmış olmayı kim istemez. Böyle birisi olabiliriz. Ama bu
bilgilerimizi başkalarına aktarmıyorsak, kendi kendine bir insan
oluruz. Önemli olan, sahip olduğumuz bilgi ve de tecrübeleri
başkalarına aktarabilmektir. Burada sorun, aktarmak değil,
aktarabilmektir. Aktarma adı altında birtakım girişimlerde
bulunulabilir, ama bu, bilgi ve tecrübenin başka insanlar
tarafından mutlaka anlaşıldığı anlamına asla gelmez. Öyleyse
esas sorun, aktarabilmektir. Aktarabilmek, öğrenilebilir, hiç de
genetik olmayan yeteneklere sahip olmak anlamına gelir. Bilgi ve
tecrübeyi, başka insanlara aktarabilme yeteneği! Yani
propagandacı, ele aldığı konuyu popüler yapma ustalığına,
dinleyiciyi adeta büyüleyen anlatım ustalığına, yöntem
ustalığına sahip olmayla başarabilmelidir.
4.1-
Propagandacı, Dinleyici Çevresinin Konumunu/Durumunu Hesaba
Katmak/Kestirmek Zorundadır
Propagandacının,
ele aldığı konuya, devrimci teoriye vakıf olması, ufkunun geniş
olması, partinin teorisi ve politikasını iyi kavramış olması
yeterli değildir. Propagandacı bu özelliklerinin ötesinde hitap
ettiği kitleyi, gerekli yönde etkileme ve ilgisini uyandırma
yeteneğine de sahip olmalıdır. Propagandacı bunu, mantığın
gücüyle, bilgisiyle, ikna etme sanatıyla, örnek/usta anlatımı,
ifade etme tarzıyla yapar. Propagandacı, içerik ile biçim,
konuşmanın biçim ve yöntemi arasındaki kopmaz bütünselliği
gözden kaçıramaz. Bu, devrimci/komünist propaganda sanatının,
ustalığının doğrudan göstergesidir.
Propagandacı,
öncelikle şunu düşünmelidir: Hitap ettiğim kitle, her ne kadar
aynı sınıfın unsurlarından oluşuyorsa da, farklı özellikleri
olan insanlardan oluşmaktadır, bu insanların bilinç, anlayış
seviyeleri farklıdır. Kimisi konuya şu veya bu şekilde vakıftır,
kimisi değil, kimisi okur, kimisi okumaz. Kimisi önyargılıdır,
kimisi değil vs. vs. Bütün bu farklılıklar, her bir dinleyicinin
kendi başına bir şahsiyet olduğunu gösterirler ve propagandacı
da, aslında bir kitleye değil, kitleyi oluşturan farklı özellikli
şahsiyetlere hitap ettiğini bilmek zorundadır. Propagandacı
böylelikle kimin ne türden sorulara daha ziyade ilgi duyduğunu
teorik politik, sendikal, günlük vs. çıkartır ve bu ön
bilgilerle işine hazırlanır.
4.2
- Propagandacı Leninist Propaganda Sanatını Sürekli İncelemek
Zorundadır
Leninist
propaganda sanatı, onun eserlerinin, sadece içeriği
açısından değil, propaganda özellikleri açısından da
araştırılmakla öğrenilir. Lenin, hiçbir zaman gündemde olmayan
bir konu üzerine yazmamış ve konuşmamıştır. Lenin, her zaman
yığınların ilgisini çeken konuları, sorunları ön plana
çıkartmış ve insanların neye ilgi duyduklarını, nasıl ilgi
duyduklarını öğrenmeye önem vermiştir. Bundan dolayıdır ki,
işçilerden sürekli mektup yazmalarını, düşüncelerini olduğu
gibi aktarmalarını talep etmiş ve işçilerle sürekli
görüşmüştür. Lenin ile görüşen işçilerin, onun soruları
karşısında şaşırmaları ve terlemeleri birçok devrimcinin
anılarında anlatılır.
Sürekli
güncel olanı ele alan, bunu teorik ve pratik mücadele açısından
analiz eden Lenin, polemiksiz yazı yazmamıştır. Polemiksiz
propaganda olmaz. Polemiksiz yazılı veya sözlü propaganda ölü
propagandadır. İnsanları yönlendirmeyen, doğrunun yanı sıra
yanlışı göstermeyen, ideolojik-teorik katışıksızlığı
ortaya koymayan, komünist partinin, Marksizm adına konuşan küçük
burjuvaziden farkını açıklamayan bir propagandadır. Böyle bir
propaganda anlayışı, teorik siyasi yetersizliğin, Marksist
diyalektik yönteme hakim olmamanın ve günceli açıklamada
zorlananların ve bu nedenle de Leninist propaganda sanatının temel
özelliğini, yani polemik yönünü görmek istemeyenlerin
anlayışıdır.
Propagandacı,
hitap ettiği kitle ile sürekli ilişki içinde olur, bu kitlenin
ilgisini/dikkatini sürekli kılar ve pekiştirir. Böylelikle
propagandacı, hitap ettiği kitlenin bilincini, ele alınan
konuya kilitler. Bu, Leninist propaganda sanatının bir diğer
özelliğidir.
Propagandacı,
dinleyicilerini, bilinçli savaşçılar yapar. İnancı
bilimselleştirmeyi hedefler. Bu görevini yerine getirebilmek
için propagandacı, uzun inatçı ve coşkulu bir çalışma içinde
olmalıdır. Propagandacı oldukça açık seçik, adeta fotoğraf
gibi anlat malıdır. Propagandacı, coşkulu konuşmalı ve duygulu
olmalıdır. Bunlar, öğrenilebilen yeteneklerdir. Monoton, renksiz,
silik, ilgisiz anlatan, iki kelimeyi bir araya getirip bir cümle
kuramayan birisi iyi propagandacı olamaz.
4.3
- Propagandacı, Doğru Anlatım Tarzına Hakim Olmalı ve Bu Tarzı
Sürekli Geliştirmelidir
Propagandacı,
kullandığı lisana hakim olmak zorundadır. Sadece konuşuyor,
yazıyor olmak bir propagandacı için asla ve asla yeterli değildir.
Konuşmadan konuşmaya, anlatmadan anlatmaya fark vardır. Aynı
lisan, dinleyici kitlesinin anlayamayacağı bir tarz da
kullanılabileceği gibi, aynı kitleyi büyüleyici,
heyecanlandırıcı, ilgilerini artırıcı tarzda da kullanılabilir.
İkinci kullanım tarzı bir sanattır, öğrenilebilir bir
yetenektir ve propagandacı böyle olmayı hedefler.
Sözlü
propaganda üzerinden gidelim. Sözlü propagandada esas olan,
dinleyici ile konuşmacı arasında canlı ve doğrudan bir bağın
kurulmasıdır. Propagandacı, dinleyicilerin ruh halini görür,
onların tepkilerinden anlatılanın anlaşılıp anlaşılmadığını
çıkartır, sorulan sorular, bunların kalitesi veya hiç soru
sorulmaması konuşmanın nasıl yapılmış olduğunun doğrudan
işaretleridir. Bazıları uyutur, bildiğini, monoton bir tarzda ve
dinleyiciyi dikkate almaksızın anlatır ve üstelik bir de
kullandığı kelimeler ve kurduğu cümlelerle konuşmayı
anlaşılmaz yaparsa dinleyici ya uyur ya da bir an önce bitmesini
bekler. Propagandacı vardır ki, önce dinleyici kitlesiyle kendi
arasında canlı bir bağ kurar, dinleyenleri konuşmasına hazırlar,
ortam, konuşmanın dinlenebileceği kıvama getirilir. Propagandacı,
ortama hakim olur. Böyle bir propagandacı, en ağır teorik
sorunları bile, espriyle, örneklemelerle, içeriğin kalitesini
düşürmeden basitleştirmeyle, dinleyici ile kurduğu diyalogla,
araya sıkıştırdığı sorularla kavratır, onları düşünmeye,
araştırmaya sevk eder. Dinleyici, konuşmanın bitmesini istemez.
Bu propagandacı lisanı kullanma yeteneğini konuşturur;
dinleyiciyi düşünmeye, konuşmaya, sormaya sevk eder. Bu
propagandacı, polemiği ustaca kullanır ve doğruyla yanlış
arasındaki farkı veya neyin doğru, neyin yanlış olduğunu
dinleyicinin anlayabileceği şekilde anlatır. Özellikle sözlü
propaganda ve polemik, madalyonun iki yüzüdür. Propagandacı bunu
bilmek zorundadır.
Propagandacının
faaliyetine çok önem veren Lenin, bu konuda şöyle der:
"Gerçekten
de ilkeye sadık ve yetenekli propagandacıların sayısı oldukça
az (ve böyle bir propagandacı olmak, adam akıllı öğrenmek ve
tecrübe toplamak anlamına gelir) ve bu insanlar,
uzmanlaştırılmalıdır, tümüyle bu işle uğraşmalıdırlar ve
itina ile korunmalıdırlar" ( C.6, s. 235).
Marksist
Leninist propagandacı “ilke”ye bağlıdır. İlkeyi sulandırmaz.
II.
PROPAGANDA VE AJİTASYONDA DİYALEKTİK YÖNTEM
1-Ajitasyon
ve Propagandanın Anlamı
Ajitasyon
ve propagandanın işçi sınıfının mücadelesinde taşıdığı
önemi/anlamını Lenin, "Rus Sosyal Demokratlarının
Görevleri" makalesinde şöyle açıklar.
"Rus
sosyal demokratlarının sosyalist çalışması, bilimsel sosyalizm
öğretilerinin propagandasını yapmaktan, mevcut toplumsal ve
ekonomik düzen, onun temelleri ve gelişimi, Rus toplumunun çeşitli
sınıfları, bunların karşılıklı ilişkileri, bu sınıfların
kendi aralarındaki mücadeleler hakkında, bu mücadelede işçi
sınıfının rolü, işçi sınıfının yok olan yükselen
sınıflara karşı tavrı hakkında, kapitalizmin geçmişi ve
geleceği, uluslararası sosyal demokrasinin ve Rus işçi sınıfının
tarihsel rolü hakkında işçiler arasında doğru anlayışları
yaymaktan ibarettir. Rusya'da mevcut politik koşullar altında ve
işçi kitlelerinin verili gelişme aşamasında doğal olarak ön
plana çıkan ajitasyon, propagandayla ayrılmaz bir bağ içindedir,
işçiler arasında ajitasyon, sosyal demokratların, işçi sınıfı
mücadelesinin bütün elementer ifadelerine, işçilerin iş saati,
ücret, çalışma koşulları vs. nedeniyle kapitalistlerle tüm
çatışmalarına katılmalarından ibarettir. Görevimiz,
faaliyetimizi işçi yaşamının güncel pratik sorunlarıyla
birleştirmek, işçilere, bu sorunlar için de yönlerini
saptayabilmelerine yardımcı olmak, dikkatlerini en kaba
suistimallere yöneltmek, işverene, taleplerini daha eksiksiz ve
daha amaca uygun formüle etmeleri için yardım etmek, işçiler
içinde dayanışma duygusunu, dünya proleter ordusunun bir parçası
olan birleşik bir işçi sınıfı olarak bütün Rus işçilerinin
ortak çıkar ve ortak dava bilincini geliştirmektir" (C.2,
s. 331/332).
Demek
oluyor ki propaganda ve ajitasyon, hitap edilen kitleye, somutta da
işçilere ve emekçilere kendi durumlarını anlamalarına,
kavramalarına, yaşadıkları gerçeklik konusunda bilinçlenmelerine
ve çıkış yolu bulmalarına yardım etmektedir. İşçi sınıfı
ve emekçiler, verili toplumun sorunlarını ve çelişkilerini ne
denli kavrarlarsa o çelişkileri çözmek için de o denli kararlı
mücadele ederler.
"Mevcut
Durumun Değerlendirilmesi" makalesinde Lenin ajitasyon üzerine
şöyle der:
"Sadece
ajitasyon, yığınların gerçek ruh halini kapsamlı ölçüde
gösterebilir. Sadece ajitasyon, parti ve bütün işçi sınıfı
arasında en sıkı karşılıklı etkilenmeyi yaratır. Sadece, her
grevin, her daha büyük olayın, işçi yaşamının her sorununun,
hakim sınıflar arasındaki veya hakim sınıfların veya
mutlakiyetin şu veya bu fraksiyonları arasındaki bütün
çatlaklıkların, sosyal demokrasinin Duma'daki her faaliyetinin
hükümetin karşıdevrimci politikasının her yeni görünüm
biçiminin vs. siyasi ajitasyon için kullanılması -sadece bu
faaliyet, devrimci proletaryanın saflarını yeniden
yanaştıracaktır" (C. 15, s. 275/276).
Lenin,
"Ne Yapmalı"da da şöyle der:
"Bu
nedenle, parti örgütümüzün faaliyetinin ana içeriği, bu
faaliyetin odak noktası, hem en güçlü devrimci patlama döneminde,
hem de tamamen durgun bir dönemde olanaklı ve gerekli olan bir
çalışma, yani Rusya çapında bütünleşmiş, yaşamın bütün
yanlarını aydınlatan ve en geniş yığınlara yönelmiş siyasi
ajitasyon çalışması olmalıdır" (C. 5, s. 535).
Böylesi
bir siyasi faaliyet, verili toplumu, somutta da Türkiye ve
Kürdistan’ı, sorunlarını ve çelişkilerini doğru
değerlendirmekle; somut durumun somut analizini yapmakla mümkün
olabilir. Genel formülasyonları aşmayan; somutu yakalamayan bir
propaganda ve ajitasyon, "yaşasın, kahrolsun"u aşamaz.
2-Ajitasyon
ve Propagandanın Görevi
Ajitasyon
ve propagandanın yöntem ve araçları oldukça çeşitlidir. Yazılı
ve sözlü ajitasyon ve propaganda, tiyatro, film, afiş, bildiri vs.
vs. Ajitasyon ve propagandada sorun, gerçekliğin sadece ve sadece
doğru yansıtılması değildir. Sorun, ele alınan konunun bütün
çelişkileriyle ortaya konmasıdır veya ortaya konmasının
kolaylaştırılması yolunun açılmasıdır. Ajitasyon ve
propaganda, verili toplumun çelişkilerini ve düşmanı
somutlaştırır. Düşmanı somutlaştırmak, özgürlüğe giden
yolun yarısıdır. Çoğu insan, yaşadığı sorunları, gördüğü
çelişkileri sistemde aramaz. Bunları, şu veya bu yetkilinin,
kurumun, patronun hata ve çıkar anlayışıyla açıklar. Ya da
kötü bir tesadüfle açıklar. Ajitasyon ve propaganda bu anlayışta
olanlara, baskı ve sömürünün, yaşanan sorunların ve mevcut
çelişkilerin kaynağını ve bu kaynağı kurutmanın yolunu
göstermek zorundadır.
Somut
durumun somut analizi, ülkenin mevcut sosyal ekonomik analizi,
geleceği hangi sınıfın temsil ettiğini, ajitasyon ve
propagandanın da hangi sınıfa yönelik olması gerektiğini
gösterir. Lenin, "Rus Sosyal Demokratlarının Görevleri"
makalesinde bu konuda şöyle der:
"Çalışmamız
her şeyden önce ve esas olarak şehir fabrika işçilerine
yöneliktir. Rus sosyal demokrasisi güçlerini dağıtmamalı,
sanayi proletaryası arasındaki çalışmaya yoğunlaşmalıdır.
Çünkü sanayi proletaryası sosyal demokrat düşüncelere en büyük
yatkınlığı gösterir, en yüksek entelektüel ve siyasi olgunluğa
sahiptir ve sayısı ve yoğunluğu sayesinde ülkenin büyük siyasi
odak noktalarında tayin edicidir. Bu nedenle şehir fabrika işçileri
arasında sağlam bir devrimci örgütün yaratılması, sosyal
demokrasinin birinci ve en acil görevidir." (C.2, s.
332/333).
Öyleyse,
öncelikle hangi sınıfın geleceği temsil ettiği, propaganda ve
ajitasyonun hedeflediği kitle bakımından da önemli. Bu, ülkenin
sosyal-ekonomik yapısını, üretim ilişkilerinin sınıfsal
karakterini tespit etmekten geçer. Sorun bu noktaya gelince,
Türkiye'de "işlerin" çok karışık olduğunu görüyoruz.
Örneğin maocular, böyle bir sınıfın, işçi sınıfının
varlığını bile tanımıyorlar. Haksızlık etmeyelim, cılız
işçi sınıfından, komprador kapitalizminin var olduğu yerde var
olan ve sayısal olarak az olan bir işçi sınıfından
bahsediyorlar. Bu durumda küçük burjuva propaganda ve ajitasyonun
görevi nedir? Onlar hangi sınıfa hitap ediyorlar? Küçük
burjuvazi, öncelikle, ajitasyon ve propagandalarının odak
noktasına "kapitalist görüngülere inanmayın, sömürü
feodaldir” anlayışını yerleştirmiş. Yani Türkiye'nin verili
toplumsal, sosyal -ekonomik yapısına, gerçekliğine gözlerini
kapatmışlar. Böyle bir ajitasyon ve propagandanın önemi var mı?
Yok!
3-Ajitasyon
ve Propagandanın Diyalektik Birliği
Ajitasyon
ve propaganda, diyalektik bir birliği oluşturur. Ajitasyon ve
propaganda, görünüm ve özün gerçeklikte var olan birliğini
açıklar ve böylelikle hitap edilen yığınlar, kendi öz
tecrübeleriyle komünist partinin politikasının doğruluğunu
anlarlar.
Ajitasyon
ve propaganda, komünist partinin stratejik ve taktik
görevleri/saptamaları tarafından belirlenir. Komünist partinin
strateji ve taktiği, subjektif isteğe/niyete göre tespit edilmez.
Tersine komünist partinin strateji ve taktiği, somut durumun somut
analizine dayanır, sınıf mücadelesinin gerçekliğine göre
tespit edilir. Somutlaştıracak olursak: Bugün açısından
stratejik hedef, antiemperyalist demokratik devrimi gerçekleştirerek
ve durmaksızın; elde edilen devrimci demokraside kurumlaşmaksızın
sosyalizme geçmektir. Bu amaca ulaşmak için, sadece birey olarak
ajitatörler ve propagandacıların değil, kolektif örgütleyici
olarak gazetenin ve teorik derginin belirleyici önemi haizdir.
Teorik organ, toplumdaki ve de doğadaki görünümlerin,
gelişmelerin, süreçlerin somut analizi ile uğraşırken, yani
daha ziyade propaganda aracı olurken, gazete, daha ziyade ajitasyon
ile uğraşır. Şüphesiz ki, propagandayı esas almak ajitasyonu
göz ardı etmek ve ajitasyonu esas almak propagandayı göz ardı
etmek anlamına asla gelmez.
Kolektif
örgütleyici olan gazetenin nasıl bir seviye tutturması gerekir?
Gazete, işçi sınıfının geri, orta veya gelişmiş kesimlerine
mi hitap etmelidir? Gazetenin nasıl bir yol tutturması gerektiği
üzerine Lenin, "Rus Sosyal Demokrasisinde Geri Giden Yön"
makalesinden şöyle der:
"Bütün
Rus sosyal demokratlarının organı olmak isteyen gazete, bu
nedenden dolayı, ileri işçilerin seviyesinde olmalıdır;
gazete, seviyesini yapay olarak düşüremez, tersine, sürekli
yükseltmelidir. Gazete, enternasyonal sosyal demokrasisinin
bütün taktiksel, siyasi ve teorik sorunlarını takip etmek
zorundadır. Ancak böylece işçi anlayışı yerine
getirilebilir...
“Önder
işçilerin sayıca az olan tabakasını, orta işçilerin geniş
tabakası takip eder. Bu işçiler de coşkulu bir şekilde sosyalizm
için çaba harcarlar, işçi çevrelerine katılırlar, sosyalist
gazete ve kitaplar okurlar, ajitasyona katılırlar ve daha önceki
tabakadan sadece, sosyal demokratik işçi hareketini tam anlamıyla
kendiliğinden (başlı
başına-SP) önderleri olamamakla ayrılırlar. Parti
organı olabilecek gazetede, bazı makaleleri orta işçi anlamaz.
(Bu) işçi, karmaşık teorik veya pratik bir sorunu açık seçik
kavramayacaktır. Ama bundan, gazete, okur kitlesinin seviyesine
inmek zorundadır sonucu çıkartılamaz. Tersine, gazete, tam da,
okurlarının seviyesini yükseltmek ve orta işçi tabakasından
önder işçilerin gelişmesi için yardımcı olmak zorundadır...
“Nihayet
orta tabakayı, proletaryanın alt tabakalarının kitlesi takip
eder. Sosyalist bir gazetenin bunlar için tamamen veya neredeyse
tamamen anlaşılmaz olması olasıdır... Ama bundan, sosyal
demokratların gazetesinin işçilerin oldukça geri seviyesine
uyması gerektiği sonucunu çıkartmak, saçmalık olur. Bundan
çıkartılacak sonuç, sadece, bu tabakalara ajitasyon ve
propagandanın başka araçlarının etkide bulunacağıdır; oldukça
popüler yazılan broşürler, sözlü propaganda
ve her şeyden önce yerel olaylar vesilesiyle bildiriler."
(C.4, s. 275/2769.)
Gazete,
uzun, can sıkıcı, soyut, ruhsuz, anlaşılması zor yazıların
esiri olmamalıdır. Bu türden yazılara gazetede kesinlikle yer
verilmemelidir. Gazetede kısa, somut, canlı, anlaşılabilir
yazılara yer verilmelidir. Kısa, canlı, somut ve anlaşılabilir
kavramları, gazetenin entelektüel, teorik seviyesinin düşürülmesi
anlamına asla gelmez.
Gazetenin
seviyesini yükseltmek, orta ve geri işçi tabakalarını dikkate
almamak anlamına gelmez. Burada sorun, onlara da ulaşmak için
gazetenin seviyesini düşürmek değil, başka yol ve yöntemler
bulmaktır. Bu tabakalara ulaşmada en etkili ajitasyon tarzı, sözlü
ajitasyondur. Bu konuda Lenin adı geçen yazısında şöyle der:
"Alt
işçi tabakaları arasında ajitasyon, tabii ki ajitatörün kişisel
özelliklerine ve bölgenin, mesleğin vs. özelliklerine büyük
hareket olanağı sağlamalıdır...Ajitasyonda, ajitatöre, elindeki
araçlarla etkide bulunmasına müsaade edilmelidir; biri coşkusuyla
etkide bulunur, diğer biri isabetli espriyle, üçüncü birisi bir
dizi gerçeklerle vs. ve ajitatör gibi ajitasyon da dinleyicilere
yönelik olmalıdır; anlaşılır bir şekilde konuşulmalıdır;
dinleyiciler tarafından bilinenle bağ kurulmalıdır. Bu, doğaldır
ve sadece köylü ajitasyonu için geçerli değildir. Payton
sürücüsüyle başka konuşulmalı, bahriyelilerle başka ve
diziciyle başka konuşulmalıdır. Ajitasyonda bireyselleştirme
olmalıdır, ama taktiğimiz, siyasi hareket etmemiz bütünlüklü
kalmalıdır." (s. 276/277).
Şöyle
bir gelişmeyi göz önüne getirelim: Bir köyde bir marksist
leninist komünist ajitatörün ve bir de maocu küçük burjuva
ajitatörün bir toplantıda konuştuklarını düşünelim. Marksist
leninist komünist ajitatör, köylülüğün bir bütünü
oluşturmadığından, sosyal katmanlarına ayrışmış olduğundan
ve her bir tabakının kendine özgü talepleri olduğundan hareketle
konuşacaktır. Kır proletaryası ve küçük emekçi köylülüğe
hitap ederek onları, mevcut düzeni yıkmaya çağıracaktır. Maocu
ise, köylülüğün sosyal katmanlarına ayrışmamasından hareket
ederek bütün köylülüğe hitap edecektir ve onları feodalizmi
yıkmaya çağıracaktır. Size toprak vereceğiz diyecektir.
Marksist Leninist komünist olan, köylülerin içinde bulundukları
durumun, mülksüzleşme ve toplumsal farklılaşmanın nedeninin
kapitalizm olduğunu anlatırken, maocu olan bunun feodalizm olduğunu
anlatacaktır. Komünist ajitatör, bırakalım şu meslekteki, bu
meslekteki işçiler karşısında davasını farklı çıkış
noktalarında ele almak zorunda olduğunu, köylülük içindeki
farklılaşmayı da hesaba katmak ve çalışmasını tarım
proleteri ve yoksul köylüye dayandırmak zorundadır. Ama maocu
bunu siyasi anlamda yapamaz.
4-İktisadi
ve Siyasi Ajitasyon ve Propagandanın Diyalektik Birliği
İktisadi
ve siyasi ajitasyon ve propagandanın iç içe geçmişliğini,
birbirlerine nüfuz edişlerini Lenin, "Rus Sosyal
Demokratlarının Görevleri" makalesinde şöyle açıklar:
"Devrimci
harekete bayrak olarak hizmet edebilecek devrimci teorinin, şu anda
sadece bilimsel sosyalizm ve sınıf mücadelesi öğretisi olduğu
inancıyla Rus sosyal demokratları, bu öğretiyi var güçleriyle
yayacak, yanlış yorumlardan koruyacak ve henüz genç olan Rus işçi
hareketinin kaderini daha az sağlam doktrinlere bağlama yönündeki
her türlü çabaya karşı koyacaklardır. Teorik mülahazalar
kanıtlıyor ve sosyal demokratların pratik çalışması gösteriyor
ki, Rusya'nın bütün sosyalistleri sosyal demokratlar haline
gelmelidir.
“Şimdi
sosyal demokratların demokratik görevlerine ve
demokratik çalışmasına geçelim. Bu çalışmanın sosyalist
faaliyetle ayrılmaz biçimde bağlı olduğunu bir kez daha
yineliyoruz. işçiler arasındaki propagandasında
sosyal demokratlar, politik sorunlara yan çizemezler ve
her türlü yan çizme, hele hele bir kenara itme çabasını ağır
bir hata ve uluslararası sosyal demokrasinin temel ilkelerinden
uzaklaşma olarak görülür. Bilimsel sosyalizmin propagandasının
yanı sıra, Rus sosyal demokratları, işçi kitleleri içinde
demokratik düşüncelerin de propagandasını
yapma görevini önlerine koyarlar. Yaşamdaki bütün tezahür
biçimleriyle otokrasinin özü konusundaki anlayışı
yaygınlaştırmaya, onun sınıf içeriğini açığa çıkarmaya ve
otokrasinin devrilmesinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu,
siyasi özgürlük kazanılmadan ve Rusya'nın siyasi ve toplumsal
düzeni demokratikleştirilmeden işçi davası için başarılı bir
mücadelenin olanaksız olduğu inancını yığınlara taşımaya
çalışırlar. Sosyal demokratlar, doğrudan ekonomik
talepler temelinde işçiler arasındaki ajitasyonlarıyla,
işçi sınıfının doğrudan siyasi gereksinimleri, sıkıntıları
ve talepleri temelinde ajitasyonu da ayrılmaz biçimde
birleştirirler, her grevde, işçilerle kapitalistler arasındaki
her çatışmada ortaya çıkan polis baskısına karşı ajitasyon;
genelde Rus vatandaşı olarak ve özelde en çok ezilen ve haklardan
yoksun sınıf olarak işçilerin haklarının kısıtlanmasına
karşı ajitasyon; işçilerle yakın ilişki içinde bulunan ve bu
arada işçi sınıfına siyasi köleleştirilmesini açıkça
gösteren otokrasinin öne çıkan her temsilcisi ve uşağına karşı
ajitasyon. Eğer işçilerin yaşamında, ekonomik ajitasyon için
kullanılamayacak tek bir ekonomik sorun yoksa, siyasi alanda da,
siyasi ajitasyon konusu olarak hizmet edemeyecek hiçbir sorun
yoktur. Sosyal demokratların çalışmasında ajitasyonun bu iki
türü, bir madalyonun iki yüzü gibi, ayrılmaz biçimde birbirine
bağlıdır. Gerek ekonomik, gerekse de politik
ajitasyon, proletaryanın sınıf bilincinin gelişimi
için aynı şekilde vazgeçilmezdir (aç-SP):
Rus işçisinin sınıf mücadelesinin rehberi olarak ikisi de aynı
şekilde vazgeçilmezdir, çünkü her sınıf mücadelesi, politik
bir mücadeledir. Ajitasyonun iki türü de işçilerin bilincini
uyandırır, onları örgütler ve disipline eder, dayanışmalı
çalışmaya ve sosyal demokrat idealler uğruna mücadeleye eğitir
ve böylece proletaryanın en acil sorunları ve gereksinimlerinde
güçlerini sınama olanağı verir" (C. 2, s. 333/335).
Toplumun
ekonomik alt yapısı/tabanı ile üst yapısı (siyasi, hukuki,
kurumları, eğitimi, ordusu vs.) diyalektik bir birliği
oluştururlar; alt yapı, kendine tekabül eden üst yapıyı
beraberinde getirir. Feodal alt yapıya feodal üst yapı, kapitalist
alt yapıya kapitalist/burjuva üst yapı, sosyalist alt yapıya
sosyalist üst yapı tekabül eder. Alt yapıyı değiştirme
mücadelesi aynı zamanda üst yapıyı da değiştirme
mücadelesidir. Burada yaşamın her alanında; ekonomik ve siyasi
alanda mücadele söz konusudur; siyasi ve ekonomik ajitasyon söz
konusudur ve bunlar, yukarıda Lenin'den uzun bir alıntıyla
gösterdiğimiz gibi diyalektik bir birliği oluştururlar ve
birbirlerini karşılıklı olarak etkilerler.
Bir
toplumda alt yapı ve üst yapı, nesnel gerçekliği
ifade ederler. Siyasi ve ekonomik ajitasyon, propaganda bu nesnel
gerçekliğin çelişkilerini çözmeye yönelik faaliyettir. Bu
nesnel gerçeklik, feodalizmi ifade edebileceği gibi, kapitalizmi de
ifade eder. Neyi, hangi yapıyı/düzeni yıkmak istiyorsan ajitasyon
ve propaganda, hitap edilen kitleyi o konuda uyandırmanın,
bilinçlendirmenin ve mücadeleye sevk etmenin aracıdır.
Sonuç
yerine:
Propaganda
ve ajitasyonun araç ve yöntemlerini doğru belirlemek için bazı
noktaların göz önünde tutulması gerekir. Bunlar:
-Hitap
edilen kitlenin sosyal yapısı (işçi, köylü, emekçi, gençlik,
ev kadınları vs.), mesleki durumu (çeşitli mesleklerden işçiler,
çeşitli mesleklerden emekçiler) ve bilinç seviyesi (geri, orta,
ileri) mutlaka ve mutlaka hesaba katılmalıdır.
-Somut
durum mutlaka hesaba katılmalıdır, güncellik korunmalıdır.
-İyi
anlatım adı altında içeriğin geri planda kalmasına,
çarpıtılmasına, sulandırılmasına müsaade edilmemelidir.
İçerik ile biçim arasındaki bağ doğru kurulmalıdır.
-En
ağır/karmaşık sorunu/teoriyi dahi açık-seçik anlatmak ve
yazmak kural haline getirilmelidir.
G.
Dimitrov, komünist Enternasyonal'in VII. Kongresi'ndeki
sonuçlandırma konuşmasında (15 Ağustos 1935) konuya ilişkin
olarak şöyle der:
“Yığınlar
tarafından anlaşılır bir lisanda konuşmasını öğrenmezsek,
kararlarımızın geniş yığınlar tarafından özümlenmesinin
olanaksız olduğu dikkate alınmalıdır. Yığınlar tarafından
anlaşılır ve kavranır, resim gibi konuşmasını henüz tam
anlamıyoruz. Kendimizi, ezberlenmiş ve soyut formüllerden henüz
tam anlamıyla kurtaramadık. Gerçekten de bildirilerimize,
gazetelerimize, bildirgelerimize ve tezlerimize bakın ve
göreceksiniz ki, sıradan işçileri bir kenara bırakalım,
partimizin fonksiyonerleri için bile zor anlaşılır bir
lisanda...kaleme alınmışlardır.
“Yoldaşlar,
bu bildirileri dağıtan ve okuyan işçilerin, özellikle faşist
ülkelerde yaşamlarını tehlikeye attıklarını düşünürsek,
fedakarlığın boşa gitmemiş olması için yığınlar açısından
anlaşılır bir lisanda yazmanın gerekliliği daha da açık
olmalıdır.
“Bu,
hiç de az olmayan ölçüde sözlü propaganda ve ajitasyonumuzu da
kapsamına alıyor. Bu açıdan, açıkça teslim etmeliyiz ki
faşistler, çoğu yoldaşlarımızdan daha usta ve yumuşaklar...
“Raporumu
sunarken, başkan yoldaş Kuusinen, salondan, bana yönelik bir
mektup aldı...onu okumak istiyorum:
“Raporumuzda,
kongrede bir soruna değinmenizi rica ediyorum: gelecekte
Komintern'in bütün kararları, sadece eğitilmiş komünistler
tarafından anlaşılır bir şekilde değil, bilakis eğitimsiz her
emekçinin Komintern'in belgelerini okuduğunda komünistlerin ne
istediklerini ve komünizmin insanlar için ne türden yarar
getirdiğini derhal anlayabileceği bir şekilde yazılmalıdır.
Bazı parti önderleri bunu unutuyorlar. Komünizm için ajitasyonun
anlaşılır bir lisanda yapılması onlara güçlü bir şekilde
hatırlatılmalıdır’.
“...Çoğu
yoldaşlar, ne kadar çok tumturaklı sözler, yığınlar tarafından
anlaşılmayan formüller ve tezler kullanırlarsa, o kadar daha iyi
ajitasyon ve propaganda yaptıklarına inanıyorlar. Tabii, bu arada
tam da, çağımızın işçi sınıfının en büyük önder ve
teorisyeni olan Lenin'in sürekli, geniş yığınlar tarafından
oldukça anlaşılır bir lisanda konuşmuş ve yazmış olduğunu
unutuyorlar.
“Her
birimiz, aşağıdaki elementer kuralı, yasa olarak, Bolşevik yasa
olarak özümsemeliyiz:
“Yazıyorsan
veya konuşuyorsan, sürekli, seni anlayan, çağrına inanan ve seni
isteyerek takip eden sıradan işçiyi düşün. Kimin için
yazdığını ve kime hitap ettiğini düşünmek zorundasın"
(Georgi Dimitrov; Seçilmiş Eserleri, C.2, s. 115-117).
Propagandacı
ve ajitatörün Dimitrov’un tanımladığı gibi hareket edebilmesi
için sürekli bilgilendirilme olanağına sahip olmaları gerekir.
Propagandacı ve ajitatör, kendi çabasının -parti faaliyetinin
dışında olmayan çabasının ötesinde parti tarafından sürekli
siyasi, ekonomik, ideolojik vs. sorunlar konusunda/üzerine
sistematik olarak bilgilendirilmek zorundadır. Güncellik, güncel
bilgilendirilmek, ajitasyon ve propaganda faaliyetinin "olmazsa
olmaz" koşuludur.
Marksist
Leninist komünist propagandacı, kolektif ajitatör ve propagandacı
olarak gazete ve teorik organ, her ne kadar ilk hedef antiemperyalist
demokratik devrimse de, bunun geçici bir hedef olduğunu, esas
hedefin sosyalizm olduğunu unutmamalıdır. Propagandamız,
sosyalizm perspektifi, ruhu ve rengini taşımalı, sosyalizm
hedefine yönelik olmalıdır.
Her
komünist mutlaka propagandacı veya ajitatör olmalıdır diye bir
kural yoktur. Propaganda faaliyeti için, teorik derinlik ön
koşuldur. Teoriye hakim olunmaksızın propaganda yapılamaz. Aynı
şekilde her komünist, mutlaka başarılı bir ajitatör olamaz. İyi
konuşma, lisana hakim olma, hitap ettiği kitleyi coşturma özelliği
olmayan bir komünist başarılı bir ajitatör olamaz. Ama çok
başarılı bir örgütçü olabilir.
Demek
oluyor ki, propagandacı ve ajitatörün farklı özellikleri vardır,
örgütçünün de kendine has özellikleri vardır. Komünist parti,
kadroların yetiştirilmesinde/eğitiminde ve görevlendirilmesinde
bunu dikkate almak zorundadır.
Sınıf
Pusulası, Sayı 6, Mart-Nisan 2000