deneme

5 Aralık 2000 Salı

BORSA OYUNU!

İMKB’nda iki haftadan beri süren olağanüstü hareketlilik çeşitli kesimler tarafından farklı biçimlerde yorumlanıyor. Burjuva kesimlerin genel kanısı, İMKB’nda faiz-kredi likidite hattında bir mali krizin patlak vermiş olmasıdır. İMKB’nda endeksin gelişme seyri, bu kanıyı doğrular gözükmektedir. Öyle ya 20 bin sınırına dayanmış olan endeksin şimdi, 4.12. 2000 tarihi itibariyle, 7 bin seviyesine düşmesi borsada işlem gören hisse senetleri fiktif (hayali) değerinin yarıdan çoğunun kaybedilmesi anlamına gelir.
Görünümü bir kenara bırakıp, mali kriz için nesnel koşulların olup olmadığına bakarsak farklı bir durumla karşı karşıya kalırız. Hangi biçimde olursa olsun mali kriz, fazla üretim krizinin bir refakatçisidir, habercisidir. Marksist kriz teorisine göre birçok kriz yoktur. Bir kriz vardır. O da fazla üretim krizidir. Bu kriz de kapitalist yeniden üretim sürecinde doğar. Diğer krizler; para-kredi-mali krizler, kapitalist yeniden üretim sürecinden kaynaklanmazlar. Bu krizlerin patlak vermesinin bir dizi nedeni vardır. Bu nedenlerin toplamı, yansıyış biçimleri nasıl olursa olsun, reel üretimdeki; sanayi üretimindeki gelişmenin olumsuzluğuna doğrudan bir işarettir. Yani kapitalist bir ülkede, hangi biçimde olursa olsun bir mali kriz patlak veriyorsa bu, sanayi sektöründe olumsuz gelişmenin bir habercisidir. Şayet böyle bir durum yoksa; mali sektördeki dalgalanma reel üretim sektöründeki gelişme eğilimini yansıtmıyorsa, orada belli bir zorlama, politikada, hükümetin aldığı birtakım tedbirlerde ve uygulanmasında sakatlık var demektir. Türkiye’de böyle bir durum söz konusudur.
Sanayi üretiminin gelişme seyri bunun böyle olduğunu göstermektedir: sanayi üretimi, bir yol öncesine göre 2000 yılının ilk çeyreğinde yüzde 3; ikinci çeyreğinde yüzde 3,7 ve üçüncü çeyreğinde de yüzde 9,7 oranında mutlak büyüyor. Soruna aylık reel üretim bazında bakarsak: 1999’un aynı aylarına göre sanayi üretimin 2000 yılının Haziranında yüzde 2,4; Temmuzunda yüzde 3,5; Ağustosunda yüzde 17,1 ve Eylülünde de yüzde 6,3 oranında mutlak büyümüş.
Demek oluyor ki, reel üretim açısından ekonominin bir sorunu, krizsel bur durumlu söz konusu değil. Tam tersine sanayi üretimi, genel beklentinin de ötesinde oldukça hızlı büyüyor ve büyümenin hızı, enflasyona karşı mücadeleyi olumsuz etkilediği için IMF ve hükümet tarafından pek de istenmiyor. Salt bu durum, İMKB’nda yaşanan son gelişmenin ekonomi kaynaklı olmadığını ve bundan dolayı da gerçek bir mali-likidite-borsa krizinden bahsedilemeyeceğini göstermektedir.
İMKB’ndaki gelişmenin, bu boyutlarda olmasa da böyle olacağı çok önceden biliniyordu. Bu anlamda yeni olan bir şey yok. 1999’da, depremden önce acınacak bir durumda olan borsa, depremin verdiği zarara; sanayi üretimini olumsuz etkilemesine rağmen sürekli yükselmiş ve bu yılın başında 20 bin sınırına dayanmıştı. Bu, şişirme bir gelişmeydi. Sonra endeks, düşüşe geçti. Bu düşüş, 12-13 bir civarında normal seviyesini almaşı olacaktı. Belli bir dönem öyle de oldu. Ama sonra durum yeniden değişti. Bu değişmenin nedenini Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel şöyle açıklıyor:
“Bizde bankalar tepişiyordu, şu oluyordu, bu oluyordu. Ekonomik programın yarattığı değişiklikler var. Düzen değiştiriyoruz, kolay değil. Bütün faktör gelirlerinin altını üstüne getiriyoruz. Kar, faiz, rant, ücret alışkanlıklarını değiştiriyoruz. Tam buralara doğru giderken bir boşluk aranıyor, zayıf bir nokta bulunuyor, o nokta daha da zayıfladığı bir anda yükleniliyor” (Sabah, 3 Aralık 2000).
Erçel doğru söylüyor.
Reel ekonominin hiçbir göstergesinin İMKB’ndaki son gelişmelere işaret olmaması bunu gösteriyor.
Borsa, hayali büyük miktarların el değiştirdiği, birilerinin kazanıp birilerinin kaybettiği bir kumarhanedir. Orada endeksin hareket yönü, spekülasyon tarafından belirlenir. “Camia”da ortaya atılan bir dedikodu bile borsayı etkiler.
Ne oldu? Hasan, Hüseyin’e kredi vermedi. Hüseyin de Veli’ye olan borcunu ödeyemedi ve Veli de, Hasan’a olan borcunu ödeyemedi. Hasan, Hüseyin, Veli veya A,B,C, birer şirket veya banka. Bunlar arasındaki parasal ilişkinin tıkanması sonucunda Merkez Bankası devreye girdi ve piyasaya fazladan para sürerek tıkanıklığı, likidite ihtiyacını gidermeye çalıştı. Enflasyonu düşürme üzerine kurulmuş bir “istikrar” programının uygulandığı, bankacılık sektöründe yolsuzluğun üzerine gidildiği bir dönemde borsanın her türlü oyuna daha açık olacağı, birtakım çevrelerin fırsat kolladıkları ve saldırıya geçecekleri bilinmeliydi. “İstikrar” programının ne denli başarılı veya başarısız olduğundan bağımsız olarak, hükümetin bu program uygulanmasından rahatsız olanlar var. Bunlar; rantçılar, faizciler, banka içi boşaltanlar, hortumcular, kayıt dışı ekonomi alanında faal olanlar, enflasyondan kazananlar düzenlerinin devamından yanalar. Bunlar, sistemin bir nebze de olusun disipline edilmesine şiddetle karşıdırlar. Bunlar, uygulamadaki aksaklıktan, Erçel’in belirttiği sorunlardan yararlanarak mevcut likidite sorununu bilinçli bir şekilde büyüttüler ve bugünkü yapay borsa krizine neden oldular.
IMF ve Dünya Bankası, hazırladıkları ve hükümet tarafından uygulanan programlarının selameti için borsadaki gelişmeye, likidite sorununu çözümleme doğrultusunda müdahale ediyorlar. Apar topar Türkiye’ye heyet göndermelerinin, birkaç milyar dolar tutarında krediden bahsetmelerinin nedeni budur.
Bu yapay borsa krizi sonuçta neye mal olabilir? Çok zayıf bir ihtimalle hükümetin, “istikrar” programını, enflasyona karşı mücadeleyi rafa kaldırmasına neden olabilir. Bildik faizli, enflasyonist dönem yeniden başlar ve rantçılar kazanır. Veya hükümet, direnir, kararlı hareket eder ve borsa, belli bir zaman içinde “normal” gelişme seyrine girer. Büyük bir ihtimalle gelişme böyle olacak. Bunun belli başlı nedeni var:
a- reel ekonomide olumsuz gelişmenin olmaması,
b- IMF ve Dünya Bankası’nın nakit para desteği ve
c- Hükümetin programını uygulamada kararlı gözükmesi.
Rantçılarla, enflasyon vurguncularıyla, Ecevit’in deyimiyle “yüksek faiz lobisi”yle ekonomiyi disiplin altına almak isteyenler arasındaki bu savaşta emekçilerin hiçbir çıkarı yoktur. Bu, çürümüşlüğün öğeleriyle çürümüşlüğü kapatarak sisteminin selameti için çaba harcayanlar arasındaki mücadeledir.
İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar açısından sorun, talanın derecesi ve biçimi olamaz. Önemli olan, sömürü ve talan düzeninin ortadan kaldırılmasıdır. Yegane alternatif budur ve Türkiye’de kapitalizm, burjuva düzen, her gün bu konudaki propaganda ve ajitasyon için materyal sunuyor.