SOSYAL FORUMLAR
Son birkaç seneden beri
siyaset literatürüne giren bir kavram. Kimilerinin umut bağladığı,
kimilerinin reddettiği, ama bir şekilde ilişkilenilen bir kavram.
Sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’nin ve Revizyonist Blokun
dağılmasından sonra ve özellikle geçen yüzyılın ‘90’lı
yıllarının ikinci yarısından sonra giderek uluslararasılaşan
bir hareket gelişti. “Antiküresel hareket” diye tanımlanan bu
uluslararası protesto hareketi içinde belirleyici ağırlığı
olan reformist ve pasifistler, 1971’de beri her yıl Davos’ta
düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’na alternatif bir forum
örgütleme düşüncelerini uygulamaya koydular. Fransa Attac’ın
doğrudan katılımı ile Dünya Sosyal Forumu (DSF) örgütlendi.
Arkasından Avrupa Sosyal Forumu (ASF) gündeme getirildi. DSF,
kıtalar, bölgeler ve ülkeler basında örgütlenmekte. ASF ise,
ülkeler ve ülkeler içinde yerel oluşumlar bazında örgütlenmekte.
Sosyal forum hareketi,
özellikle SB’nin dağılmasından sonra, emperyalist burjuvazinin
yoğun antikomünist propagandasının etkisiyle de umutsuzluğa
düşen milyonlarca emekçinin, emperyalizmin neoliberal
saldırılarına karşı mücadele etmek isteyen yığınların,
bunun ötesinde “sosyal devlet”e yeniden dönmek isteyen
reformist ve pasifistlerin, feministlerin, anarşistlerin,
troçkistlerin, bir kısım sosyal demokratların, sendikaların,
köylü hareketlerinin, dini çevrelerin, çevrecilerin, bin bir
türlü vatandaş inisiyatiflerinin, sayıları 30 bin civarında
olan “Hükümet Dışı Örgütler”in takvimsel olarak
birleştikleri bir arenadır.
Sosyal forum hareketinin (DSF
ve ASF) temel sloganı “başka bir dünya olasıdır”, “başka
bir Avrupa olasıdır” dır. Bununla sosyal forum hareketi,
kapitalizme alternatif olan başka bir dünya ve başka bir Avrupa
talep etmemekte. Tam tersine, neoliberal dayatmalarından,
saldırılarından arındırılmış, sosyalleştirilmiş,
demokratikleştirilmiş bir kapitalizmi talep etmektedir. Bu
hareketin başına çöreklenen reformist ve pasifistler,
kapitalizmin/emperyalizmin demokratikleştirilebileceğine,
sermayenin nesnel yasaları doğrultusunda hareket etmesinin
yasalarla engellenebileceğine, hayal ettikleri “sosyal devlet”e
yeniden dönülebileceğine inanmaktalar ve uluslararası planda
komünist güçlerin dağınıklığından, örgütsüzlüğünden ve
bu harekete ilgisizliklerinden de yararlanarak, milyonlarla ifaden
edilen emekçi yığınların ufkunu reformizm alternatifiyle
sınırlamaktalar.
Sosyal forum hareketinin
emperyalizme karşı mücadelesi, daha ziyade Amerikan
emperyalizmine, Amerikan emperyalizminin neoliberalizmine, IMF’ye,
DB’na, DTÖ’ne karşı mücadele olarak gelişmekte. Bu hareket,
reformizm ve pasifizm temelinde “antiemperyalist”tir. Bu hareket,
dünya işçi sınıfını, milyonlarca emekçiyi takvimsel olarak,
reforme edilmiş kapitalizm için mücadeleye seferber etmeye,
yığınların gücünü emperyalist burjuvaziye karşı baskı aracı
olarak kullanmaya çalışmakta.
Komünistler bu hareket içinde
yer almak zorundadırlar. Marksist Leninist Komünistler bunu
yapıyorlar. Amaç, bu hareketin mevcut siyasal çizgisiyle uzlaşma
olamaz. Tam tersine bu harekete umut bağlamış yığınların
mücadelesini gerçek antiemperyalist mücadele çizgisine çekmek
olmalıdır. Komünistler, sosyal forum hareketinin çizgisini teşhir
ederek, yığınlara gerçek alternatifin ne olduğunu göstererek bu
hareket içinde yer almalıdırlar.
Yegane alternatif sosyalizmdir.
“Sosyal devlet”in de, emperyalist küreselleşmenin de, yani
neoliberalist kapitalizmin de yegane alternatifi sosyalizmdir. Bu ana
konu sosyal forum hareketi içinde sürekli işlenmelidir. Bu nedenle
ülke bazındaki sosyal forum hareketi, toplantıları, yerel
örgütlenmeleri aynı zamanda birer mücadele alanı olarak
görülmelidir ve buralara katılmalıyız. Bu alanlar aynı zamanda
antiemperyalist mücadelenin verildiği, sosyalizmin propagandasının
yapıldığı, bulunduğumuz ülkedeki sınıf mücadelesinin
sürdürüldüğü bir arena olarak görülmelidir.
Ocak 2004