deneme

1 Ocak 2004 Perşembe

SOSYAL FORUMLAR


SOSYAL FORUMLAR

Son birkaç seneden beri siyaset literatürüne giren bir kavram. Kimilerinin umut bağladığı, kimilerinin reddettiği, ama bir şekilde ilişkilenilen bir kavram. Sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’nin ve Revizyonist Blokun dağılmasından sonra ve özellikle geçen yüzyılın ‘90’lı yıllarının ikinci yarısından sonra giderek uluslararasılaşan bir hareket gelişti. “Antiküresel hareket” diye tanımlanan bu uluslararası protesto hareketi içinde belirleyici ağırlığı olan reformist ve pasifistler, 1971’de beri her yıl Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’na alternatif bir forum örgütleme düşüncelerini uygulamaya koydular. Fransa Attac’ın doğrudan katılımı ile Dünya Sosyal Forumu (DSF) örgütlendi. Arkasından Avrupa Sosyal Forumu (ASF) gündeme getirildi. DSF, kıtalar, bölgeler ve ülkeler basında örgütlenmekte. ASF ise, ülkeler ve ülkeler içinde yerel oluşumlar bazında örgütlenmekte.

Sosyal forum hareketi, özellikle SB’nin dağılmasından sonra, emperyalist burjuvazinin yoğun antikomünist propagandasının etkisiyle de umutsuzluğa düşen milyonlarca emekçinin, emperyalizmin neoliberal saldırılarına karşı mücadele etmek isteyen yığınların, bunun ötesinde “sosyal devlet”e yeniden dönmek isteyen reformist ve pasifistlerin, feministlerin, anarşistlerin, troçkistlerin, bir kısım sosyal demokratların, sendikaların, köylü hareketlerinin, dini çevrelerin, çevrecilerin, bin bir türlü vatandaş inisiyatiflerinin, sayıları 30 bin civarında olan “Hükümet Dışı Örgütler”in takvimsel olarak birleştikleri bir arenadır.

Sosyal forum hareketinin (DSF ve ASF) temel sloganı “başka bir dünya olasıdır”, “başka bir Avrupa olasıdır” dır. Bununla sosyal forum hareketi, kapitalizme alternatif olan başka bir dünya ve başka bir Avrupa talep etmemekte. Tam tersine, neoliberal dayatmalarından, saldırılarından arındırılmış, sosyalleştirilmiş, demokratikleştirilmiş bir kapitalizmi talep etmektedir. Bu hareketin başına çöreklenen reformist ve pasifistler, kapitalizmin/emperyalizmin demokratikleştirilebileceğine, sermayenin nesnel yasaları doğrultusunda hareket etmesinin yasalarla engellenebileceğine, hayal ettikleri “sosyal devlet”e yeniden dönülebileceğine inanmaktalar ve uluslararası planda komünist güçlerin dağınıklığından, örgütsüzlüğünden ve bu harekete ilgisizliklerinden de yararlanarak, milyonlarla ifaden edilen emekçi yığınların ufkunu reformizm alternatifiyle sınırlamaktalar.

Sosyal forum hareketinin emperyalizme karşı mücadelesi, daha ziyade Amerikan emperyalizmine, Amerikan emperyalizminin neoliberalizmine, IMF’ye, DB’na, DTÖ’ne karşı mücadele olarak gelişmekte. Bu hareket, reformizm ve pasifizm temelinde “antiemperyalist”tir. Bu hareket, dünya işçi sınıfını, milyonlarca emekçiyi takvimsel olarak, reforme edilmiş kapitalizm için mücadeleye seferber etmeye, yığınların gücünü emperyalist burjuvaziye karşı baskı aracı olarak kullanmaya çalışmakta.

Komünistler bu hareket içinde yer almak zorundadırlar. Marksist Leninist Komünistler bunu yapıyorlar. Amaç, bu hareketin mevcut siyasal çizgisiyle uzlaşma olamaz. Tam tersine bu harekete umut bağlamış yığınların mücadelesini gerçek antiemperyalist mücadele çizgisine çekmek olmalıdır. Komünistler, sosyal forum hareketinin çizgisini teşhir ederek, yığınlara gerçek alternatifin ne olduğunu göstererek bu hareket içinde yer almalıdırlar.

Yegane alternatif sosyalizmdir. “Sosyal devlet”in de, emperyalist küreselleşmenin de, yani neoliberalist kapitalizmin de yegane alternatifi sosyalizmdir. Bu ana konu sosyal forum hareketi içinde sürekli işlenmelidir. Bu nedenle ülke bazındaki sosyal forum hareketi, toplantıları, yerel örgütlenmeleri aynı zamanda birer mücadele alanı olarak görülmelidir ve buralara katılmalıyız. Bu alanlar aynı zamanda antiemperyalist mücadelenin verildiği, sosyalizmin propagandasının yapıldığı, bulunduğumuz ülkedeki sınıf mücadelesinin sürdürüldüğü bir arena olarak görülmelidir.


Ocak 2004