Bu makalemizde ekonomik devreviliğin ne anlama geldiğini grafik üzerinde göstererek açıklayacağız ve sonra da sanayi üretiminin gelişme seyrini daha önceki krizlerle karşılaştırarak göstereceğiz.
Ekonomik devrevilik:
Ekonominin devreviliği -burada söz konusu olan maddi değerlerin üretimidir- birbirini tamamlayan aşamalardan oluşur; kriz, durgunluk, canlanma ve yükseliş aşamaları. Bu, devreviliğin klasik aşamalarıdır. 1970’lerden itibaren kapitalist ekonomideki gelişme seyrine baktığımızda ekonominin, daha önceki dönemlerinde olduğu gibi yükseliş aşamasına girmediğini, yükseliş aşamasıdır denecek derecede büyümediğini, buna karşın inişler ve çıkışlar gösteren bir durgunluk aşamasından geçtiğini görüyoruz. Bu, kapitalist ekonominin devreviliğinde görülen önemli bir değişmedir. Bu duruma göre kapitalist ekonominin devreviliği, kriz, durgunluk, canlanma ve yükseliş aşamalarından değil, inişli-çıkışlı durgunluk, kriz ve canlanma aşamalarından oluşmaktadır. Engels’in 1882 krizini inceleyerek belirttiği bu durgunluk, 1882-1886 döneminde görülmüştür. Aynı konuyu inceleyen Stalin de 1929-33 krizinden sonra 1937’ye kadar süren durgunluğu özel tipte bir durgunluk olarak tanımlamıştır. 1970’lerde itibaren kapitalist ekonomi devreviliğinin bir aşaması olan bu durgunluk, ekonominin nispeten küçük boyutlarda büyüyor olmasının ifadesidir.
Ekonominin devreviliğindeki bu gelişmeyi iki grafikle gösterelim:
Ekonomik krizin dibe vurmasının veya kriz şiddetinin anlamı nedir?
Sürekli kriz sendromcularının ve avanak küçük burjuvazinin ekonomi çöktü, çöküyor retorik açıklamalarını bir kenara bırakıyoruz. Onların bu konuda doğruyu görebilmeleri Marksist kriz teorisini anlamalarından geçer ki, buna da hiç mi hiç niyetleri ve yetenekleri yoktur.
Ele alınan dönemde ekonominin dibe vurması, devreviliğinin kriz aşamasının en düşük noktada olması anlamına gelir. Bunu tespit etmenin bir çok yolu vardır. Bu yolların hepsi de karşılaştırmadır. Ele alınan dönem (ay, bir kaç ayın ortalaması veya yıl) bir önceki ayla, bir önceki bir kaç ayın ortalamasıyla, bir önceki yılla veya bir yıl önceki aynı aylarla, aynı ay ortalamasıyla veya daha önceki krizle (yine ay, aylar ortalaması bazında) karşılaştırılır. Tabii bu karşılaştırmada, istatistik verileri maksatlı kullanma olanağı vardır. Bir örnek: diyelim ki x yılının y ayını bir yıl öncesinin aynı ayıyla karşılaştırıyoruz. Bir yıl öncesinin aynı ayındaki üretimin durumunu baz alarak x yılının y ayındaki üretimin durumunu farklı gösterebiliriz. Bir yıl önceki yılın söz konusu ayında üretim %10 arttıysa ve x yılının y ayında üretim %10 gerilediyse bu karşılaştırmadan çıkacak sonuçla, bir yıl önce aynı ayda üretimin -diyelim ki %15 gerilemesine karşın- x yılının y ayında üretimin %20 artışının karşılaştırılmasından aynı sonuç çıkmaz. Birinci karşılaştırmada üretimin ne kadar az düştüğü sonucunu, ikinci karşılaştırmada da üretimin ne denli arttığı sonucunu çıkartabiliriz. Bu yöntemi burjuvazi, işçi sınıfını, geniş emekçi yığınlarını, bir bütün olarak toplumu ekonomik gelişmenin seyri üzerine yanlış bilgilendirmek için kullanır.
Yani istatistik veriler, istenirse siyasi amaç için kötüye de kullanılabilir.
Ekonominin dibe vurması, ele alınan dönemde maddi değerlerin üretiminin en düşük seviyesinde olması demektir. Bu durumu sanayi üretimindeki gelişmeyi ele alarak gösterelim.
Burada ayların karşılaştırılması yapılıyor. Her bir dönemde üretimin bir yıl öncesinin aynı ayına göre yüzde 10 ve daha fazla gerilediği aylar, 2001 yılı içinde üretimin gerilediği bütün aylar karşılaştırılıyor.
Toplam sanayi bazında; Bu üç dönemde krizin en şiddetli olduğu yıl 1994 ve aylar da Mayıs ve Temmuz. 1999’da krizin en şiddetli olduğu aylar Mart, Ağustos ve Eylül. 2001 yılında ise Nisan ve Mayıs. Bu duruma göre toplam sanayide en derin kriz, 1994’ün Mart ve Temmuzunda yaşanmıştır. İmalat sanayi üretimindeki yüzde 20,7 ve yüzde 20,9’luk düşüş de bunu gösteriyor.
Bu verilere göre ve 2001 yılının bugüne kadar açıklanmış istatistikleri bazında bugünkü kriz, bırakalım 1994 krizini, 1999 ara krizinden de daha şiddetli değildir. 1999’un Mart (-%12), Ağustos (-%12,2 ) ve Eylül (-%11,8) aylarında toplam sanayi üretimi, Ocak(-%11,1), Mart (-%13,2), Ağustos (-%13,4) aylarında da imalat sanayi üretimi dibe vuruyor. Yani en düşük seviyesinde. 2001’de ise toplam sanayi Nisanda %10,5 ve imalat sanayi de keza aynı ayda %12 geriliyor.
Bu gelişmeyi grafik üzerinde gösterelim:
Grafik bize, söz konusu dönemlerde toplam sanayi üretiminin 1994’ün Mayıs ve Temmuz aylarında en geri seviyede olduğunu gösteriyor.
Şimdi, bir de 2001 yılı bazında sanayi üretiminin gelişme seyrine bakalım. En son yayınlanan istatistik Mayıs ayına kadar olan. Dolayısıyla burada Ocak, Şubat, Mart, Nisan ve Mayıs aylarının verilerini karşılaştırarak bu dönem zarfında krizin şiddetini göstereceğiz.
Mayıs ayına kadar olan veriler, toplam sanayiin ve imalat sanayiin Nisan ayında dibe vurduğunu gösteriyor. Ocaktan Nisana kadar üretim, giderek geriliyor. Nisandan Mayısa ise üretimdeki gerileme duruyor ve üretim dibe vurma noktasından (toplam sanayi; -%10,5 ve imalat sanayi;-%12) uzaklaşıyor.
Haziran ve Temmuz aylarına ilişkin verilerin neyi göstereceğini bilmiyoruz. Ama sanayi sektöründe olağanüstü bir kriz çığırtkanlığının, batıyoruz, yok oluyoruz edebiyatının pek yapılmaması, TÜSİAD’ın hükümetin programını koşullu da olsa destekliyor olması ve aynı zamanda ihracatın artması, sanayi üretimin Mayıs ayından sonra, çok güçlü bir gerileme göstermeyeceğinin işaretleri olarak kabul edilebilir. Belki Haziran ayı verileri, %10,5 ve %12,0’ın altında da olabilir. Her halükarda bugüne kadar olan veriler, toplam sanayi ve imalat sanayi üretiminde görülen mutlak gerilemenin, 1994 ve 1999 krizlerinde görülenlerden daha şiddetli olmadığının gösteriyorlar. Güncel krizin şiddetini grafikle gösterelim.
Güncel krizin şiddeti
1= Ocak; 2= Şubat; 3= Mart; 4= Nisan ve 5= Mayıs
Açılan ve kapanan şirketlerin sayısındaki değişim de kriz olgusu ve krizin şiddeti hakkında önemli bir faktördür.
Açılan şirket sayısı Ocaktan Marta 4954’ten 1658’e düşerek %66 oranında azalıyor. Marttan Mayısa ise açılan şirket sayısı 1658’den 2359’a çıkarak %42 oranında artıyor. Yeni açılan firma sayısındaki Ocaktan Marta azalış %55 oranında, Marttan Mayısa artış ise yüzde 25 oranında.
Ocaktan Marta kapanan şirket sayısı 357’den 66’ya düşüyor, yani yüzde 53 civarında azalıyor. Kapanan şirket sayısı Nisanda 213 ve Mayısta 171. Kapanan şirket sayısı da Ocaktan Mayısa %52 azalıyor. Aynı eğilimi firma sayısında da görüyoruz. Ocak ayında 2182 firma kapanıyor. Bu sayı Martta 775’ düşüyor. Nisan ve Mayısta kapanan firma sayısında belli bir artış var. Verilen bu ayların hiç birisinde kapanan şirket ve firma sayısı, açılan şirket ve firma sayısından fazla değil.
Kapanan şirket sayısı, yeni açılanların en fazla yüzde 10’una tekabül ediyor (Mart-Mayıs). Kapanan firma sayısı da Ocak ve Mayıs aylarında açılan firma sayısına en çok yaklaşıyor (%96 ve %92,6).
Demek ki ekonomik kriz, birtakım sermayeleri yok ederken, şirketler ve firmaları iflasa sürüklerken, aynı zamanda birtakım sermayeler içinde atılım dönemi oluyor.
Tipik bir kriz durum. İhracat artıyor, ithalat düşüyor. İhracatın artışının temel nedeni, üretimin olağanüstü artışından kaynaklanmıyor. Verilen dönemde (en son veriler) üretim, Ocak ayı hariç diğer aylarda zaten mutlak gerilemişti. Buna rağmen ihracatın artması, iç pazarda tüketimin gerilemesinin ve devalüasyondan dolayı üretim fiyatının ucuzlamasının doğrudan ifadesidir. Kapitalizmin Türkiye gibi ülkelerde gelişmişlik seviyesi göz önünde tutulduğunda ithalatta, tüketim maddelerinden ziyade üretim araçları ve ara mallar kelemlerinin belirleyici olduğunu görürüz. Bu kalemlerde ithalat yapılmaksızın sanayi üretimi, mevcut kapasite basında sürdürülemez. Verileri buraya aktarmayı gerekli görmedik. Ama ithalattaki düşüş üretim araçları ve ana malları kalemlerinde talebin gerilemesinden kaynaklanıyor. Bu kalemlerde talebin gerilemesi, üretimdeki düşüşün ifadesidir. Bu anlamda verilen dönemde ihracatın artışı ve ithalatın gerilemesi, ekonomide düzelmenin değil, kriz durumunun ifadesidir.
İşten çıkartılan işçi sayısı ve iflas eden küçük üreticilerin; esnaf ve zanaatçıların sayısı hakkında verilen rakamlar inandırıcı değil. Bu nedenle bu konu üzerinde durmuyoruz. 100 binlerce işçinin işten atılması, 10 binlerce küçük üreticinin, esnafın iflas etmesi, bankacılık sektöründe gelişmelerin gösterdiği gibi binlerce ücretli memurun işsiz kalması, ekonomik krizin doğal görüngüleridir.
Güncel krizin bazı özellikleri:
Türkiye’de yönetememe krizinin, hükümet krizi biçiminde siyasal krizin gündemde olduğu bir dönemde patlak veren mali kriz, fazla üretim krizine dönüştü. Bugün mali kriz üzerinde duran pek yok. En azından Şubat-Mart aylarında konuşulduğu kadar konuşulmuyor. Bunun ötesinde fazla üretim krizi üzerinde de pek fazla durulmuyor. Bunun yegane nedeni, devam eden siyasal krizdir. Ne Türkiye toplumu, ne de dış dünya, siyasal yapıya güveniyor. Hükümetin ve burjuva partilerin işçi sınıfı ve emekçi yığınlar nezdinde beş paralık kredisi yok. Dış dünya, başta da Amerikan emperyalizmi, jeostratejik konumundan dolayı, çıkarları için çok önemli olan Türkiye’yi bir taraftan çıkarlarına hizmet edecek derecede istikrara kavuşturmaya, diğer taraftan da yoğun ve doğrudan müdahale ile mevcut siyasal-yönetme kurumu ve mekanizmalarını değiştirmeye, yenilemeye çalışıyor. Bu, herkesin, bütün dünyanın gözü önünde yapılıyor. Birikmiş yapısal sorunlar, siyasi yapıda çelişkiler ve güvensizlik olarak ortaya çıkıyor. Bu sorunların, bu siyasi anlayış ve kurumlarla aşılması ve burjuvazinin kendini radikal bir tarzda yenilemesi imkansızdır. Hiç bir burjuva siyasal güç, yenilenmenin çabasını vermiyor. En fazlasıyla TÜSİAD, belli bir çaba harcıyor. Ama sonuçsuz kalıyor. İpleri ellerinde tutan ordu, MGK vasıtasıyla ve emperyalizmin talepleriyle şu veya bu şekilde paralellik içinde burjuva düzenin yenilenmesi için aktif konumda. Bu gelişmenin nasıl sonuçlanacağından bağımsız olarak, mevcut siyasal krizi, ekonomik krizin adeta üstünü örtüyor. Bu koşullarda ekonominin devrevi hareketinin dinamik bir şekilde işlemesini beklemek saflık olur. Şüphesiz ki kriz, sürekli olmayacak, ekonomik devreviliğin bu aşamasından bir şekilde çıkılacak. Yeri geldikçe bunun toplumsal ve maddi tahribatı üzerinde duracağız.