-Dünya çapında bir milyar insan işsiz. ABD, AB, Kanada, Japonya ve Rusya nüfusundan, yani G-8’lerin toplam nüfusundan daha fazla insan işsiz.
-Dünyanın en fakir ülkelerinde 1,6 milyar insanın günlük geliri 2 doların altında.
-Sadece Afrika’da 25 milyon insan, Aids hastalığına yakalanmış durumda. Bu hastalığa karşı mücadele için ayrılan miktar sadece 400 milyon dolar.
-Dünya nüfusunun en zengin beşte birinin dünya gelirindeki payı 1960’da yüzde 70’den -1998’de yüzde 86’ya çıkmış. En fakir beşte birinin payı da, aynı dönemde, yüzde 2,3’ten yüzde 1,3’e düşmüş.
-“Gelişen” ülkelerin; emperyalizme bağımlı ve yeni sömürge ülkelerin borcu 1993’te 1,3 trilyon dolardan 2001’de 2,1 trilyon dolara çıkmış. Bu miktarın 2002’de de 2,2 trilyon dolara çıkacağı tahmin ediliyor. 1993’ten 20017 yüzde 40 ve 1993’ten 2002’ye de yüzde 69 oranında bir artış.
2000 yılında;
-Exxonmobil’in cirosu (210,4 milyar dolar), İsveç’in gayri safi yurt içi üretim (GSYİÜ) değerinden (228,3 milyar dolar) 17,9 milyar dolar eksik.
-Wal-Mart’ın cirosu (193,4 milyar dolar), Avusturya’nın GSYİÜ değerinden (190,3 milyar dolar) 3 milyar dolar daha fazla.
-Ford’un cirosu (180,6 milyar dolar), Polonya’nın GSYİÜ değerinden (160,8 milyar dolar) 20 milyar dolar fazla.
-General Motors’un cirosu (184,6 milyar dolar), Danimarka’nın GSYİÜ değerinden (162,3 milyar dolar) 22,3 milyar dolar fazla.
-Daimler-Chrysler’in cirosu (150,1 milyar dolar), Endonezya’nın GSYİÜ değerinden (153,7 milyar dolar) sadece 3,6 milyar dolar daha az.
Bu ve başka uluslar arası veya çok uluslu dev tekellerin çıkar savunucuları Cenova’daki son zirvelerinde dünya ekonomisinin durumunu, iklim sorununu, yoksulluğa ve Aids, verem, malarya vb. hastalıklara karşı mücadele sorununu ele almak için bir araya geldiler.
“Dünyanın en büyük sanayi ulusları”nın ilk zirvesi 1975’te ABD, Almanya, B. Britanya, Japonya, İtalya ve Fransa arasında gerçekleştirilmişti. Bu gruba bir yıl sonra Kanada katıldı. 1998’de de Rusya, grubun 8. üyesi oldu. 1975’ten bugüne düzenlenen zirvelerin gündemini makro-ekonomik sorunlar (dünya ekonomisinin durumu, dünya ticareti, “gelişen” ülkelerle ilişkiler vs.), enerji sorunu, “terörizm”e vb. karşı mücadele oluşturmuştur. İşsizlik, çevre sorunu, uyuşturucu ticareti, iç güvenlik, silahlanmanın kontrolü gibi konular da dönem dönem zirvenin gündeminde yer almıştır.
Bugüne kadar gerçekleştirilen hiçbir zirvede ele alınan hiçbir sorun çözümle sonuçlandırılamamıştır. Niyet açıklamalarının ve insanlığın gözünü boyamaya hizmet eden “kararlar”ın ötesinde bir sonuç alınamamıştır. Alınamazdı da. Çünkü gündemde olan sorunların esas sorumlusu olanlar bizzat bu ülkelerdir, emperyalizmdir. Her bir emperyalist ülke “kendi” sermayesinin çıkarlarını kolluyor. Bu her bir emperyalist ülke, dünya pazarlarında aslan payını kapmanın ve korumanın rekabet ve hegemonya mücadelesi olduğu bilinciyle masaya oturuyor. Bundan dolayı bu ülkelerin böylesi toplantılarda, şu veya bu konuda birbirlerinin tavrını yoklamaktan, gerekirse dirsek göstermekten ve aynı zamanda insanlık karşısında, dünya sorunlarını çözmek için uğraştıklarını kanıtlamak için “hayırseverlik” gösterileri yapmaktan öte bir beklentileri ve amaçları yoktur. Cenova’da da aynen böyle oldu.
Geri kalmış ülkelerin borçlanmalarının nedeni, eşit olmayan uluslar arası iş bölümünden kaynaklanıyor; emperyalizme bağımlılık, bu bağımlılıktan kaynaklanan talan, sonuçta bu ülkelerin borç miktarını arttırıyor ve borç ödemek için borç almaya başlıyorlar. Afrika’dan, Asya’dan ve Latin Amerika’dan bazı ülke devlet ve hükümet başkanlarını da davet eden G-8 grubu, mevcut borçların 53 milyar dolarlık bir kısmını silerek güya “jest” yapmış ve yoksulluğa karşı mücadele etmiş oluyor. Oysa amaç, dünyanın en geri ülkelerini yeniden borç alabilecek duruma getirmektir.
Aids hastalığı, Amerikan laboratuvarlarında silah olarak üretilmiş virüsün neden olduğu hastalıktır. Yani yapay olarak üretilmiştir ve üzerinde denenen insanlar vasıtasıyla ve New York merkezli olarak bütün dünyaya yayılmıştır. Hastalığa neden olduğu söylenen “yeşil maymun” bir uydurmadır. Bugün için Aids, tedavi edilebilir bir hastalıktır. Nihai tedavi yöntemi nispeten ucuz. Ama insanları, tedavi adına yıllarca süründürerek öldüren tedavi (tabletler vs.) tekeller açısından oldukça karlı. İlaç sanayi tekelleri bu ilaçların satılmasından milyarlarca dolar kazanıyorlar. Aisd’e karşı mücadele öncelikle bu tekellere karşı mücadeleden geçer ve hiçbir emperyalist ülke de buna yanaşmaz.
İklim ve çevre sorunu da tekelci sermayenin çıkarından bağımsız olarak ele alınamaz. Bu konuda da 1997’den beri (Kyota) sürdürülen görüşmelerde istenilen sonuç alınamadı. Çünkü Amerikan emperyalizmi kendi ekonomisinin zarar göreceği kanısında.
Gelecek senedeki zirvede de bu veya benzeri konular ele alınacak, tıpkı 1975’ten bu yana yapıldığı gibi. Bu dönem zarfında uluslar arası tekeller, IMF, Dünya Bankası, BM, Dünya Ticaret Örgütü şemsiyesi altında talanlarını sürdürecekler. Emperyalistler arası rekabet derinleşecek, dünyanın şurasında burasında; çelişkilerin keskinleştiği bölge ve ülkelerde yerel savaşlarla hegemonya mücadelesi sürdürülecek.
Bu, hep böyle mi gidecek? Elbette hayır. Sermayenin uluslararasılaşmasının varmış olduğu boyutlar veya kapitalist üretim biçiminin uluslararasılaşmasının boyutları, sınıf mücadelesinin de uluslar arası örgütlenmesinin maddi temellerini güçlendirdi. Dünya işçi sınıfı ve emekçileri, ancak, uluslar arası örgütlenme ve mücadele ile sermayenin uluslar arası tahribatını dizginleyebilir. Bu, güçlü bir antiemperyalist mücadele demektir veya uluslar arası mücadele antikapitalist nitelik kazanarak ilerler ki bu da, kapitalist sistemin sonu, sosyalizmin dünya çapında zaferi demektir. Bunun adımları bugünden atılmalıdır. Aksi taktirde papazından anarşistine, troçkistinden gericisine kadar uzanan "anti-küreselleşme” hareketi, bu kendiliğindenci mücadele, belli bir dönem daha gelişmelere damgasını vurur. Biz de alkışlarız, farkına varmadan kendiliğindenci zora gıpta edip taparız.