deneme

21 Aralık 2000 Perşembe

ASGK-NATO VE TÜRKİYE


 
14-15 Aralıkta düzenlenen NATO Konseyinde sonuç alınamadı. Bakanlar düzeyindeki bu toplantıda AB’nin Nice zirvesi kararları sonucu, AB ile NATO arasındaki güvenlik ve işbirliği sorunlarının sonuçlandırılması ve belli bir kararın alınması bekleniyordu. Toplantı sonuçsuz kaldı, bir uzlaşma sağlanamadı. Bunun nedeni de Türkiye’nin itirazı ve diretmesiydi. En son gün ABD’nin devlet başkanı düzeyinde devreye girmesi ve Türkiye’den veto hakkını kullanmasından kaçınmasını istemesi de sonuç vermedi. Türk hükümeti, veto etmiyoruz, ancak “ulusal” çıkarlarımızdan taviz vermiyoruz açıklamasını yaptı. Veto etmekle, ulusal çıkarlardan vazgeçmem anlayışı, soruna ilişkin olarak, en fazlasıyla farklı bir diplomatik tanımlamaydı.

Türkiye ile AB’yi yeniden karşı karşıya getiren gelişme nedir? Daha ortalıkta AB yokken (1957’de Roma Anlaşmalarına göre kurulmuştur), ‘40’lı yılların sonunda Batı Avrupa Birliği (BAB), Avrupalı devletlerin güvenlik örgütü olarak şekillendirilmek amacıyla kuruldu. ABD’nin müdahalesi, NATO’nun kurulması, BAB’ın ölü doğmasına neden oldu. BAB, ABD-AB arasında çelişkilerin sertleştiği dönemlerde, güya ABD’yi tehdit amacıyla AB’li emperyalist ülkeler tarafından gündeme getirilse de, ne o zaman var olan Sovyetler Birliği-Warşova Paktı tarafından, ne ABD ve ne de bizzat AB tarafından ciddiye alınmıştı. Revizyonist blokun ve dolayısıyla Warşova Paktı’nın dağılmasıyla (1989-1990/91) NATO, amaçsız bir askeri pakta dönüştü. Bir taraftan NATO, kendine yeni görev ararken; durumdan görev çıkartmaya çalışırken, diğer taraftan da ABD ile AB arasındaki emperyalist çelişkiler, “komünizm”, Sovyet tehlikesi baskısı ortadan kalkınca bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. AB, ABD ile çelişkilerinin, dünya hegemonyası için mücadelesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ayrı askeri örgütlenmesine ağırlık vermeye başladı ve fonksiyonsuz BAB anlayışı bir kenara atılarak, Avrupa Savunma ve Güvenlik Kimliği (ASGK) anlayışı geliştirildi.

Amerikan emperyalizmi, ASGK’nın NATO’ya vurulan bir darbe olduğunu çok iyi bildiğinden bu örgütlenmenin kendi kontrolünde gelişmesi için faaliyetini yoğunlaştırdı. AB’nin, Almanya ve özellikle Fransa gibi emperyalist ülkeleri Amerikan emperyalizminin tepkisini yumuşatmak ve bağımsız askeri örgütlenmenin kurumsallaşmasını engellememesi için ASGK’nın, NATO’dan bağımsız olmayacağı anlayışını geliştirdi. Ama gelinen nokta, esas düşüncenin hiç de öyle olmadığını gösterdi. ASGK, bugün güç açısından bir hiç olduğu için bugün NATO olanaklarından yararlanmayı istiyor, ama güçlenince tamamen bağımsızlaşacaktır. Bu, AB’nin bilinen, ama açıklanmayan esas hedefi. Sorunu karmaşıklaştıran ise, bir kısım NATO üyesinin AB üyesi olması ve bir kısmının da olmaması. NATO üyesi olup da AB üyesi olmayan ülkelerden birisi de Türkiye. Türkiye, NATO üyesi olduğu, ama AB üyesi olmadığı için AB’nin, NATO olanaklarını kullanarak ASGK’yi şekillendirmesine ve karar mekanizmasından dışlanmasına karşı geliyor ve AB’nin, ASGK olarak NATO olanaklarını kullanmak için NATO üyelerinin, dolayısıyla Türkiye’nin de onayını alması gerektiğini savunuyor. Yani, ben de ASGK’nin üyesi olmalıyım diyor ve bunda da direniyor. Son toplantının başarısızlıkla sonuçlanmasını esas nedeni bu.

Tabii sorun, sadece bununla sınırlı değil. Amerikan emperyalizmi ASGK gelişmesinin yönünü görüyor: AB’nin kendine rakip olduğunu ve askeri örgütlenmesini de geliştireceğini biliyor. Bu askeri gelişmeyi yönlendirmeye çalışıyor. Bunu yapabilmek için de kendine bağımlı, aynı zamanda AB üyesi olan NATO üyesi ülkelere ihtiyacı var. İngiltere’nin yanı sıra söz konusu olabilecek ikinci ülke, Türkiye. Ama Türkiye AB üyesi değil. ABD, Türkiye’nin AB üyeliğini esasen bundan dolayı destekliyor; İngiltere ve Türkiye, AB ve ASGK içinde ABD’nin köstebeği olmalılar!
ASGK içinde de görüş birliği şimdilik sağlanmış değil. Fransız emperyalizmi, ASGK’nın NATO’dan bağımsız, salt AB’ye özgü bir askeri kurum olarak geliştirilmesini talep ediyor. AB’nin Nice zirvesinde bu görüşünü dile getirerek ısrarlı oldu, ama İngiltere’nin buna karşı gelmesi sonucunda ASGK’nın özerk olmasına karar verildi. Bu durumda ASGK, şimdilik özerk; NATO’nun olanaklarından yararlanarak gelişen bir askeri yapılanma durumunda.

AB, bölgesindeki; genişleme alanındaki ve de giderek dünyadaki kendi çıkarlarını zedeleyen gelişmelere; devrimci mücadelelere ve kendisiyle diğer emperyalist ülkeler arasındaki çelişkilerin keskinleşmesiyle ortaya çıkacak sorunlara acil müdahale etmek istiyor. Bugün ABD’nin, NATO ve BM ile yaptığına AB, ASGK ile yapmaya soyunuyor. AB, Balkanlara, Ortadoğu’ya, Kafkasya/Hazar Havzası’na müdahale edebileceği ve AB emperyalist çıkarlarını savunacağı varsayımından hareket ediyor.

AB, siyasi bir bütünlük değildir. AB siyasi birliğini sağlamış olmaktan çok uzaktır. Tekelci sermayenin birliği olan AB’de emperyalistler arası çelişkiler; güçler dengesi, AB’nin gelişme ve genişleme seyrini belirlemektedir. Bu anlamda AB önderliğinde bir askeri kurumlaşmanın; somutta da ASGK’nın bir ordu, bir ülkenin ordusu olarak gelişeceğini sanmak siyasi saflıktır. ASGK, bir NATO olarak da gelişemez. Çünkü NATO’nun, iç emperyalist çelişkileri bastırarak gelişmesinin yegane nedeni, sosyalist ve sonra da revizyonist dünya sisteminin varlığıydı. Bu sistem ortadan kalktıktan sonra, NATO içindeki gevşeme ve çıkar farklılıkları tamamen su yüzüne çıktı. ASGK’yı, NATO gibi bütünlüklü geliştirecek; AB içinde emperyalist ülkeler arasındaki eğilimi sıkı ittifaka dönüştürecek, onların arasındaki çelişkileri geri plana atacak bir durum yok. Dolayısıyla ASGK, AB’nin gelişmesine; AB içindeki emperyalist ülkeler arasındaki (özellikle Fransa, Almanya ve İngiltere) çelişkilerin keskinleşmesine bağlı olarak; bu gelişmelere paralel sıkı veya gevşek bir askeri örgütlenme olacaktır. En fazlasıyla, bugün ve yakın gelecekte AB’nin kolektif sömürgeciliğini koruyan bir acil müdahale kurumu olacaktır.

Türkiye, bu müdahalenin kendi bölgesinde olma olasılığından hareketle ve AB'yi, ‘NATO’nun olanaklarını kullanmak istiyorsan beni de üye yaparsın’ dayatmasından dolayı Avrupa emperyalistleriyle ilişkilerini sertleştiriyor ve Türkiye’siz bir ASGK’yı reddediyor.